SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE YENİ YIL KUTLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE YENİ YIL KUTLANDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde “2023 Yılına Merhaba” temalı yeni yıl kutlaması gerçekleşti. Anadolu Toplantı Salonunda yöneticiler, hekimler ve personelin katılımı ile düzenlenen kutlamada konuşan Genel Müdür Dr. Sermet Kileci, “Birlik ve beraberlik içinde çalışmaya devam edeceğimiz nice yıllar diliyorum” dedi.

 

GENEL MÜDÜR DR. KİLECİ: “BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİMİZ NİCE YILLAR DİLİYORUM” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde “2023 Yılına Merhaba” temalı yeni yıl kutlaması gerçekleşti. 

Anadolu Toplantı Salonunda yöneticiler, hekimler ve personelin katılımı ile düzenlenen kutlamada konuşan Genel Müdür Dr. Sermet Kileci, “Birlik ve beraberlik içinde çalışmaya devam edeceğimiz nice yıllar diliyorum” dedi. 

2023 yılının, 2022 yılından çok daha huzurlu, mutlu ve güzel bir yıl olması temennisinde bulunan Dr. Kileci, şöyle devam etti: 

“Kalabalık bir aileyiz, Allah birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Kalite çalışmalarımız, dijital dönüşüme yönelik yaptığımız işler, hasta memnuniyeti için attığımız önemli adımlarla başarılı bir yıl geçirdik. Bu hepinizin el emeği ve göz nuruyla oldu. Daha büyük başarılara hep birlikte imza atıp, güzel sonuçlarını hep birlikte kutlayacağız. Sağlık, huzur ve başarılarla dolu bir yıl diliyorum.” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Murat Akkın, Hastane Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Hastane Mesul Müdürü Dr. Suat Özerbaş ve Başhemşire Ceylan Özyılmaz’ın da katıldığı kutlamada, konuşmaların ardından canlı müzik eşliğinde keyifli bir kutlama gerçekleştirildi. 

KEMOTERAPİ GÖREN HASTALARA DA YENİ YIL ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Kliniği’nde kemoterapi tedavisi gören hastalara da yeni yıl etkinliği düzenlendi. 

Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, kemoterapi uygulanan hastalar, yakınları ve sağlık personelinin katıldığı kutlamada, kemoterapi ünitesi yeni yıl temasıyla süslendi.

Tedavi sürecindeki hastalara moral amaçlı düzenlenen yeni yıl etkinliğinde, hastalar canlı müzik eşliğinde eğlenceli dakikalar geçirirken, hastaların eğlenceli anlarına aileleri ve sağlık çalışanları da eşlik etti.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ SIFIR ATIK BELGESİ ALDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ SIFIR ATIK BELGESİ ALDI

GENEL MÜDÜR DR. KİLECİ: “ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMESİ, GELECEK İÇİN EN BÜYÜK YATIRIMDIR”

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ SIFIR ATIK BELGESİ ALDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi kurduğu Sıfır Atık Yönetim Sistemi ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan “Sıfır Atık Belgesi” aldı. 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca yürütülen “Sıfır Atık Projesi” çerçevesindeki çalışmaların sonucunda Sıfır Atık Belgesi aldıklarını belirten SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, gelecek adına en büyük yatırımın, atıkların geri dönüştürülmesi olduğunu söyledi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin sağlık hizmetinin yanında geleceğe katkı sunacak çalışmalarla da adından söz ettirdiğine dikkat çeken Dr. Kileci, şunları kaydetti: 

“Sıfır Atık Projesinde amacın israfın önlenerek, kaynakların daha verimli kullanılması, atık oluşmasındaki nedenlerin belirlenerek, engellenmesi ya da en aza indirilmesidir. Hedef, sıfır atık oluştuğunda kaynağında ayrı ayrı toplanıp, geri dönüştürerek geri kazanımı sağlamaktır. Amaç ise bunların bütünleştirilmesiyle kaynak elde etmektir.

Tüm bunlar değerlendirildiğinde, doğal kaynakların verimli kullanılmasının değeri bir kez daha ortadır. Bu nedenle de özellikle son yıllarda sıfır atığa yönelik çalışmalar bütün dünyada hem bireysel hem kurumsal hem de belediyeler tarafından yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır.”

Sağlıklı hayat, sağlıklı bir çevre ile mümkün anlayışından yola çıkarak yaptıkları çalışmalarla belgeyi aldıklarının altını çizen Dr. Kileci, “Geleceğin koruyucuları olarak, hepimize önemli görevler düşmektedir. Bu belgenin alınması ve devamlılığının sağlanması konusunda destek olan tüm personelimize duyarlılıkları için teşekkür ediyorum” diye konuştu.

GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. ERSOY, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. ERSOY, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ali Ersoy, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. Dr. Ersoy, 1976 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara'da tamamlayan Dr. Ersoy, 2002 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu.

GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. ERSOY, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ali Ersoy, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. 

Dr. Ersoy, 1976 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara'da tamamlayan Dr. Ersoy, 2002 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 

Muş Devlet Hastanesi Acil Servisinde bir yıl görev yapan, daha sonra Elazığ Aksaray Sağlık Ocağında mecburi hizmetini tamamlayan Dr. Ersoy, bu sırada Biyofizik Doktorasına başladı. 

Tez aşamasında iken Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde göğüs hastalıkları asistanlığını kazanan Dr. Ersoy, 2010 yılında Göğüs Hastalıkları Uzmanı oldu. Dr. Ersoy, sırasıyla Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi, Hatay Dörtyol Devlet Hastanesi, Hatay Antakya Devlet Hastanesi, Hatay Özel Samandağ Deniz Hastanesi ile Hatay Özel Defne Hastanesi’nde çalıştı. 

Polisomnografi (Uyku Testi) ve Endobronşial Ultrasonografi eğitimleri alan Dr. Ersoy, Aralık 2022 itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümünde görevine başladı.

Dr. Ersoy’un ilgi alanları; bronkoskopi, EBUS (Endobronşial Ultrasongrafi), polisomnografi (uyku testi), SFT (solunum fonksiyon testleri), akciğer kanserleri, KOAH, Astım, solunum yolu enfeksiyonları (zatürre, bronşit), plevral efüzyon (akciğer zarları arasında sıvı), interstisyel akciğer hastalıklarıdır.

Dr. Ersoy, evli ve 4 çocuk babasıdır.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİR İLK

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİR İLK

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi ilk mezunlarından Dr. Eyüb Dündar, Aralık 2022 yılı itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’nde kadrolu hekim olarak görev yapmaya başladı.

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İLK MEZUNLARINDAN DR. DÜNDAR, SANKO’DA GÖREVE BAŞLADI 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi ilk mezunlarından Dr. Eyüb Dündar, Aralık 2022 yılı itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’nde kadrolu hekim olarak görev yapmaya başladı. 

Dr. Dündar, eğitim aldığı kurumun hastanesinde görev yapmaktan büyük gurur ve mutluluk duyduğunu söyledi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servis’inde Dr. Eyüb Dündar’ın yanı sıra, Dr. Öğretim Üyesi Demet Arı, Uzman Dr. Mecit Uygun, Uzman Dr. Murat Çavdar, Dr. Beraat Mustafa Özel ve Dr. Mehmet Subaşı da görev yapıyor. 

DR. EYÜB DÜNDAR

Dr. Eyüb Dündar, 1995 yılında Gaziantep’te doğdu. 2013 yılında Gaziantep Anadolu Lisesi’nden mezun olan Dr. Dündar, 2014 – 2020 yılları arasında SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim aldı. 

2020-2021 yıllarında Gaziantep Cengiz Gökçek Çocuk Hastalıkları ve Kadın Doğum Hastanesi’nde, Acil Servis Sorumlu Hekimi olarak görev yapan Dr. Dündar, 2021-2022 yılında Nizip Devlet Hastanesi’nde zorunlu hizmetini tamamladı. 

Dr. Dündar, Aralık 2022 itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Acil Servis Hekimi olarak görev yapmaya başladı.

Evli olan Dr. Dündar, futbol ve satranç ile de yakından ilgilenmektedir, sinema tutkunudur.

KALBİNDE BEŞ DELİK BULUNAN HASTA SANKO’DA AMELİYAT EDİLDİ

KALBİNDE BEŞ DELİK BULUNAN HASTA SANKO’DA AMELİYAT EDİLDİ

Ziyaret amacıyla geldiği Gaziantep’te SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde genel sağlık taraması yaptıran Mardinli Fuat Sağlam’ın kalbinde beş adet delik bulunduğu belirlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DR. ÖĞR. ÜYESİ UYGUR: “GENÇ HASTAMIZI SAĞLIĞINA KAVUŞTURARAK EVİNE GÖNDERMENİN GURURU İÇERİSİNDEYİZ”

HASTA FUAT SAĞLAM: “ZİYARET AMACIYLA GELDİĞİM GAZİANTEP’TE SAĞLIK KONTROLÜ İÇİN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NE BAŞVURMAM, HAYATIMIN AKIŞINI DEĞİŞTİRDİ” 

Ziyaret amacıyla geldiği Gaziantep’te SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde genel sağlık taraması yaptıran Mardinli Fuat Sağlam’ın kalbinde beş adet delik bulunduğu belirlendi. 

Kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi branşlarında referans hastanelerden olan SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan tetkikler sonucu Sağlam’ın kalbindeki beş delikten ikisinin 19 mm ve 9 mm genişliğinde olduğu belirlendi. 

Sağlam, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur tarafından başarıyla gerçekleştirilen açık kalp ameliyatı (by pass) ile sağlığına kavuştu. 

Kalbindeki delikler kapatılan ve sağlığına kavuşan Sağlam, taburcu edildi.

FUAT SAĞLAM

Mardin Kızıltepe’de matbaa işleten 26 yaşındaki Fuat Sağlam, ziyaret amacıyla geldiği Gaziantep’te bir anlık kararla genel bir sağlık taraması yaptırmak için SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne gelişinin hayatının akışını değiştirdiğini söyledi. 

Yapılan tetkikler sonucu kalbinde doğuştan delikler olduğunun belirlendiğini kaydeden Sağlam, “Sağlığıma kavuşmam için açık kalp ameliyatı olmam gerektiği söylendi. Dr. Öğr. Üyesi Uygur’un gerçekleştirdiği başarılı bir ameliyat sonrası sağlığıma kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Feragat Hocama ve SANKO Üniversitesi Hastanesi personeline çok teşekkür ediyorum” dedi. 

DR. ÖĞR. ÜYESİ FERAGAT UYGUR

Düzenli sağlık kontrollerini yaptırmak için yaş sınırı olmadığını ve ihmal edilmemesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Uygur ise “Bugün genç hastamızı sağlığına kavuşmuş bir şekilde evine gönderebilmenin gururu içerisindeyiz” diye konuştu.

Yapılan başarılı operasyonun ardından sağlıkla ailesine kavuşan Sağlam’ın bir anlık kararının, yaşamının dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Uygur, şöyle devam etti: 

“Hastamızın herhangi bir şikayeti olmadan hastanemize gelmiş olması çok büyük bir şans. Genç yaşlarda belirti vermemekle birlikte belirtiler ilerleyen yaşlarda daha çok görülmektedir. Hastanın kalbinde iki kulakçık arasında tespit edilen bu delikler yaşın ilerlemesi ile yaşam kalitesini düşürmekte ve ömrü kısaltmaktadır.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahi Bölümü olarak 26 yıllık deneyimimiz, teknolojimiz, uzman akademik ve idari kadromuz yanında fiziki alt yapımızla referans hastane olarak hastalarımıza başarıyla hizmet vermeye devam ediyoruz.” 

HASTALIKLARDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ

HASTALIKLARDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji ve Hematoloji Bölümü Psikoloğu Kübra Demirkesen, kanser gibi tedavi süreci uzun olan hastalıklarda hastanın psikolojik iyilik halinin çok önemli olduğunu söyledi.

SANKO HASTANESİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ PSİKOLOĞU DEMİRKESEN:
“KANSER GİBİ TEDAVİ SÜRECİ UZUN OLAN HASTALIKLARDA HASTANIN PSİKOLOJİK İYİLİK HALİ ÇOK ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji ve Hematoloji Bölümü Psikoloğu Kübra Demirkesen, kanser gibi tedavi süreci uzun olan hastalıklarda hastanın psikolojik iyilik halinin çok önemli olduğunu söyledi. 

Hastalıklarda psikolojik desteğin önemine dikkat çeken Demirkesen, “Hastalar için bu zorlu süreçleri kabul edip uyum sağlamak kimi zaman beklenenden çok daha zordur. Hastalar, bu süreçlere uyum sağlamaya çalışırken farklı dönemlerde farklı davranışlar sergiler” dedi. 

Hastaların yaşadıkları bu süreçlerin 5 evrede ele alınabileceğini belirten Demirkesen, bu evreleri şu şekilde özetleri 

“1. İnkar Evresi: Çoğunlukla tanıya verilen ilk tepki, inkardır. Şaşkınlık, ne olduğunu anlayamama, tanıyı doğrulatma ihtiyacı duyulur. Hasta, kanser tanısını aldığına inanmak istemez veya inanmakta zorlanır.  Bu nedenle kanser tanısı alan herkes önce bir şok yaşar.

2. Öfke Evresi: İnkar evresinden sonra hastalar öfke evresine girebilir. Kendilerini sürekli ‘neden ben?’ derken bulabilir. Hastaların çevrelerindeki insanlara kızgın olmaları, onlara karşı öfkeli davranmaları, suçlamaları, hatta sağlıklı bireyleri kıskanmaları sıktır.

3. Pazarlık Evresi: Öfkenin ardından kanser hastalarının yaşadığı bir diğer evre de pazarlık evresi. Bu dönemde kişiler kendilerini hastalıkla hesaplaşırken bulabilir. ‘Sigarayı bıraktığım için, kanseri yeneceğim’, ‘Bu hastalığı kendime ben getirdim, ben ortadan kaldıracağım’ gibi şeyler düşünebilir. Bu dönem hastalığın kabullenilmesini kolaylaştırabilir ve hastanın tedaviye uyumunu artırabilir, hasta çaba göstermeye başlar.

4. Depresyon Evresi: Pazarlık döneminden sonra hastalar depresyon evresini yaşayabilir. Tedavinin başlamasından bir süre sonra hastalar hastalıklarının varlığını inkar edememeye başlar. Ameliyat süreci ve tedavi almak hastaların günlük hayat düzenlerini ciddi bir biçimde değiştirir. Bu nedenle hastalar kendilerini umutsuzluk ve çaresizlik içinde bulabilir. 

5. Kabullenme Evresi: Son evreye gelen kişi, bu evrede yaşadığı durumu sindirme ve geleceğe dair planlar yapma eğilimindedir. Eski yaşamına tekrar dönmesi gerektiğinin farkına varır. Böylece çevre ile tekrar iletişime geçmeye başlar, biraz daha dışa dönük bir ruh haline bürünmeye başlar.” 

PSİKOLOJİK DESTEK ÖNEMLİ

Araştırmaların kişinin hastalığı hakkında konuşabilmesinin, duygularını ifade edebilmesinin ve yaşadığı zorlukları paylaşmasının kanserle baş etmeye olumlu katkıda bulunduğunu ve hastanın duygusal yükünü azaltarak ruhsal bir rahatlama sağladığını kaydeden Demirkesen, “Tedavi süreciniz boyunca zorlandığınız tüm süreçlerde psikolojik destek almak önemlidir. Bu konuda destek istemekten çekinmeyiniz” diye konuştu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “MS HASTA OKULU” DÜZENLENDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “MS HASTA OKULU” DÜZENLENDİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı tarafından, merkezi sinir hastalığı olan Multipl Skleroz’un (MS) ele alındığı “MS Hasta Okulu” konulu toplantı düzenlendi.

TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. NEYAL:

“MS HASTALIĞI, SIKLIKLA GENÇ ERİŞKİN YAŞLARDA BAŞLAR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı tarafından, merkezi sinir hastalığı olan Multipl Skleroz’un (MS) ele alındığı “MS Hasta Okulu” konulu toplantı düzenlendi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirilen toplantıda MS hastalığına yönelik bilgiler paylaşan Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Münife Neyal, “MS hastalığı, sıklıkla genç erişkin yaşlarda başlar” dedi.

MS’in merkezi sinir sistemi hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Neyal, hastalığın içeriğine yönelik şu bilgileri verdi: 

“Beyin, beyincik, beyin sapı ve omurilik, merkezi sinir sistemini oluşturur. Bu hastalık adını beynin birden çok yerinde görülmesinden dolayı çoklu anlamına gelen ‘multipl’ ve sinir uzantılarının etrafını çevreleyen miyelin kılıflarının etkilenmesini tanımlayan ‘skleroz’dan almaktadır.”

DOĞRU BİLGİ VE HASTAYI DESTEKLEYEN YAKLAŞIMLARIN ÖNEMİ

MS hastalığına büyük bir toplumsal ilgi olduğunu ancak bu konuda ciddi bilgi kirliliği bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Neyal, hastalıkla ilgili toplumsal farkındalığın artırılması kadar hastaların ve ailelerinin doğru bilgilerle donatılması konusunda hekimlere önemli görevler düştüğünü söyledi.

Bu şekilde hastaların ve ailelerinin yaşamlarının her noktasında doğru karar alabilmesinin kolaylaşacağını ve karşılıklı destek sağlanabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Neyal, şöyle devam etti:

“MS hastalarının takibi aslında bir ekip tarafından gerçekleştirilmektedir. Nörologlar, fizyoterapistler, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları, diyetisyenler, psikiyatristler bu ekibin temel üyeleridir. Gerekli durumlarda tüm diğer sağlık bilimleri alanlarındaki uzmanlardan da yardım alınabilir.”

Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği’nden Doç. Dr. Abdurrahman Neyal, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Yasemin Ekmekyapar Fırat ile Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Emine Kılıçparlar Cengiz’in de katıldığı toplantıda hastalar ve yakınları tarafından sıklıkla sorulan sorular gözden geçirildi ve katılımcıların soruları yanıtlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “MS HASTA OKULU” TOPLANTISI

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “MS HASTA OKULU” TOPLANTISI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından Multiple Skleroz (MS) hastalığının konuşulacağı “MS Hasta Okulu” konulu toplantı düzenlenecek.

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “MS HASTA OKULU” TOPLANTISI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından Multiple Skleroz (MS) hastalığının konuşulacağı “MS Hasta Okulu” konulu toplantı düzenlenecek. 

Merkezi bir sinir hastalığı olan MS’in ele alınacağı program, SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda 3 Aralık Cumartesi günü saat 13.00’te gerçekleştirilecek. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Münife Neyal’in konuşmacı olarak yer alacağı toplantıda, Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Dr. Ersin Aslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği’nden Abdurrahman Neyal, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı’ndan Yasemin Ekmekyapar Fırat ile Dr. Ersin Aslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Emine Kılıçparlar Cengiz, katılımcıların sorularını yanıtlayacak.

MS HASTALIĞI

Multiple Skleroz yani MS merkezi bir sinir sistemi hastalığıdır. Merkezi sinir sistemi beyin, beyincik, beyin sapı ve omurilikten oluşur. Bu hastalığın adı beynin birden çok yerinde görülmesinden dolayı çoklu yani multiple, hasar gören dokularında demiyelimizasyondan (Sinir hücrelerinin etrafını çevreleyen miyelin kılıflarının parçalanması) dolayı sklerozdan  gelmektedir. Destek tedavi ve koruyucu tedavi önemlidir.

“HUZURSUZ BAĞIRSAK SENDROMU VE TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ”

“HUZURSUZ BAĞIRSAK SENDROMU VE TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ”

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından “İrritabl (Huzursuz) Bağırsak Sendromu ve Tıbbi Beslenme Tedavisi” konulu panel düzenlenecek.

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE HUZURSUZ BAĞIRSAK SENDROMU KONULU PANEL DÜZENLENECEK 

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından “İrritabl (Huzursuz) Bağırsak Sendromu ve Tıbbi Beslenme Tedavisi” konulu panel düzenlenecek. 

Bağırsak hareketlerindeki dramatik değişikliklerle karakterize bir hastalık olan İrritabl Bağırsak Sendromunun ele alınacağı panel, 2 Aralık Cuma günü saat 13.45’te  SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilecek.

Panelde, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Nimet Yılmaz “İrritabl Bağırsak Sendromunun Patofizyolojiisi”, Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Tuba Ustaoğlu “İrritabl Bağırsak Sendromunun Tıbbi Beslenme Tedavisi”, Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Sezgin Barutçu “İrritabl Bağırsak Sendromunun Tıbbi Tedavisi” konularında bilgi verirken, Özel Adana Ortadoğu Hastanesi Diyetisyeni Nihal Özdemir ise “İrritabl Bağırsak Sendromu ve Vaka Sunumu”nu gerçekleştirecek.

GENÇ İŞ İNSANLARINA İLK YARDIM EĞİTİMİ

GENÇ İŞ İNSANLARINA İLK YARDIM EĞİTİMİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) Kadınlar Kuruluna bağlı Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu, sosyal sorumluluk projesi kapsamında dernek üyelerine yönelik ilk yardım eğitimi düzenledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ EĞİTİM HEMŞİRESİ TABUR:

“İLK YARDIMI DOĞRU UYGULAMAK, HAYAT KURTARMADA EN TEMEL KURALDIR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) Kadınlar Kuruluna bağlı Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu, sosyal sorumluluk projesi kapsamında dernek üyelerine yönelik ilk yardım eğitimi düzenledi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur tarafından verilen eğitimde, ilk yardımın temel kuralları anlatıldı.

GAGİAD Kadınlar Kurulu Başkanı Selin Akcan, Türkiye'nin konumu itibarıyla afetlere maruz kalabileceğini anımsatarak bu tür eğitimlerin önemine dikkat çekti. 

Olası bir afet durumunun yanı sıra gündelik hayatta da ilk yardım bilgisine ihtiyaç duyulabileceğine vurgu yapan GAGİAD Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu Başkanı Elif Konukoğlu Kara ise ilk yardıma ne zaman ve nerede ihtiyaç duyulacağının bilinemeyeceğinin altını çizdi. 

Elif Konukoğlu Kara, “Yakınlarımız için de bu eğitimi çok önemsiyoruz. Bu eğitimle farkındalığın da oluşacağına inanıyoruz” dedi. 

Aslıhan Tabur ise eğitimde ilk yardımı doğru uygulamanın, hayat kurtarmada en temel kural olduğunu söyledi. 

“Dünyada her beş saniyede bir kişi yaralanma sonucu hayatını kaybediyor. Hepimiz her an, herhangi bir yerde kaza, doğal afet, yaralanma vb. acil durumlarda ne yapabileceğimizi ne kadar bildiğimizi doğru değerlendirmeliyiz” diyen Tabur, yaşam ile ölüm arasındaki süreçte ancak doğru ilk yardım bilgisinin yardımcı olabileceğini kaydetti. 

Toplumda bilinçle müdahale edebilecek her yaştan insanın ilk yardım konusunda eğitimli olması halinde acil durum sonrası doğru müdahale ile hayatların da kurtarılabileceğini vurgulayan Tabur, sözlerini şöyle tamamladı: 

“İlkyardıma ihtiyaç duyulduğunda bilinçli hareket etmelerini sağlamak amacıyla talep edilen eğitime SANKO Üniversitesi Hastanesi İlk Yardım Eğitim Merkezi olarak destek vermekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. 

İnsanlarımızın hayatına olumlu dokunmak ve insan sağlığına katkı sağlamak adına desteklediğimiz bu sosyal projede, birlikte yapacağımız uygulamaların da büyük etkisi olacağına inanıyorum.” 

Eğitimin sonunda katkılarından dolayı Tabur’a GAGİAD Hatıra Ormanı'nda dikilen fidanların sertifikası, katılımcılara ise belge takdim edildi.

DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Doç. Dr. Ünal Sarıkabadayı, 37 ile 42’nci haftalar arasında gerçekleşen doğumların normal olduğunu, 37 haftadan önce doğan bebeklerin ise prematüre olarak kabul edildiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. SARIKABADAYI:

“37 HAFTADAN ÖNCE DOĞAN BEBEKLER PREMATÜRE KABUL EDİLİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Doç. Dr. Ünal Sarıkabadayı, 37 ile 42’nci haftalar arasında gerçekleşen doğumların normal olduğunu, 37 haftadan önce doğan bebeklerin ise prematüre olarak kabul edildiğini söyledi. 

17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle açıklama yapan Doç. Dr. Sarıkabadayı, dünyada doğumların yaklaşık yüzde 10’unun 37’nci hafta tamamlanmadan gerçekleştiğini anımsatarak, “Doğumların yüzde 2’sinde ise bebekler 32 haftadan önce ve bizim çok düşük doğum ağırlığı dediğimiz 1,500 gramın altında doğar” dedi. 

Büyüyüp geliştikçe prematüre bebeklerin yoğun bakıma olan ihtiyaçlarının genellikle azaldığını belirten Doç. Dr. Sarıkabadayı, “Bebeğin rahat şekilde emmeye başlaması, bebeğe bağladığımız cihazları çıkarmamız, vücut sıcaklığını oda ısısında muhafaza edebilmesi, kendi kendine (makinelere bağlı olmadan) nefes alıp verebilmesi, solunum durmasını en az 5-7 gün süreyle yaşamaması, düzenli şekilde kilo alması iyileştiklerinin ve taburcu olabileceklerinin işaretleridir ki genellikle gebeliğin 36’ncı haftasında görülür” ifadelerini kullandı. 

ERKEN DOĞAN BEBEKLERE ANNE SÜTÜ HEMEN VERİLMELİ Mİ?

Doç. Dr. Sarıkabadayı, prematüre bebekte özellikle ilk beslenmenin kolostrum denen anneden gelen ilk sütle yapılmasının çok önemli olduğunun altını çizerek sözlerine şöyle devam etti: 

“Erken doğan bebeği emme, yutma, nefes alma ve tüm bunların koordinasyonunda yaşanan sorunlar beklemektedir. Beslenme sırasında yaşanan soluk tutma, morarma atakları, emme, yutma ve nefes alma koordinasyonun sağlandığı dış ortama uyum süreci içerisinde ilk günler, bazen de birkaç hafta sürebilen, sık yaşanan sorunlardandır. Ama beslenmede ilk tercihimiz kendi annesinin sütüdür. 

Enfeksiyonlardan ve bağırsak sistemini nekrotizan enterokolitten koruma gibi pek çok faydasının yanında ilerde zeka düzeylerinin bile daha iyi olmasını sağlar. Bu nedenlerle bebekler yoğun bakım ünitesinde yatarken, anne sütünü desteklemek için çeşitli yöntemler uygulamaktayız.”

Annelere, bebekleri emmediği için sütlerini sağarak steril saklama kaplarında buzdolabında saklamalarının önerildiğine vurgu yapan Doç. Dr. Sarıkabadayı, “Anne sütü yokluğu ya da yetersizliğinde ise normal formül sütlerin değil bu bebeklere özgü formül sütlerin kullanılması gereklidir” uyarısını yaptı.

AKCİĞER KANSERİNDE TAMAMLAYICI TEDAVİLER” PROGRAMI

AKCİĞER KANSERİNDE TAMAMLAYICI TEDAVİLER” PROGRAMI

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Yeni Yaşam Hematoloji ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği iş birliğiyle “Akciğer Kanserinde Tamamlayıcı Tedaviler” konulu bir program düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. ELBEYLİ:

“ERKEN EVREDE TESPİT EDİLEN KANSER OLGULARINDA HASTALIKTAN KURTULMAK VE UZUN YAŞAMAK MÜMKÜN”

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. YILDIRIM:

“AKCİĞER KANSERİ TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR KANSER TÜRÜDÜR”

TEDAVİ GÖREN MEHMET HAYRİ EŞKİ: “BİR HASTALIĞI YENMEK İSTİYORSANIZ ÖNCE KENDİNİZE İNANACAKSINIZ. SİZ İNANMADIKTAN SONRA NE İLAÇ NE TEDAVİ YETERİNCE İŞE YARAMAZ” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Yeni Yaşam Hematoloji ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği iş birliğiyle “Akciğer Kanserinde Tamamlayıcı Tedaviler” konulu bir program düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, “Erken evrede tespit edilen kanser olgularında hastalıktan kurtulmak ve uzun yaşamak mümkündür” dedi. 

1-30 Kasın Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonunda düzenlenen programda konuşan Prof. Dr. Elbeyli, kasım ayının akciğer kanseri farkındalık ayı olarak belirlendiğini ve sağlıklı bir toplum oluşturmak için yol göstermek amaçlandığını söyledi. 

“Akciğer Kanseri ülkemizde ve dünyada en fazla yaşam kaybına yol açan bir organ kanseridir. Erkek ve kadınlarda önemli bir sağlık sorunu olarak görülmektedir” diyen Prof. Dr. Elbeyli, kanserin etkenleri açısından toplumu aydınlatmanın, risk gruplarını belirlemenin ve en önemlisi de erken tanı için bireyleri bilinçlendirmenin hedef olarak ele alınıp, bu yönde çeşitli etkinliklerin yapıldığına dikkat çekti.   

Akciğer sağlığı ve özellikle kanser tanısında bireyin şikayetlerinin iyi değerlendirmesinin, olağan dışı bulguları doğru ve zamanında tespit etmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Elbeyli, “Bu değişiklikler hafife alınmamalı, mutlaka ilgili hekime başvurarak gerekli değerlendirmeye fırsat verilmelidir” şeklinde konuştu. 

Günümüzde laboratuvar ve radyolojik yöntemlerin olağanüstü gelişimine paralel erken tanı olanaklarının da çok arttığını kaydeden Prof. Dr. Elbeyli, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Bunun yanında zor olmayan endoskopik yöntemler ve girişimsel işlemler ile kısa sürede tam ve doğru tanı mümkün olabilmektedir. Cerrahi yöntemler başta olmak üzere onkolojik tedavi metotları her gün daha da ilerlemekte, genetik yöntemler dahil olmak üzere kişiye özel tedavi yöntemleri ile uzun süreli sağ kalımlar sağlanabilmektedir. 

Cerrahi olarak teknolojinin gelişen olanakları ile daha güvenli, kısa süreli ve hasta konforu odaklı girişimler yapılabilmektedir. Bütün bunlara sahip bir hastane olarak halkımızın akciğer sağlığı için çalışmaktayız. Kansersiz günler dileği ile sevgiyle ve sağlıkla kalın.” 

PROF. DR. MUSTAFA YILDIRIM

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Yeni Yaşam Hematoloji ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Yıldırım ise akciğer kanserinin tedavi edilebilir bir kanser türü olduğuna vurgu yaptı. 

Akciğer kanseri tanısı alan hastaların hemen umutsuzluğa kapılarak, tedaviyi geciktirmemeleri gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yıldırım, “Kanserden değil, geç kalmaktan korkmak gerekir. Kanser tedavisinde ekibin doğru kurgulanması tedavide büyük rol oynamaktadır” ifadelerini kullandı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde hem uzman donanımı hem de ekipman konusunda her türlü imkana sahip olduklarını anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, “Onkoloji Bölümümüzde uzman kadromuz ve destek ekibimizle hastalarımızı sağlığına kavuşturmak için var gücümüzle çalışıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. 

DR. ÖĞR. ÜYESİ NEVHİZ GÜNDOĞDU

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu, her kanser türünde olduğu gibi akciğer kanserinde de doğru ve zamanında tanının büyük önem taşıdığını belirterek, “Sigara kullanıyorsanız, artmış balgam, göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayetleriniz varsa zaman geçirmeden hekiminize başvurabilirsiniz” önerisinde bulundu. 

Çeşitli semptomlarla gelen hastalarda, özellikle aralarında sigara içenlerde, akciğer kanseri öngördüklerinin ileri görüntüleme tetkiklerini mutlaka istediklerini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, sonrasındaki süreci ise şöyle anlattı: 

“Sonrasında bronkoskopi dediğimiz işlemlerle biyopsi alıp, tanıyı doğruladıktan sonra hastanın tedavi planını Onkoloji Uzmanımız ve Göğüs Cerrahı Uzmanımızla yapıyoruz. Bu planlamaya göre hastamız ya cerrahi ya da onkolojik bir tedaviye alıyoruz. Göğüs hastalıkları bölümü olarak hastalığın tanı aşamasında yanında öksürük, nefes darlığı gibi şikayetlerde de hastaya klinik desteği sağlıyoruz.” 

DİYETİSYEN SENA EREK

SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji ve Hematoloji Bölümü Diyetisyeni Sena Erek de kanser tanısı konulmasıyla akla öncelikle kanserin nasıl yenileceği sorusunun geldiğini kaydetti. 

“Kanseri yenmede ilk adım, evresinin ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi, ikinci ve en önemli adım ise tedavi gören kişinin bireysel çabalarıdır” diyen Erek, kanser ve beslenme konusunda şu noktalara dikkat çekti: 

“Kanser tedavisinin beklenildiği gibi iyi ilerlemesi için yeterli ve dengeli beslenmenize özen göstermenizde fayda var. Kanser öncesi beslenmenizden farklı olarak protein ve yüksek kalorili besin tüketimine özen gösterebilirsiniz. 

Akciğer kanseri tedavisinin yan etkilerinin tolere edilmesi ve yorgunluk gibi tedaviyi güçleştiren durumlar yaşamamak için tıbbi beslenme tavsiye edilir. Fitoterapi, tedavi süresince önerilmediğinden, bilimin ışığından ayrılmamak gerektiği unutulmamalıdır. Hastalığımızın yegane tedavisi bireysel çabalarımız, bilim ve sevgidir.” 

HASTALARIN AKCİĞER KANSERİYLE MÜCADELE ÖYKÜLERİ

Toplantıda akciğer kanseriyle mücadele eden hastalar da öykülerini paylaştı. 

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir / Bağımsız Denetçi Tekin Bişkiner (56), yaklaşık bir yıl süren ameliyat ve tedavi süreci sonrası değerlerinin normale döndüğünü ifade ederek, duygularını şöyle paylaştı: 

"Bu süre bazılarımız için kısa veya uzun gelebilir, belki kısa bir hikaye diye değerlendirilebilir. Bu hastalığı yenmemin en önemli etkeni aile desteği ve çok kıymetli hocalarımız Prof. Dr. Levent Elbeyli, Opr. Dr. İbrahim Nacak, Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Doç. Dr. Özlem Nuray Sever, Onkoloji Bölümü destek ekibi ile SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin tüm çalışanların tarif edilemez yakın ilgileridir.”   

Ev hanımı Hediye Karaca (52), “İlk kemoterapi tedavisi için geldiğim SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde o kadar içten ve samimi karşılandım ki, kendimi hasta değil de misafir gibi hissettim” diyerek samimi ortamdan duyduğu mutluluğu dile getirdi.  

Gördüğü yakın ilgiden dolayı hastanede tedavideyken ağrılarını unuttuğunu bildiren Karaca, “Prof. Dr. Mustafa Yıldırım ve Doç. Dr. Özlem Nuray Sever Hocalarım, asistanlar, kemoterapi ünitesi personeli, onkoloji bölümü hemşireleri ve personeli, kan alma bölümü personeli ile onkoloji bölümü destek ekibine çok teşekkür ediyorum. Bu günüme çok şükürler olsun, böyle güzel çalışanlar tanıdım” ifadelerini kullandı.   

Emekli Mehmet Hayri Eşki ise (64), 2017 yılında akciğer kanseri teşhisi konulduğunu ve çeşitli aşmalardan geçtikten sonra tedavisinin devam ettiğini belirtti. 

“Bu süreç boyunca asla kanser olduğumu kabul etmedim hastalıktan hiç korkmadım bir gripmiş gibi geçirmeye çalıştım. Normal yaşantıma devam ettim, kendimi yatağa hapsetmek istemedim” diyen Eşki, şöyle devam etti: 

“Burada kocaman bir ailem var. Doktorum Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Doç. Dr. Özlem Nuray Sever, Diyetisyenim Sena Erek, Psikoloğum Kübra Demirkesen, Fizyoterapistim Mürşide Mantar ve tüm personelin elbirliği ile bu hastalığı atlatacağıma inancım sonsuz. Bir hastalığı yenmek istiyorsanız önce kendinize inanacaksınız. Siz inanmadıktan sonra ne ilaç ne tedavi yeterince işe yaramaz.” 

Programa SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümünden Opr. Dr. İbrahim Nacak, hastalar, hasta yakınları ve idari personel de katıldı.

DÜNYA DİYABET GÜNÜ

DÜNYA DİYABET GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Baştemir, diyabete karşı en büyük savaşın yarını korumak için bugünden eğitim olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. BAŞTEMİR:

“DİYABETE KARŞI EN BÜYÜK SAVAŞ, YARIN İÇİN BUGÜNDEN EĞİTİMDİR”

DİYABETLİLER YETERLİ TEDAVİ ALAMADIKLARINDA HAYATI TEHDİT EDEN KOMPLİKASYONLARLA KARŞILAŞMA RİSKİ ALTINDA KALMAKTADIRLAR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Baştemir, diyabete karşı en büyük savaşın yarını korumak için bugünden eğitim olduğunu söyledi. 

14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Baştemir, “Dünya Diyabet Günü, diyabetin küresel bir halk sağlığı sorunu olduğu ve durumun daha iyi önlenmesi, teşhisi ve yönetimi için toplu ve bireysel olarak yapılması gerekenler konusunda farkındalığı artırma fırsatı sunmaktadır” dedi. 

Bu yılın teması olan 'diyabet eğitimine erişim'in, daha geniş ve uzun süreli 'bakım hizmetlerine erişim' temasının temelini oluşturduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Baştemir, şu bilgileri paylaştı: 

“Uluslararası Diyabet Federasyonu bu temayı diyabet ile ilgili mevcut stratejik planları en iyi şekilde sürdürmek ve diyabet kampanyasına ilişkin planlama, geliştirme, katılım ve tanıtımı kolaylaştırmak için seçmiştir.

Diyabetli bireylerin ihtiyaçları olan ilaçlara ve teknolojik ekipmanlara ulaşabilmeleri konusunda farkındalık oluşturup çözüm üretilmesini sağlamak temel hedeftir. İnsülinin keşfinin yüzüncü yılı, diyabetli 460 milyondan fazla insan ve risk altındaki milyonlarca insan için anlamlı bir değişiklik meydana getirmek adına eşsiz bir fırsat sunmaktadır.” 

İNSÜLİNİN KEŞFİNİN 100’ÜNCÜ YILI

Dünyadaki milyonlarca diyabetli ve risk altındaki kişi için ‘İnsülinin Keşfinin 100’üncü Yılında’ bakıma erişimin büyük bir fırsat sunacağına vurgu yapan Prof. Dr. Baştemir, “Bu bağlamda diyabetli bireylere ihtiyaçları olan ilaç, teknolojik ekipmanların sağlanması, davranış değişikliği oluşturacak ve diyabetlinin yönetimini sağlayacak eğitimlerin planlanıp yapılması ve diyabetli bireylerin bakım ihtiyaçlarının karşılanması önem arz etmektedir” ifadelerini kullandı. 

GÜNÜMÜZDE DİYABET BAKIMINA ERİŞİM

Günümüzde dünyada milyonlarca diyabetli bireyin diyabet bakımına erişemediğini, durumlarını yönetmek ve komplikasyonlardan kaçınmak için sürekli bakım ve desteğe ihtiyaç duyduklarını bildiren Prof. Dr. Baştemir, şöyle devam etti: 

“Diyabetli bireyler, diyabetle iyi yaşamak ve komplikasyonlardan kaçınmak için sürekli bakım ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Diyabet bakımının temel bileşenleri arasında insülin ve ilaca erişim, eğitim ve psikolojik destek yer alır. 

Birçok diyabetli birey, diyabet ilaçlarına ve bu arada insüline, kan glukozu ölçümü diyabet yönetimi için temel ihtiyaçlardan biri olmasına rağmen ihtiyaç duydukları kan şekeri ölçüm aletlerine, insülin pompalarına ve benzeri ekipmanlara ulaşamamakta ya da ulaşmakta güçlük çekmektedir. 

Özellikle düşük gelirli ülkelerde bu tedavi seçeneklerine ulaşılamamakta ve maddi olarak karşılanamamaktadır. Her dört diyabetli bireyden üçü, düşük gelirli ülkelerde yaşamaktadır.” 

“Diyabetle yaşayan insanlar, durumlarını yönetmelerine yardımcı olmak için sürekli ve güncel eğitime ihtiyaç duyar” diyen Prof. Dr. Baştemir, şunları kaydetti: 

“Diyabetli bireyler yeterli oranda tedavi alamadıklarında kalp krizi, inme, böbrek yetersizliği, körlük ve alt ekstremite ampütasyonu gibi çok ciddi ve hayatı tehdit eden komplikasyonlarla karşılaşma riski altında kalmaktadırlar. Bu komplikasyonlar diyabetli bireylerin yaşam kalitesini düşürmekte ve sağlık harcamalarının da artmasına neden olmaktadır. 

Bunun yanında diyabet yönetimini başarılı bir şekilde yürütmek için gerekli olan eğitim ihtiyacı da gün geçtikçe artmasına rağmen ihtiyaç duyulan bireysel ve toplumsal eğitimin yeterince yapılabildiğini ve bu eğitimlere herkesin eşit şekilde ulaşabildiğini söylemek zordur.” 

TÜRKİYE’DE DİYABET

Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı birinci basamak hastalık yönetim platformu kapsamında 2021 yılı Eylül ayı sonu itibarı ile tanımlanmış 18 yaş ve üzeri nüfusta diyabetli birey sıklığının yüzde 10,5 olduğunun altını çizen Prof. Dr. Baştemir, ülkemizdeki uygulamalarla ilgili olarak ise şu bilgileri aktardı: 

“Sağlık Bakanlığı tarafından toplumda diyabet farkındalığını artırarak, gelecek nesilleri diyabetten korumayı ve tanı alan hastalara sunulan diyabet bakım kalitesinin yükseltilmesini, komplikasyonların ve diyabete bağlı ölümlerin azaltılmasını amaçlayan ‘Türkiye Diyabet Programı’ uygulanmaktadır. Programda diyabetle etkin mücadele edilebilmesi için ulaşılması gereken 5 amaç belirlenmiştir. 

Bunlar; etkin diyabet yönetimi için politika geliştirmek ve uygulamak, diyabetin önlenmesini ve erken tanı konmasını sağlamak, diyabet ve komplikasyonlarının etkin tedavisini sağlamak, çocukluk çağında diyabet bakım ve tedavisini geliştirmek, Tip 2 diyabet ve obeziteyi önlemek ve diyabet ve diyabet programını etkin izlemek ve değerlendirmektir.”

Prof. Dr. Baştemir, diyabet ve komplikasyonlarından korunmak için önerilen önlemleri ise şu şekilde özetledi: 

  • “Uygun aralıklarla kan şekeri ölçülmeli,
  • Göz, böbrek, sinir ve kalp kontrolleri uygun aralıklarla yaptırılmalı,
  • Ayak ve tırnak bakımına özel bir itina gösterilmeli,
  • Boya uygun vücut ağırlığı hedeflenmeli ve bu ağırlığın korunmasına çalışılmalı,
  • Yeterli ve dengeli beslenilmeli,
  • Günlük alınan tuz miktarı beş gramı aşmamalı, 
  • Fiziksel olarak aktif olunmalı,
  • Sigara kullanılmamalı ve alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.”

SANKO OKULLARI’NDA ORGAN BAĞIŞI BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

SANKO OKULLARI’NDA ORGAN BAĞIŞI BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi tarafından 3-9 Kasım Organ Bağış Haftası nedeniyle SANKO Okulları’nda etkinlik düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. AKDOĞAN:

“ORGAN NAKLİNDE AMAÇ DONÖRÜN SAĞLIĞINI KORUYARAK, ALICIYI SAĞLIĞINA KAVUŞTURMAKTIR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi tarafından 3-9 Kasım Organ Bağış Haftası nedeniyle SANKO Okulları’nda etkinlik düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Nefroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mehtap Akdoğan, yaptığı konuşmada organ naklinde amacın, donörün sağlığını koruyarak alıcıyı sağlığına kavuşturmak olduğunu söyledi. 

Doç. Dr. Akdoğan, “Organ naklinden önce olası tüm durumlar açısından alıcı ve verici bilgilendirilerek, mutlaka onamlar alınır. Organ nakli ekibi, donör için en küçük bir risk gördükleri takdirde, ameliyat masası da dahil olmak üzere nakilden vazgeçebilir” dedi. 

Son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarının tamamına yakınının böbrek nakli için birer aday olduğunun altını çizen Doç. Dr. Akdoğan, organ temin edilemeyen hastaların diyalize alınması gerektiğini ancak uygun verici bulunduğunda naklin hemen gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yaptı. 

Doç. Dr. Akdoğan, nakil için yaş sınırı olmadığını, hastaların fiziksel performansı ve nakle uygunluğunun önemli olduğuna dikkat çekti. 

Böbrek naklinin böbrek yetmezliği olan hastanın yaşam süresi yanında yaşam kalitesi açısından çok değerli bir tedavi yöntemi olduğunu anlatan Doç. Dr. Akdoğan, şöyle devam etti: 

“Böbrek yetmezliği tanısı alan hastalar, en kısa sürede organ nakil merkezlerine başvurmalıdır. Bu nakil sırasında gerçekleşebilecek riskleri azaltmak, daha da önemlisi yaşam sürelerini ve kalitelerini artırabilmek açısından önem taşımaktadır. 

Böbrek yetmezliği olan ve diyalize giren hastaların nakilden sonra beklenen ömürleri ortalama üç kat artmaktadır. Nakilden sonra böbrek fonksiyonlarını tekrar kaybetse de diyalize yeniden dönebilir hatta ikinci kez nakil olma şansı vardır.”

Doç. Dr. Akdoğan, akli dengesi yerinde olan, sağlıklı, 18 yaşını dolduran herkesin böbrek nakli açısından donör adayı olabileceğini sözlerine ekledi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi tarafından SANKO Okulları’nda kurulan stant yoğun ilgi gördü. Dr. Atabak Asgharvand Kashtıban’ın bilgilendirme yaptığı stantta gönüllü yönetici, öğretmen ve personelden bağışlar alındı.

Etkinliğe SANKO Okulları Liseler Müdürü Orhan Baycık ile Ortaokul Müdürü Ümit Ülger de katılım gösterdi.

SANKO HASTANESİ’NDE ‘‘LOMBER VE PELVİS GÖRÜNTÜLEME KURSU”

SANKO HASTANESİ’NDE ‘‘LOMBER VE PELVİS GÖRÜNTÜLEME KURSU”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Bölümü ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı iş birliği ile “Lomber ve Pelvis Görüntüleme Kursu” düzenlendi.

ROMATOLOJİ BÖLÜMÜNDEN DOÇ. DR. KISACIK: “PEK ÇOK HASTALIĞA DOĞRU TANI KONULMASINDA MULTİDİSİPLİNER ÇALIŞMA ÇOK DEĞERLİDİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Bölümü ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı iş birliği ile “Lomber ve Pelvis Görüntüleme Kursu” düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlenen kurs, SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Bünyamin Kısacık ile Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Şahyazıcı Sarı tarafından verildi. 

Hastalıklara doğru tanı konulmasının tedavinin ön şartı olduğunu belirten Doç. Dr. Kısacık, “Pek çok hastalığa doğru tanı konulması aşamasında multidisipliner çalışma çok değerlidir” dedi. 

Doç. Dr. Kısacık, kursun farklı hastalık tablolarının bir arada sunulması ve ayırıcı tanıların net görülmesi açısından önemli olduğuna vurgu yaptı. 

Lomber ve pelvis ile ilgili teorik bilgiler veren Doç. Dr. Kısacık, uzun süreden bu yana derledikleri radyolojik verileri de paylaştı. 

Doç. Dr. Kısacık, katılımın yoğun olduğu ve ilgiyle izlenen kursu yeni içerikleriyle tekrarlamayı amaçladıklarını sözlerine ekledi. 

DR. ÖĞR. ÜYESİ ZEYNEP ŞAHYAZICI SARI

Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Şahyazıcı Sarı ise “Klinisyenin tedaviyi planlamasında tanı ya da ayırıcı tanı belirlemesi açısından görüntüleme bulgularının çok önemli olduğunu kaydederek, “Bu nedenle klinisyen– radyolog iş birliği gereklidir” ifadelerini kullandı. 

Bölgede bu kadar farklı konuların çok kısa zaman diliminde kurs olarak ilk defa verildiğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Sarı, şöyle devam etti: 

“Hem kendi adıma hem de katılımcı meslektaşlarım adına verimli bir kurs oldu. Farklı branşların bir araya gelmesi, hekimlerin tanışması ve ortak bir dil konuşulması açısından önem taşımaktadır. Benzer kurslara devam etmeyi hedefliyoruz.” 

“Romatolojik Hastalıklarda”, “Kanserde”, “Enfeksiyonlarda Görüntüleme” olmak üzere üç oturum şeklinde düzenlenen kursta, pelvis ve lomber tutulumları pratik ve teorik olarak anlatıldı.

Kursa, birçok branştan uzman katılım sağladı.

ORGAN BAĞIŞI HAFTASI

ORGAN BAĞIŞI HAFTASI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Organ Bağışı Haftası nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenlenerek organ bağışının önemine dikkat çekiliyor.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ORGAN BAĞIŞININ ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİLİYOR 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Organ Bağışı Haftası nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenlenerek organ bağışının önemine dikkat çekiliyor. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi tarafından, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle SANKO Üniversitesi Hastanesi ve SANKO Park AVM’de birer stant kuruldu. 

Kurulan stantlarda, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Koordinatörü Ayşe Bozkurt tarafından organ bağışının önemi anlatılırken, gönüllü bağışçılardan da bağışlar alındı. 

Standı, SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı, Hastane Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş, Organ Nakil Merkezi ekibi, Gaziantep Böbrek Nakli ve Hemodiyaliz Hastaları Derneği yetkilileri, SANKO Üniversitesi akademik ve idari personel ile öğrenciler ziyaret etti. 

SANKO Park’ta kurulan stant ziyaretçilerden yoğun ilgi görürken, İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Birimi yetkilikleri de standı ziyaret ederek, etkinlik hakkında bilgi aldı.

10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜ MESAJI

10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜ MESAJI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayımladı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. KİLECİ:

“BÜYÜK ATATÜRK, İLKELERİ VE IŞIĞI İLE HER ZAMAN YOLUMUZU AYDINLATMAKTADIR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayımladı. 

Dr. Kileci, “Umutların tükendiği bir anda zulme, adaletsizliğe ve her türlü baskıya dur diyen, özgürce yaşamak için gerektiğinde ölümü göze almanın gerektiğini haykıran, hayatını bu millet ve devlet için hiçe sayan Büyük Önderimiz sadece Türk Milleti için değil, bağımsızlığın önemini bilen tüm milletler için yeri doldurulamaz bir liderdir” dedi.

Dr. Kileci, mesajını şu sözlerle sonlandırdı:

“Daha yapılacak çok şey varken talihsizce aramızdan bedenen ayrılan ancak ilkeleri ve ışığı ile her zaman yolumuzu aydınlatan Atamız, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDE “PALYATİF BAKIM EĞİTİMİ”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDE “PALYATİF BAKIM EĞİTİMİ”

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile palyatif bakım hemşireliği eğitimi düzenlendi.

REKTÖR PROF. DR. DAĞLI: “PAYLAŞMAK, TÜRK TOPLUMUNUN YAPISINDA VAR OLAN BİR DEĞERDİR”

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile palyatif bakım hemşireliği eğitimi düzenlendi.

SANKO Üniversitesi Hastanesinde 31 Ekim-2 Kasım tarihlerinde düzenlenen eğitime, yoğun bakımda ve palyatif bakım merkezlerinde görev yapan hemşireler katıldı.

SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı, eğitimin açılışında yaptığı konuşmada “Paylaşmak, Türk toplumunun yapısında var olan bir değerdir. Gaziantep, paylaşma ruhunun yaşatıldığı şehirlerden biridir” dedi.

Palyatif bakımın, profesyonel sağlık bakımı kapsamına alınmadan önce, Türk toplumunda yaşlı ya da bakıma ihtiyacı olanların temel ihtiyaç ve bakımlarını aynı semtte yaşayanların üstlendiğini anımsatan Prof. Dr. Dağlı, “Uzun yıllar devam eden bu gelenek, günümüzde bilimsel temellere dayandırılarak, profesyonel bir şekilde gerçekleştirilmektedir” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Dağlı, “Hepimiz için çok değerli olan bu eğitime katılımızın çok önemli olduğuna inanıyor, tüm konuşmacı ve katılımcılara teşekkür ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

EĞİTİM

Açılış konuşmasının ardından başlayan eğitimde Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları/Geriatri Bölümünden Prof. Dr. İbrahim Halil Türkbeyler, “Palyatif Bakımın Amacı, Felsefesi ve İlkeleri” konusuna değinirken, SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türkan Pasinlioğlu “Palyatif Bakımın Etik Boyutu” konulu eğitim verdi. 

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Emine Baş’ın başkanlığını yaptığı “Semptom Yönetimi” oturumunda, Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nimet Ovayolu, “Sık Görülen Hematolojik Sorunlar ve Yönetimi”, Hemşirelik Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Selver Güler, “Palyatif Bakımda Ağrı Yönetimi”, Dr. Öğr. Üyesi Hatice Güzel, “Palyatif Bakımda Gastrointestinal Sisteme İlişkin Sık Görülen Semptomlar ve Yönetimi”, Arş. Gör. Ebru Karaaslan ise “Palyatif Bakımda Kardiyovasküler Sisteme İlişkin Sık Görülen Semptomlar ve Yönetimi” konularını anlattı.

Hemşirelik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nimet Ovayolu’nun, başkanlığını yaptığı “Palyatif Bakımda Özel Konular” konulu ikinci oturumda ise Hemşirelik Bölümünden Öğr. Gör. Mustafa Kavak, “Stoma Bakımı”, Öğr. Gör. Zeynep Doğan, “Port Katater Bakımı”, Dr. Öğr. Üyesi Meryem Kılıç, “Basınç Yaralanması ve İnkontinans Yönetimi”, Dr. Öğr. Üyesi Sibel Polat Olca, “Manevi Bakım ve Yas Süreci”, SANKO Üniversitesi Hastanesi Uzm. Hemşire Esra Akkaya ise “Total Parenteral Beslenme” konusuna değindi.

Eğitimin açılışına SANKO Üniversite Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş ile Başhemşire Ceylan Özyılmaz da katıldı.

AKCİĞER KANSERİ FARKINDALIK AYI

AKCİĞER KANSERİ FARKINDALIK AYI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, akciğer kanserinin, ülkemizde ve dünyada en sık görülen kanser türlerinden biri olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ELBEYLİ:

“AKCİĞER KANSERİ ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA EN SIK GÖRÜLEN KANSER TÜRLERİNDEN BİRİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, akciğer kanserinin, ülkemizde ve dünyada en sık görülen kanser türlerinden biri olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Elbeyli, 1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Akciğer kanseri, hava yolunu ve hava keseciklerini örten dokunun kontrolsüz büyümesi ile fonksiyonel ve anatomik bozulmanın olması olarak tanımlanabilir” dedi.

Dünyada akciğer kanserinin durumuna değinen Prof. Dr. Elbeyli, “Erkeklerde neredeyse birinci sırada yer alırken, kadınlarda her yıl üst sıralara tırmanmaktadır. Kanser türleri içinde yaşam kayıplarına sebebiyet açısından pankreas kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir” ifadelerini kullandı.

NEDENLERİ VE BELİRTİLERİ

Akciğer kanserinin nedenlerinin tütün mamulleri, tehlikeli gazlar, sanayi gazları, hava kirliliği, çevre kirliliği, beslenme bozukluğu ve doğumsal (ailevi) etkenler olduğunu anımsatan Prof. Dr. Elbeyli, en sık görülen belirtilerini “Öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı ve bazı normal fonksiyonların azalması veya bozulması” olarak sıraladı.

PATOLOJİK TANI ÖNEMLİDİR

Patolojik tanının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Elbeyli, “Akciğer kanserinden şüphe söz konusu ise temel amaç öncelikle histo-patolojik tanı koymak olmalıdır. Daha sonraki aşama hastalığın evresini belirlemek ve bu evreleme planlamasından sonra da tedavi modellerini değerlendirmek ve karar vermek gerekir” diye konuştu. 

TEDAVİ NE OLMALIDIR?

“Tıpta hastalık yok hasta vardır. Yani her hasta ayrı ayrı değerlendirilmeli ve ona göre yol almalıdır. Akciğerde kötü huylu bir sorun saptandığında, eğer yapılabiliyor ise birinci öncelik cerrahi tedavidir” diyen Prof. Dr. Elbeyli, şunları kaydetti: 

“Tümör tamamı ile temizlenecek şekilde çıkarılabiliyor ise bu tedavi yaşamı kurtaran ve uzatan en etkin yöntemdir. Bunun içinde hastalığın öncelikle patolojik tanısının konması, doğru evreleme yapılarak erken evrede tanı alan hastalara cerrahi yol ile tedavi şansı verilmelidir.

Kimi hastalarda ameliyat öncesi veya ameliyat sonrası onkolojik tedavi metotları kullanılmaktadır. Kemoterapi ve radyoterapi hastalıksız sağ kalımı artırmada ciddi yararlar sağlamaktadır.”

OBEZİTE SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN RİSK

OBEZİTE SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN RİSK

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Obezite ve Metabolik Cerrahi Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Başar Aksoy, teknolojik ilerlemelerin hayatı kolaylaştırırken günlük yaşamdaki hareketlerin önemli kısmını sınırlandırdığını, bunun sonucunda da bireylerin obezite riski ve gerçeği ile karşılaştığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ AKSOY:
“TEKNOLOJİK İLERLEMELER HAYATIMIZI KOLAYLAŞTIRIRKEN GÜNLÜK YAŞAMDAKİ HAREKETLERİMİZİN ÖNEMLİ KISMINI DA SINIRLANDIRMIŞTIR”
“PANDEMİ DÖNEMİ KOŞULLARININ NEDEN OLDUĞU HAREKETSİZ YAŞAM VE SAĞLIKSIZ BESLENME ALIŞKANLIKLARI KİLO ARTIŞINI HIZLANDIRDI”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Obezite ve Metabolik Cerrahi Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Başar Aksoy, teknolojik ilerlemelerin hayatı kolaylaştırırken günlük yaşamdaki hareketlerin önemli kısmını sınırlandırdığını, bunun sonucunda da bireylerin obezite riski ve gerçeği ile karşılaştığını söyledi.

Diyabet, kalp hastalıkları, kanser gibi pek çok sağlık sorununa davetiye çıkaran obezitenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Obezite vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanır. Sağlıklı yaşam için obezite bir risktir” dedi.

Obezitenin son yılarda dünya genelinde önemli sağlık sorunları arasında değerlendirildiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Obeziteyi genel olarak, bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye göre oranının aşırı artması sonucu vücut ağırlığının boy uzunluğuna göre istenen düzeyin üstüne çıkması şeklinde açıklayabiliriz” şeklinde konuştu.  

Beslenmenin yaşamın devamlılığı için gerekli ve hayati bir ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Beslenmek sadece açlığı bastırmak, karın doyurmak, canının istediklerini yemek ya da içmek değildir” uyarısını yaptı.

İnsanların günlük hayatlarında yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine ve sağlık durumlarına göre değişen miktarda enerjiye ihtiyaç duyduklarını anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şunları kaydetti:

“Yaşamın sağlıklı devam ettirilmesi için alınan ve harcanan enerji miktarının dengede tutulmasını sağlamak büyük önem taşır. Çünkü günlük alınan enerji miktarının harcanan enerji miktarından fazla olması halinde harcanamayan enerji vücutta yağ şeklinde depolanarak, obeziteyi oluşturur. Buna bağlı olarak günümüzdeki teknolojik ilerlemeler hayatımızı kolaylaştırırken günlük yaşamdaki hareketlerimizin önemli kısmını da sınırlandırmıştır.” 

OBEZİTE NEDİR?

Obezitenin; besinlerle alınan enerji (kalori) miktarının, harcanan enerji miktarından daha çok olması ve bu fazla enerjinin de vücutta yağ olarak depolanmasıyla meydana gelen, yaşam kalitesi ile süresini olumsuz olarak etkileyen bir hastalık olduğunu aktaran Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, Dünya Sağlık Örgütü’nün obeziteyi; sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımladığını bildirdi. 

OBEZİTENİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR NELERDİR?

Obezitenin birçok metabolik hastalığa neden olmakla birlikte, psikolojik yönden de bireyleri olumsuz etkilediğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Bu nedenle obeziteyle mücadele ederken aynı zamanda pek çok hastalığın da önlenmesine katkı sağlanmaktadır” ifadelerini kullandı. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı 2022 raporuna göre obez veya fazla kilolu olan yetişkin sayısı göz önüne alındığında Türkiye’nin obezitede Avrupa’da ilk sırada yer aldığının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şöyle devam etti: 

“Aynı raporda, obezitenin Avrupa bölgesinde ‘salgın boyutuna’ ulaştığı ifade edilmektedir. Bu denli önemli sağlık sorunu olan obeziteye bağlı gelişebilen hastalıklara baktığımızda, konunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır. 

Hipertansiyon, koroner arter, metabolik sendrom, tip 2 diyabet, hiperinsülinemi, dislipidemi, meme kanseri, kolon kanseri, rektum kanseri, rahim kanseri, safra yolları kanseri, yumurtalık kanseri, prostat kanseri, uyku apnesi, astım, solunum zorluğu, reflü, deri enfeksiyonları, polikistik over, anoreksiya nevroza, bulimia nevroza, gece yeme sendromu, gebelik sorunları, adet düzensizlikleri, aşırı kıllanma, bu hastalıklardandır.”

PANDEMİSİ OBEZİTEYİ DAHA DA ARTIRDI

Yine bu rapora göre, obezitenin bu kadar yayılmasında Covid-19 pandemisi döneminin de önemli rol oynadığı üzerinde durulduğuna değinen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, sözlerini şöyle tamamladı:

“Pandemi dönemi koşullarının neden olduğu hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları kilo artışını hızlandırdı, dolayısıyla bu da obezite ve sağlık sorunları yaşayacak insan sayısını artırmıştır.”

MEME KANSERİ HASTALARINDAN UMUT DOLU HİKAYELER

MEME KANSERİ HASTALARINDAN UMUT DOLU HİKAYELER

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları / Tıbbi Onkoloji Bölümünde kemoterapi gören meme kanseri hastaları, 1- 31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nda, umut dolu hikayelerini paylaştı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI / TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜNDEN PROF. DR. YILDIRIM: “TEDAVİ DÖNEMİNİ NE KADAR KISA SÜREDE ATLATABİLİRSEK, O KADAR KIYMETLİ OLACAKTIR”

“MEME KANSERİ TANISIYLA İLGİLİ BİR PATENT ALDIK. BİR DAMLA SERUMLA TANI KOYABİLECEĞİZ”

DİLEK ÇARIK: “SÜRECİN BİZDEN NE GÖTÜRDÜĞÜNE DEĞİL NELER KATTIĞINA BAKARSAK ÜZÜLMEMİZ İMKANSIZ”

HAFİZE GÜNAY: “KANSERİ YENMEMİN EN ÖNEMLİ FAKTÖRÜ HOCAMIN DÜZENLEDİĞİ TEDAVİYE HARFİYEN UYMAK OLDU” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları / Tıbbi Onkoloji Bölümünde kemoterapi gören meme kanseri hastaları, 1- 31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nda, umut dolu hikayelerini paylaştı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Yeni Yaşam Hematoloji ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği iş birliğiyle düzenlenen programda meme kanseri hastaları, hastalığı nasıl yendiklerini anlattı. 

Programın açılışında konuşma yapan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Yeni Yaşam Hematoloji ve Onkoloji Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, “Tedavi dönemini azimle mücadele ederek ne kadar kısa sürede atlatabilirsek o kadar kıymetli olacaktır” dedi. 

Dernek olarak kendi ilaçlarını üreterek daha fazla hastaya ulaşmayı amaçladıklarını belirten Prof. Dr. Yıldırım, derneğin amacının onkoloji hastalarına yardımcı olabilmek, kanser hastalığına erken tanı koyabilmek ve tedavisi için ülkemizin ilaç geliştirme faaliyetlerinde yer alabilmesini sağlayabilmek olduğunu söyledi. 

Prof. Dr. Yıldırım, “Bu konuda bilimsel çalışma grubumuzun çalışmaları aralıksız devam etmektedir. Meme kanseri tanısıyla ilgili bir adet patent aldık. Bir damla serumla tanı koyabileceğiz. Tedavi için de çalışmalarımıza devam ediyoruz. Günlük tedavide kullandığımız birçok aracı üretebiliyoruz amacımız yeni ilaçları üreterek, daha fazla hastaya ulaşmaktır” ifadelerini kullandı. 

Derneğin en önemli amacının hastalara destek sağlamak olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yıldırım, “Bu organizasyonları bu amaçla gerçekleştiriyoruz. Hastalarımıza birebir eğitimler vermeye ve atölye çalışmalarına devam etmek istiyoruz. Bu konuda da en büyük desteğimiz olan ve bize ana sponsorluk yapan SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne çok teşekkür ediyoruz” diye konuştu. 

Meme Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle düzenledikleri etkinlikte hastalarının meme kanseri yolculuğunu umut olması açısından paylaştıklarını ifade eden Prof. Dr. Yıldırım, “Çünkü bu hastalığa yakalandığında kendini, doktorunu, çevresindeki herkesi ilk etapta suçluyor. Bu dönemi azimle mücadele ederek ne kadar kısa sürede atlatabilirsek o kadar kıymetli olacaktır” diyerek sözlerini tamamladı. 

KENDİMİ YENİDEN DOĞMUŞ GİBİ HİSSEDİYORUM

Prof. Dr. Yıldırım’ın ardından söz alan hastalardan Dilek Çarık (33) 2021 yılında hastalığını tesadüfen ele gelen kitle ile fark ettiğini anlattı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi İnsan Kaynakları Biriminde görev yapan iki kız çocuğu annesi Çarık, tanının konulmasıyla birlikte ne fiziksel ne de ruhsal durumunun tarif edilemez olduğunu kaydetti. 

“İlacın yan etkileri, fiziksel değişim süreçleri hepsi başlı başına birbirinden zor süreçler. Saçlarım beni tamamen terk etmeye başladığında kazıdım ve bu sürece hem kendimi hem çevremi alıştırmak için peruk kullanmadım. Süreci hep pozitif geçirdim. Zor da olsa canım ne isterse onu yaptım” diyen Çarık, yaşadığı süreci şu sözlerle paylaştı: 

“Kemoterapim bittiğinde kitlenin küçülmemiş olduğu fark edildi. Biraz agresif çıkmış maalesef. Kemoterapi uygulamasının ardından hormon tedavisi ve akıllı ilaç tedavisine devam ediyorum. Diyetisyenimin yönlendirmesi ile diyet, haftada üç gün spor yapıyor ve bir gün yüzüyorum. Hem fiziksel hem psikolojik olarak kendimi çok iyi hissediyorum. Sürecin bizden ne götürdüğüne değil neler kattığına bakarsak, üzülmemiz imkânsız. 

Kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum, düşüncelerim, hayata bakış açım, yaşamım tamamen değişti. Bu sayede burada bulunan tüm kader arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyor ve konuşma fırsatını bana verdikleri için onkoloji ekibimize ve hekimlerimize teşekkür ediyorum.” 

İLERİSİNİ DÜŞÜNMEYEREK İHMAL ETTİM TİJEN’İ

“Evlat, eş, anne, öğretmen, ev hanımı kimliğiyle kendimi hayatın stresine kaptırdım. İlerisini düşünmeyerek ihmal ettim Tijen’i” diyen meme kanseri hastası öğretmen Tijen Borsöken (52) ise yaşadığı duyguları şöyle özetledi: 

“Sekiz yıl önce bu zamanlar, bir gün savaşı kazanacaksın ve seninle aynı kaderi paylaşan arkadaşlarına konuşma yapacaksın deseler inanmazdım. İşte o sırada tanıştım hastalıkla. İl dışında tedavi gördüğüm için çocuklarımı göremiyordum, daha küçüklerdi bana ihtiyaçları vardı. 

Savaşçılarımı güçlü tutmalıydım ki kemoterapilerimi alıp bir haftalık evlatlarımı görebileydim, öyle de yaptım. Bir kadın isterse her şey yapabilir, bu hastalığa bile kafa tutabilir, tutmalı da. Kendinizi farklı hissetmeyin, niye benim başıma geldi demeyin. Hayatın akışına devam edin, hastalığı kabul edin bu süreçte gerekiyorsa ruhumuzu iyileştirmek için yardım alın. Sizlere sunulan tedavilere harfiyen uyun, fakat kimliğinizden de asla ödün vermeyin. 

Bu zorlu süreçte yardımlarını esirgemeyen herkese, tüm sağlık personeline ve bizleri bir araya getiren doktorum, hocam, dostum Prof. Dr. Mustafa Yıldırım Bey’e teşekkürü borç bilirim. Hastalıksız güzel günler temennisi ile.” 

KANSERİ YENMEMİN EN ÖNEMLİ FAKTÖRÜ TEDAVİYE HARFİYEN UYMAK

Hikayesini paylaşma fırsatı bulduğu için mutlu olduğunu belirten hastalardan ev hanımı Hafize Günay (65) da şöyle konuştu: 

“Bana bu fırsatı sunan ve bu güzel gün için emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Benim kanser ile olan mücadelem 2016 yılı ocak ayında başladı. Ailemden genetik olarak devraldığım bu hastalık ile mücadeleme, tedavime sadık kalarak devam ettim. Kıymetli hocam Sayın Prof. Mustafa Yıldırım ve ekibinin uyguladığı tedavi ile bugün sizlere hikayemi anlatma şansına eriştim. 

Kanseri yenmemin en önemli faktörü ise hocamın düzenlediği tedaviye harfiyen uymak oldu. Bu süreçte başka bir tedavi ya da alternatif tıbba asla yönelmedim. Akıl ve bilim önderliğinde hazırlanan ilaçlarım sayesinde iyileştim. 

Fakat bu aşamada sürekli omuz omuza benimle mücadele eden ailemi es geçmem mümkün değil. Özellikle ömrüme ömür katan torunum Aden sayesinde hastalığım ile savaşacak gücüm oldu. Her zaman düşündüğüm gibi dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Beni dinlediğiniz hikayeme ortak olduğunuz için teşekkürler.” 

NEYE İNANIYORSANIZ, DİLİNİZDEN NE DÖKÜLÜYOR İSE ONU YAŞIYORSUNUZ

Bankacı Derya Özyıldırım (33) da 2017 Mayıs ayında meme kanserine yakalandığına dikkat çekerek, erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu hastalığının teşhisi konulduğunda anladığına vurgu yaptı. 

“Çok başarılı cerrahi operasyon geçirmemi sağlayan Prof. Dr. Sayın Göktürk Maralcan ve ekibine, devamında beş yıldır sağlıklı yaşam sürmeme yardımcı olan çok saygıdeğer sevgili hocam Prof. Dr. Sayın Mustafa Yıldırım ve ekibine minnet ve şükranlarımı sunarım” diyen Özyıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Erken teşhis dedim çünkü ne yazık ki her türlü kontrole ve tanı sistemlerine rağmen teşhisim yanlış konmuş ve dördüncü evrede bir kanser teşhisi ile yola çıktık. Fakat şartlar ne olursa olsun yaşamaya olan inancım, Rabbimin izni, doktorlarımın destek ve çabalarıyla bugünleri gördük. 

Neye inanıyorsanız ne dilinizden dökülüyor ise onu yaşıyorsunuz. Uygulamada zorluklar çeksem de iyiye olan inancım, pozitif olmaya verdiğim önem, nadir rastlanan tümörüme de hızlı ilerleme yeteneği olan kanserli hücrelerime de hep bunu fısıldadı. Nefes aldığım her anımın hakkını vermeye devam edeceğim. Sağlıkla kalın.”

Program, meme kanseri hastalarına verilen armağanlar ve anı fotoğrafı çekimiyle son buldu.

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde İç Hastalıkları / Tıbbi Onkoloji Bölümü tarafından 1- 31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında stant kurularak meme kanserine dikkat çekildi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE MEME KANSERİNE DİKKAT ÇEKİLDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde İç Hastalıkları / Tıbbi Onkoloji Bölümü tarafından 1- 31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında stant kurularak meme kanserine dikkat çekildi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, stantta hastalarla bir araya gelerek, meme kanseriyle ilgili bilgilendirme yaptı.

SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Metin Bayram, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşen Bayram, Hastane Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş, Başhemşire Ceylan Özyılmaz, akademik ve idari personel ile öğrencilerin de ziyaret ettiği stantta, Tıbbi Onkoloji Bölümü destek personeli tarafından, kanser ve beslenme, fizyoterapi ve rehabilitasyon, psikolojik danışmanlık konularında bilgi paylaşımında bulunuldu.


Pembe balonlarla süslenen stantta ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nın sembolü olan pembe kurdeleler ile armağanlar dağıtıldı. Ziyaretçiler tarafından stantta hazırlanan tuvale kurdeleler çizildi.

GRİPTEN KORUNMA YOLLARI

GRİPTEN KORUNMA YOLLARI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, her yaştan insanı etkileyebilen grip için dinlenme ve destek tedaviler önerildiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ANA BİLİM DALI’NDAN DR. ÖĞR. ÜYESİ TÜRKMEN:

“HER YAŞTAN İNSANI ETKİLEYEBİLEN GRİP İÇİN DİNLENME VE DESTEK TEDAVİLER ÖNERİLMEKTEDİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, her yaştan insanı etkileyebilen grip için dinlenme ve destek tedaviler önerildiğini söyledi. 

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, gribin (influenza), influenza virüsünün yol açtığı bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirtti.

Grip virüsünün damlacık yoluyla bulaştığına dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Öksürüp hapşıran kişi, virüs içeren damlacıkları etrafa yayar. Bu damlacıkların ağız, burun ya da gözlere ulaşması ile hastalık bulaşır. Bu nedenle gripli bir kişi öksürüp hapşırırken ağzını bir mendille ya da mendil bulamıyorsa kolları ile kapatmalıdır. Ellere hapşırmak tehlikelidir çünkü ellere bulaşan virüs, dokunulan her yere yayılır. Gripli kişi sık sık ellerini yıkamalıdır.” 

Gribin toplumda yayılmasını engellemek için, bulaşın yüksek olduğu hastalığın ilk günlerinde okul, iş, vb. toplu alanlarda bulunmak yerine evde istirahat edilmesinin gerekliliğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “Ev halkını korumak için eller sık sık yıkanmalı, odalar havalandırılmalıdır. Özellikle hastalığın ağır seyretme riski olan kişilerin yakınında grip hastalarının maske takması önemlidir. Maske, ağzı ve burnu tam kapatmalı, ıslandığında ise değiştirilip eller yıkanmalıdır” ifadelerini kullandı. 

GRİP NASIL ANLAŞILIR?

Gribin ani başlayan ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, burun akıntısı, kas ve eklem ağrıları ile kendini gösterdiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, sözlerini şunları kaydetti: 

“Ateş, eklem ve kas ağrıları yoksa öncelikle nezle gibi daha hafif seyreden diğer solunum yolu hastalıklarını düşünülür. Öksürük şiddetli olabilir ve bazı kişilerde iki hafta veya daha uzun sürebilir. Ateş uzun süre devam ederse, koyu renkli balgam, göğüs ağrısı veya nefes darlığı olursa pnömoni (zatürre) olma ihtimali yüksektir. Bu durumda mutlaka doktora başvurulmalıdır. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde bu durum tehlikeli olabilir.” 

KİMLER GRİP İÇİN RİSK ALTINDADIR?

Gribin her yaştan insanı etkilediğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, risk gruplarını ise şöyle sıraladı: 

“Özellikle gebeler, 50 yaş üzeri, 5 yaş altı kişiler, akciğer, kalp hastalığı, böbrek, karaciğer yetmezliği olanlar, kanser, diyabet vb. hastaları, herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar, organ nakli geçirenler ve aşırı şişman kişiler grip için daha çok risk altındadır. Bu kişilerde grip için hastaneye yatış gerekebilir hatta hastalık ölümle sonuçlanabilir.” 

GRİP TEDAVİSİ

Grip için istirahat ve destek tedavisinin önemli olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “İhtiyaç halinde ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Bol sıvı tüketimi önerilir. Ancak risk grubundaki kişiler ve risk grubunda olmasa bile hastalığın ağır seyredeceği düşünülen bireylerde doğrudan grip virüsüne etkili ilaçlar (oseltamivir, zanamivir vb.) kullanılır. Bu hastaların mutlaka doktora başvurması gerekir” şeklinde konuştu. 

GRİPTEN KORUNMAK VE GRİP AŞISI

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, gripten korunmak için yapılması gerekenler konusunda ise şu bilgileri paylaştı: 

“Gribe yakalanmamak için sık sık el yıkamak, sağlıklı beslenmek, mevsime göre giyinmek gibi kişisel önlemler alınabilir. Risk altındaki kişiler için en etkili korunma yolu aşıdır. Bu kişiler gribin en önemli nedeni olan pnömoni açısından da risk altındadır. Doktorlarından bilgi alarak pnömokok (zatürre) aşısı da olması gerekmektedir.” 

GRİP AŞISI NE ZAMAN YAPILMALIDIR?

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, her yıl ekim ayında başlayan aralık ayında artan, nisan-mayıs aylarını kapsayan dönemde de sık görülen gripten korunmada en etkili yöntemlerden olan aşı ile ilgili şu önerilerde bulundu:

“Gribin seyrine bakıldığında, grip aşısının her yıl ekim ayında yaptırılması gerekir. Ancak risk grubundaki kişiler, daha önce aşı olmadıysa şubat ayına kadar aşıyı yaptırabilirler. Aşılanan veya hastalığı geçiren kişiler bir sonraki grip mevsiminde hastalığa tekrar yakalanabilir. Virüsün yapısı sürekli değiştiği için aşı içeriği her yıl yenilenmektedir. Bu nedenle her yıl aşı yaptırmak gerekir.” 

GRİP AŞISI KİMLERE YAPILMALIDIR?

Grip aşısının 6 aydan büyük herkese önerildiğini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, grip aşısı yaptırmada öncelikli olan grupları ise şu şekilde sıraladı: 

  • “Gebeler,
  • 6-59 ay arası çocuklar,
  • 50 yaş üstü yetişkinler,
  • Kronik hastalığı olanlar: Astım dahil kronik akciğer hastalığı, diyabet, metabolik hastalıklar, kalp hastalığı, kronik karaciğer, kronik böbrek hastalığı, nörolojik hastalıklar,
  • Bağışıklığı baskılanmış hastalar,
  • 6 ay-18 yaş arasında olup uzun süreli aspirin tedavisi alanlar,
  • Obez kişiler (Yetişkinde vücut kitle indeksi 40’tan büyük olanlar),
  • Özellikle 6 aydan küçük çocuklarla temasta bulunanlar,
  • 5 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilerle evde temaslı olanlar ve bu kişilere bakım verenler,
  • Risk altındaki kişilerle yakın temaslı olanlar,
  • Sağlık çalışanları.”

18 EKİM DÜNYA MENOPOZ GÜNÜ

18 EKİM DÜNYA MENOPOZ GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı/ Tüp Bebek Merkezi Sorumlu Hekimi Prof. Dr. Ilgın Türkçüoğlu, “Menopoz, kadınlarda yaşamın doğal bir evresidir” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. TÜRKÇÜOĞLU: “MENOPOZ, KADINLARDA YAŞAMIN DOĞAL BİR EVRESİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı/ Tüp Bebek Merkezi Sorumlu Hekimi Prof. Dr. Ilgın Türkçüoğlu, “Menopoz, kadınlarda yaşamın doğal bir evresidir” dedi.

18 Ekim Dünya Menopoz Günü nedeniyle bir açıklama yapan Prof. Dr. Türkçüoğlu,  her yaşın kendine göre güzellikleri olduğunu belirterek, kadınlarda yaş almayla birlikte yaşamın doğal süreci olarak gelişen menopoza yönelik bilgiler paylaştı. 

Adet kanamalarının yaklaşık olarak bir yıl süresince yaşanmaması şeklinde tanımlanan menopozun başlangıcı için belirli bir yaş olmadığını anımsatan Prof. Dr. Türkçüoğlu, “Ortalamaya baktığımızda 50 yaşı menopoz başlangıcı olarak düşünebiliriz. Ancak genetik faktörler, yaşam koşulları, çevresel faktörler vb. etkenler nedeniyle 50 yaşından önce ya da sonra da menopoz görülebilir” diye konuştu.

Prof. Dr. Türkçüoğlu, yaşla birlikte, yumurtalıkların da yaşlanmasının menopozun temel nedeni olduğunu söyledi.

MENOPOZDA ATEŞ BASMASI

Menopoza geçişte adet kanamalarındaki düzensizliğin yanında ateş basması gibi sıkıntıların da yaşanabileceğini ifade eden Prof. Dr. Türkçüoğlu, şu bilgileri paylaştı:

“Menopoz döneminde yaşanan ani ateş basmaları, östrojen seviyesindeki düşmenin bir sonucudur. Terleme, üşümenin yanı sıra özellikle geceleri uykuyu bölen ve uyku düzenini bozan bir durumdur.”

MENOPOZ BELİRTİLERİNDE YAPILMASI GEREKENLER

Prof. Dr. Türkçüoğlu, menopoz belirtileriyle karşılaşan kadınların yapması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

“Öncelikle bunun her kadının yaşayacağı doğal bir süreç olduğu ve yaşamın sonu değil, yeni bir evresi olduğu kabul edilmelidir. Profesyonel bir destek için mutlaka bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanıyla görüşülmelidir. Gerekli muayeneler ve testler konusunda bir program hazırlayarak, süreci daha kontrollü yürütmeniz sağlanacaktır.

Menopoz tanısı konulunca, fiziksel aktiviteler için egzersizler, doğru ve düzenli beslenme için diyet konusunda da yönlendirecektir. Yaşamın her döneminde olduğu gibi menopoz döneminde de öncelikli olan, sağlığınıza dikkat etmenizdir.”

RAHİM AĞZI KANSERİ TARAMALARI VE HPV

RAHİM AĞZI KANSERİ TARAMALARI VE HPV

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, rahim ağzı kanserinin, erken tanı konulması durumunda tamamen iyileşen bir kanser türü olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM BÖLÜMÜNDEN PROF. DR. GÜZEL: “RAHİM AĞZI KANSERİ ERKEN TANI KONULDUĞUNDA TAMAMEN İYİLEŞEN BİR KANSER TÜRÜDÜR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, rahim ağzı kanserinin, erken tanı konulması durumunda tamamen iyileşen bir kanser türü olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Güzel, 20’nci yüzyılın ilk yarısında her beş kadından birinin rahim ağzı kanseri nedeniyle yaşamını yitirdiğini anımsatarak, “Rahim ağzı kanseri günümüzde yapılan etkin ve yaygın taramalar sonrasında gelişmiş ülkelerde kontrol altına alınmıştır” dedi.

Gelişmekte olan ülkelerde halen rahim ağzı kanseri sorununun devam ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Güzel, “Ülkemizde ise etkin tarama programları sayesinde yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Ancak hala özellikle kırsal kesimde sorun olmaya devam etmektedir” ifadelerini kullandı.

Rahim ağzı kanseri taramalarının 1960’lı yıllarda George Nicholas Papanicolaou isimli patoloji uzmanının smear testinde, rahim ağzı kanseri hücrelerini görmesi ile başladığını belirten Prof. Dr. Güzel, şunları kaydetti:

“Bu teste; pap smear, smear, rahim ağzı kanser tarama testi, servikal sürüntü gibi isimler de verilmektedir. Hastada kanser oluşumu, onlarca yılda gerçekleşir. Smear testi ile henüz kanser gelişmeden yıllar önce, kanser öncüsü hücresel değişiklikler saptanabilmekte ve kanser gelişmeden müdahale imkanı doğmaktadır.”

KİMLER SMEAR TESTİ YAPTIRMALI

Prof. Dr. Güzel, 21 yaşının üzerindeki tüm kadınların smear testi yaptırmalarının hayati önem taşıdığına vurgu yaparak, şöyle devam etti:

“Smear testinden iki gün öncesinden itibaren vajinal duş, tampon kullanımı, vajinal ilaç kullanımı ve cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. 21 yaşından genç kadınlarda eğer üç yıldan daha uzun süredir devam eden bir cinsel hayat varsa yine smear testine başlanması gereklidir.

Testlere menopozda da devam edilmelidir. 65 yaşından sonra eğer o zamana kadar en az üç tane normal smear sonucuna sahip olunduysa doktorun da onayı alınarak smear testlerine son verilebilir. Hayatı boyunca hiç tarama testi yaptırmamış ileri yaş kadınlar özellikle ilgi göstermelidir.” 

DİĞER TESTLER

Smear testi ile tarama yapılması rahim ağzı kanseri görülme sıkılığını azaltsa da bu testin her kadına uygulanabilmesinin, testin değerlendirilmesi için eğitimli personel ihtiyacı ve zaman kısıtlılığı nedeni ile zor olduğunu ifade eden Prof. Dr. Güzel, bu nedenle toplum bazlı taramalar için başka testler arayışlarına girildiğini bildirdi. 

Prof. Dr. Güzel, 1990’larda rahim ağzı kanseri ile HPV (Human Papilloma Virüs-İnsan Siğil Virüsü) arasındaki ilişkinin daha net anlaşılması üzerine HPV taramalarına da başlandığının altını çizdi. 

Rahim ağzı kanseri olmuş kadınların büyük çoğunluğunda HPV’nin kanser açısından riskli tipleri (16, 18, 45, 31, 33, 52, 58, 35, 59, 56, 51, 39, 68, 73, 82) tespit edildiğine işaret eden Prof. Dr. Güzel, “HPV’nin daha düşük riskli tipleri ise (6, 11, 40, 42, 43, 44, 54, 61, 70, 72, 81,) genital bölgede siğile neden olmaktadır” ifadelerini kullandı.

AŞILAR HPV TİPİLERİNE KARŞI YÜZDE 100 KORURLAR

İki tip aşı bulunduğunu ve bu aşıların HPV testi yapılmaksızın üç doz halinde uygulanabileceğini anlatan Prof. Dr. Güzel, şu bilgileri paylaştı:


“Aşılar içerisinde bulundurdukları HPV tiplerine karşı yüzde 100 koruma sağlamaktadır. Kanser için her üç aşıda da HPV 16 ve 18’e karşı antijen vardır ki bu iki tip rahim ağzı kanserlerinin yüzde 70-80’inden sorumludur.

Dörtlü aşıda (Gardasil®) ayrıca siğillerin yüzde 90’ından sorumlu olan HPV 6 ve 11’e karşı yüzde 100 koruma da söz konusudur. Dokuzlu aşıda (Gardasil 9®) kansere karşı 16 ve 18 tiplerine ilaveten 31, 33, 45, 52, 58 tipleri de eklenmiş olup rahim ağzı kanserine neden olan 7 tipe karşı yüzde100 koruma, 6 ve 11 tipleriyle siğillerin yüzde 90’ına karşı yüzde100 koruma sağlanmıştır. 

Aşı henüz Ulusal Aşı Programımızda bulunmamaktadır. Büyük özel sağlık sigortaları dışında geri ödeme kurumları tarafından aşının ücreti ödenmemektedir.”

Rahim ağzı kanserinin etkin smear ve HPV taraması ile erken dönemde yakalanıp tedavi edilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Güzel, “Smear sonucunuzda ASC-US, ASC-H, LSIL, HSIL, Atipik glandüler hücreler vb. olması durumu ve HPV taşıyor olmanız kanser olduğunuz anlamına gelmez. Bu durumlarda smear ve HPV taraması ile ilgili mutlaka jinekoloji uzmanınızdan bilgi alınız” önerisinde bulundu.

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı / Meme ve Endokrin Cerrahisi’nden Prof. Dr. Göktürk Maralcan, meme kanserinin kadınlarda en sık rastlanan kanser olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GENEL CERRAHİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. MARALCAN: “MEME KANSERİ, KADINLARDA EN SIK RASTLANAN KANSERDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı / Meme ve Endokrin Cerrahisi’nden Prof. Dr. Göktürk Maralcan, meme kanserinin kadınlarda en sık rastlanan kanser olduğunu söyledi.

1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle bir açıklama yapan Prof. Dr. Maralcan, “Meme kanseri sistematik bir hastalıktır” dedi.

Meme kanserinin sistematik olmasının, memeden başlayıp başka organlara yayılabilmesi anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. Maralcan, şunları kaydetti:

“Bu nedenle kadınların meme kanseri tarama testlerini ihmal etmemeleri, teşhisin erken konabilmesini ve zamanında tedaviyle başarılı sonuçlar almasını sağlayabilmektedir. 

MEME KANSERİ TARAMA TESTLERİ

Meme kanserinin erken teşhisinde tarama testlerinin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Maralcan, meme kanseri tarama testlerini ise şöyle sıraladı:

  • “Kendi kendine muayene yapmak,
  • Meme cerrahına muayene olmak,
  • Mamografi yaptırmak.”

Prof. Dr. Maralcan, “Bu tarama testlerine uyan kadınlar erken tanı sayesinde uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebilecektir” diyerek sözlerini tamamladı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “ADOLESAN İDİOPATİK SKOLYOZ KURSU”

SANKO ÜNİVERSİTESİ’NDE “ADOLESAN İDİOPATİK SKOLYOZ KURSU”

Spinal Deformite Düzeltme Manevraları Kursu’nun 5’inci ayağı olan “Adolesan İdiopatik Skolyoz Kursu”, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı ev sahipliğinde düzenlendi.

REKTÖR PROF. DR. DAĞLI: “SANAYİ, TİCARET, GASTRONOMİ VE HOŞGÖRÜ ŞEHRİ OLAN GAZİANTEP, ÜNİVERSİTELERİ VE BU ÜNİVERSİTELERDE YAPILAN BİLİMSEL ÇALIŞMALARLA BİLGİ ŞEHRİ OLARAK DA ANILACAK”

TIP FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. AKKIN: “KURSLARIN EN YORGUN HİSSEDİLEN AMA AYNI ZAMANDA EN ZEVKLİ KISIMLARI UYGULAMA BÖLÜMÜDÜR”

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ZİLELİ: “BU TOPLANTI BAZI İLKELERİN ÖĞRENİLMESİ AÇISINDAN ÖNEMLİ” 

Spinal Deformite Düzeltme Manevraları Kursu’nun 5’inci ayağı olan “Adolesan İdiopatik Skolyoz Kursu”, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı ev sahipliğinde düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ve Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla tarafından organize edilen kurs, alanında uzman konuşmacı ve kursiyerlerin katılımıyla gerçekleşti. 

Rektör Prof. Dr. Güner Dağlı, kursun açılışında yaptığı konuşmada, üniversite olarak bilimsel çalışmalara ev sahipliği yapmaktan gurur duyduklarını belirtti. 

Prof. Dr. Dağlı, “Sanayi, ticaret, gastronomi ve hoşgörü şehri olan Gaziantep, üniversiteleri ve bu üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmalarla bilgi şehri olarak da anılacak” dedi.

Kursun önemine değinen Prof. Dr. Dağlı, “Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalından hocalarım bu kursun başarısı için yoğun bir çaba harcadılar. Bundan sonraki toplantılarda da her türlü desteği vermeye hazırız” diye konuştu. 

Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Murat Akkın ise kursların en yorgun hissedilen ama aynı zamanda en zevkli kısımlarının uygulama bölümü olduğunu belirterek, “Değerli eğitimci hocalarımıza, Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ve Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla’ya bu güzel organizasyon için, katılımlarınızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Verimli ve keyifli bir çalışma diliyorum” ifadelerini kullandı.  

Organizasyon Komitesi Başkanlarından Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Mehmet Zileli de deformite toplantısının bazı ilkelerin öğrenilmesi adına büyük önem taşıdığını vurguladı.

Bu toplantıları daha önce farklı illerde gerçekleştirdiklerini anımsatan Prof. Dr. Zileli, “Gaziantep’te bizi konuk eden SANKO Üniversitesi yönetimine ve Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyeleri Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ve Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla’ya çok teşekkür ediyoruz” diyerek memnuniyetini dile getirdi.    

Dr. Öğr. Üyesi Yayla ise üniversite olarak böylesi önemli bir kursa ev sahipliği yapmanın heyecanı içerisinde olduklarına vurgu yaparak, şunları kaydetti: 

“Yıllar önce beyin ve sinir cerrahisi camiasında bazı şeyleri değiştirmek için sayın Opr. Dr. Murat Baloğlu ile çıktığımız bu yolda geldiğimiz bu noktada büyük bir aileye dönüşmenin gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Verimli bir kurs olmasını diliyorum.”

SUNUMLAR

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda, organizasyon komitesi başkanlarından Memorial Bahçelievler Hastanesi’nden Prof. Dr. Onur Yaman’ın da katılımı ile düzenlenen kursta, konuşmaların ardından sunumlara geçildi. 

Prof. Dr. Mehmet Zileli’nin başkanlığını yaptığı 1’inci oturumda; SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, “Adolesan İdiopatik Skolyoz Epidemiyoloji ve Etiyolojisi”, Dr. Sadi Konuk Bakırköy Eğitim Araştırma Hastanesi’nden Opr. Dr. Güçlühan Güçlü, “AIS Klinik Değerlendirme”, Haliç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Numan Karaarslan, “AIS Radyolojik Değerlendirme”, Opr. Dr. Özgür Akşan, “AIS Sınıflandırması”, Eskişehir Şehir Hastanesi’nden Opr. Dr. Murat Baloğlu ise “AIS ve Yaşam Kalite Değerlendirmesi” konusunda bilgiler paylaştı. 

Prof. Dr. Ender Ofluoğlu’nun başkanlığını yaptığı 2’nci oturumda; Prof. Dr. Mehmet Zileli, “Spinal Deformite Genel İlkeler ve Tanımlamalar”, Manisa Şehir Hastanesi’nden Doç. Dr. Ülkün Ünlü Ünsal, “Adolesan İdiopatik Skolyozda Korse Kullanımı”, Prof. Dr. Nail Özdemir, “Adolesan İdiopatik Skolyozda Cerrahi Endikasyonlar”, Memorial Bahçelievler Hastanesi’nden Doç. Dr. Salim Şentürk, “Adolesan İdiopatik Skolyozda Osteotomiler”, Memorial Ankara Hastanesi’nden Prof. Dr. Emre Acaroğlu, “Adolesan İdiopatik Skolyozda Düzeltme Teknikleri” ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Yahya Güvenç, “Adolesan İdiopatik Skolyozda Serbest El Tekniği ile Enstrümantasyon” hakkında paylaşım yaptı. 

Prof. Dr. Emre Acaroğlu’nun başkanlığını yaptığı 3’üncü oturumda ise Koç Üniversitesi Hastanesi’nden Doç. Dr. Turgut Akgül, “Adolesan İdiopatik Skolyozda VBT Adolesan İdiopatik Skolyoz Cerrahisinde Omuz Dengesi”, Prof. Dr. Ender Ofluoğlu “AIS’de Selektif Torakal Füzyon,” ile “Spinal Deformitelerde Dinamik Enstrümantasyon”, Baltalimanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Opr. Dr. Deniz Kargın, “Adolesan İdiopatik Skolyoz Cerrahisinde İliak Denge”, Ankara Şehir Hastanesi’nden Doç. Dr. Ercan Bal, “Adolesan İdioatik Skolyozda Adding-On”, Prof. Dr. Erkan Kaptanoğlu da “Adolesan İdiopatik Skolyozda Komplikasyonlar” konusuna bilgi paylaştı. 

Sunumların ardından SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Laboratuvarı’nda üç boyutlu maket üzerinde manevra uygulamaları gerçekleştirildi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EMZİRME HAFTASI ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EMZİRME HAFTASI ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

“Bebek Dostu Hastane” unvanına sahip SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Ekim Emzirme Haftası kapsamında bilgilendirme yapmak ve anne sütünün önemiyle ilgili farkındalık oluşturmak amacıyla stant kuruldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EMZİRME HAFTASI ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

“Bebek Dostu Hastane” unvanına sahip SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Ekim Emzirme Haftası kapsamında bilgilendirme yapmak ve anne sütünün önemiyle ilgili farkındalık oluşturmak amacıyla stant kuruldu. 

Yoğun ilgi gören standı, Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Başkanlığı’ndan yetkililer, SANKO Üniversitesi Hastanesi Mesul Müdürü Dr. Suat Özerbaş, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Başhemşire Ceylan Özyılmaz ile hekimler ve personel de ziyaret etti. 

Sosyal sorumluluk anlayışı ile kurulan stantta, Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur, anne ve anne adaylarına yönelik bilgilendirme yaparak, armağan takdim etti.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde bebekler için en sağlıklı besin olan anne sütünün özendirilmesi, anne ve anne adaylarına emzirme konusunda doğru bilgi ve alışkanlıkları kazandırmaya yönelik çeşitli çalışmalar da devam ediyor.

PSİKİYATRİ UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ SÜLEYMAN DÖNMEZLER SANKO’DA

PSİKİYATRİ UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ SÜLEYMAN DÖNMEZLER SANKO’DA

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Dönmezler, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda da görev yapan Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler, 1991 yılında İzmir Konak’ta doğdu. Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler, İzmir Atatürk Lisesinden mezun olduktan sonra, 2009 yılında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine, 2016 yılında İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde psikiyatri ihtisasına başladı.

PSİKİYATRİ UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ SÜLEYMAN DÖNMEZLER SANKO’DA

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Dönmezler, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda da görev yapan Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler, 1991 yılında İzmir Konak’ta doğdu. Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler, İzmir Atatürk Lisesinden mezun olduktan sonra, 2009 yılında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine, 2016 yılında İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde psikiyatri ihtisasına başladı. İhtisas eğitimi süresince kadın ve erkek servisleri, AMATEM ve Adli Psikiyatri Kliniği, Nöroloji Servisi ve Yoğun Bakımı, Nevroz ve İleri Yaş Psikiyatrisi Birimlerinde eğitim aldı. 

Psikiyatri uzmanı unvanını aldıktan sonra 2020-2022 yılları arasında İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde mecburi hizmetini tamamlayan Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler, mecburi eğitim süresince kadın ve erkek psikoz ve nevroz yataklı servisleri ve EKT (Elektrokonvülsif Tedavi) biriminde çalıştı, sağlık kurulu heyetinde ve asistan hekim eğitiminde yer aldı. 

Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Tabipleri Birliği üyeliği, İstanbul Cinsel Terapi ve Eğitim Derneği kurucu üyeliği ve denetim kurulu başkanlığı da yapan Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler’in, Birleşik Krallık Royal College of Psychiatry uluslararası üyeliği mevcuttur. 

İyi derecede İngilizce bilen (IELTS: 7,5 - C1) Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler’in ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri, ulusal ve uluslararası kongrelerde sunulmuş sözel bildirileri, posterleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. 

Dr. Öğr. Üyesi Dönmezler’in klinik ilgi alanları; depresyon ve anksiyete bozuklukları (sosyal fobi, panik bozukluk, fobiler vb.), obsesif kompulsif (takıntı zorlantı) bozukluk, bipolar bozukluk, şizofreni ve ilişkili psikotik bozukluklar, cinsel işlev bozuklukları (vajinismus, erektil disfonksiyon, cinsel isteksizlik vb.), erişkinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, unutkanlık, uyku bozuklukları ve kişilik bozukluklarıdır. 

Cinsel işlev bozukluğu, bilişsel davranışçı terapi, EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) ve bilimsel araştırma konusunda da eğitimler alan Dr. Öğretim Üyesi Dönmezler, evli olup, yüzme ve koşu gibi spor aktiviteleriyle ilgilenmektedir.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN BÖLGEDE İLK

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN BÖLGEDE İLK

SANKO Üniversitesi Hastanesi bölgede ilki gerçekleştirdi. Yeni teknolojilerle sağlıkta referans merkezi konumuna gelen hastanede böbrek taşı tedavisinde Thulium Fiber Lazer Cihazı kullanılmaya başlandı.

BÖBREK TAŞI TEDAVİSİNDE THULIUM FIBER LAZER CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÜROLOJİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. KÜÇÜKDURMAZ: “BÖBREK İÇİ TAŞLARIN ENDOSKOPİK TEDAVİSİNDE THULIUM FIBER LAZER CİHAZININ KULLANIMI ARTMAKTADIR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi bölgede ilki gerçekleştirdi. Yeni teknolojilerle sağlıkta referans merkezi konumuna gelen hastanede böbrek taşı tedavisinde Thulium Fiber Lazer Cihazı kullanılmaya başlandı.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Faruk Küçükdurmaz, “Böbrek içi taşların endoskopik tedavisinde Thulium Fiber Lazer Cihazının kullanım sıklığı artmaktadır” dedi. 

Thulium Fiber Lazer Cihazının temel özelliğinin diğer lazerlerin aksine taşları toz haline getirmesi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Küçükdurmaz, “Bu nedenle böbrek içi taşların endoskopik tedavisinde ‘retrograd intrarenal cerrahi’ artan sıklıkta kullanılmaktadır” ifadelerini kullandı. 

Thulium fiber lazer ile taş ameliyatlarının daha kısa sürede ve daha düşük komplikasyon oranları ile tamamlanabildiğini belirten Doç. Dr. Küçükdurmaz, şunları kaydetti: 

“Kanama riski daha düşüktür ve hastalar çoğunlukla ameliyat olduğu gün evine gidebilmektedir. Hastaların normal yaşamlarına en kısa sürede dönmeleri mümkündür. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümünde böbrek taşı tedavilerinde halkımıza sunduğumuz bu hizmetten dolayı mutluluk duyuyoruz.”

MEVSİM GEÇİŞİNDE SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

MEVSİM GEÇİŞİNDE SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Sarsu, solunum yolu enfeksiyonlarının sonbaharda en sık görülen enfeksiyonlar olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. SARSU: “SONBAHAR MEVSİMİNDE SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI SIK GÖRÜLÜR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Sarsu, solunum yolu enfeksiyonlarının sonbaharda en sık görülen enfeksiyonlar olduğunu söyledi. 

Solunum yolu enfeksiyonlarının üst ve alt solunum yolları olarak iki başlık altında toplandığını belirten Dr. Sarsu, “Yıllardır gribal ve nezle olarak adlandırdığımız enfeksiyonlar, hemofilus influenza enfeksiyonuna karşı oluşmaktadır” dedi. 

Mevsim geçişlerinde oluşabilecek enfeksiyonlara karşı aşının önemine vurgu yapan Dr. Sarsu, “İmmün sistemi direncinin düşmemesi için aşı olmaya, vitamin kullanmaya ve vücut direncini düşürmemeye dikkat etmeliyiz” ifadelerini kullandı. 

BESLENME VE UYKU DÜZENİ VÜCUT DİRENCİNİ ETKİLİYOR

Yaz mevsiminden sonbahar mevsimine geçişte ani ısı değişimlerinin hastalıklara yakalanma riskinin en fazla görüldüğü dönemler olduğuna değinen Dr. Sarsu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Havadaki ani ısı değişimi, güneşe aldanıp giyilen ince kıyafetler ve değişen beslenme ile uyku düzeni vücut direncini düşürüyor. Bu durum da soğuk algınlığı, grip ve nezle şikayetlerinin artmasına sebep oluyor. 

Soğuk algınlığına viral enfeksiyonlar neden olurken, gribe bakteriyel enfeksiyonlar neden olmaktadır. İki hastalık da mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyonlardır.  Grip daha ağır geçirilirken, soğuk algınlığı gribin daha hafif bir varyantı olarak düşünülebilir.”

Soğuk ve sıcak arasında değişen hava dengesi için cam açıkken uyumaktan kaçınıp, klima çarpmalarına karşı da dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Sarsu, şu önerilerde bulundu: 

“Elleri sık yıkamak hastalığa yakalanma riskini düşürmektedir. Aşılar bu hastalıklara karşı koruma sağlarken, bu dönemde bol su tüketilmeli, hijyen ve mesafeye dikkat edilmeli, düzenli uyumaya özen gösterilmelidir.”

ÇOCUKLARDA İNMEMİŞ TESTİS TEDAVİSİ

ÇOCUKLARDA İNMEMİŞ TESTİS TEDAVİSİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Osman Zeki Karakuş, zamanında doğan her yüz çocuktan birinde, erken doğan her yüz çocuktan ise 5-6’sında inmemiş testis görüldüğünü söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. KARAKUŞ: “ZAMANINDA DOĞAN HER YÜZ ÇOCUKTAN BİRİNDE, ERKEN DOĞAN HER YÜZ ÇOCUKTAN İSE 5-6’SINDA İNMEMİŞ TESTİS GÖRÜLÜR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Osman Zeki Karakuş, zamanında doğan her yüz çocuktan birinde, erken doğan her yüz çocuktan ise 5-6’sında inmemiş testis görüldüğünü söyledi. 

Testislerin yani erkek çocuktaki yumurtaların skrotum denen torbaya inişini tamamlayamaması ve yukarıda bir yerde kalmasının inmemiş testis olarak tanımlandığını belirten Doç. Dr. Karakuş, testislerin anne karnındaki bebeğin kendi karnının içerisinde yerleşik olduğunu ifade etti. 

Doğuma yakın zamanda testislerin karın içerisinden kasıktaki kanalı takip ederek torbaya indiğini anımsatan Doç. Dr. Karakuş, “Testislerin torbaya inişini düzenleyen birçok hormonal ve anatomik yapı vardır. Bunların herhangi birinde oluşan bozukluk inmemiş testisle sonuçlanır. Hastaların hemen hemen yarısında sağda, dörtte birinde solda ve kalan dörtte birinde ise iki taraflı görülmektedir” dedi. 

AİLELER İNMEMİŞ TESTİSİ NASIL FARK EDEBİLİR?

Ailenin ya da rutin taramalarda sağlık personelinin torbayı boş görmesinin inmemiş testisin başlıca geliş sebebi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Karakuş,  sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Torbanın boş olması her zaman inmemiş testis olduğunu göstermez. Fizik muayenede testisin kasık kanalında olup olmadığına dikkat edilir. Kasık kanalında bulunan testis torbaya çekilmeye çalışılır. Eğer testis torbaya indirilemiyorsa bu inmemiş testistir. 

Ancak kasık bölgesindeki sinir uyarılarının hassasiyetine bağlı olarak çocuklarda kasık bölgesine elle dokunma veya soğuk teması ile testisler refleks olarak kasığa yukarı kaçabilir. Bu durum yanlışlıkla inmemiş testis olarak algılanabilir. Bu ayrımın yapılmasında en sağlıklı yöntem çocuğun bir çocuk cerrahisi uzmanı tarafından muayene edilmesidir.” 

İNMEMİŞ TESTİS NE ZAMAN TEDAVİ EDİLMELİDİR?

İnmemiş testisin tedavi süreci ile ilgili bilgi veren Doç. Dr. Karakuş, şunları kaydetti: 

“Testis torba dışında vücut sıcaklığında bulunduğu durumda zamanla iç dokusunda bozulmalar olmaktadır. Bu nedenle olabildiğince erken dönemde tedavi gerekmektedir. Eskiden 2 yaş öncesinde indirilmesi önerilmekteydi. Ancak son dönemlerde yapılan araştırmalar testislerde olan etkilenmenin 6 ay civarında başladığını göstermektedir. Bu nedenle 9 aylıktan itibaren en geç 18 aylığa kadar ameliyat edilmesini öneriyoruz.

İnmemiş testis tedavisinde testisin yerine göre birkaç farklı yöntem uygulanmaktadır. Eğer testis kasıkta ya da torbalar dışında bir yerde ele geliyorsa klasik tedavisi kasık bölgesinden bir kesi ile testisin bulunması ve sonra torbaya dikişlerle sabitlenmesidir. Burada önemli olan inmemiş testisi olan hastalarda kasık kanalının da açık kalmış olabileceği için fıtık onarımının da yapılması gerekmektedir.”

15 EYLÜL DÜNYA LENFOMA FARKINDALIK GÜNÜ

15 EYLÜL DÜNYA LENFOMA FARKINDALIK GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Hematoloji Bölümünden Prof. Dr. Mehmet Yılmaz, lenfomanın (lenf kanseri), vücudun virüs ve bakterilere karşı savunma sistemini oluşturan lenfositlerin kontrolsüz çoğalması sonucu oluştuğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. YILMAZ: “LENFOMA, VÜCUDUN SAVUNMA SİSTEMİNİ OLUŞTURAN LENFOSİTLERİN KONTROLSÜZ ÇOĞALMASI SONUCU OLUŞUR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Hematoloji Bölümünden Prof. Dr. Mehmet Yılmaz, lenfomanın (lenf kanseri), vücudun virüs ve bakterilere karşı savunma sistemini oluşturan lenfositlerin kontrolsüz çoğalması sonucu oluştuğunu söyledi. 

15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Prof. Dr. Yılmaz, vücuttaki en önemli savunma mekanizmalarından birinin, lenf bezleri olduğunu belirtti. 

Prof. Dr. Yılmaz, erkeklere oranla kadınlarda daha sık ortaya çıkan lenfomaya en sık genç erişkinlerde karşılaşıldığını ve özellikle çocukluk çağında en çok görülen kanserlerden olduğunu anımsattı.    

LENFOMANIN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Lenfomanın pek çok belirtisi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, bu belirtileri şöyle özetledi: 

“Lenf bezlerinde geçmeyen ve büyümeye devam eden şişlikler. Özellikle boyun, koltuk altı ve kasık bölgesinde herhangi bir enfeksiyon durumu olmaksızın oluşan ve büyümeye devam eden, genelde ağrısız seyreden şişlikler. 

İstem dışı ve hızla kilo verilmesi. 6 ay gibi bir sürede rejim gibi bir uygulama olmadan kişinin normal kilosunun yaklaşık yüzde 10’unu kaybetmesi. 

Sıcak günlerde geceleri terlemek doğaldır ancak lenfomanın belirtileri arasında yer alan gece terlemesinde kişi pijamalarını ve hatta yatak çarşaflarını bile değiştirme ihtiyacı duyar. 

Kişinin kendini sürekli ve yoğun bir şekilde yorgun hissetmesi. Bunların yanında nefes almada zorlanma, öksürük ve deride kaşıntı.” 

LENFOMANIN TİPLERİ

Lenfomanın birçok alt tipe ayrılmasına karşın, en temel iki tipi olduğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Lenfomanın, Hodgkin ve Hodgkin Dışı Lenfoma olmak üzere iki alt tipi vardır. Hodgkin Lenfoma bağışıklık sistemi içerisindeki lenfositlerin hastalanmasıdır” ifadelerini kullandı. 

Lenfositlerin vücudun belirli bölgelerinde bulunan bir bağışıklık sistemi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, şöyle devam etti: 

“Lenfosit bağışıklık sistemi, bademciklerimiz, tonsil dediğimiz göğüs boşluğu, timüs dediğimiz lenf düğmeleri, koltuk altımızda, çene altımızda, kasık bölgelerimizde dizimizin arkasında, dirseğin hemen yanında vücudumuzun her bölgesini mikroplardan koruyan nöbetçi kapılardır. Kısacası bunlar lenfoma bağışıklık sisteminin elemanlarıdır.” 

TEDAVİSİ

Lenfomanın vücudun belirli yerlerinde ciddi sıkıntılara yol açtığını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz, şu bilgileri paylaştı: 

“Göğüs boşluğundaki lenfoma büyüyüp, solunum ve çarpıntı gibi sorunlara neden olabilir. Hekimler olarak hastalığa karşı tavrımızı belirleyen durum, hastalığın evresi ve histolojik tipidir.

Hastalığın tedavisinde kemoterapi yaklaşımı, akıllı ilaçlar, radyoterapi ve cerrahi tedavi önemlidir. Lenfomada kök hücre nakli ve ilaç tedavisi uygulanabilir. 

Hastaların tedavilerini zamanında alması son derece önemlidir. Tedavi aralarını açmamaları özellikle önerilir.”

ÇOCUKLARDA GÖZ MUAYENESİ

ÇOCUKLARDA GÖZ MUAYENESİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Pelin Özyol, okul dönemindeki çocuklarda hem okul öncesi hem de takip eden dönemlerde yıllık kontrollerin olası refraktif kusurların (kırma kusurları) tespiti ve tedavisi için önemli olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. ÖZYOL: “OKUL DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLARDA YILLIK KONTROLLER OLASI KIRMA KUSURLARININ TESPİTİ VE TEDAVİSİ İÇİN ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Pelin Özyol, okul dönemindeki çocuklarda hem okul öncesi hem de takip eden dönemlerde yıllık kontrollerin olası refraktif kusurların (kırma kusurları) tespiti ve tedavisi için önemli olduğunu söyledi. 

Doç. Dr. Özyol, bebeklerin tercihen tümünde, özellikle doğumsal ya da ailesel risk taşıyanların doğum sonrası ilk ayında, herhangi bir risk taşımayanlarda ise 6-9’uncu aylarda göz hastalıkları uzmanı tarafından yapılan göz muayenesinin görsel gelişim açısından önem taşıdığını belirtti. 

Bebeklerin doğduklarında erişkinlere göre daha kısa bir mesafeyi görebildiklerini, gözlerini kullandıkça görme kapasitelerinin arttığını kaydeden Doç. Dr. Özyol, “Dokuz yaşına kadar görme sistemi tamamıyla gelişmekte, sonrasında ise belirgin değişiklik olmamaktadır. Bu yaş grubunda tedaviye hızlı yanıt alındığı için çocuklarda görmeyle ilgili kusurların erken evrede teşhis ve tedavisi çok önemlidir” diye konuştu. 

ERKEN TANI VE TEDAVİ GÖRSEL GELİŞİMİ OLUMLU ETKİLİYOR

Sağlık Bakanlığı’nın rutin tarama programı içerisinde yer alan Ulusal Görme Tarama Programı’nın, bebek ve çocuklardaki göz sorunlarının erken dönemde tespiti için atılmış çok önemli bir adım olduğunu belirten Doç. Dr. Özyol, şunları kaydetti: 

“Bu programa göre bebeklere ilk üç ay içerisinde, daha sonra ise 36-48 aylık ve ilkokul birinci sınıfta iken göz taraması yapılmaktadır. Ülkemizde Aile Sağlığı Merkezlerinde aile hekimleri tarafından uygulanan ücretsiz görme taraması sonucu bebek ve çocukların gerekli görülen durumlarda göz hastalıkları uzmanlarına sevkleri gerçekleştirilmektedir. 

Taramalar sırasında hiçbir problem saptanmasa da göz hekimleri bebeği en geç 12’nci ayında muayene etmek isteyebilir. Bu dönem özellikle 6-9 aylık dönemlere çekildiğinde bebeklerin de muayeneye son derece uyumlu olduğu gözlenmektedir. Bir problem saptanması halinde erken tanı ve tedavinin görsel gelişim üzerinde olumlu etkisi bulunmaktadır.” 

Prematüre bebeklerde görülen prematüre retinopatisi ya da retinoblastoma gibi göz içi tümörlerinin, doğuştan glokom, yeni doğan kataraktı, gözdeki genetik ya da metabolik göz kusurlarının ayrı bir özen istediğini anlatan Doç. Dr. Özyol, bunların görüldüğü çocuklarda erken yaşta muayene ve düzenli kontrolün önemli olduğuna vurgu yaptı. 

AİLENİN GÖZLEM YAPMASI ÇOK ÖNEMLİ

Bebeklerde göz muayenesinde aile gözlemlerinin önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Özyol, çocuğun kendini ifade edemediği bu dönemde, gelişimiyle ilgili aileden alınacak bilgilerin büyük önem taşıdığının altını çizdi. 

Göz muayenesinde ailenin gözlemlerinin dikkate alındığını belirten Doç. Dr. Özyol, şöyle devam etti: 

“Ailenin fark ettiği aktif şikayetler varsa dinledikten sonra bebeğin doğum haftası ve doğum ağırlığı, ailede şaşılık, gözlük kullanımı, gözde tembellik varlığı gibi sorular yöneltmekteyiz. Bu şekilde ailede mevcut sorunların bebek ve çocuk için bir risk oluşturup oluşturmadığı belirlenmelidir. Emzirirken göz teması kurması, uzaktan anne-babaya tepki göstermesi bebeğin görme seviyesi ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. 

Yaşamın ilk yıllarında şaşılık iki göz ve binoküler görme gelişimine engel olan en önemli sorun olduğundan göz hareketlerinin değerlendirilmesi ve şaşılık için yapılan alternan kapama ve örtme-açma testleri çok önemlidir. Gözbebeklerinin simetri durumu, ışığa tepkisi incelendikten sonra gözbebekleri damla yardımıyla genişletilip bebeğin retinasının da değerlendirilmesi gerekir. Görmede olumsuzluk yapabilecek durumların tümünün var olup olmadığı değerlendirilir, karşılaşılan bir sorun olursa tedavi planlanır.” 

Görme seviyesinin tespiti için bazı testler uygulandığını anımsatan Doç. Dr. Özyol, şu bilgileri paylaştı: 

“Üç yaşın üstündeki çocuklarda resimler ve şekiller ile görme seviyesi tespit edilebilirken, üç yaşının altındaki çocuklarda ise görme, her göz ayrı ayrı objelere fiksasyon yapabilme ve takip edebilme yeteneği ile değerlendirilir. Çok ekstrem durumlar karşısında, günlük pratikte nadiren ihtiyaç duyulan anestezi yardımıyla VEP denilen testle objelerin beyinde uyarılmaya neden olup olmadığı değerlendirilebilir. Bebek ve çocuklarda görülen göz hastalıklarının büyük çoğunluğu okul öncesi dönemde yapılan görme keskinliği testleriyle göz taramalarında saptanır.” 

ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE SIKLIKLA TESPİT EDİLEN GÖZ HASTALIKLARI

Doç. Dr. Özyol, çocukluk döneminde sıklıkla tespit edilen göz hastalıklarını ise şöyle özetledi:

  • Ambliyopi (Göz Tembelliği): Gözlerden biri iyi görürken diğerinin aynı düzeyde görmemesidir. 
  • Şaşılık: Şaşılığın, içe ya da dışa, aşağı ya da yukarı gözlerin kayması durumudur.
  • Refraktif Kusurlar (Kırma Kusurları): Gözün kırıcı ortamlarından geçen ışıkların görme merkezi üzerinde odaklanamaması durumu refraktif kusurlar ile sonuçlanır.”

OKULA UYUM SÜRECİ VE EBEVEYN TUTUMU

OKULA UYUM SÜRECİ VE EBEVEYN TUTUMU

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Burcu Gökalp Özcan, okula uyum sürecinde, ayrılık kaygısının tüm aile bireyleri olarak yönetilmesi gerektiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSTİ UZM. DR. ÖZCAN: “OKULA UYUM SÜRECİNDE AYRILIK KAYGISINI TÜM AİLE BİREYLERİ OLARAK YÖNETMELİYİZ”

ÇOCUK VE ERGEN PSİKOLOĞU TURAN: “OKULA UYUM SÜRECİNDE EBEVEYNİN KARARLI VE TUTARLI OLMASI GEREKİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Burcu Gökalp Özcan, okula uyum sürecinde, ayrılık kaygısının tüm aile bireyleri olarak yönetilmesi gerektiğini söyledi. 

Uzm. Dr. Burcu Gökalp Özcan ve Psikolog Gizem Başkılıç Turan, okullar açılırken okula uyum süreci ve ebeveyn tutumlarının nasıl olması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundu. 

Okula başlamayı, çocuk ve ebeveynler için gelişimin eşlik ettiği yeni bir sürecin ilk adımı olarak tanımlayan Uzm. Dr. Özcan, “Yenilik ise heyecan verici aynı zamanda kaygı uyandırıcı bir durumdur. Harika bir yaz tatili sonrası ebeveynlerinden ilk defa ayrılan bir çocuğun okul serüvenini başlatmak, aynı zamanda çocuğundan ayrılan bir ebeveynin kaygı sürecini yönetmesi demektir” dedi. 

ÖNCE EBEVEYNLER HAZIR OLMALI

Okula uyum sürecinde öncelikle ebeveynlerin hazırlıklı olması gerektiğine vurgu yapan Uzm. Dr. Özcan, şu önerilerde bulundu:

  • “Çocuğunuzun okula hazır olduğundan emin olun. Dildeki başarı ve beceri, kas koordinasyonu, hareket kabiliyeti, yönerge anlayabilme ve uygulayabilme, sayı ve eşleştirme bilgisi, kelime anlama gibi bilişsel süreçlerini değerlendirebilecek bir uzman ile mutlaka görüşün.
  • Mümkün olduğunca sürecin gelişimin normal bir parçası olduğunu kendinize sık sık hatırlatın.
  • Kademeli ve kısa süreli ayrılıklar organize edin. Bu süre zarfında kendi duygularınızın reçetesini çıkarın, böylece kendi ayrılık süreciniz için farkındalık oluşturmuş olursunuz.
  • Okul öğretmenleri ile tanışmak ebeveyn olarak sizi her zaman güvende hissettirir.
  • Okuldaki ilk gününüzü düşünün, çocuğunuzun nelere ihtiyaç duyacağını kolaylıkla hatırlayabilirsiniz.
  • Duygularınızın yoğunluğunu kontrol edin. ‘Beni özledi mi? Acaba alıştı mı? Yemeğini yedi mi?’ gibi sorular son derece normaldir. Unutmayın siz iyi olursanız, çocuğunuz da iyi olacaktır.” 

UYUM SÜRECİNE ÇOCUK DA DAHİL EDİLMELİ

Okulun uyum sürecine çocuğun dahil edilmesi önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Özcan, bu süreçte yapılması gerekenleri ise şu şekilde özetledi: 

  • “Ön araştırmayı birlikte yapın. Okul broşürlerini, web sayfalarını birlikte inceleyin.
  • Okulu bilindik bir yer haline getirin. Okulu ziyaret ederek vakit geçirin, bahçesinde oyunlar oynayın. Böylece tanıdığı bir alanda kaygısı ile daha kolay başa çıkabilmesini sağlamış olursunuz.
  • Okulu gezerken okulun neden var olduğunu, burada kimlerin eğitim göreceğini, yemek saatleri ve grup etkinliklerinden bahsederek süreci detaylıca anlatın.
  • Öğretmeni ile mutlaka tanıştırın. Uyum sürecinde öğretmenin desteği her zaman ön plandadır.
  • Kendi okul anılarınızdan bahsederek ona model olun.” 

OKUL UYUM SÜRECİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ İP UÇLARI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Gizem Başkılıç Turan ise okula uyum sürecinde ebeveynin kararlı ve tutarlı olması gerektiğini vurgulayarak şu bilgileri paylaştı:

  • Ağladığı için ‘bugün gitmesen de olur’ tutumu çocukta ‘ağladığımda istediklerimi elde edebiliyorum’ algısı oluşturacaktır. Bunun yerine ‘seni anlıyorum, bu duygu ile baş etmek gerçekten zor ama merak etme ben senin yanındayım’ cümleleri güven uyandıracaktır.
  • Bağımsızlaşmasına ve akran ilişkileri kurmasına izin verin.
  • Okul ve ev arasındaki köprünün kurulmasını kolaylaştırmak için yanında bir obje taşıması bir süre ona iyi gelecektir. Evde çok sevdiği, uyurken yanından ayırmadığı bir oyuncak ile günü tamamlamasına öğretmen bilgisi dahilinde izin verilebilir.
  • Çocuklar rutin davranışlar içinde kendilerini güvende hissederler. Bu nedenle ayrılık ritüelleri oluşturabilirsiniz. Birlikte ‘çak!’ yapmak ya da şefkatli bir sarılma olabilir.
  • Okuldan sonra etkin vakit geçirmeye özen gösterin.
  • Okul etkinliklerinden evde onun için bir sergi alanı oluşturabilirsiniz.
  • Zorlandığını hissettiğiniz süreçlerde hikaye kitaplarından destek alın. Hikayede okula giden kahramanları somutlaştırarak ona yardımcı olabilirsiniz.
  • Çocukların ilk bağlanma figürü anne ve babasıdır. Okulun ilk günü okul yöneticilerinin alışır düşüncesi ile çocuklarınızı sizden uzaklaştırmasına izin vermeyin. Sürece dahil olarak kademeli ayrılıklar planlayın.
  • Zorlandığı duyguları neden yaşadığına dair sebepleri birlikte konuşun.
  • Zamanlama ile ilgili hassas olun. Söylediğiniz saatte okula bırakmanız ve okuldan almanız önemlidir. Süreyi ‘bir sinema izleme zamanı kadar zamanımız var, süre dolduğunda burada olacağım’ şeklinde onun anlayabileceği bir kavrama dönüştürmeniz kaygısını yönetmesinde yardımcı olacaktır.” 

Turan, “Tüm bu çabalara rağmen zorlandığınızı hissederseniz ya da baş edemediğinizi düşündüğünüz herhangi bir durumla karşılaşırsanız çocuğunuzla birlikte, bir uzmandan destek almanız faydalı olacaktır” diyerek sözlerini tamamladı.

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİRBİRİNİ TANIMAYAN İKİ HASTA YAKINININ BAĞIŞLADIĞI BÖBREKLERLE İKİ HASTA SAĞLIĞINA KAVUŞTU
SANKO ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL:
“ÇAPRAZ NAKİL, BÖBREK YETMEZLİĞİ YAŞAYAN VE AKRABALARININ YAPACAĞI BAĞIŞLARLA NAKİL OLMA ŞANSINA SAHİP OLMAYAN HASTALARIN, GEREKLİ DURUMLARDA ÜÇÜNCÜ BİR ORGAN VERİCİSİNDEN KARŞILIKLI BÖBREK NAKLİ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ DURUMUDUR”
SAĞLIĞINA KAVUŞAN MUSTAFA ATASEVER: “ORGAN NAKLİ BİRİNE HAYAT BAĞIŞLAMAKTIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

Gaziantep’te ve İskenderun’da yaşayan, alıcı ve verici arasında kan grubu ya da doku uyumsuzluğu gibi nedenlerle yıllardır farklı hastanelere başvuran ve birbirini tanımayan iki hasta, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nin girişimleriyle gerçekleşen çapraz böbrek nakliyle sağlığına kavuştu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Organ Nakil Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kenan Demirbakan, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ve deneyimli bir ekiple gerçekleştirdikleri bu nakille pek çok hastaya umut olmaya devam edeceklerini söyledi.

Doç. Dr. Yücel, çapraz nakil operasyonunu, “böbrek yetmezliği yaşayan ve akrabalarının yapacağı bağışlarla nakil olma şansına sahip olmayan hastaların, gerekli durumlarda üçüncü bir organ vericisinden (donör) karşılıklı böbrek nakli gerçekleştirilmesi durumu” olarak tanımladı.

Akrabaları arasında A-B kan grubu uygunsuzluğu nedeniyle uygun böbrek vericisi olmayan ve sağlığına kavuşmak için nakilden başka seçeneği kalmayan hastalarda tercih edilen çapraz böbrek naklinde, aynı durumda olan hasta ve donörünün karşılıklı böbrek bağışı olduğundan böbrek kardeşliği (takas nakil) olarak da adlandırıldığını belirten Doç. Dr. Yücel, bu yöntemin belirli merkezlerde uygulandığına ve daha fazla hastaya ulaşılarak, böbrek nakli ile daha sağlıklı bir hayat sürdürebilmelerine olanak tanıdığına dikkat çekti.

HASTALARIN ÖYKÜLERİ

Gaziantep’te yaşayan, 2018 yılında nakil olup dört yıl sonra böbreğini kaybeden Mustafa Atasever (46) ve eşi donör Alye Atasever (35) ile İskenderun’da yaşayan ileri böbrek yetmezliği hastası Ömer Doğru (42) ve kız kardeşi donör Meryem Bütüner’e (34) SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından çapraz böbrek nakli yapıldı.

A-B kan grubu uyumsuzluğu olan Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner Mustafa Atasever’e, Mustafa Atasever’in eşi Alye Atasever ise Ömer Doğru’ya böbreğini bağışladı.

ÖMER DOĞRU- MERYEM BÜTÜNER

İskenderun’da yaşayan ve üç çocuk babası serbest meslekle uğraşan 42 yaşındaki Ömer Doğru, “Böbrek rahatsızlığımı tesadüfen öğrendim. Rutin kontrole gittiğimde kreatinin (böbrek fonksiyonlarının göstergelerinden biri) seviyemin yüksek olduğunu söylediler. Nefrologlarla görüşmeye başladığımda böbrek yetmezliğinde ileri aşamaya geçtiğimi belirttiler” dedi.

Bunun üzerine 18 ay önce tedaviye başlandığını anlatan Doğru, “Hastalık iyice ilerledikten sonra nakil olayı gündeme geldi. İlk önce babam verici olmak istedi. Tıbbi açıdan uygun olmadığından veremedi. Kız kardeşimin de kan grubu uymadı. İskenderun’daki Nefrolog SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni önerdi. Bu hastaneye başvurduğumuzda çapraz nakil seçeneğinin olduğunu söylediler” ifadelerini kullandı.

Öneri sonrasında yaptığı araştırmalarda alınan başarılı sonuçları görünce SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni seçtiğine dikkat çeken Doğru, şunları kaydetti:

“Ameliyattan önce halsizliğim ve rahatsızlığım vardı. Gaziantep’te yaşayan aile ile bizi buluşturan ve operasyonumuzu gerçekleştiren SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi sayesinde şu an kendimi iyi hissediyorum. Hastanemizin hekimlerine ve personeline çok teşekkür ederim. Organ Naklini tüm hastalara öneriyorum.”

Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner ise “Hatay Dörtyol’da yaşıyorum. Dört yaşında ikiz çocuklarım var. Şu anda Ağabeyimin de benim de sağlık durumumuz çok iyi. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyerek duygularını dile getirdi.

MUSTAFA- ALYE ATASEVER

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde çapraz nakil olan, Gaziantep’te yaşayan ve beş çocuğu bulunan Mustafa Atasever, “Bu ikinci naklim, ilk nakli dört sene önce yaptırdım ama sağlığıma kavuşamadım” anımsatmasında bulundu.

“Organ nakli birine hayat bağışlamaktır” diyen Mustafa Atasever, “İlk nakilden önce 25 gün diyalize girdim, SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurmadan üç ay önce altı seans diyalize gittim. Kreatinin değerlerim çok yüksekti ama burada yapılan başarılı operasyonla diyalizden kurtuldum” diye konuştu.

“SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğumda organ nakil merkezi Hatay’dan gelen aile ile çapraz nakil olabileceğimi bildirdiler. Verici olan Ömer Bey ve kız kardeşi da sağ olsun kabul etti. Operasyon öncesi, doku testleri yapıldı ve naklimiz gerçekleşti” diyen Mustafa Atasever, şöyle devam etti:

“Şu an gayet iyiyim. Sağlığım için nasıl bir süreç gerekiyorsa o güveni hissetim. Bir hayat kurtarmak çok önemli. İmkânı olan ve değerleri uyan herkes Allah rızası için organ bağışlasın. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimlerine ve personeline emekleri ve beni sağlığımı kavuşturduklarından dolayı teşekkür ederim.”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, eşinin yıllardır süren rahatsızlığına çare buldukları bulduğuna vurgu yapan Alye Atasever ise “Eşim dört yıldır böbrek rahatsızlığı çekiyor. Bu süreçte diyalize gittik, çok fayda göremedik. Organ Naklini ihtiyaç duyanlar için lütfen görmezden gelmeyin, dört sene ne çektiğimizi bir ben bir eşim bilir. Hekimlerimize ve tüm ekibe çok teşekkür ederim” sözleriyle duygularını paylaştı.

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİRBİRİNİ TANIMAYAN İKİ HASTA YAKINININ BAĞIŞLADIĞI BÖBREKLERLE İKİ HASTA SAĞLIĞINA KAVUŞTU
SANKO ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL:
“ÇAPRAZ NAKİL, BÖBREK YETMEZLİĞİ YAŞAYAN VE AKRABALARININ YAPACAĞI BAĞIŞLARLA NAKİL OLMA ŞANSINA SAHİP OLMAYAN HASTALARIN, GEREKLİ DURUMLARDA ÜÇÜNCÜ BİR ORGAN VERİCİSİNDEN KARŞILIKLI BÖBREK NAKLİ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ DURUMUDUR”
SAĞLIĞINA KAVUŞAN MUSTAFA ATASEVER: “ORGAN NAKLİ BİRİNE HAYAT BAĞIŞLAMAKTIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

Gaziantep’te ve İskenderun’da yaşayan, alıcı ve verici arasında kan grubu ya da doku uyumsuzluğu gibi nedenlerle yıllardır farklı hastanelere başvuran ve birbirini tanımayan iki hasta, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nin girişimleriyle gerçekleşen çapraz böbrek nakliyle sağlığına kavuştu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Organ Nakil Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kenan Demirbakan, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ve deneyimli bir ekiple gerçekleştirdikleri bu nakille pek çok hastaya umut olmaya devam edeceklerini söyledi.

Doç. Dr. Yücel, çapraz nakil operasyonunu, “böbrek yetmezliği yaşayan ve akrabalarının yapacağı bağışlarla nakil olma şansına sahip olmayan hastaların, gerekli durumlarda üçüncü bir organ vericisinden (donör) karşılıklı böbrek nakli gerçekleştirilmesi durumu” olarak tanımladı.

Akrabaları arasında A-B kan grubu uygunsuzluğu nedeniyle uygun böbrek vericisi olmayan ve sağlığına kavuşmak için nakilden başka seçeneği kalmayan hastalarda tercih edilen çapraz böbrek naklinde, aynı durumda olan hasta ve donörünün karşılıklı böbrek bağışı olduğundan böbrek kardeşliği (takas nakil) olarak da adlandırıldığını belirten Doç. Dr. Yücel, bu yöntemin belirli merkezlerde uygulandığına ve daha fazla hastaya ulaşılarak, böbrek nakli ile daha sağlıklı bir hayat sürdürebilmelerine olanak tanıdığına dikkat çekti.

HASTALARIN ÖYKÜLERİ

Gaziantep’te yaşayan, 2018 yılında nakil olup dört yıl sonra böbreğini kaybeden Mustafa Atasever (46) ve eşi donör Alye Atasever (35) ile İskenderun’da yaşayan ileri böbrek yetmezliği hastası Ömer Doğru (42) ve kız kardeşi donör Meryem Bütüner’e (34) SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından çapraz böbrek nakli yapıldı.

A-B kan grubu uyumsuzluğu olan Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner Mustafa Atasever’e, Mustafa Atasever’in eşi Alye Atasever ise Ömer Doğru’ya böbreğini bağışladı.

ÖMER DOĞRU- MERYEM BÜTÜNER

İskenderun’da yaşayan ve üç çocuk babası serbest meslekle uğraşan 42 yaşındaki Ömer Doğru, “Böbrek rahatsızlığımı tesadüfen öğrendim. Rutin kontrole gittiğimde

kreatinin (böbrek fonksiyonlarının göstergelerinden biri) seviyemin yüksek olduğunu söylediler. Nefrologlarla görüşmeye başladığımda böbrek yetmezliğinde ileri aşamaya geçtiğimi belirttiler” dedi.

Bunun üzerine 18 ay önce tedaviye başlandığını anlatan Doğru, “Hastalık iyice ilerledikten sonra nakil olayı gündeme geldi. İlk önce babam verici olmak istedi. Tıbbi açıdan uygun olmadığından veremedi. Kız kardeşimin de kan grubu uymadı. İskenderun’daki Nefrolog SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni önerdi. Bu hastaneye başvurduğumuzda çapraz nakil seçeneğinin olduğunu söylediler” ifadelerini kullandı.

Öneri sonrasında yaptığı araştırmalarda alınan başarılı sonuçları görünce SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni seçtiğine dikkat çeken Doğru, şunları kaydetti:

“Ameliyattan önce halsizliğim ve rahatsızlığım vardı. Gaziantep’te yaşayan aile ile bizi buluşturan ve operasyonumuzu gerçekleştiren SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi sayesinde şu an kendimi iyi hissediyorum. Hastanemizin hekimlerine ve personeline çok teşekkür ederim. Organ Naklini tüm hastalara öneriyorum.”

Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner ise “Hatay Dörtyol’da yaşıyorum. Dört yaşında ikiz çocuklarım var. Şu anda Ağabeyimin de benim de sağlık durumumuz çok iyi. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyerek duygularını dile getirdi.

MUSTAFA- ALYE ATASEVER

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde çapraz nakil olan, Gaziantep’te yaşayan ve beş çocuğu bulunan Mustafa Atasever, “Bu ikinci naklim, ilk nakli dört sene önce yaptırdım ama sağlığıma kavuşamadım” anımsatmasında bulundu.

“Organ nakli birine hayat bağışlamaktır” diyen Mustafa Atasever, “İlk nakilden önce 25 gün diyalize girdim, SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurmadan üç ay önce altı seans diyalize gittim. Kreatinin değerlerim çok yüksekti ama burada yapılan başarılı operasyonla diyalizden kurtuldum” diye konuştu.

“SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğumda organ nakil merkezi Hatay’dan gelen aile ile çapraz nakil olabileceğimi bildirdiler. Verici olan Ömer Bey ve kız kardeşi da sağ olsun kabul etti. Operasyon öncesi, doku testleri yapıldı ve naklimiz gerçekleşti” diyen Mustafa Atasever, şöyle devam etti:

“Şu an gayet iyiyim. Sağlığım için nasıl bir süreç gerekiyorsa o güveni hissetim. Bir hayat kurtarmak çok önemli. İmkânı olan ve değerleri uyan herkes Allah rızası için organ bağışlasın. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimlerine ve personeline emekleri ve beni sağlığımı kavuşturduklarından dolayı teşekkür ederim. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, eşinin yıllardır süren rahatsızlığına çare buldukları bulduğuna vurgu yapan Alye Atasever ise “Eşim dört yıldır böbrek rahatsızlığı çekiyor. Bu süreçte diyalize gittik, çok fayda göremedik. Organ Naklini ihtiyaç duyanlar için lütfen görmezden gelmeyin, dört sene ne çektiğimizi bir ben bir eşim bilir. Hekimlerimize ve tüm ekibe çok teşekkür ederim” sözleriyle duygularını paylaştı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GAZİANTEP’TE İLKİ GERÇEKLEŞTİRDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GAZİANTEP’TE İLKİ GERÇEKLEŞTİRDİ

Daha önce başka kentte iki kez böbrek nakli olan ve nakil olan böbreklerini kaybeden Suriyeli Yaser Aljader, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde oğlu Muhammed Aljader’in verdiği böbrekle yapılan başarılı nakil sonrası sağlığına kavuştu.

SURİYELİ YASER ALJADER OĞLUNUN BÖBREĞİ İLE SAĞLIĞINA KAVUŞTU
BÖBREK NAKİL MERKEZİ SORUMLUSU DOÇ. DR. YÜKSEL: “DAHA ZOR OLAN ÜÇÜNCÜ BÖBREK NAKİLLERİ TECRÜBE VE DENEYİM İSTİYOR, BAŞARDIK”
NEFROLOJİ UZMANI DOÇ. DR. AKDOĞAN:
“HEM NEFROLOJİK HEM DE CERRAHİ AÇIDAN ZOR BİR VAKAYDI”
YASER ALJADER: “SAĞLIĞIMA KAVUŞTUĞUM İÇİN MUTLUYUM”
MUHAMMED ALJADER: “EVLAT OLMANIN GEREĞİNİ GETİRDİM”

Daha önce başka kentte iki kez böbrek nakli olan ve nakil olan böbreklerini kaybeden Suriyeli Yaser Aljader, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde oğlu Muhammed Aljader’in verdiği böbrekle yapılan başarılı nakil sonrası sağlığına kavuştu.
 
Yaser Aljader, 2015 yılında amcasının oğlundan gerçekleştirilen ilk nakilde böbreğin taşlı olması dolayısıyla yaşanan olumsuzluklar üzerinde nakledilen böbreği kaybetmiş. Daha sonra eşinden nakledilen böbreğin fonksiyon testlerinde yetersiz olduğu saptanınca SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde üçüncü kez nakil operasyonu geçirdi.
 
SANKO Üniversitesi Hastanesi Böbrek Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, üçüncü kez gerçekleştirilen böbrek nakli olması bakımından Gaziantep’te bir ilki gerçekleştirdiklerini, böbrek nakillerinde her zaman daha zor olan üçüncü nakillerin büyük bir tecrübe ve deneyim gerektirdiğini söyledi.
 
Doç. Dr. Yücel Yüksel, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Hastanenin Nefroloji Uzmanı olan Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ile gerçekleştirdikleri başarılı takip ve tedavi sonucu Yaser Aljader’in (43), oğlu Muhammed Aljader’in (20) bağışladığı böbrekle sağlığına kavuştuğunu kaydetti.
 

ZOR HEMEN YAPILIR, İMKANSIZ ZAMAN ALIR

Yaser Aljader’in daha önce farklı şehirde iki kez böbrek nakli olduğunu ve nakledilen böbrekleri kaybettiğini anımsatan Doç. Dr. Yücel Yüksel, süreçle ilgili şöyle konuştu:
 
“Hastamız 2015 ve 2018 yıllarında iki defa böbrek nakli olmuş, ancak böbreklerini kaybetmiş. Üçüncü böbrek nakli olması gerekiyordu. Yaklaşık bir yıldır hemodiyalize giriyordu, nakil öncesi yapılan tetkiklerde daha önce böbrek nakli olmasından ve takılan böbreğin hala vücutta bulunmasından dolayı PRA pozitifliği (doku antikorları varlığı) vardı. Yaptığımız tetkiklerde PRA pozitifliğinden dolayı böbrek nakli yapılmaz durumdaydı.
 
Nefroloji hocamız Doç. Dr Mehtap Akdoğan ile önce 2018 yılında nakil yapılan böbreğin alınmasına (2015 yılında nakil yapılan böbrek daha önce alınmış) karar verdik.  Nakledilen böbreğin çıkarılması ameliyatı, böbrek naklinden daha zordur, çünkü daha önceden ameliyat yapılan bölgenin ikinci ameliyatları her zaman ilk ameliyattan çok zor olur.
 
Nakil yapılan böbreği çıkardıktan sonra hastamızı beş seans plazmaferez (plazma temizleme) işlemine aldık. Plazmaferezler sonrası yapılan PRA testi negatif olması üzerine oğlundan böbreği laparoskopik (kapalı yöntemle) olarak çıkardık ve başarılı bir nakil gerçekleştirdik. Verici ameliyat sonrası üçüncü günde, alıcı hastamız ise yedinci günde taburcu oldu.” 

BU GİBİ ZOR AMELİYATLARDA TECRÜBE HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR

Böbreğe bacağa giden atardamar ve toplardamarlarla anastomoz yapıldığını anlatan Doç. Dr. Yüksel, “Böbreğin çıkarma ameliyatında en küçük bir hata hastanın hayatını kaybetmesine neden olabilir. Bu gibi zor ameliyatlarda tecrübe çok önemlidir. Cerrahi ekibimiz bölgenin ve Türkiye’nin en deneyimli ekiplerinden (Sekiz yılda 3 bin 500 böbrek nakli) biridir” bilgisini paylaştı.
 
Üçüncü ve dördüncü böbrek nakillerinin daha zor olduğuna ve büyük bir tecrübe gerektirdiğine vurgu yapan Doç. Dr. Yüksel, söyle devam etti:
 
“Daha önceki nakle bağlı olarak böbreği takacağımız atardamar ve toplardamarın yeri değişmiştir. Oraları bulup ameliyata hazır hale getirmek zor bir süreçti. Ancak, daha önce deneyimimiz olduğu için herhangi bir sorunla karşılaşmadık.
 
Hastanemizde bu hastamız gibi doku ve uyum sorunu olan hastalarımıza da gerekli tedaviler verilerek başarılı şekilde böbrek nakilleri yapılmaktadır. Böbreğin anastomoz yapılacağı damarları bulup onları anastomoza hazır hale getirmek çok büyük tecrübe ve deneyim gerektirir.
 
Bu tür ameliyatlar Türkiye’de sayılı merkezlerde yapılıyor. SANKO Üniversitesi Hastanesi Böbrek Nakil Merkezi Türkiye’nin sayılı merkezleri içindedir. Hastanemizde bir günde iki böbrek nakli rutin olarak yapılmaktadır.”
 

NAKİL SONRASI TAKİP İHMAL EDİLMEMELİ

Böbrek nakli sonrası hastaların tahlil ve tetkiklerini ihmal etmemelerini gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Yüksel, “Nakil hastaları ilaçlarını mutlaka zamanında kullanmalı, doktorlarının söylediği kurallara kesinlikle uymalı. İlaçları çok dikkatli kullanmalılar. Hangi ülkede yapılırsa yapılsın, nakil hastalarının her zaman böbreklerini kaybetme ihtimali var. O nedenle nefroloji takiplerini asla ihmal etmesinler” ifadelerini kullandı.
 
Yaser Aljader ile oğlu Muhammed Aljader’in sağlık durumlarının iyi olduğunu aktaran Doç. Dr. Yüksel, “Bize güvenip ameliyat olmaya karar verdiği için teşekkür ederim” diyerek sözlerini tamamladı.
 

DOÇ. DR. MEHTAP AKDOĞAN

SANKO Üniversitesi Hastanesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Akdoğan da Yaser Aljader gibi ikinci veya üçüncü kez nakil ihtiyacı olan vakaların zorluğuna işaret ederek, “Hem nefrolojik hem de cerrahi açıdan zor bir vakaydı ama hastamızı tüm hastalıkları ve böbreğin sonraki takibi açısından detaylı değerlendirdik” dedi.
 
Organ naklinin başarıyla gerçekleştiğini ve hastanın böbrek fonksiyon testlerinden kreatin değerlerinin 0,8 civarında olduğunu ifade eden Doç. Dr. Akdoğan, “Sonuçlar çok güzel. Hastamızın herhangi bir sorunu yok. Bağışçımız ve hastamız çok sağlıklı” diyerek mutluluğunu dile getirdi.
 
Bu türlü zorlu vakalarda tecrübenin yanı sıra, yakın ve detaylı hasta takibiyle iyi sonuçlar alınmasının mümkün olduğunu anlatan Doç. Dr. Akdoğan, “İyi bir sonuç için deneyim ve donanımlı hastane altyapısı lazım. Organ nakil merkezimizde bu işlemleri yapabiliyoruz” ifadelerine yer verdi.
 

ZOR GÜNLER GERİDE KALDI

Türkiye’de 19 yıldan beri yaşadığını ve ilk nakil işleminin 2015 yılında yapıldığını bildiren üç çocuk babası Yaser Aljader, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“İlk nakil başka kentte 2015 yılında amcamın oğlunun bağışladığı böbrekle gerçekleştirildi. Fakat ilk kontrolde böbrekte taş olduğu anlaşıldı.  ‘Birkaç tane taş var, altı ay sonra kırarız, sorun olmaz’ dediler. Altı ay sonra taş kırma işlemleri yaptılar ama üçüncü işlemden sonra enfeksiyon oluştuğu için böbreği kaybettim.
 
İkinci nakil ise eşimden yapıldı. O böbreği de kaybettim.  Bu üçüncü nakil. İkinci nakilde kreatin 2’den aşağı inmedi. Hocaya sorduğumda böbreğin zayıf olduğunu söyledi. Şu an kreatin 0,8’i geçmiyor.”
 
Oğlundan aldığı böbrekle hayata yeniden tutunduğunu dile getiren ve oğlunun çok büyük ve anlamlı bir karar sonucu kendisine yeniden hayat verdiğine dikkat çeken Aljadar, kaydetti:
 
“Sağlığıma yeniden kavuştuğum için çok mutluyum. Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ve Doç. Dr. Yücel Yüksel hocalarıma ve SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin özverili çalışanlarına teşekkür ederim.”
 

BABAMIN ÇEKTİĞİ ACILARA DAYANAMIYORDUM

Babasının çektiği acılar karşısında daha fazla dayanamadığını ve böbreğini verme kararı aldığını bildiren 20 yaşındaki Muhammed Aljadar ise duygularını şöyle dile getirdi:
 
“Babamın çektiği acılara duyarsız kalamazdım. Babalar evlatları için büyük fedakarlıklara katlanıyor. Fedakarlık sırası bende dedim ve böbreğimi verdim. Babamın sağlığına kavuşması ve o zor günlerin geride kalması beni çok mutlu etti.  Evlat olmanın gereğini getirdiğim için ayrıca mutlu oldum.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN BÖLGEDE İLK- PROSTAT CERRAHİSİNDE THULIUM FIBER LAZER CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN BÖLGEDE İLK- PROSTAT CERRAHİSİNDE THULIUM FIBER LAZER CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLANDI

Prostat cerrahisinde konforlu tedavi imkanı sağlayan Thulium Fiber Lazer Cihazı, bölgede ilk kez SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde kullanılmaya başlandı.

PROSTAT CERRAHİSİNDE THULIUM FIBER LAZER CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLANDI
SANKO ÜNİVERSİTESİ ÜROLOJİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. FARUK KÜÇÜKDURMAZ: “İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ CERRAHİSİNDE KONFORLU TEDAVİ İMKANI SAĞLAYAN THUFLEP’İN TERCİH EDİLME SIKLIĞI ARTMAKTADIR”
“THUFLEP GÜNÜMÜZDE YAYGIN OLARAK KULLANILAN LAZER TEKNİKLERİNE GÖRE ÇOK DAHA FAZLA AVANTAJA VE KONFORA SAHİPTİR”

Prostat cerrahisinde konforlu tedavi imkanı sağlayan Thulium Fiber Lazer Cihazı, bölgede ilk kez SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde kullanılmaya başlandı. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Faruk Küçükdurmaz, ThuFLEP’in (Thulium Fiber Lazer Cihazı ile Prostat Cerrahisi) BPH (iyi huylu prostat büyümesi) cerrahi tedavisinde son zamanlarda sıklıkla tercih edilen bir tedavi yöntemi olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Küçükdurmaz, ThuFLEP’in günümüzde yaygın olarak kullanılan lazer tekniklerine göre çok daha fazla avantaja ve konfora sahip olduğunu belirtti.

ThuFLEP’in avantajlarına değinen Doç. Dr. Küçükdurmaz, “Bu yöntem ile ameliyat sırasında daha fazla prostat dokusu çıkarılması, daha az kanama, daha kısa süre hastanede yatış, ameliyat sonrasında sondanın daha erken çekilmesi ve günlük hayata daha hızlı dönülmesi gibi avantajları bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

ThuFLEP sayesinde kan sulandırıcı ilaç kullananlar ile kalp ve akciğer hastalığı olan hastalarda tedavinin daha güvenle uygulandığını vurgulayan Doç. Dr. Küçükdurmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ThuFLEP operasyonu her büyüklükteki prostat için güvenle uygulanabilir. Operasyon sonrası sonda bir iki gün içinde çıkarılır. Bu lazerin doku derinliği daha düşük olduğu için sinir hasarı ve buna bağlı ameliyat sonrası cinsel fonksiyonlarda bozulmaya daha az rastlanır.

Thulium fiber lazer prostat cerrahisi dışında, mesane ve üst üriner sistem tümörlerinin endoskopik rezeksiyonunda ve böbrek taşlarının endoskopik tedavisinde kullanılabilmektedir. SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümünde prostat cerrahisinde bu hizmeti halkımıza sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.”

ÇOCUKLARDA MULTİSİSTEM INFLAMATUAR SENDROMUNA DİKKAT

ÇOCUKLARDA MULTİSİSTEM INFLAMATUAR SENDROMUNA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Dr. Ayşe Demirçubuk, çocuklarda Sars CoV-2 virüsüne maruziyeti sonucu virüsün bağışıklık sistemini tetiklemesine bağlı MIS-C (Multisistem Inflamatuar Sendrom) ile karşılaşılabildiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI’NDAN DR. ÖĞR. ÜYESİ DEMİRÇUBUK: “ÇOCUKLARDA SARS COV-2 VİRÜSÜNE MARUZİYETİNE BAĞLI MULTİSİSTEM INFLAMATUAR SENDROM İLE KARŞILAŞILABİLMEKTEDİR”
“MULTİSİSTEM INFLAMATUAR SENDROMU TEDAVİ EDİLMESİ ZORUNLU BİR HASTALIKTIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Dr. Ayşe Demirçubuk, çocuklarda Sars CoV-2 virüsüne maruziyeti sonucu virüsün bağışıklık sistemini tetiklemesine bağlı MIS-C (Multisistem Inflamatuar Sendrom) ile karşılaşılabildiğini söyledi. 

Bazı çocukların COVID-19 enfeksiyonunu hiçbir belirti olmadan geçirdiğini veya ailesi enfekte olduğunda belirtiler hafif görüldüğünden test yapılmadığını anımsatan Dr. Demirçubuk, tanı konulmamış olmasının çocuğun MIS-C geçirmeyeceği anlamına gelmeyeceğini belirtti. 

“MIS-C, hastanede yapılan testlerin sonucuna göre tanısı kesin konularak tedavi edilmesi zorunlu bir hastalıktır” diyen Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şunları kaydetti: 

“Koroner damarlarda soruna, dolayısıyla kalbin fonksiyonlarının bozulmasına neden olabileceğinden başta çocuk sağlığı ve hastalıkları, çocuk enfeksiyon hastalıkları ve çocuk kardiyolojisi gibi bölümlerin multidisipliner olarak takip ederek, tedavileri düzenlenmesi büyük önem taşır.” 

COVID-19 ve MIS-C

COVID-19’un ortaya çıkışı ve MIS-C sendromu hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şöyle devam etti: 

“Çocuklarda pandeminin ilk zamanlarında COVID-19 hastalığı daha hafif seyretmesine karşın Nisan 2020’de İngiltere’den gelen raporlar Atipik Kawasaki hastalığı olarak tanımlanan daha sonra da MIS-C (Pediatrik Multisistemik İnflamatuvar Sendrom) adıyla kayıtlara geçirilen bir hastalık tanımlanmıştır. MIS-C, COVID-19’a maruz kalan çocuklarda virüs bulaştıktan 2-4 hafta sonra ortaya çıkan vücudun virüse karşı verdiği aşırı cevap sonucu organ yetmezliğinin ortaya çıktığı bir durumdur.”

MIS-C, COVID-19 GEÇİREN TÜM ÇOCUKLARDA GÖRÜLMEMEKTEDİR

Çocuklar ve yetişkinlerin COVID-19 enfeksiyonuna yakalanma oranının benzerlik gösterdiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Buna rağmen Sars CoV-2 virüsü ile enfekte çocuklarda ciddi klinik semptomlar az görülmektedir. Yapılan çalışmalarda COVID-19’a bağlı hastane yatışlarının sadece yüzde 1,5’ini çocuk hastalar oluşturmaktadır. Salgının başlangıcında çocukların daha az etkilendiği düşünülürken daha sonra COVID-19 enfeksiyonunu semptomatik ya da hiçbir belirti olmadan sessiz geçiren çocuklarda iki-dört hafta sonra MIS-C tablosu ortaya çıkabilmektedir. 

“COVID-19 kaynaklı çocuk vaka sayılarının arttığı dönemin yaşanıyor. MIS-C hastalığı aslında COVID-19 hastalığının ciddi bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkmakla birlikte COVID-19 geçiren her çocukta görülmemektedir. Yapılan çalışmalarda 21 yaşın altındaki bireylerde COVID-19 hastalığının görülme sıklığı 100 binde 322 ve MIS-C görülme sıklığı 100 binde 2 olarak bulunmuştur. Hangi çocukta gelişeceğine dair başta epigenetik olmak üzere bilinmeyen birçok faktör vardır.” 

HASTALIK BELİRTİLERİ ÖNEMLİ

Nadir görülse de bu hastalığın bulgularının iyi bilinmesinin önemli olduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Önceden geçirilmiş COVID-19 enfeksiyonu veya COVID-19 enfekte kişi ile teması olan çocuklarda başta dirençli ateş sayabileceğimiz aşağıdaki semptomlardan bir kısmının varlığı söz konusu olduğunda bu hastalık şüphesiyle bir sağlık kurumuna başvurulmalıdır” önerisinde bulundu.

Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, semptomları ise şöyle sıraladı: 

“24 saatten uzun süren 38 derece üzerinde dirençli ateş, göğüs ağrısı, öksürük, solunum sıkıntısı, baş ağrısı, bilinç durumunda değişiklik, havale geçirmek, tüm vücutta kızarıklık, çilek dili görünümü, kollarda ve bacaklarda şişlik, ciltte soyulma, gözlerde kızarıklık, halsizlik, kas ağrıları, bulantı- kusma, karın ağrısı, ishal, vücutta döküntülerin olması, tansiyon düşüklüğü, dolaşım bozukluğu.”

Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, MIS-C’de dikkate alınması gereken belirtileri ise “Karında şiddetli ağrı, nefes alırken zorluk çekme, cilt ve dudakların soluk, gri veya mavi renkli olması, sersemlik hali ve uykuya eğilim” olarak özetledi. 

Hastalık belirtileri gösteren çocukların zaman kaybetmeden hekime götürülmesinin hastalığın tanı ve tedavi sürecini olumlu etkileyeceğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Kawasaki başta olmak üzere birçok sistemik hastalık belirtileri MIS-C ile benzerlik gösterdiğinden tanı konulması zordur” diye konuştu. 

MIS-C TEDAVİSİ

MIS-C tanılı çocukların hastanede multidisipliner yaklaşımla tedavi edilmesi gerektiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Bazılarının, çocuk yoğun bakım ünitesinde tedaviye ihtiyacı olabilir. Tedavi, bulguların tipine, şiddetine ve vücutta hangi organların etkilendiğine göre değişir. Tedavi edilebilen hastalık olmakla birlikte çalışmalarda çocuk yoğun bakım ünitesinde takip edilen hastalarda yüzde 1,7 oranında ölüm oranı saptanmıştır” ifadelerini kullandı.

MIS-C BULAŞICILIĞI

COVID-19 hastalığının aksine MIS-C’nin bulaşıcı bir hastalık olmadığını bildiren Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, COVID-19 ile karşılaşmış ya da hastalığı geçirmiş çocuklarda ortaya çıktığına dikkat çekti. 

MIS-C HASTALIĞININ TEKRARI

Şu ana kadar bildirilen, tekrar eden MIS-C vakası bulunmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, bu hastalığın nedeninin hala tam olarak aydınlatılamadığını, hastalıkla ilgili çalışmaların ve araştırmaların devam ettiğini aktardı.

MIS-C’IN ÖNLENMESİ

Hastalığı önlemek için bilinen tek gerçekçi yolun COVID-19 virüsü ile karşılaşmamak olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bunun için koruyucu önlemlere dikkat etmek, sosyal mesafe kurallarına uymak, maske kullanmak, hijyen kurallarına dikkat etmek önem taşımaktadır. En önemli korunma yollarından biri de aşılanmadır. Ülkemizde 12 yaş ve üstü COVID-19 aşılanması devam etmektedir. Birçok ülkede 5-12 yaş arası çocuk aşılanmasına da başlanmıştır.”

 YAZ MEVSİMİNDE CİLT SAĞLIĞI

YAZ MEVSİMİNDE CİLT SAĞLIĞI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, yaz aylarında artan hava sıcaklığı ile cilt hastalıklarında da artış görüldüğünü söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERİ VE ZÜHREVİ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. YILDIRIM: “YAZ AYLARINDA ARTAN HAVA SICAKLIĞI İLE BİRLİKTE CİLT HASTALIKLARINDA DA ARTIŞ GÖRÜLÜYOR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, yaz aylarında artan hava sıcaklığı ile cilt hastalıklarında da artış görüldüğünü söyledi. 

Yaz aylarında oluşabilecek cilt hastalıkları konusunda uyarılarda bulunan Doç. Dr. Yıldırım, yaz mevsiminin sağlık açısından birtakım riskleri de beraberinde getirdiğini ve bu aylarda sık rastlanılan sağlık sorunlarından birinin de cilt hastalıkları olduğunu belirtti. 

Güneşin cilt üzerindeki olumsuz etkilerine değinen Doç. Dr. Yıldırım, “Güneş ışınları; güneş yanıkları, isilik, mantar gibi cilt hastalıklarını da beraberinde getiriyor” dedi. 

GÜNEŞİN CİLDE OLUMSUZ ETKİLERİ

Güneşin cilt sağlığına olumsuz yönde etkileri olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, şu bilgileri paylaştı: 

“Yaz aylarında ülkemize gelen güneş ışınlarının artması ve hava sıcaklıklarının yüksek seyretmesi bu durumun temel nedenleridir. Yaz mevsiminde özellikle tatil döneminde dikkat etmediğimiz pek çok ayrıntı cilt sağlığımızı bozabilmektedir. Uzun vadede ciltte kırışmalar, renk değişiklikleri, deri kanseri öncüsü bazı değişiklikler ve çeşitli deri kanserlerine neden olabilmektedir. 

Güneş ile yinelenen temaslara bağlı olarak yıllar içinde birikerek ortaya çıkan bu yan etkiler, güneşin içerdiği bazı çok zararlı ışınların, sık yenilenen hücrelerin yapısında değişiklik meydana getirmesiyle oluşmaktadır.

Güneşe sık maruz kalan yerlerde; çiller, farklı renkte lekeler, deride sertleşme ve kalınlaşma oluşabilmektedir. Güneşin uzun sürede ortaya çıkan bu etkileri erken deri yaşlanması olarak da adlandırılmaktadır.” 

GÜNEŞ KORUYUCULAR

Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için güneş koruyucu krem kullanımının önemine vurgu yapan Doç. Dr. Yıldırım, güneş koruyucu ürünler konusunda şu uyarılarda bulundu:

“Güneş kremi seçerken mutlaka her iki ultraviyole türünü de kapsayan, UVA ve UVB’ye karşı koruyucu özelliği olan ürünler tercih edilmelidir. Kadınlar yaz aylarında önce güneş kremini sürdükten sonra makyajlarını yapmalı.

Güneş koruyucu içeren nemlendiriciler ise çok fazla önerilmez çünkü nemlendiricilerin içindeki güneş koruyucuların etkisi bozulabilir. Cilt bakımı açısından onun yerine içinde nemlendirici baz bulunan güneş koruyucuları tercih edilmelidir. Güneş koruyucu ürünlerin kullanım miktarına da dikkat etmek gerekir.

Bu kremler fiziksel ve kimyasal olarak ikiye ayrılır. Fiziksel olanlar ışını ayna gibi yansıtır, kimyasal olanlar ise emer. Titanyum dioksit gibi fiziksel koruma sağlayanlar bebekler ve gebelerde kullanılabilir.” 

Cilt bakımı ve koruyuculuk açısından güneş kremlerinin dışarıya çıkmadan yarım saat önce sürülmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, “İdeal bir güneş koruyucu ter ve ıslanmaya dayanıklı olmalıdır. Bazı kremlerin su geçirmez özelliği bulunsa da gün boyu koruma sağlamaz. Vücut ıslandığında, el ve yüz yıkandığında koruyuculuk azaldığından bunları 2-3 saatte bir yenilemek gerekir. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için gölgede bile şapka ve gözlük takılmalı ve koruyucu giysiler giyilmelidir” diye konuştu.

CİLT BAKIMINDA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

Cilt bakımı için yaz aylarında gözenekleri tıkayacak yağlı ürünler kullanılmaması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, şu önerilerde bulundu: 

“Kışın nemlendirici olarak sürülen pek çok yüz ve vücut ürünü yaz mevsiminde su bazlı ürünlerle değiştirilmeli, parfümlü ürünler güneş lekesine yol açabileceği için bakım ürünleri renksiz ve kokusuz olmalı, tonik, kurutucu sabun ve maske kullanırken aşırı yağlı olmayan, su bazlı ürünler tercih edilmelidir.” 

Yaz aylarında ciltte hasara neden olan derin peeling işlemlerinin uygulanmaması uyarısında bulunan Doç. Dr. Yıldırım, şu bilgileri paylaştı: 

“Dermapen ve lazer uygulamaları riskli olarak kabul edilmektedir. Bunun yerine cildin ihtiyacı olan vitaminler ve hyaluronik asidin cilde enjekte edildiği vitamin içerikli mezoterapi uygulamaları tercih edilmelidir.  

Mezoterapi uygulaması sonrası cildin nem ihtiyacı sağlanır, çok daha parlak ve sağlıklı bir görünüm kazanır. Yine Somon DNA enjeksiyonları, antiage ve nem bakımları yaz döneminde güvenle uygulanabilen ve cilde tazelik, parlaklık veren uygulamalardır.”

HAVUZ MU DENİZ Mİ?

Temiz deniz suyunun cildi yumuşattığını, beslediğini ve ışıltılı görünüm verdiğini söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Yağlı ve sivilceli ciltler için adeta tedavi edici bir etkiye sahiptir. Havuz suyunun ise cilde iki yönden zararı olabilir. Temizliğinde kullanılan dezenfektanların oranı aşırı olursa alerjik döküntüler veya aşırı kuruma yapabilir. Kullanılan klor oranlarının fazla olması ise hassasiyeti artırır. Cilt bakımında bu unsuru göz önünde bulundurmak gerekir. 

Tatildeki deniz ve havuz alışkanlıkları bazı cilt hastalıklarının oluşumunu kolaylaştırır, dikkat edilmediği takdirde özellikle ayaklarda kötü kokular, pişiğe benzeyen görüntüler ve şiddetli kaşıntılar başlayabilir.” 

Hijyenik olmayan havuzların bazı hastalıklara zemin hazırladığına dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, şu uyarılarda bulundu: 

“Duş alınmadan girilen havuzlar, ya da çıktıktan sonra duş almamak enfeksiyon hastalıklarının bulaşmasını ve oluşmasını kolaylaştıran en önemli yoldur. Bu enfeksiyonlardan en sık rastlananı da molluskum, siğiller, mantar enfeksiyonlarıdır ki; bazen tedavileri uzun zaman alabilir veya tedaviye yanıt vermeyebilir. Havuz kenarlarında çıplak ayakla yürümek de bu hastalıkları bulaştırmamıza ya da kapmamıza neden olur.” 

YAZIN “İSİLİK” SIK GÖRÜLÜR

Yaz aylarında sık görülen bir diğer cilt sorununun aşırı terlemeye bağlı gelişen ve halk arasında bilinen ismiyle ‘‘isilik’’ olduğunu anımsatan Doç. Dr. Yıldırım, yazın artan ısının öncelikle metabolizmada hızlanmaya ve ter bezi aktivitesinde artmaya neden olduğunu ifade etti. 

İsiliğin aşırı üretilen terin deriye atılamaması sonrasında geliştiğini ve küçük, kaşıntılı, bazen yanma duygusuna yol açan lezyonlarla ortaya çıktığını aktaran Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti: 

“Sık banyo yapılmadığında, aşırı giyinme devam ettiğinde bu küçücük sivilceye benzeyen kızarıklıklar, daha da büyüyerek çıbana benzeyen sivilcelere dönüşebilir. Hava sıcaklıklarının artması ile aşırı terleme sonucunda kıvrım bölgelerinde (kasık, koltuk altı, parmak arası, kadınlarda meme altı ya da arası) yine pişik dediğimiz kaşıntılı kızarıklıklar görülebilir. Bu bölgelerin ıslak ya da nemli kalması, maya hücrelerini harekete geçirerek mantar hastalıklarının oluşmasına da neden olur.” 

YAZ MEVSİMİNDE TERLİK KULLANIMI ÖNEMLİ

Yaz aylarında mutlaka terlik kullanma alışkanlığı edinilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi: 

“Terlik seçiminde de bilinmesi gereken önemli hususlar var. Parmak arası ya da kapalı terlikler yazın pişiklerin ya da nasırları temel nedeni olabilir. Çünkü sürtünme travması deri sağlığı için istenilen bir pozisyon değildir. Yumuşak, hava alan, deriye sürtme ya da terletme duygusu vermeyen terlikler kullanmak daha doğrudur.

Otellerde kullanılan ortak alanlar ne kadar hijyenik görülürse görülsün, bu mekanlarda kullanılacak ya da temas edilecek yerlere şahsi eşyalarımızla gidersek yine bulaşıcı hastalıklardan korunmak için önemli bir adım atmış oluruz. Sauna, hamam, buhar odaları gibi yerlere terlikle girmek, bu alanlarda oturacağımız yerlerde havlu kullanmak riskleri minimuma indirecektir.”

SICAK YAZ GÜNLERİNDE SU TÜKETİMİNİN ÖNEMİ VE YÖNTEMİ

SICAK YAZ GÜNLERİNDE SU TÜKETİMİNİN ÖNEMİ VE YÖNTEMİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Gamze Ganime Yıldırım, sıcak yaz günlerinde su tüketiminin önemine değinerek, “Mutlaka su tüketilmeli. Çay, kahve ve bitki çayları su yerine geçmez” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BESLENME VE DİYETETİK UZM. YILDIRIM: “ÇAY, KAHVE VE BİTKİ ÇAYLARI SU YERİNE GEÇMEZ”

“BÖBREK HASTALARI, DOKTORLARININ ÖNERDİĞİ MİKTARLARDA SU İÇMELİDİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Gamze Ganime Yıldırım, sıcak yaz günlerinde su tüketiminin önemine değinerek, “Mutlaka su tüketilmeli. Çay, kahve ve bitki çayları su yerine geçmez” dedi. 

Isınan havayla birlikte terleme ve buharlaşmanın artmasının sıvı ihtiyacını artırdığını anımsatan Yıldırım, “İnsan vücudunun neredeyse yüzde 70’i sudan oluşmaktadır. Hücre içinde gerçekleşen tüm hayati metabolik olaylar için suya ihtiyaç vardır. Su, aynı zamanda eklemlerin kayganlığını da sağlar” diyerek suyun neden gerekli olduğuna dikkat çekti.

Yeterli sıvı alınmadığında sağlık sorunlarının ortaya çıkabileceğini kaydeden Yıldırım, şu uyarıları yaptı: 

  • “Yeterli su ihtiyacı sağlanmadığında böbrek fonksiyonları bozulur ve böbrekler kalıcı olarak hasar görebilir.
  • Böbrekler atması gereken metabolik atıkları su yetersizliğinde atamamaktadır ve bu görev karaciğere kalmaktadır. Bu durumda karaciğere fazla yük bindiği için vücutta yağ depolama oranı artar.
  • Susuzluktan en çok etkilenen diğer organ ise deridir. Cilt susuz kaldığında kuruluk ve kırışıklıklar oluşacaktır. Ciltte kuruluğa bağlık döküntüler gerçekleşebilir ve yaşlanma hızlanır.
  • Bağışıklık sistemini destekleyen su yetersiz alındığında vücudun çalışması bozulacağı için bağışıklık düşer. Buna bağlı olarak hastalanma oranı artar.
  • Bağırsak sisteminde su mikrobiyatayı besler ve yeterli sıvı alınmadığında kabızlık sorunu ortaya çıkar.
  • Emziren annelerde anne sütünün miktarını arttıran en önemli faktör su içimidir. Süt üretimi azalır.
  • Baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, halsizlik ve dalgınlık yetersiz sıvı alımında ciddi sorun oluşturur.” 

SU TÜKETİMİ NE KADAR OLMALI?

Sağlıklı bir bireyin günlük ortalama su içmesi gereken miktarın kilogram başına 35 ml olarak hesaplandığına vurgu yapan Yıldırım “Örneğin 50 kg olan 1,7 litre, 60 kg olan 2,1 litre, 70 kg olan 2,4 litre su içmelidir. Bu miktarlar terlemeye, yapılan spora ve ihtiyaçlara göre değişir. Böbrek hastaları doktorlarının önerdiği miktarlarda su içmelidirler” ifadelerini kullandı.

ÇAY, KAHVE TÜKETİMİ SU YERİNE GEÇER Mİ?

“Doğru bilinen yanlışlardan biri de çay, kahve, bitki çaylarının su tüketimi yerine tüketilmesidir. Çay, kahve ve bitki çayları su yerine geçmez” diyen Yıldırım, aksine diüretik (idrar söktürücü) oldukları için fazla çay, kahve ve bitki çayı tüketimin vücuttan fazla su atımı sağlayarak, ödem sorunu oluşturduğunun altını çizdi.

SU TÜKETİMİNİ ARTTIRMAK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?

Su tüketimini artırmak için yapılabileceklere de değinen Yıldırım, şu bilgileri paylaştı:

  • “Su içmek için susamayı beklemeyin. Eğer su içmeyi unutuyorsanız kendinize miktar ve saat hedefleri koyun. Alarm kurun veya su içmeyi takip eden uygulamaları telefonunuza indirerek hatırlatıcı kurabilirsiniz.
  • Suyun tadını sevmiyorsanız aroma katmak için suyunuzun içine limon dilimleri, nane, tarçın, meyve parçacıkları gibi taze doğal besinlerden yardım alabilirsiniz.
  • Su yerine gazlı içecek içme alışkanlığınız varsa sade maden suyunu tercih edin. Eğer böbreklerinizde rahatsızlık yoksa günde iki şişe maden suyu içebilirsiniz.
  • Motivasyonu artırmak için dikkat çekici renkli şişeler veya suluklar alabilirsiniz. Gördükçe su içmenizi hatırlatır.
  • Günlük içtiğiniz su miktarını takip edin ve hedefe ulaşana kadar her gün içtiğiniz su miktarını kademeli olarak artırın.
  • İçtiğiniz her çay, kahve ve bitki çaylarının yanına bir büyük bardak su koyun ve bunu alışkanlık haline getirin.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN YENİ BİR HİZMET

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN YENİ BİR HİZMET

SANKO Üniversitesi Hastanesi, modern teknolojilerle hizmet ağını genişletmeye devam ediyor. Pankreas ve safra yolu hastalıklarının tanı ve tedavisinde ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyo Pankreotagrafi) cihazı kullanılmaya başlandı.

PANKREAS VE SAFRA YOLU HASTALIKLARININ TANI VE TEDAVİSİNDE ERCP KULLANILMAYA BAŞLANDI
ENDOSKOPİK BİR YÖNTEM OLAN ERCP İLE AMELİYATA GEREK KALMADAN SAFRA KANALI TAŞLARI ÇIKARILABİLİYOR, SAFRA KANALI DARLIKLARI VE BUNA BAĞLI TIKANMA SARILIKLARI TEDAVİ EDİLEBİLİYOR

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YILMAZ:
“HEM TANI HEM DE TEDAVİ İÇİN KULLANILAN BİR YÖNTEM OLAN ERCP’DE TEK İŞLEMLE HASTANIN TANI VE TEDAVİSİ MÜMKÜN OLABİLMEKTEDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi, modern teknolojilerle hizmet ağını genişletmeye devam ediyor. Pankreas ve safra yolu hastalıklarının tanı ve tedavisinde ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyo Pankreotagrafi) cihazı kullanılmaya başlandı.

Endoskopik bir yöntem olan ERCP ile ameliyata gerek kalmadan safra kanalı taşları çıkarılabiliyor, safra kanalı darlıkları ve buna bağlı tıkanma sarılıkları tedavi edilebiliyor. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nimet Yılmaz hem tanı hem de tedavi için kullanılan bir yöntem olan ERCP ile tek işlemle hastanın tanı ve tedavisinin mümkün olabildiğini söyledi. 

Doç. Dr. Yılmaz, ERCP işleminin, “Safra kanalında olan safra taşları ve çamurlarının temizlenmesinde”, “Safra kanalı darlıklarının genişletilmesinde”, “Safra kanalını daraltan veya tıkayan kanserlerde stent takılarak, normal safra akışının sağlanması ve sarılığın giderilmesinde”, “Sklerozan Kolanjit gibi bazı karaciğer hastalıklarının tanısında”, “Pankreas kanalı tıkanıklıklarına neden olan kanser ve taşların tanı ve tedavisinde” ve “Safra kanalının paraziter hastalıklarında” yapılabileceğine dikkat çekti. 

ERCP İŞLEMİ ÖNCESİ HAZIRLIKLAR

ERCP işlemi öncesi sürekli kullanılan ilaçların isimlerinin doktora iletilmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Yılmaz, “ERCP işlemi öncesinde 6-8 saatlik açlık olması gereklidir. Bu ilaçların arasında kanama riskini artıran ilaçlar var ise önceden kesilmesi gerekecektir. İşlem anestezi altında uyutularak yapılmaktadır” dedi. 

ERCP İŞLEMİ NASIL YAPILIR?

Doç. Dr. Yılmaz, ameliyata gerek kalmadan hem tanı konulmasını hem de tedavi edilmesini sağlayan ERCP cihazının kullanımı ve işlemin yapılışını şöyle özetledi: 

“Duodenoskop denilen ucunda ışıklı kamera sistemi bulunan yandan görüşlü endoskop cihazı ile ağızdan girilerek safra kanalı ve pankreas kanalının ortak açıldığı on iki parmak bağırsağında bulunan papilla denilen kısma ulaşılır. 

Milimetrik boyutlu bu orifise (deliğe) yine milimetrik bir kateter ile girilerek safra kanalına ulaşılıp kontrast madde verilir ve o bölgenin görüntülenmesi sağlanır. İşlem sırasında kanalları görebilmek için hekim floroskopi adı verilen röntgen de kullanır.” 

ERCP İŞLEMİ SONRASI SÜREÇ

ERCP işlemi yapılan hastanın verilen anestezik ilaçların etkisi geçene kadar süre gözlemde tutulduğunu belirten Doç. Dr. Yılmaz, “İşlem sırasında hava verildiği için şişkinlik ve gaz hissi olabilir. Karın ağrısı olmadığı sürece gözlem sorası normal yemeğini yiyebilir. Fakat işlem sonrası karın ağrısı, ateş, üşüme ve titreme olursa mutlaka ilgili hekime haber verilmelidir” uyarısında bulundu. 

ERCP işlemi sırasında stent takılmış ise stentin görevini tamamlayıncaya kadar kaldığını aktaran Doç. Dr. Yılmaz, “Plastik stentler genellikle 2-3 ay kanalda kalır. Bu sürenin sonunda hasta mutlaka kontrole gitmeli ve stenti çıkarılmalıdır. Eğer hastanın daha uzun süre stent takması gerekirse plastik stentlerin düzenli aralıklarla yenisiyle değiştirilmesi gereklidir” ifadelerini kullandı. 

Doç. Dr. Yılmaz, “SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde başarıyla uyguladığımız ERCP ile ameliyata gerek kalmadan safra ve pankreas kanalına ulaşılabilmektedir. Açık cerrahi işlem olmadığı için işlem sonrası gününde veya ertesi gün hasta taburcu olmaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.

28 TEMMUZ DÜNYA HEPATİT GÜNÜ

28 TEMMUZ DÜNYA HEPATİT GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, viral hepatitlerin tüm dünyada yaygın olarak görülen ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ TANRIVERDİ:  “VİRAL HEPATİTLER TÜM DÜNYADA YAYGIN OLARAK GÖRÜLEN CİDDİ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, viral hepatitlerin tüm dünyada yaygın olarak görülen ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi. 

28 Temmuz Dünya Hepatit günü nedeniyle bir açıklama yapan Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Dünya genelinde hastalığın büyük oranda geç dönemde belirti vermesi ve hastaların büyük çoğunluğunun hastalığının farkında olmamasından dolayı hepatite dikkat çekmek amacıyla Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü olarak belirlenmiştir” dedi. 

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 325 milyon kişinin Hepatit B ve Hepatit C ile enfekte olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Yılda 1,4 milyon kişinin viral hepatitlere bağlı gelişen siroz ve karaciğer kanseri gibi nedenlerden dolayı yaşamını yitirdiği tahmin edilmektedir” ifadelerini kullandı.

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, Türkiye Viral Hepatit Önleme ve Kontrol Programı kapsamında başta risk altındaki kişiler olmak üzere tüm toplumun farkındalığının artırılması, bulaşın önlenmesi, hastalığın erken tespiti ve tedavisi ile siroz ve kanser gelişiminin önlenmesine yönelik faaliyetlerin planlanarak yürütüldüğünü belirtti. 

VİRAL HEPATİTLERİN SEBEPLERİ

“Hepatit, en basit anlamıyla karaciğerin iltihabıdır. Tüberkülozdan sonra en sık ölüme yol açan enfeksiyon hastalığı olup pek çok nedene bağlı olarak gelişebilmektedir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, nedenleri konusunda şu bilgileri paylaştı: 

“Viral hepatitlere başta Hepatit A, B, C, D ve E virüsleri olmak üzere farklı virüs tipleri neden olmaktadır. Hepatit B ve Hepatit C virüsleri uzun vadede kronik karaciğer hastalığı, siroz veya karaciğer kanserine yol açabildiği için ayrı bir öneme sahiptir.  

Hepatit A; virüs ile kirlenmiş (kontamine) su ve besinlerle salgınlara yol açabilen, kötü hijyenik koşullarda kolaylıkla bulaşabilen bir hastalıktır. Çocukluk çağlarında hafif belirtilerle geçirilen Hepatit A enfeksiyonu, ileri yaşlarda daha ağır seyretmekte ve şiddetli karaciğer hastalığı ile ölümlere yol açabilmektedir. 

Halen ülkemizde çocuklara 18’inci ve 24’üncü aylarda, risk grubundaki kişilere de en az 6 ay ara ile 2 doz halinde sağlık kuruluşlarımızda ücretsiz hepatit A aşısı uygulanmaktadır.”  

HEPATİT B VE C’NİN BULAŞ YOLLARI

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, Hepatit B ve C’nin bulaş yollarını ise şu şekilde özetledi: 

“Hepatit B ve Hepatit C, kontrol edilmemiş kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuyla sterilize edilmemiş cerrahi malzemelerin kullanıldığı tıbbi ya da diş müdahaleleriyle kullanılmış enjektör paylaşımıyla tıraş bıçağı, diş fırçası gibi eşyaların paylaşımı ve sterilize edilmemiş araçlarla dövme, akupunktur ya da vücut takılarının uygulanması, Hepatit B ve C taşıyıcılarının aile içi temasıyla, anneden bebeğe doğumda ve sonrasında, güvenli olmayan cinsel ilişkiyle bulaşabilir.”

Hepatit C virüsü bulaş yollarının, Hepatit B virüsü bulaş yolları ile benzer olmakla birlikte esas yayılma yolunun enfekte kan ve kan ürünleri ile doğrudan temas olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, şöyle devam etti: 

“Enfekte kan ile temas etmiş diğer vücut sıvıları da bulaşma açısından kaynak olabilir. Hepatit B hastalığından korunmanın en etkili yolu aşılanmadır. Ülkemizde Hepatit B aşısı 1998 yılı itibariyle rutin çocukluk çağı aşı takvimine eklenmiştir. 

Hepatit C virüsüne karşı aşı henüz bulunmamaktadır ancak kullanılmaya başlanan yeni ilaçlarla tedavide yüzde 95’in üzerinde iyileşme sağlanmaktadır. Bu tedavi de vatandaşlarımıza genel sağlık sigortası kapsamında ücretsiz sağlanmaktadır. Aşı dışında hepatitlerden korunmanın en etkili yolu, bulaş yoluna ilişkin koruma önlemlerinin alınmasıdır. 

Hastalığın bulaşmasının önlenmesine yönelik olarak, başta risk altındaki kişiler olmak üzere tüm toplumda farkındalığın artırılması amacıyla eğitimler İl Sağlık Müdürlükleri tarafından verilmektedir. Bununla birlikte Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan eğitim materyali aracılığıyla öğrenciler, öğretmenler, toplu yaşam alanlarında yaşayanlar ve çalışanlar gibi topluma yönelik birçok eğitim faaliyeti düzenlenmektedir.  

Viral hepatitler konusunda sağlık çalışanlarının bilgi düzeyi ve farkındalığının artırılması amacıyla viral hepatitler güncelleme eğitimleri yapılmaktadır.” 

KORUNMA YÖNTEMLERİ

Anneden bebeğe Hepatit B virüsünün bulaşmasının önlenmesi için gebelik döneminde anne adaylarının Hepatit B ve C virüs enfeksiyonu yönünden tetkiklerinin yapılarak, gebelik sonrası kişisel korunma yöntemleri hakkında annelere bilgiler verildiğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sağlık Bakanlığı tarafından geliştirilen viral hepatit yönetim algoritmasına göre ilk trimester (gebeliğin ilk üç ayında) tüm gebelere HBsAg ve Anti-HCV bakılması önerilmektedir. Hepatit B pozitif bulunan gebelerde bebeği korumak amacıyla yeni doğana aşı ve immünglobulin uygulanmaktadır. 

Damar içi madde kullanımı Hepatit B ve C virüsü gibi kan yolu ile bulaşan enfeksiyonlar açısından önemli bir risk faktörüdür. Damar içi madde kullananlarda viral hepatit bulaşının önlenmesi için damar içi madde kullanımına bağlı viral hepatit vaka sayısının azaltılması amacıyla madde bağımlılığı arındırma merkezlerine başvuran damar içi madde kullanıcıları, HBV ve HCV yönünden taranarak ve test sonuçlarına göre aşı uygulaması veya tedavi başlanmaktadır.”

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ UZMANI OPR. DR. ÇOKKALENDER SANKO’DA

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ UZMANI OPR. DR. ÇOKKALENDER SANKO’DA

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ömer Çokkalender, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ UZMANI OPR. DR. ÇOKKALENDER SANKO’DA

Şanlıurfa Halfeti’de 1983 yılında dünyaya gelen Opr. Dr. Çokkalender, orta ve lise öğrenimini Gaziantep Merkez Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2009 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Opr. Dr. Çokkalender, 2009-2012 yılları arasında mecburi hizmet görevini Gaziantep’te yerine getirdi.

2011 yılında Aile Hekimi Sertifikasını alan Opr. Dr. Çokkalender, hayalini kurduğu Kalp Damar Cerrahisi Uzmanlığına hazırlanarak 2012 yılında Tıpta Uzmanlık Sınavını kazandı. 2012 ekim ayında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığı Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanlık Eğitimini 2018 Ocak’ta tamamladı. 

Opr. Dr. Çokkalender, aynı yıl mecburi hizmetini sürdürmek için Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesi’ne atandı. 2021 yılında Gaziantep’te özel bir hastanede görev yapan Opr. Dr. Çokkalender, Temmuz 2022’de SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı olarak göreve başladı. 

Evli ve bir çocuk babası olan Opr. Dr. Çokkalender’in mesleki ilgi alanları; venöz yetmezlik, skleroterapi, periferik damar ameliyatları, karotis endarterektomi, kalp kapak ve damar ameliyatları ile fistül ameliyatıdır.

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

BÖLGEDEKİ İLK ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ SANKO’DA YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİRBİRİNİ TANIMAYAN İKİ HASTA YAKINININ BAĞIŞLADIĞI BÖBREKLERLE İKİ HASTA SAĞLIĞINA KAVUŞTU
SANKO ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL:
“ÇAPRAZ NAKİL, BÖBREK YETMEZLİĞİ YAŞAYAN VE AKRABALARININ YAPACAĞI BAĞIŞLARLA NAKİL OLMA ŞANSINA SAHİP OLMAYAN HASTALARIN, GEREKLİ DURUMLARDA ÜÇÜNCÜ BİR ORGAN VERİCİSİNDEN KARŞILIKLI BÖBREK NAKLİ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ DURUMUDUR”
SAĞLIĞINA KAVUŞAN MUSTAFA ATASEVER: “ORGAN NAKLİ BİRİNE HAYAT BAĞIŞLAMAKTIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde (transplANTEPSANKO), bölgede ilk çapraz böbrek nakli gerçekleştirildi.

Gaziantep’te ve İskenderun’da yaşayan, alıcı ve verici arasında kan grubu ya da doku uyumsuzluğu gibi nedenlerle yıllardır farklı hastanelere başvuran ve birbirini tanımayan iki hasta, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nin girişimleriyle gerçekleşen çapraz böbrek nakliyle sağlığına kavuştu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Organ Nakil Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kenan Demirbakan, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ve deneyimli bir ekiple gerçekleştirdikleri bu nakille pek çok hastaya umut olmaya devam edeceklerini söyledi.

Doç. Dr. Yücel, çapraz nakil operasyonunu, “böbrek yetmezliği yaşayan ve akrabalarının yapacağı bağışlarla nakil olma şansına sahip olmayan hastaların, gerekli durumlarda üçüncü bir organ vericisinden (donör) karşılıklı böbrek nakli gerçekleştirilmesi durumu” olarak tanımladı.

Akrabaları arasında A-B kan grubu uygunsuzluğu nedeniyle uygun böbrek vericisi olmayan ve sağlığına kavuşmak için nakilden başka seçeneği kalmayan hastalarda tercih edilen çapraz böbrek naklinde, aynı durumda olan hasta ve donörünün karşılıklı böbrek bağışı olduğundan böbrek kardeşliği (takas nakil) olarak da adlandırıldığını belirten Doç. Dr. Yücel, bu yöntemin belirli merkezlerde uygulandığına ve daha fazla hastaya ulaşılarak, böbrek nakli ile daha sağlıklı bir hayat sürdürebilmelerine olanak tanıdığına dikkat çekti.

HASTALARIN ÖYKÜLERİ

Gaziantep’te yaşayan, 2018 yılında nakil olup dört yıl sonra böbreğini kaybeden Mustafa Atasever (46) ve eşi donör Alye Atasever (35) ile İskenderun’da yaşayan ileri böbrek yetmezliği hastası Ömer Doğru (42) ve kız kardeşi donör Meryem Bütüner’e (34) SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından çapraz böbrek nakli yapıldı.

A-B kan grubu uyumsuzluğu olan Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner Mustafa Atasever’e, Mustafa Atasever’in eşi Alye Atasever ise Ömer Doğru’ya böbreğini bağışladı.

ÖMER DOĞRU- MERYEM BÜTÜNER

İskenderun’da yaşayan ve üç çocuk babası serbest meslekle uğraşan 42 yaşındaki Ömer Doğru, “Böbrek rahatsızlığımı tesadüfen öğrendim. Rutin kontrole gittiğimde kreatinin (böbrek fonksiyonlarının göstergelerinden biri) seviyemin yüksek olduğunu söylediler. Nefrologlarla görüşmeye başladığımda böbrek yetmezliğinde ileri aşamaya geçtiğimi belirttiler” dedi.

Bunun üzerine 18 ay önce tedaviye başlandığını anlatan Doğru, “Hastalık iyice ilerledikten sonra nakil olayı gündeme geldi. İlk önce babam verici olmak istedi. Tıbbi açıdan uygun olmadığından veremedi. Kız kardeşimin de kan grubu uymadı. İskenderun’daki Nefrolog SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni önerdi. Bu hastaneye başvurduğumuzda çapraz nakil seçeneğinin olduğunu söylediler” ifadelerini kullandı.

Öneri sonrasında yaptığı araştırmalarda alınan başarılı sonuçları görünce SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni seçtiğine dikkat çeken Doğru, şunları kaydetti:

“Ameliyattan önce halsizliğim ve rahatsızlığım vardı. Gaziantep’te yaşayan aile ile bizi buluşturan ve operasyonumuzu gerçekleştiren SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi sayesinde şu an kendimi iyi hissediyorum. Hastanemizin hekimlerine ve personeline çok teşekkür ederim. Organ Naklini tüm hastalara öneriyorum.”

Ömer Doğru’nun kız kardeşi Meryem Bütüner ise “Hatay Dörtyol’da yaşıyorum. Dört yaşında ikiz çocuklarım var. Şu anda Ağabeyimin de benim de sağlık durumumuz çok iyi. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyerek duygularını dile getirdi.

MUSTAFA- ALYE ATASEVER

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde çapraz nakil olan, Gaziantep’te yaşayan ve beş çocuğu bulunan Mustafa Atasever, “Bu ikinci naklim, ilk nakli dört sene önce yaptırdım ama sağlığıma kavuşamadım” anımsatmasında bulundu.

“Organ nakli birine hayat bağışlamaktır” diyen Mustafa Atasever, “İlk nakilden önce 25 gün diyalize girdim, SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurmadan üç ay önce altı seans diyalize gittim. Kreatinin değerlerim çok yüksekti ama burada yapılan başarılı operasyonla diyalizden kurtuldum” diye konuştu.

“SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğumda organ nakil merkezi Hatay’dan gelen aile ile çapraz nakil olabileceğimi bildirdiler. Verici olan Ömer Bey ve kız kardeşi da sağ olsun kabul etti. Operasyon öncesi, doku testleri yapıldı ve naklimiz gerçekleşti” diyen Mustafa Atasever, şöyle devam etti:

“Şu an gayet iyiyim. Sağlığım için nasıl bir süreç gerekiyorsa o güveni hissetim. Bir hayat kurtarmak çok önemli. İmkânı olan ve değerleri uyan herkes Allah rızası için organ bağışlasın. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimlerine ve personeline emekleri ve beni sağlığımı kavuşturduklarından dolayı teşekkür ederim.”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, eşinin yıllardır süren rahatsızlığına çare buldukları bulduğuna vurgu yapan Alye Atasever ise “Eşim dört yıldır böbrek rahatsızlığı çekiyor. Bu süreçte diyalize gittik, çok fayda göremedik. Organ Naklini ihtiyaç duyanlar için lütfen görmezden gelmeyin, dört sene ne çektiğimizi bir ben bir eşim bilir. Hekimlerimize ve tüm ekibe çok teşekkür ederim” sözleriyle duygularını paylaştı.

YAZ İSHALLERİ VE GIDA TEMİZLİĞİ

YAZ İSHALLERİ VE GIDA TEMİZLİĞİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, çocuklarda, her yaz olduğu gibi bu yaz döneminde de dizanteri (kusma, ishal, ateş, karın ağrısı) tablosuyla yaygın olarak karşılaştıklarını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ ALMACIOĞLU: “ÇOCUKLARDA DİZANTERİ TABLOSUYLA YAYGIN OLARAK KARŞILAŞIYORUZ”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, çocuklarda, her yaz olduğu gibi bu yaz döneminde de dizanteri (kusma, ishal, ateş, karın ağrısı) tablosuyla yaygın olarak karşılaştıklarını söyledi.

Yaz ishalleri ve gıda temizliği konusunda anne ve babalara uyarılarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Yaz aylarında ishallerin daha fazla görülmesinin temel nedeni, hava sıcaklığının artışı ile su buharlaşmasının daha fazla olması, basınç farkı ile kanalizasyon sularının durağan sulara karışması ve bu kirli suların içme, yıkanma, sebze-meyve yıkama suları ile vücudumuza mikroorganizmaların girmesidir” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, diğer bir bulaşma nedenin ise çocukların ortak kullanımı olan parklarda ve yüzme havuzlarında yüzey teması yoluyla olduğunu kaydetti.

Bu duruma sıklıkla neden olan bakteriler (E.coli ve Shigella), parazitler (Giardia ve Entemobea) ve virüsler (Rotavirüs, Adenovirüs ve Nörovirüs) gibi mikro-organizmaların yaygın görüldüğüna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, şöyle devam etti:

“Sık görülen etkenlerin laboratuvar ile tespiti toplum sağlığı açısından gereklidir. Ancak nispeten daha nadir olan etkenlerin tespit edilmesi zor, masraflı ve çoğu zaman gereksiz olabilmektedir.

Biz hekimler bir hastalığın yoğun olduğunu gözlemlediğimizde kaynağını her zaman sorgularız. Yaygın ishal nedenlerinde en sık bulaş yolu ‘tüm halkın kullandığı sudur. İshal şikâyeti ile başvuran hastalarımın aileleri ile yaptığım görüşmeler sonrası kuyu suyu tüketiminin, kullanımının yoğun olduğunu gözlemledim.”

Çocuklarının dizanteri tablosu ile başvuran birkaç ailenin; görüşmeler sırasında çimenleri kuyu suyu ile suladıklarını ve çocukların çimenlerde oynadıkları hafta sonu sonrası şikayetlerinin başladığını belirlediğini, diğer bir ailenin ise sebze-meyve yıkamasının kuyu suyu ile yapıldığını öğrendiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Her iki ailede yapılan kuyu suyu analizi sonucu ise kanalizasyon bulaşı olduğu saptandı ve kuyu için gerekli ilaçlamalar yapıldı” ifadelerini kullandı.

SEBZE VE MEYVELERİ YIKAMANIN AMACI

Sebze ve meyvelerin yıkanmasına ilişkin bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yıkamanın amacını bilmemiz çok önemli. Öncelikli olarak pestisit dediğimiz tarımsal ilaçların uzaklaştırılması, parafin denen meyve ve sebzelere parlaklık veren tabakanın giderilmesi, toprakta ve suda bulunan mikroorganizmalardan arındırılması, taşınma sırasında ve market raflarına temas sırasında üzerine eklenen mikroplardan arındırılmasıdır.

Birçok kaynak çeşitli yıkama önerilerinde bulunsa da (sirkeli, karbonatlı, gıda tipi hidrojen peroksitli su) yeterli çalışma elde edilememiştir. Ancak toplu besin hazırlamada sebze ve meyvelerin gıda tipi hidrojen peroksit kullanımını önerilmektedir.”

TEMEL KURAL, ELLERİN YIKANMASI İLE BAŞLAYAN SÜREÇ

Temel kuralın ellerin yıkanması ile başlayan temizlik süreci olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bol miktarda akan su ile sebze ve meyveleri ovalayarak yıkamak, gereği halinde fırça ile yüzey temizliğini sağlamak, suda bekletme ve tekrar suda bekletmek olarak özetleyebiliriz.

Mevsim itibarı ile karpuz ve kavun gibi sert dış kabuğu tüketilmeyen gıdaları da tüketmeden önce yıkamalı böylece kesim sırasında bıçak yolu ile içeri mikroorganizmaların bulaşını engellemeliyiz.”

SINAV KAYGISIYLA BAŞA ÇIKABİLMEK

SINAV KAYGISIYLA BAŞA ÇIKABİLMEK

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Burcu Gökalp Özcan, sınavların belirlenen bir hedefe ulaşabilmek için kullanılan araçlardan biri olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN UZM. DR. ÖZCAN: “SINAVLAR, HEDEFLERİMİZE ULAŞABİLMEKTE KULLANDIĞIMIZ ARAÇLARDAN BİRİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Burcu Gökalp Özcan, sınavların belirlenen bir hedefe ulaşabilmek için kullanılan araçlardan biri olduğunu söyledi. 

Yaklaşan Liseye Geçiş Sınavı (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) öncesi bir açıklama yapan Uzm. Dr. Özcan ve Psikolog Gizem Başkılıç Turan, sınav kaygısıyla başa çıkmak için önerilerde bulundu. 

Kaygının hayatta kalmamızı sağlayan temel duygularımızdan biri olduğunu anımsatan Uzm. Dr. Özcan, “Sınav kaygısı, psikosomatik belirtiler ile bedenimize yansıyan, zihnimize otomatik olumsuz düşünceler şeklinde gelen ve bu süreci yönetmekte zorlandığımız bir durumdur” dedi. 

Sınav sürecine dahil olan ve kaygıyı yönetmemizi zorlaştıran çevresel ve kalıtsal faktörler olduğunu anlatan Uzm. Dr. Özcan, çocuğun zeka kapasitesinin, dikkat performansının beklentileri karşılamaya uygunluğuna göre bir yol belirlenmesi gerektiğini kaydetti.

Okul ve ebeveyn tutumunun çocuğun sınav stresi ile baş etmesini destekleyici yönde olması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Özcan, şöyle devam etti:

“Unutmamak gerekir ki, sınav kişinin performansını değerlendiren bir araçtır, kişinin başarısını veya kişiliğini değerlendirmek için tek başına yeterli değildir. Bizler korkan ve korktuğu şeye karşı kendini savunan ya da ondan kaçan bir neslin devamıyız. Örneğin ilkel dönemlerde vahşi hayvan görüp kaçmak ya da onunla savaşmak gibi. Yani korku ve kaygı bizim hayatta kalmamız için beyin sapımızda kayıtlı, genetik aktarımı olan biyolojik bir durumdur. Fakat bu sistem bazen öylesine bozulur ki sınav anında vahşi hayvan görmüş gibi korkudan ve kaygıdan hiçbir şey yapamaz hale geliriz.” 

SINAV KAYGISININ BELİRTİLERİ

“Sınav kaygısını yönetemeyen bir çocukta sınav öncesinde nabız yükselmesi, hızlı nefes alıp verme, aşırı titreme, terleme ya da karın ağrısı şeklinde bedensel belirtiler görülebilir” diyen Uzm. Dr. Özcan, şöyle konuştu: 

“Bu çocuğa ne hissettiğini sorduğumuzda ‘sınavdan korkuyorum’ yanıtını alırken, zihin ‘ya sınavı yapamazsam ya bildiklerimi unutursam ya başaramazsam?’ şeklinde otomatik olumsuz yanıtlar verir. Bu da bize kaygının aslında sınavın kendisinden değil sınav ile ilgili olumsuz düşünce kayıtlarımızdan kaynaklı olduğunu gösterir.” 

SINAV KAYGISINI NASIL YENERİZ?

Çocuk ve Ergen Psikoloğu Gizem Başkılıç Turan ise “Sınav kaygımızı yönetebileceğimiz davranışsal ve bilişsel egzersizler mümkündür, bu egzersizlerden nasıl yararlanabileceğimizi bilmek kaygıyı yönetmemize yardımcı olacaktır” ifadelerini kullandı.   

Düşünceleri bir bulut kümesine benzeten Turan, “Her gün zihnimizin içinden birçok bulut geçip gidiyor. Fakat her geçen düşünce bulutunun ne dediğini yüzde 100 kabul etmek doğru değildir. Gerçek ve kanıt aradığımız düşüncelerimizi daha belirleyici tutarak ve kaygı bulutlarının geçip gitmesine izin vererek bu süreci kolaylaştırabiliriz” önerisinde bulundu.

“Sınava başlamadan 10 dakika önce oturduğunuz sandalyeyi ellerinizle tutup, ayaklarınızı da sıkıca yere bastırın” diyen Turan, şunları anlattı: 

“Elleriniz ile tuttuğunuz sandalyeyi yukarı çekerken ayaklarınızı da aşağı doğru itin. 10 dakika içerisinde bu egzersizi 3 tur tamamlayın. Bu egzersizde asıl amaç kasları ters hareket ile gerip hem dikkati uyarmak hem de vücudumuzun gevşemesine yardımcı olmaktır. Yani dikkati harekete geçirerek zihnimize ‘kendine gel’ mesajı veriyoruz.”

ÖNERİLER

Sınavdan bir gün öncesinde; ders çalışmamak, ılık duş ve rahatlatıcı, hafif, gevşeme ve nefes egzersizleri yapmak, neşeli bir film izlemek, özel hayatta değişiklik yapmamak aynı saatte ve uygun süre uyumak, aynı beslenme düzenini sürdürmek sınava girilecek yeri görmek, sınavda yanına alınacak eşyalar ile belgeleri düzenlemek ve zamanında sınav yerine gitmek gerektiğine vurgu yapan Turan, öğrencilere sınav kaygısıyla başa çıkabilmek için şu önerilerini şöyle sıraladı:

“Sınava girmeden önce tuvalete gitmek, sınav esnasında ise rahat oturma şekli belirlemek, ‘Ben elimden geleni yaptım’ cümlesini içinizden tekrar etmek, kolay olarak yapılan sorulardan başlamak, zor soruları atlamak, sonra dönmek, sınavda çevreye bakıp nasıl yaptıklarını izlemek yerine diğerlerini görmezden gelmek ya da başka yere odaklanmak ve sınavda kaygı çok artarsa biraz ara verip nefes egzersizi yapmak gerekir.

Kaygımızı yönetmekte zorlanıyorsak uzman yardımı almalıyız. Sınava hazırlanırken yardım ve tedavi alarak baş etme yöntemlerini öğrenebilir, zorlu düşüncelerle karşı karşıya gelindiğinde elinizden gelenin en iyisini yaptığınızı kendinize tekrar edebilirsiniz.

Aileler ve öğretmenler ise mükemmeliyetçi sözler, davranışlar ve bu tarz mesajlardan uzak durmalı, sonuca değil sürece vurgu yapan sözlerle yaklaşmalı, kıyaslamalardan ve yüksek standartlardan uzak durmalı, gerçekdışı beklentiler ve hedefler koymamalı.”

GAZİANTEP ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU

GAZİANTEP ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU

Türkiye Romatoloji Derneği, Doğu Anadolu Romatoloji Derneği ve SANKO Üniversitesi Hastanesi tarafından Gaziantep Divan Otel’de 3. Gaziantep Romatoloji Sempozyumu düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ROMATOLOJİ UZMANI DOÇ. DR. KISACIK:

“GAZİANTEP’TE YAPILAN EN BÜYÜK ROMATOLOJİ SEMPOZYUMUNU GERÇEKLEŞTİRDİK”
PROF. DR. KOCA: “ÇOK CİDDİ BİR SAĞLIK PROBLEMİ OLAN ROMATİZMAL HASTALIKLAR TANI KONMADIĞI TAKDİRDE SAKATLIKLARA NEDEN OLABİLİR”

Türkiye Romatoloji Derneği, Doğu Anadolu Romatoloji Derneği ve SANKO Üniversitesi Hastanesi tarafından Gaziantep Divan Otel’de 3. Gaziantep Romatoloji Sempozyumu düzenlendi.

Sempozyum Başkanı SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık, “Türkiye’den 31 konuşmacının katıldığı Romatoloji Sempozyumu, son yıllarda Gaziantep’te gerçekleştirilen en büyük Romatoloji Sempozyumu oldu” dedi.

Bu yıl ilk kez kardeş ülke Azerbaycanlı meslektaşların da katıldığı 10 oturumdan oluşan sempozyumun bilimsel kısmında sunumların, Azerbaycanlı hekimlerin de yaralanabilmesi için online canlı olarak paylaşıldığını belirten Doç. Dr. Kısacık, sempozyumun önümüzdeki yıllarda da devam edebileceğini söyledi.

ROMATİZMAL HASTALIKLAR HALEN ÇOK CİDDİ BİR SAĞLIK PROBLEMİ

Fırat Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Süleyman Serdar Koca, romatizmal hastalıkların halen çok ciddi bir sağlık sorunu olduğunu ve tanı konmadığı takdirde sakatlıklara neden olabileceğinin altını çizdi.

Romatizmal hastalıklara çoğunlukla geç tanı konulduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Koca, toplumda romatizmal hastalıkların yaşı konusunda çok fazla yanlış bilgi bulunduğunu kaydetti.

Hastalığın her yaş grubunda ortaya çıkabileceğini ve bazı hastalıkların da özellikle genç yaş grubunu çok daha fazla etkilediğine dikkat çeken Prof. Dr. Koca, “Romatizmal hastalıklar pek çok farklı şikâyete neden olmakla birlikte eklem ağrısı, eklemlerde şişlik ile kendini gösterse de aslında tüm organları etkileyebilir” ifadelerini kullandı.

Eklemlerdeki ağrı ile şişliğin ve sabahları daha yoğun olan bel ve kalça ağrısının romatizmal hastalıkların sık karşılaşılan bulguları olduğunu anlatan Prof. Dr. Koca diğer bulgularla ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Ağız içerisinde tekrar eden yaralar, ağız kuruluğu, gözlerde yanma batma, soğukta ellerde görülen renk değişiklikleri de romatizmal hastalıklarda görülen bulgulardandır. Son yıllarda romatizmal hastalıkların tedavisinde çok büyük ilerlemeler vardır. Çok sayıda ilaç halen araştırılıyor. Hastalığın erken tanı ve tedavisinin yanı sıra hem ilaçlara hem de hastalığa bağlı gelişebilecek sorunlar açısından kontrollerin mutlaka düzenli olarak yapılması gerekir.”

ROMATİZMAL HASTALIKLAR VE SEDEF HASTALIĞI

Hacettepe Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Umut Kalyoncu ise sık görülen romatizmal hastalıklardan olan sedef romatizması ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Romatizmal hastalıkların sedef hastalarının yüzde 20 kadarında ortaya çıkabildiğini bildiren Prof. Dr. Kalyoncu, sedef hastalığı başladıktan 7-8 yıl sonra sıklıkla romatizmal hastalığın ortaya çıkabildiğini anımsattı.

Diz, ayak bileği, el bileği gibi eklemlerde ağrı ve şişliğin hareket kısıtlılığına neden olabildiğini hatırlatan Prof. Dr. Kalyoncu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Aynı zamanda özellikle sabah ya da geceleri ortaya çıkabilen bel ağrısı da hastalığın bulgularındandır. Hastalığın tanısı için iyi bir muayene ve görüntüleme genellikle yeterli olmaktadır. Tedavi konusunda son 20 yıldır büyük değişiklilerin olduğu sedef romatizmasında çok etkili ve güvenilir bir sonuç almak mümkün. Uygulanan tedavi ile hem eklem yakınmaları hem de cilt bulgularında belirgin iyileşme sağlanmaktadır. Bu hastalıkların tedavisinin düzenli olarak yapılması ve belirli aralıklarla romatoloji doktoru tarafından takibi çok önemli.”

ÇOCUKLARA UYGUN GÜNEŞ KREMİ VE GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ SEÇİMİ

ÇOCUKLARA UYGUN GÜNEŞ KREMİ VE GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ SEÇİMİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Cilli, güneş ışınlarıyla doğrudan temasın, çocukların cildine ve gözlerine zarar verebileceğine dikkat çekerek, çocuklara uygun güneş kremi ve güneş gözlüğü seçimi konusunda uyarılarda bulundu.

SANKO HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZM. DR. CİLLİ:

“GÜNEŞ IŞINLARIYLA DOĞRUDAN TEMAS, MİNİKLERİMİZİN CİLDİNE VE GÖZLERİNE ZARAR VEREBİLİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Cilli, güneş ışınlarıyla doğrudan temasın, çocukların cildine ve gözlerine zarar verebileceğine dikkat çekerek, çocuklara uygun güneş kremi ve güneş gözlüğü seçimi konusunda uyarılarda bulundu.

Dr. Cilli, “Havalar ısındı, güneş yüzünü iyice göstermeye başladı. Miniklerimiz evde zaman geçirmek yerine dışarıda güneşin tadını çıkarmak istiyor. Üstelik D vitamini sentezi için cildin güneş görmesi şart” dedi.

“Miniklerimizin o yürekleri gibi hassas ciltleri güneş ışınlarıyla direkt temas etmeye dayanıklı mı? Güneş ışınlarındaki ultraviyole dalgaları minik gözlerinde ya hasara neden olursa” diyen Dr. Cilli, zararlı güneş ışınlarına karşı güneş kremi ve güneş gözlüğü üzerinde durdu.

Çocukların hassas bünyelerine en uygun güneş kremi ve güneş gözlüğünü seçerken çok dikkatli davranılmasını isteyen Dr. Cilli, “Çocukları güneşe çıkarmadan önce ciltlerine uygun bir güneş kremi sürmek gerekir. Minikler için seçilen güneş kremi en az 30 faktör, tercihen 50+ faktör olmalıdır” diye konuştu.

İçerisinde alerjen madde bulunmamasına, kutunun ya da paketin üzerinde “hipoalerjenik” ibaresinin olmasına dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Cilli, şöyle devam etti:

“Paraben ya da alkol içermemelidir. Kutu üzerinde ‘PBA içermez’ şeklinde yazılmasından ürünün paraben içermediğini anlayabilirsiniz. Koruyucu özelliğinin kimyasallarla değil minerallerle kazanmış olan ‘mineral filtreli’ güneş kremleri tercih edilmelidir. Tabi ki ‘organik’ olmalıdır. 2 yaşından küçük çocuklarımıza bebekler için özel olarak formülize edilmiş ürünler tercih edilmelidir.

Güneş kremi evden çıkmadan en az 30 dakika önce uygulanmalıdır ki güneşe çıkıldığında kremin etkisi başlamış olsun. Vücudun güneş gören tüm bölgelerine uygulanmasına özen gösterilmelidir. Kulaklar, koltuk altları, ense ve ayaklar en sık unutulan bölgelerdir. Kremin alerjik reaksiyon gösterme ihtimaline karşı ilk kullanım öncesi vücudun ufak bir bölümüne uygulayıp kızarıklık, kabartı, kaşıntı gelişip gelişmediğine bakılmalı.”

Dr. Cilli, “Altı aydan küçük bebeklere güneş kremi önerilmemektedir. Altı aydan büyük bebeklere gönül rahatlığıyla bu kriterlere uyarak güneş kremi uygulayabilirsiniz” ifadelerine yer verdi.

“Güneşten gelen ultraviyole ışınları çocukları hem rahatsız eder hem de göze hasar verebilir. Bu hasardan korunmanın en iyi yolu doğru güneş gözlüğü kullanımından geçer” diyen Dr. Cilli, altı aylık sonrasında miniklere güneş gözlüğü kullanımına da başlanabileceğine vurgu yaptı.

Çocuklara seçilecek gözlükte öncelikle ultraviyole korumasının (UV) yüzde 100’e yakın olması gerektiğini anlatan Dr. Cilli, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Camların çok koyu renkte olması güneşten daha iyi koruyacağı anlamına gelmez. Aksine çocuğun etrafı görmesini zorlaştırarak kendine zarar vermesine yol açabilir. Gözlüğün koruyuculuğu cam rengiyle değil etikette yazan ultraviyole koruyuculuk yüzdesi ile anlaşılır.

Camların ve çerçevenin yapıldığı malzeme darbelere karşı dayanıklı olmalı, kolay parçalanıp çocuğa zarar vermemelidir. En iyi malzeme kesinlikle polikarbonattır. Polikarbonattan üretilmiş ürünler tercih edilmelidir. Çerçevede toksik, kimyasal ve alerjik boyalar kullanılmamış olmasına dikkat edilmelidir.

Gözlük çocuğun yüzüne tam oturmalı, yanlardan ve yukarıdan güneş girmemelidir; ancak yüzü de çok sıkıştırmamalıdır. Küçük çocuklarda arkadan lastikle bağlanmış ürünleri tercih edebilirsiniz.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HEMŞİRELİK HAFTASI KUTLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HEMŞİRELİK HAFTASI KUTLANDI

(YEREL: Adıyaman Yeni Yol - Gaziantep Gerçek Haber - saglikilan.com - Gaziantep Güncel - 02nethaber.com - adiyamananaliz.com - adiyamansondakika.com - cagdasgazetesi.com - ereglininsesi.net - gaziantepdenge.com - gaziantepgapgazetesi.com - gaziantephaberdar.com - gaziantephaberler.com - gaziantepinhabercisi.com - gazianteppostasi.com - gazianteppusula.com - haberadiyaman.com.tr - haberetanik.com - haberhanesi.com - habermerkezi46.com - havadismaras.com - jethaber.com.tr - kanal46.com - marasaktif.com - marasanahaber.com - marasgundem.com.tr - marassonhaber.com - marastanhaber.com.tr - olay53.com - referansgazetesi.com.tr - telgraf.net - yamanhaber.com.tr - yeniadana.net - degisimmedya.com - ereglidemokratmedya.com - marasposta.com - ereglirotahaber.com - gundem67.com - damar67.com - malatyaguncel - pusuhaber.net - nethaber.com - karsmanset - balgocburada.com - saglikdunyasidergisi.com - turkiyegercekleri.com - t4haber.com - sondakika-24.com - beyazgundem - medyagazete - istanbulhaber.com - habermarmara - narkozhaber - gazeterize - bursayenihaber - konyahaber42.com - cukurovamanset.com - habermanset - bogazicigundem - malatyasurmanset - sanalgazeteci.net - burdahaber.com - beyazgazete - haberler.com - vasat.com - gaziantepdogus - habergazetesi - ulusal24.com - ogungazetesi - haberkriz - ehaber.tv.tr - istegercek.com - karakosehaber - gazetepaylas.com - ulusalhaber.com - yenicizgihaber.com - kamu3.com - diyarbakirolay.com - kmhaber.com - haber342.com - enerjidunyasi.com - adreshaber.com - subasihaber.com - guzelvatan.com - lifebursa.com - dersim-haber.com - bombagazete.com - gazetekonya.com - Baba Haber 27 - Bizim Nizip Gazetesi - Bursa Hayat - Hürriyet Çukurova - Zümrüt Rize - Gaziantep Tutku - Yeni Adana - ogretmenler.net - gazeteyaman.com - adiyamanaktuel.com - tokathaber.com - seyyahdergisi - trmedya.net 

(ULUSAL: haberturk - Sabah Gazetesi

(AJANS: gazikent27.com - memohaber.com - İHA - gaziantepegitimdunyası.com

GENEL MÜDÜR DR. KİLECİ: “SAĞLIK ORDUSUNUN BİRER NEFERİYİZ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Genel Müdür Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş, Gece Müdürü Uğur Demir, Başhemşire Ceylan Özyılmaz ve İnsan Kaynakları Yöneticisi Nazlı Durakoğlugil, Hemşirelik Haftası etkinlikleri kapsamında; görev yerlerindeki hemşirelere karanfil takdim ettiler. 

Genel Müdür Dr. Kileci, “Sağlık sisteminin içerisinde herkesin çok büyük, değerli ve önemli bir rolü, görevi ve sorumluluğu var. Bu sorumluluğu yerine getirirken herkes büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Özveriyle görevlerini yerine getiren hemşirelerimizin Hemşirelik Haftası’nı kutluyorum” dedi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Mesul Müdürü Dr. Suat Özerbaş ise “Varlığınız bizler için çok önemli. Sadece bu hafta değil, 365 gün kıymet görerek çalışmanızı diliyorum. Hastaya dokunan eller sizlersiniz. Hemşirelik Haftanız kutlu olsun” diye konuştu.

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nimet Ovayolu da Uluslararası Hemşireler Konseyi’nin 2022 Uluslararası Hemşireler Günü için temayı “Hemşireliğe Yatırım Yapın ve Haklara Saygı Gösterin” olarak belirlediğini anımsatarak, “Hepimizin ihtiyacı olan bu. Hepimizin haftası kutlu olsun. Sizlerle birlikte olmaktan ve meslektaşım olmanızdan gurur ve mutluluk duyuyorum” ifadelerini kullandı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz ise bu yılki hemşirelik temasını düşündüklerinde hastane yönetiminden bu değeri gördükleri için çok mutlu olduklarını söyledi.

Özyılmaz, “Genel Müdürümüz Sayın Dr. Sermet Kileci’ye çok teşekkür ediyoruz. Bu güzel organizasyonda birlikte olduğumuz için çok gurur duyduk. Güzel günleri hep birlikte yaşamak dileğiyle Hemşirelik Haftamız kutlu olsun” diyerek sözlerini tamamladı.

Konuşmaların ardından hazırlanan pasta kesildi.

GAZİANTEP ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU

GAZİANTEP ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU

(YEREL: gaziantepinhabercisi - jethaber.com - saglikilan.com - telgraf - marasnews - yeniadana.net - cagdasgazetesi - haberetanik.com - adiyamanaktuel.com - marasgundem - medyagazete - ege.net - balgocburada.com - cukurovamanset - haber16.com - beyazgundem - gazeterize - nethaber.com - basakgazetesi - malatyasurmanset - turkiyegercekleri.com - olay53.com - pusuhaber.net - habermanset - mardinhaber.com - beyazgazete - konyahaber42.com - gazetekonya.com - yazargazetesi.com - yenihaberden - karsmanset - malatyaguncel - istanbulhaber.com - hatayinternettv - nehaber24.com - arthaber.net - sondakika-24.com - ulusalhaber.com - kamu3.com - bombagazete.com - habermarmara - habergazetesi - adiyamansondakika.com - yamanhaber.com - mardinhaber.com - 02nethaber.com - adiyamananaliz.com - turkiyesimdi.com - havadismaras - marasposta - habermerkezi46 - gaziantepgunes - gazianteptutku.com - anadolupress - guncelgazete.com - gaziantepdogus.com - yenicizgihaber.com - haberizma.com - haber342.com - gazetecin.com - marasanahaber.com - gazianteptime - golbasiguncel.com - adiyamanilkhaber.com - marasfisilti.com - tokathaber.com - kahramanmarashaber.com - gazeteyaman.com - maraspusula - narkozhaber.com - Baba Haber27 - Gaziantep Gerçek Haber - Yeni Gap - Metropol Gaziantep - Oluşum Gazetesi - ifaajans.com - referansgazetesi - maraskenthaber.com - gazianteppusula - kdzmeydangazetesi.com - yerelpiyasa.com - gaziantepgapgazetesi - gaziantephaberler - gaziantep27.net - marpoltv.com  - memlekettenhaber.com - marastakip.com - subasihaber.com - kanal46.com - Adıyaman Yeni Yol - Gaziantep te Zafer Gazetesi - Türkay Haber - Bizim Nizip Gazetesi - haberhanesi.com - marasaktuel.com

 (ULUSAL: Habertürk - Sabah Gazetesi

(AJANS: İHA -memohaber.com - gazikent27 - gaziantepegitimdunyası.com - mygaziantep

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ROMATOLOJİ UZMANI DOÇ. DR. KISACIK: “ROMATOLOJİYE DAİR HER ŞEY KONUŞULACAK” 

Türkiye Romatoloji Derneği, Doğu Anadolu Romatoloji Derneği ve SANKO Üniversitesi Hastanesi tarafından 3. Gaziantep Romatoloji Sempozyumu, 21 Mayıs 2022 tarihinde Gaziantep Divan Otel’de düzenlenecek.

Sempozyum Başkanı SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık: “Bir gün boyunca Romatolojiye dair her şey konuşulacak” dedi.

Bu yıl ilk kez kardeş ülke Azerbaycanlı meslektaşların da katılacağı sempozyumun bilimsel kısmının 10 oturum olarak planlandığını belirten Doç. Dr. Kısacık, sempozyumu düzenlemekten mutlu olduklarını kaydetti.

Azerbaycanlı hekimlerin istifade etmesi için ayrıca online olarak da sunumların canlı olarak paylaşılacağını ifade eden Doç. Dr. Kısacık, “Türkiye’den 31 konuşmacının katılacağı 3. Gaziantep Romatoloji Sempozyumu’nun son yıllarda Gaziantep’te gerçekleştirilecek en büyük romatoloji sempozyumu olması bekleniyor” diye konuştu.

Katılımcılara sertifika verileceğini anlatan Doç. Dr. Kısacık, sempozyuma kayıt için gaziantepromatoloji@kingkongistanbul.com adresinden iletişime geçilebilir.

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. KILINÇ, SANKO’DA

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. KILINÇ, SANKO’DA

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Elif Ceren Tutkun Kılınç, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. KILINÇ, SANKO’DA

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Elif Ceren Tutkun Kılınç, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. 

Adana’da 1990 yılında doğan Opr. Dr. Kılınç, ilk ve orta öğrenimini Gaziantep Kolej Vakfı’nda, lise öğrenimini Gaziantep Kolej Vakfı Fen Lisesi’nde tamamladı. Üniversite eğitimine 2007-2008 yıllarında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde başlayan Opr. Dr. Kılınç, tıp mesleğine duyduğu ilgi nedeniyle diş hekimliği fakültesindeki eğitimini bırakarak, 2009- 2015 yılları arasında Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 

Uzmanlık eğitimine 2016 yılında Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde başlayan Opr. Dr. Kılınç, 2019 yılında Ankara Şehir Hastanesi’nde devam ettiği eğitimini 2020 yılında “operatör doktor” olarak tamamlayarak mezun oldu. 

Mecburi hizmet görevini 2020-2022 yılları arasında Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesi’nde tamamlayan Opr. Dr. Kılınç, Mayıs 2022 itibarıyla Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabul etmeye başladı.

Evli olan Opr. Dr. Kılınç’ın mesleki ilgi alanları; gebelik takibi, riskli gebelik takibi, doğum, laparoskopik ve histereskopik cerrahi işlemler ve genital estetiktir.  

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde jinekolojik muayene, gebelik takibi, ağrısız normal doğum, sezaryen, infertilite tedavileri, ilaçlı rahim filmi (HSG), her türlü jinekolojik ameliyatlar, ileri düzey laparoskopik ve histeroskopik (kapalı) operasyonlar, menopoz tedavisi, yüksek teknoloji ve uzman kadroyla gerçekleştirilmektedir.

HEMŞİRELİK HAFTASI

HEMŞİRELİK HAFTASI

(YEREL: Baba Haber 27 - Bursa Hayat - Egemen Gazetesi - Gaziantep Gerçek Haber - Gaziantep Güncel - Gaziantep Haber - Gaziantep te Zafer Gazetesi - Telgraf - Güne Bakış - Hürriyet Çukurova - Yeni Devir - balgocburada.com - beyazgazete.com - degisimmedya.com - enbursa.com - ereglidemokratmedya.com - ereglihakimiyet.com - ereglininsesi.net - gazetegolbasi.com - gazeterize.com - gazianteppostasi.com - gazianteptutku.com - haber16.com - haberlerantalya.com - habermanset.com.tr - hakimiyetgazetesi.com - hatayinternettv.com - istanbulhaber.com.tr - karadenizsonhavadis.com - konyahaber42.com - marasaktif.com - maraspusula.com - marassonhaber.com - medyagazete.com - megahaber27.com - memleket46.com - memlekettenhaber.com - nethaber.com.tr - referansgazetesi.com.tr - tokathaber.com.tr - yamanhaber.com.tr - yeniadana.net - yenicizgihaber.com - dirilishaber.com - gazianteppusula - haber342 - kutluhaber.com - subasihaber.com - yerelpiyasa.com

(ULUSAL: Sabah Gazetesi - Habertürk

(AJANS: gazikent27 - memohaber.com -İHA - mygaziantep.com 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BAŞHEMŞİRESİ ÖZYILMAZ: “HEMŞİRELER; ÖNCÜ BİR SES, KÜRESEL SAĞLIĞI GÜVENCE ALTINA ALMAK İÇİN HEMŞİRELİĞE YATIRIM YAPIN VE HAKLARINA SAYGI GÖSTERİN”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası nedeniyle bir açıklama yaptı.

Özyılmaz, Uluslararası Hemşireler Konseyi’nin (ICN) 2022 yılında 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası temasını “Hemşireler; Öncü Bir Ses, Küresel Sağlığı Güvence Altına Almak için Hemşireliğe Yatırım Yapın ve Haklarına Saygı Gösterin” olarak belirlediğini söyledi.

Dünyada bugünün ve yarının sağlık sistemlerini birey ve toplulukların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dönüştürmek için hemşireliğe yatırım yapılması ve yüksek nitelikli bir hemşirelik işgücü oluşturulması gerektiğini belirten Özyılmaz, bu nedenle hemşirelerin haklarının korumasının bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.

Salgınla mücadele eden sağlık çalışanlarının, hasta güvenliğini riske atmayacak şekilde bakım vermesi, fiziksel ve psikolojik sağlıklarını sürdürmesi ve özlük haklarına yönelik konularda desteklenmesinin zorunlu hale geldiğinin altını çizen Özyılmaz, “Bu bağlamda 2022 yılı temasına göre değerli meslektaşlarımın özlük haklarının korunduğu, işlerine saygı duyulduğu ve sağlığa şiddetin son bulduğu bir yıl olmasını dilerim. Sağlık çalışanı olmadan, sağlık olmaz” ifadelerini kullandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDEN SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNE DESTEK

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ'NDEN SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNE DESTEK

(YEREL: bursahaber.com - turkiyegercekleri.com - balgocburada.com - adiyamansondakika.com - istanbulhaber.com - habermanset.com - gazeterize.com - malatyasurmanset - malatyacagdas.com - gazetekonya - malatyaguncel - bursayenihaber.com - ekovitrin - haberdosyasi.com - habergazetesi - marastanhaber.com - guncelgazete - haber16.com - karsmanset - sondakika-24.com - cukurovamanset - medyagazete - adiyamangundem - adiyamanlilar.net - ereglihakimiyet.com - Adıyaman Yeni Yol - Baba Haber 27 - Gaziantep Gap - Gaziantep Gerçek Haber - Gaziantep Güncel - Gaziantep Güneş Gazetesi - Gaziantep Referans - Gaziantep te Zafer Gazetesi - Kahramanmaraş Manşet - Türkay Haber - 02nethaber.com - 46press.com - adiyamanaktuel.com - adiyamananaliz.com - adiyamangundem.com - adiyamanilkhaber.com - adiyamanlilar.net - adiyamansondakika.com - basakgazetesi.com - beyazgazete.com - cagdasgazetesi.com - gazeteyaman.com.tr - gaziantepdenge.com - gaziantepgapgazetesi.com - gazianteppusula.com - gazianteptutku.com - haber16.com - haberizma.com - haberdosyasi.com - hatayinternettv.com - jethaber.com.tr - karsmanset.com - marpoltv.com - narkozhaber.com - ogretmenler.net - t4haber.com - yamanhaber.com.tr - karadenizsonhavadis - dirilishaber.com - gazetecin.com 

(ULUSAL: Sabah Gazetesi - Habertürk

(AJANS: gazikent27 - memohaber.com - İHA - gaziantepegitimduyası.com - mygaziantep.com

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ, EĞİTİM HEMŞİRESİ TABUR, OSB MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ’NDE İLK YARDIMI ANLATTI

-TABUR: “İLKYARDIMI DOĞRU UYGULAMAK, HAYAT KURTARMADA EN TEMEL KURALDIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur, ilkyardımı doğru uygulamanın, hayat kurtarmada en temel kural olduğunu söyledi.

Tabur, kurumsal sosyal sorumluluk projesi kapsamında Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerine ilk yardımın püf noktalarını anlattı.

Dünyada her beş saniyede bir kişinin yaralanma sonucu hayatını kaybettiğini anımsatan Tabur, “Herkes her an, herhangi bir yerde, bir kaza veya yaralanma sonucu ilkyardıma ihtiyaç duyabilir” dedi.

Özellikle yaşlıların yüzde 40’ının düşmeye bağlı yaralanmalar sonucu yaşamlarını kaybettiğini belirten Tabur, “Böyle durumlarda erken uyarı belirtileri ve önleyici bakım, yaşam ile ölüm arasındaki çizgide yaşlıların ve hepimizin hayatlarımızı sürdürebilmemizde büyük önem taşımaktadır” ifadelerini kullandı.

ACİL DURUMDA DOĞRU MÜDAHALE HAYAT KURTARABİLİR

“Acil durumlarda ne yapabileceğimizi ne kadar bildiğimizi doğru değerlendirmeliyiz. Çünkü yaşam ile ölüm arasındaki süreçte ancak doğru ilk yardım bilgimiz bizlere yardımcı olabilir” diyen Tabur, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Toplumda bilinçle müdahale edebilecek her yaştan insan -buna yaşlı nüfus ve bakıcılar dahil - ilk yardım konusunda eğitimli olursa, yaralanmalar önlenebileceği gibi, acil durum sonrası doğru müdahale ile hayatlar da kurtarılabilir.

Önleyici bakım ve ilk yardım sağlıklı bir yaşam için destek sağladığı gibi sağlık harcamalarını, öğrenciler için eğitim, çalışanlar için işgücü kayıplarını da azaltmaktadır. Norveç’te nüfusun yüzde 95’i ilk yardım eğitimini almıştır. Gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde ise ilk yardım eğitimi alan kişi sayısı, nüfusa oranla oldukça azdır.”

Gaziantep OSB Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi yöneticilerinin öğrencilerinde farkındalık oluşturarak, ilkyardıma ihtiyaç duyulduğunda bilinçli hareket etmelerini sağlamak amacıyla talep edilen eğitime SANKO Üniversitesi Hastanesi İlk Yardım Eğitim Merkezi olarak destek vermekten büyük bir mutluluk duyduklarını dile getiren Tabur, “Gençlerimizin hayatına olumlu dokunmak ve insan sağlığına katkı sağlamak adına desteklediğimiz bu sosyal projede, birlikte yapacağımız uygulamaların da büyük etkisi olacağına inanıyorum” diye konuştu.

Teorik ve uygulamalı eğitimin ardından öğrencilerin sorularının yanıtlandığı eğitime, Gaziantep OSB Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Şeyda Şahin, Rehber Öğretmenler Begüm Tabur ve Sena Babaoğlu ile eğitimciler ve öğrenciler büyük ilgi gösterdi.

Sunumun ardından Tabur’a teşekkür belgesi takdim edildi.

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. CİLLİ, SANKO’DA

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. CİLLİ, SANKO’DA

(YEREL: 02haberler.com - adiyamanaktüel.com - saglıkilan.com - adiyamananaliz.com - adiyamanilkhaber.com - adiyamanlilar.net - adiyamansondakika.com - anadolupress - arthaber.net - balgocburada.com - basakgazetesi - beyazgazete.com - basakgazetesi - beyazgundem - bursahaber - bursayenihaber - dirilishaber - ekovitrin - gazetegolbasi - gazetekonya.com - ege.net - gazianteppostasi.com - gaziantepolusum - gazianteppusula - gazianteptime - gazianteptutku - golbasiguncel.com - guncelgazete.com - haber16 - haberdosyasi.com - haberetanik.com - haberflash.com - habergazetesi.com - habertanik.com - haberflash - habergazetesi - haberizma.com - habermanset - haber342.com - marasposta.com - hakimiyetgazetesi - marastakip.com - adiyamanilkhaber.com - marasaktif.com - nehaber24.com - yerelpiyasa.com - marasaktuel.com - olaymedya.com - gazianteptutku - gaziantepgunes - gazianteppostasi.com - haberizma.com - turkaygazetesi - maraspusula - marasozgurhaber - gazianteptime - olayrize.com - adiyamangundem - yamanhaber.com - referansgazetesi - olay53.com - megahaber27.com - narkozhaber.com - gaziantepolusum - malatyasurmanset - habermarmara - arthaber.net - telgraf - ekovitrin - haberdosyasi.com - mardinlife.com - kanal46.com - t4haber.com - karsmanset - istanbulhaber - sondakika-24.com - pusuhaber.net - yazargazetesi.com - Gaziantep te Zafer Gazetesi - 

(ULUSAL: habertürk - Sabah Gazetesi

(AJANS: memohaber.com - gazikent27 - İHA - gaziantepegitimdunyası.com

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Cilli, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

İstanbul’da 1987 yılında doğan Dr. Cilli, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 2013 yılında mezun oldu. 2020 yılında Gaziantep Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı'nda uzmanlık eğitimini tamamladı.

Dr. Cilli, 2013-2014 yıllarında Samandağ Toplum Sağlığı Merkezi'nde pratisyen hekim olarak mecburi hizmetini yaptı. 2014-2016 yılları arasında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak çalıştı.

2020-2022 yılları arasında Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi'nde Uzman Hekim olarak mecburi hizmet yapan Dr. Cilli, Nisan 2022 itibariyle SANKO Üniversitesi Hastanesi'nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları kliniğinde görev aldı.

Evli ve bir çocuk babası olan Dr. Cilli iyi derecede İngilizce bilmektedir. Futbol ile yakından ilgilenmekle birlikte uzun süre amatör ligde futbol oynamıştır.

ROTAVİRÜS İSHALLERİNE DİKKAT

ROTAVİRÜS İSHALLERİNE DİKKAT

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, rotavirüslerin çocukluk çağında her mevsim ishal yapan bir etken olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ DR. ÖĞRETİM ÜYESİ ALMACIOĞLU: “ROTAVİRÜS ÇOCUKLUK ÇAĞINDA HER MEVSİM İSHAL YAPAN BİR VİRÜSTÜR”

“ROTAVİRÜS İSHALİNDEN KORUNMADA EN ETKİLİ YÖNTEM AŞILAMADIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, rotavirüslerin çocukluk çağında her mevsim ishal yapan bir etken olduğunu söyledi.

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, gelişmiş ülkelerin verilerine göre yıllık 100 milyonun üzerinde ishal atağına, 25 milyon poliklinik başvurusuna neden olan rotavirüsün, hastane yatışları ve ebeveyn iş gücü kaybı hesaplandığında dünya genelinde yılda bir milyar dolarlık maliyet getirdiğini kaydetti.

Rotavirüsün gelişmekte olan ülkelere bakıldığında yılda 215 bin, aşılamanın yapıldığı ülkelerde ise yılda 1000’in altında ölüme neden olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Türkiye’de 0-14 yaş çocuk ölümlerinin yüzde 8,4’ünden, 0-5 yaş çocuk ölümlerinin yüzde 12,2’sinden sorumludur. Hastaneye yatan 5 yaş altı çocukların yüzde 50’sinden fazlasının sebebi Rotavirüs ishallerine bağlıdır” dedi.

HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN HİJYEN KURALLARINA DİKKAT EDİLMELİ

Rotaviürüsün bulaştırıcılık oranının çok yüksek olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, şöyle konuştu:

“Rotavirüslerde bulaştırıcılık oldukça yüksektir. Fekal-oral yol dediğimiz yani hasta kişinin gaitasının başka kişilere el-ağız yoluyla ayrıca nesneler aracılığı ile (bebek alt bezi, komodin, kapı kolu, havlu) olduğu bilinmektedir. Çocuk hasta olmadan 1-2 gün önce temas halinde bulunduğu kişilere bulaştırabilir.

Şikayetler ortaya çıkmadan bulaştırıcılık görülebildiğinden dolayı herhangi bir hastalık durumu olmasa bile, birçok hastalıktan koruyucu el yıkama, çevre, nesne temizliğine her zaman dikkat edilmelidir. Bulaştırıcılık şikâyetler geçtikten sonra da 4-5 gün devam etmektedir. Rotavirüs eşyalar üzerinde 2-3 güne kadar bulaşıcı halde kalabilmektedir.”

BELİRTİLERİ

Rotavirüsün her yaş grubunu etkilediğini, özellikle 2 yaş altı çocuklarda hastane yatışına neden olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, belirtileri ise şöyle sıraladı:

“Klinik olarak en fazla kusma ile başlayan bol miktarda ve sıklıkla ishal ve sıvı kaybına bağlı ateş ile başvurulur. Tartı kaybı, göz kürelerinde çöküklük, ağız içi ve dudak kuruluğu, cildin buruşuk hal alması, halsizlik eşlik edebilir ve daha ciddi tabloların habercisidir. Hastalar bazen ishalsiz ateş, bulantı ile de başvurabilir.”

Rotavirüsün sadece bir ishale neden olmakla kalmadığına, bazen üzerine binen başka mikrobiyolojik etkenlerle birlikte daha ağır kan enfeksiyonlarına yol açabildiğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Hastalığın başlangıcında görülebilen ateşin düzelmesinden sonra ortaya çıkan ateş veya sonradan ortaya çıkan ateş varlığında bu durum göz önünde bulundurulmalıdır” ifadelerine yer verdi.

AŞILAMANIN ÖNEMİ

Kalıcı bağışıklığın ilk iki rotavirüs ishalinde veya tek doz aşılamada yeterince oluşmayabileceğine bildiren Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, hastalığın seyri ve aşılamanın önemi ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Hastalık genelde 5-9 günde iyileşir, nadiren 10-12 güne uzayabilir. Yatış sırasında incelediğimiz hastalarda ilk 3-4 gün ishalsiz ateş kusma dönemleri izlenebilmektedir, bazen ise 3-4 gün süren ishal sonrası 1-2 günlük ishalsiz dönemin ardından tekrar 2-3 gün süren ishal dönemleri görülebilmektedir. Bunun nedeni rotavirüsün farklı alt tipleri bulunmasıdır. Tüm ishal vakalarından en sık 6 alt tip sorumlu tutulmuştur.

Rotavirüs ishalinden korunmada en etkili yöntem aşılamadır. Piyasada bulunan her iki aşı da bu tiplere karşı yüzde 95 üzerinde koruma sağlamaktadır. Düzenli bağışıklama yapılan ülkelerde hastalığa bağlı hastaneye başvuru sayısı yüzde 92 kadar azalma sağlamıştır. Aşının esas hedefi hastalığın ağır geçirilmesini ve hastaneye yatışı engellemektir.

Bağışıklık kazanmamış çocuklarda üç defaya kadar hastalık görülebilmektedir. Aşılar ağız yoluyla uygulanmaktadır. Her iki aşının da ilk dozları en erken 6’ncı haftada uygulanmalı son doz ise en geç 32’nci haftada yapılmalıdır. İki doz arasında en az 4 hafta, en fazla 14 hafta bulunmalıdır.”

ROTAVİRÜS İSHALİ ÇÖLYAK HASTALIĞINI TETİKLEYEBİLİR

Son yapılan çalışmalarda rotavirüs ishalinin çölyak hastalığını tetikleyebildiğinin düşünüldüğünü anlatan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Ayrıca aşılama sonrası Tip 1 diyabet vakalarının ve iyi huylu ateşsiz havale geçiren çocuk sayısının azaldığı görülmüştür. Dolayısıyla bilinen bazı virüslerin (Respiratuar Sinsityal Virüs RSV, vb.) astım hastalığını tetiklemesi gibi diğer otoimmün hastalıkları tetiklediği düşünülebilir” ifadelerini kullandı.

Hastalıktan korunmada diğer etkili yöntemlerin başında annenin sütü var ise emzirmenin devamının geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Anne sütünde bulunan antikorlar hem hastalıktan korunmada hem de hafif geçirilmesinde çok etkilidir. Diğer bir etkili yöntem ise ellerin ve temas edilen nesnelerin düzenli dezenfekte edilmesidir” uyarısını yaptı.

“Rotavirüs gaita dışında kusmuk ile de bulaşabilir. Probiyotikler ve prebiotiklerin kullanımının korunmada etkili olduğu düşünülmektedir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Aşıya bağlı yan etkiler çok az görülmektedir. Başlıca yan etkiler ishal, kusma, karın ağrısı, iştahsızlık, huzursuzluk, öksürük, ateş, burun akıntısıdır ve bu yan etkiler kendiliğinden geçicidir. Ancak şikayetler iki günden uzun sürüyorsa şiddetli kusma ve karın ağrısı görülüyorsa mutlaka çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.

Latekse karşı ciddi alerjik reaksiyon, ağır immün yetmezlik, süregelen bağırsak hastalığı, daha önce geçirilmiş invajinasyon hikayesi bulunması durumlarında aşının yapılmaması gerekmektedir. Aile içerisinde immün yetmezlik bulunması durumunda aşının yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur. Bebeklerin aşıyı kusmasını engellemek için aşının aç verilmesi tercih edilir. Bebek aşıyı kusarsa tekrarlanmaz.

Prematüre bebekler taburcu olduktan sonra takvime uygun bir şekilde aşılama yapılabilir. Rotavirüs aşıları Poliovirüs aşısı ile yapılabilir. Aşılama birden fazla doz ile yapıldığından tercihen sonraki dozlar aynı marka ile devam edilmelidir. Ancak ulaşılamaması durumunda diğer marka aşıya geçiş yapılır ve üç doza tamamlanır.”

BAHAR YORGUNLUĞUNA DİKKAT

BAHAR YORGUNLUĞUNA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, bir hastalık olan bahar yorgunluğunun, belirtilerinin şiddetine göre tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. BARAN:

“BİR HASTALIK OLAN BAHAR YORGUNLUĞU, BELİRTİLERİNİN ŞİDDETİNE GÖRE TEDAVİ EDİLMELİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, bir hastalık olan bahar yorgunluğunun, belirtilerinin şiddetine göre tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.

Dr. Baran, “Bahar mevsiminde hava sıcaklığındaki değişiklik sonucu elektrik yükünün artmasıyla birlikte metabolizmamızda da değişiklikler meydana gelmektedir” dedi.

Hava değişikliğinin insan vücudunda yorgunluğa neden olduğunu anımsatan Dr. Baran, “Pozitif ve negatif değerde iki tür iyondan pozitif olanlar arttıkça vücutta zindelik oluşmakta, negatif yüklü iyonların artması ise yorgunluğa yol açmaktadır” diye konuştu.

BAHAR YORGUNLUĞUNU OLUŞTURAN ÇEVRESEL FAKTÖRLER

Dr. Baran, havadaki elektrik yükünün şehirlerde daha çok olduğunu vurgulayarak “En fazla egzoz gazlarından kaynaklanan hava kirliliği, sanayileşmenin sonucu oluşan atıklar ve yoğun trafik elektrik yükünü artıran faktörlerdir” ifadelerini kullandı.

Bahar aylarında elektrik yükünü artıran bu faktörler nedeniyle birtakım psikolojik belirtilerin de ortaya çıktığına dikkat çeken Dr. Baran; şunları kaydetti:

“Bu aylarda eklem ve kas ağrıları ile çalışma isteksizliği, yorgunluk, yapılan işten zevk alamama, huzursuzluk ve sinirlilik gibi psikolojik birtakım belirtiler de ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan bahar yorgunluğu bir hastalık olarak tanımlanmakta ve belirtilerin şiddetine göre tedavi edilmesi gerekmektedir.”

BAHAR YORGUNLUĞUNU KARŞI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Bahar yorgunluğu için alınacak önlemlerin başında sabahları erken kalkma alışkanlığının kazanılması geldiğinin altını çizen Dr. Baran, şöyle devam etti:

“Sabahları erken kalkma alışkanlığı kazanılmasının fiziksel ve ruhsal rahatlama sağladığı ispatlanmıştır. Sabahları erken kalkma, bahar yorgunluğuna karşı önemli bir yöntemdir. Erken kalkmanın yanı sıra, sabahın ilk saatlerinde düzgün yürüyüşler ve egzersizler yapmak da ruhsal aktivitenin canlandırılmasında erkin rol oynamaktadır. Ayrıca, bol su içilmesi, vitamin ve minerallerden zengin sebze ve meyve yenmesi gerekmektedir.”

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. GÖÇMEN, SANKO’DA

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. GÖÇMEN, SANKO’DA

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ozan Göçmen, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. GÖÇMEN, SANKO’DA

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ozan Göçmen, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde göreve başlayan Uzm. Dr. Ozan Göçmen, 5 Ağustos 1989 tarihinde Hatay’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Hatay’da tamamlayan Dr. Göçmen, 2007 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi’nde lisans eğitimine başladı, 2016-2020 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda Uzmanlık Eğitimini tamamladı.

Şırnak Devlet Hastanesi’nde 2020-2021 yıllarında Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Dr. Göçmen, 2021 yılında Şırnak Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcılığı görevini üstlendi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Ünal Sarıkabadayı ile görev yapmaya başlayan Dr. Göçmen, evli ve bir çocuk babası olup, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Sporla ilgilenen Dr. Göçmen, uzun yıllar karate yapmasının yanında, iyi bir yüzücü ve basketbol tutkunudur.

GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ’NDE EBUS CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLADI

GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ’NDE EBUS CİHAZI KULLANILMAYA BAŞLADI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde EBUS (Endebronşial Ultrasonik Bronkoskopi) cihazı ile kullanılmaya başlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ YENİ TEKNOLOJİLERLE SAĞLIK HİZMETİ VERMEYE DEVAM EDİYOR

TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. ELBEYLİ: “EBUS İLE AKCİĞER KANSERİ VE GÖĞÜS KAFESİNDE YER ALAN PATOLOJİLERDE HIZLI VE DOĞRU TANI KOYMAK MÜMKÜN” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde EBUS (Endebronşial Ultrasonik Bronkoskopi) cihazı ile kullanılmaya başlandı.

Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, EBUS cihazı ile akciğer kanserinde ve göğüs kafesinde bulunan patolojilerde hızlı ve doğru tanı koymanın mümkün olduğunu söyledi. 

İnsan sağlığının her zaman SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin önceliği olduğunu belirten Prof. Dr. Elbeyli, “Bölgemiz için çok önemli bir yeniliğe daha öncülük etmenin gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.

Ülkemizde ve dünyada ciddi sağlık sorunlarından akciğer kanseri ve göğüs kafesinde yer alan patolojilerde hızlı ve doğru tanı koymanın hayati bir öncelik taşıdığına vurgu yapan Prof. Dr. Elbeyli, şu bilgileri verdi:

“Özellikle kanser olgularında tanı için geçecek süre önemli olup, her yönüyle hastayı yormadan değerlendirme, olmazsa olmazımızdır. Tanı atlamamak, tedavi şeklini belirlemek hayati önem taşımaktadır. Konulacak tam ve doğru bir tanı ile hastanın tedavisi mümkün olabilmekte, sadece kanser değil birçok hastalığın tanısı da yine göğüs içinde ve akciğerlerin incelenmesi ile konulabilmektedir.” 

EKİP ÇALIŞMASI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hizmete alınan EBUS cihazının hava yollarındaki patolojilerde, akciğer kanserinin tanı ve evrelemesinde, akciğer dokusunda yer alan kitle ve lezyonların belirlenmesi ve biyopsilerinde kullanıldığını yineleyen Prof. Dr. Elbeyli, sözlerini şöyle tamamladı: 

“İşlem, ameliyathanede steril bir ortamda hastanın her türlü emniyeti ve konforu sağlanarak yapılmaktadır. Cihaz ve işlem için üst düzey tecrübe, alınan biyopsi ve laboratuvar örnekleri titiz bir değerlendirme gerektirmektedir. Bütün bu yapı hastanemizde mevcut olup, güvenilirlik ön planda tutulmaktadır.

Bu üst düzey teknoloji ve standardı yüksek sağlık hizmeti, bölge insanımız için hastanemizde hizmete sunulmuştur. Göğüs Cerrahisi Kliniğimizde Opr. Dr. İbrahim Nacak, Göğüs Hastalıkları Kliniğimizde Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu ile başarılı çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”

KANSER HAFTASI

KANSER HAFTASI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Kanser Haftası nedeniyle onkoloji hastalarına moral etkinliği düzenlendi.

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ONKOLOJİ HASTALARINA MORAL

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Kanser Haftası nedeniyle onkoloji hastalarına moral etkinliği düzenlendi.

Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Tıbbi Onkoloji Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mustafa Yıldırım ve Dr. Öğr. Üyesi Özlem Nuray Sever, Tıbbi Onkoloji Kliniğinde ve kemoterapi ünitesinde tedavi gören hastalarla bir araya gelerek, armağan takdim etti.

Hastanede açılan stantta ise diyetisyen Sena Erek kanser ve beslenme, fizyoterapist Mürşide Mantar kanser ve egzersiz, psikolog Kübra Demirkesen kanser ve psikoloji konusunda hasta, hasta yakınları ve ziyaretçileri bilgilendirdi.

Stantta kanserleri sembolize eden kurdeleler dağıtılarak, farkındalık oluşturulmaya, haftanın anlam ve önemine dikkat çekilmeye çalışıldı.

HEPATİT A HASTALIĞI

HEPATİT A HASTALIĞI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Merve Türkmen erişkin yaşlarda Hepatit A hastalığının çocuk yaşlara göre daha ağır seyrettiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN UZM. DR. MERVE TÜRKMEN:

“ERİŞKİNLERDE HEPATİT A HASTALIĞI, ÇOCUKLARA GÖRE DAHA AĞIR SEYRETMEKTEDİR”

“HEPATİT A VİRÜSÜ DIŞKI İLE KİRLENMİŞ SU VE GIDA TÜKETİMİNE BAĞLI BULAŞMAKTADIR”

“HEPATİT A HASTALIĞI ÇOCUKLARDA YÜZDE 5-10, ERİŞKİNLERDE İSE YÜZDE 70 ORANINDA SARILIK GELİŞTİRMEKTEDİR" 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Merve Türkmen erişkin yaşlarda Hepatit A hastalığının çocuk yaşlara göre daha ağır seyrettiğini söyledi. 

Dr. Türkmen, halk arasındaki yaygın kanının aksine sadece çocuklarda değil, erişkinlerde de Hepatit A virüsünün hastalığa neden olduğuna dikkat çekti.

Hepatit A hastalığının önlenmesinde hijyen ve aşının çok önemli olduğuna vurgu yapan Dr. Türkmen, “Çocuklarda olduğu gibi 18 yaş üzeri erişkinlerde de Hepatit A virüsüne karşı bağışıklık durumu sorgulanması ve bağışıklığı olmayan kişilerin aşılanması önemlidir” dedi. 

Hepatit A virüsünün karaciğerde iltihaplanmaya yol açtığını anımsatan Dr. Türkmen “Hepatit A virüsü dışkı ile kirlenmiş su ve gıda tüketimine bağlı bulaşmaktadır. Bu nedenle hijyen çok önemlidir. Ülkemizde zaman zaman Hepatit A virüsüne bağlı salgınlar olmaktadır. Kalabalık yaşam koşulları, sağlıklı su ve tuvalet yetersizliği Hepatit A virüsünün bulaşması açısından risk oluşturmaktadır” uyarısında bulundu.

BELİRTİLERİ

Dr. Türkmen, hastalığın belirtilerini şöyle sıraladı:

  • “Gözlerde ve vücutta sarılık,
  •  Halsizlik,
  •  İştahsızlık,
  •  Yorgunluk,
  •  Bulantı ve kusma,
  •  Karın ağrısı,
  •  Ateş,
  •  Tiksinti,
  •  Yorgunluk,
  •  Kas, eklem ve baş ağrıları.”

Hastalığın çocuklarda yüzde 5-10, erişkinlerde ise yüzde 70 oranında sarılık geliştirdiğini bildiren Dr. Türkmen, “İdrar renginde koyulaşma ve dışkı renginde açılma da olabilir. Hastalar, idrarın çay renginde olduğunu ifade eder” diye konuştu.

TEDAVİ

Hepatit A virüsüne özel bir tedavi olmayıp genellikle şikayetleri hafifletmeye yönelik tedaviler uygulanabildiğinin altını çizen Dr. Türkmen, bu nedenle hastalık bulaşmadan önce aşılamanın çok önemli olduğuna ve 6 ay ara ile iki doz şeklinde uygulandığına değindi.

Erişkin kişilerde hastalığın ciddi seyredebildiğini ve karaciğer yetmezliğine kadar gidebildiğini kaydeden Dr. Türkmen, “Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniğinde Hepatit A virüsü ve diğer hepatit virüslerine yönelik tetkiklerle bağışıklık durumu ve aşı gerekliliği değerlendirilmektedir” ifadelerini kullandı.

SKOLYOZDA ERKEN TANININ ÖNEMİ

SKOLYOZDA ERKEN TANININ ÖNEMİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, “Skolyozda (omurga eğriliği) erken tanı, tedavinin başarı şansını artırdığından büyük önem taşımaktadır” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BEYİN, SİNİR VE OMURİLİK CERRAHİSİ UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ YAYLA: “SKOLYOZDA ERKEN TANI, TEDAVİNİN BAŞARI ŞANSINI ARTIRMAKTADIR”

“BÖLGEMİZDE SKOLYOZ GİBİ BÜYÜK BİR SAĞLIK PROBLEMİNİN TEDAVİSİNDEKİ EKSİKLİK POLİKLİNİĞİMİZİN HİZMETE GİRMESİYLE GİDERİLMİŞ OLDU” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, “Skolyozda (omurga eğriliği) erken tanı, tedavinin başarı şansını artırdığından büyük önem taşımaktadır” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Yayla, skolyozun röntgende görülen omurga düzlemindeki 10 derecenin üzerindeki şekil bozukluğu olduğunu söyledi.  

Skolyozun görülme sıklığının yüzde 2-4 dolayında olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Yayla, erkek çocuklara oranla kız çocuklarda yaklaşık 8-10 kat daha sık karşılaşıldığını ifade etti. 

BELİRTİLERİ VE SEBEPLERİ

Dr. Öğr. Üyesi Yayla, skolyozun belirtilerinin; yana doğru eğri omurga, öne-yana eğri omurga, sol ya da sağ omuzun öne çıkıklığı, kalça ve omuzdaki asimetri, birinci yanında ikinci bir eğriliğin mevcudiyeti, bel ve sırtta ağrı (birlikte ya da ayrı), yorgunluk hissi ve nefeste darlık olduğunu kaydetti. 

Skolyozun doğumsal, tümör ya da enfeksiyon kökenli, spastik çocuk, nedeni bilinmeyen (idiopatik) vb. pek çok farklı sebebi olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Yayla, skolyoz tiplerini ise şöyle özetledi:

“• İdiopatik (Nedeni bilinmeyen) Skolyoz: Skolyozun en sık karşılaşılan tipidir.

• Nöromusküler Skolyoz: İkinci en sık görülen skolyoz tipidir.

• Konjenital Skolyoz: Üçüncü sıklıktaki skolyoz tipidir, doğuştan gelmektedir.”

İDİOPATİK SKOLYOZUN DOĞAL SEYRİ

Skolyoz takibinde düzenli aralıklarla hastanın kontrole çağrılarak, röntgenlerle eğriliğin derecesinin ölçüldüğünü anlatan Dr. Öğr. Üyesi Yayla, eğriliğin düzenli olarak artış gösterdiği ve başka nörolojik problemlerin çıktığı durumlarda cerrahi işlemin planlanması gerektiğini bildirdi.

KONJENİTAL SKOLYOZ VE KORSE TEDAVİSİ

Skolyoz tedavisinde hastaların çok az bir kısmının cerrahiye ihtiyaç duymakla birlikte çoğunluğunun takip, fizik tedavi ve korse tedavisi ile düzelebildiğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Yayla, “Korseler günde ortalama 18-23 saat kullanılmalıdır. 35 derece ve üstü eğriliği olan hastalar tam zamanlı korse kullanmalıdır. Çocuklarda korse kullanımı büyüme tamamlanıncaya kadar devam etmelidir” diye konuştu.

TEDAVİDE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULACAK FAKTÖRLER

Eğriliklerin ancak yüzde 10’unun tedaviye ihtiyacı olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Yayla, “Skolyoz tedavisinde planlama yaş, eğriliğin derecesi ve yeri, yetişkinlerde ağrının şiddeti gibi faktörlere göre hastaya özgü yapılır. Özellikle eğrilik derecesi ile ne kadar ilerlemiş olduğu dikkate alınır” ifadelerini kullandı.

“Eğrilikler, 45 ve 50 derecenin üzerindeyse cerrahi yöntemle tedavi edilmelidir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Yayla, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İleri derecedeki eğrilikler cerrahi yöntemle tedavi edilecekse, olumsuz etkileri artıracağından ve operasyon sırasında kan kaybının daha fazla olacağından eğriliğin fazla ilerlemesi beklenmeden harekete geçilmelidir.

Cerrahi yöntem olarak, gelişen teknoloji yardımıyla pedikül vidaları ya da hibrit sistemlerle omurga ve rodlar birbirine tutturularak omurga düzeltilmektedir.

Skolyozun takip ve tedavi sürecinde her aşamada düzenli yapılan egzersizler, sırt kaslarının güçlü tutulması, fiziksel direnci yükseltme ve formda olma çok önemli faktörlerdir.”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Skolyoz Polikliniği’nin Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Kliniği ile Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nin multidisipliner bir yaklaşımla kurulduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Yayla, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bölgemizde skolyoz gibi büyük bir sağlık sorununun tedavisindeki eksiklik polikliniğimizin hizmete girmesiyle giderilmiş oldu. Tanı ve özellikle cerrahi tedavisi için zorlu bir süreç gerektiren skolyozda, donanımlı ve alt yapısı güçlü olan hastanemizde, aldığımız eğitimler ve başarılı ekibimizle hastalarımıza şifa olmaya devam edeceğiz.”

ENFEKSİYON HASTALIKLARI UZMANI DR. TÜRKMEN, SANKO’DA

ENFEKSİYON HASTALIKLARI UZMANI DR. TÜRKMEN, SANKO’DA

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Merve Türkmen, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

ENFEKSİYON HASTALIKLARI UZMANI DR. TÜRKMEN, SANKO’DA

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Merve Türkmen, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Niğde’de 1988 yılında doğan Dr. Türkmen, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2013 yılında mezun oldu. Uzmanlık eğitimini 2014-2017 yılları arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalında, 2017-2020 yılları arasında Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde tamamlayan Dr. Türkmen, 2020-2022 yılları arasında Gaziantep Abdulkadir Yüksel Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetini yerine getirdi. 

Dr. Türkmen Mart 2022’de SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı olarak göreve başladı.

DİYABET HASTALARINDA BESLENMEYE DİKKAT

DİYABET HASTALARINDA BESLENMEYE DİKKAT

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gamze Ganime Mumcu, diyabetli (şeker hastalığı) bireylerde beslenme tedavisinin, diyabetin kontrol ve yönetiminde çok önemli olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI MUMCU:
“DİYABETLİ BİREYLERDE BESLENME TEDAVİSİ, DİYABETİN KONTROL VE YÖNETİMİNDE ÇOK ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gamze Ganime Mumcu, diyabetli (şeker hastalığı) bireylerde beslenme tedavisinin, diyabetin kontrol ve yönetiminde çok önemli olduğunu söyledi.

Diyabetli bireylerde beslenmenin önemine dikkat çeken Mumcu, “Diyabetlilere beslenme programı oluştururken hastanın cinsiyeti, ağırlığı, yaşı ve beslenme alışkanlıkları göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.

Diyabet tedavisi için özellikle kan şekerinin kontrol altına alınmasında beslenme alışkanlıklarının sağlıklı bir şekle dönüştürülmesinin önemli olduğunu belirten Mumcu, “Diyabet hastası olmayan kişiler ve diyabet hastalarının dengeli ve yeterli beslenme alışkanlığı kazanması ve bunu günlük yaşamlarında uygulaması sağlıklı bir yaşam için temel oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı. 

Beslenme önerileri

Beslenme ve Diyet Uzmanı Mumcu, şu beslenme önerilerinde bulundu:

  • “Kan şekerinin normal sınırlarda tutulabilmesi için uzun süre aç kalınmamalı, Hipoglisemi ile hiperglisemi ataklarına maruz kalmamak için bu süre göz önünde tutulmamalı, mümkünse 2,5-3 saat aralıklarla öğün yapılmalı.
  • Diyabet hastalarında kan şekerinin kontrolü için genel olarak günlük 6 öğün (3 ana ve 3 ara) beslenilmesine dikkat edilmekle beraber kişinin kullandığı insülin tipi ve hayat tarzı da göz önünde tutularak düzenlenmeli.
  • Posa açısından yüksek beslenme şekli kan şekerinde yavaş yükselme sağlarken insüline olan ihtiyacı da azaltmaktadır. Bu nedenle posa kaynağı olan meyve ve sebzelerin suyunu sıkarak değil de mümkünse kendi kabuklarıyla tüketmek daha doğru olacaktır.
  • Günde 2 porsiyondan fazla meyve tüketilmemeli, mümkünse elma, ayva, armut gibi kan şekerini yükseltmeyen ancak posa açısında zengin meyveler tercih edilmelidir, karpuz, üzüm gibi bol sulu meyvelerin tüketiminden uzak durulmalıdır.
  • Tam tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli makarna, leblebi gibi besinler pirinç, beyaz ekmek, kestane, patates gibi yiyeceklere tercih edilmelidir.
  • Diyabet hastalarında olduğu gibi diyabeti olmayanlarda da tereyağı, sade yağ, margarin vb. doymuş yağ tüketiminden kaçınılmalıdır.
  • Haftalık 2-3 porsiyon balık tüketilebilir.
  • Sağlıklı ve düzenli beslenme yeterli olacağından diyabet hastalar için multivitamin desteği gerekmez.
  • Besinleri tüketirken ekstra tuz eklenmemeli, tuzlu hazır besinlerin tüketiminden kaçınılmalıdır.
  • Şeker ihtiyacının giderilmesi için vanilya, hindistan cevizi, tarçın gibi tatlı hissi veren ürünler tüketilebilir.
  • Çiğ fındık ve çiğ badem gibi kuruyemişlerle, zeytinyağı gibi kaliteli yağlar tüketilmelidir.”

Ara öğünlerde tüketilmesi gerekenler

Ana öğünler kadar ara öğünde tüketilecek besinlerin de önem taşıdığını ifade eden Mumcu, şu önerilerde bulundu:

  • “İnsülin ya da oral antidiyabetik ilaç kullananlar için ara öğünlerde farklı tercihler yapılabilir. Ama bu iki tedaviyi görenlerde önerimiz değişim listelerinden veya diyabet beslenme piramidinden faydalanarak 10-15 gr. kadar karbonhidrat içerikli yiyecek tüketilebilir.
  • Ara öğünlerde yapılabilecek en doğru tercih ekmek ya da yerine tüketilebilecek iki galeta ya da dört-beş tane kepekli şekersiz bisküvi, yarım poğaça, bir bardak kadar yağsız patlamış mısır vb. besinlerdir. Ara öğünün daha güçlenmesi için bu yiyeceklere düşük yağlı yoğurt, ayran, süt, ya da peynir gibi protein içeren bir yiyecek de eklenebilir.
  • Taze sebze ya da meyve doğru bir tercih olmakla birlikte insülin kullananların ara öğün için sadece meyve tercih etmeleri o andaki kan şekeri düzeyine bağlı olarak öğlen yemeğine doğru oluşabilecek bir hipoglisemi riski nedeniyle doğru olmayabilir.
  • Ara öğün vakitlerinde genellikle evde olmayan diyabetlilerin hazırlıklı olmak adına yanında, çantasında, arabasında, işyerinde uygun yiyecekler bulundurmalıdır.”

Dışarıda yemek yiyen diyabetlilerin yapması gerekenler

  • Diyabetli bireylerin dışarıda yemek yerken dikkatli olmaları gerektiğini dile getiren Mumcu, önerilerini şöyle sıraladı:
  • “Restoran tercihleri sağlıklı yemek seçeneği olanlar olmalı.
  • Beslenme programına uyan yemekler seçilmeli.
  • Yemeğin fırında, ızgara vb. hazırlanıp hazırlanmadığı öğrenilmeli.
  • Aşırı tuz ve yağ içerdikleri için soslu yiyecek tüketiminden uzak durulmalı.
  • Salata tüketiminde sossuz tercih edilmeli.”

Diyabette karbonhidrat sayımı

Ana ve ara öğünlerde tüketilen karbonhidrat miktarının hesaplamasıyla oluşturulan bir öğün planlama yöntemi olan karbonhidrat sayımıyla ilgili de bilgi veren Mumcu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsülin gereksinimi belirleyen ve kan şekeri düzeyini etkileyen temel besin ögesi karbonhidratlar olduğundan karbonhidrat sayımı yapılır. Besinlerin içeriğinde protein, yağ, karbonhidrat, mineral, vitamin, su gibi farklı besin öğeleri bulunur. Karbonhidratlar diğer besin öğelerine göre kan şekerini fazlasıyla yükseltir. Bu da kan şekeri düzeyleri ile öğünlerdeki insülin ihtiyacının tüketilen karbonhidrat miktarı ile ilişkisini gösterir.

Karbonhidrat sayımı yöntemi ile öğünlerde tüketilen karbonhidrat miktarı hesaplanabilir. Öğünden önce hedeflenen kan şekeri ile tüketilecek karbonhidrat miktarına uygun biçimde insülin ya da karbonhidrat miktarında düzenleme yapabilir, ihtiyaç duyulan insülini, tüketilen karbonhidrat ile eşleştirmeyi öğrenebilirsiniz.”

Besinlerin kendi aralarında süt/süt ürünleri, et/et yerine geçenler, ekmek/ekmek yerine geçenler, yağ ve şeker olmak üzere beş gruba ayrıldığını anımsatan Mumcu, “Bu grupların sahip olduğu karbonhidrat miktarları farklıdır. Karbonhidrat sayımı yaparken bir öğünde alınan besinlerin karbonhidrat sayımı yapılarak gerekli insülin dozu ayarlanır. Bu hesaplamayı diyabet diyetisyenin verdiği eğitimle öğrenebilirsiniz” diyerek sözlerini tamamladı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EĞİTİMLER DEVAM EDİYOR

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EĞİTİMLER DEVAM EDİYOR

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri Birimi tarafından “Yenidoğan Canlandırma Programı Uygulayıcı Eğitimi” düzenlendi.

GAZİANTEP İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ’NCE YENİDOĞAN CANLANDIRMA PROGRAMI UYGULAYICI EĞİTİMİ DÜZENLENDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri Birimi tarafından “Yenidoğan Canlandırma Programı Uygulayıcı Eğitimi” düzenlendi.

Gaziantep’teki çeşitli sağlık kuruluşlarında görev alan Yenidoğan Canlandırma Programı Eğitimcileri, Kurs Sorumlusu Dr. Selda Öztaş, Yenidoğan Uzmanları Doç. Dr. Ünal Sarıkabadayı, Dr. Mahir Ceylan, Dr. Seral Navdar, Dr. Özge Sağlam, Ebe Semra Armağan ve Hemşire Zühal Ökmen tarafından SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonunda bir hekim, 12 hemşire, altı ebe, altı acil tıp teknisyeni olmak üzere toplam 25 katılımcıyla Yenidoğan Canlandırma Programı (NRP) Uygulayıcı Eğitimi verildi.

Eğitimde bebek ve çocuk ölümlerinde önemli ölçüde azalmanın, toplumdaki ekonomik ve sosyal durumun iyileşmesi, sağlıkta alt yapının güçlendirilmesiyle gözlenebileceği kaydedildi.

Neonatal (doğumdan sonraki ilk ayı kapsayan dönemi) ve perinatal (gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı da kapsayan dönem) yaşam kayıplarının ekonomik ve sosyal gelişmelerden daha az, erken tanı ve tedavi, gebelik ve doğum sırasında verilen bakımın iyileştirilmesi gibi sağlık ile doğrudan ilişkili önlemlerden ise fazlasıyla etkilendiğine dikkat çekilen eğitimde özellikle şu noktalara vurgu yapıldı:

“Dünyada yıllık 4 milyon yenidoğan yaşamını kaybetmektedir. Bunların yüzde 23’ünün ölüm sebebi, doğum sonrası asfiksiye (oksijen yetersizliğinden ileri gelen boğulma) bağlıdır. Ülkemizde de asfiksi temel bir neonatal sorun olurken, özel bir neonatal deneyimi olmayan kurumlarda da neonatal resüsitasyon (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışardan yapılan destekleyici müdahale, canlandırma, hayata döndürme) gereksinimi doğabilmektedir. Doğumu takip eden dakikalar bebeğin uterus (rahim) dışındaki yaşama uyum sağlamasına yardım edilmesini gerektiren kritik dakikalardır.

Asfiksili bir bebeğe yaşamın ilk birkaç dakikasında yapılan müdahalelerin neticeleri, yaşamın niteliğini direkt etkileyerek tüm yaşam boyunca sürecek sonuçlar doğurur. Her yenidoğanın, yeterli bir resüsitasyona hakkı olmakla birlikte doğum odasında uygun gereçlerin her an hazır olması, burada görevli sağlık personelinin yenidoğan resüsitasyonunda becerili olması ve uyumlu bir ekip çalışmasını gerektirir.

Asfiksiye bağlı ölümlerin ve sekellerin (Bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu) önüne geçebilmek amacıyla 1998 yılında başlatılan Yenidoğan Canlandırma Programı (NRP) kapsamındaki uygulayıcı ve eğitici eğitimleri ülke geneline yaygınlaştırılarak, 2014 yılı sonu itibarıyla 2.310 uygulayıcı kursunda, 47.382 sağlık personeli (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanları, Anestezi Uzmanları, Pratisyen Hekimler, Ebeler, Hemşireler, Anestezi Teknisyenleri vs.) eğitilmiştir.“

Program kapsamında gerçekleştirilen uygulayıcı eğitimleriyle her doğum salonunda eğitilmiş en az bir personel bulunması amaçlandığından temel resüsitasyon uygulamalarının yerleştirilebilmesi için, bu konuda eğitim almış ve standart uygulama yapacak personel yetiştirildiğine dikkat çekilen eğitimde, devamla şunlar kaydedildi:

“Doğum odasındaki herkesi hedefleyen programın, ülkemizde doğumda gelişebilecek yenidoğan mortalitesini ve asfiksinin yol açacağı sekelleri en aza indirebilme konusunda önemli bir yer tuttuğu gerçektir. Neonatal döneme yönelik yürütülen NRP ve diğer çalışmalar sonucunda bebek ölüm hızı binde 7,2’ye, neonatal ölüm hızı ise binde 4,1’e düşmüştür.”

Eğitimin ardından katılımcılara Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Levent Sağlam, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcı Uzm. Dr. Ferit Yetkinşekerci, SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Başhemşire Ceylan Özyılmaz ile Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur’un da katıldığı törenle sertifikaları takdim edildi.

KEMOTERAPİDE SAÇLARINIZ SİZE KALSIN

KEMOTERAPİDE SAÇLARINIZ SİZE KALSIN

SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde kemoterapi hastalarında saç dökülmelerini önlemeye yönelik “Paxman Kafa Derisi Hipotermi Cihazı” kullanılmaya başlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. YILDIRIM:

“SAÇ DERİSİ SOĞUTULARAK, KANSER TEDAVİSİNDEN KAYNAKLANAN SAÇ DÖKÜLMESİ ÖNLENEBİLİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde kemoterapi hastalarında saç dökülmelerini önlemeye yönelik “Paxman Kafa Derisi Hipotermi Cihazı” kullanılmaya başlandı. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Tıbbi Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, “Saç derisi soğutularak, kanser tedavisinden kaynaklanan saç dökülmesi önlenebilir” dedi.

Saç dökülmesinin “kemoterapi” adı verilen kanser tedavisinin yan etkisi olabileceğini belirten Prof. Dr. Yıldırım, kemoterapiyi “kanser hücrelerini öldüren veya büyümelerini durduran ilaçlar” olarak tanımladı.

Kemoterapi uygulanan herkesin saçlarını kaybetmeyebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırım, saç kaybının alınan kemoterapi ilaçları, ilaçların dozu ve ilaçların nasıl verildiği ile ilgili bir durum olduğunu söyledi. 

Kemoterapi başladıktan genellikle 2-3 hafta sonra saçların dökülmeye başladığını vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“Ancak birkaç kemoterapi seansından sonra da saçlar dökülmeye başlar. Bazı insanlar saçlarını bir seferde biraz kaybederken, diğerleri zamanla kaybeder. Bazı insanlar ise saçlarının tümünü kaybederken bazıları saçlarını kaybetmez. 

Saç döküldüğünde genellikle ağrıya neden olmaz. Çoğu zaman, insanlar saçlarını baş bölgesinden başlayarak kaybederler. Ancak koltuk altlarında, sakal bölgelerinde, kaşlarında, genital bölgelerinde ve bacaklarında da kayıplar olabilir.”

Kanser tedavisinde radyasyon uygulamasının da saç dökülmesine neden olabileceğini anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, “Radyasyon tedavisi gören herkes saçlarını kaybetmez. Genellikle sadece vücudun radyasyonla tedavi edilen kısmında saç/tüy kaybederler. Burada radyasyonun dozu ve nasıl verildiği de önemlidir” ifadelerini kullandı. 

SAÇLARIM TEKRAR UZAR MI?

Çok nadir durumlar dışında tüm kemoterapi tedavileri bittikten sonra saçların yeniden çıkacağının altını çizen Prof. Dr. Yıldırım, “Ancak saçınız, özellikle ilk başta, eskisinden farklı görünebilir veya hissedilebilir. Örneğin, daha kıvrık veya daha gri olabilir. Saçların tamamen uzaması 6-12 ay sürebilir. Radyasyon tedavisinden sonra da saçlar her zaman tamamen büyümeyebilir ve eskisinden farklı görünebilir” diye konuştu.

SAÇ DÖKÜLMESİ ÖNLENEBİLİR Mİ?

Bazı durumlarda saç dökülmesinin önlenebileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Yıldırım, şu bilgileri verdi:

“Saç dökülmesini önlemeye yardımcı olabilecek özel araçlar vardır. Kemoterapi alırken kafa derisini soğutarak çalışırlar. Buradaki amaç, kafa derisi daha soğuk olduğunda, kemoterapi ilacının saç hücrelerine daha az ulaşmasıdır. Bu, saçların dökülme olasılığını azaltabilir. İki tip araç vardır. Bunlardan ilki makineye bağlanan ve onu soğuk tutan, diğeri ise donmuş olarak başlayan ve daha sonra çözülürken yenisi ile değiştirilen araçtır.

Saç derisi soğutması yaygın olarak kullanılmaktadır. İki otomatik kafa derisi soğutma cihazı, Paxman kafa derisi hipotermi cihazı, artık meme kanseri için kemoterapi alan hastalarda iki prospektif klinik deneye dayanarak ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmıştır. FDA izni tüm katı tümörleri olan hastaları kapsayacak şekilde genişletilmiştir ve bu kullanımı desteklemek için kapsamlı veriler mevcuttur.

Kullanılan spesifik cihazdan bağımsız olarak, kafa derisinin kademeli olarak istenen sıcaklığa soğumasını sağlamak için kemoterapi infüzyonu başlamadan yaklaşık 30 dakika önce soğutma başlatılır. Soğutma, kemoterapi infüzyonunun bitiminden sonra bir süre, genellikle en az 90 dakika ve bazı durumlarda 3-4 saat kadar sürdürülür.”

30’DAN FAZLA ÜLKEDE KULLANILDI

İnfüzyon sonrası soğutmanın süresinin, en azından kısmen yüksek kemoterapi seviyelerinin temizlenmesiyle ve aynı zamanda beklenen alopesinin (halk arasında saçkıran) şiddetiyle belirlendiğini anlatan Prof. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak, soğuk başlığın üzerine yalıtkan bir başlık yerleştirilir ve kafa derisi ile soğuk başlık arasında başın üzerine koruyucu örtü yerleştirilir. Çoğu cihaz için, hastanın özel kafa boyutuna takılmak üzere çeşitli boyutlarda kapaklar vardır. Saçlı deri hipotermisi, kemoterapinin neden olduğu alopesiyi önlemek veya azaltmak için 30'dan fazla ülkede kullanılmıştır ve spesifik soğutma cihazına ve kemoterapi tipine bağlı olarak değişken başarı bildirilmiştir. 2015 yılında yapılan bir meta-analizde, kafa derisi hipoterminin kemoterapinin neden olduğu alopesi riskini önemli ölçüde azaltan tek müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. 

Kafa derisi hipotermi kullanımının kemoterapinin bitiminden sonra saçların daha hızlı yeniden büyümesine neden olabileceği öne sürülmüştür. Bu iyi bir şekilde belgelenmemiş olsa da kesinlikle kemoterapinin sonunda bir miktar saçın tutulması, ‘kabul edilebilir’ bir saç yoğunluğuna sahip olmak için daha kısa bir süre ile ilişkilendirilebilir. 

İspanya'da docetaxel alan 492 hastayı içeren retrospektif bir çalışma erken evre meme kanseri için adjuvan tedavi olarak, soğutulmamış çağdaş ve geçmişteki kontrollerle karşılaştırıldığında, kemoterapi sırasında kafa derisi soğutulan daha az hastanın kemoterapinin neden olduğu kalıcı alopesi geliştirdiğini gözlemledi. Yani bu cihazlarla tedavi alopesiyi önlemede başarısız bile olsa saçın yeniden çıkmasında ve kalıcı alopesinin önlenmesinde başarılıdır.”

En çok meme kanseri tedavisi gören kişilerde kullanılan bu cihazların diğer bazı kanser türlerine sahip kişiler için de onaylandığını ifade eden Prof. Dr. Yıldırım, “Bu cihazlar bazı kemoterapi ilaçları ile diğerlerinden daha iyi çalışır ve bazen hiç çalışmazlar. Lösemi veya bazı lenfoma türleri gibi belirli kanser türlerine sahip kişiler için önerilmezler. Yan etkiler sadece üşüme hissi veya hafif bir baş ağrısıdır” uyarısını yaptı.

SAÇ DÖKÜLMESİNİ ÖNLEMEK İÇİN NE YAPILABİLİR?

“Uygulanan kemoterapi ilaçlarının saç dökülmesine neden olma olasılığı yüksekse, doktorunuz veya hemşirenizle mutlaka konuşun. Sizi neyin beklediğini söyleyebilir ve buna hazırlanmanıza yardımcı olabilirler” diyen Prof. Dr. Yıldırım, saçı kaybetmeden önce saça ve saç derisi bakımına yardımcı olmak için yapılabilecekleri şöyle özetledi:

  • “Hafif bir şampuan kullanın, saçınızı kurulayın (ovalamayın) ve sadece yumuşak bir fırça kullanın.
  • Saç maşası, saç kurutma makinesi, rulo, saç bandı veya saç tokası kullanmaktan kaçının.
  • Saçınıza saç spreyi, boya veya kimyasal madde kullanmaktan kaçının.
  • Saçlarınızı dökülmeden önce veya dökülmeye başladığında kısaltın.
  • Saçlarınız döküldükten sonra kullanmak için bir peruk, postiş, atkı, şapka, şal veya başka bir baş örtüsü satın alın. Birçok insan saçlarını kaybetmeden önce peruk veya postiş yaptırır. Bu, doğal saçı peruk veya postişle eşleştirmeyi kolaylaştırır.
  • Saç döküldükten sonra peruk, postiş, şapka, atkı, şal veya başka bir baş örtüsü takmak, görünüşle ilgili daha iyi hissetmeye yardımcı olabilir. Ancak peruk tercihinde başa iyi oturmasına ve saç derisine zarar vermemesine dikkat edilmeli.
  • Saçlar döküldükten sonra da saç derisi bakımı çok önemlidir. Saç derisinin zarar görmemesi için dışarı çıkarken başınızı örtün. Başınızı örtmek de sıcak kalmanıza yardımcı olabilir. Güneşe çıktığınızda saç derinize güneş kremi sürün. Saten bir yastık kılıfı üzerinde uyumak yardımcı olabilir.”

SAÇLAR YENİDEN UZADIKÇA BAKIMI İÇİN NE YAPILABİLİR?

Prof. Dr. Yıldırım, yeniden uzayan saçlar için şu önerilerde bulundu:

“Haftada iki defadan fazla yıkamayın ve herhangi bir kuru ciltten kurtulmak için saç derinizi nazikçe ovalayın. Saçınızı şekillendirirken nazik olun, çok fazla kurutmamaya veya çok sert fırçalamamaya çalışın. Tamamen büyüyene kadar içine herhangi bir kimyasal veya boya kullanmaktan kaçının.”

SAÇ KAYBI ÜZÜNTÜ VE ENDİŞEYE YOL AÇARSA…

Saç kaybıyla ilgili üzüntü, kızgınlık ve endişe olabileceğini bildiren Prof. Dr. Yıldırım, şöyle konuştu:

“Bu duygular normaldir. Birçok insan için saçlarını kaybetmek kanser tedavisinin en kötü yan etkilerinden biridir. Biriyle duygularınız hakkında konuşmak yardımcı olabilir. Doktorunuzla, hemşirenizle, bir arkadaşınızla, aile üyenizle veya bir ruh sağlığı uzmanıyla konuşabilirsiniz.”

Prof. Dr. Yıldırım, SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde uygun kemoterapi hastalarında saç dökülmesini engellemeye yönelik Paxman Kafa Derisi Hipotermi cihazını kullanmaya başladıklarını, sözlerine ekledi.

14 MART TIP BAYRAMI

14 MART TIP BAYRAMI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, “Sağlık çalışanları büyük bir ailenin bireyleridir” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. KİLECİ:

 “SAĞLIK ÇALIŞANLARI BÜYÜK BİR AİLENİN BİREYLERİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, “Sağlık çalışanları büyük bir ailenin bireyleridir” dedi.

Dr. Kileci, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajında, sağlık camiasını pek çok farklı branştan fedakar insanların oluşturduğuna dikkat çekti.

Yaşamlarını başka insanların yaşamalarına adayan onurlu sağlık profesyonellerine herkesin büyük bir minnet borcu olduğunu kaydeden Dr. Kileci, “Her koşulda yanımızda olan başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık profesyonellerinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor, sağlık, huzur ve başarı diliyorum” ifadelerine yer verdi.

SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN SANKO HASTANESİNE TEŞEKKÜR BELGESİ

SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN SANKO HASTANESİNE TEŞEKKÜR BELGESİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne organ nakil merkezinin yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Teşekkür Belgesi sunuldu.

SAĞLIK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRÜ PROF. DR. TEKİN: “2021 YILINDA YAPTIĞINIZ KADAVERİK DONÖR ORGANİZASYONLARI İLE ORGAN NAKLİ BEKLEYEN HASTALARA UMUT OLDUĞUNUZ İÇİN HASTANENİZ YÖNETİMİNE, YOĞUN BAKIM PERSONELİNE VE ORGAN NAKLİ KOORDİNATÖRLERİNE TEŞEKKÜR EDEREK, BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne organ nakil merkezinin yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Teşekkür Belgesi sunuldu.

Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Tekin adına takdim edilen belgede, “2021 yılında yapmış olduğunuz kadaverik donör organizasyonları ile organ nakli bekleyen hastalara umut olduğunuz için hastaneniz yönetimine, yoğun bakım personeline ve organ nakli koordinatörlerine teşekkür ederek, başarılarınızın devamını dilerim” ifadeleri yer aldı.  

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, göğüs cerrahisi, endokrinoloji, ortopedi ve travmatoloji gibi pek çok alanda referans merkezi konumunda olduklarını söyledi.

Dr. Kileci, “Başarılı çalışmaları için Organ Nakli Ekibimizi kutluyor, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürümüz Prof. Dr. Ahmet Tekin’e teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI DR. DOĞANAY, SANKO’DA

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI DR. DOĞANAY, SANKO’DA

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Ferdi Doğanay, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaya başladı.

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI DR. DOĞANAY, SANKO’DA

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Ferdi Doğanay, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaya başladı. 

İslahiye’de 1980 yılında doğan Dr. Doğanay, Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2004 yılında mezun oldu, 2013 yılında Gaziantep Üniversitesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamladı.

Dr. Doğanay, 2004-2008 yılları arasında Konya Ereğli Devlet Hastanesi’nde, 2013-2014 yılları arasında Bitlis Tatvan Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetini yerine getirdi.

2014-2022 yılları arasında Gaziantep Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Abdülkadir Yüksel Devlet Hastanesi’nde görev yapan Dr. Doğanay, Mart 2022’de SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı olarak görev aldı.

Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Doğanay, kalp ve damar cerrahisi anestezisi ve rejyonel anestezi konuları ile ilgilenmektedir.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE KADINLAR GÜNÜ KUTLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE KADINLAR GÜNÜ KUTLANDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu yıl “Kadın bireydir, kadın değerdir” temasıyla kutlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE KADINLAR GÜNÜ KUTLANDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu yıl “Kadın bireydir, kadın değerdir” temasıyla kutlandı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcıları Rabia Ağar ve Hüseyin Söylemez, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş, Başhemşire Ceylan Özyılmaz, Hasta Hizmetleri Müdürü Yasemin Turunç ile İnsan Kaynakları Sorumlusu Nazlı Kalender hastanenin kadın personeline görev yerlerinde armağan takdim ettiler.

Genel Müdür Dr. Sermet Kileci, sağlık sektöründe görev yapmanın daha fazla fedakârlık ve çaba gerektirdiğine dikkati çekerek, “Hastanede görev yapan kadın personelimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, emekleri için teşekkür ediyorum” dedi. 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ

Çağdaş hastane yönetimi anlayışıyla yönetilen ve sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen hastanemizde, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Tıbbi/Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Hematoloji, Tıbbi Onkoloji, Terapötik Aferez Merkezi, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, Çocuk Endokrinolojisi, Dahiliye, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Hematolojisi ve Çocuk Onkolojisi, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Romatoloji, Skolyoz Polikliniği, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite Merkezi, Pulmoner Rehabilitasyon Merkezi, İnme Ünitesi, Yanık Ünitesi, GETAT (Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp) ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.

DÜNYA GLOKOM HAFTASI

DÜNYA GLOKOM HAFTASI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Pelin Özyol, glokomun (göz tansiyonu) tedavi edilmediğinde körlüğe neden olabileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ GÖZ HASTALIKLARI ABD BAŞKANI DOÇ. DR. ÖZYOL:
“GLOKOM TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE KÖRLÜĞE NEDEN OLABİLİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Pelin Özyol, glokomun (göz tansiyonu) tedavi edilmediğinde körlüğe neden olabileceğini söyledi.

8-14 Mart Dünya Glokom Haftası nedeniyle bir açıklama yapan Doç. Dr. Özyol, halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomu, göz içi basıncının yükselmesi sonucu oluşan ve göz sinirinde meydana gelen yıpranma olarak tanımladı.

Glokomun, 40 yaş üstü kişilerde daha sık görülebildiğini belirten Doç. Dr. Özyol, erken tanı ve tedavinin olmadığı durumda kalıcı görme kaybına yol açabileceğine dikkat çekti.

GLOKOM NASIL OLUŞUR?

Glokomun gözün içindeki sıvıyı dışarıya atan kanallarda tıkanıklık sonucu medyana geldiğini kaydeden Doç. Dr. Özyol şöyle devam etti:

“Göz içi sıvısı gerektiği kadar dışarıya atılamadığında göz içindeki basınç yükselerek, görmemizi sağlayan sinir hücrelerini tahribata uğratır. Bu durumda göz siniri hücreleri zarar görerek, göz çevresinden merkezine doğru görme kaybı ortaya çıkmaya başlar.

Basınçta belirgin artış olmadan da yapısal nedenlerle göz içi basıncına hassas olan gözlerde de aynı olayın gerçekleşmesi mümkündür. Hücrelerin tümü öldüğü zaman kalıcı total görme kaybı oluşur.”

GLOKOM KİMLERDE GÖRÜLÜR?

Doç. Dr. Özyol, “Glokom, tüm dünyada 40 yaşın üzerinde ortalama her 40 kişiden birinde görülen ve gizli ilerleyen bir hastalıktır. En sık görülen kalıcı görme kaybı nedenidir” şeklinde konuştu.

Özellikle genetik yatkınlık nedeniyle ailesinde glokom hastalığı öyküsü olanlar, yüksek dereceli hipermetrop ya da miyop hastaları, diyabetikler yanında herhangi bir şekilde gözüne alınan darbe alan kişilerin de daha fazla risk altında olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Özyol glokomun tedavi seçenekleri ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

“İlaçlarla, lazerle ya da cerrahi olarak hastalığa müdahale edilebilir. Gizli ve sinsi ilerleyen bu hastalığın erken teşhis ve tedavisi için özellikle 40 yaş üstü kişiler rutin göz muayenesi yaptırmalıdır.

Glokomun oluşumu gözün yapısı, birtakım göz hastalıkları ya da göze alınan darbelere bağlı olabilir. Erken teşhis konduktan sonra tedaviyle görme kaybını engellemek ve hastanın görme kalitesini arttırmak mümkündür.”

ROMATİZMALI HASTALARA MORAL ETKİNLİĞİ

ROMATİZMALI HASTALARA MORAL ETKİNLİĞİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık, hastaları tedavi ederken psikolojik açıdan rahatlamalarını da çok önemsediklerini söyledi.

SANKO HASTANESİ ROMATOLOJİ UZMANI DOÇ. DR. BÜNYAMİN KISACIK:

“HASTALARI TEDAVİ EDERKEN PSİKOLOJİK AÇIDAN RAHATLAMALARINI DA ÇOK ÖNEMSİYORUZ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık, hastaları tedavi ederken psikolojik açıdan rahatlamalarını da çok önemsediklerini söyledi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Doç. Dr. Kısacık’ın katkılarıyla makyaj uzmanı Seda Yıldız’la moral etkinliği kapsamında romatizmalı hastalara uygulamalı makyaj eğitimi verildi.

Zeugma toplantı salonunda düzenlenen etkinliğe tedavisi süren 15 romatizmalı hasta davet edildi. Etkinlikte hastalarıyla bir araya gelen Doç. Dr. Kısacık, romatizmal hastalıkların, eklemlerde şekil bozukluğu ve deformite, yani sakatlık yapabildiğini anımsattı.

Hastalığın, kronik seyrinin yanında birçok psikolojik sorunu da beraberinde getirdiğine vurgu yapan Doç. Dr. Kısacık, “Hastalığın iyi tedavisi ile aslında ortaya çıkabilecek sorunları kolaylıkla çözebilmekteyiz. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise hastaların düzenli takibidir” dedi.

Romatizmal hastalıkları tedavi ederken hastaların tedavi uyumunun yanında farklı uğraşılarla psikolojik açıdan rahatlamalarını da çok önemsediklerini anlatan Doç. Dr. Kısacık, etkinlikle ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Yaptığımız makyaj etkinliği aslında hastalarımızı psikolojik olarak rahatlatmak için verdiğimiz uğraşların bir parçası. Romatizmanın iyi tedavisinin yanı sıra, hastalarımızın moral açısından güçlü olmalarını amaçlıyoruz. Etkinlikte geçirilen güzel zamanın yanında hastaların benzer hikayeleri yanı başındaki kişiden duyması, moral ve tedavi motivasyonlarını artırmaktadır.

Romatizmanın tedavisi tüm vücuda yansımaktayken, makyaj ise kişilerin öncelikle kendine güveninin artmasına, sonrasında ise ruhunun iyileşmesine katkı sunmaktadır. Destek ve katkılarından dolayı Seda Yıldız’a da teşekkür ederiz.”

Hem eğlenerek hem de öğrenerek zaman geçiren hastalar, etkinliğin sonunda Doç. Dr. Kısacık ve makyaj uzmanı Seda Yıldız’a teşekkür ederek, hatıra fotoğrafı çektirdi.

ULUSLARARASI EPİLEPSİ GÜNÜ

ULUSLARARASI EPİLEPSİ GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Buket Yılmaz, “Epilepsi hastalığı diğer kronik hastalıklardan farklı değildir. Epilepside farkındalık oluşturmak hastalarımızın özgüvenini artıracak ve toplumdaki diğer bireylerin empati kurmasını kolaylaştıracaktır” dedi.

SANKO HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ YILMAZ:

“EPİLEPSİ DİĞER KRONİK HASTALIKLARDAN FARKLI DEĞİLDİR”

“ANTİEPİLEPTİK İLAÇLA HASTALAR GÜNLÜK YAŞAMLARINI İYİ BİR ŞEKİLDE SÜRDÜREBİLİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Buket Yılmaz, “Epilepsi hastalığı diğer kronik hastalıklardan farklı değildir. Epilepside farkındalık oluşturmak hastalarımızın özgüvenini artıracak ve toplumdaki diğer bireylerin empati kurmasını kolaylaştıracaktır” dedi.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, 14 Şubat Uluslararası Epilepsi Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. 

Epilepsi hastalığının beyindeki sinir hücrelerinin anormal deşarjı sonucunda oluşan bir bozukluk olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, “Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı eşittir. Dünyada tahmini olarak 65 milyon epilepsi hastası olmakla birlikte yıllık yaklaşık 2,4 milyon yeni epilepsi hastası eklenirken, ülkemizde ise bu sayının 750 bin dolayında olduğu tahmin edilmektedir” ifadelerini kullandı.

NEDENLERİ

Epilepsinin nedenlerine değinen Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, “Beyin hasarları, tümörleri ve enfeksiyonları, felç, kafada travma, metabolik hastalıklar ve doğumsal anomaliler nedenler arasında sayılabilir. Bilinen genetik bozukluklar da az da olsa nedenler arasında sayılabilir. Bazı hastalarda altta yatan bir neden bulunamamaktadır” diye konuştu.

TANI

Epilepsi tanısının temelini klinik ve elektroansefalografinin (EEG) oluşturduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, şu uyarılarda bulundu: 

“Hastanın geçirdiği nöbetlerin hasta ve yakınları ya da tanıklarca ifade edilmesi önemlidir. Bunlara ek olarak teknolojinin gelişmesiyle video çekimlerinin kolayca yapılması nöbet sırasındaki videolara kolay ulaşım sağladığı için tanının konmasına büyük katkı sunmaktadır.” 

EPİLEPSİ NÖBETLERİ

Epilepsi nöbetlerinin çocukluk ve yaşlılık döneminde daha sık karşılaşılmakla birlikte, her yaşta görüldüğüne dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, çok değişik şekillerde ortaya çıkabilen nöbetlerle ilgili olarak ise şu bilgileri paylaştı: 

“Sıklıkla geçici bilinç kaybına yol açar. Bunun dışında kollarda, bacaklarda titreme, kasılma şeklinde büyük nöbetler görülebilir, bu kasılmalar tek bir kol ve bacakla sınırlı kalabilir. Boş bakma şeklinde dalma nöbetleri, çiğneme-yutkunma, üzerinde bir şeyler arama, pedal çevirme şeklinde pek çok hareket çeşitliliği bulunan nöbetler görülebilir. 

Bilinç kaybının eşlik ettiği büyük nöbetlerde bunlara dilini ısırma, ağızdan köpük gelmesi ve idrar kaçırma eşlik edebilir. Yine bu tür nöbetlerde hasta yere düşebilir ve kırıklar, kafa travması da dahil olmak üzere bazı fiziksel yaralanmalar yaşanabilir.” 

NÖBETLERİN KONTROL ALTINA ALINMASI

Epilepsi nedeniyle yaşanan sıkıntıların çoğunlukla engellenebileceğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, tedavinin temelini oluşturan ilaçlarla ilgili olarak şunları kaydetti:

“Tedavide temel, ilaçtır. Ancak unutulmaması gereken nokta, nöbetleri durdurmak için verilen ilaçların planlı ve düzenli olarak kullanılmasıdır. İlaç tedavisi devam ederken kontrollerin düzenli yapılması ilaçların etkinliği ve olası yan etkilerinin de takibini sağlayacaktır. 

İlaç tedavisiyle yüzde 70 oranında nöbetler kontrol altına alınırken, ilaç tedavisine rağmen kontrol altına alınamayan, dirençli gruplar için cerrahi tedavi, diyet, nörostimülasyon ve pil tedavisi seçenekleri de epilepsi merkezleri tarafından uygulanmaktadır.” 

SOSYAL SORUNLAR

Epilepsinin çok yaygın görülmesine rağmen toplum tarafından doğru olmayan algılanma ve bilgilendirilme nedeniyle bu hastaların dışlanma, damgalanma gibi bazı sosyal sorunlarla da mücadele etmek zorunda kaldığına vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, şöyle devam etti: 

“Bu durum epilepsi hastalarında eve kapanma, sosyal izolasyon gibi sorunlara neden olmakta, yaşam kalitelerini daha da düşürmektedir. Tüm bunları yaşamamak için genellikle hastalıklarını sakladıklarından etkin tedaviye ulaşmada sorun yaşamaktadırlar. 

Epileptik nöbetlerin tam olarak bilinmediği ülkemizde bu hastalığa sahip çocuklar ebeveynleri tarafından gizlenip dış çevreden ayrıştırılabiliyor. Bu nedenle gerekli ve yeterli tedavileri alamadıklarından, eğitim ve iş olanaklarından yoksun kalıp aile kurmada engellerle karşılaşmaktadırlar.

Hastalığın tek bir antiepileptik ilaçla tedavi edilmesiyle bile hastalar günlük yaşamlarını iyi bir şekilde sürdürebilir, okulda eğitimlerini alabilir, iş yaşamına dahil olabilir, aile kurup, bilim, sanat gibi farklı kulvarlarda büyük ve başarıları işlere imza atabilir. Bu hastalığa sahip bireylerin yaşamlarını kolaylaştırmak için toplumsal farkındalığı artırmalıyız.” 

Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, SANKO Üniversitesi Hastanesi olarak tüm epilepsi hastası bireylerin ve onlara destek verenlerin 14 Şubat Uluslararası Epilepsi Günü’nü kutladıklarını da sözlerine ekledi.

DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ

DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu, “Sigarayı bıraktıktan üç gün sonra bile daha rahat nefes alacaksınız. Yeter ki kararlı olun” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ GÜNDOĞDU:

“SİGARAYI BIRAKAN ÜÇ GÜN SONRA BİLE DAHA RAHAT NEFES ALIR”

“KANSERDEN VE KORONER KALP HASTALIKLARINDAN ÖLÜMLERİN YÜKSEK BİR ORANDA TEMELİNDE SİGARA TÜKETİMİ BULUNMAKTADIR.” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu, “Sigarayı bıraktıktan üç gün sonra bile daha rahat nefes alacaksınız. Yeter ki kararlı olun” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, sigara kullanan kişilerin solunum yollarında, kullanmayanlara göre çok daha fazla enfeksiyonla karşı karşıya kaldıklarını söyledi.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı da olan Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, “Akciğerlere zarar veren ve solunum yollarında ciddi hasarlara neden olan sigara kullanımı KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), kronik bronşit, amfizem gibi kalıcı hastalıklara yol açıyor” uyarısını yaptı.

SİGARANIN ZARARLARI

Dünyada ve ülkemizde sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, sigaranın zararları ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Sigara tüketimi akciğerlerde bulunan küçük havayollarıyla, dokularında iltihaplı birtakım rahatsızlıklara neden olur. Bunun sonucunda nefes darlığı, göğsünüzde sıkışma, soluk alışverişi sırasında hırıltı oluşur. Sürekliliğinde ise solunum yolları ve akciğerde kalıcı hasarlar yaşanır. Kanserden ve koroner kalp hastalıklarından yaşam kayıplarının yüksek bir oranda temelinde sigara tüketimi bulunmaktadır.”

Sigara tüketiminde psikolojik, fiziksel faktörlerin yanında davranış alışkanlığının da rol oynadığını anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, sigarayı bırakmada en önemli etkenin kişinin kararlılığı olduğuna dikkat çekti.

SİGARAYI BIRAKMAK İÇİN DESTEK ALABİLİRSİNİZ

Sigarayı bırakmada ilk yapılması gereken adımlardan birinin, sigara tüketimini teşvik eden faktörlerin ortadan kaldırılması olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, şöyle devam etti:

“Özellikle farklı meşguliyetler edinmek, mümkünse sigaraya eşlik eden çay, kahve içimini azaltmak, sigara, çakmak gibi doğrudan içmeyi teşvik edici nesnelerden kurtulmak, sigara tüketiminin olduğu ortamlardan kaçınmak, aile ve arkadaş yanında profesyonel destek almak sigarayı bırakmada destek olarak karşımıza çıkmaktadır.”

YENİDEN DOĞDUĞUNUZU HİSSEDEBİLİRSİNİZ

“Yaşam kalitesini sadece düşürmekle kalmayıp, yaşamı yok eden sigara tüketimi için kararlı adımlar atılarak, yeniden doğduğunuzu hissedebilirsiniz” diyen Dr. Öğr. Üyesi Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sigarayı bırakma kararı verdikten sonra bile kendinizi çok daha iyi ve rahatlamış hissedeceksiniz. Sigarayı tüketmediğiniz iki saatin sonunda vücudunuz nikotini atmaya başlar. 12 saatin sonunda sigara dumanına maruziyetten kaynaklanan dumandan temizlenen ciğerlerinizin çok daha iyi çalışır. İkinci gün koku ve tat alma duyularınızda keskinleşme gözlemleyebilirsiniz. Üçüncü gün daha rahat nefes almaya başlarken, süre uzadıkça sağlığınıza yeniden kavuştuğunuzu adım adım göreceksiniz.”

SUDAN’DAN ŞİFA BULMAK İÇİN SANKO HASTANESİ’NE GELDİ

SUDAN’DAN ŞİFA BULMAK İÇİN SANKO HASTANESİ’NE GELDİ

Sudan Hartumlu inşaat mühendisi Mohammed Abdulezaim Gorshey, on yıldan beri yaşadığı nefes darlığı ve öksürük rahatsızlığından, SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniğinde gerçekleştirilen operasyonla kurtuldu.

SUDANLI HASTA GORSHEY: “BABAMIN İŞİ İÇİN GELDİĞİ GAZİANTEP’TE DURUMUMU ANLATTIĞI TANIDIKLARI SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ HOCALARINDAN PROF. DR. LEVENT ELBEYLİ’Yİ ÖNERMİŞLER. İYİ Kİ BU HASTANEYİ TERCİH ETTİM, İYİ Kİ LEVENT HOCAYI ÖNERMİŞLER”

GÖĞÜS CERRAHİSİ UZM. PROF. DR. ELBEYLİ: “BRONSKOPİ İŞLEMİ VE TAKİBİNDE VİDEO YARDIMLI TORAKOSKOPİ SOL ALT LOBEKTOMİ YAPILDI.

HASTAMIZIN SAĞLIĞINA KAVUŞARAK, HASTANEMİZDEN MEMNUNİYETLE AYRILMASI AİLESİ VE BİZLER İÇİN EN BÜYÜK MUTLULUKTUR”

Sudan Hartumlu inşaat mühendisi Mohammed Abdulezaim Gorshey, on yıldan beri yaşadığı nefes darlığı ve öksürük rahatsızlığından, SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniğinde gerçekleştirilen operasyonla kurtuldu.

Mohammed Abdulezaim Gorshey (27) on yıl önce başlayan nefes darlığı ve öksürük nedeniyle büyük sıkıntılar yaşadığını, geceleri rahatsızlığı nedeniyle uyuyamadığını ve tüm bunlara bir de alerji şikayetleri eklendiği için yaşam kalitesinin bozulduğunu söyledi.

Tüm bu sıkıntıların, günlük yaşantısını olumsuz etkilediğini belirten Gorshey, Sudan’da farklı sağlık kuruluşlarına yaptığı başvurulardan sonuç alamadığını ve hayatının her anında çözüm için tedavisini ve ilaçları araştırdığını kaydetti.

Üniversitede öğrenim gördüğü dönemde sıkıntılarının arttığını ancak çözüm bulamadıklarını anlatan Gorshey, “Babam yaptığı iş nedeniyle Gaziantep’e sıklıkla geliyordu. Burada birlikte çalıştığı arkadaşına yaşadığım sıkıntılardan bahsettiğinde SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Levent Elbeyli’yi önermiş” dedi.

Gorshey, bunun üzerine araştırdığı Prof. Dr. Levent Elbeyli’nin yaptığı ameliyatlar ve tedavilerle, doğru ve tecrübeli bir isim olduğunu düşünerek geçen yıl Gaziantep’e SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğuna vurgu yapan Gorshey, süreci şöyle açıkladı:

“Prof. Dr. Levent Elbeyli Hocam, muayene ve tetkikler sonrasında on yıldır yaşadığım sıkıntının lokalize bronşektaziden (akciğer içindeki hava yollarında yani bronşlarda oluşan harabiyet sonucunda bronşların kalıcı olarak genişlemesi) kaynaklandığını ve tedavisi için ameliyat olmam gerektiğini bildirdi.  

Teşhis konulduğunda yüksek lisans eğitimim devam ettiği ve zamanım kısıtlı olduğu için ameliyatı ertelemek zorunda kaldım. Doktorum Levent Bey, durumu anlattığımda istediğim zaman gelebileceğimi, tedavimi yapacağını ifade etti.

Bu yıl eğitimimi tamamlayarak, SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne Levent Hocama geldiğim. Ameliyat öncesi ve sonrası için gerekli bilgileri detaylı bir şekilde paylaştı. Başarılı bir ameliyat geçirdim ve sağlık durumum çok iyi. Levent Hocam sayesinde yaşam kalitem yükseldi ve üzerime kâbus gibi çöken bu hastalıktan kurtuldum.”

Gorshey, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde uygulanan tedaviden ve gördüğü ilgiden büyük memnuniyet duyduğuna dikkat çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Başta doktorum Prof. Dr. Levent Elbeyli olmak üzere tüm personelin bakım ve ilgisinden çok memnun kaldım. SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde umduğumuzdan fazlasını yaşadık. Hastanenin konforu, personelin ilgi ve güler yüzlü yaklaşımı için çok teşekkür ederim. İyi ki bu hastaneyi tercih ettim, iyi ki Levent Hocayı önermişler.”

BABA ABDULEZAİM SAYED GORSHEY

Ticaretle uğraşan yedi çocuk babası Abdulezaim Sayed Gorshey (54), SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne geldiklerinde, hastane ve Prof. Dr. Levent Elbeyli’yle ilgili duyduklarının ve yaptıkları araştırmaların çok fazlasıyla karşılaştıklarının altını çizdi.

“Ameliyat öncesi birtakım korkularım vardı. Ancak korkumu Levent Hocayı tanıdıktan sonra yendim” diyen baba Gorshey, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ameliyat öncesinde ve sonrasında doktorumuz ve hastane personeli bizimle çok ilgilendi. Ameliyat sonrası oğlumda çok büyük değişiklikler oldu. Oğlum artık çok rahat nefes alabiliyor.

Çok sistemli hastane kurulmuş. Sudan’daki yakınlarıma önereceğim. Bazı hastalıklar için Avrupa’nın yolunu tutan tanıdıklarımız var. Burada gördüğüm ilgiyi ve hastanenin çok donanımlı olduğunu anlatarak bu hastaneyi önereceğim.

Hastanenin fotoğraflarını ve videolarını çektim ki oradaki insanlar ne kadar donanımlı bir hastane olduğunu görsün diye. Hekimimizi çok büyük bir şifacı olarak tanımlıyorum. Herkese çok teşekkür ederim.”

PROF. DR. LEVENT ELBEYLİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı da olan Prof. Dr. Levent Elbeyli, hasta ve yapılan işlem konusunda şu bilgileri paylaştı:

“Uzun yıllardır kronik öksürük, nefes darlığı ve bol balgam çıkaran genç hastamıza geçtiğimiz yıl sol akciğer alt lobda lokalize bronşektazi teşhisi koymuştuk. Ancak, eğitimine devam etmesi nedeniyle müdahaleyi ertelemiştik.

Bu yıl ameliyatını gerçekleştirdiğimiz hastamıza bronskopi (akciğer ve solunum yollarındaki sorunların ince plastik bir kamera ile teşhis ve tedavisi) işlemi ve takibinde video yardımlı torakoskopi sol alt lobektomi (cerrahi müdahaleyle bir lobun tamamen çıkarılıp alınması) yapıldı.

Başarıyla geçen bir ameliyat sonrası hastamızı beşinci gün şifa ile taburcu ettik. Yaklaşık 10 yıldır sıkıntılı bir yaşam süren hastamızın sağlığına kavuşarak, hastanemizden memnuniyetle ayrılması ailesi ve bizler için en büyük mutluluktur.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN YENİ BİR HİZMET

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN YENİ BİR HİZMET

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde bölgenin ilk ve tek skolyoz (omurga eğriliği) polikliniği hizmete açıldı.

BÖLGEDEKİ İLK VE TEK SKOLYOZ POLİKLİNİĞİ HİZMETE AÇILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde bölgenin ilk ve tek skolyoz (omurga eğriliği) polikliniği hizmete açıldı.

Skolyoz polikliniğinde Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla’nın koordinatörlüğünde, Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ile Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Levent Bostancı görev aldı.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, skolyozun omurga düzlemindeki çarpıklık olduğunu, hastalık değil bir şekil bozukluğu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

 Skolyozda cerrahi tedavi yanında spor, egzersiz, korse kullanımı gibi cerrahi dışı tedavi yöntemlerinin de seçenekler arasında olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Yayla, “Skolyoz tedavisinde hastanın yaşı, eğriliğin kaç derece ve nerede olduğu, yetişkin hastalarda ağrı şiddeti gibi faktörler ışığında bireye özgü planlamalar yapılır. Özellikle eğriliğin derecesi ve ilerleme durumu göz önünde bulundurulur” dedi.

“Multidisipliner yaklaşımla kurulan polikliniğimizin hizmete girmesiyle önemli sağlık sorunlarından olan skolyozun bölgemizde tedavisiyle ilgili bir eksik de giderilmiş oluyor” diyen Dr. Öğr. Üyesi Yayla, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Skolyoz hastalığının tanısı ve özellikle cerrahi tedavisi zorlu bir süreç gerektirmektedir. Ancak donanımlı ve alt yapısı güçlü olan hastanemizde, aldığımız eğitimler ve başarılı ekibimizle skolyoz hastalarının yüzünü güldüren sonuçlar alacağız. Bu sayede artık skolyoz hastalarının tanı ve tedavileri için çeşitli hastane ve branşlarına başvurmalarına, hatta şehir dışına gitmelerine gerek kalmadı. İstanbul’da skolyoz cerrahisi yapılan önemli bir merkez ile koordineli çalışmalarımız da devam edecek.” 

DÜNYA KANSER GÜNÜ

DÜNYA KANSER GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, kanserde erken teşhisin, tedavinin temelini oluşturduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. YILDIRIM:

“KANSERDE ERKEN TEŞHİS TEDAVİNİN TEMELİNİ OLUŞTURUR”

“KANSER, DÜNYADA ÖLÜMLERİN YAKLAŞIK ALTIDA BİRİNİN, ÜLKEMİZDE İSE BEŞTE BİRİNİN SEBEBİDİR”  

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, kanserde erken teşhisin, tedavinin temelini oluşturduğunu söyledi. 

Prof. Dr. Yıldırım, 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, kanserin dünyanın karşı karşıya kaldığı bir sağlık sorunu olduğunu anımsatarak, “Kanser, dünyada ölümlerin yaklaşık altıda birinin, ülkemizde ise beşte birinin sebebidir” dedi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları / Tıbbi Onkoloji Uzmanı da olan Prof. Dr. Yıldırım, kanserin bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından büyük bir yük oluşturduğuna vurgu yaptı. 

Yılda yaklaşık yedi milyonun üzerinde insanın kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Prof. Dr. Yıldırım, dünya genelinde her yıl tahmini 10 milyon yeni vakayla karşılaşıldığının altını çizdi. 

TÜRKİYE’DE DURUM

Ülkemizde görülen kanser konusuna değinen Prof. Dr. Yıldırım, “Sırasıyla erkeklerde akciğer, prostat, kolorektal ve mesane; kadınlarda ise meme, tiroit, kolorektal ve uterus kanseriyle sık karşılaşmaktayız” ifadelerini kullandı. 

KANSERİ OLUŞTURAN FAKTÖRLER

Ülkemizde ve dünyada ölüm nedenleri arasında ikinci sırada kanserlerin yer aldığını anımsatan Prof. Dr. Yıldırım, kanserin herkesi etkilediğini bildirdi. 

Kanserde yaşam kayıplarının risk faktörlerine değinen Prof. Dr. Yıldırım, özetle şu bilgileri paylaştı:

“Tütün tüketimi, aşırı kilo ya da şişmanlık, meyve ve sebze tüketiminin az olması, fiziksel aktivitenin yetersizliği, alkol kullanımı olmakla birlikte, ölümlerin yüzde 22’lik kısmını oluşturan tütün en önemli risk faktörüdür. 

Bunların yanında HPV ve hepatit gibi virüsler düşük ve orta gelirli olarak sınıflandırılan ülkelerde görülen kanser nedenlerinin yüzde 25’lik kısmını oluşturur.  

Risk faktörlerinden kaçınarak ve mevcut kanıta dayalı önleme stratejilerini uygulayarak kanseri yüzde 30-50 oranında önleyebiliriz. Erken tanı ve uygun tedavi seçenekleriyle birçok kanseri iyileştirme olasılığı bulunmaktadır.”     

KANSERDEN KORUNMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Kansere yol açtığı düşünülen faktörlerden uzak durmanın, henüz kanserleşmemiş (prekanseröz) lezyonların kanserleşmesinin önlenmesinin kanserden korunmada çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şu noktalara dikkat çekti:

“Tütün ve tütün ürünleri tüketmeyin ve tüketilmesine izin vermeyin. Haftada 3- 5 gün düzenli egzersizi ihmal etmeyin, aşırı kilo almaktan sakının. Mümkünse günlük 4-5 porsiyon meyve ve sebze tüketmeye özen gösterin, diyette doymuş yağ miktarını en aza indirin. Günlük bir defa düşük doz aspirin alın (kolon kanserine karşı), alkol tüketmeyin ya da en aza indirmeye çalışın. Güneş yanıklarından ve uzun süreli güneş banyolarından kaçının.”

KANSERDE ERKEN TANI

Bazı kanser türleri için erken tanı olanaklarının bulunduğuna işaret eden Prof. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Kanserin kontrol altına alınmasında korunma ile başlayan tarama ve kanserli hastanın terminal dönemde palyasyonuna kadar uzanan süreçte toplumun ve hekimlerin eğitimi temeldir. Başarı için, multidisipliner (disiplinler arası) yaklaşım büyük önem taşır.”

ÇOCUKLARDA ATEŞ PEK ÇOK HASTALIĞIN HABERCİSİ OLABİLİR

ÇOCUKLARDA ATEŞ PEK ÇOK HASTALIĞIN HABERCİSİ OLABİLİR

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, çocuklarda ateşin pek çok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. ÖĞR. ÜYESİ ALMACIOĞLU: “ENFEKSİYON HASTALIKLARININ BELİRTİSİ GENELLİKLE ATEŞTİR. ÇOCUKLAR DİKKATLİ TAKİP EDİLMELİ”

ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNLARININ GÖSTERGESİ OLAN YÜKSEK ATEŞE ZAMANINDA MÜDAHALE EDEBİLMEK ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, çocuklarda ateşin pek çok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, kış mevsiminin başlamasıyla birlikte anne ve babaları en çok tedirgin eden durumlardan biri olan çocuklarda ateş yükselmesinin farklı nedenleri olabileceğine dikkat çekti. 

Özellikle küçük yaştaki çocukların dikkatli takip edilmesi gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Çocuklarda sık karşılaşılan enfeksiyona bağlı bakteri, parazit, virüs, vb. hastalıklar, mikroorganizmalara vücudun direnmesi sonucu ortaya çıkmaktadır” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Özellikle kış mevsiminde çocuklarda çok karşılaştığımız kimi zaman da önemli sağlık sorunlarının göstergesi olan yüksek ateşe zamanında müdahale edebilmek önemlidir” şeklinde konuştu.

Çocuklarda ateş ölçümü konusunda da uyarılarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “El ile hissedilen ateş genellikle güvenilir değildir. Bu konuda hassas ateş ölçerler gerçek vücut ısısını gösterecektir. Ateş ölçümünde koltuk altından 37,2 0C, kulaktan ise 37,8 0C’ye kadar normal sınırlar içindedir” ifadelerine yer verdi.

“Ancak ateş ölçerken oda sıcaklığı ile çocuğun kıyafetlerinin kalın olması vücut ısısını artıran unsurlar arasında olduğu göz ardı edilmemelidir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, şöyle devam etti: 

“Enfeksiyon hastalıklarının ilk belirtisi genellikle ateştir. Küçük yaş gruplarında diş çıkarmak ateşe yol açabilir, ancak özellikle beş yaşına kadar viral enfeksiyona bağlı orta kulak iltihabı, alt-üst solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı hastalıklar, genellikle kız çocuklarında idrar yolu enfeksiyonları, zatürree vb. ateşli hastalıkların görülme oranı yüksektir.”

DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Ateşi yüksek olan özellikle küçük yaşlardaki çocukların hızlı su kaybı yaşayabileceklerine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, şu uyarılarda bulundu: 

“Bu durumda çocuğu susuz bırakmamak gerekir, mümkünse çorba, taze meyve suyu tüketmesi sağlanmalıdır. Alnına, koltukaltı, kasık gibi bölgelere ıslak bezle kompres yapmak ateşin düşürülmesinde etkili olabilir. Çocuğun kalın giydirilmemesi gerekir. Ancak öncelikle çocuğun durumuyla ilgili doktoruyla görüşülmesi ve ilaçların doktor kontrollüyle verilmesi büyük önem taşır.”

DOKTORA MUTLAKA ULAŞIMASI GEREKEN DURUMLAR

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, mutlaka doktora ulaşılması gereken durumları ise şöyle sıraladı:

“Üç aylığa kadar ateş görülen tüm çocuklar ne olursa olsun mutlaka doktor tarafından görülmelidir. İki yaşından küçük çocuklarda 24 saatten, iki yaşından büyük çocuklarda ise üç günden fazla süren ateş varsa ve ateşe ciltte döküntüler eşlik ediyorsa, ateşin düşmesine rağmen çocukta huzursuzluk, ağlama, sürekli uyku hali görülüyorsa, nefes almada güçlük yaşıyorsa, öksürük, hırıltı, kulakta, boğazda, karında ağrı, sürekli kusma, besin tüketiminde zorluk, daha önceden yaşanan havale öyküsü, bıngıldakta çökme veya şişlik, eklemlerde kızarıklık, vb. durumlarda mutlaka doktora başvurulmalıdır.”

KIŞ HASTALIKLARINA DİKKAT

KIŞ HASTALIKLARINA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, kış mevsiminde hava sıcaklarının aşırı düşmesiyle birlikte kış hastalıklarının etkisini artırdığını belirtti.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZM. DR. BARAN:

“HAVA SICAKLARININ AŞIRI DÜŞMESİYLE KIŞ HASTALIKLARI ETKİSİNİ ARTIRDI”

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, kış mevsiminde hava sıcaklarının aşırı düşmesiyle birlikte kış hastalıklarının etkisini artırdığını belirtti.

Dr. Baran, kış mevsiminde soğuk algınlığı (nezle), grip (influenza), üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, tonsillit (bademcik iltihabı), faranjit (geniz iltihabı), larenjit (ses teli iltihabı), sinüzit, astım, bronşit, pnömoni (zatürree), sinüzit ve orta kulak iltihabı gibi hastalıkların arttığını söyledi.

Bu hastalıkların mevsim değişmelerine karşı vücudun tam uyum sağlayamamasından kaynaklandığını anımsatan Dr. Baran, “Vücut, soğuk havalara uyum sağlayabilmek için, ani ısı değişikliği durumunda fazla enerji harcar” dedi.

Harcanan fazla enerjinin vücudu normal enerjisine dönüştürmede geciktiğinde, vücut direncinin zayıflayacağını anlatan Dr. Baran, “Bağışıklık sistemimiz olan koruyucu mekanizmalar yeterince yanıt vermediğinde enfeksiyonlar ortaya çıkar” uyarısını yaptı.

Dr. Baran, kış hastalıklarının yaşlılarda diyabet, kalp yetmezliği, kronik bronşit, astım, anemi, karaciğer ve böbrek hastalıkları, kanser gibi kronik hastalıkları olanlarda daha çok rastlandığının altını çizdi.

KIŞ AYLARINDA GÖRÜLEN HASTALIKLAR

Soğuk algınlığının 200'e yakın farklı virüs nedeniyle meydana gelen bir çeşit üst solunum yolu enfeksiyonu olduğunu ifade eden Dr. Baran, hastalıklı kişinin hapşırması veya öksürmesi sonucu virüsün havaya yayıldığına dikkati çekti.

Hapşırmayla 15 bin civarında küçük tükürük damlacığının etrafa yayılabildiğine vurgu yapan Dr. Baran, şöyle devam etti:

“Damlacık içerisinde yer alan virüsler havada ortama göre bir iki gün kalabilir, sonrasında burun yoluyla insana geçer. Vücut savunma göstermek için ilk önce burun akıntısı ve hafif ateşle cevap verir. Ayrıca üşütme, hapşırma, vücutta kırgınlık, halsizlik, terleme, göz yaşarması, burun tıkanıklığı, geniz akıntısına bağlı boğazda ağrı ve yanma, öksürük, ses kısılması, baş ağrısı ve kas ağrıları gibi belirtiler de görülmektedir. Hastalık yaklaşık 7-10 günde kendiliğinden geçer.”

Genelde sonbaharda sıklıkla görülen grip hastalığından ise yaz mevsimi sonunda da etkilenmek mümkündür. Nezle ile çok karıştırılan grip hastalığı da virüs kökenlidir. İnfluenza A-B-C virüsleri çok sık yapısal değişiklik gösterdiğinden hızla yayılma göstermektedir. Tükürük damlacıkları yoluyla bulaşıp, hızla yayılarak ölümcül sonuçlara neden olabilir.

Aynı şekilde bir tür grip virüsü olan Covid 19 enfeksiyonu da aynı influenza virüsleri gibi en çok damlacık yoluyla bulaşmaktadır. Ayrıca virüsle bulaşmış yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan ağız, burun ve gözlere götürülmesi ile de virüs alınabilir.”

FARENJİT

Farenjitin birçok bakteri ve virüsün yol açtığı boğaz tabanının iltihaplı hastalığı olduğunu vurgulayan Dr. Baran, “Boğazda ağrı ve yanma, gıcıklanma, öksürük ve geniz akıntısı ile kendini gösterir. Genellikle sinüzite bağlı mikroplu geniz akıntısına bağlı gelişmekle birlikte ağzı açık uyuyanlarda, horlayan ve uyku apne sendromu vakalarında, mide reflüsünde de sık farenjit görülmektedir. Korunmak için hastalığa neden olan biyolojik ve çevresel faktörlerin iyileştirilmesi gerekir” şeklinde konuştu.

SİNÜZİT

Sinüzit hastalığının, kafatasında alın, burun ve elmacık kemiği bölgelerinde yer alan içi hava dolu sinüs boşluklarının herhangi bir mikrobik durumda tıkanma ve iltihaplanmasıyla yaşandığını anımsatan Dr. Baran, şu bilgileri verdi:

Bu hastalıkta baş ve yüz ağrısı, burun tıkanıklığı, koku almada azalma, ateşlenme, geniz akıntısı, ağız kokusu, öksürük ve halsizlik görülür. Soğuk havalarda saçlarını iyi kurutmadan dışarı çıkanlarda, sigara içenlerde, alerjisi olanlarda, burunda polip ve kemik yapı bozukluklarının bulunduğu ve hava kirliliğinin arttığı durumlarda artmaktadır. Bu etkenlerden uzak durmaya çalışmalı, hekim tarafından verilen ilaçlar kullanılmalı ve gerektiğinde ameliyat olunmalıdır.”

LARENJİT

Larenjit hastalığının ses tellerinin enfeksiyona bağlı iltihaplanması olduğunu açıklayan Dr. Baran, “Ses kısılması, boğaz ağrısı, öksürük, ateşlenme ve halsizlikle kendini gösterir. Hekim tarafından verilen ilaçlar kullanılmalıdır” ifadelerine yer verdi.

TONSİLLİT

Boğaz tabanının iki yanında badem şeklinde yer alan lenf sistemine ait dokunun iltihaplanması olan tonsillitin (bademcik iltihabı) çocuklarda sık görüldüğüne işaret eden Dr. Baran, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ağız içindeki mikropların ilerlemesini engellemeye çalışan bademcikler bazen iltihaplanarak, büyüyebilir. Soğuk havalarda vücut direncinin düşmesine bağlı mikropların yayılmasıyla iltihap artar. Boğaz ağrısı, ağrılı yutma, ateş, üşütme, terleme, titreme, eklem ve kas ağrıları ile kendini gösterir. Ağızda kötü kokuya, bazen eklem romatizması, nefrit denilen böbrek iltihaplanması ve kalp kapak bozukluklarına neden olmaktadır.”

BRONŞİT Bronşit hastalığının soğuk havalarda ve havasız kapalı mekanlarda mikropların solunum yoluyla bulaştığını bildiren Dr. Baran, şu bilgileri paylaştı:

“Bronşit, gırtlak ve ses tellerinden akciğere giden ana yolların etkilenmesi sonucu salgıların artarak, iltihaba dönüşmesidir. Akut ve kronik olmak üzere iki tip bronşit vardır. Soğuk havalarda ve havasız kapalı mekanlarda mikropların solunum yoluyla bulaşarak bronşlara doğru ilerlemesiyle artar. Sigara içenlerde ve kronik hastalığı olanlarda sık görülür. Hastalık, başlangıçta kuru öksürük sonra balgam, boğaz ağrısı, ateş, terleme, bazen nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, tüm vücutta ağrı ile ortaya çıkar. Hastalık ilgili hekim tarafından muayene, laboratuvar ve akciğer filmi gibi bazı tetkikler sonucu tedavi edilir. Tedavi edilmezse Pnömoniye (Zatürree) dönüşür.

Zatürree, bronşların daha aşağısı olan havalanmanın başladığı küçük hava yolları ve alveol denilen oksijen alışverişinin olduğu yerlerin iltihabıdır. En ölümcül olan kış hastalıklarındandır. Bakteri, virüs ve mantarlar yanında bazen kimyasal maddelerin nefes yoluyla alınması da neden olabilir. Ateş, öksürük, balgam, üşüme, titreme, göğüs ağrısı, nefes darlığı, iştahsızlık, halsizlik ve kırgınlık belirtileri ile kendini gösterir. Kronik hastalıkları olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda sık görülür. Tedavi muayene ve tetkikler sonrası belirlenir. Hastalığın önlenmesinde kullanılan zatürree aşısı günümüzde koruyuculuğu oldukça yüksek olan etkili bir aşıdır.”

KIŞ HASTALIKLARINDAN NASIL KORUNMAK İÇİN İPUÇLARI

Dr. Baran, kış hastalıklarından korunmak için şu önerilerde bulundu:

  • “Bol meyve ve sebze tüketilmelidir. Limon, portakal, mandalina, elma ayrıca yoğurt, çörek otu, zencefil, nane, ada çayı gibi bitki çayları soğuk algınlığının belirtilerini azaltmada çok faydalıdır.
  • Bol sıvı alınmalıdır. Ancak özellikle böbrek ve kalp yetmezliği olanlar doktoruna danışarak kontrollü sıvı tüketmelidir.
  • Yumurta, süt ve balın bağışıklık sistemi üzerine kuvvetlendirici etkisi olduğundan özellikle düzenli sabah kahvaltısı yapılarak, bu gıdalar tüketilmelidir, düzenli ve dengeli beslenilmelidir. Bağışıklığın artmasında büyük katkıları olan D, C, A ve E vitaminleri, çinko ve selenyum takviyeleri yapılmalıdır.
  • Sentetik yerine, pamuklu ve yünlü elbiseler tercih edilmelidir.
  • Yaşlı ve kronik hastalığı olanlar antioksidan vitaminler almalı, sonbaharda özellikle Eylül-Ekim aylarında grip aşısı yaptırmalıdır.
  • Sigara içilmemeli ve sigaralı ortamdan uzak durulmalıdır.
  • İyi havalanmamış kapalı ve kalabalık ortamlarda uzun süre kalınmamalıdır. Okul, kışla, kreş ve yurt gibi toplu yaşam alanları temiz tutularak, havalandırılmalıdır.
  • Hava kirliliği olan yerlerde özellikle akşamları dışarıda fazla kalınmamalı, maske kullanımına özen gösterilmelidir.
  • Kalem, klavye ve mouse (fare), kitap, bardak gibi kişisel eşyalar, hastalıklı bireylerin temasından uzak tutmalıdır.
  • Mikropların bulaşmasında önemli yer tutan tokalaşma, ortak kullanılan kapı kolları ve toplu taşıma araçlarında tutunulan yerlere dikkat etmeli elleri sık sık yıkamalı veya kolonyalı kâğıt mendillerle silmelidir.

KARLI VE BUZLU HAVALARA DİKKAT

KARLI VE BUZLU HAVALARA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Bülent Sever, özellikle kış aylarında düşmelere bağlı kırık ve çıkıklarda yaşanan el ve ayak bileği kırıklarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN DOÇ. DR. SEVER:

“BUZLU HAVALARDA EL VE AYAK BİLEĞİ KIRIKLARINA DİKKAT”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Bülent Sever, özellikle kış aylarında düşmelere bağlı kırık ve çıkıklarda yaşanan el ve ayak bileği kırıklarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğr. Üyesi de olan Doç. Dr. Sever, kış mevsiminde daha sık karşılaşılan kırık ve çıkıklara karşı alınması gereken önlemler bulunduğunu kaydetti. 

Travmaya en fazla uğrayan eklemlerden birinin ayak bileği eklemi olduğunu anımsatan Doç. Dr. Sever, “Bilhassa kış mevsiminde karlanma, buzlanma, vb. durumlarda çoğunlukla ileri ve orta yaştaki hastalarda ayak bileği kırıkları görülmektedir. Karlı ve buzlu havalarda özellikle dikkatli olmak gerekir” dedi.

AYAK BİLEĞİ KIRIKLARI

Ayak bileği kırıklarında hastanın çoğunlukla ayak bileğinde burkulma, kayma ya da düşme şeklinde bir travma yaşadığını belirten Doç.  Dr. Sever, bu kırıkların genellikle basit ve orta enerjili travmalarla oluştuğunu anımsattı. 

Doç. Dr. Sever, hastaların; genellikle koşarken ya da buzlu yerlerde yürürken yaşanan dikkatsizliğe bağlı kayma neticesinde burkulma vb. ters hareketlerle ayak bileğinden gelen ses şikayetiyle acil servislere başvurduğuna vurgu yaptı.

EL BİLEĞİ KIRIKLARI

Kış aylarında el bileği kırıklarıyla da çok fazla karşılaştıklarını anlatan Doç. Dr. Sever, bu kırıkların kaygan bir zeminde el bileği üzerine düşülmesi sonucu oluştuğuna dikkat çekti.

El bileği kırıklarının ileri yaş hastalarda ciddi derecede kemik erimesine bağlı parçalı kırıklar şeklinde görüldüğünü ve genellikle cerrahi olarak tedavi edildiğini aktaran Doç. Sever, “Ayak bileğindeki gibi el bileğinde de ödem ve şişlik kendini gösterir. Bu ödem ve şişlikle birlikte el bileğindeki damar-sinir yapısı da muayene edilir” diye konuştu.

EL VE AYAK BİLEĞİ KIRIKLARI DAHA ÇOK YAŞLILARDA GÖRÜLÜYOR

Kış aylarında el ve ayak bileği kırıklarının daha çok yaşlı hastalarda yaşandığını vurgulayan. Dr. Sever, şöyle devam etti:

“Yaşlı hastalarda denge problemi, nörolojik sorunlar veya bunlardan farklı rahatsızlıklar görülebildiği için yürürken baston olarak kullanabilecekleri desteğe ihtiyaçları vardır. Bu desteğin olmaması ya da düzgün kullanılamaması bir de zeminin kaygan olması sonucu kayıp düşmeler ve buna bağlı ayak ya da el bileğinde kırıklara neden olabilir.”

DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Karlı ve buzlu havalarda alınacak tedbirlerin önemli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Sever, dikkat edilmesi gereken noktaları ise şöyle özetledi:

“Hava koşullarına uygun ayakkabının giyilmesi, karlı ya da buzlu zeminde küçük adımların atılması, yürürken ellerin cepte olmaması, karın parlamasını engelleyerek, daha rahat görmek için güneş gözlüğü kullanılması, ayakkabıların kaymaması için binaya girerken altının kardan temizlenmesi gibi faktörler karlı ve buzlu havalarda kayma ve düşme riskini azaltacaktır.”

KIŞ MEVSİMİNDE ROMATİZMA HASTALARINA ÖNERİLER

KIŞ MEVSİMİNDE ROMATİZMA HASTALARINA ÖNERİLER

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık, kış mevsiminde ortaya çıkan virüslerin romatizma hastaları için de büyük sorun oluşturduğunu söyledi.

SANKO HASTANESİ ROMATOLOJİ UZMANI DOÇ. DR. KISACIK:

“KIŞ MEVSİMİNDE ORTAYA ÇIKAN VİRÜSLER ROMATİZMA HASTALARI İÇİN DE BÜYÜK SORUN OLUŞTURUR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bünyamin Kısacık, kış mevsiminde ortaya çıkan virüslerin romatizma hastaları için de büyük sorun oluşturduğunu söyledi. 

Dünyanın olağanüstü bir dönemden geçtiğini belirten Doç. Dr. Kısacık, “Uzun süre evden çıkamadığımız zaman dilimlerinin yanı sıra, maskeler hayatımızın parçası oldu. Bu düzene ayak uydurmamız, alışmamız gerekecek” dedi. 

Kış mevsimi için romatizma hastalarına önerilerde bulunan Doç. Dr. Kısacık, kışın sadece Covid-19 enfeksiyonu değil, diğer gribal enfeksiyon nedeni olan virüslerin de ortamda bulunmaya başladığına dikkat çekti. 

“Bu durum, immün (bağışıklık) sistemi gerek ilaçlar gerekse hastalığın kendisi tarafından baskılanan romatizma hastaları için büyük sorun teşkil edebilmektedir” diyen Doç. Dr. Kısacık, şu önerilerde bulundu:

“Daha büyük sorunlara yol açmaması için romatizma hastaları öncelikli olarak hasta kişilerden uzak durulmalıdır. Covid-19 pandemisi sırasında büyük önem gösterilen sosyal mesafe kuralı, hastalıkların bulaşmasını önemli ölçüde engellemektedir.

Ayrıca maske gibi hayatımızın vazgeçilmezi olan koruyucu ekipmanların da büyük faydası bulunmaktadır. Halen zorunlu olarak kullandığımız maskeler, hastalıkların bulaşmasını önlemede önemli bir faktördür. Ellerin sık sık sabun ile yıkanması da sağladığımız hijyeni arttıracaktır.” 

Dengeli beslenmenin vücut direncini korumada büyük önem taşıdığını anlatan Doç. Dr. Kısacık, beslenme konusunun zaman zaman çok abartılarak aşırı miktarda kilo alımına neden olduğunu bunun da eklem yükünün artmasına yol açtığını anımsattı.

HASTALIĞIN GELİŞMESİ DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER

Doç. Dr. Kısacık, hastalığın ilerlemesi halinde ıhlamur, adaçayı gibi doğal yöntemlerin yanında, bol sıvı tüketimi ve dinlenmek gerektiğini vurguladı.

Hastalığın geliştiği durumlarda yayılımı engellemek açısından sağlıklı bireylerden uzak durmanın önemine işaret eden Doç. Dr. Kısacık, “Ateşiniz yükseliyor ve genel durumunuzu bozuyorsa, bir an önce doktorunuzla temasa geçmeniz uygun olacaktır” diye konuştu.

Bu enfeksiyonların zaman zaman hastaların yatışını gerektirecek boyuta ilerleyebileceğini kaydeden Doç. Dr. Kısacık, “Covid-19 enfeksiyonunda da benzer şekilde hastalar evde karantina altına alınmakta, nefes darlığı ve genel durum bozukluğu gelişiyorsa hastaneye yatışı yapılabilmektedir” ifadelerini kullandı.

GRİP AŞISI

Risk grubunda olan hastaları genellikle bir yıllık grip aşıları yaptırmaları konusunda uyarmak gerektiğinin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Kısacık, hastaların da takip eden doktorlarına risk durumlarını sormalarını önerdi.

Özellikle bağ dokusu romatizması olan hastaların soğuktan korunması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Kısacık, bunun için yün eldiven, atkı, bere gibi giyim ve evin sıcaklığının iyi olmasına dikkat edilmesinin önemli olduğunu hatırlattı.

C VE D VİTAMİNİ

Bazı vitaminlerin özellikle mikroplarla mücadelede immüne sistemine faydasının çok iyi bilindiğini bildiren Doç. Dr. Kısacık, sözlerini şöyle tamamladı:

“C ve D vitamini bunların başında gelmektedir. D vitaminini güneşten almaktayız. Ancak D vitamini seviyesi düşük hastalarımızda takviye yapılabilir. C vitamini ise taze meyve ve sebzelerden karşılanabilir. Bu yüzden taze ürünleri öğünlerimizde mutlaka bulundurmalıyız.

Uzun kış gecelerinde hastalıklardan korunarak, Covid-19 enfeksiyonunda çok iyi tecrübe ettiğimiz mesafe, maske ve hijyen kuralını aksatmadan, iyi ve düzenli beslenme ile ailenizle mutlu ve sağlıklı günler geçirebilirsiniz.”