Her yıl milyonlarca kişi kalp-damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Hastanemiz Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Feragat Uygur’a göre sigara, şişmanlık, hipertansiyon, hiperlipidemi, diyabet ve stres gibi kalbi tehdit eden risk faktörlerini azaltıp, diyet, egzersiz ve ilaç tedavisiyle kalp hastalıkları nedeniyle oluşan ölümleri azaltmak mümkün.
Ülkemizde ve tüm dünyada kalp hastalığı görülme sıklığı kaygı verici bir biçimde artıyor. Ancak kalp ölümlerinin önüne geçmek sanıldığı gibi hiç de zor değil. Evet, kalp damar hastalıklarında, değiştirilemeyen bazı risk faktörleri var. İlerleyen yaş ve genetik özellikler gibi. Ancak yine de diğer önemli risk faktörlerini kontrol altına almak ve bu sayede kalp damar hastalıkları nedeniyle oluşan ölümleri azaltmak mümkün. Hastanemiz Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Feragat Uygur, kalp damar hastalığına neden olan risk faktörlerini ve bu sorunlardan kurtulma yöntemlerini anlatıyor. İşte kalp sağlığını korumanın püf noktaları...
Ciddi bir artış var
Kalp hastalıklarında son yıllarda bir artış olduğuna dikkati çeken Dr. Uygur, bu artışın nüfus artış hızıyla doğru orantıda seyrettiğini, hastalığın görülme yaşının gün geçtikçe düştüğünü kaydetti.
Kalp damar hastalıklarının genetik bir hastalık olduğunu ifade eden Dr. Uygur, diğer risk faktörleri hakkında şunları söyledi:
“Kötü beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam, sigara kullanımı, yüksek tansiyon, stres, hipertansiyon, hiperlipidemi (kan- kolesterol seviyesinin yüksek olması) ve diyabet bu hastalığı hızlandıran faktörlerdir. Özellikle 60’lı yıllardan sonra beslenme alışkanlıklarının değişmesi ve nebati yağların kullanılması ile birlikte bu hastalıkların hızında bir artışa neden oldu. 80’li yıllardan sonra da sosyo – ekonomik durumun düzelmesi ile birlikte insanlar daha zengin gıdalarla beslenmeye başladı. Fast food gıdaların da menülerimizde yer almasıyla birlikte aşırı şişmanlık, kolesterol devreye girdi. Böylece kalp damar hastalıkları da zaman içerisinde arttı.”
Kalp hastalıklarından kaynaklanan ölümler azaldı
İnsanların beslenme alışkanlıklarına ve yaşam tarzlarına zaman içerisinde daha çok dikkat ettiklerini belirten Dr. Uygur, tedavi olanaklarının da artmasıyla kalp damar hastalıklarından kaynaklanan ölümlerin azaldığını kaydetti. Dr. Uygur şöyle konuştu:
“Son 5 yıldır Türkiye’de ciddi bazı değişiklikler olmaya başladı. İnsanlar daha dikkatli yemeye başladılar. Kalp merkezlerinin de artması da hastaların bu merkezlere kolay ulaşması açısından bir avantaj oluşturdu. Bu merkezlerin kurulması hastaların hekime daha kolay ulaşabilmesi açısından tedavisinin kolay olmasını hem de ölüm oranının azalmasına sebep olmuştur.”
Koroner arter hastalığından korunmak için yapılması gerekenler
Koroner arter hastalığında en önemli faktörün genetik faktörler olduğunu ifade eden Dr. Uygur, koroner arter hastalığından korunmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Genetik yapımızda koroner arter hastalığımız varsa sadece koruma yöntemleriyle hastalığın hızını yavaşlatabiliyoruz. Bu koruma yöntemlerine bütün insanların uyması gerekmektedir. Bunların ilki sigaradır. Kesinlikle sigara içmeyeceğiz ve sigara içilen ortamlarda bulunmayacağız. İkincisi kilo almayacağız. Üçüncüsü tansiyonumuz varsa kontrol altına alacağız. Kan - kolesterol seviyemiz yüksek ise mutlaka ilaç kullanmalıyız, stresli ortamdan uzak durmaya çalışmalıyız. Şekerimiz varsa yine kontrol altına alacağız. Hareketsiz yaşamdan uzaklaşacağız. Hiç bir şey yapamıyorsak yürüyüş yapacağız. Bunlara dikkat edersek bu hastalığın hızını yavaşlatmış oluruz. 40 yaşında hasta olmayız da 60 yaşında hasta oluruz. Bu şekilde sadece hastalığa yakalanma yaşını geciktirmiş oluruz.”
Tedavi olanakları artıyor
Konjenital kalp hastalıklarının ve kapak hastalıklarının kalp hastalıklarında önemli bir yer oluşturduğunu anımsatan Dr. Uygur, nüfusla birlikte konjenital kalp hastalıkların da artış gösterdiğini ve toplumun yüzde 1’inde görüldüğünü belirtti.
Dejeneratif kapak hastalıklarının yaş artışıyla aynı oranda arttığınıanlayan Dr. Uygur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Batı ülkelerinde kapak hastalıklarının çoğu dejeneratif dediğimiz yaşlılığa bağlı sebeplerle ortaya çıkarken ülkemizde romatizmal kapak hastalıkları ön plana çıkmaktadır. Romatizmal kapak hastalıklarının tedavisinde ülkemiz bir hayli yol kat etti. Koruma ve tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte bu hastalık sayısı da azaldı. Buna karşın yaşla birlikte dejeneratif kapak hastalıkları da artmaya başladı. Önceden Türkiye’de yaş ortalaması 57 – 60 iken bugün 70 civarına ulaştı. Bu da dejeneratif kapak hastalıklarını artırmıştır. Aslında biz romatizmal kapak hastalıklarının sayısını azaltıyoruz ama dejeneratif kapak hastalığı sayısı yaşla birlikte artıyor. Dolayısıyla yüzde olarak kapak hastalıklarının sayısında ciddi olarak bir düşüş görülmüyor.”
Romatizmal kapak hastalıkları
Romatizmal kapak hastalıklarının üst solunum yolu enfeksiyonları sonucunda oluştuğunu hatırlatan Dr. Uygur, tedavi yöntemleriyle birlikte bu hastalıkta ciddi bir azalma yaşandığını kaydetti.
Daha önce üst solunum yolu nedeniyle iyi tedavi edilemeyen hastalarda 10–15 yıl sonra vücudun verdiği bir reaksiyon olarak kalp kapaklarında bozulma başladığını kaydeden Dr. Uygur, “Tedavi yöntemlerinin artması, antibiyotik kullanımı, hastalıkla ilgili bilinçlenme, bu hastalıkta ciddi bir azalma yaşanmasına neden oldu. Kapaklar kireçleniyor ve çalışamaz duruma geliyor. Bu da hastaya çarpıntı, çabuk yorulma, nefes darlığı gibi sıkıntılar yaratıyor. O nedenle de biz ameliyatla kapağı değiştiriyoruz veya tamir ediyoruz” dedi.
Genetik yapı önemli
Kalp damar hastalıklarının Güneydoğu’da daha yoğun göründüğüne dair bir kanı olduğunu fakat bunun gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Dr. Uygur, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bölgede koroner arter hastalığı oranı ülkemizdeki birkaç bölgeden daha düşük seviyede. Özellikle Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinden daha düşük. Burada genetik yapı çok önemli bir rol oynuyor. Beslenme alışkanlıkları bu tip hastalıklarda önemlidir ama genetik yapınızda koroner arter hastalığınız yoksa ne yerseniz yiyin bunu değiştiremezsiniz. Örneğin bu bölge genellikle yağlı ve kırmızı et ağırlıklı beslenir. Yıllardır yağın zararlarından bahsedilir ama doğal yağlar insan vücuduna zararlı değildir. Siz yağı yağ olarak alırsınız fakat bu yağ vücuttan yağ asidi olarak emilir. Vücut onun kullanabildiğini kullanır kullanamadığını yağ asidi olarak depolar. Kolesterolü vücut kendisi yapar. Sonuç itibariyle kolesterolü dışarıdan almıyoruz. Burada önemli olan vücudun aldığı yağın ne kadarını tolere ettiğidir.”.
Gıdaların kalp sağlığına etkisi
Gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkisine de değinen Dr. Uygur, kalp sağlığı için doğal beslenmenin önemine dikkat çekti.
“Tereyağı, sadeyağ gibi yağlar doğal olduğu gibi aynı zamanda da sağlıklı. Tereyağın antioksidan özelliği var. İnsanlar pek çok gıdanın antioksidan özelliğinden faydalanmak isterler diyen Dr. Uygur, şöyle konuştu:
“Doğal yağların hepsi antioksidan özelliklidir. 60’lı yıllarda margarin girdi hayatımıza. O yıllardan önce sadeyağ, kuyrukyağı, tereyağı, zeytinyağı vardı. Margarinin hayatımıza girmesiyle birlikte zeytinyağını karalama kampanyaları başladı. İnsanlar zeytinyağından uzaklaştırdılar. 90’lı yıllardan sonra zeytinyağı yeniden aklandı. Son yıllarda tereyağı da aklandı. Benim de her zaman savunduğum bir şey vardır; Doğal olan her şeyden mutlaka yemek gerekir ama her şeyin azı yarar çoğu zarar.”
Sağlık konusunda bilinç artıyor
Son yıllarda insanların sağlık konusunda bilinçlendiğini belirten Dr. Uygur, beslenme ve yaşam tarzlarına dikkat edilmesiyle birlikte kalp hastalıklarında erken tanı ve tedavide başarının arttığını kaydetti.
Kalp hastalıkları sayısının artmasına rağmen kalp hastalıklarından ölen hastaların sayısında azalma görüldüğünü ifade eden Dr. Uygur, sözlerini şöyle tamamladı:
“İnsanlar zaman içerisinde yaşam tarzlarına, beslenmelerine, spor yapmaya dikkat etmeye başladı. Kalp merkezlerinin açılmasıyla da bu hastalıkların erken tanı ve tedavilerinde büyük kolaylık sağlandı. Dolayısıyla kalp hastalıkları sayısı artmış olmasıyla beraber kalp hastalıklarından ölen hastaların sayısında azalma yaşanmıştır.
Gelişmiş ülkelerde bütün ölümlerin yüzde 50’si kalp hastalıklarından meydana gelmektedir. Bu oranın da yüzde 80’i koroner arter hastalığına bağlıdır. Biz de son yıllarda kalp hastalıklarından dolayı ölümleri düşürmüş durumdayız. Neticede kimse ölümsüz değil ama yaşam standartlarını biraz daha iyileştirerek yaşamlarını uzatmak mümkün.”