Obezite, tüm dünyada hızla yaygınlaşan ve toplum sağlığını tehdit eden önemli sorunlardan biridir. aynı zamanda bireyin iç dünyasındaki duygusal kargaşanın fizyolojik olarak dışavurumudur. Obezite vakalarının hepsi olmasa da çoğu, gelişimsel olarak ilişkili kişilik ve duygusal uyum bozukluğundan kaynaklanır.
SANKO Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu İrem Kileci, obezitenin son yıllardaki en önemli sağlık problemlerinden biri olduğun belirterek, “Obezite genel olarak vücut ağırlığının olması gereken seviyenin üstüne çıkmasıdır, yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla artmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi ‘Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı veya anormal yağ birikimi sonucunda ciddi sağlık sorunlarına yol açan durum’ olarak tanımlamıştır” dedi.
Kişinin vücut kitle endeksi hesaplandığını ve hangi düzeyde olduğunun sınıflandırıldığını ve obezitenin nedenlerine bakıldığında dört faktörün ön plana çıktığını ifade eden Kileci, bu faktörleri şöyle sıraladı:
- “Genetik Faktörler: Genellikle kişinin hormanal düzeni ile ilgilidir. Eğer ailesel yatkınlık varsa kişi obezite hastası olabilir.
- Fizyolojik Faktörler: Gebelik ve gebelik sayısı, ergenliğe geçiş ya da menapoz gibi faktörler obeziteye zemin hazırlayabilir.
- Yaşam Biçimiyle İlgili Faktörler: Hareketsiz ve pasif bir yaşam sürülmesi, evde daha çok vakit geçirme, sporu bırakmak, sağlıksız ve düzensiz beslenme alışkanlıkları, yüksek enerjili yiyecek ve içecekler tüketmek obeziteye sebebiyet verebilir.
- Psikolojik Faktörler: Stres, yalnızlık, çaresizlik, mutsuzluk, hayattan zevk almama gibi duyguları bastırmak ya da kaçış için yemek yendiği gözlemlenmiştir. Davranışçı terapilerle bu bastırma ve kaçış davranışlarını ortadan kaldırmak hedeflenmektedir.”
Aşırı vücut yağı birikmesinin, bireyin kendi içindeki bilinç dışı çatışmayla ilgili gerilimli ifadesi veya savunma etkilerinin sembolik bir göstergesi olarak kabul edildiğine dikkat çeken Kileci, “Buna göre obez bireylerin temel sorunu üstü kapalı nevrotik süreçlerdir. Aşırı yeme obezitenin nedeni değil, kişinin sahip olduğu psikolojik bir rahatsızlığın belirtisidir. Obezite hastası bireylerde yeme; güvenlik, anne sevgisi, sembolik gebelik ve savunma güçlendirme temalarını vurgulayan anlamlar taşır” diye konuştu.
Obezitenin kişilik özellikleri ile de bağlantısı olduğunu vurgulayan Kileci, şöyle devam etti:
“Pasif bağımlı, duygusal engellenme, sevilmeme ve zayıf başa çıkma becerileri gibi kişilik özelliklerine sahip bireyler obeziteye daha yatkındır. Obezite aynı zamanda bireyin iç dünyasındaki duygusal kargaşanın fizyolojik olarak dışavurumudur. Obezite vakalarının hepsi olmasa da çoğu, gelişimsel olarak ilişkili kişilik ve duygusal uyum bozukluğundan kaynaklanır. Ruh sağlığı profesyonellerinin klinik uygulamaları sırasında karşılaştıkları birçok obez kişinin, genellikle ebeveyn ilişkileri ve beslenme, büyüme ve bağımlılık konularını içeren bir kişiliğe sahip olması veya nevrotik rahatsızlıktan muzdarip olmasıdır.”
Tüm bu psikolojik semptomların sonucunda kişinin aşırı kilo aldığını, bununla birlikte dış görünüşünde değişiklikler meydana geldiğini ve bu durumun kişide öz saygı ve özgüvende düşüklüğe neden olduğunu dile getiren Kileci, “Bireyin dış görünümünün ruh halinde neden olduğu değişiklikler, kendisini saklamak istemesine ve cinsellikten, sosyalleşmekten kaçınmasına neden olur. Obezite bireyin günlük hayattaki ilişkilerini ve iş hayatını da olumsuz yönde etkiler” ifadelerini kullandı.
Peki, neden obeziteden rahatsız olup, bu durumu sonlandırmak bu kadar zordur?
Bireyin artık bir bağımlı olduğunu ve yeme ataklarını kontrol edemez hale geldiğine vurgu yapan Kileci, “Artık o, dürtüsel beslenme davranışını sergilemektedir. Yani gerçekten aç olduğu için değil, beynin bağımlılık ile alakalı bölgesinin tekrar aktive olma isteğiyle beslenir hale gelmiştir. Örneğin kişi yemek yiyeli daha bir saat bile olmamışken tekrar acıktığını hissetmiştir ve kontrolsüzce yeme atakları başlamıştır. Böylelikle beyninin bağımlılık bölgesinin esiri olmuştur, yani alt beynin” sözleriyle durumu özetledi.
Peki, irade dediğimiz şey nedir?
İradenin ön beyin bölgesinin aktive olduğu bölüm olduğunu anlatan Kileci, eğer ön beynin dedikleri yapılırsa ve oranın aktifliği artırılırsa zamanla bağımlılık bölgesinin de aktifliğini yitireceğini kaydetti.
İrademizi nasıl dinleriz?
“İrade denilen duygu aslında herkeste var. Ancak bazı insanların ön beyninin aktifliğinin daha fazla olması, daha iradeli bir birey olması olarak görünür” diyen Kileci, iradeli olmanın ve doğru kilo verme davranışı yönteminin ise bireyin yoksunluk duygusu olmadan ve sezgisel yani bilinçli (farkında) beslenme yönetimini kullanmasıyla olabileceğini bildirdi.
Kişinin yemekler arasına dört saat süre koyması gerektiğini vurgulayan Kileci, şu açıklamada bulundu:
“Kişi canı bir şey istediğinde kendisine şu soruyu sormalıdır. ‘Gerçekten aç mıyım? En son ne zaman yemek yedim?’ Eğer en son yemeğin üstünden dört saat geçtiyse evet bu bir fizyolojik açlıktır ama henüz bir saat olduysa bu bir psikolojik açlıktır ve beynin bağımlılık bölgesi bir şeyler yiyerek onu ödüllendirmenizi istiyordur. Yapılan araştırmalar kimi bir gıdadan yoksun bırakırsanız, kontrol edilemez bir şekilde yoksun bırakılan gıdaya tıkanırcasına yeme atakları gelişiyor. Bu noktadan sonra multidisipliner bir şekilde hasta ele alınıp diyetisyen ve fizyoterapist desteği ile kilo verimi sağlanıyor.”
NEDEN OBEZİTE CERRAHİSİNE KARAR VERİLİYOR?
Kişinin sayısız diyet ve başarısız deneyimlerin sonucunda obezite cerrahisine başvurmaya karar verdiğini anımsatan Kileci, şunları kaydetti:
“Peki bu karara nasıl varmıştır ya da vücudunda onu bu karara iten ne olmuştur? Yukarda bahsedildiği gibi obez insanların beyni bir bağımlı beynidir. Kontrol edilemez yeme atakları vardır. Aslında herkesten daha çok kilolarından kurtulmak isterler fakat bir türlü sonuca varamazlar. Çünkü artık kocaman olmuş bir mide ve kontrol edilemez ataklar vardır. Kişi her ne kadar zayıflamak istese de artık midesi buna izin vermemektedir. Bu noktadan sonra obezite cerrahisine karar verip beynin irade noktasını aktive edip istese de yemek yiyemeyecek hale gelmek için obezite cerrahisine başvurur.
Obezite cerrahisi kişinin fazla kilolarından kurtulmak için başvurduğu bir yöntemdir. Vücuda minimum seviyede hasar vermeyi amaçlayarak hastanın midesine yapılan cerrahi müdahaledir. Ameliyat öncesi ve sonrası bireyi zorlamaktadır. Ameliyat öncesindeki süreçte hastanın psikoterapi ile takibi sağlanarak hastayı tıkanırcasına yeme davranışına iten faktör ne? Sorusunun cevabı aranmaktadır. Hastanın yeme davranışının, bilişsel davranışçı terapi yöntemiyle formülize edilerek duygu, düşünce ve davranışları keşfedilecektir. Kişinin bu konudaki bilişini formülize ederek, kişiyi ameliyat ve yeni yaşam tarzı sürecine hazır hale getirmek amaçlanmaktadır.”
Düzenli egzersizin stresi azaltırken öz güveni artırdığını belirten Kileci, uyarılarını şöyle sıraladı:
“Düzenli egzersiz yapılması durumunda birey duygusal durumunu dengeleyerek yemek yeme ihtiyacını daha sağlıklı alışkanlıklarla değiştirebilir. Bu süreçte ekip olarak çalışmak çok önemlidir. Diyetisyen hastanın beslenmesini takip ederken, psikolog desteği ile motivasyonu artırmak ve kişinin yaşadığı sorunlarla baş etme yöntemleri geliştirilmelidir. Aynı zamanda bir fizyoterapist ile hastanın fiziksel aktivitesinin de artırılması hedeflenmektedir.”
Ameliyat öncesi ve sonrasında, grup terapisi ile daha önce bu ameliyatı olmuş kişilerle görüşmesinin hastayı rahatlatacağının altını çizen Kileci, sözlerini şöyle tamamladı:
“Tam tersi şekilde daha önce ameliyat geçirmiş başarılı olmuş, yeni yaşam tarzını benimsemiş kişilerinde bu sürece yeni başlayanlara destek olmaları başarı duygusunu ve motivasyonunu besleyecektir. Ekip halinde çalışarak obezite cerrahisine başvuran kişilere, maksimum fayda sağlamak hedeflenmektedir. Bu süreçte kişinin motivasyonunu ve başarabileceğine dair inancını kaybetmemesi çok önemlidir. Cerrah, psikolog, diyetisyen ve fizyoterapistin düzenli takibi ile sağlıklı kilo verdirilmesi ve kalıcı olması amaçlanmıştır.”