• ÇOCUK HASTALIKLARI /

Çocuklarda kış hastalıkları

Her yıl havaların soğumasıyla birlikte, kış hastalıklarına yakalanma ihtimali, çocuklarda dirence bağlı olarak daha çok görülebilir. Uzmanlar, çocukların günlük yaşantısını olumsuz etkileyen bu hastalıklara karşı dikkatli olunması konusunda ebeveynleri uyarıyor.
 
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı'ndan Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Demirçubuk, soğuk havalarda çocuk sağlığını korumanın yollarına ilişkin bilgi verdi.
 
Kış aylarında soğuğa bağlı direnç düşmesi sonucu, özellikle okul- kreş gibi toplu ortamlarda ortaya çıkan hastalıkların arttığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Virüs ve bakteriler damlacık enfeksiyonu şeklinde çocuktan çocuğa bulaşır. Öksürük ve hapşırıkla çevreye yayılan damlacıklar bir kişiden diğerine doğrudan geçebileceği gibi saatlerce havada asılı eşyaların üzerinde aktif olarak kalabilir ve bu eşyalarla temas eden çocuklar enfeksiyona yakalanırlar” dedi.
 
Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, çocukların art arda kaptığı viral enfeksiyonların ‘aralıksız bir hastalık’ gibi gelebileceğini, aslında süresi uzun bir hastalıktan çok birbirini kovalayan virüs salgınlarının çocukları hasta ettiğine dikkati çekti.

Üst solunum yolu enfeksiyonları

Üst solunum yolu enfeksiyonlarının ülkemizde ve dünya genelinde sık görülen hastalıklardan olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şöyle devam etti: “Burun ve boğazda iltihaba yol açan 200’den fazla virüs üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açar. Çocukların birçoğu yılda 5-8 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirirken yuvaya giden çocuklarda bu sayı artabilir. 6 yaşından büyük çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu görülme sıklığı azalırken ergenlik çağındaki çocuklar yılda 2-4 kez bu hastalığa yakalanırlar.”

Nezle

Hastalanan çocukta aksırık, öksürük, burun akıntısı veya tıkanıklığı, boğazda kaşıntı ve ateş gibi belirtilerin görüldüğünü anlatan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Yakınmalar yaklaşık bir haftada geçer, öksürük ise diğer belirtiler kaybolduktan sonra bir hafta daha sürebilir. Viral enfeksiyon olduğundan, antibiyotik tedavisi gerekmez. Tedavide çocuğun dinlenmesi ve bol sıvı alması gerekir” ifadelerini kullandı. 

Grip

Grip İnfluenza virüslerinin neden olduğu gribin genellikle yüksek ateşle başladığına vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şöyle konuştu: “Baş ağrısı, kas ağrıları, 39-40 dereceye varan ateş, burun akıntısı, burunda doluluk, öksürük olur. İnfluenza virüslerinin çok çabuk bulaşması, soğuk ve nemli havada uzun süre canlı kalması nedeniyle, genellikle salgınlar halinde gözlenir. Zatürre, bronşit, solunum yetmezliği gibi komplikasyonlara yol açabilir.”

Akut Farenjit-Tonsilit

Farenjit geçiren çocukta öksürük, burun akıntısı, ateş, iştahsızlık ve halsizlik görüldüğünü vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şunları kaydetti: “Boyundaki lenf bezleri şişer, bademcikler irileşir ve üzerinde beyaz-sarı iltihap odakları belirir. Zamanında ve doğru tedavi edilmezse bademciğe bağlı orta kulak iltihabına, streptekoklara (bulaşıcı ve daha çok bademcikte bulunan mikrop türü) bağlı bir enfeksiyon ise kalp romatizmasına yol açabilir. Tedavide antibiyotik kullanılması gerekir.”

Krup

Krup (laringotrakeobronşit) hastalığının özellikle 6 ay-3 yaş arası çocuklarda, sonbahar sonu, kış ve bahar aylarında görüldüğünü belirten Dr. Demirçubuk, Parainfluenza virüslerin yol açtığı bir alt solunum yolu enfeksiyonu olarak tanımlanan bu hastalıkla ilgili şu bilgileri verdi: “Bu dönemlerde salgın şeklinde görülmekte, yarattığı solunum sıkıntısı tablosuyla anne babaları korkutmaktadır. Büyük hava yollarının bu iltihabi reaksiyonu ve mukus birikimi belirtilere yol açar. Küçük çocuklarda havayolları dar olduğundan solunum sıkıntısı belirtileri görülür. Aynı virüsü alan büyük çocuklarda ise sadece soğuk algınlığı belirtileri görülebilir. Krup çok ani başlangıçlıdır. Genellikle çocuk yatarken herhangi bir şikayeti yoktur ve gece aniden başlar. İltihabi reaksiyon ve ses tellerinde ödem nedeniyle solunum sıkıntısı, havlar tarzda kaba öksürük ile uykudan uyanır. Öncesinde burun akıntısı olabilir. Hafif ateş görülebilir. Soluk alırken tipik bir ses duyulur. Ses boğuk, sertleşmiş ve kabalaşmıştır. Belirtiler o kadar tipiktir ki, genellikle hastayı gören çocuk doktoru tanıyı koyacaktır. Solunum sıkıntısı birkaç gece devam edebilir ve giderek azalır. Krup hastalığına açan çok çeşitli virüsler olduğu için tekrarlayabilir. Ancak sık sık krup geçiren bir çocukta, alerji veya reflü araştırılmalıdır.  
 
Grip virüsleri dışındaki krup etkenlerine karşı aşı yoktur. Çocuğu hasta kişilerden uzak tutma ve el yıkama önemlidir. Viral enfeksiyon olduğu için etkene yönelik bir tedavi yoktur. Tedavi çocuğu rahatlatmaya yöneliktir. Bunlar arasında öncelikli olan nemli hava, buhar verilmesidir. Evde buhar makinesi yoksa, banyoda sıcak suyu ile oluşan buharlı ortamda çocuğun 5-10 dakika kalması sağlanır. Ateş varsa, ateş düşürücüler verilir. Dik pozisyonda otururken daha rahat nefes alacaktır. Ağlayıp heyecanlanınca solunum sıkıntısı artacağı için, öncelikle aile sakin olmalı, çocuğun da sakinleşmesine yardımcı olmalıdır. Bol sıvı alması uygun olacaktır. Bu ilk önlemlerle rahatlamayan daha ciddi vakalarda havayolundaki ödemi çözecek ilaçlar gerekli olabilir.”

Pnomoni (zatürre)

Tüm dünyada çocukluk çağı ölümlerinin en önemli nedeninin pnömoni olduğunu bildiren Dr. Demirçubuk, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 5 yaş ve altında 155 milyon çocuğa pnömoni tanısı konduğunu, 20 milyona yakın çocuğun hastaneye yatırıldığını ve 2 milyondan fazla çocuğun da pnömoni nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.
 
Ülkemizde, ‘Türkiye Hastalık Yükü Çalışması’na göre solunum yolu enfeksiyonlarının; 0-4 yaş grubunda yüzde13.4, 5-14 yaş grubunda yüzde 6.5 görülme oranı ile en sık ikinci ölüm nedeni olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, bu enfeksiyonların 0-14 yaş grubundaki tüm ölümlerin de yüzde14’ünden sorumlu olduğuna dikkati çekti.
 
Çocukluk çağında, ayaktan tedavi edilen hastaların yüzde 23’ü, hastaneye yatırılan hastaların ilk yaşta yüzde 33-50’si ve tüm yaş gruplarında da yüzde 29-38’ine pnömoni tanısı konduğunun altını çizen Dr. Demirçubuk, tüm toplumda gelişen pnömonilerin yüzde 37’sinin çocukluk yaş grubunda görüldüğüne işaret etti.
          
“Pnömoni (zatürre), akciğerde bulunan hava keseciklerinin iltihabı olduğundan oksijen alışverişi etkilenebilir ve O2 düşer, bu yüzden hastanın genel durumu daha kolay bozulur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, hastalık hakkında özetle şu bilgileri paylaştı:
 
“Kronik hastalığı olanlar, küçük çocuklar ve yaşlılarda bu hastalık daha ağır seyreder. Virüsler ve bakteriler hastalığa sebep olabilir. Ateş >39 seyreder, öksürük ve balgam en önemli bulgularıdır. Hastalanan çocukta ateş, titreme, üşüme, terleme, öksürük, balgam, göğüs / sırt ağrısı, hızlı nefes alıp verme, göğüste hırıltı, nefes alıp verirken göğüs duvarında içe çekilmeler, kusma, baş ağrısı, kas ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, bebekte emmeyi reddetme gibi belirtiler görülür. Bakterilerin yol açtığı zatürre tiplerinde tedavi antibiyotikle yapılır. Ayrıca bol sıvı alımını sağlamak iyileşmeye, balgamın atılmasına yardımcı olur. Önlemek için bebekleri ilk altı ay anne sütü ile beslemek, çocukların el ve yüzlerinin sabunla yıkamak, evlerin düzenli olarak havalandırılarak tozdan arındırılmasını sağlamak ve çocukları dengeli besleyerek çinko mineraline olan ihtiyacını gidermek gerekir. Ayrıca bu hastalığı engellemek için Konjuge pnömokok aşısı uygulanır.”

Bronşit

‘Büyük hava yollarının iltihabı’ olarak tanımlanan bronşitin akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şöyle dedi:
 
“Akut bronşitte etken sıklıkla virüslerdir. Ayrıca bakteriyel enfeksiyonlar, pasif sigara içiciliği ve mide içeriğinin akciğerlere kaçması denilen reflü de akut bronşite neden olabilir. Esas yakınma öksürük ve balgamlı kusmadır. Tedavide bol sıvı alınması, istirahat ve sigara dumanından uzak durmak gerekir. Bakteriyel enfeksiyonlarda ise antibiyotik başlanabilir. Kronik bronşit yakınmaları 4 haftadan uzun sürmesi halinde düşünülür. Ancak bu durumda mutlaka altta yatan bir hastalık vardır, bu da genellikle astımdır. Ayrıca tüberküloz, kistik fibrozis, yabancı cisim ve bağışıklık yetersizliği gibi başka hastalıklar aramak gerekir. Tanıda bu hastalıklara yönelik tanı testleri kullanılır. Tedavide ise saptanan hastalığa uygun ilaçları kullanmak gerekir.”

Bronşiolit

Bronşiolit’in solunum sistemindeki bronşiol adı verilen küçük hava yollarının iltihaplanması sonucu meydana geldiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, genellikle virüslerin bu hastalığa yol açtığını anımsattı.
 
Hastalığın sık olarak 6 ay-2 yaş arası küçük çocuklarda, özellikle de kış ve ilkbahar aylarında görüldüğüne vurgu yapan Dr. Demirçubuk, “Küçük çocuklarda havayolları daha dar ve tıkanması daha kolay olduğundan, büyük bir çocukta soğuk algınlığı yapan bir virüs, bebekte bronşiolite yol açabilir. Akut bronşiolit; erken yaşamda üst solunum yolu bulguları sonrası gelişen hışıltı ile giden hastalık olarak tanımlanabilir. Daha çok bir yaşın altında olmak üzere kalabalık ortamda yaşayan, sigara dumanına maruz kalan ve anne sütü almayan bebeklerde daha sık görülür. Sıklıkla viral etkenler bazen bakteriyel enfeksiyonlar da bronşiolite yol açar” uyarısını yaptı.
         
Hastalığın üst solunum yolu enfeksiyonu şeklinde başladığını hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, seyri hakkında şunları kaydetti:
 
“Hafif bir öksürük, burun akıntısı, aksırık olur. Çocuk iştahsızdır, ateşi olabilir. 1-2 günde öksürük artar, şiddetlenir. Hızlı soluk alıp vermeye başlar, solunum hırıltılı bir hal alır. Solunum sıkıntısı nedeniyle beslenmesi zorlaşır. Fizik muayenede solunum sayısı artmıştır, taşikardi vardır. Vücut ısısı normal olabileceği gibi yüksek ateş de görülebilir.
 
Konjonktivit, otit ve farenjit de bazı hastalarda eşlik edebilir. Morarma ve nefes durması görülebilir. Karaciğer büyüyebilir, bu bulgu akciğerlerdeki aşırı havalanmaya bağlı olabilir. Radyolojik olarak her iki akciğerde havalanma fazlalığı gelişebilir. Klinik ve radyolojik olarak akut bronşiolit düşünülen hastalarda etkenin gösterilmesi için başka incelemeler yapılması rutinde önerilmez.
         
Tedavide bol sıvı alımı, buruna serum fizyolojik damlatılması, gerekirse bronkodilatatörler ve oksijen verilmesi gerekir. Solunum sıkıntısı, emme güçlüğü olan bebeklerin hastaneye yatırılmaları gerekebilir. Ailelerce en çok merak edilen çocukluk çağında geçirilen bronşiolitlerin astıma dönüp dönmeyeceğidir.”
 
Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, astım ile bronşiolitin ilişkisini şöyle açıkladı: “Okul öncesi dönemde (özellikle ilk 4 – 6 yaşta) viral bronşiolit geçiren çocukların bir kısmında bu bronşiolitler astıma dönebilmektedir. Bronşiolitlerin astım olarak devam etmesini nedeni tam olarak bilinmemektedir ancak bazı risk faktörleri vardır:
 
- Son bir senede üç kez bronşiolit geçirme,
- Mevcut başka bir alerjinin olması,
- Anne – baba veya kardeşlerde astım veya başka alerjilerin olması
- 9–12. aylarda yüksek IgE değeri,
- Sigara dumanına maruz kalma,
- Bronşiolitin ağır seyretmesi”.
 
Her beş çocuktan birinin hayatının ilk iki yılında bronşiolit geçirebildiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, her bronşiolitin astıma çevireceğini öngörmenin asla mümkün olmadığı gibi risk faktörleri yüksekse dikkatli olmak gerektiğinin altını çizdi.

Orta Kulak İltihabı (akut otitis media)

Akut orta kulak iltihabının tekrarlayan bir hastalık olduğunu ve 7 yaşına kadar tüm çocukların 1/3’inden fazlasının en az beş akut orta kulak iltihabı (AOM) atağı geçirdiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayatın ilk iki yılında tüm çocukların yüzde 90’ında en az bir saptanmış AOM mevcuttur. Orta kulak hastalıklarında en önemli faktör östaki tüpünün fonksiyon bozukluğudur. Östaki tüpünün geniz bölgesine açılan ucunda bulunan mukozada (saydam örtü) oluşacak ödem ve negatif kulak içi basıncı ile geniz bölgesinde bulunan iltihabın orta kulağa yayılımı kolaylaşır. Çocuklarda östaki tüpünün gelişimsel farklılıkları, tam olgunlaşmamış bağışıklık sistemi ve sık tekrarlayan viral üst solunum yolları enfeksiyonları orta kulak iltihabı gelişiminde büyük rol oynar. Kulak ağrısı, kulak akıntısı, baş ağrısı, geçirilmekte olan veya yakında geçirilmiş üst solunum yolu enfeksiyonu hikayesi, ateş, huzursuzluk (yenidoğanlarda) ve iştahsızlık orta kulak iltihabının belirtilerindendir.”
 
Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, hastalığın risk faktörleri hakkında şu uyarılarda bulundu: “Bağışıklık sistemindeki yetersizlikler, genetik yatkınlık, anatomik farklılıklar (damak anomalileri, down sendromu), fizyolojik fonksiyon bozuklukları (östaki tüpünün çocuklardaki açısı), alerji, yenidoğan beslenme yöntemleri (anne sütü AOM riskini azaltır ve ilk atağı geçirir), pasif sigara dumanı, kreş vb. mekanlardaki yakın temas sonucu solunum enfeksiyonları ve AOM riskinin artması, bu hastalık için başlıca risk faktörleridir. Orta kulak, kulak zarından sonra gelen kısımdır. İçinde sesin iletimini sağlayan kemikçikler bulunur. Bu bölümde, orta kulağa hava geçişini sağlayan ve böylece hava basıncı dengeleyen geniz boşluğuna açılan östaki borusu bulunur”.  

Otit

Otit’in orta kulağın iltihabi hastalığı olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Üst solunum yolu hastalıkları ve alerjik hastalıklarla birlikteliği sık görülür. Kulak ağrısı ateş ve akıntı şikayetleri ile ortaya çıkar. Ani ağlamalar, şiddetli kulak ağrısıyla aileyi ve çocuğu zor durumda bırakan bir tablodur” dedi.
 
Otit’in akut ve kronik olarak ikiye ayrıldığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şunları söyledi: “Akut iltihap soğuk algınlığı, boğaz enfeksiyonu gibi rahatsızlıklardan sonra, östaki borusunun şişip kapanması sonucu bakterilerin orta kulakta birikip çoğalmasıyla meydana gelir. Kronik iltihap ise uzun süren ve zaman zaman tekrarlayan bir rahatsızlıktır. Altı ayda 3 defadan fazla orta kulak iltihabı geçirilmesi hastalığın kronikleştiğini göstermektedir.
 
Yaşın küçük olması, cinsiyetin erkek olması, kalabalık yerlerde yaşam, biberonla beslenme, sigara (aktif ya da pasif), ilk atağın erken yaşta geçirilmesi, evde viral enfeksiyon varlığı, kardeş ya da anne babada orta kulak iltihabı öyküsü, yetersiz sağlık koşulları, mevsim (kış, sonbahar), bağışıklık sistem zayıflığı, yarık damak, orta kulak iltihabı için birer risk faktörüdür.
        
Çocuklarda östaki borusu erişkinlere göre daha yatay ve kısa olduğundan bakterilerin bu yolla orta kulağa geçişi kolaylaşır ve daha sık görülür. Çocukların büyük bölümü beş yaşına kadar bu enfeksiyona bir kaç defa yakalanır.”

Orta kulak iltihabı nasıl anlaşılır?   

Derdini anlatabilen yaşta bir çocuğun, kulak ağrısı, kulakta dolgunluk hissi veya işitme azlığından yakınabileceğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, şöyle konuştu:
 
“Özellikle gece, yatınca artan veya aniden uykudan uyandıran bir ağrı görülebilir. Daha küçük çocuklarda ise huzursuzluk, ağlama, uyuyamama kulak ağrısına işaret edebilir. Kulakla oynama, kulağı çekiştirme bebeklerde her zaman kulak iltihabı demek değildir. Çoğu bebek bunu sırf meraktan veya diş çıkarırken yapar. Gerçekten iltihap olduğunda ise çoğu zaman kulağı ellemeyecek veya elletmek istemeyecektir”
      
Basınç artışı sonucu kulak zarı delinmesi durumunda, basınç dengelenmesinden dolayı ağrının azaldığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Bu durumda kanlı ya da yeşilimsi renkte iltihaplı akıntı meydana gelir. Ateş, kusma, ishal görülebilir. Bazen kulaktan kanlı veya iltihaplı akıntı görülebilir. Bu yakınmalarla doktora gittiğinizde, doktorunuz kulak muayenesi ile kesin tanıya ulaşacaktır. Orta kulak iltihabı kendiliğinden iyileşebilir ancak komplikasyon gelişme riski nedeni ile genelde antibiyotik verilir” dedi ve bu konuda şu uyarıyı yaptı:
 
“Antibiyotik seçiminin doktor tarafından düzenlenmesi gerekir. Ortalama 10 günlük bir tedavi verilir. Doktor destek tedavi olarak ağrı kesici, ateş düşürücü, burun açıcı ve ödem azaltıcı ilaçlar verilebilir. Eğer ilaç tedavisine yanıt alınamazsa, basıncı azaltmak için yapılacak bir ameliyatla, orta kulaktaki sıvı dışarı çıkarılır. Yeterli tedavi edilmeyen hastalarda işitme kaybına, orta kulaktaki kemiklerde erimeye, komşu dokularda abseleşmeye, hatta beyin zarlarının iltihabı sonucu menenjite neden olabilir. Orta kulak iltihabı ameliyatlarında kulak zarı çizilir ya da tüp takılır” dedi.
 
Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, Otit’ten korunmak için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
“ *Öncelikle dengeli beslenme, uygun aşılama ile çocuğunuzun bağışıklık sistemini güçlü tutmalısınız.
*Anne sütü alan bebeklerin, diğer pek çok enfeksiyon gibi orta kulak iltihabına karşı da korunaklı olduğunu unutmamalı, ilk 6 ay bebeğinizi sadece anne sütüyle beslemelisiniz.
*Bebeğe yatar pozisyonda biberon vermemelisiniz.
*Özellikle yuva gibi kalabalık ortamlarda bulunan çocuğa el yıkama alışkanlığı kazandırmalısınız.
*Soğuk algınlığı durumunda baş mümkün olduğunca yüksekte yatırılmalı
*Uçakla yolculuk yapılacaksa kalkış ve iniş esnasında basınç değişikliklerinden dolayı emzirmeli ya da su içirmelisiniz. *Bebek ve çocukları sigara dumanından uzak tutmalısınız.” 

Nasıl korunacağız? Nasıl koruyacağız?

Kış aylarında en dirençsiz grubun başında çocukların geldiğine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, okul, kreş gibi toplu ortamların bulaşıcı hastalıkların yayılması için en uygun ortamı hazırladığını kaydetti.
 
Çocukların hasta olmaması için öncelikli olarak bazı önlemlerin alınması gerektiğini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Bu nedenle güncel aşı kartları dahil olmak üzere, çocukların aşı kartları incelenmeli. Çocuklara tuvalet kullanımı ve tuvalet eğitiminde hijyenik temizlik işlemleri benimsetilmeli. Enfeksiyondan korunmada en önemli unsur olan el yıkama alışkanlığı kazandırılmalı. Bulaşıcı hastalıklar izlenmeli ve ailelere bildirilmeli” dedi.
 
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin hastalıktan korunmada önemli olduğunu vurgulayan  Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, “Güçlü bağışıklık sistemi için en önemli anahtar, düzenli uyuma, dengeli beslenme ve yeterli sıvı alımının sağlanmasıdır. Demir, multivitamin, çinko, D vitamini eksikliği tespit edildiği durumlarda tedavi edilmesi çok önemlidir. İştahsız ve sağlıksız beslenen çocukların alamadığı vitamin ve mineraller zaman zaman multivitamin içeren şuruplarla giderilmeli. Ihlamur, ekinezya gibi bitki çayları, taze sıkılmış meyve suları, pekmez ve bal gibi besinlerin özellikle kış aylarında tüketilmesine özen gösterilmeli.”
 
Dr. Öğr. Üyesi Demirçubuk, çocukları hastalıklardan korunmak için şu önerilerde bulundu: *Çocuklara dengeli beslenme ve düzenli uyuma alışkanlığı kazandırılmalı,
 
*Çocukların yaşına uygun aşılamaları tamamlanmalı, gerekli ise grip aşısı yaptırılmalı,
*Sigara dumanı ve kirli havalı ortamlardan çocuklar uzak tutulmalı,
*Ev ve okullardaki klima bakımları düzenli yaptırılmalı,
*El yıkama alışkanlığı kazandırılmalı,
*Bebeklerin yatarak beslenmesi ve ağızda biberonla uyuması engellenmeli,
*Anne sütüyle beslenme özendirilmeli.”
 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

Sosyal Medya

Güncelleme Tarihi:2022-06-30 17:26:57