• GASTROENTEROLOJİ / RUH SAĞLIĞI /

Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları, hastaların yeme alışkanlıklarını, düzenlerini çok ciddi şekilde bozan ve aksatan hastalıklardır. Yeme bozukluğu olan bireyler mutlaka ailelerinin desteğini almalı aynı durumların yaşanmaması için sosyal destekle güçlendirilmelidir.
 
Yeme bozukluklarıyla ilgili ilk tarihsel verilerin Mısırlıların resimli yazıtları, Farsça el yazması eserleri ve Çinlilerin parşömen kâğıdına dayandığını anlatan SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Psikiyatri Hemşireliği AD Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Sibel Polat, Avrupa’da ise 1689’da Richard Morton tarafından “Anoreksiya Nervoza” tanımının yapılmasıyla tıp kaynaklarında yerini aldığını belirtti.
 
Yeme bozukluklarının ‘Anoreksiya’, ‘Bulimiya’ ve son yıllarda tanımlanan ‘Tıkanırcasına yeme bozukluğu’ gibi psikiyatrik hastalıkların içinde yer aldığı bir tanı grubu olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bu hastalıklar bedensel belirtiler ön planda gibi görünse de ciddi ruhsal sorunlarla birliktedir. Yeme bozuklukları kadınlarda 9 kat daha sık görülmektedir. Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza tipik olarak kendini ilk kez ergenlik döneminde gösterir. Erişkinlikte başlaması da olasıdır. Bu iki bozukluğun ortak özelliği beden imgesinde değişiklik göstermesidir” dedi.

ANOREKSİYA NERVOZA

Bu yeme bozukluğunun genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirgin bir bozukluk olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Polat, “ Bireyin ideal kilosundan yaklaşık olarak yüzde 15 ve daha fazla kilo eksikliği vardır. Kadınlarda görülme oranı yüzde 0.5, genç erişkinlerde görülme oranı yüzde 1‘dir. Ergenlik öncesi ve 40’lı yaşlardan sonra görülme sıklığı azalır. Anoreksiya nervoza tanısı alan bireylerde genellikle depresif duygu durumu ve mükemmelliyetçilik gözlenebilir” diye konuştu.

ANOREKSİYA NERVOZA SEBEPLERİ

“Anoreksiya nervoza yeme ve seksüel fonksiyonlardan sorumlu olan hipotalamusta görülen bir bozukluktur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Polat, nedenlerini şöyle açıkladı:
 
“Strese yanıtta beyin hormonlarının normalden daha yüksek düzeyde salınması sonucunda yeme bozukluğu olduğundan bahsedilmektedir. Anoreksia nervoza gelişiminde psikososyal sebepler de önemlidir. Bu hastalarda çocuğun özerk gelişmesini güçleştiren, onun çocuk kalmasını destekleyen aile varlığı etken olabilir. Toplumsal olarak zayıflığa, inceliğe, şişman olmamaya daha çok değer verilmesi bu durumda etkili olabilir. Ailede daha fazla ölüm, ayrılma, ruh hastalığı, alkol ve kumar gibi önemli aile sorunlarının varlığı yeme bozukluğunu hazırlayıcı faktörlerdendir.”

BELİRTİLER

Zayıf bir bedene sahip olma arzusu, kilo almaktan aşırı korku, beden imgesinde bozukluk ve adet kesilmesi gibi belirtilerin görülebileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Polat, hastanın kilo kaybetme amacıyla özel davranış biçimleri geliştirdiğini bildirdi.
Hastaların yaklaşık yarısının yiyecek alımını ileri derecede azaltarak kilo kaybettiğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bazıları yoğun egzersiz yapar. Hastaların diğer yarısı sıkı diyet uygular, ara sıra kontrol kaybederek tıkınırcasına yemek yer ve ardından bu yediklerini kusarak çıkarır. Hastalar aldıkları besinlerin kilo yapıcı etkisini azaltmak için bazı idrar söktürücü, ishal yapıcı ilaçları kullanabilir. Sonuç olarak hastada sağlığı tehdit edecek ölçüde zayıflık ortaya çıkar” ifadelerini kullandı.

ANOREKSİYA NERVOZA TİPLERİ

Kısıtlı Tip:

Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bu alt tip kilo yetiminin birincil olarak diyet yapma, aç kalma ya da aşırı egzersiz yapma ile sağlanmasıdır” dedi.

Tıkanırcasına Yiyen-Çıkartan Tip:

Bireyin düzenli olarak tıkanırcasına yeme ya da çıkarma (ya da her ikisi) ile uğraştığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Polat, tıkanırcasına yiyen bireyin kusarak ya da bazı ilaçlarla yediklerini çıkardığını bildirdi.

ANOREKSİYA NERVOZAYA YÖNELİK HEMŞİRELİK GİRİŞİMLERİ

Bu hastalarda asit-baz dengesi, sıvı elektrolit dengesi, karaciğer enzimleri, albümin değeri gibi bireyin yaşamsal bulgularının yakından takip edildiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Polat, aşağıdaki hususların önemine dikkat çekti:
 
  *Bireyle iletişim kurulması önemlidir.
 *Bireyin aldığı-çıkardığı takibi yapılmalıdır.
  *Birey yemek yemek istemezse; konuşarak ikna etmeye çalışmak, yemek yerse ödül verileceğini söylemek veya tehdit etmek yanlıştır.
 *Tedavinin başında birey yemek yedikten sonra 90 dakika kadar, sonraları ise 30 dakika lavaboya gitmemesi için gözlenmelidir.
 *Bireyin beslendiği ortamın hoş olması sağlanmalıdır.
 *Yemek öncesi rahatlama, gevşeme egzersizleri yaptırılabilir.
 *Bireyin boşaltım döngüsü hemşire tarafından gözlenmelidir.
 *Bireye uygun deri ve ağız bakımı sağlanmalıdır.
 *Bireyin beslenmesinde artış oldukça bireyin kademeli olarak besin seçeneklerine karar vermesine izin verilmelidir.
 *Bireye yeme davranışıyla ilgili olumlu geri bildirimler verilmelidir.

BULİMİYA NERVOZA

Bulimiya nervozanın aşırı yemek yeme, kilo alma ve bir yandan da kilo almayı durdurma çabaları ile karakterize bir yeme bozukluğu olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Polat, nöbet tarzında olan bu davranışların tekrarlayıcı özellikte olup hastanın nöbet sırasında yeme davranışı üzerindeki kontrolünü kaybettiğini kaydetti.
 
Bu hastaların yüksek kalorili, daha çok karbonhidrat ve yağ içeren, sindirimi kolay yiyecekleri (kek, pasta, dondurma vb.) çiğnemeden adeta yutarcasına yediğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Polat, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Nöbet hasta yorgun düşünceye veya aşırı yemekten dolayı bir rahatsızlık duyuncaya kadar devam eder. Hasta yine zayıf bir bedene sahip olmak istediği için anoreksiya nervozadaki gibi yediklerini dışarı atmak, kalori yapıcı etkilerini gidermek için çeşitli yollara başvurur. Bu hastalıkta kişi hafif kilolu ya da normal beden ağırlığındadır. Bulimiya nervoza bütün toplumlarda yaklaşık yüzde 1 oranında görülmektedir. Hastalığın başlangıç yaşı genellikle 15-24 yaşlarıdır.”

BULİMİYA NERVOZA SEBEPLERİ

Dr. Öğr. Üyesi Polat, Bulimiya nervoza sebepleri arasında bazı beyin bölgelerinde değişiklikler ve hormonal denge bozukluğu bulunduğunu bildirdi.

BULİMİYA NERVOZA İLE İLGİLİ PSİKODİNAMİK-PSİKOSOSYAL TEORİLER

Kentleşme ve bazı sosyokültürel faktörlerin bulimiya oluşumunda önemli rol oynadığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bireylerle aile üyeleri arasındaki sorunlu ilişkiler, çocukluktaki travmatik bir olayın bastırılması, onlardan mükemmellik isteyen ebeveynlerine karşı isyan olarak ve ergenlik dönemi beklentilerine ilişkin zorluklar bulimiyayı açıklayan durumlardır” dedi.

BULİMİYA NERVOZADAKİ TEMEL BELİRTİLER

Hastalarda temel olarak engellenemeyen aşırı yeme periyodları, kusma ve boşaltma davranışları, ishal yapıcıların kullanımı, ağır egzersiz yapma ve sıvı elektrolit dengesizliği görüldüğünün altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Polat, belirtiler hakkında şunları söyledi:
 
“Beden ağırlığı ve görünümü ile ilgili kaygı yaşama, şişman olmaktan korkma, yemek yemekten hoşlanma, yeme nöbetleri ile ilişkili gözlenebilen mizaç değişiklikleri, aşırı yeme periyodu boyunca şişkinlik, mide bulantısı, karın ağrısı, yorgunluk ve baş ağrısı gibi belirtiler sıklıkla bulunmaktadır. Çoğu hasta düzenli yemek yemeyip normal bir yemek sonunda doygunluk hissetmekte zorluk çeker.
 
Bu yeme bozukluğuna sahip kişiler genellikle evde tek başına yemeği tercih ederler. Çoğunluğu normal ağırlık aralığının üst sınırında veya hafif kilolu olmalarına rağmen, ideal kilo olarak normal ağırlık aralığının alt sınırını tercih eder. Hastaların, yaklaşık yüzde 10’u belirgin şişmandır. Çoğu hasta için tıkınma  nöbeti gerilim ve sıkıntıyı hafiflettiği için ödüllenmiş davranış olabilir. Bu hastalarda sıklıkla kişiler arası sorunlu ilişkiler, dürtüsel davranışlar ve yüksek düzeyde kaygı bulunmaktadır.”

BULİMİYA NERVOZAYA YÖNELİK HEMŞİRELİK GİRİŞİMLERİ

Bireyin yaşamsal bulguları yanında asit-baz dengesi, sıvı elektrolit dengesi, karaciğer enzimleri ve albümin değerinin yakından takip edildiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Polat, aşağıdaki hususların önemine dikkat çekti:
 
    *Bireyle iletişim kurulması önemlidir.
    *Bireyin aldığı çıkardığı takibi yapılmalıdır.
    *Birey yemek yedikten sonra lavaboya yalnız gitmemesi için gözlemlenmelidir.
    *Bireye yeme davranışıyla ilgili olumlu geri bildirimler verilmelidir.
    *Diyetisyenle görüşülerek beslenme planı yapılmalıdır.
    *Kilo kontrolü için uygun egzersiz programının önemi konuşularak planlanmalıdır.
    *Günde bir defadan fazla kilosunu tartmasına izin verilmemelidir.
    *Bireyin yaşadığı kaygı, endişe ve korkularını ifade etmesine izin verilmelidir.
    *Bireye ishal yapıcı veya idrar söktürücü kullanımı ile inatçı kusmanın zararları anlatılmalıdır.
    *Bireye problem çözme becerilerini geliştirici eğitim verilmelidir.
    *Bireyin kendisindeki mevcut güçleri fark etmesi sağlanmalıdır.
    *Birey yeme davranışı üzerindeki kontrolünü arttırması için desteklenmelidir.
    *Bireye girişkenlik eğitimi verilmelidir.
    *Bireyin kendisi ile aynı problemleri yaşayan kişilerle iletişim kurması sağlanmalıdır. Bireyin kendine yardım grubuna dahil olması sağlanabilir.

TIKINIRCASINA YEME BOZUKLUĞU

Bu bozuklukta bulimiyaya özgü uygun olmayan dengeleyici davranışlar olmadığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Haftada en az bir kez tıkınırcasına yeme olur. Hızlı yeme, aç olmadan yeme, yalnızken yeme, fiziksel olarak rahatsız olana dek yeme, tiksinme gibi belirtilerden en az üç tanesi vardır. Vücut kitle indeksleri yüksektir. Suçluluk duygusu, mahcup olma, depresyon ve kendinden tiksinme vardır” diye konuştu.

YEME BOZUKLUKLARINDA KARŞILAŞILAN TIBBİ SORUNLAR NELERDİR?

Bu hastalıkların vücuttaki pek çok organı ve bu organların işleyişini olumsuz biçimde etkilediğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Polat, karşılaşılabilecek bazı tıbbi sorunları şöyle sıraladı:
 
 *Tansiyon düşüklüğü,
 *Nabız sayısının azalması,
 *Kalp ritm bozuklukları,
 *Kalp kasının erimesi,
 *Elektrolit bozuklukları nedeniyle ani kalp durması,
 *Yemek borusunda yırtılmaya varabilen hasarlar,
 *Karında şişkinlik, kabızlık, ishal yapıcı ilaç kullanımına bağlı bağırsak bozuklukları,
 *Adet düzensizlikleri ve adet kesilmesi,
 *Tiroid fonksiyon bozukluğu,
  *Kemik erimesi, kemiklerde kırık oluşumu,
 *Diş minelerinde erime, çürükler,
 *Kansızlık ve vücudun savunma hücrelerinin azalması.

YEME BOZUKLUKLARINDA KULLANILAN TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

Yeme bozukluğu olan bireylerin büyük bir çoğunluğunun aile ve arkadaş baskısı ile tedavi olmaya ikna olduklarını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Polat, kendi isteği ile gelenlerin daha çok depresyon ve kaygı bozukluğu nedeniyle sağlık kurumuna başvurduklarına dikkat çekti.

Ortam Terapisi:

Bu terapide ilk amacın bireyin yediklerini kusma davranışını önlemek olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bireyin kaldığı ünitede yemek yeme şeklinin yakından gözlenmesi, yemekten sonra banyoya giderek yediklerini çıkarması önlenmelidir. Aşırı yeme veya yeme sonrası kusma davranışlarının ve kaygı seviyesinin arttığı durumlarda duygusal destek sağlamak için bireyin kaldığı ünite multidisipliner yaklaşıma uygun olmalıdır” ifadelerine yer verdi.

Farmakolojik Tedavi:

Dr. Öğr. Üyesi Polat, bu tedavi yönteminde antidepresanların bilişsel ve davranışçı psikoterapi ile birlikte kullanılabileceğini bildirdi.

Danışmanlık Verme:

Yeme bozukluğunun ciddi bir problem ve bireyle etkili iletişim kurulmasının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Bireyin bedenine ilişkin algısı, ideal kiloya ilişkin inanışlarını değiştirebilmesi için destek alması önemlidir. Hemşire bireye olumlu gelişmelerde bireyde oluşan olumlu davranışları pekiştirmek amacıyla geribildirimler verebilir” dedi.

Sağlık Eğitimi ve Sağlığı Geliştirme:

Sağlık eğitiminin sadece yeme bozukluğu üzerine planlanmaması gerektiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Polat, “Yeme alışkanlıkları, gevşeme teknikleri, sağlıklı beslenme ve egzersiz, baş etme becerileri, yeme-kusma davranışına duygusal ve fiziksel durumun etkisi değerlendirilmelidir. Bireyin yeni baş etme becerileri kazanması, problem çözme düzeyinin gelişmesi, girişken davranış şeklini öğrenmesi sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.

İleri Düzey Uygulamalar:

Bilişsel davranışçı yaklaşımın en etkili psikoterapi yöntemi olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Polat, sözlerini şöyle tamamladı:
 
“Terapist terapi sürecinde bireyi engelleyici beden imajına, kendisine ilişkin çarpık algılarını düzeltmeye ve bireyin kilosu ile besinlere ilişkin yanlış düşüncelerine odaklanır. Yeme bozukluğu olan bireyler mutlaka ailelerinin desteğini almalı aynı durumların yaşanmaması için sosyal destekle güçlendirilmelidir.”
 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

Sosyal Medya

Güncelleme Tarihi:2022-07-01 15:58:00