• ÇOCUK HASTALIKLARI /

Çocuk vücudunda morluklarla gelirse

Çocukluk çağında morluklarla gelen bireylerin mutlaka iyi bir hematolojik değerlendirmeden geçirilmesi gerekir.

Örneğin kemik ağrıları varlığı durumlarında basit bir büyüme ağrısından başlayıp, romatizmal ağrılar, kemik ve kemik iliğini tutan tümörler akla getirebilir.

Çocuklarının vücudunda morluk ya da morluklar belirmesi aileler için her zaman endişe verici bir durumdur.  Akla hemen kan kanserleri gelir ve kontrole getirilen hastanın tetkik sonuçları bile çıkmadan aile ‘Çocuğumda kan kanseri mi var’ sorusunu yöneltir.

Burada dikkat çekici olan bilişim çağında yaşadığımız için insanların her yerden kolaylıkla internete ve internetten de her türlü bilgiye kolay ulaşması ve okuduklarını hemen çocuklarına uyarlamaya çalışmalarıdır. Morlukların oluş mekanizmasını algıladığımızda aslında konu daha netleşecektir.

Morlukların Oluşması

Vücutta morlukların oluşması için üç ana yapı taşının bozulması gerekir. Bunlar kan damarları, ‘Trombositler’ olarak adlandırdığımız küçük kan pulcukları ve koagülasyon faktörleri dediğimiz pıhtılaşmayı sağlayan ve çoğunluğu karaciğerde sentezlenen faktörlerdir. En basit şekilde ele alırsak, devamlı kronik ishali olan bir çocuğun bağırsağında normalde sentezlenen K vitamini ya yapılamaz ya da yetersizdir.

Karaciğere ulaşan bu vitamin yetersiz olunca protrombin kompleksi olarak adlandırdığımız ‘Faktör II-VII-IX-X kompleksi’ de yetersiz sentezlenir. Bu durumda daha çok malabsorbsiyonlar (yetersiz emilimler), kronik antibiyotik alımı, ileri derecede demir eksikliği sonucu oluşan çinko eksikliği nedeniyle bağırsaktaki villus yapının bozulmasıyla morluklar oluşabilir.

Bu arada karaciğer fonksiyonlarının da normal sınırlarda olması gerekir. Bu döngüde karaciğerde sentezlenen ilgili koagülasyon faktörlerinin de eksik sentezlenmesiyle edinsel bir eksiklik de söz konusu olabilir. Bağırsak ve karaciğer fonksiyonlarının normale dönmesiyle faktör sentezi de normale dönecektir. 

Dövülmüş Çocuk Sendromu

Morlukların oluşmasında damar duvarı, trombositler ve koagülasyon faktörlerine ek olarak dördüncü bir faktör daha vardır ki bu durum daha çok çocuğa şiddet uygulanmasıyla ortaya çıkar.

Dövülmüş çocuk sendromu olarak da adlandırdığımız bu durumda lezyonlar uygulanan şiddet aracına bağlıdır. Sopa ile dövülmüşse ya da itilmişse çizgisel olabilir veya sert duvar ya da zemine çarpan vücut organında çoğunlukla başta şişlik görülür.

İş yaparken çarpmalar sonucunda da morluk veya berelenme oluşabilir. Vücutta oluşan morlukları, görünüm ve büyüklüğüne göre yorumlayabiliriz. Toplu iğne başı büyüklüğünde ve deriden kabarık olmayan lezyonlara ‘peteşi’ adını veriyoruz. Bu durum daha çok damar duvarı bozuklukları, trombositlerin sayısal veya fonksiyonel yetersizliği durumlarında oluşur.

Deriden kabarık olmayan 1 cm. civarında lezyonlara ‘purpuralar (morluk)’ denir. Yamalık tarzı ve purpuraların birleşmesinden oluşan lezyonlara ise ‘ekimoz’ diyoruz. Eğer lezyonların ortasında grimsi bölge varsa meningokoksemide (kana mikrop bulaşması) olduğu gibi daha çok bakteri veya toksinlerinin damar duvarında iskemi (lokal kansızlık), infarkt (besleyici damarın tıkanması sonucu doku ölümünün olduğu bölge), nekroz (doku ölümü) oluşturması sonucu meydana gelir.

Ortası grimsi nekrotik materyalden gram ve giemsa boyaması yaparak, organizmanın varlığını veya lezyonlarda hangi hücrelerin çoğunlukta olduğunu anlayabilir, erken antimikrobiyal tedaviye başlayabilir ve hayat kurtarıcı bir işlem yapmış oluruz. Bir meningoloksemide tedavinin gecikmesi akut böbrek üstü yetmezliğine yol açabilir ve ölümcül olabilir.

Vücutta peteşilerin varlığında önceliğimiz trombosit sayısı hakkında bilgi edinmektir. Çoğunlukla trombositin sayısal veya fonksiyonel eksikliklerine bağlıdır. Trombosit sayısı 80.000/mm3’e düşene kadar fizyolojik koşullarda fonksiyonları pek bozulmaz. Sayısı milimetreküpte 50.000’in altına düşen trombositin fonksiyonlarında sap başlar. Ciltte peteşi, purpura ve ekimoz varlığı görünür klinik semptom olup mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

Trombositlerin sayıca yetersizliği durumunda enfeksiyon infestasyon (makroskopik parazitlerin neden olduğu enfeksiyon), trombosit antikorları varlığı gibi durumlarda harcanıma bağlıdır.

Hipersplenizm (dalağın normalden daha fazla çalışması durumunda) trombositle birlikte alyuvarların veya lökositlerin harcanımı söz konusu olabilir, havuz dağılım bozukluğu söz konusudur. Ağır trombositopenik durumlardaki (kan pulcuğu azlığı) çocuk çoğunlukla trombosit sayısı 20.000/mm3’ün altında ve ciltte yaygın morluklarla gelebilir.

Sentez bozukluğu durumunu ekarte etmek için mutlaka kemik iliği aspirasyon ve/veya biyopsisi gerekir. Kemik iliği normalse derin nefes alıp geleneksel trombositopeni tedavilerini uygularız. Eğer kemik iliği blastlı (tahripli) ise ve belli bir oranın üzerine çıkmışsa, ‘lösemiler’ olarak adlandırırız ve uzun soluklu bir yolda tedavi gerektiren durumlar söz konusudur. Bazı lösemi tiplerinde örneğin ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi)’de olduğu gibi cilt altında lenfoblast birikimi mor kabarcıklar şeklinde cilt altında palpe (hassas bir şekilde elle muayene) edilirler.

Ciltte mor veya kırmızımsı tek veya çoklu yüzeyel veya cilt altında kabarık lezyonlar halinde kapiller (kılcal) veya kavernöz (kovuksu) hemanjiomlar (kan damarlarından doğan urlar) olabilir. Kapiller hemangiomlar yüzeysel olup sadece estetik görünüm bozukluğu yaratırlar.

Kavernöz hemanjiomlar ise ciltten kabarık derin vasküler oluşum bozuklukları olup; beyin gibi yaşamsal organları tuttuğunda hayati öneme sahip olabilirler. Bütün ciltte morluklarla seyreden durumlar pediatrik hematologların dikkatle izlemesi gerektiren konuları oluşturabilir.

HEMOFİLİLER

Ciltten kabarık dissekan hematomlar (dokuların kesildikten sonra gösterdikleri bazı hastalık durumunda oluşan kan birikmesi) ise daha çok koagülasyon faktörleri ile ilişkilidir, en büyük grubunu hemofililer oluşturur.

Faktör düzeyi yüzde birin altında olan ağır hemofililer grubunda kanadıkça tedavi söz konusu olabilir. Bu çocukların çok büyük grubu yaşamının ilk yıllarından itibaren profilaksi tedavisine alınır. Profilaksi tedavisinin amacı faktör düzeyini yüzde bir - beş arasına çıkartmaktır. Hastanın yaşam tarzına göre haftada iki veya üç gün profilaksi tedavisiyle yaşam kalitelerini sürdürür.

Ciltten kabarık 2-3 mm. büyüklükte tüberöz (kabartı ve yumru) lezyonların varlığında histiosit sendromları olarak adlandırılan monosit-makrofaj sistemi ile ilgili bozukluklar aklımıza gelmelidir. Tanısal işlem olarak biyopsi yapılır. Çok büyük grubu benign (kanser olmayan tümör) olmakla birlikte tedavi gerektiren durumlar da söz konusu olabilir.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

Prof. Dr. Yurdanur KILINÇ
ÇOCUK HEMATOLOJİSİ VE ONKOLOJİSİ
Sosyal Medya

Güncelleme Tarihi:2023-07-31 16:42:26