Omurganın bel ve sırt bölgesinde oluşan yana doğru eğriliği’ olarak tanımlanan skolyoz, tek başına bir hastalık olmakla birlikte bir başka hastalığın belirtisi olarak da ortaya çıkabilmektedir. Erken tanı skolyozun tedavisinde büyük önem taşımaktadır.
SKOLYOZ NEDİR?
Skolyozu, “Omurganın bel ve sırt bölgesinde oluşan yana doğru eğriliği” olarak tanımlayan SANKO Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Uzm. Fzt. Burcu Bağcı, “Sağlıklı bir omurgaya sahip kişiye arkadan bakıldığında omurlar düz bir hat şeklindeyken, skolyozda omurlarda sol ya da sağ tarafa doğru eğrilik vardır ve kendi eksenleri etrafında döner” dedi.
“Her yaş aralığında rastlayabileceğimiz skolyoz; omurganın 3 boyutlu deformitesidir” diyen Uzm. Fzt. Bağcı, sorunu meydana getiren birden fazla sebep olmakla birlikte, aynı etmenlerin kişilere göre farklı sonuçlar doğurabildiğini kaydetti.
Gençlerde ve çocuklarda hastalığın belirti vermeden ilerleme göstermesinin erken tanının öneminin ve zorluğunun bir göstergesi olduğunu vurgulayan Uzm. Fzt. Bağcı, şöyle konuştu:
“Nüfusun yaklaşık yüzde 10’unda sağlık üzerine bir etkisi olmayan, 10 dereceden az küçük eğrilikler görülür ve bu durum ‘spinal asimetri’ olarak tabir edilir. Tanı koymak ve tedavinin planlanıp, etkinliğinin takibini sağlamak için çekilen röntgen filminde omurganın eğriliği derece cinsinden bir açı olarak ölçülür ve ‘Cobb açısı’ olarak isimlendirilir. Ancak 10 derecenin üzerindeki eğrilikler “Skolyoz” olarak tanımlanabilir.
Ergenlik dönemi büyüme hızının en fazla olduğu dönem ve bu dönemde skolyoz semptomlarının görülme oranı artmaktadır. Erken dönemde yapılan müdahaleler skolyoz tedavisinin sonuçlarının başarılı olmasında çok önemli bir unsurdur. Çünkü geç tanı konmuş ve ilerlemiş omurga deformitelerinin özellikle küçük yaş aralığındaki bireylerin gelişimini olumsuz yönde etkilediği ve önlem alınmadığı takdirde estetik problemlerin yanı sıra solunum sistemi ve kalp üzerinde geri dönüşü olmayan hastalıkları ortaya çıkarabildiği bilinmektedir.”
SKOLYOZ BELİRTİ VE BULGULARI NELERDİR?
Uzm. Fzt. Bağcı, Skolyozun sıklıkla görülen bulgu ve belirtilerini şöyle sıraladı:
“Omurgada gözle görülen sağa veya sola eğrilik,
- Omuz ve kalçada asimetrik görünüm,
- Sırtta ve belde bulunan kıvrımların asimetrik görünümü,
- Kürek kemiklerindeki asimetrik görünüm,
- Kollar serbest bir şekilde yanlara doğru sarkıtıldığında, kol - gövde boşluğunun diğer tarafa göre fazla olması,
- Gövde uzunluğunun bacak boyuna göre kısa görünümü,
- Çocukluk çağından itibaren pantolonun ve eteğin bir tarafının daha yukarıda durması, giyilen elbiselerin vücuda tam olarak oturmaması,
- Vücut dengesinde sağa veya sola doğru kayma,
- Kızlarda meme dokusunda simetrik olmayan büyüme,
- Başın kalçaların orta hattında olmaması,
- Sırtta ve belde ağrı,
- Nefes darlığı,
- Çabuk yorulma.”
Erken tanı ile skolyozun tedavisinde yüksek başarı oranı sağlandığını kaydeden Uzm. Fzt. Bağcı, “Bu sebeple, sizde, ailenizde ya da çocuğunuzda skolyozu düşündüren bulgu ve belirtiler varsa tanı için bir aile hekimi, ortopedist veya çocuk doktoruna, fizyoterapi ve rehabilitasyon için ise bir fizyoterapiste mutlaka başvurunuz” uyarısında bulundu.
SKOLYOZUN NEDENLERİ VE ÇEŞİTLERİ
Skolyozun, tek başına bir hastalık olmakla birlikte bir başka hastalığın belirtisi olarak da ortaya çıkabileceğinin altını çizen Uzm. Fzt. Bağcı, “Skolyozda çevresel ve genetik faktörlerin rol aldığı bilinmektedir. Ailelerinde veya kendilerinde genetik faktörler nedeniyle skolyoz olan bireylerin, çocuklarını bilhassa erken ergenlik sürecinde dikkatle takip etmeleri önerilir” dedi.
NEDENLERİNE GÖRE SKOLYOZ:
İdiopatik Skolyoz:
Sebebi henüz aydınlatılamadığı için “idiopatik” yani “nedeni bilinmeyen” skolyoz olarak adlandırılan idiopatik skolyozun en sık görülen skolyoz tipi olduğunu söyleyen Uzm. Fzt. Bağcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hastaların çok büyük bir kısmı skolyoz oluşup ilerleme gösterdikten ve yaşam kaliteleri azaldıktan sonra hekime başvururlar. Ergenlik çağına giren çocukların yüzde 1-3’ünde bu tip skolyoza rastlanır. Özellikle büyümenin hızlı yaşandığı, iskelet sisteminin geliştiği kız çocuklarında ergenlik döneminde görülmeye başlanır. 0-3 yaş arasında görülen infantil, 4-9 yaş arasında görülen jüvenil, 10-18 yaş arasında görülen ise adolesan başlangıçlı idiopatik skolyoz olarak tanımlanır.”
Nöromusküler Skolyoz:
En sık görülen bu ikinci skolyoz tipinin, bir kas ve sinir hastalığına bağlı olarak geliştiğini bildiren Uzm. Fzt. Bağcı, hastalığın gelişimini şöyle anlattı:
“Bu tip skolyoza neden olan sinir hastalıklarına örnek olarak beyin ve çocuk felci, Serebral Palsi (SP), travmaya bağlı omurilik yaralanması verilebilir. Yine bu gruba dahil olan hastalarda da erken dönemde yapılan teşhis ve tedavi ilerleyici kusurların ortadan kaldırılmasında çok büyük önem taşımaktadır. Erken dönemde başlanılan tedaviyle birlikte çocuktaki skolyozun ilerlemesi yavaşlatılarak meydana gelebilecek olumsuzlukları önlemek mümkün olabilmektedir. Nöromusküler skolyoz, idiopatik skolyozdan farklı olarak hastada solunum sıkıntısı ve duyu kusurları gibi sorunlara sebep olabilmektedir. Tedavisinde erken dönem müdahalede cerrahi operasyonlardan faydalanılmaktadır.”
Konjenital (Doğumsal) Skolyoz:
Bu tip skolyozun bebeğin embriyolojik dönemindeki omurga bozukluklarına bağlı geliştiğini ve genellikle ilerlediğini kaydeden Uzm. Fzt. Bağcı, şöyle konuştu:
“Çok hızlı ilerleyen bu skolyoz tipinde, erken bebeklik döneminde tanı konulabilmesi için dış görünümde belirgin işaretler olmalıdır. Omurgada, karın içinde ve göğüs boşluğunda gelişen tümörler de skolyoza sebep olabilir. Ehler Danlos, Osteogenezis Imperfecta, Marfan Sendromu gibi farklı bağ dokusu hastalıkları, kemikler ile yumuşak dokuları tutan birtakım hastalıklar, çeşitli romatizmal ve metabolik hastalıklar, omurga kırıkları - enfeksiyonları da skolyoz nedenleri arasındadır.”
SKOLYOZ TANISI NASIL KONULUR?
Skolyozun muayene ile saptanabileceğini vurgulayan Uzm. Fzt. Bağcı, “Omurgaya çıplak olarak karşıdan bakıldığında ortada bulunan hatta asimetrik bir görünüm vardır. Öne doğru eğilen çocukta bir tarafa eğilme ile eğriliğin olduğu diğer tarafta kaburgadaki kabarıklık (gibozite) dikkat çeker. Ancak bazı ‘dengeli skolyoz’ olgularında bu görüntüyü fark etmek güçtür” dedi.
Skolyoz tanısında öncelikle röntgen filmi çekilerek omurgadaki eğriliğin doğrulandığını, yeri ve büyüklüğünün saptandığını, kemik yapıdaki kalıtsal bozukluk tespitinin yapıldığını anlatan Uzm. Fzt. Bağcı, şunları kaydetti:
“Altı ayda bir çekilen röntgen filmleriyle skolyoz takibi yapılmalıdır. Ayrıca, cerrahi uygulanacak veya nörolojik rahatsızlığı olanlarda bilgisayarlı tomografi (CT), kemik sintigrafisi ya da manyetik rezonans (MR) gibi tetkikler yapılabilir. Çekilen grafiler sonucunda skolyozun derecesi ve formu belirlenir. Bu tespit için en sık kullanılan yöntemlerden biri olan Cobb açısıyla, skolyoz takibi yapılarak uygun tedavi yöntemleri belirlenir.”
SKOLYOZ TEDAVİSİNDE GENEL YAKLAŞIMLAR
Planlanan tedavinin süreci ve amacı hakkında hastanın ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmesi gerektiğini belirten Uzm. Fzt. Bağcı, skolyozun tedavisinde hasta, aile, doktor ve fizyoterapistin disiplinler arası yaklaşımının önemli olduğunu vurguladı.
Tedavide verilecek olan kararın bireyin değerlendirme yöntemleri, muayene sonuçları ve eğriliğin ilerlemesine göre kişisel olması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Fzt. Bağcı, “Hastanın yaşı ve iskelet gelişimi, tedavi planı için çok önemli unsurlardır. Tedavi yaklaşımları eğriliğin derecesine (Cobb açısı) ve kemik büyümesinin hangi aşamada olduğuna göre belirlenmelidir. Skolyozda konservatif tedavi yöntemine karar verildiğinde, bu alanda çalışan fizyoterapistler tarafından planlanarak uygulanmalıdır” dedi.
Tedavide öncelikle eğriliğin ilerleyişinin durdurulması, daha sonra ise deformitelerin düzeltilmesi ve elde edilen düzelmelerin korunmasının hedeflenmesi gerektiğine işaret eden Uzm. Fzt. Bağcı, “Planlanan tedavide başarı oranının artması, ilerleme ve diğer olası problemlerin engellenmesinde erken tedavinin önemi çok büyüktür. Skolyoz tedavi edilmediyse, yetişkin dönemde sosyal izolasyon, iş seçeneklerinin sınırlandığı görülmektedir. Tedavi planlanırken radyografideki açılarla birlikte hastanın klinik değerlendirilmesi de önemlidir” diye konuştu.
Tedavi seçeneklerinin genel olarak gözlem, konservatif tedavi ve cerrahi tedavi olarak 3’e ayrıldığını bildiren Uzm. Fzt. Bağcı, bunları şöyle anlattı:
- “ 25 derece ve daha az eğriliklerde; GÖZLEM
- 25 dereceden daha fazla olan eğriliklerde; KONSERVATİF TEDAVİ+ORTEZ (KORSE)
- 40 / 50 derece ve daha fazla olan eğriliklerde; CERRAHİ TEDAVİ önerilmektedir.”
SKOLYOZ DERECELERİ
Skolyozun seyrinin her zaman stabil olmayabileceğini vurgulayan Uzm. Fzt. Bağcı, “Omurga eğriliğinde artış olabileceği gibi aynı kalabilir ya da nadiren de olsa düzelebilir. Art arda yapılan iki ya da fazla muayenede, 20 derece üzerindeki eğriliklerde omurgada 5 derece ya da daha fazla artış, 20 derecenin altındaki eğriliklerde 10 derecelik artış skolyozun ilerlemesi anlamına gelir” dedi.
AÇISAL SINIFLANDIRMA
Açısal skolyoz derecelendirilmesi için görüntüleme yöntemlerinin kullanılarak omurgadaki eğriliğin açı cinsinden tespit edildiğini belirten Uzm. Fzt. Bağcı, cerrahi anlamda müdahale gerekliliğinin kararlaştırılması için bu yöntemden faydalanıldığını bildirdi.
10 derece altı açılar: Kişinin sağlığı üzerinde etkisi bulunmaz. “Spinal asimetri” adı verilen bu eğriliklerde genellikle tedavi gereksinimi doğmaz. Ancak ileri dönemlerde skolyoz riskine karşı belirli aralıklarla muayene ve skolyozun ilerlemesi devam ediyorsa tespiti yapılmalıdır.
20 ile 40 derece arası açılar: Ergenlik döneminde sık görülen orta seviye skolyozdur. Çoğunlukla korse, egzersiz ve fizyoterapi olumlu etki yapar.
40 derece açılar: Büyümesini ve ilerlemesini büyük ölçüde tamamlamış olan bu eğriliklere cerrahi müdahalenin yapılabilmesi için bel bölgesindeki eğriliğin 40 derece; sırt bölgesindeki eğriliğin ise 45-50 derece üzerinde olması gerekir.
Büyümenin henüz başlamadığı çocuklarda Cobb açısı 15 derecenin altında ise genelde uzman takibinin tavsiye edildiğini söyleyen Uzm. Fzt. Bağcı, şu uyarılarda bulundu:
“15-20 derecelik Cobb açısında skolyoza özel egzersiz ve rehabilitasyon programlarına devam edilmelidir. 25 derecenin üzerinde Cobb açısı olan çocuklara skolyoza yönelik rehabilitasyon programları yoğunlaştırılmış olarak uygulanmalıdır. Büyümenin ilk göstergeleri olan seste değişiklikler, kıllanma, boy uzamasında artış, kız çocuklarda göğüste gelişme ya da adetin görülmeye başlandığı ergenlikte çok dikkat edilerek, bu çocukların tedavisine başlanmalıdır. Bu çocukların eğilme hızı ile riski yüksek olduğu için Cobb açısının derecesi kadar ilerleme riski (progresyon) hesaplanarak, tedavi planlaması buna göre yapılmalıdır.
Progresyon açısından yüksek riskli çocuklarda fizyoterapi ve rehabilitasyonun yanı sıra korse kullanımı zorunludur. Büyümenin gidişatı ve eğilme derecesi göz önüne alınarak korse tedavisi büyüme tamamlanana kadar günlük 16 saat ile 23 saat arasında devam etmelidir. Eğer korse tedavisi başarısız, ilerleme riski yüksek ve Cobb açısı da 50 dereceden fazlaysa cerrahi tedaviye geçilebilir. Cerrahide omurga vida ve plak yardımıyla orta hatta çekilir. Bu metallerin vücutta sürekli kalması gerekebilir. Ancak cerrahi geç dönemde sorunlar da yaratabilir.”
SKOLYOZDA KORSE TEDAVİSİ VE FARKLI ÖZELLİKTEKİ KORSELERİN TEDAVİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Skolyozda en sık tartışılan konunun bu alanda çalışan ve ayrı konseptleri benimseyen uzmanların, farklı fikirlere sahip olduğu korse uygulamaları olduğunu söyleyen Uzm. Fzt. Bağcı, “Henüz çoğu ülke skolyoz tipine göre belirlenerek doğru şekilde dizayn edilen, kontrollü korse uygulamaları hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Bu nedenle gelişme çağındaki çocukların korse giymeye karşı gösterdikleri direnç uygulama zorluklarına yol açmaktadır. Günümüzde artık klasik yöntemlerin aksine, bilgisayar yardımıyla tasarlanarak üretilen korselerle hata payı ortadan kalkmakta ve daha başarılı uygulamalar yapılmaktadır” diye konuştu.
SKOLYOZDA FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON UYGULAMALARI
Günümüzde skolyoz tedavisinde yararlanılan pek çok fizyoterapi yaklaşımı bulunduğunu kaydeden Uzm. Fzt. Bağcı, bunlardan bazılarının; Vojta terapisi, akupunktur, terapötik egzersizler, elektrik stimülasyonu, manuel tedavi, traksiyon uygulamaları ve Schroth yöntemi olduğunu söyledi.
Bu uygulamalardan en çok Schroth yöntemi üzerinde çalışmalar yapıldığını bildiren Uzm. Fzt. Bağcı, “Uygulanılacak tedavi yöntemi çocuklar ve ailelere ayrıntılı olarak anlatılmalı, yapılması gerekenler konusunda iş birliği sağlanması vurgulanmalıdır. Bu fizyoterapi programlarının seans yoğunluğu kişiye ve yönteme göre değişmektedir. Bu tedaviler günde 3-4 saat süren seanslarla yoğunlaştırabilmekte, haftalık 3-4 seans olarak da sürdürülebilmektedir” dedi.
Yoğunlaştırılmış Skolyoz Rehabilitasyonu (YSR)
Bireylerin ihtiyaçlarına göre kişiselleştirilen yoğunlaştırılmış özel egzersiz programlarının eğriliğin yönüne göre düzenlendiğini kaydeden Uzm. Fzt. Bağcı, bu yöntemde üç boyutlu skolyoz tedavisinin sensorimotor ve hareket temellerine dayandığını vurguladı.
Bu özel egzersiz programlarıyla, bireylerin asimetrik duruşunun düzeltilmesinin amaçlandığını belirten Uzm. Fzt. Bağcı, bu düzeltici duruşun kalıcı olabilmesi için günlük yaşam aktivitelerine yansıtılması gerektiğine dikkat çekti.
Bu tedaviye yönlendirilen hastaların 4–6 hafta boyunca, günde 4 saat süren yoğun bir egzersiz programına katıldığını ifade eden Uzm. Fzt. Bağcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Grup egzersizlerinde hastaların eğrilik dereceleri, yönleri ve yaşları benzerlik gösterenlerin aynı gruplarda tedavi alması sağlanır. Ancak gerektiğinde hastalar bireysel programlara da alınabilmektedir. Skolyoz egzersizleri; farklı pozisyonlarda denge ve hareket içeren proprioseptif uyarılar ile doğru postürü öğrenerek korumayı, solunum egzersizleri ile eğri tarafı düzelterek sağlıklı duruş, hareket ve dengeyi kazanmayı amaçlar. Bu tedavileri desteklemek amacıyla esneklik sağlayan germe ve masaj uygulamaları, çeşitli osteopatik yaklaşımlar ve kas dayanıklılığını arttırmak için yüzme de programa eklenebilir.”
Bu programları yürütmek için terapistlerin ‘Katherina Scroth Terapisti Sertifikası’ programına katıldıklarını bildiren Uzm. Fzt. Bağcı, “Bu program ile hedeflenen kişiyi beden farkındalığı hakkında eğiterek farkındalık sağlamak, eğriliğin derecesinin artmasını engellemek ve düzgün postür sağlamaktır” dedi.
SKOLYOZ EGZERSİZLERİ
Skolyozu durdurmanın egzersiz programları ile mümkün olabileceğini belirten Uzm. Fzt. Bağcı, özellikle 15 derece üzerindeki skolyozlu çocuklarda, 7 yaşından itibaren bu egzersiz programların çok etkili olduğunu bildirdi.
Egzersiz programlarında kullanılan “Bobath”, “Vojta”, “Katharina Schroth” gibi çeşitli yaklaşımların yanı sıra klasik germe ve güçlendirme egzersizlerin de yapılabildiğini söyleyen Uzm. Fzt. Bağcı, “Bilhassa psikolojik etmenlerin skolyoz rehabilitasyonunda çok büyük rol oynadığı düşünüldüğünde, yoğunlaştırılmış egzersiz programlarının ergenlik çağındaki gençlerde vücut gelişiminde önemi büyüktür. Grup psikolojisiyle hareket eden gençler, benzer sorunlar yaşayan akranlarıyla kolaylıkla iletişim kurabilmektedir” ifadelerine yer verdi.
SKOLYOZ AMELİYATI
Skolyozda cerrahi tedavinin sürekli ilerleme gösteren durumlarda uygulandığını anımsatan Uzm. Fzt. Bağcı, korse ve egzersiz tedavisine rağmen skolyoz derecesi artış gösteren veya artacağı düşünülen durumlarda da cerrahinin tercih edilebildiğini kaydetti.
“Özetle tüm konservatif yaklaşımlara rağmen Cobb açısı artarak 50 derecenin üzerindeyse, skolyoz ameliyatına gereksinim duyulabilmektedir” diyen Uzm. Fzt. Bağcı, tedavi hakkında şunları söyledi:
“Skolyoz cerrahisinde tüm hastaların erken dönemde takibe alınarak, ilerlemenin durdurulması, kozmetik sorunların giderilmesi, ağrı ve nörolojik bulguların yok edilmesi amaçlanır. Skolyoz cerrahisinde omurgayı restore edecek basit cerrahi operasyonlarla erken müdahale yapılabilir. Bu noktada kişiye en uygun zamanda doğru ameliyat seçimi yapmak, omurga ve kemik yapıyı düzeltirken, omuriliği korumak önemlidir. Günümüzde skolyoz ameliyatı esnasında kullanılan ileri görüntüleme yöntemleri ve omurilik-sinir hasarını engellemeye yönelik özel aletler sayesinde başarı oranları oldukça artmıştır. Tüm bu süreç boyunca hasta ve ailesinin, fizyoterapist ve doktorları ile birlikte uzun yıllar iletişimde olacaklarını ve skolyoz tedavisinin uzun dönem takip gerektireceğini hatırdan çıkarmamak gerekir.”
Uzm. Fzt. Burcu BAĞCI
SANKO Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü