Koroner arterler kalbin kendisini besleyen damarlardır. Koroner arter hastalığı, bu damarlarda meydana gelen tıkanıklıklarla ortaya çıkan hastalığa verilen isimdir. Hipertansiyon, sigara kullanımı, şeker hastalığı, ailede koroner arter hastalığının bulunması, obezite, hareketsizlik, stres koroner arter hastalığı için risk faktörleridir.
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur, kalbin, vücudumuzdaki tüm organların çalışması için gerekli olan kanın pompalanmasını sağlayan organ olduğunu belirterek, “Dakikada ortalama 70 kez kasılan, 70 ml kanı pompalayan kalp, yaşantımız boyunca 2,5 milyar kere kasılır ve 180 milyon litre kanı vücudumuza pompalar” dedi.
SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi de olan Dr. Öğr. Üyesi Uygur, kalbin kendi damarlarına ‘koroner arterler’ dendiğini ve bu kadar yüksek yükü kalbin pompalayabilmesi için koroner arterlerin sağlıklı çalışması gerektiğini söyledi.
Koroner arterlerin en sık görülen hastalığının ateroskleroz (damar sertliği) olduğunu ve oluşan hastalığa da ‘koroner arter hastalığı’ denildiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Uygur, “Koroner arter hastalığı, başta kolesterol ve kalsiyum olmak üzere birtakım maddelerin damar duvarında birikmesi ile oluşan tıkanıkların sonucunda oluşur” diye konuştu.
KORONER ARTER ARTER HASTALIKLARININ RİSK FAKTÖRLERİ
Dr. Öğr. Üyesi Uygur, koroner arter hastalıklarının risk faktörlerini şöyle anlattı:
Cinsiyet ve yaş:
Erkeklerde daha sık gözlenmekle birlikte bayanlarda menopoz sonrası hızlı bir artış olmaktadır. Son 25 yılda başlangıç yaşı 55’ten 35 yaşa kadar düşmüştür.
Aile öyküsü:
Birinci derecede akrabalarında özellikle 55 yaş ve daha erken yaşlarda kalp krizi, ani ölüm, beyin ya da bacak damarlarında tıkanıklık gibi ateroskleroz öyküsü olması.
Sigara:
Sayısı önemsiz olarak içiyor olmak.
Hipertansiyon:
Tansiyon değerinin 140/90’ın üzerinde olması ya da bir yıldan daha uzun süre hipertansiyon tedavisi görüyor olmak.
Kolesterol yüksekliği ve düzensizliği:
Total kolesterolün 200 mgr/dl’den fazla, HDL iyi huylu kolesterolün 40 mgr/dl’nin altında olması, LDL kötü huylu kolesterolün 110mgr/dl’nin üzerinde olması.
Hareketsizlik:
Günde 30 dakika egzersiz yapmama (hafif tempolu yürüme, yüzme, bisiklet sürme, bahçe işleri gibi).
Şeker hastalığı:
Kan şekerinin kontrol altında olması önemli olsa da ateroskleroz için diyabet varlığı yeterli bir risk unsurudur.
Stres:
Hayat akışı içerisinde kişisel hayat stresi en önemli risk faktörlerindendir.
Obezite:
Vücut kitle indeksi 25’in üstünde olması, bayanlarda bel çevresinin 88 cm, erkeklerde ise 102 cm’nin üzerinde olması.
Koroner arterin son derece sinsi seyreden, hastaları, doktorları, hatta kalp hastalıkları uzmanlarını kandırabilen bir hastalık olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Uygur, şöyle devam etti:
“Hastaların yüzde 90’ınında ya hiç şikâyet yoktur ya da ‘mide fıtığım arttı, dolgunluk ve yanma var, sırtımı üşüttüm, kolumu üşüttüm, ateşim de yok ama halsizlik ve soğuk soğuk terlemem oluyor’ gibi müphem başka rahatsızlıklara yorumlanan şikayetler önemsenmemektedir.
Bu nedenle de hastaya tanı konulduğunda hemen tamamında ‘düne kadar ben beş kat iniyordum çıkıyordum, beş km yürüyordum, hatta yarı maraton koşuyordum’ diye ağır eforda dahi şikayetinin olmadığı dile getirilir. Hastaların olası şikâyetleri göğüs ağrısı, sırta kola yayılan ağrı, baskı hissi, ritim problemleri, nefes darlığıdır.”
Hastalığın tedavisinde en önemli unsurun erken tanı olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Uygur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Koroner arter hastalığı için olası başlangıç yaşı olan 35 yaş ile birlikte hiçbir şikayet beklemeksizin yıllık kontroller son derece önemlidir. Öncelikle tanı için yapılması gerekenler 45 yaşa kadar senede bir kez rutin kan tahlillerinin yanında ekokardiyografi, efor teste ya da duruma göre sintigrafi gibi tarama testlerinin yapılmasıdır.
45 yaş ve üzerinde ise tüm bu testlere ek olarak tomografi, koroner anjio yapılarak koroner damarlarının 3 boyutlu görüntülenmesi ile hem tıkanıklık varsa bunun saptanması hem de damar yapısına göre kişinin takip protokolünün belirlenmesi önemlidir.
Hastalığın en önemli tanı aracı damar içerisine kateter ile girilerek yapılan koroner anjiografidir. Koroner anjiografi ile tanının yetersiz olduğu durumlarda damar içerisinden özel kateterlerle girilerek damarın ultrasonografisinin yapılması ya da fotoğrafının çekilmesi ile tanı konulabilir.”
KORONER ARTER HASTALIĞININ TEDAVİSİ
Damar sertliğinin önlenmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Uygur, koroner aterosklerozun tedavisinin hastalığın önlenmesi ile başladığını bildirdi.
Öncelikli olarak yaşam koşullarının düzeltilmesi için kullanılıyorsa sigaranın bırakılması ve beslenme düzeninin dengelenmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Uygur, şu uyarılarda bulundu:
“Temel beslenme prensibi ‘yakabildiğin kadar yemek ye’ mantığıyla yağ, protein ve karbonhidrat dengesinin ayarlanması önemlidir. Diyabeti olanların diyabet regülasyonunun iyi yapılması ve diyete dikkat edilmesi, hipertansiyon gibi başka hastalıklarının tedavisinin kontrol altında tutulması bu açıdan büyük önem taşır. Menopoz sonrasında olan kadın hastalarda hormon takibi ile gerekli olan hastalarda hormon tedavisinin düzenlenmesi gerekir.
Her gün 3-5 km arasında hafifin üzerinde bir tempo ile yürüyüş yapılmalıdır. Kan yağlarının düzenlenmesi, kalp hızının kontrol altına alınması, yaşam stersinin azaltılmaya çalışılması önem taşır. Tarama testlerinde + bulgusu olan hastalarda korner anjiografisi ile tanı netleştirilerek uygun tıkanıklıklarda hastaya balon ve stentle darlığın giderilme tedavisi uygulanır.
Hastalarda birden fazla ana damarda tıkanıklık olması durumunda hastaya koroner arter bypass cerrahisi uygulanır. Son zamanlardaki gelişmelerle hem bacak yarası hem de göğüs kemiği açılmadan küçük kesilerle bu ameliyatların yapılabilmesi hastaların ağrı normal hayat dönme süresi yara yeri iyileşme problemleri gibi önemli sorunları ortadan kaldırmıştır.”
Dr. Öğr. Üyesi Uygur, hangi tedavi uygulanırsa uygulansın bu hastalığın devam eden bir hastalık olduğunu, bu nedenle ister stent ile isterse de bypass ile tedavi yapılsın hastalığı önlemek için gereken tedbirlerin ve tedavilerin harfiyen uygulanmasının hayati önem taşıdığını, sözlerine ekledi.