• OBEZİTE /

Obezite

Obezite ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Obezite, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fiziksel aktivite ile tüketilen enerji miktarını aştığı durumda ortaya çıkar.
 
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, SANKO Üniversitesi Hastanesi Obezite ve Metabolik Cerrahi Merkezi Sorumlu Hekimi Dr. Öğr. Üyesi Başar Aksoy da, obezitenin kalp ve damar sistemi, solunum sistemi, hormonal sistem, sindirim sistemi gibi sistemleri etkileyen ve birçok önemli rahatsızlığa zemin hazırlayan bir hastalık olduğunu söyledi.
 
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, solunum rahatsızlıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, infertilite (kısırlık), sertleşme sorunu, safra kesesi hastalıkları, taş oluşumu, bazı kanser türleri obezite ile doğrudan ilişkili hastalıklardan birkaçıdır” dedi.
 
Obezitenin insan yaşamını kısaltan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olduğunu belirten Dr. Öğr. ÜyesiAksoy, “Araştırmalara göre obezite özellikle son 20 yılda bütün dünyada hızla artmakta ve salgın hastalık gibi yayılmaktadır. Bu salgından ülkemiz de etkilenmektedir. Kadın nüfusumuzun yaklaşık üçte biri, erkek nüfusumuzun da yaklaşık beşte biri obez, yani şişmandır” diye konuştu.
 
Obezitenin nedeni ve gelişimi
 
Obezitenin enerji dengesinin bozulması sonucunda oluştuğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Aksoy, “Diyet, egzersiz ve genler enerji dengesini oluşturur. Enerji alımının, tüketiminden fazla olduğu koşullarda enerji dengesi bozulmaktadır” diyerek bu dengesizliğe yol açan etkenleri şöyle sıraladı:
 
-Enerji alımı, 
-Davranış değişiklikleri,
-Fizyolojik, psikolojik faktörler,
-Endokrin hastalıkları,
-Tedavi amaçlı kullanılan bazı ilaçlar,
-Sigaranın bırakılması.
 
Obezite ve genetik
 
Obezitenin oluşumuna çevre, yaşam tarzı ve genetik gibi pek çok faktörün katkıda bulunduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şöyle devam etti: “Obezite en çok aileden geçtiği için aile, kişinin obezitesinin kökenini belirlemede yapbozun bütünleyici bir parçasıdır. Günümüzde dünya genelinde genetikçiler, obezite ile genetik arasındaki bağlantıyı yakından analiz etmektedir. Çalışmalar, ebeveynlerden birinin obez olduğu ailelerde çocukların fazla kilolu olma olasılığının yüzde 6 ila yüzde 10 olduğunu göstermiştir.
 
Eğer ebeveynlerin her ikisi de fazla kilolu ise çocukların fazla kilolu olma olasılıkları yaklaşık yüzde 50 oranında artmaktadır. Obezite ile ilişkili doğuştan sahip olunan genler, çevresel faktörlerin yönlendirmesiyle obeziteye yatkınlık kazandırmaktadır. Günümüzde araştırmacılar bu genlerin tıbbi ve cerrahi yollarla kilo kaybına karşı direnci üzerine çalışmaktadır. Bu durum ileride, hastaların en uygun tedavi yöntemine yönlendirilmesine yardımcı olabilir.”
Obezite nasıl ölçülür?
     
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, obezite için en yaygın olarak kullanılan ölçümün Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ve bel çevresi ölçümü olduğunu söyledi.
 
VKİ değeri ve anlamı
 
Vücut kitle indeksinin, vücut ağırlığının (kg) boyun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplandığını anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy,
 
“Bu değer yaş ve cinsiyetten bağımsızdır. Bununla beraber, VKİ kullanımı, çocuklarda, gebelerde ve çok kaslı kişilerde doğru sonuç vermez. Bu nedenle bu kişilerde kullanılmamalıdır. Uzmanlar, VKİ değerlerini, normal kilolu, fazla kilolu ve obez şeklinde sınıflara ayırmıştır” ifadelerini kullandı.
 
Bel çevresi ölçümü ve anlamı
 
Vücuttaki toplam yağ miktarı kadar, yağın nerede biriktiğinin de önemli olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Karın çevresinde yağ birikimi, kalça ve vücudun diğer bölgelerinde yağ birikiminden daha fazla riske neden olur. Risk için basit fakat doğru bir yöntem bel çevresi ölçümüdür.
 
Artmış risk: Kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm üzerindedir.
Yüksek risk: Kadınlarda 88 cm, erkeklerde 102 cm üzerindedir”.
 
Dünyada obezite görülme sıklığı
           
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, ABD Ulusal Beslenme ve Sağlık Araştırması çalışmalarına göre, 2003-2004 yılında obezite  (VKİ ≥ 30 kg/ m2 ) görülme sıklığının erkeklerde yüzde 31.1, kadınlarda yüzde 33.2, 2005-2006 yılında ise erkeklerde yüzde 33.3, kadınlarda yüzde 35.3 olarak tespit edildiğine dikkati çekti.
 
Türkiye’de obezite görülme sıklığı
T.C. Sağlık Bakanlığı verileri doğrultusunda bölgesel dağılımlar göz önüne alındığında obezite görülme oranının yüzde 17.2 ile Doğu Anadolu’da en düşük, yüzde 25.0 ile İç Anadolu’da en yüksek olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Aksoy, bu oranın güneyde yüzde 24, kuzeyde yüzde 23.5, batıda ise yüzde 21.6 olarak saptandığını bildirdi.
 
OBEZİTEYE EŞLİK EDEN HASTALIKLAR
 
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, obeziteye eşlik eden hastalıkları şu şekilde  sıraladı:
 
-Kalp damar hastalıkları
-Tip 2 diyabet,
-Hipertansiyon,
-Kanser,
-Uyku apnesi,
-Gastroözofageal reflü hastalığı,
-Astım,
-Gut,
-Safra kesesi,
-Karaciğer hastalığı,
-Damar hastalığı,
-Artrit ve eklem hastalığı,
-Polikistik over sendromu (POS),
-İnfertilite (kısırlık) ve obezite.
 
OBEZİTE VE METABOLİK CERRAHİ
 
Metabolik cerrahi nedir?
Obezite cerrahisinin dünyada giderek yaygınlaştığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy,  “Obez hastaların tedavisinde bu yöntemin değeri ispatlanmış olduğundan, obezite cerrahisi günümüzde VKİ değeri daha düşük, hatta bazı durumlarda 35 kg/ m2‘nin altındaki hastalara yönelmiştir” değerlendirmesini yaptı.
 
“Burada amaç artık yalnızca zayıflama değil aynı zamanda ‘Metabolik Cerrahi’ adı altında Tip 2 Diyabet ve diğer metabolik hastalıkların tedavisidir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şu bilgileri paylaştı: “Amerikan Diyabet Derneği’nin verdiği bilgilere göre Tip 2 Diyabet, en yaygın diyabet türüdür. Tip 2 Diyabet vücudun, ürettiği insülini uygun bir şekilde kullanamaması durumundan kaynaklanmaktadır. Tip 2 Diyabet’in belirleyici özelliği vücutta kan şekerinin kontrol edilemeyerek yükselmesidir.
 
Son yıllarda sindirim sistemi ve özellikle de ince bağırsağın, vücudun şeker düzeyini düzenlemede, yağ metabolizmasında ve iştah ile kilo kontrolünde önemli bir rol oynadığı kanıtlanmıştır. Bu nedenle de çoğunlukla obezitenin tedavisinde kullanılan ameliyatların, yalnızca kilo kaybını tetiklemekle değil, başka mekanizmalar aracılığıyla da diyabet ve diğer metabolik hastalıkları tedavi edebilmektedir.”
 
“Diyabet tedavisi için metabolik cerrahi son derece etkili, makul ölçüde güvenli ve diyabetin komplikasyonlarının maliyeti göz önüne alındığında, aynı zamanda maliyet-etkin bir tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır” diyen Dr. Öğr. ÜyesiAksoy, şunları söyledi: “Metabolik cerrahi prosedürleri sıklıkla Tip 2 Diyabet hastalarında ilaç kullanımını tamamen ortadan kaldırmakta ve/veya azaltmaktadır. Obez hastalarda metabolik cerrahi, diyabeti çarpıcı şekilde iyileştirerek, sıklıkla glukoz düzeylerinin normalleşmesi ve insülin terapisi ya da diğer oral hipoglisemik ajanların kesilmesine yol açmaktadır. Diyabet, her zaman için kronik ve geri dönülemez olarak düşünüldüğünde, diyabet tarihinde bu tip bir tedavinin başka örneği yoktur.
 
Londra’da 2015 yılında gerçekleştirilen Diyabet Cerrahisi Zirvesi’nde bir araya gelen dünyanın seçkin endokrinoloji ve obezite cerrahisi uzmanları, metabolik cerrahinin seçili diyabetik hastalarda geçerli bir alternatif olduğunu onayladı. Dünyanın önde gelen obezite merkezlerinde metabolik cerrahi, obez hastalarda diyabeti tedavi etmek amacıyla sunulmaya başlanmıştır. Aynı zamanda metabolik cerrahinin, obezite cerrahisi adayı olmayan fazla kilolu ve normal kilolu kişilerde de (‹30 kg/m2 ) diyabeti tedavi etmek amacıyla kullanım potansiyeli araştırılmaktadır. Ancak dünyada henüz tedavi amaçlı kullanılmamaktadır.”
 
Obezite cerrahisi neden desteklenmeli?
Obezite cerrahisinin, sadece diyet ve egzersizle sürdürülmesi imkânsız olan kilo kaybını sağlamak ve kilo ile ilgili sağlık sorunlarına çözüm sunmak adına önemli olduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi  Aksoy, şöyle konuştu: “Açık konuşmak gerekirse hem hekimlerin hem hastaların obezite cerrahisini düşünmesinin en önemli nedeni, yandaş hastalıklar üzerindeki olumlu etkisidir. Bu yüzden ‘Obezite ve Metabolik Cerrahi’ tanımı kullanılmaktadır. Birçok hasta obezite cerrahisinin birincil amacını daha az bir vücut ağırlığına sahip olmak ve bunun sürdürülmesine yardım etmek olduğunu düşünürken, elde edilecek asıl yarar, en azından medikal bakış açısından, sadece sağlık ve yaşam kalitesinin artışı ile ölçülebilir. Aslında ‘obezite cerrahisi’ sadece (kilo vermeksizin) daha sağlıklı bir yaşam için yapılsaydı, yine de çok değerli bir müdahale olurdu.
 
Cerrahi tedavinin riski bulunmakla beraber, hastanın obezite ile ilgili komplikasyonları ve/ veya yandaş hastalıklarının fazla olması durumunda ameliyat riskini göze alma gereği de o kadar artmaktadır. Obezitenin cerrahi tedavisini üstlenen hekimlerin hiçbiri bu ameliyatın risksiz olduğunu savunmuyor. Hastaların dikkatle seçilmesi, beslenme ve diğer komplikasyonlar yönünden iyi hazırlanmaları ve uzun vadeli takip edilmeleri gerektiğini şiddetle tavsiye ediyorlar. Yine de hepsi, ameliyatı cerrahi olmayan tedavilerle karşılaştırıldığında komplikasyonları engellemek ve yaşam kalitesini geliştirmek açısından tavsiye ediyorlar.”
 
Obezitenin cerrahi tedavisi
Cerrahi yöntemlere başvurmadan önce hasta ile ilgili sağlık kontrollerinin yapılması gerektiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şöyle dedi: “Hasta detaylı incelenmeli ve obezitenin herhangi bir genetik, endokrin, nörolojik (hipotalamik fonksiyon bozukluğu gibi) patolojiden veya ilaç kullanımından kaynaklanmadığı ortaya konmalıdır. Aksi halde nedene yönelik tedavi tercih edilmelidir. Obezitede, cerrahi girişim için hasta seçerken, Amerikan Obezite ve Metabolik Cerrahi Derneği’nin kriterlerine uyulmaktadır:
- VKİ 40 kg/m2 nin üzerinde veya 35-40 kg /m2 olup eşlik eden hastalık bulunması (hipertansiyon,  Tip 2 Diyabet, uyku apnesi sendromu, artrit vb…)
- 18-65 yaş aralığında bulunulması.”
Obezite cerrahisinin deneyimli merkezlerde 18 yaş altı ve 65 yaş üstü hastalara seçim yapılarak uygulanabildiğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, tedavi uygulanacak hastada dikkat edilmesi gereken konuları,
 
“-Obezitenin en az 3 yıldır var olması,
-Hormonal hastalıkların bulunmaması,
-İlaç ve diyet tedavisine rağmen, en az 1 yıldır kilo verilememesi,
-Hastanın ilaç ve alkol bağımlısı olmaması,
-Hastanın uygulanacak yöntemi anlaması ve ameliyattan sonra uyum sağlayabilecek durumda olması ve
-Kabul edilebilir ameliyat riski” olarak özetledi.                      
                      
Çocuk ve ergenlik çağında obezite cerrahisi uygulanabilir mi? Kuralları nelerdir?
Obezitenin dünya çapında, yalnız yetişkinler için değil aynı zamanda çocuklar ve gençler için de acil bir sağlık problemi haline geldiğini anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Çocuk ve gençlerde obezite hipertansiyon, dislipidemi, insüllin direnci/diyabet, yağlı karaciğer hastalığı, obstrüktif uyku apnesi ve psikososyal komplikasyonlar gibi ciddi sağlık sonuçlarıyla ilişkilidir. Çocuklar ve gençler için çeşitli cerrahi prosedürler de mevcut olmakla birlikte kaliteli çalışmalardan gelen uzun vadeli etkiler konusundaki bilgiler yetersizdir” diye konuştu.
 
“Yetişkinlerde obezite cerrahisinin gördüğü büyük ilgi ve görünürdeki başarısı bu cerrahinin çocuklar ve gençlerde uygulanması hakkında ilginç bir tartışmayı ateşlemiştir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Ancak çocuklar ve gençler hem fiziksel hem de zihinsel olarak hala gelişmekte olup, onay vermek için yetkinlikleri düşük olabilir ve obezite cerrahisi yaşamlarını önemli derecede değiştirebilir” ifadelerini kullandı.
 
Güvenlik ve risk
Obeziteye bağlı komorbiditelerin (ölüme sebebiyet verecek) risk ve komplikasyonları olduğunu ve bunların yaşamı tehdit ettiğini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Obezite cerrahisinin riskleri önemli olup, çocuklarda uzun vadeli güvenlik ve etkinliği büyük ölçüde bilinmemektedir. Bu nedenle de ameliyat, yalnızca en ağır şekilde obez (VKİ ≥ 50 kg/  m2 ya da VKİ ≥ 40 kg/m2 olup eşlik eden hastalıkları bulunan) kişiler için düşünülmeli ve son derece dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Obezite cerrahilerinin öğrenme eğrisinden dolayı tipik olarak 100-150 prosedürden sonra düşük komplikasyon oranları görülmesi, çocuk ve gençlerde bu ameliyatların uzmanlaşmış ve yüksek hacimli merkezlerde yapılması gerektiğine işaret etmektedir” dedi.
 
AMELİYATA KARAR VERMEK
 
Obezite cerrahisinin güvenliği
Obezite cerrahisi üzerine yürütülen çalışmaların en önemlilerinden birinin İngiltere’nin önde gelen tıp dergisinde (NEJM) yayımlandığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şu bilgiyi verdi:
“Bu çalışmanın bulguları, obezite cerrahisinin güvenliliğini çok güçlü bir şekilde onaylamış olup kamuoyu üzerinde daha büyük bir güven inşa edilmesine yardımcı olmuştur. Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin, obezite cerrahisi riskinin çarpıcı şekilde azaldığını ve şu anda bir safra kesesi veya kalça protezi operasyonundan daha riskli olmadığını göstermiştir. Obezite ameliyatları güvenli, etkili ilaç kullanımını ve diğer tıbbi masrafları azaltmaktadır. Kalp bypass ameliyatı, bu çalışmada obezite cerrahisi için saptanandan 10 kat yüksek ölüm riski taşımaktadır.”
 
Hangi obezite cerrahi prosedürü benim için “en doğru’’ seçimdir? 
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, obezite cerrahisi düşünen hastaların sıklıkla ‘’hangi prosedürün onun için uygun olduğuna nasıl karar vereceği’’ sorusunu yönelttiğini bildirdi.
 
Obezite cerrahisi ameliyatlarının etkinliği
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, bugün en yaygın olarak yapılan kilo kaybı ameliyatların yetkin bir cerrah tarafından yapıldığında ve en önemlisi, işbirliği yapan bir hasta üzerinde uygulandığında etkin olduğuna dikkat çekti.
 
Hangi prosedürü seçerse seçsin kilo kaybının temelinde hastanın, obezite cerrahisi ile yaşam tarzında değişiklik yapmasının sağlandığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, şöyle devam etti: “Mevcut ameliyatlardan her biri gerçekten de açlığı ve porsiyon büyüklüğünü kontrol etmeye yardımcı olan bir ‘araç’tır ancak hepsi budur. Gerisi hastaya kalmıştır. Bununla birlikte mevcut ‘araç’lar arasında bazı farklılıklar vardır. Aşağıda hastanın hangi ameliyatın uygun olduğuna karar verirken göz önüne alması gereken bazı hususlar yer almaktadır.
 
Ameliyat türünü seçerken dikkate alınacak hususlar
Beklenen kilo kaybı
-Kilo kaybının güvenliliği
-Hızlı ya da yavaş
-Bilinmeyenin korkusu
-Takip edilebilirlik
-Cezalandırma faktörü
-Yabancı cisim korkusu
-Geri döndürülebilme
-Korku faktörü
 
Sonuç
“Cerrahınızın, sizin için en iyi ameliyatın hangisi olduğunu söyleyebilmesini sağlayacak bir bilimsel çalışma yapılmamıştır” diyen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Ameliyat için iyi bir adaysanız, herhangi bir kilo kaybı ameliyatı büyük bir olasılıkla yararlı olacaktır. Sizin için uygun olduğunu hissettiğiniz yöntem, büyük bir olasılıkla sizin için doğru olandır” ifadelerini kullandı.
 
AMELİYATTAN SONRA
 
Obezite cerrahisinden sonra yeniden kilo almanın tedavisi
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, ameliyatın önemli ölçüde kilo vermek için güçlü bir ‘araç’ olduğunu ancak uygun bir bakım olmazsa bu ‘’araç’’ın etkinliğini kaybederek yeniden kilo almaya yol açabileceğini bildirdi.
 
Kilo almayı
önlemenin temelleri
Yeniden kilo almayı önlemek için eğitim ve düzenli takibin önemli olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Eğitim ameliyat sonrası bariatrik beslenme için danışma, davranışsal (psikolojik, psikiyatrik) değişim ve egzersiz konularını içermelidir.
 
Yeniden kilo alan bir hastaya esas olarak, yeniden kilo almanın anatomik bir problemden mi (ameliyatta yanlış giden bir şeyler), tıbbi bir problemden mi, yoksa davranışsal bir problemden mi (eski alışkanlıklara dönüş) kaynaklandığını sormak ve anlamak gerekir” dedi.
 
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, yeniden kilo alma konusunu çözerken aşağıdaki soruları sormanın oldukça yardımcı olacağını kaydetti.
  1. Günde kaç kez yemek yiyorsunuz?
  2. Günde kaç kez acıkıyorsunuz?
  3. Hiç doyduğunuzu hissediyor musunuz, hissediyorsanız ne kadar sürüyor?
  4. Bir oturuşta ne kadar yemek yiyebilirsiniz?
  5. Mide ekşimesi ya da reflü yaşıyor musunuz?
  6. Yeni bir ilaca başladınız mı?
  7. Enerji düzeyiniz nasıl?
  8. Yaşantınızda yeni ya da devam eden stres faktörü var mı?
  9. Yeniden kilo almanızın nedeni ne olabilir?
 
Ortaya çıkabilecek problemlerin tanı koyabilmek için bazı tetkiklere ihtiyaç duyulabileceğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi. Aksoy, “Eğer hasta aniden daha büyük öğünler tolere edebilmeye başlamışsa, artan sıklıkta açlık hissi yaşıyorsa ya da yeni veya tekrarlayan reflü varsa o zaman daha çok bir anatomik problemle (ameliyatta kötü giden bir şeyler) karşı karşıya olduğundan şüphe edilmelidir. Anatomik problemlerin tanısı en iyi şekilde, üst gastrointestinal sistem endoskopisi ve grafisi ile konur” diye konuştu.
 
Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, hastanın yeniden kilo almasını neden olabilecek bazı anatomik faktörleri şöyle sıraladı:
 
-Mide kelepçesi problemleri (poş gelişmesi, balon kaçağı, tüpte delik, port bağlantısının kesilmesi, kelepçede kayma, kelepçe erozyonu vb.)
-Anastomik genişleme (Gastrik Bypass için),
-Mide hacmi genişlemesi (Tüp mide için).
 
Yeniden kilo almaya yol açabilen bazı tıbbi durumların olduğunu da anlatan Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “En yaygın olanlar aşağıda sıralanmaktadır. Bunların çoğunun tanısı, iyi bir tıbbi özgeçmiş ve kan testleri ile konulacaktır” dedi ve şunları kaydetti:
-Gebelik,
-Tiroid hastalıkları,
-Böbrek üstü bezi hastalıkları,
-Yeni ilaçlar,
-Böbrek ve /veya kalp problemleri.
 
“Deneyimlerime göre obezite cerrahisinden sonra yeniden kilo almanın anatomik ve tıbbi nedenleri oldukça nadirdir; ancak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır” diyen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy sözlerini şöyle tamamladı:
 
“Hastaların büyük çoğunluğunda yeniden kilo alımı, hastanın eski sağlıksız alışkanlıklarına geri dönmesinin sonucudur. Erken müdahele ve özel konuların ele alınmasıyla, sıklıkla hastanın yeniden kilo alması önlenebilmektedir.”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

Sosyal Medya

Güncelleme Tarihi:2022-07-02 12:35:44