Yaz mevsiminde sıcaklıkların artmasıyla beraber bu döneme özgü hastalıklar, rahatsızlıklar ve kazalar da yavaş yavaş kendini gösteriyor. Uzmanlar yazın sık rastlanan hastalıklar, nedenleri ve nasıl korunmamız gerektiğine dair uyarılarda bulunuyor.
Hava sıcaklığı nedeniyle insanların yaz aylarında zamanının büyük bölümünü açık havada geçirdiğini anımsatan Hastanemiz İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Sarsu, bu nedenle yaz aylarında sıklığı artan böcek ısırması, yılan sokması, güneş veya sıcak çarpması gibi bazı sağlık sorunlarının doğrudan doğruya açık havada bulunmaktan kaynaklandığını söyledi.
Yaz kazaları yaşanabiliyor
Yaz aylarında karşılaşılabilecek kazalara dikkat çeken Dr. Sarsu, “Örneğin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne özgü sayılabilecek bir ‘Yaz hastalığı’ bile var. Gece sıcak nedeniyle damda uyuyanlar ve damdan düşenler, yaz aylarında travmaların sayıca artmasına sebep olurlar” dedi.
Yaz aylarında suda boğulma sayısının da arttığının altını çizen Dr. Sarsu, “Demek ki, bazı tıbbi olayların artışı doğrudan doğruya çevre faktörlerine bağlıdır. Bunlara ‘Yaz hastalıkları’ yerine ‘Yaz kazaları’ da diyebiliriz” diye konuştu.
Böcek sokmaları
Yaz aylarında giyilen giysilerin de hastalıklar ve kazalara sebebiyet verebileceğini vurgulayan Dr. Sarsu, şöyle devam etti: “Sıcaklık nedeniyle vücudun büyük kısmının açıkta kalması, kısa kollu ve şort biçiminde giysilerin tercih edilmesi tatarcık, arı, sivrisinek gibi eklembacaklıların sokmasını ve bunlar aracılığı ile bulaşan hastalıkların artmasını kolaylaştırır. Bu hastalıkların bir kısmı sadece böcek ısırığına karşı alerjik bir reaksiyon olarak ortaya çıkabilir ve lokal tedavi ile kısa sürede düzelebilir. Ama sıtma, tatarcık humması gibi hastalıklar özgün tedavi gerektirir. Bu hastalıklar da yine yöreye özgüdür. Yani herhangi bir sivrisinek sokması sıtmaya yol açmaz. Sıtma, ancak bir bölgede yerleşik ise yaz aylarında görülme sıklığı artabilir.”
Sıcakta sıvı kaybı yaşanır
Yaz aylarında sıcaklık artışı nedeniyle insanların gerek buharlaşma, gerek terleme şeklinde çok miktarda sıvı kaybettiğini hatırlatan Dr. Sarsu, şunları kaydetti: “Kaybedilen sıvıyı yerine koymak, susuzluğu gidermek için alınan sıvılar, yaz hastalıklarının bir diğer nedenidir. Özellikle kaynağı bilinmeyen, açıkta satılan veya dağıtılan, denetimsiz içme suları ve bu sularla yıkanmış sebze ve meyveler, ‘yaz hastalığı’ deyince aklımıza ilk gelen hastalıkların başlıca sebebidir. Bu hastalıklar arasında ilk sırayı besin zehirlenmeleri alır. Tifo, paratifo, viral hepatit ve yaz ishalleri de bu şekilde bulaşırlar.”
Bağırsak enfeksiyonları yaz aylarında daha sık görülür
Bağırsak enfeksiyonlarının yaz aylarında daha sık görüldüğüne işaret eden Dr. Sarsu, bunun nedenini şöyle açıkladı: “Su kaybının artmasına bağlı olarak susama hissinin artması ve bu gereksinimi karşılamak için de temiz olup olmadığına aldırmadan her türlü içeceğin daha fazla tüketilmesidir. Bir diğer nedeni de artan sıcaklık nedeniyle yiyeceklerin daha çabuk bozulmasıdır. Yaz aylarında kırda piknik yapanlar, çoğunlukla yörede bulunan pınar veya çeşme sularını içme suyu olarak kullanmayı tercih ederler.
Oysa bu sulara insan veya hayvan dışkısının ya da atıklarının karışmış olması, suyu kirletir. Bu kir gözle görülen bir şey değildir. Suda bulunan ve bağırsak enfeksiyonları gibi hastalıklara sebep olan mikroplar gözle görülmez. İçme suyu olarak kullanılmasa bile, kirli su ile yıkanmış meyvelere de mikrop bulaşır. Özellikle çiğ olarak ve kabuğu soyulmadan yenilen yiyecekler daha çok risk taşır.”
Dr. Sarsu, bu suları kullanarak hazırlanan ve içeceklerin içine atılan buzun, daha da tehlikeli sonuçlar doğurduğunu bildirdi.
Yaz aylarında beslenmeye dikkat edilmeli
Yaz aylarında yiyeceklerin pişirilmiş olsalar bile, mutlaka buzdolabında saklanması gerektiğini belirten Dr. Sarsu, şu uyarılarda bulundu: “Sıcakta kalan ve özellikle açıkta satılan yiyecekler, üzerlerine konan sineklerin mikrop taşıması yanında, mikropların proteinli gıdalar üzerinde daha kolay üremesi yüzünden adeta ‘zehirli’ hale gelir. Bu durumda ‘yemeğin kokması’ aslında o yiyecek üzerinde mikropların aşırı şekilde çoğalmasından başka bir şey değildir. Sütlü ve mayonezli yiyecekler, et, krema bu açıdan oldukça fazla risk taşır.
Bu şekilde kirlenmiş suların ve bu sularla hazırlanmış içeceklerin içilmesi, bu sularla yıkanmış salata gibi yiyeceklerin çiğ olarak yenmesi, açıkta satılan veya otel, tatil köyü gibi yerlerde açık büfelerde sergilenen uzun süre açıkta bekletilmiş yiyeceklerin yenmesi bu besinler üzerindeki mikropların bağırsaklara geçerek hastalık yapmasına neden olur.
Aslında, midenin asit yapısı bu mikroplara karşı önleyici bir engel oluşturur. Ama mide hastası olduğu için mide asidini azaltıcı ilaç kullananlarda bu koruyucu engel ortadan kalkar ve onlar bağırsak enfeksiyonlarına daha kolay yakalanırlar. Alınan gıdalara ve hijyene önem verilmeli.”
Bağırsak enfeksiyonlarının belirtileri
Bağırsak enfeksiyonlarının çoğunda en önemli belirtinin ishal olduğunu belirten Dr. Sarsu, diğer belirtileri ve dikkat edilmesi gereken hususları şöyle özetledi: “Bağırsaklar, bu ‘beklenmeyen misafiri’, yani yiyecek-içeceklerle gelen mikropları dışarı atmaya çalışırlar. Bazen ishalden önce, hastalık bulantı ve kusma ile başlar. Eğer mikroplar bağırsak duvarını istila etmezse, sadece toksinleri aracılığı ile hastalığa sebep olursa, ishal çok sayıda, bol ve sulu dışkılama şeklindedir. Dışkıda cerahat ve kan yoktur. Ateş yüksek değildir. Karın ağrısı ya yoktur ya da hafiftir. İshal ile çok miktarda su ve tuz kaybedildiği için dil kurudur. Kaybedilen tuzlar ve sıvı yerine konulmazsa hastanın tansiyonu düşer, bitkinleşir. Kolera örneğinde olduğu gibi kaybedilen sıvıyı yerine koymakta yetersiz kalınırsa, böbrek yetmezliği gelişebilir, hasta da kaybedilebilir. Sıvı kaybı, çocuklarda ve yaşlılarda daha tehlikelidir.
Yiyecek içeceklerle alınan mikroplar bağırsak duvarını istila etmişse, kanamaya yol açabilir. Halk arasında ‘kanlı ishal’ diye bilinen dizanteri bunun tipik örneğidir. Dışkı kanlı, cerahatlidir. Genellikle hastanın ateşi ve karın ağrısı vardır. Dışkılama sayısı fazladır ama miktarı azdır. Tifo, yiyecek ve içeceklerle bulaştığı halde ishalin ön planda olmadığı bir bağırsak enfeksiyonudur. Tifonun en önemli, bazen tek belirtisi ateştir. Baş ağrısı, deride ve özellikle karın bölgesinde kırmızı lekeler, dalgınlık hali tifoyu akla getirmelidir.”
İshalde bol bol sıvı tüketilmelidir
“İshalin tek tedavisi vardır; kaybedilen sıvıyı yerine koymak” diyen Dr. Sarsu, şunları kaydetti: “Kaybedilen sıvı sadece sudan ibaret değildir. Su ile birlikte sodyum, potasyum, klor, bikarbonat gibi yaşamsal önemi olan, ‘elektrolit’ dediğimiz tuzlar da kaybedilir. Bu nedenle, sadece su içmek, ishalle kaybedilen sıvı gereksinimini karşılamaz. İçilen sıvının içinde bu elektrolitlerin de olması gerekir. Çay ve kahvede bu elektrolitler yoktur ama kolalı içecekler hem elektrolit içerdikleri hem de şekerli oldukları için ishal tedavisinde tavsiye edilebilir.
İshal, bilindiği gibi çocuklarda daha sık görülür. Çocuklar da kolalı içecekleri severler. Başka sıvıları içmek istemeseler bile, iştahı kesilmiş çocuklar genellikle kolayı pek reddetmez. Kaybedilen sıvı ve tuzları yerine koymak için içine şeker ve biraz tuz katılmış portakal suyu, içine biraz muz katılmış tuzlu ayran gibi içecekler ile farklı seçenekler yaratılabilir.
Eczanelerde satılan ‘oral rehidratasyon paketleri’ her yaştaki hasta için önerilir. Bu paketlerden bir tanesi bir litre suya katılarak hastaya içebildiği kadar içirilmelidir. Her dışkılamadan sonra 1-2 bardak içirilerek kaybedilen sıvının yerine koyulması önerilebilir.”
Serum gerekebilir
Bulantı ve/veya kusma nedeniyle ağız yolundan sıvı alamayan hastalara, vakit geçirilmeden, damar yoluyla serum verilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Sarsu, “Sadece tuzlu veya sadece şekerli olan serumlar tedavide yetersiz kalır. Verilecek serumlar, tıpkı ağızdan alınanlarda olduğu gibi, yeterince elektrolit ve özellikle bikarbonat içermelidir” dedi.
Tedavide dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın, ishali kesmeye çalışmamak olduğuna vurgu yapan Dr. Sarsu, “Daha önce de değindiğimiz gibi ishal, bir korunma, bağırsağa girmiş olan mikropları bağırsaktan uzaklaştırma yoludur. Hele kanlı ve cerahatli ishal varlığında asla ishal kesici ilaç kullanılmamalıdır. Aşırı su kaybına yol açan, kan ve cerahat içermeyen bol sulu ishallerde, daha fazla su kaybına engel olmak için ishal kesici ilaçlar verilebilir ama bu konuda kararı hekim vermelidir” diye konuştu.
Riskli durumlarda hekime başvurulmalı
Sıvı kaybı ağız yoluyla karşılanamıyorsa, hasta bulantı veya kusma, aşırı iştahsızlık nedeniyle ağızdan sıvı alamıyorsa mutlaka hastaneye başvurulması gerektiğini bildiren Dr. Sarsu, “Bu durumda, hastaya serum vermek gerekecektir. Ayrıca ağızdan sıvı verilmesine rağmen ağız ve dil kuruluğu devam eden, karın derisinin esnekliği ve gerginliği kaybolan, tansiyonu düşen hastalar da hastaneye götürülmelidir” diye uyardı.
Dr. Sarsu, “Ateş, karın ağrısı ve kramplar, hastanın hastaneye götürülmesini ve dışkıda etken mikrobun ne olduğunun anlaşılması için ‘dışkı kültürü’ dediğimiz tahlilin yapılmasını gerektiren belirtilerdir” diyerek, ishalin basite alınmamasını istedi.
Hiç vakit kaybedilmemeli
Bazı durumlarda hiç vakit kaybetmeden doktora başvurulması gerektiğini dile getiren Dr. Sarsu, şunları paylaştı: “Okul, otel, işyeri yemekhanesi gibi yerlerde ortaya çıkabilecek ‘toplu besin zehirlenmesi’ durumunda da belirtilerin ağırlaşmasını ve herkesin ishal olmasını beklemeden, aynı yemekten yemiş olan herkesin hastaneye gitmesi gerekir.
Toplu besin zehirlenmelerinin en sık sebebi “stafilokok” dediğimiz mikroplardır. Bunların ürettiği toksin, aynı yemekten yiyen kişilerin bir kısmında ilk saatlerde kusma ve ishale yol açar; bazı kişiler durumu daha kolay ve çabuk, hatta ishal bile olmadan atlatırken bazıları kusma ve ishal nedeniyle şoka girebilir.
Benzer şekilde, bir tatil yöresinde ishal vakalarının görülme sıklığının artması, bir salgını akla getirir. Bu durumda da ishal olan herkesin, durumu çok ağır olmasa bile, etkenin saptanması amacıyla sağlık kuruluşlarına başvurması gerekir. Böylece ishal salgınının nereden kaynaklandığı bulunacak ve başkalarının hastalanması önlenebilecektir.”
Yaz aylarında bazı yiyeceklerin tüketimine dikkat etmeliyiz
Yaz aylarında beslenmeye ve tüketilen yiyeceklere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Sarsu, “En çok dikkat edilmesi gereken yiyecekler açıkta sergilenen, buzdolabında saklanmayan yiyeceklerdir. Açıkta satılan lahmacun, buzdolabında saklanmayan kıyma, süt, yoğurt, kaymak, krema gibi yiyecekler tehlikelidir” ifadelerini kullandı.
“Her şeyden önce taze ve paketlenmiş olarak pazarlanan yiyeceklerin üzerindeki son kullanma tarihinin geçmemiş olmasına dikkat edilmelidir” diyen Dr. Sarsu, şunları söyledi: “Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da elektrik kesintileridir. Elektrik kesintisi nedeniyle, soğukta saklanması gereken yiyeceklerin bir süre ‘ısınması’ içlerinde bulunan ve sayıca az olduğu için sağlığa zarar vermeyecek olan mikropların çoğalmasına ve hastalık yapmasına yol açacaktır. Özellikle hazır dondurmalarda bu noktaya çok dikkat edilmelidir. Açıkta satılan dondurmalar da, mutlaka denetimli ve güvenli kuruluşlardan satın alınmalıdır.”
Hijyen kurallarına dikkat
Yaz aylarında beslenme kadar hijyenin de büyük önem taşıdığını anımsatan Dr. Sarsu, “Açıkta satılan veya sergilenen yiyeceklerin en önemli tehlikelerinden birisi de, yiyeceği hazırlayan kişilerin elleridir. Eller, mikropların bulaşmasında ve yayılmasında en önemli araçlardır. Bu nedenle personelin temizliğinden emin olmadığımız yerlerde, sırf ‘tatmak’ amacıyla bir şeyler yemek, ishale davetiye çıkarmak olabilir” dedi.
“Buzdolabında saklanan, ama çok tehlikeli olan bir şey daha var; buz” diyen Dr. Sarsu, içeceklerin içine atılan buzun hangi sudan yapıldığını bilmenin mümkün olmadığını, bu nedenle, yaz aylarında serinletici bir şeyler içmek isteyenlerin, içine buz atmak yerine, ağzı kapalı olarak soğutulmuş içecekleri tercih etmesini önerdi.
Yaz aylarında besinlerle zehirlenen kişi nasıl beslenmeli?
Yaz aylarında besin yoluyla zehirlenenlerin her şeyden önce, bol sıvı alması gerektiğini dile getiren Dr. Sarsu, şöyle konuştu: “Sadece su yeterli olmadığından, çay, meyve suları, maden suyu, ayran gibi içecekler verilebilir. İshal tamamen kesilinceye kadar süt içmemek ve sütlü besinlerden uzak durmak doğru olur. Bazı ishalli hastalarda, geçici bir enzim eksikliği nedeniyle ishal kesilse bile süte tahammülsüzlük görülebilir. Çiğ sebze ve meyve gibi posalı gıdaları yememek, bunun yerine haşlanmış sebze pürelerini, meyve sularını tercih etmek gerekir. Pirinç çorbası, çay, kızarmış ekmek ve beyaz peynir halkın çok iyi bildiği ve genellikle ishal durumunda hemen uygulamaya başladığı bir yemek listesidir. Buna ızgara et veya köfte, haşlanmış patates, az yağlı makarna eklenebilir. Salçalı ve soslu yiyeceklerden, kızartmalardan kaçınmak gerekir.”
Böcek, arı sokması ile oluşan alerjik belirtiler
Bazı insanların arı sokmasına karşı doğuştan alerjik olduğunu ve bu kişilerde arı sokmasının ‘anafilaktik şok’ ve ölümle sonuçlanabileceğini hatırlatan Dr. Sarsu, bu kişilerle ilgili şu uyarılarda bulundu: “Arı sokması yüzünden tansiyonu düşmüş veya şoka girmiş, ya da yüzü-gözü şişmiş, kızarmış, soluk alamaz olmuş bir hastada, aynı olayın tekrarlaması yaşamsal tehlike yaratır. Bu kişiler, arılara karşı daha dikkatli olmalı ve her zaman yanlarında alerjik belirtileri önleyecek adrenalin, kortizon gibi ilaçlar bulundurmalıdırlar. Arıların bulunabileceği ormanlık alanlara giderken kapalı giyinmeli ve tek başlarına gitmemelidirler.
Diğer böcek sokmalarında ortaya genellikle kaşınma, ağrı, lokal şişlik gibi alerjik belirtiler ortaya çıkar. Bu kişilerde sistemik belirtiler pek görülmez. Yurdumuzda öldürücü zehiri olan zehirli örümcekler yoktur ama zehirli akrepler bulunur. Özellikle açık havada ve yerde yatarken veya çıplak ayakla dolaşırken meydana gelen böcek sokmalarında, ağrı ve şişlik artıyorsa hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Yörenin özelliğine göre, yöresel akrep ve yılan zehirlenmelerinin sık görüldüğü bölgelerdeki sağlık ocaklarında, zehrin yayılmasını önleyecek bağışık serumlar bulunur.”