Organ yetmezliği yaşayan bireyler, yetmezliğin getirmiş olduğu bedensel yakınmalar dışında ruhsal sorunlarla da karşı karşıya kalmaktadır. Ruhsal sorunlarla baş etmede aile ve sosyal desteğin yanı sıra, ruh sağlığı uzmanlarından alınacak profesyonel desteğin de ihmal edilmemesi gerekir.
SANKO Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Halil Öztürk, organ yetmezliğinin herkesin başına gelebilecek bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.
“Organ ve doku bağışı deyince Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta yatağında söylediği, ‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi’ ünlü deyişini hepimizin birer organ yetmezliği adayı olarak anımsamamız yerinde olacaktır” diyen Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, tıptaki ilerlemeler sayesinde çok başarılı sonuçlar alınan organ ve doku nakillerindeki en büyük sorunun, hala yeterli düzeye ulaşmayan organ ve doku bağışları olduğuna dikkat çekti.
Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, “Batı ülkelerinin tam tersi şekilde ülkemizde canlıdan doku/organ bağışı oranı, kadavradan doku/organ bağışı oranından daha yüksek düzeydedir” dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, “Bu durum batı ülkelerine kıyasla ülkemizde aile, akraba ilişkilerinin daha yakın olmasıyla açıklanabilir. Kadavradan yani vefat sonrası organ ya da dokularını bağışlayan sayısının düşük olması, bu alanda toplumda farkındalığın artırılması gerekliliğini gözler önüne sermektedir” diye konuştu.
Organ yetmezliği yaşayan bireylerin yetmezliğin getirmiş olduğu bedensel yakınmalar dışında ruhsal sorunlar ve sosyoekonomik kayıplarla da karşı karşıya kaldığını anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, şöyle devam etti:
“Elbette bu çok boyutlu sağlık sorunu, yalnızca bireyi değil aile ve yakın çevresinden başlamak üzere tüm toplumu olumsuz etkilemektedir. Organ ve doku nakilleriyle biyolojik, psikolojik ve sosyal kayıplar sonucu yaşam kalitesi düşmüş ve yaşamını kaybetme riskiyle karşılaşan hastaların hayatını kurtarmak, yaşam süresini ve kalitesini artırmak amaçlanmaktadır. Organ/doku bağışı birinden, bir ötekine verilen çok kıymetli bir armağandır. İster vefat sonrasında isterse yaşımı sürdürürken organ bağışında bulunmak çok ulvi bir amaca hizmet etmektedir.”
Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, organ vericisi olmak için gerekli kriterleri şöyle özetledi:
“Ruhsal açıdan canlıdan organ naklinde verici adayı olmanın ilk şartı gönüllülüktür. İkinci şartı ise yetkinliktir. Yani verici adayının bu kararı vermesine yetecek düzeyde akıl ve ruh sağlığına (18 yaş üzeri, kısıtlılığı olmayan ve ayırt etme gücü tam) sahip olması gerekmektedir. Vefat sonrası organ/doku bağışında ise öldükten sonra kullanılmak üzere organlarınızı bağışlamak için hastanelerin organ bağış ünitelerinde ya da Türkiye Organ Nakli Vakfında iki tanık huzurunda bu isteğinizi beyan ederek imzalayacağınız organ bağış formu yeterli olmaktadır. Bu kararı aileyle paylaşmak, vefat sonrası çıkabilecek olası karışıklıkların önüne geçilmesi açısından önemlidir.”
Organ yetmezliği yaşayan bireylerde nakil öncesi ve sonrası dönemde sıklıkla yaşanan ruhsal sorunlar ve alınması gereken önlemlere değinen Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, sözlerini şöyle tamamladı:
“Nakil öncesinde depresif duygudurum, umutsuzluk, uyku ve iştah sorunları, kaygı semptomları, sinirlilik, dikkat/konsantrasyon güçlükleri, unutkanlık ve cinsel yaşamda yaşanan sorunlar sıklıkla görülebilir. Nakil sonrası dönemde de özellikle tıbbi sağlığın gidişatına göre geniş yelpazede farklı psikiyatrik yakınmalar ortaya çıkabilmektedir.
Bu ruhsal sorunlarla baş etmede aile ve sosyal desteğin yanı sıra, ruh sağlığı uzmanlarından alınacak profesyonel desteğin de ihmal edilmemesi gerekir. Bu alanda farklı ekollerdeki psikoterapi uygulamaları ve ilaç tedavileri kişi özelinde ayrı ayrı uygulanabileceği gibi, her iki tedavi yöntemi eşzamanlı da uygulanabilmektedir.”