HALKA AÇIK KONFERANS

HALKA AÇIK KONFERANS

SANKO Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Hasan Can Köseoğlu, “Doğumsal (Gelişimsel) Kalça Çıkığı” konulu halka açık konferans verecek.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE  “DOĞUMSAL (GELİŞİMSEL) KALÇA ÇIKIĞI”  KONULU KONFERANS VERİLECEK

SANKO Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Hasan Can Köseoğlu, “Doğumsal (Gelişimsel) Kalça Çıkığı” konulu halka açık konferans verecek.

Doğumsal kalça çıkığının doğum sonrası bebeğin bacağından çekilip çıkarılmasıyla ortaya çıkan bir durum olmadığına dikkati çeken Opr. Dr. Köseoğlu “Anne karnında eklemlerin kusurlu gelişmesi ya da tam gelişmemesi söz konusudur. Kalıtsaldır. Yakın akraba evlilikleri ve kundak yapma alışkanlığı bu anomaliyi arttıran iki önemli etkendir” dedi.

Opr. Dr. Köseoğlu konferansta kalça çıkığının ülkemizde görülme sıklığı, tanısı, tipleri, yaşa göre tedavileri ve önleyici tedbirler konusunda geniş bilgiler verecek.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, 08 Kasım 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

YILBAŞI BESLENMESİ

YILBAŞI BESLENMESİ

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ

BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN:

-‘’YILBAŞI SOFRASI, ÇOK YEME VE İÇMENİN

GEREKÇESİ VE FIRSATI OLARAK GÖRÜLMEMELİ’’

-‘’BU ÖZEL GÜN VE ÖNCESİNDE BAZI KURALLARA UYMAK,

VARSA KRONİK RAHATSIZLIKLARIN ALEVLENMESİNİ ÖNLER’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, yılbaşı sofrasının çok yeme ve içmenin gerekçesi ve fırsatı olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.

Alpaydın, toplumun bir bölümü için çok anlam taşımasa da, büyük bir bölümü için yaşamlarının önemli bir dönemi olan yılbaşı ve abartılmışın en iyi örneklerinden biri olarak çok çeşitli besinlerin yer aldığı yılbaşı sofralarından sağlıklı beslenme adına en az zararla kalkma için çaba harcanması gerektiğini kaydetti.

‘’Yeni yıl ister evde, isterse dışarıda nerede kutlanırsa kutlansın, bu kutlama sırasında ne kadar yenildiği değil, nelerin yenildiği çok önemlidir. Bu gece için temel kural azar azar ve sık yemektir’’ diyen Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Yılbaşı veya diğer özel günler için düzenlenen yemeğe zeytinyağlılar gibi hafif yiyeceklerle başlanmalı ve yarım porsiyon yiyerek sürdürülmeli. Vitamin,  mineral ve posa içeriği yüksek besinlere sofrada mutlaka yer verilmeli.  Yemek mümkün olduğu kadar yavaş ve uzun zaman dilimine yayılarak yenilmeli.

Yılın ilk gününü mide ve bağırsak sorunlarıyla ‘berbat’ biçimde karşılamamak için yiyecekler yanında içeceklere de dikkat edilmeli, alkol alınıyorsa birlikte bol su ve alkolsüz içecek tüketilmeli. İçkinin rengi koyulaştıkça içindeki toksik madde artacağından açık renkli içkiler tercih edilmeli, aç karnına kesinlikle içilmemeli. İçerken arada bir şeyler atıştırmalı. İdeal ölçü kadınlar için en fazla iki, erkekler için üç kadeh sınırının aşılmamasıdır.’’

ZİNDE KALKMAK İÇİN

Özel yemeklerin ertesi sabah zinde uyanmak için yatmadan önce ya kaloriferlerin kapatılması ya da yatak odasının iyice havalandırılması gerektiğini belirten Alpaydın, ‘’Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi kronik rahatsızlığı olan kişilerin sofraları, yılbaşı ve diğer özel günlerde daha dikkatli olarak hazırlanmalı’’ dedi.

Bu tür kronik rahatsızlığı olan kişiler mutlaka diyetlerini sürdürmesi, gerekirse diyetisyenlerine danışıp ek besin almaları gerektiğini vurgulayan Alpaydın, ‘’Aşırı gıda alımı sonucu ortaya çıkan mide gerginliği tansiyonun yükselmesine, kalbe daha fazla yük binmesine ve kriz riskinin artmasına yol açmaktadır’’ diye konuştu.

KURUYEMİŞTE ÖLÇÜ

Yeni yıl günü işin sırrının öğün düzeninde olduğunu, kahvaltı, hafif bir öğle ve akşam yemeği olacak şekilde üç öğünde beslenilmesi gerektiğini vurgulayan Alpaydın, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Çok fazla çeşit ve yağlı besin tüketimi mide bulantısı, hazımsızlık ve ishal gibi sağlık sorunlarına yol açacağı için mümkün olduğu kadar yağsız ve az çeşit besin tüketilmesine dikkat edilmeli. Yemekten önce 45–60 dakika yürüyüş yaparak metabolizma hareketlendirmeli. Doygunluk sağlandıktan sonra sofrada oturmak yemek miktarının artmasına neden olacağı için yemek bitiminde sofradan kalkmalı ve özellikle yatmadan 2 saat önce yemek tüketimi sonlandırılmalı.

Yılbaşı sofrasına aç olarak oturulmamalı, 1 – 2 saat öncesinde çorba, yoğurt, salata, meyve gibi düşük kalorili besinler tüketilmeli. Kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmeli. Hamur tatlıları yerine sütlü ve meyveli gibi hafif tatlılar tercih edilmeli. Bu tatlıların yapımı sırasında - enerji alımını azaltmak için - yapay tatlandırıcıların toz formları kullanılabilir.

Kuruyemişlerde E vitamini ve Q–3 içeren fındık ve ceviz tercih edilmeli, yağ oranları fazla olduğu için tüketimleri  bir avucu aşmamalı. Gece yarısından sonra işkembe çorbası yerine mercimek veya ezogelin gibi mideyi rahatlatacak çorbalar tercih edilmeli. Özel gün yemeklerinin ertesi günü 60 – 90 dakika kadar yürüyüş yapılmalı. Özel gün öncesi ve sonrasında bazı ilkelere uymak ertesi günün daha rahat geçirilmesini sağlayacağı gibi, varsa kronik hastalıkların alevlenmesini de önler.’’

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  HALKA AÇIK KONFERANS -OPR. DR. PALAZ: “MENOPOZ HASTALIK DEĞİL, DOĞAL BİR SÜREÇTİR”

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -OPR. DR. PALAZ: “MENOPOZ HASTALIK DEĞİL, DOĞAL BİR SÜREÇTİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, adetten kesilme anlamına gelen menopozun bir hastalık değil, doğal bir süreç olduğunu söyledi.

Opr. Dr. Palaz, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferanslar kapsamında “Menopoz” konusunu anlattı.

Batıda 50’li yaşlarda girilen menopozun ülkemizde yaş ortalamasının 48 – 49 olduğunu belirten Opr. Dr. Palaz, ‘’Menopozda, yumurtalıklarda yumurta sayısı azalacağı için ilk önce adet bozukluğu şeklinde kendini gösterir’’ dedi.

‘’Ortalama 8 – 10 yıl öncesinden hormonal değişiklikler başlayacak, giderek azalan yumurtlama nedeniyle, gebe kalma şansı da azalacaktır’’ diyen Opr. Dr. Palaz, yapılan hormon testi sonuçlarına göre, menopoz öncesi olup olmadığının anlaşılabildiğine dikkati çekti.

TEDAVİSİ

Menopoz yaşının yıllar içerisinde pek değişmediğini, ancak ortalama yaşam süresinin bayanlarda 80 yaş civarında olmasından dolayı, yaklaşık 25 – 30 yıllık uzun bir süreçte yaşam kalitesini arttırmak için hekimler tarafından düşünülenin eksik olan östrojen hormonu vermek olduğuna dikkati çeken Opr. Dr. Palaz, şöyle devam etti:

‘’Hatta bu tedavinin yaşam boyu verilmesi fikri tartışılıyordu. Ancak ortaya çıkan yan etkiler nedeniyle bu düşünce günümüzde tamamen değişmiştir. Şimdi tam kesinleşmemekle beraber, sadece ve sadece menopozda sıcak basmaları ile ilgili tedaviler geçerlidir. Uzun vadede kalp hastalıklarından korunmak amacıyla hormon verilmemektedir. Kemik koruyuculuğu yönünden kontrollü olarak ve hasta ile karşılıklı tartışılarak 4 – 5 yıllık bir tedavi önerilmektedir.

Menopoz dönemi koruyucu hekimlik açısından mükemmel bir zamanlama ve tüm hanımların kontrolden geçmeleri için iyi bir fırsat. Öncelik meme hastalıkları, kemik erimesi ve kalp hastalıkları için kan biyokimyalarına bakılması, rahim ağzı kanserleri için ‘smear’ testlerinin yapılması ve jinekolojik muayenelerde öngörülecek hastalıkların taranması için çok faydalıdır.     

Ateş basmaları tedavisi ile benzer atrofik vajen ve idrar yolu hastalıkları tedavilerinde sistemik veya lokal östrojen verilerek iyi sonuçlar alınıyor. En çok tartışılan meme kanseri ve hormon tedavisi konusu da ortak hormon verilmesi yönünde sonuçlanmıştır. Özellikle 60 yaşından sonra hormon verilmez. Yine bunama (alzheimer) hastalığından korunmak amacıyla da hormon verilmeyecektir. Menopoz ile ilgili çalışmalar birkaç yıl içinde kesinliğe kavuşacaktır.’’

Opr. Dr. Engin Palaz, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.    

 

KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİ: SESSİZ ÖLÜM -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI DR. İBRAHİM BÜYÜKKÖMÜRCÜ: -‘’ALTTAN YAKILAN KÖMÜR SOBALARINDA KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİ RİSKİ YÜKSEKTİR’’

KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİ: SESSİZ ÖLÜM -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI DR. İBRAHİM BÜYÜKKÖMÜRCÜ: -‘’ALTTAN YAKILAN KÖMÜR SOBALARINDA KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİ RİSKİ YÜKSEKTİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. İbrahim Büyükkömürcü, iyi ısınmayan ve alttan yakılan kömür sobalarında karbonmonoksit zehirlenmesi riskinin yüksek olduğunu söyledi.

Dr. Büyükkömürcü, Türkiye’de özellikle lodoslu havalarda gündeme gelen karbonmonoksit gazı zehirlenmesi sonucu, kayıtlara göre bir yılda 208 kişinin öldüğünü, bin 753 kişinin hastanelerde tedavi altına alındığını belirterek, ‘’Karbonmonoksit zehirlenmeleri,  ülkemizde sessiz ölüm nedeni olarak halen ciddi bir sağlık problemi olmaya devam etmektedir’’ dedi.

Soğuk havaların başlamasıyla birlikte oluşabilecek karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı vatandaşların kış ayları öncesinde baca bakımı yapması gerektiğine dikkati çeken Dr. Büyükkömürcü, şöyle devam etti:

‘’Kış aylarında sobadan sızan karbonmonoksit gazı zehirlenmelerine sık rastlanıyor.  Vatandaşların kış öncesi bacaların bakımını yapması, kullandıkları soba ve boruların uygun özelliklerde ve çürümüş olmamasına dikkat etmesi, likit petrol gazı (LPG) kullanılıyorsa yatarken kapatmaları, yatmadan önce sobaya kömür atmamaları, atılmışsa kömürün yandığından emin olunması gerekir. Eğer mümkünse yatak odasında soba kullanılmamalı.

Havalandırması yetersiz olan ocaklar, şofbenler odun ve kömür sobaları evlerde karbonmonoksit birikimine neden oluyor. Karbonmonoksit gazı, solunduğu zaman zehirlidir. Çünkü kanda oksijen ile yer değiştirip beyin, kalp ve diğer yaşamsal organları oksijenden mahrum bırakır. Karbon monoksit renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı, zehirli bir gazdır. Duvarlardan bile sızabilir. Vücuda solunum yolu ile girer. Vücutta parçalanmaz, solunum yoluyla dışarı atılır.

Karbonmonoksit zehirlenmeleriyle sıklıkla kapalı bir ortamda meydana gelen yanma sırasında karşılaşıldığı gibi (bacası çekmeyen şofben, soba, ocak gibi) ayrıca karbonmonoksit gazının kullanıldığı veya üretildiği iş kollarında da karşılaşılabilir. Solunum zehiri olan karbon monoksitle meydana gelen zehirlenmelerde kısa süre içerisinde tıbbi müdahale yapılmazsa, zehirlenmeler ölümle sonlanabilir.’’

ZEHİRLENME BELİRTİLERİ

Dr. Büyükkömürcü, başağrısı, başdönmesi,  bulantı, kusma, taşikardi ve kan basıncı yükselmesi,  kulak çınlaması, dalgınlık, genel bitkinlik, bazen kas krampları, ciltte kiraz kırmızısı renk ve bilinç kaybının karbonmonoksit gazı zehirlenmesi belirtileri olduğunu bildirdi.

Karbonmonoksit gazı zehirlenmesine karşı yaşam alanlarında etkili hava dolaşımı sağlanması, ev içerisinde gaz sobaları ve ısıtıcıları kullanılmaması, mümkün olduğunca kömür yakılmaması ve zorunlu yanıyorsa gece söndürülmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Büyükkömürcü, şunları kaydetti:

‘’Havalandırma için açık yer bırakılmalı. Garaj içerisinde çalışan arabaların içinde ve yakınında durulmamalı, ağır trafikte ve özellikle de tünellerde araba camları kapalı halde tutulmalı. Havalanması kötü olan yerlerde petrol ürünleriyle çalışan cihazların kullanımını yasaklanmalı.’’

NE YAPILMALI

Karbonmonoksit zehirlenmesinden şüphelenilen kişinin hemen temiz havaya çıkarılması ve 112 Hızır Acil Servis’in aranması gerektiğini anlatan Dr. Büyükkömürcü, ‘’Eğer hastanın solunum ve nabzı durmuş ise kalp-akciğer canlandırması için temel yaşam desteği uygulanmalı. Çok ciddi zehirlenmelerde hiperbarik oksijen uygulaması denenebilir’’ diye konuştu.

Soba ve bacalarla ilgili uyulması gereken kurallara da değinen Dr. Büyükkömürcü, şu uyarılarda bulundu:

‘’Kullanılan her türlü ısıtma cihazının kalite belgesine sahip olup olmadığına, garantilerine ve garanti sürelerine dikkat edilmeli. Kullanılan yakıtın standartlara uygunluğu kontrol edilmeli, izin belgesi olmayan satıcılardan kömür alınmamalı. Aşırı doldurulan sobanın duman yolu daralacağı, soba içinde düzensiz ısı dağılımı nedeniyle de baca çekişi zayıflayacağı için soba yakılırken aşırı doldurulmamasına dikkat edilmeli,

Sönmekte olan sobaya asla tutuşması güç yakıtlar konulmamalı. Yakıt yavaş yavaş ilave edilmeli, yatmadan önce sobaya kesinlikle yakıt konulmamalı. İyi ısınmayan ve alttan yakılan kömür sobalarında karbon monoksit zehirlenmesi riski artacağından soba tutuşturulurken yakıtın üstten yanması sağlanmalı.

Sobanın bulunduğu yer sürekli havalandırılmalı.  Bacalar standartlara uygun ve yalıtımlı olmalı, düzenli olarak temizletilmeli. Dumanın geri tepmesini önlemek için bacaların en üst noktasının çatının en üst noktasından bir metre daha yüksekte olması sağlanmalı ve baca şapkası mutlaka takılmalı.’’

ŞOFBEN KULLANIRKEN

Şofben alırken cihazın kalite belgesi ve garantilerine dikkat edilmesi ve cihazın mutlaka bacaya bağlanması gerektiğine işaret eden Dr. Büyükkömürcü, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Baca bağlantısı olmayan şofben asla çalıştırılmamalı. Şofbenin monte edileceği mekan yeterli büyüklükte olmalı, cihaz mümkünse banyo yerine balkona veya başka bir havadar mekana takılmalı. Montaj mutlaka yetkili servis tarafından yapılmalı.

Şofben zehirlenmeleri genellikle gaz kaçaklarından değil, yeterli havalandırma yapılmayan yerlerde yetersiz hava ve yetersiz yanma sonucunda oksijen oranının düşmesi ve karbonmonoksit oranının yükselmesiyle gerçekleştiği için şofbenin kullanıldığı yere sürekli temiz hava girmesi sağlanmalı.

Bacalar yatak odalarından, merdiven sahanlığından, bina girişlerinden, havalandırma boşluklarından, çatı arasından, banyo ve tuvaletten geçirilmemeli. Şofbende gaz kaçağı hissedildiğinde, öncelikle gaz vanası ve tüp dedantörü kapatılmalı, elektrik düğmeleri açılmamalı. Kibrit - çakmak gibi alev ve kıvılcım çıkartabilecek hiçbir işlem yapılmamalı, pencereler karşılıklı açılarak ortam havalandırılmalı, hızla gaz şirketi yetkilisi veya şofben servisi aranmalı.’’

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “MENOPOZ” ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “MENOPOZ” ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, halka açık konferanslar dizisi kapsamında “Menopoz” konusunu anlatacak.

Menopozun doğal bir olay, fizyolojik bir süreç olduğunu söyleyen Opr. Dr. Engin Palaz, günümüzde menopoz için çok yoğun bir tedaviye gerek duyulmadığını söyledi.

Menopozla ilgili kesin yaklaşımların birkaç yıl içinde belirleneceğini belirten Opr. Dr. Palaz, ‘’Menopozda yoğun hormon tedavisi verilmemektedir. Sadece ateş basmaları için tedavi verilmektedir. Ancak kontrollü olarak kemik erimesi için destek tedavisi yapılıyor’’ dedi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 20 Aralık 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferans, davetiyesiz olarak izlenebilecek. Konferansta menopoz nedir, nasıl bir süreçtir, bu süreçte neler oluyor, nelere dikkat edilmelidir, yapılması gerekenler, önemli olan noktalar nelerdir, menopoz tedavisi nasıl planlanır konularında bilgiler verecek.

 

 

“PROSTAT VE CİNSEL YAŞAM”

“PROSTAT VE CİNSEL YAŞAM”

-OPR. DR. HATEM KAZIMOĞLU: ‘’PROSTAT HASTALIĞI

ERKEKLERİN YARISINDAN ÇOĞUNU  ETKİLEMEKTE VE

YAŞLA BİRLİKTE GÖRÜLME SIKLIĞI ARTMAKTADIR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Hatem Kazımoğlu, prostat hastalığının erkeklerin yarısından çoğunu etkilediğini ve yaşla birlikte görülme sıklığının da arttığını bildirdi.

Opr. Dr. Kazımoğlu, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferanslar kapsamında ‘’Prostat ve Cinsel Yaşam’’ konusunu anlattı.

Prostat hastalıklarının orta-ileri yaş erkeklerde en çok görülen hastalıklardan olduğunu belirten Opr. Dr. Kazımoğlu, ‘’Prostat yaşam için mutlak gerekli bir organ olmamakla beraber, yol açtığı sorunlar yaşamı ve yaşam kalitesini önemli şekilde olumsuz etkiler’’ dedi.

‘’İdrar yapmaya başlamakta zorlanma, idrar akımının etki ve hızında azalma, sık idrara gitme, idrar yaptıktan sonra mesanenin tam boşalmaması, damlama tarzında idrar yapma, kesik kesik işeme, çatallaşma, ani idrar hissi, gece idrara kalkma gibi belirtiler, prostat hastalığı ile ilgilidir ve hekim kontrolü gerektirir’’ diyen Opr. Dr. Kazımoğlu, şöyle devam etti:

‘’Prostat hastalığının olmaması için alınabilecek bir önlem yok. Bunun idrar yapma şekliyle de bir ilgisi yoktur. Hastalığın oluşmasında bugün için bildiğimiz temel faktörler; yaşlanma ve androjen denilen erkeklik hormonudur. Enfeksiyon, iyi huylu prostat büyümesi ve kanser, prostat için üç tipik sorundur.

Enfeksiyon durumunda prostat şişer ve hassaslaşır. Kaynak genelde bakteriyel enfeksiyondur. Bazen kaynak belirlenemez. ‘Prostatit’ denilen bu durum, genelde 20-40 yaş arası görülür. İyi huylu prostat büyümesi genelde BPH olarak bilinir. Tipik olarak prostat orta kısmında oluşur ve idrar yolunu daraltarak, idrar yapma sorununa yol açar. Genel olarak 50 yaş civarında başlar ve yaşla birlikte sıklığı artar.’’

PROSTAT KANSERİ

Prostat kanserinin genelde 50 yaşından sonra görüleceğine ve yaşla birlikte görülme sıklığının artacağına dikkati çeken Opr. Dr. Kazımoğlu, şu uyarılarda bulundu:

‘’Prostat kanseri, dokuların anormal ve kontrolsüz büyümesi sonucu gelişir. BPH’dan farklı olarak genelde, prostatın dış kısmında gelişir.  Enfeksiyon ve iyi huylu büyüme, yaşam kalitesin, olumsuz etkilemekle birlikte, genellikle hayati tehdit oluşturmaz. Ancak prostat kanseri şu an erkeklerde en sık görülen kanserdir ve kanserden ölümlerin ikinci en sık nedenidir. Bu nedenle de erken tanı önemlidir ve başarılı tedavi şansını arttırır.  

Bilinmesi gereken önemli bir nokta da, iyi huylu prostat hastalığına bağlı ister ilaç tedavisi, ister herhangi bir tedavi yapılsın, kanser riski ortadan kalkmaz. Kapalı ve açık yapılabilen bu tür cerrahilerde prostatın idrar yolunu etkileyen iç kısmı çıkartılır. Oysa prostat kanseri, genelde prostatın dış kısmından gelişir. Kanser nedeniyle yapılan ameliyatta, prostat kapsülüyle beraber tümüyle çıkarılmaktadır. Bu nedenle de bu tür hastaların ömür boyu takibi önemlidir.

Prostat kanserinin neden ve nasıl oluştuğuna dair her yıl binlerce çalışma yapılıyor  ancak şimdiye kadar henüz somut bir neden ileri sürülemedi. Prostat hastalığı erkeklerin yarısından çoğunu etkilemekte ve yaşla birlikte görülme sıklığı da artmaktadır. Son zamanlarda likopen denilen maddenin prostat kanseri oluşum hızını azalttığına dair yayınlar bulunmaktadır. Gelişen tedavi teknikleri ile prostat hastalıklarının tedavisi mümkün hale geldi. Erken evrede başarılı tedavi şansı artmakta. Bu nedenle 40 yaşından sonra düzenli prostat kontrolü çok önemlidir.  

Opr. Dr. Hatem Kazımoğlu,  sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.    

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “PROSTAT VE CİNSEL YAŞAM” ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “PROSTAT VE CİNSEL YAŞAM” ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Hatem Kazımoğlu, ‘’Prostat ve Cinsel Yaşam’’ konusunda halka açık konferans verecek.

Opr. Dr. Hatem Kazımoğlu, prostata bağlı sorunların orta ve ileri yaş erkeklerde en sık rastlanan sorunlardan olduğunu, prostatın enfeksiyona bağlı hastalıklarının genç ve orta yaşlarda, daha sık rastlanılan ve kısaca iyi huylu prostat büyümesi olarak bilinen işeme bozuklukları ile kendini gösteren prostat kanserlerinin ise genellikle orta ileri yaşlarda görüldüğünü ve yaşamı tehdit ettiği gibi, yaşam kalitesini de olumsuz yönde etkilediğini söyledi.

Prostat hastalıklarının, prostat kanseri de dahil olmak üzere tedavi edilebileceğini, bu noktada dikkat edilmesi gerekenin erken tanı ve uygun tedavi olduğunu ifade eden Opr. Dr. Kazımoğlu, 40 yaş üzerinde prostat kontrolünün önem taşıdığını kaydetti.

Konferansta kısaca erektil disfonksiyon – empotans olarak bilinen cinsel işlev bozuklukları konusunda da bilgiler vereceğini anlatan Opr. Dr. Kazımoğlu,  ‘’Bu konu, erkeğin yanında partnerini de etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Erişkin erkeklerde yüzde 30’lara varan sıklıkta görülür’’ dedi.

Bu sorunun psikojenik olabildiği gibi, organik nedenlere de bağlı olabileceğini vurgulayan Opr. Dr. Kazımoğlu, ‘’Yaşla birlikte artması yanında, genç yaşlarda da görülebilir. Bu sorunlar, uygun tedavi ile çözümlenebilir’’ diye konuştu.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 29 Kasım 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek. Konferansta prostatla ilgili hastalıklar, cinsel yaşamda karşılaşılan sorunların tanı ve tedavi yöntemleri konularında bilgiler verilecek. 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “DOĞUMSAL (GELİŞİMSEL) KALÇA ÇIKIĞI” KONULU KONFERANS VERİLİDİ -OPR. DR. KÖSEOĞLU: “KALÇA ÇIKIĞI YA DA GELİŞME PROBLEMİ VARSA; ERKEN TEŞHİS ÇOK ÖNEMLİDİR! ”

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “DOĞUMSAL (GELİŞİMSEL) KALÇA ÇIKIĞI” KONULU KONFERANS VERİLİDİ -OPR. DR. KÖSEOĞLU: “KALÇA ÇIKIĞI YA DA GELİŞME PROBLEMİ VARSA; ERKEN TEŞHİS ÇOK ÖNEMLİDİR! ”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Hasan Can Köseoğlu, kalça çıkığı ya da gelişme probleminde erken teşhisin çok önemli olduğunu söyledi.

Opr. Dr. Köseoğlu, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin halka açık konferanslar dizisi  kapsamında, ‘’“Doğumsal (Gelişimsel) Kalça Çıkığı’’ konulu konferans verdi.

Doğumsal kalça çıkığının, kalça eklemini oluşturan öğelerin biçim, işlev ve ilişkilerindeki bir bozukluğu anlattığına dikkati çeken Opr. Dr. Köseoğlu ‘’Doğumsal kalça çıkığı doğum sonrası bebeğin bacağından çekilip çıkarılmasıyla ortaya çıkan bir durum değildir, anne karnında eklemlerin kusurlu gelişmesi ya da tam gelişmemesi söz konusudur. Kalıtsaldır. Yakın akraba evlilikleri ve kundak yapma alışkanlığı bu anomaliyi artıran iki önemli etkendir’’ dedi.

HASTALIĞIN GÖRÜLME SIKLIĞI

‘’Eskiden bütün kalça çıkıklarının doğuştan itibaren var olduğu ve zaman içinde hastalığın ilerlediği düşünülürdü’’ diyen Opr. Dr. Köseoğlu, şöyle devam etti:

‘’Son çalışmalar ileri yaşlarda kalça çıkığı tanısı konan çocukların bir kısmının, doğum sonrası muayene ve ultrason tetkiklerinin normal olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sonuçta direkt çıkık ile doğmamış bebeklerin, eklem kapsül gevşekliği nedeniyle zamanla uyluk topuzunun yuvadan değişik derecelerde uzaklaşması kabul edilen son görüştür.

Ülkemizde yılda yaklaşık 1.200.000 doğum oluyor. Kalça çıkığı ve kalça gelişim problemleri her 1000 doğumdan 15’inde görülüyor. Bu, her yıl 18 – 20 bin bebek, kalça çıkığı ile doğuyor demektir. Doğumsal kalça çıkığında, bebeğin anne karnında kalçasının çıkık ya da gelişimi yetersiz kalmış olabilir. Doğumdan sonra yapılacaklar, bu problemin daha iyi ya da kötü yönde gelişmesine sebep olabilir. Bu anlamda kalça çıkığı önlenebilir bir sakatlıktır. Farklı bir deyişle ailenin bebeğe yapacağı yanlış uygulamalar, bebeğin sakat kalmasına yol açar.’’

RİSKLİ GRUPLAR

Kalçaların normal ve iyi yönde gelişebilmesi için bebeklerin bilinçli bir şekilde bezlenmesi, tutulması ve taşınması gerektiğini anımsatan Opr. Dr. Köseoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’Ülkemizde en çok Karadeniz Bölgesi’nde görülen doğuştan kalça çıkığıyla ilgili riskli grupları, kız çocukları, birinci doğumlar, ailede kalça çıkığı olanlar, akraba evlilikleri, ters gelişler (makadiler), boynunda eğrilik (tartikolis) olan bebekler, başta yassılık olan bebekler, ayaklarda eğrilik olan bebekler, kış aylarında doğan çocuklar oluşturuyor. Bu gruptakiler 2-8 kat daha fazla kalça problemi ile karşılaşırlar.’’

BEBEĞİN BAKIMI SIRASINDAKİ HATALAR

Halk arasında geniş bez kullanımının bacakların eğri ve açık olmasına yol açtığına dair yanlış bir bilgi olduğuna işaret eden Opr. Dr. Köseoğlu, bebeğin bakımı sırasındaki hatalar ve annelerin yapması gerekenler konusunda şunları kaydetti:

‘’Bebekleri kesinlikle kundaklamayın, geniş ve büyük bez kullanın, göbek üstünden bağlayın. Geniş, bol, rahat giysiler giydirin. Bebeği emzirirken bacaklarını birleştirmeyin, taşırken, yüzü veya arkası dönük olarak, bir elle bacak arasından tutarak taşıyın. Çocuğun yürümesini kendi gelişimine bırakın, acele etmeyin.’’

KALÇA ÇIKIĞI NASIL ANLAŞILIR

Kalça çıkığının nasıl anlaşıldığı konusuna da değinen Opr. Dr. Köseoğlu, ‘’İki bacak arasına uzunluk farkı varsa, bacakların her iki yana eşit açılmadığı ya da her iki bacağın da tam açılmadığı görülürse, kalçada herhangi bir ‘klik’ sesi hissedilirse, bebeğin bacakları arasındaki çizgilerde asimetrik bir durum varsa, yürüme çağında, çocuk yürümüyorsa kalça çıkığı problemi var demektir’’ uyarısını yaptı.

TEDAVİSİ

Hastalığın tedavisine de değinen Opr. Dr. Köseoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’İlk üç ayda, alçısız ve ameliyatsız tedavilerle tamamen normal bir kalça elde etme şansı yüzde 95’in üzerindedir. 3 – 6 ay arası bebeklerde bu şans daha düşüktür. Alçılı tedavi gerektirebilir. 6 ay – 1 yaş arası çocuklarda, klinik ve radyolojik değerlendirmelere göre, alçılı tedavi veya ameliyat gerekebilir. Yürümemiş bu çocuklarda yapılan ameliyatlar nispeten daha basit ve daha az iz bıraktırır. Bir yaşın üzerindeki çocuklara çoğunlukla ameliyatlar yapılır. Çoğunun yaşı ilerledikçe bu ameliyatların zorluğu artmakta ve başarı oranı düşmektedir. Bu ameliyatlar, özellikle çocuk ortopedisinde deneyimli, ortopedistler tarafından yapılmalıdır. Tedavi gören çocuklar erişkin yaşa kadar takip edilmelidir.’’

Opr. Dr. Hasan Can Köseoğlu sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“UYKU BOZUKLUKLARI” KONUSU ANLATILDI…

HALKA AÇIK KONFERANS… -“UYKU BOZUKLUKLARI” KONUSU ANLATILDI…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin, sabah uyandığında kendisini dinlenmiş hissetmeyen, unutkanlık, yorgunluk, konsantrasyon bozukluğundan yakınan, son zamanlarda daha çabuk sinirlenen, kolay kilo veremeyen ve tansiyonu kolaylıkla düzenlenemeyenlerin uyku bozukluğu sorunu yaşayabileceğini söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin tarafından “Uyku Bozuklukları” konusu anlatıldı.

‘’İnsomni (uykusuzluk), hipersomni (aşırı uyku hali), uyku apne sendromu (uykuda solunum durması hastalığı), periyodik bacak hareketleri, parasomni (kabus görme, uyurgezerlik’’ gibi sorunların en sık görülen ve uyku merkezinde tedavi edilen hastalıklar olduğunu belirten Çetin, ‘’Obstrüktif Uyku Apne Sendromundan (Uykuda Solunum Durması Hastalığından) da bahsederek, horlama, uykuda solunum durması ve gündüz aşırı uykulu halin, bu hastalığın belirtileri olduğunu kaydetti.

UYKU APNE SENDROMU TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?

“Nefes durması kişinin derin uykudan yüzeysel uykuya geçmesine ya da tamamen uyanmasına neden olduğu için uyku kalitesi bozulur.” diyen Dr. Çetin, şöyle devam etti:

‘’Bu kişiler kendilerini gün içinde yorgun ve uykulu hissederler. Dikkatlerini toplama ve yaptıkları işe karşı konsantre olma yetenekleri azalır. Daha kolay sinirlenirler ve bu kişilerde cinsel istek kaybı görülebilir. Obstrüktif uyku apne sendromu olan kişiler uzun dönemde başta kalp ve beyin damar hastalıkları (kalp krizi ve inme gibi), hipertansiyon, kalp yetmezliği, kalp ritm bozuklukları, depresyon gibi rahatsızlıklar açısından risk taşırlar. Zaman zaman direksiyon başında da uyuyan bu hastaların normal insanlara göre 2 – 3 kat daha fazla trafik kazası yaptığı, yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.”

KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR?

Uyku apne sendromunun şişman ve yaşlı erkeklerde daha sık görülmekle beraber, her yaş grubunda görülebildiğini, yumuşak damak ve küçük dili büyük, küçük çeneli ve geniş boyunlu olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda, tiroid hormonu yetersizliği yaşayanlarda ve uyku ilacı kullananlarda daha sık görüldüğünü vurgulayan Dr. Çetin, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Polisomnografi (uyku testi), bu hastalığın tanısında altın standartır. Bu tetkikle beyin dalgaları, kas gerilimi,  göz hareketleri, solunum, kan oksijen düzeyi ve horlama kaydedilir. Bir gece hastalar yatırılır ve tüm gece boyunca yapılan test sonucu değerlendirilir. Uykuda solunumun kaç kez durduğu, süresi, kan oksijen seviyesinde düşme olup olmadığı, yatış pozisyonu ve anormal diğer bulgular saptanır. Buna göre hastalığın derecesi belirlenir ve tedavi planlanır.

Basit horlama, kilo verme, yüksek yastıkta yatma, alkol alımının azaltılması, sigaranın bırakılması, sırtüstü yatmanın engellenmesi gibi önlemlerle bu hastalık tedavi edilebilir. Uyku apnesi tanısı konulduktan sonra şiddetine göre tedavi yaklaşımı belirlenir. Uyku apne sendromunun derecesi hafifse ve apneye yol açabilecek yapısal bir bozukluk varsa, öncelikle bunlar cerrahi olarak düzeltilmelidir.

İlerlemiş uyku apne sendromunda, en etkili ve kesin tedavi yöntemi CPAP (sürekli pozitif basınçlı hava) yönetimidir. Uyku boyunca burun etrafına bir maske yerleştirilir. Burun yoluyla devamlı olarak basınçlı hava veren bu alet, üst solunum yolunun açık kalmasını sağlar.  Bu tedavi ile horlama ve uykuda solunum durmaları ortadan kalkmaktadır. Aletin uzun süreli kullanımı, aynı zamanda çoğunlukla kilolu olan uyku apneli hastaların önemli ölçüde kilo vermesini de sağlar ve böylece alete duyulan ihtiyaç zaman içinde ortadan kalkabilir.’’

Dr. Çetin sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS…

HALKA AÇIK KONFERANS…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin, 25 Ekim 2008 tarihinde “Uyku Bozuklukları” konulu halka açık konferans verecek.

“Uyku, beynin birçok kısmı tarafından kontrol edilen, aktif bir süreçtir” diyen Dr. Demet Çetin, uykunun zihinsel ve fiziksel sağlığı yenileme açısından büyük öneme sahip olduğunu söyledi.

Dr. Çetin konferansta, uyku testi nedir, nasıl ve kimlere yapılır, uyku merkezinde tedavi edilen başlıca hastalıklar insomni (uykusuzluk), hipersomni (aşırı uyku hali), uyku apne sendromu (uykuda solunum durması hastalığı), periyodik bacak hareketleri, parasomni (kabus görme, uyurgezerlik,…), uyku bozukluklarının tedavisi ve tedavi edilemezse karşılaşılabilecek sorunlar konularında da bilgi verecek.

BAYRAM BESLENMESİ… -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’SAĞLIKLI BİREYLER DAHİL OLMAK ÜZERE HERKES AŞIRI BESİN TÜKETİMİNDEN KAÇINMALI’’

BAYRAM BESLENMESİ… -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’SAĞLIKLI BİREYLER DAHİL OLMAK ÜZERE HERKES AŞIRI BESİN TÜKETİMİNDEN KAÇINMALI’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, her zaman olduğu gibi Ramazan Bayramı’nda da, sağlıklı bireyler dahil olmak üzere herkesin ölçüsüz, aşırı besin tüketiminden kaçınması gerektiğini söyledi.

Alpaydın, Ramazan Bayramı’nda sağlıklı beslenmeye ilişkin yaptığı açıklamada,  Ramazan ayında oruç tutanların iki olan öğün sayısının, Ramazan Bayramı ile birlikte değişeceğini anımsatarak, ‘’Ana ilke azar azar, sık sık, ölçülü ve kararında beslenme olmalı. Ramazan ayı sonrasında tamamen yanlış bir düşünceyle ‘mideye de bayram ettireyim’ derken, sağlığı riske atıp, bayramı zehir etmeyin’’ dedi.

Sağlıklı beslenme için kahvaltı ile öğüne başlanması ve az az, sık sık beslenilmesi gerektiğini belirten  Alpaydın, ‘’Yemekler çok hızlı değil, iyice çiğneyerek tüketilmeli. Sıvı alımı artırılmalı öğünlere süt, ayran, bitki çayları, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmeli’’ diye konuştu.

‘’Hamur işleri, kızartmalar ve yağlı besinlerden uzak durulmalı, akşam yemeklerinin hafif olmasına özen gösterilmeli’’ diyen Alpaydın, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli. Tatlılar yemekle birlikte değil yemekten sonra az miktarda tüketilmeli, hamurlu ve şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli. Meyve tüketmeye özen gösterilmeli.’’

 

UYKUSUZLUĞA SON… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UYKU LABORATUVARI HİZMET VERMEYE BAŞLADI…

UYKUSUZLUĞA SON… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UYKU LABORATUVARI HİZMET VERMEYE BAŞLADI…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uyku laboratuarı, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin yönetiminde hizmet vermeye başladı.

Dr. Çetin, şiddetli ve sürekli horlamanın, obstrüktif uyku apne sendromu olarak isimlendirilen ve hayati tehlike oluşturan hastalığın en önemli belirtisi olduğunu söyledi.

Horlamanın, uykuda solunumun bozuk olduğunun önemli bir habercisi kabul edilmesi gerektiğini belirten Dr. Çetin, ‘’Horlama bazen yan odalardan hatta komşulardan duyulabilecek şiddette olabilir. Horlamaların kısa aralıklarla kesilmesi ve ardından derin ve gürültülü bir sesle tekrar nefes almaya başlaması, gece içinde apnelerin (solunum durması) varlığını düşündürmelidir’’ dedi.

Bazı hastalarda solunumun gecede 300–400 kez durduğunu ve uykunun dörtte üçünde nefessiz kalınabildiğini kaydeden Dr. Çetin, şöyle devam etti:

‘’Bu aynı zamanda uykunun gecede 300–400 kez bölündüğünün ifadesidir ki hastalar çoğu kez bu uyanıklıklarının farkına varamamaktadırlar. Ancak böyle kalitesiz bir uyku, ertesi gün yorgunluk ve uyku haline sebep olmaktadır. Horlayan insanlar, hem kendilerinin hem de eşlerinin sağlığını olumsuz yönde etkilemektedirler.  Eşinin horlaması nedeniyle gece yarısı uyanan insanlar, her seferinde ortalama bir saatlik uyku kaybına uğramaktadırlar’’ diye konuştu.

TRAFİK KAZALARINA NEDEN OLUYOR

Obstrüktif uyku apnesi olan hastaların bazen uygunsuz yerlerde uyuya kalabildiğine dikkati çeken Dr. Çetin, bu kişilerin iş ve özel hayatlarında uyku hali nedeniyle ciddi sorunlar yaşayabildiğinin, zaman zaman direksiyon başında da uyuyan bu hastaların yapılan araştırmalarda normal insanlara göre 2 – 3 kat daha fazla trafik kazası yaptığının belirlendiğini bildirdi.

‘’Uyku apnesi hastaların sinir sistemi fonksiyonunda bozukluk yapmakta, konsantre olmakta güçlük çekmekte, unutkan olmaktadırlar’’ diyen Dr. Çetin, şöyle devam etti:

‘’Kolay sinirlenme, isteksizlik, iş veriminde azalma olabilmektedir. Bu tür şikayetler bazen birden başlayabileceği gibi sıklıkla yavaş yavaş gelişmektedir. Yavaş başladığında hasta tarafından fark edilmeyebilmekte, ailesi ve arkadaşları tarafından bir hekime başvurması önerilmektedir. Bunların yanı sıra hormonal değişikliklerin etkisi ile hastaların cinsel ilgileri azalabiliyor, bazı erkeklerde cinsel sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorun şişman ve yaşlı erkeklerde daha sık karşımıza çıkmakla beraber her yaş grubunda görülebilmektedir.

Çoğunlukla hastalar kolaylıkla uykuya daldıklarından uykuları ile ilgili şikayetleri olmadığını ifade etmektedirler. Bazıları ise sık sık hava açlığı ile uyanmaktan, gece tuvalete gitme ihtiyacı duyduklarından yakınırlar. Gece huzursuz bir uykuları vardır, boyun ve başlarında belirli terlemeleri olabilir. Sabah kalktıklarında baş ağrısı olur ve ağız kuruluğu hissederler. Bu hastalığın zamanında tedavi edilememesi halinde, yüksek tansiyon, kalp krizi, kalpte ritm bozuklukları ve beyin damarlarında tıkanıklık sonucu felç gibi ciddi sorunlar görülebilir.’’

OBSTRÜKTİF UYKU APNESİNİN TANISI

Yumuşak damak ve küçük dili büyük olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda, küçük çeneli ve geniş boyunlularda, tiroid hormonu yetersizliği yaşayanlarda ve uyku ilacı kullananlarda daha sık görülen bu hastalığın tanısında polisomnografinin (uyku testinin) altın standart olduğunu anımsatan Dr. Çetin, şöyle konuştu:

‘’Bu tetkikle beyin dalgaları, kas gerilimi,  göz hareketleri, solunum, kan oksijen düzeyi ve horlama kaydedilir. Bir gece hastalar yatırılır ve tüm gece boyunca yapılan test sonucu değerlendirilir. Uykuda solunumun kaç kez durduğu, süresi, kan oksijen seviyesinde düşme olup olmadiğı, yatış pozisyonu ve anormal diğer bulgular saptanır. Buna göre hastalığın derecesi belirlenir ve tedavi planlanır.’’

NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Basit horlamanın kilo verme, yüksek yastıkta yatma, alkol alımının azaltılması, sigaranın bırakılması, sırtüstü yatmanın engellenmesi gibi önlemlerle tedavi edilebileceğini vurgulayan Dr. Çetin, şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’Uyku apnesi tanısı konulduktan sonra şiddetine göre tedavi yaklaşımı belirlenir. Uyku apne sendromunun derecesi hafifse ve apneye yol açabilecek yapısal bir bozukluk varsa, öncelikle bunlar cerrahi olarak düzeltilmelidir (küçük çene, geniz darlıkları, büyük bademcikler, küçük dilin uzun olması, burun kemiği eğrilikleri).  

İlerlemiş uyku apne sendromunda, en etkili ve kesin tedavi yönteminin CPAP (sürekli pozitif basınçlı hava) olduğunu ifade eden Dr. Çetin, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Uyku boyunca burun etrafına bir maske yerleştirilir. Burun yoluyla devamlı olarak basınçlı hava veren bu alet, üst solunum yolunun açık kalmasını sağlar. Bu tedavi ile horlama ve uykuda solunum durmaları ortadan kalkmaktadır. Aletin uzun süreli kullanımı, aynı zamanda çoğunlukla kilolu olan uyku apneli hastaların önemli ölçüde kilo vermesini de sağlar ve böylece alete duyulan ihtiyaç zaman içinde ortadan kalkabilir.’’

RAMAZAN AYINDA BESLENME... -BESLENME VE DİYET UZMANI DENİZ ÜNVERDİ: -“RAMAZAN AYINDA BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİLMELİ’’

RAMAZAN AYINDA BESLENME... -BESLENME VE DİYET UZMANI DENİZ ÜNVERDİ: -“RAMAZAN AYINDA BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİLMELİ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Ünverdi, Ramazan ayında sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Ünverdi, Ramazan ayında uzun bir süre aç kalındığına dikkati çekerek, ‘’İlk günlerde vücut bu açlığa ve yemek yeme saatlerine kendini adapte ettikten sonra harcanan günlük enerjiyi düşürerek az yakmaya dolayısı ile metabolizmanız yavaşlamaya başlar’’ dedi.

‘’Bu nedenden ötürü normalde yediklerinizi azaltmalısınız. Genelde 3 öğünden ibaret olan günlük beslenme 2 öğüne düşerken özellikle kırmızı et, ekmek, pilav, makarna, hamur işleri, tatlı ve börek tüketimi artar’’ diyen Ünverdi,  şöyle devam etti:

‘’Buna karşılık meyve, sebze ve beyaz et tüketimi azalır. Oysaki ister 3 öğün, isterseniz 2 öğün yiyin; günlük almanız gereken karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral oranları hep aynı olmalıdır. Yeterli ve dengeli beslenmenin Ramazan ayında da sağlanabilmesi için gün içerisinde en az üç öğünü tamamlamak adına, sahur öğünü atlanmamalı. Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce yemek yemenin son derece zararlı olduğu unutulmamalı.

Çünkü bu beslenme tarzı, yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarmakta. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü ağır yemeklerden oluşursa; gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı yükselir ve kilo alma riski artar. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde ya hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, az yağlı yapılmış sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün şekli tercih edilmeli.’’

Günün ilk öğünü olan iftarın, bir çorba ile açılması ve bir süre ara verildikten sonra yemeğe geçilmesinin yararlı olduğunu anlatan Ünverdi, ‘’İftara peynir, zeytin gibi yiyeceklerle başlanarak, normal yemeğe bir süre sonra geçilmesi daha doğru olur’’ diye konuştu.

Oruç süresince, midenin uzun süre boş kalmasından sonra bir anda çok yiyecek tüketilmesi sonucu mide ve kalp sorunları ortaya çıkabildiğine dikkati çeken Ünverdi, bunu önlemek için iftarda yavaş yavaş ve az miktarda yemek yenilmesi ve dengeli olmak kaydı ile iftar ile sahur arasına da mutlaka bir ara öğün eklenmesi gerektiğini ifade etti.

“RAMAZAN AYI ZAYIFLAMAK İÇİN FIRSAT DEĞİL”

Kilo problemi olan bazı bireylerin yalnızca iftarda bir şeyler tüketerek Ramazan ayını zayıflamak için fırsat olarak gördüğünü anımsatan Ünverdi, şu uyarılarda bulundu:

‘’Böyle bir beslenme şekli sonrası birey kilo vermek yerine kilo bile alabilir. Bu durum hem fazla hem de hızlı yemek yenilmesine yol açmaktadır. Ayrıca bazal metabolizma hızının yavaşlaması, iftar ve sahur vakitlerinin günün daha az hareket edilen zamanlarına denk gelmesi ve kan şekeri düşüşüne bağlı olarak tatlılara karşı isteğin artması genellikle kişilerin bu dönemde ağırlıklarının artışına neden olmaktadır. Ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus ise fiziksel aktivitenin bu süreç içerisinde azalmasıdır. Özellikle çalışmayan bireyler günlük enerji harcamalarını azaltmak adına geç saatlere kadar uyumaktadır. Her türlü aktiviteden kaçınmak, oruç tutarken fazla acıkmadan rahat bir gün geçirmeyi sağlar. Buna karşılık metabolizma daha da yavaşlar. Eğer ki bu riskli dönem kilo almadan aşılmak isteniyorsa mutlaka günlük aktivite arttırılmalıdır.’’

UYARILAR

İftarda ve sahurda birdenbire ve çok fazla yemekle mideyi doldurmamak gerektiğini bildiren Ünverdi, şu uyarıları yaptı:

‘’Ani mide gerginliği hem tansiyon yükselmesine hem de nörolojik hormonların hızlı salgılanmasına yol açar. Azar azar, iyi çiğneyerek ve sık aralıklarla yemek yenilmelidir. Yemeklerin seçiminde çok yağlı, çok tuzlu ve aşırı tatlı besinlerden kaçınmak gereklidir. Bunların yerine hazmı kolay, mide-bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen lifli ve sellüloz içeren sebze, meyve ve kepekli ekmek tercih edilmelidir. Yetişkin bir insanın günde en az 2 –2,5 litresu içmesi gerektiğinden hareketle sıvı alımına çok dikkat edilmelidir. Mutlaka sahura kalkılmalı ve yemek yeme yerine hafif bir kahvaltı tercih edilmelidir.

Uzun bir açlık sonrası, iftara mümkünse 1 kase çorba ile başlayarak 5 – 10 dakika kadar yemeğe ara verilmeli, ardından ana yemeklere devam edilmelidir. Daha hafif ve sağlıklı olması için yiyecekler kızartma ve kavurma yerine, haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlanmalıdır. Oluşabilecek kabızlığı önlemek için, lif oranı yüksek gıdalar (kuru baklagiller, kepekli tahıllar, sebze ve meyveler) tercih edilmelidir.

Lokma, tulumba, baklava gibi ağır tatlılar yerine, sütlü, meyveli tatlılar tercih edilmelidir. Hatta bu tatlıların yapımında enerji alımını azaltmak adına yapay tatlandırıcılar tercih edilebilir.

SAKINCALI DURUMLAR

Şeker hastalarının, ağır kalp ve böbrek hastası, mide ülseri, safra kesesi iltihabı veya taşı, karaciğer yetmezliği olanların, ağır enfeksiyon geçirenlerin, hamilelerin, emziklilerin, 9 yaşın altındakilerin, akli dengesi ve psikolojik durumu bozuklar ile çok yaşlı, hasta ve seyahatte olanların oruç tutmasının sakıncalı olduğunu kaydeden Ünverdi, şu menüyü örnek gösterdi:

‘’Sahurda; dilim ekmek ya da pide, 1–2 dilim peynir ya da 1 adet yumurta, 5–6 adet zeytin, domates, salatalık, meyve ya da meyve suyu

İftarda; 1-2 adet zeytin ya da hurma veya peynir, 1 kâse çorba, 1 porsiyon et yemeği ya da etli sebze yemeği, bol yağsız salata, 2-3 dilim ekmek ya da pilav veya makarna veya 1 dilim börek

Ara Öğünde; 2 adet meyve + 1 su bardağı süt ya da yoğurt veya 1 kâse meyve kompostosu + gece yatarken süt.’’

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “KATETERSİZ KALP ANJİOSU” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “KATETERSİZ KALP ANJİOSU” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Radyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Ali Cüce, “Katetersiz Kalp Anjiosu” konulu halka açık konferans verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 15 Mart 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hizmete sunulan 2x64 multi-slice özellikleri ile şu anda dünyada alanında en ileri teknolojiye sahip olan “Dual Source CT” cihazı ile başta koroner - kardiyak BT olmak üzere, tüm ileri teknoloji gerektiren BT tetkikleri gerçekleştiriliyor.

Dr. Cüce, konferansta, 2x64 Kesit Nedir, Kimler 2x64 Multislice BT İle Koroner Anjiyografi Taraması Yaptırabilir, Kimler Yaptıramaz, Bu Cihaz İle Koroner Anjiyografi Tetkikinin Avantajları Nelerdir konularında bilgi verecek.

 

 

TOMOGRAFİDE 2x64 MULTISLICE BT DEVRİ… -RADYOLOJİ UZMANI DR. ZÜLKÜF EKŞİ: ‘’BU TEKNOLOJİ SAYESİNDE  BY-PASS YAPILAN VE STENT TAKILANLARIN TAKİP VE KONTROLLERİ BAŞARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLİYOR’’

TOMOGRAFİDE 2x64 MULTISLICE BT DEVRİ… -RADYOLOJİ UZMANI DR. ZÜLKÜF EKŞİ: ‘’BU TEKNOLOJİ SAYESİNDE BY-PASS YAPILAN VE STENT TAKILANLARIN TAKİP VE KONTROLLERİ BAŞARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLİYOR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Radyoloji Uzmanı Dr. Zülküf Ekşi, bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişmenin ürünü olan 2x64 multislice BT sayesinde by-pass yapılan ve stent takılanların takip ve kontrollerinin de başarıyla gerçekleştirildiğini söyledi.

Dr. Ekşi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin, sağlık sektöründe yaptığı yatırımlara bir yenisini daha ekleyerek, 2x64 multislice özellikleriyle alanında en ileri teknolojiye sahip olan Dual Source CT teknolojisini halkın hizmetine sunduğunu kaydetti.

Teknolojideki hızlı gelişmelerin her alanda olduğu gibi tıp dünyasında da kendisini gösterdiğini belirten Dr. Ekşi, ‘’Bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak tıbbî teşhis cihazlarının hızla gelişmesi hastalıkların çok erken evrede tanınabilmesine, dolayısıyla tedavisine imkân sağlamaktadır’’ dedi.

-ÜÇ BOYUTLU GÖRÜNTÜ-

‘’Çift kaynaklı BT (Dual Source CT) denilen 2X64 kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı,  görüntüleme teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmenin son ürünüdür’’ diyen Dr. Ekşi, şöyle devam etti:

‘’Bu cihaz yardımıyla koroner anjiyografi, hiçbir hazırlık gerektirmeden, damarların boyanmasını sağlamak için koldan iğne ile ilaç verilerek, katetersiz ve ortalama 5 saniye gibi bir nefes tutma süresi ile gerçekleştiriliyor. Kalbin sürekli hareketli ve koroner damarların oldukça ince yapıda olması (2-4 mm), görüntülemeyi zorlaştırıyor.

Çok kesitli (2x64) bilgisayarlı tomografi cihazı ile bir saniyeden daha kısa sürede tüpün bir dönüşünde 128 kesit elde ediliyor. Bu özellik sayesinde çok kısa sürede, çok ince kesitlerle tüm kalp volümetrik taranmakta ve elde edilen veriler, özel bilgisayar yazılımları ile 3 boyutlu hale getirilerek koroner damarlar, damar içi darlıklar ve komşu yumuşak dokular değerlendirilmektedir.’’

-GENİŞ KULLANIM ALANI-

2x64 multislice BT ile çok daha kısa sürede, daha ince kesitlerle geniş vücut alanlarının incelenebildiğini anımsatan Dr. Ekşi, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Tüm toraks ve batın tetkikleri tek nefes tutma süresinde tamamlanıyor. Özellikle risk grubundakilerin kapsamlı Check-Up incelemelerinde, bu teknikle koroner damarlar görüntülenebiliyor,  damarların tıkalı olup olmadığı veya ne oranda daralma olduğu anlaşılabiliyor.

35 yaşını geçenler, ailesinde koroner kalp hastalığı olanlar, yüksek kolesterolü bulunanlar, yüksek tansiyon hastaları, sigara içenler, şeker hastaları, kilo fazlası ve obez olanlar, stres altındaki kişiler 2x64 multislice BT ile koroner anjiografiden geçebilir. Ayrıca koroner arterlerinde by-pass yapılan veya stent takılan hastaların takip – kontrollerinde de bu teknoloji başarıyla kullanılıyor.’’

KURBAN BAYRAMINDA BESLENME

KURBAN BAYRAMINDA BESLENME

-BESLENME VE DİYET UZMANI ÜNVERDİ:

-‘’KURBAN BAYRAMINDA, DENGELİ BESLENME

AÇISINDAN MÜMKÜN İSE ET YEMEĞİNDEN ÖNCE

BOL VE  YAĞSIZ SALATA YENİLMELİ’’

-‘’KAVURMA VE KIZARTMA YERİNE,

IZGARA VE HAŞLAMA TERCİH EDİLMELİ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Ünverdi, kurban bayramında dengeli beslenmenin sağlanması açısından, mümkün ise  et yemeğinden önce bol ve yağsız salata yenilmesini önerdi.

Ünverdi, kurban bayramında da sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi ve bayram sofralarından sağlıklı beslenme adına en az zararla kalkmak için çaba harcanması gerektiğini söyledi.

Kurban bayramı ile birlikte beslenme düzeninde değişiklikler ortaya çıktığına dikkati çeken Ünverdi, ‘’Özellikle et ve tatlı tüketiminde artış gözleniyor. Artan et ve tatlı tüketimi, yağ ve kolesterolde ani yükselişlere neden olur. Ailesinde hipertansiyon, yüksek kolesterol ve diğer kalp-damar hastalıkları, mide-bağırsak hastalıkları ve yaşlı olanların bu konuda daha hassas davranmaları gerekir’’ dedi.

SALATA ÖNERİSİ

Et ve sakatatların yüksek kolesterol ve yağ içerdiğini, bu nedenle yağsız veya az yağlı et tercih edilmesi ve mümkün olduğunca miktarın sınırlandırmaya çalışılması gerektiğini anımsatan Ünverdi, şöyle devam etti:

‘’Kurban etlerini dolapta bekleterek tüketmeye gayret gösterilmeli. Pişirme yöntemi olarak ızgara veya haşlama yöntemini kullanmak gerekiyor. Et kavrularak veya kızartılarak pişirilmemeli. Pişirme işlemi hafif suyla ya da yağsız bir et parçasından kendi içindeki az yağla olmalı. İçerisindeki doymuş yağ oranı yüksek olan kırmızı et yanında, dengeli bir karışım sağlamak için bol yağsız salata dengeyi sağlayabilir.

Şeker-kalp hastalığı ve hipertansiyon gibi kronik rahatsızlığı olan bireyler diyetlerine dikkat etmeli. Bu grupta yer alanların özellikle hamur işleri tüketimlerinde sınırlama yapmaları, diyabetlilerin şekerden uzak durmaları gerekmektedir. Özellikle sağlık açısından güvenle ve rahatlıkla kullanılabilen toz tatlandırıcılar ile diyabetliler kendilerine sütlü, meyveli diyabetik tatlılar yaparak nefislerini körertebilirler.’’

NE YAPILMALI

Güne hafif bir kahvaltı ile başlanılması ve aşırı miktarda yemekten kaçınıp az ve sık yemek yenilmesi gerektiğini vurgulayan Ünverdi, şu uyarılarda bulundu:

‘’Yemekler çok hızlı değil, iyice çiğnenerek tüketilmeli. Günlük 2-2,5 litresu içilmeli. Çay, kahve gibi kafeinli içecekleri fazla tüketmek yerine açık çay, ıhlamur veya bitki çayları tercih edilmeli.

Daha hafif ve sağlıklı olması için yiyecekler kızartma ve kavurma yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlanmalı. Etlerin yanında salata ve sebze tüketmeye hatta yemeklere önce salata ile başlamaya özen gösterilmeli.

Oluşabilecek kabızlığı önlemek için, lif oranı yüksek gıdalar (kurubaklagiller, kepekli tahıllar, sebze ve meyveler), lokma, tulumba, baklava gibi ağır tatlılar yerine ise sütlü, meyveli tatlılar tercih edilmeli.

Bayram ziyaretlerinde ikram edilen hamur tatlılar tadımlık miktarlarda yenilmeli. Bir sonraki yapılacak ziyarette yine ikram yapılacağı ve bunun büyük olasılıkla tatlı olacağı unutulmamalı.’’

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ’NDE “SİGARAYA HAYIR” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ’NDE “SİGARAYA HAYIR” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’nde “Sigaraya Hayır” konulu halka açık konferans verecek.

Sigaranın bilinen en önemli hastalık ve erken ölüm nedeni olduğunu belirten Dr. Çetin, ‘’Ölüm, sigara yüzünden oluşan hastalıklar sonucu gelişir. Sigara içenlerin yaklaşık yüzde 45’i sigaraya bağlı bir nedenden ölmektedir’’ dedi.

Sigaranın zararlarına daha fazla dikkat çekilmesi amacıyla 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü’nde ‘’Sigaraya Hayır’’ konulu bir konferans düzenlediklerini kaydeden Dr. Çetin, ‘’Konferansta sigarayı niçin bırakmak gerekir, sigara nasıl bırakılabilir ve sigaraya yeniden başlamamak için nelere dikkat edilmelidir konularında bilgiler vereceğiz’’ diye konuştu.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 9 Şubat 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, PITTSBURG ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ÖZLEM SORAN’I KONUK ETTİ…

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, PITTSBURG ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ÖZLEM SORAN’I KONUK ETTİ…

Pittsburg Üniversitesi Kalp Yetmezliği Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Özlem Soran, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin davetlisi olarak geldiği Gaziantep’e, meslektaşlarına  deneyimlerini aktardı.

Gaziantep ve bölgeden pek çok kardiyolog, kalp ve damar cerrahisi ile dahiliye uzmanının katılımı ile Gaziantep Ticaret Odası’nda düzenlenen toplantıda Prof. Dr. Soran, ‘’Kalp Yetmezliği ve Kalp Yetmezliğinde Alternatif Tedavi Yöntemi: EECP” konusu üzerinde durdu.

Günümüzde ölüm nedenlerinin başında yer alan koroner kalp hastalığının önlenmesinde ve tedavisinde etkili olan EECP. yöntemi Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kardiyoloji Bölümü tarafından uygulanıyor.

EECP yönteminin, kalp yetmezliğinde etkin ve güvenilir şekilde kullanılabileceğini ispatlayan Prof. Dr. Soran, günde 1 saatten, 35 gün süren tedavinin en önemli özelliklerinden birinin hiçbir cerrahi girişim gerektirmemesi olduğunu söyledi.

EECP yönteminin gelişme aşamaları ve klinik çalışmaları hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Soran, bu yöntemin ABD’den sonra ülkemizde de uygulanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

‘’EECP tedavisi, ortaya çıkabilecek komplikasyonları önleyerek ve geciktirerek ömür beklentisini de uzatır’’ diyen Prof. Dr. Soran, şöyle devam etti:

‘’EECP tedavisi koroner kalp hastalarında, hem tedavi amacı ile hem de korunma amacı ile uygulanabilir. Hastalar, hastaneye gelip tedavilerini olduktan sonra günlük yaşantılarına devam edebilirler. EECP uygulaması sırasında ağrı duyulmaz; hastalar kitap, gazete okuyarak ya da TV seyrederek tedavilerini görürler.

Kalp yetersizliği, hipertansiyon ve ritm bozukluğu olan hastalar, EECP uygulamasından önce tıbbi tedavi ile kontrol altına alınarak tedaviye hazırlanır. EECP yöntemi, konusunda yeterli bilgi birikimi ve deneyimi olan bir doktor tarafından uygulandığında güvenli, yan etkisiz ve risksiz bir tedavidir.’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Azmi Serin ve Sanko Holding Sağlık Yatırım Danışmanı Prof. Dr. Talantbek Batıraliev de konuşmalarında Prof. Dr. Özlem Soran ve çalışmaları hakkında bilgiler verdi.

Prof. Dr. Soran’a, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Müdürü Yaşar Değirmenci ve Başhekim Dr. Azmi Serin tarafından armağan verdili.

 

 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İLKYARDIM EĞİTİM HEMŞİRESİ TİŞKAYA: “İLKYARDIMDA HER DAKİKANIN HATTA SANİYENİN DAHİ ÖNEMİ BÜYÜKTÜR”….

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İLKYARDIM EĞİTİM HEMŞİRESİ TİŞKAYA: “İLKYARDIMDA HER DAKİKANIN HATTA SANİYENİN DAHİ ÖNEMİ BÜYÜKTÜR”….

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İlkyardım Eğitim Hemşiresi Leyla Tişkaya ilkyardımda her dakikanın hatta saniyenin dahi öneminin büyük olduğunu söyledi.

Tişkaya, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında ‘’İlkyardım ve Temel Yaşam Desteği’’ konusunu anlattı.

Leyla Tişkaya, ilkyardımın, herhangi bir kaza veya yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, hayatın kurtarılması ya da durumun kötüye gitmesini önleyebilmek amacıyla olay yerinde, tıbbi araç gereç ve ilaç aranmaksızın yapılan ilk müdahale olduğunu kaydetti.

İlkyardımın temel uygulamalarının koruma, bildirme ve kurtarma olduğunu belirten Tişkaya, ‘’Temel yaşam desteği ise hayat kurtarmak amacıyla hava yolu açıklığı sağlandıktan sonra solunumu ve kalbi durmuş kişiye yapay solunum ile akciğerlerine oksijen gitmesini, dış kalp masajıyla kalpten kan pompalanmasını sağlamak üzere yapılan müdahaledir’’ dedi.

Temel yaşam desteğinde zamanın çok önemli olduğuna dikkati çeken Tişkaya, şöyle devam etti:

‘’Beyinde kalıcı hasar olmaması için dakikaları hatta saniyelerin önemi çok büyüktür. Temel yaşam desteğinde yetişkinde, çocukta ve bebekte uygulama farklılıkları vardır. Temel yaşam desteğine başlamadan önce, ilkyardımcı kendi güvenliğini, çevreni güvenliğini ve hasta / yaralı güvenliğini sağlamalıdır. Daha sonra hasta ve yaralının bilinç kontrolü, hava yolu açıklığı, solunum yolu ve dolaşımı değerlendirilir. Bu değerlendiremeden sonra temel yaşam desteği uygulanır.’’

Konferansta hava yolu tıkanıklığı, tam tıkanma ve kısmi tıkanma nedir konularında da bilgi veren Leyla Tişkaya; tam tıkanıklık olan kişilerde, Heimlich Manevrasını (karında bası uygulamasını) uygulamalı olarak anlattı.

İlkyardımda temel olarak neler yapılması gerektiği konularında da bilgiler veren Tişkaya, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

PROF. DR. ÖZLEM SORAN’DAN KONFERANS… -PİTTSBURG ÜNİVERSİTESİ KALP YETMEZLİĞİ BÖLÜM SORUMLUSU SORAN, SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NİN DAVETLİSİ OLARAK GELECEK

PROF. DR. ÖZLEM SORAN’DAN KONFERANS… -PİTTSBURG ÜNİVERSİTESİ KALP YETMEZLİĞİ BÖLÜM SORUMLUSU SORAN, SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NİN DAVETLİSİ OLARAK GELECEK

Pittsburg Üniversitesi Kalp Yetmezliği Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Özlem Soran, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin davetlisi olarak Gaziantep’e gelecek.

Prof. Dr. Soran, 25 Nisan Cuma günü saat 18.00’de Gaziantep Ticaret Odası konferans salonunda, “Kalp Yetmezliği ve Kalp Yetmezliğinde Alternatif Tedavi Yöntemi: E.E.C.P.” konulu  konuşma yapacak

E.E.C.P. yönteminin, kalp yetmezliğinde etkin ve güvenilir şekilde kullanılabileceğini ispatlayan Prof. Dr. Soran, toplantı öncesi bütün gününü Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde yönetici ve hekimlerle görüşme yaparak geçirecek.

Günümüzde ölüm nedenlerinin başında yer alan koroner kalp hastalığının önlenmesinde ve tedavisinde etkili olan E.E.C.P. yöntemi Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kardiyoloji Bölümü tarafından uygulanıyor.

E.E.C.P.  tedavisi ile koroner damarların genişlemesi, koroner damarlar arasında yan damarların açılması sağlanıyor.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “İLKYARDIM VE  TEMEL YAŞAM DESTEĞİ” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “İLKYARDIM VE TEMEL YAŞAM DESTEĞİ” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İlkyardım Hemşiresi Leyla Tişkaya 26 Nisan 2008 tarihinde “İlkyardım ve Temel Yaşam Desteği” konulu halka açık konferans verecek.

İlkyardımda doğru müdahalenin hayat kurtardığını belirten Tişkaya; ‘’İlkyardımda hayat kurtarmak için her dakikanın hatta saniyenin önemi vardır’’ dedi.

Tişkaya konferansta; İlkyardım nedir, ilkyardımın temel uygulamaları nelerdir, kalp ve solunum durması, temel yaşam desteği, hava yolu tıkanıklığı nedir konularında da bilgi verecek.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“CİLDİNİZ YAZA HAZIR MI?” KONUSU ANLATILDI… -FERAY GÜZEL: “CİLDİMİZİN CANLILIĞI, PARLAKLIĞI VE  DİRİLİĞİ, EN ÖNEMLİ SAĞLIK GÖSTERGELERİNDENDİR”

HALKA AÇIK KONFERANS… -“CİLDİNİZ YAZA HAZIR MI?” KONUSU ANLATILDI… -FERAY GÜZEL: “CİLDİMİZİN CANLILIĞI, PARLAKLIĞI VE DİRİLİĞİ, EN ÖNEMLİ SAĞLIK GÖSTERGELERİNDENDİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Sağlık Merkezi Sorumlusu Feray Güzel, cildin canlılığının, parlaklığının ve diriliğinin, en önemli sağlık göstergelerinden biri olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Sağlık Merkezi Sorumlusu Feray Güzel “Cildiniz Yaza Hazır mı” konusunu anlatıldı.

Güzel, ‘’Sadece estetik açıdan değil, sağlık açısından da cildimizin temizlik ve bakımına özen göstermek, yaşımız ilerledikçe oluşacak kırışıklık ve deformasyon gibi problemlerin önlenmesi bakımından çok faydalıdır’’ dedi.

Her bay ve bayanın  cildini sağlıklı tutabilmesi için bazı konulara hassasiyet göstermesi gerektiğini belirten Güzel, ‘’Yapılan pek çok araştırma stres, düzensiz yaşam, sigara dumanı ve çok kuru havaların cildin korunma mekanizmasını öldürdüğünü gösteriyor. Cildin yapı taşlarını yok eden her türlü kirlilik, cildin kırışıp sarkmasına neden olur’’ diye konuştu.

SAĞLIKLI CİLT İÇİN PÜF NOKTALARI:

Cildin sağlıklı olabilmesi için bazı püf noktalarının göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Feray Güzel bunun için yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı:

1-Gerekli güneş ışınları koruması yapmadan güneşe çıkmamalısınız.

2-Cilt temizliği, sabahları derinin salgılarını harekete geçirmek; akşamları ise gözeneklerde birikmiş kir zerreciklerinden kurtulmak için mutlaka yapılmalıdır.

3-Cildinizi çok sık yıkamayın.

4-Makyaj yapmamak neredeyse imkansız ama asla makyajınızla uyumamanız gerekir.

5-Makyaj malzemesi seçerken dikkat edin.

6-Cildiniz için gece bakımı uygulamak oldukça önemlidir.

7-Düzenli olarak egzersiz yapmak cildinize sağlıklı  parlaklık ve doğallık sağlayan besin ve oksijen akışını arttıracaktır. Aldığınız oksijen sayesinde cilt renginizi tamamen değiştirecektir.

8-Güneş gözlüğü kullanmayı ihmal etmeyin.

9-Banyo yaparken çok sıcak su yerine ılık su kullanmaya dikkat edin. Bu şekilde kurumayı engellemiş olursunuz ve daha doğal bir yoldur. 

10-En iyi güzellik kürü uykudur. Yeterli miktarda uyumanız gerekir.

11-Cildin sağlığı için sivilce ve aknelerle oynanmamalı ve asla tırnakla sıkılmamalıdır.

12-Boyalar, renk açıcı kremler ve tüy dökücüler tahriş riski en yüksek kozmetiklerdir. Bunları kullanırken dikkatli olmak gerekir.

13-Deride uçuk varsa, kozmetik ve makyaj malzemesi kullanmayın.

14-Beslenmenize dikkat edin.

15-Nemlendiricilerinizi mümkün olduğunca cildinizi, yıkayıp tam kurulamadan sürünüz.

16-Oksijen alın; derin derin soluk alıp vermeyi unutmayın.

Sağlık Merkezi estetiyseni tarafından çeşitli uygulamaların da gerçekleştirildiği konferansta Feray Güzel, cilt tipleri, yaşa göre ciltler ve cilt bakımları, bakımlı bir cilt için yapılması gerekenler, nasıl bir nemlendirici kullanılmalı, erkeklerde cilt bakımı, göz, boyun, vücut bakımlarıyla, el ve ayak bakımları konularında da bilgiler verdi.

Yoğun bir katılımın olduğu konferansta Feray Güzel, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

SGK İL MÜDÜRÜ AHMET YETİM, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’Nİ ZİYARET ETTİ

SGK İL MÜDÜRÜ AHMET YETİM, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’Nİ ZİYARET ETTİ

Sosyal Güvenlik İl Müdürü Ahmet Yetim, Sosyal Güvenlik Haftası etkinlikleri kapsamında, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni ziyaret etti.

Çalışma arkadaşları ile birlikte Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Koordinatörü Gürkan Tural’ı ziyaret eden Yetim, toplumda sosyal güvenlik reformuna karşı eksik ve yanlış bilgilendirmeden kaynaklanan olumsuz düşünceler bulunduğunu, Sosyal Güvenlik Haftası boyunca, bu yanlış düşünceleri ortadan kaldırarak, kamuoyunu, kaynağından bilgilendirmeyi amaçladıklarını söyledi.

Yetim’in ziyaretinde, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Müdürü Yaşar Değirmenci ve Başhekim Dr. Azmi Serin de bulundu.

İSHALLER VE ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ  PEDİATRİ UZMANI DR. LEVENT TURAN: -‘’HİÇ BİR BESİN MADDESİ, ANNE SÜTÜNÜN YERİNİ TUTAMAZ’’

İSHALLER VE ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ PEDİATRİ UZMANI DR. LEVENT TURAN: -‘’HİÇ BİR BESİN MADDESİ, ANNE SÜTÜNÜN YERİNİ TUTAMAZ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Pediatri Uzmanı Dr. Levent Turan, hiçbir besin maddesinin anne sütünün yerini tutamayacağını söyledi.

Dr. Turan, Şahinbey Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nce yürütülen Avrupa Birliği Hayat Boyu Öğrenme Programı Projesi, Anne – Çocuk Eğitimi Programı ve Benim Ailem Kursları kapsamında,  öğrencilere ve halka ‘’İshaller ve Anne Sütünün Önemi’’ konulu konferans verdi.

İlk altı ayda bebeklerin sadece anne sütüyle beslenmesi gerektiğini belirten Dr. Turan, ‘’Çocuklarınızı, bağışıklık sisteminin gelişmesi için mutlaka anne sütüyle besleyin’’ dedi.

Dr. Turan, anne sütünün önemi, koruyuculuğu, ishaller, sebepleri, ishalli çocuklarda beslenme, ishal tedavisi gibi konularda da bilgiler verdi, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

 

 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “CİLDİNİZ YAZA HAZIR MI?” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “CİLDİNİZ YAZA HAZIR MI?” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Sağlık Merkezi Sorumlusu Feray Güzel “Cildiniz Yaza Hazır Mı?” konulu halka açık konferans verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 12 Nisan 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

“İnsanın cildi ruh halini yansıtır. Bu nedenle cildinize iyi bakın ki, cildiniz ışıldasın” diyen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Sağlık Merkezi Sorumlusu Feray Güzel konferansta; yaşa göre cilt bakımı, cilt tipleri, yaz aylarına girerken cilt için alınması gereken önlemler, ürün seçerken nelere dikkat edilmesi gerekir, erkekler içi cilt bakımı, boyun ve göz bakımı konularında bilgiler vereceğini söyledi.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“RAHİM AĞZI KANSERİ VE AŞISI” KONUSU ANLATILDI… -OPR. DR. ENGİN PALAZ: “RAHİM AĞZI KANSERİ, MEME  KANSERİNDEN SONRA EN ÇOK GÖRÜLEN KANSERDİR”

HALKA AÇIK KONFERANS… -“RAHİM AĞZI KANSERİ VE AŞISI” KONUSU ANLATILDI… -OPR. DR. ENGİN PALAZ: “RAHİM AĞZI KANSERİ, MEME KANSERİNDEN SONRA EN ÇOK GÖRÜLEN KANSERDİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, rahim ağzı kanserinin (serviks), dünya genelinde meme kanserinden sonra en çok görülen ikinci kanser türü olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz “Rahim Ağzı Kanseri Ve Aşısı” konusunu anlatıldı.

Opr. Dr. Palaz; dünyada her yıl 500.000 yeni serviks kanseri tanısı konulduğunu belirterek, ‘’Gelişmekte olan ülkelerde daha çok görülen bu hastalığın tanısı  konulanların 250.000 kadarı her yıl ölmektedir’’ dedi.

‘’Kanser oluşmadan önce prekanseröz dediğimiz kanser öncesi lezyonlar ile ortaya çıkar’’ diyen Opr. Dr. Palaz, bu kanser öncesi durumların, belli bir takım safhalardan sonra kansere doğru ilerleme yaptığını, bu sürecin yıllar alabileceğini kaydetti.

TEDAVİSİ:

Rahim ağzı kanserinin tedavisine ilişkin bilgiler veren Opr. Dr. Palaz, ‘’Hastalığın tedavisi o bölgeyi dağlamak veya çıkarmaktır. Rahim ağzı koter edilebilir, dondurulabilir, konik tarzda çıkarılabilir veya rahim alınır. Ancak kanserleşmişse tedavi genişler, büyük geniş ameliyatlar yapılır, radyoterapi ve kemoterapi işin içine girer’’ diye konuştu.

Dr. Palaz, yüzde 80-90 oranında yassı hücreden oluşan serviks kanserinin kalan kısmının adeno kanser tipinde olduğuna dikkati çekti.

Kanserin ve öncülerinin nedenleri arasında günümüzde en çok HPV’nin (human papilloma virüsü) düşünüldüğünü anlatan Opr. Dr. Palaz, şöyle devam etti:

‘’HPV direkt temasla geçen çok bulaşıcı bir virüstür. 100’den fazla çeşidi vardır. Ancak hepsi kanserojen değildir. HPV enfeksiyonları ne kadar erken bulaşırsa, etkisi de o kadar fazla ve kalıcı olur.  Cinsel ilişki ne kadar erken başlarsa, o kadar fazla da kanser olma riski taşır. Çok eşlilik, sigara içmek, ırksal farklılıklar ikincil nedenlerdir (kofaktörler).

Yüzde 50-80 oranında kadın HPV enfeksiyonunu bir şekilde kapar. Erkeklerde de HPV virüsü penil kanserlere ve papillonlara neden olabilir. HPV enfeksiyonu yaşla beraber azalır. 26 yaşından sonra 44 yaşa kadar giderek düşer. En fazla 15 -16 yaşında tespit edilebilir.’’

RAHİM AĞZI KANSERİNE KARŞI AŞI

Opr. Dr. Palaz, rahim ağzı kanserlerine karşı geliştirilen aşılar hakkında şu bilgileri aktardı:

‘’Tip16 - 18 , 6 – 11’e karşı kuadrivalan (dörtlü) aşı ile Tip16 - 18’e karşı bivalan aşılar geliştirilmiştir. Dörtlü aşı yüzde 70 kansere ve genital siğillere karşı çok etkilidir. İkili aşı Tip16 – 18 ve çapraz olarak Tip 31 – 45’e de etkili olduğundan yüzde 80’den fazla başarı sağlanır. Virüsün kapsüllerine karşı geliştirildiğinden canlı aşı değildir, kas içine yapılır. 0 -1 veya 2 ay ve 6. aylarda olmak üzere 3 kez uygulanır.

İkili aşının cevabının çok güçlü olması nedeniyle etkisinin daha uzun olması beklenmektedir. Yan etkisi, tıpkı tetanos aşısına benzer; lokal ağrı, hassasiyet gibi. Aşıya en erken 9 yaşında başlanmalı. Aşının 26 yaşa kadar yapılması önerilmektedir. Ancak 44 yaşa kadar da yapılabilir. Gebelerde sakınılmalıdır ama süt veren annelerde uygulanabilir.

Aşı koruyucu nedenlerle yapılır, tedavi edici etkisi yoktur. Bu nedenle ne kadar erken yapılırsa, o kadar iyi korur. Uzun vadede prekanseröz lezyonların tanı ve tedavisi ile serviks kanserinin tanı ve tedavisinde dramatik azalımlar beklenmektedir. Erkeklerde şu an için önerilmemektedir. Ancak maliyet düştükçe, aşı programlarına girebilir.’’

Opr. Dr. Engin Palaz, konferansta sunumunun ardından, katılımcıların sorularını yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “RAHİM AĞZI KANSERİ VE AŞISI” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “RAHİM AĞZI KANSERİ VE AŞISI” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, “Rahim Ağzı Kanseri Ve Aşısı” konulu halka açık konferans verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 29 Mart 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

Rahim ağzı kanserinin sebebinin artık bilindiğine dikkati çeken Opr. Dr. Palaz; “Bu bir virüstür ve aşısı geliştirilmiştir. Genç kızlarımızı bu kanserden koruyalım” dedi.

Opr. Dr. Palaz konferansta rahim ağzı kanseri, nedenleri, rahim ağzı kanserinden nasıl korunulabilir ve aşı uygulaması hakkında bilgiler verecek.   

HALKA AÇIK KONFERANS… -“KATETERSİZ KALP ANJİOSU” KONUSU ANLATILDI… - DR. MEHMET ALİ CÜCE: “KORONER ARTER HASTALIKLARININ TANI VE TEDAVİSİ ÇOK ÖNEMLİDİR”…

HALKA AÇIK KONFERANS… -“KATETERSİZ KALP ANJİOSU” KONUSU ANLATILDI… - DR. MEHMET ALİ CÜCE: “KORONER ARTER HASTALIKLARININ TANI VE TEDAVİSİ ÇOK ÖNEMLİDİR”…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Radyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Ali Cüce tarafından “Katetersiz Kalp Anjiosu” konusu anlatıldı.

Sigara, hipertansiyon, diabet, genetik faktörler, kolesterol yüksekliği, obezite ve stres gibi risk faktörlerinin etkili olduğu koroner arter hastalığının, gelişmiş ülkelerde en sık ölüm nedeni olduğunu belirten Dr. Cüce, dolayısıyla tanı ve tedavisinin çok önemli olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde kullanılmaya başlanan 2x64 Dual Source CT cihazı ile katetersiz kalp anjiosu gerçekleştirildiğini anımsatan Dr. Cüce, ‘’Katetersiz kalp anjıyosu, çok kesitli spiral BT cihazı ile koldaki toplar damardan ilaç verilerek yapılan bir işlemdir’’ dedi.

İşlemin iki aşamadan oluştuğunu belirten Dr. Cüce, ‘’Bunlar; Koroner damar sertliğine yönelik ilaçsız 5 saniyelik görüntüleme ve Anjiyografik görüntüler için; EKG eşliğinde nabız takibi ile toplar damara kontrast ilaç verilerek 5 - 10 saniye gibi bir nefes tutmayla inceleme tamamlanır’’ diye konuştu.

CİHAZIN ÖZELLİKLERİ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde bu işlem için kullanılan 2x64 çift tüplü spiral BT cihazının, bu alandaki en gelişmiş cihaz olduğunu vurgulayan Dr. Cüce, şöyle devam etti:

‘’2x64; toplamda 128 kesit algılayıcı bulunmaktadır. Çok ince kesit alınabildiğinden tanısal güvenilirliği daha yüksektir. Ayrıca; bu cihazla kısa sürede vücudun geniş kısmı taranabilir ve kalp ile solunum hareketine bağlı görüntü bozukluğu daha az olmaktadır. Kilolu hastalarda iyi görüntü sağlar. BT ile spiral tarama olduğundan 3 boyutta volümetrik görüntü elde edilmektedir. Çok hızlı çekim yapılabildiğinden, kalp çekimlerinde kalbi yavaşlatmak için ilaca gerek yoktur. Tetkik için yapılması gereken hazırlık sadece 4 saatlik açlık olmasıdır.’’

KİMLERE YAPILMAZ

Dr. Cüce, böbrek fonksiyon bozukluğu olanlara ve gebelere (X ışını, radyasyon), şiddetli kontrast maddeye karşı şiddetli alerjisi bulunanlara katetersiz kalp anjiosu yapılamayacağını ifade etti.

Katetrsiz kalp anjiyosu ile

  • Damar kireçlenmesi var mı?
  • Oranı?
  • Koroner damarlarda plaklar ve ne oranda darlık yaptığı?
  •  Koroner damarlarda doğuştan anomali var mı?

gibi soruların yanıtlarının, 5 saniyelik tetkikle alınabildiğini anlatan Dr. Cüce, şunları kaydetti:

‘’Doğuştan koroner damar anomalileri nadir olmakla birlikte, göğüs ağrısı hatta bazı kişilerde ani ölümlere neden olabilmektedir. Kalp, kalp odacıkları- duvarları ve ana damarların yapısı, kalbe komşu akciğer dokusunda kitle, enfeksiyon ve benzeri bulgular tespit edilebilmektedir. Stentli hastalarda stent açıklığı ve by-pass greftleri değerlendirilebilmektedir.’’

KİMLER KATETERSİZ KALP ANJIYOSU YAPTIRABİLİR

Katetersiz kalp anjiosu yaptırabilecekler hakkında da bilgi veren Dr. Cüce sözlerini şöyle tamamladı:

‘’35 yaş üstü, ailesinde koroner kalp hastalığı olanlar, yüksek kolesterolü olanlar, yüksek tansiyon hastaları, şeker hastalığı olanlar, kilo fazlası ve obez olanlar, stres altındaki kişiler, by-pass ve stent hastaları katetersiz kalp anjiosu yaptırabilir.

Kateterli anjıoya göre ciddi darlıkları göstermede % 90 doğruluk vardır. Yan etkisi yok, hastanede takip gerektirmiyor. Doğuştan koroner anomalilerini daha iyi gösterir. Kalp yapısı, duvarları, ana damar- kapakları ve kalp çevresindeki yapılar hakkında bilgi verir. Ağrısız, kansız, kısa süreli ve hasta için oldukça konforlu bir işlemdir.’’

Dr. Cüce konferansta sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “İSHALLER  (EVDE İSHAL TEDAVİSİ)” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “İSHALLER (EVDE İSHAL TEDAVİSİ)” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Levent Turan, 10 Mayıs 2008 tarihinde “İshaller (Evde İshal Tedavisi)” konulu halka açık konferans verecek.

“İlk altı ayda bebeklerin sadece anne sütüyle beslenmesi gerekir” diyen Dr. Turan, çocukların, bağışıklık sisteminin gelişmesi için mutlaka anne sütüyle beslenmesi gerektiğine dikkati çekti.

Dr. Turan, konferansta, ishalin tanı ve tedavisi, nedenleri, ishalli hastaya evde sıvı tedavisi ve beslenmesi, ishalde anne sütünün önemi, ishalde sıvı ve tuz kaybının erken belirtileri konularında da bilgi verecek.

KARDİYOLOJİ UZMANI DR. FİKRET BESNİLİ: ‘’EECP, KALP YETMEZLIĞI VE KORONER KALP HASTALIĞINDA  GÜVENLI, ETKILI VE KANSIZ BIR YÖNTEM’’

KARDİYOLOJİ UZMANI DR. FİKRET BESNİLİ: ‘’EECP, KALP YETMEZLIĞI VE KORONER KALP HASTALIĞINDA GÜVENLI, ETKILI VE KANSIZ BIR YÖNTEM’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Fikret Besnili, EECP tedavisinin,  kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalığının tedavisinde güvenli, etkili ve kansız bir yöntem olduğunu söyledi.

Dr. Besnili, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne hizmete sunulan EECP’nin, kalbe yaptığı etkinin yanı sıra, birçok organın kanlanmasını sağlayarak önemli bir tedavi işlevi gördüğünü belirterek, ‘’EECP tedavisi, ortaya çıkabilecek komplikasyonları önleyerek ve geciktirerek ömür beklentisini de uzatır’’ dedi.

‘’EECP, kolay uygulanan, kansız, ciddi yan etkileri olmayan bir tedavi yöntemidir. Çin’de kullanılmaya başlanan, sonrasında tüm dünyaya yayılan bu tedavi yöntemi sadece Amerika’da 1000’i aşkın merkezde uygulanmaktadır’’ diyen Dr. Besnili, son yıllarda EECP tedavisinin, damar sertliği diye de bilinen aterosklerozu önleyici etkisinin de anlaşılmasının, bu yöntemin koroner kalp hastalığının tedavisindeki değerini artırdığına dikkati çekti.

EECP TEDAVİSİ NASIL UYGULANIR

Dr. Besnili, EECP tedavisinin nasıl yapıldığını, şöyle anlattı:

‘’Sırt üstü yatar durumdaki hastanın belden aşağısına; baldırlar, uyluklar ve kalçalar düzeyinde olmak üzere üç çift, içinde basınçlı hava ile dolarak şişebilen lastik torbalar bulunan sargılar sarılır. Elektrokardiyogram ve EECP aygıtının bilgisayarı yardımı ile bu torbaların, kalp çalışmasının uygun devrelerinde basınçlı hava ile dolması ve boşalması ayarlanır. Günde 1 saat olmak üzere 35 seans uygulanan tedavi sürecinde, çok ağır yakınmaları olmayan hastaların hastanede yatmaları gerekmez. Hastalar, hastaneye gelip tedavilerini olduktan sonra günlük yaşantılarına devam edebilirler. EECP uygulaması sırasında ağrı duyulmaz; hastalar kitap, gazete okuyarak ya da TV seyrederek tedavilerini görürler.

EECP NASIL ETKİ GÖSTERİR

Vücudun belden aşağısına sarılan sargılar içindeki hava torbaları şiştiğinde, bacaklara baskı yaparak, atar ve toplardamarlardaki kanın belden yukarı itilmesini sağlar. Kalp bölgesine yığılan atardamar kanı, kalbi besleyen koroner damarları yüksek bir basınç ve itici bir güçle doldurarak ince uç dallara kadar ilerler. Örneğin dakikada 70 kez atan bir kalpte, bir saatlik bir uygulamada 70x60 kez tekrarlanan ve toplam 35 saat uygulanan EECP tedavisi ile, sürekli olarak yüksek basınçlı kanla doldurulan koroner damarlar genişler. Ve bu damarlar arasındaki bağlantı dalcıkları açılarak yeni küçük kılcal damarlar (kollateral) oluşur. EECP tedavisi ile kalp damarlarında ortaya çıkan bu değişiklikler “doğal bypass”, “kansız damarlandırma” terimleri ile tanımlanmaktadır.’’

ÖMÜR BEKLENTİSİNİ UZATIR

EECP uygulaması sırasında toplardamar kanının kalbe dönüşünün artışının, kalp kasılmalarının güçlenmesini sağladığını kaydeden Dr. Besnili, şöyle devam etti:

‘’Torbaların boşalması ile bacaklardaki basınç ortadan kalkar, kalp önündeki yük azalır, kalbin vücuda kan pompalama işi kolaylaşır. EECP’nin tüm bu etkileri, kalbin az kanlanan bölgelerinin daha iyi kanlanmasını; göğüs ağrısı, nefes darlığı ve yorgunluk gibi yakınmaların azalmasını veya kaybolmasını, ilaç kullanımının azalmasını ve iş gücünün artmasını sağlar. Bu da kişinin yaşam kalitesini yükseltir. Ayrıca EECP tedavisi sırasında kan akımının damar iç yüzeyine yaptığı etki, damar sertliğinin oluşumunu önlemektedir.

EECP tedavisi bu etkisi ile de, bypass veya balon-stent tedavisi görmüş ya da görmemiş tüm kalp hastalarının koroner damarlarında yeniden daralma ve tıkanmaların oluşmasını, bunlara bağlı yeniden bypass ve balon-stent tedavisi gereğini; kalp krizi, kalp yetersizliği, ani ölüm gibi ciddi olayların ortaya çıkışını önler ya da geciktirir. Haliyle ömür beklentisini de uzatır. ‘’

YAN ETKİSİ YOK

EECP yönteminin, konusunda yeterli bilgi birikimi ve deneyimi olan bir doktor tarafından uygulandığında güvenli, yan etkisiz ve risksiz bir tedavi olduğunu anımsatan Dr. Besnili, ‘’Ciddi kalp kapak hastalığı; özellikle aort yetersizliği, ana atar damarında ciddi genişleme, bacak toplar damarlarında pıhtı, ciddi kan hastalığı, özellikle pıhtılaşma bozukluğu, bacak derisinde ciddi yara olan hastalar ve hamilelerde bu uygulama sakıncalıdır’’ diye konuştu.

Kalp yetersizliği, hipertansiyon ve ritm bozukluğu olan hastaların, EECP uygulamasından önce tıbbi tedavi ile kontrol altına alınarak tedaviye hazırlanacağını vurgulayan Dr. Besnili, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Koroner anjiyo ve balon stent girişimi uygulanmış hastalarda, uygulamanın ardından 1-2 hafta geçtikten sonra; koroner bypass ameliyatı veya başka bir ameliyat geçirmiş hastalarda ise 3 ay geçtikten sonra EECP uygulanabilir. Kalp yetersizliği tanısı konmuş olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri ile birlikte kullanılan EECP, kalp nakli için bekleyen hastalarda bu sürenin sorunsuz geçirilebilmesi için uygulanmaktadır.

EECP tedavisi koroner kalp hastalarında, hem tedavi amacı ile hem de korunma amacı ile uygulanabilir. Koroner kalp hastalığı oldukça ilerlemiş, önceden bir ya da birkaç kez kalp krizi, balon-stent tedavisi ve/veya bypass ameliyatı geçirmiş; göğüs ağrıları ve diğer yakınmaları, almakta olduğu ilaçlara rağmen devam eden ve koroner damarları başka bir tedavi yapılamayacak durumda olan hastalarda EECP tedavisi uygulandığında iyileşme bulguları görülmektedir. Dolayısı ile başka bir tedavi olanağı olmayan koroner kalp hastalarına EECP tedavisi uygulanır.’’

Dr. Besnili, koroner kalp hastalığı bulunup herhangi bir yakınması olmayan hastalarda da, korunma amacı ile EECP tedavisinden yararlanılabileceğini ifade etti.

DİĞER OLUMLU ETKİLERİ

Başarı ile uygulanan balon-stent ve bypass tedavilerinden bir süre sonra, hastalığın doğal seyri olarak, koroner damarlarda yeniden daralma ve tıkanmalar oluştuğunu,  bunların kalp krizi ve diğer istenmeyen olaylara yol açabildiğini bildiren Dr. Besnili, şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’Özellikle koroner damarları ince ve bu damarlar arasındaki bağlantı dalcıkları yetersiz olan hastalar ile şeker hastalığı olanlarda yeniden daralma ve tam tıkanmalar daha sık ve daha kısa sürede görülmektedir.  Bu hastalarda yakınmalar ortaya çıkmadan yapılacak EECP tedavisi; kalbin damarlarını genişletici, bağlantı dallarını açıcı, yeni kılcal damar oluşumunu sağlayıcı ve damar sertliğini önleyici etkileri ile yararlı olmaktadır. Koroner kalp hastalığı henüz gelişmemiş fakat ciddi risk faktörleri bulunan ve yakın akrabalarında genç yaşta kalp krizi ve ani ölüm öyküsü olan kimselerde de koruyucu amaçla EECP tedavisinden yararlanılabilir. Göğüs ağrısı olup koroner anjiyografisi normal bulunan kalp hastaları ile hipertansiyonu ilaçlarla kontrol altına alınamayan hastalarda da, EECP tedavisi damar genişletici ve idrar söktürücü etkileri ile yararlı olmaktadır.

EECP yöntemi organların kan dolaşımını artırmaktadır. Bu etki ile çeşitli organların, kanlanma azalmasına bağlı rahatsızlıkları tedavi edilebilmektedir. Özellikle beyin, göz, kulak ve böbrekte kanlanma azalmasına bağlı gelişen hastalıklarda ve ileri yaştaki erkeklerde görülen ereksiyon kusuruna bağlı cinsel iktidarsızlıkta kullanılmaktadır. EECP tedavisi gören hastalarda, beyin dolaşımındaki düzelmeye bağlı olarak; uykusuzluk, unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü gibi zihinsel fonksiyonların düzelmesinin yanı sıra, ruhsal durum ve depresif halin iyileşmesi, kendilerini daha iyi ve enerjik hissetmeleri gibi psiko-sosyal yönde de olumlu etkiler gözlenmektedir.’’

HALKA AÇIK KONFERANS...-DR. BÜLENT ÇEKEM: ‘’SINAV KAYGISI,.BİREYİN SINAV ANINDA POTANSİYELİNİ TAM OLARAK KULLANAMAMASIDIR’’...

HALKA AÇIK KONFERANS...-DR. BÜLENT ÇEKEM: ‘’SINAV KAYGISI,.BİREYİN SINAV ANINDA POTANSİYELİNİ TAM OLARAK KULLANAMAMASIDIR’’...

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, sınav kaygısının, bireyin sınav anında potansiyelini tam olarak kullanamamasına yol açtığını söyledi.

Dr. Çekem, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen ‘’Sınav Kaygısı’’ konulu halka açık konferansta, kaygının, kişi duygusal ya da fiziksel baskı altındayken ortaya çıkan bir tepki olduğunu anımsattı.

‘’Kaygı, genel olarak olumsuz bir duygu olarak değerlendirilse de aslında hayatımızı sürdürmemiz için son derece gereklidir. Bir miktar kaygı duymazsak ne ders çalışırız, ne sınava gireriz, ne de işe gideriz’’ diyen Dr. Çekem, sınav kaygısının temelinde bu düşüncenin bulunduğunu bildirdi.

Bunun yanında, en önemli kaygı nedenlerinden birisinin de anne-baba ve öğretmen davranışları olduğunu kaydeden Dr. Çekem, şöyle devam etti:

‘’Çocuğunuzdan beklediğiniz başarı düzeyi, çocuğunuza ders çalışması konusunda yaptığınız baskılar, sınavı kazanamayınca ne olacağı konusunda verdiğiniz olumsuz örnekler, çocuğunuzun kaygı yaşamasına ve başarısız olmasına neden olabilir. Çocukların sınav kaygısı yaşayıp yaşamadığı konusundaki bilgiyi, kendisine ve öğretmenlerine sorarak araştırabilirsiniz. Çocuk ders çalışmaktan rahatsızlık duyuyorsa, ders çalışmayı sürekli erteliyorsa, derslerle ilgili konuşmalardan kaçınıyor veya geçiştiriyorsa ya da saatlerce ders çalışıyor ancak çalıştığı konuyu anlamıyor ve kendisinden beklenen başarıyı gösteremiyorsa, sınav stresi yaşıyordur.’’

‘’PSİKOLOJİK DANIŞMANA BAŞVURUN’’

Çocuğun sınavda terlemesi, kalbinin sıkışması, ellerinin titremesi, nefesinin daralması, çok heyecanlanması, sürekli başarısız olacağını düşünmesi, sınava konsantre olamaması ve başarısının düşük olması halinde bir psikolojik danışmana başvurulmasının yararlı olacağını vurgulayan Dr.. Çekem,  sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Bu durumlarla karşılaşıldığında ilk yapılacak şey, sınav durumlarında, kendinizle ne tür bir diyalog içinde olduğunuza dikkat etmek ve bu diyalogda yakaladığınız olumsuz, gerçek dışı beklenti ve yorumları değiştirmeye çalışmaktır.  Gerçek dışı, kötümser ve karamsar düşüncelerinizi, gerçek dışı bir iyimserliğe dönüştürmek değil, yalnızca gerçekçi düşünmektir. Başarıya ulaşmanın ilk aşaması, kişinin potansiyelini doğru değerlendirmesidir. Nelerin eksik olduğuna ve neyi, ne kadar öğrenmeniz gerektiğine, ancak gerçekçi bir değerlendirme sonucunda karar verebilirsiniz.

Eğer, kendi zihninizin ürettiği bu olumsuz düşüncelerin tutsağı olmaktan kurtulursanız, endişelerinizin azaldığını ve artık bedeninizden gelen sinyalleri de eskisi kadar olumsuz yorumlamadığınızı göreceksiniz. Duygularınız, düşünceleriniz ve bedeniniz arasında, sizi bile şaşırtacak bir etkileşim vardır. Bu etkileşim, mutluluğunuza, başarınıza ve sağlığınıza zarar veren silahlı bir çatışmaya da dönüşebilir; kulağınıza çok hoş gelen bir senfoniye de. Bu sizin elinizde.’’

Dr. Çekem, konferansın sonunda katılımcıların sorularını yanıtladı.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE "SINAV STRESİ" ANLATILACAK...

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, "Sınav Stresi" konulu halka açık konferans verecek.

Kaygının, kişinin duygusal ya da fiziksel baskı altındayken ortaya çıkan bir tepki olduğunu belirten Dr. Çekem, "Kaygı, genel olarak olumsuz bir duygu olarak değerlendirilse de aslında hayatımızı sürdürmemiz için son derece gereklidir, bir miktar kaygı duymazsak ne ders çalışırız, ne sınava gireriz, ne de işe gideriz" dedi.

Dr. Çekem, konferansta Sınav Kaygısı, Sınav Kaygısı Neden Ortaya Çıkar, Çocuğumuzun Sınav Kaygısı Yaşayıp Yaşayamadığını Nasıl Anlarız, Sınav Kaygısının Üstesinden Nasıl Gelinebilir gibi konulara yer vereceğini bildirdi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'nde, 23 Şubat 2008 Cumartesi günü saat 10.00'da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“ARİTMİLER (KALP RİTM BOZUKLUKLARI)” KONUSU ANLATILDI… -DR. TİRYAKİ: “RİTM BOZUKLUĞU HER YAŞTA VE HER AN KARŞILAŞILABİLECEK BİR SORUNDUR”.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“ARİTMİLER (KALP RİTM BOZUKLUKLARI)” KONUSU ANLATILDI… -DR. TİRYAKİ: “RİTM BOZUKLUĞU HER YAŞTA VE HER AN KARŞILAŞILABİLECEK BİR SORUNDUR”.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, halka açık konferanslar kapsamında Kardiyoloji Uzmanı Dr. Beyhan Tiryaki tarafından Aritmiler (Kalp Ritm Bozukluğu) konusu anlatıldı.

Sağlıklı bir insanda kalp atışları (nabız) dakikada 60–80 arasında olduğunu söyleyen Dr. Tiryaki; “Bu ritme uymayan çok yavaş, çok hızlı veya düzensiz ritme, aritmi (kalp ritim bozukluğu) denir.” dedi.

Kalp ritm bozukluğunun; kalbin normal elektriksel aktivitesinin iletildiği ileti sisteminde meydana gelen sapma veya fonksiyon bozukluğu sonucu oluşan anormal kalp atışı olduğunu ifade eden Dr. Tiryaki; “Aritmi anormal hızlı (taşikardi), anormal yavaş (bradikardi) olabilir. Bazı aritmiler daha ciddi kalp problemlerinin işareti olabilir. Bazı aritmiler basit ve önemsiz olabilirken bazıları korkutucu ve ölümcül olabilir. Kalp ritm bozukluğunun erken teşhisi çok önemlidir ama bu çokta kolay değildir.” dedi.

“Ritm bozukluğu her yaşta ve her an karşılaşılabilecek bir sorundur” diyen Dr. Tiryakikalp ritm bozukluklarının sebeplerini de şu şekilde sıraladı; “Kalp krizi, kalp kapak hastalıkları, kalp kaslarında iltihaplanma, kalp damarlarının sertleşmesi, kalp yetersizliği, bazı ilaçlar, tiroid bezi hastalıkları, bazı ilaçlar.”

“Bazı insanlar tarafından kalp ritm bozukluğu çok ciddi olarak algılanırken, bazıları hiç hissetmemektedirler” diyen Dr. Tiryaki baş dönmesi, bitkinlik,  yorgunluk, nefes darlığı, şuur kaybı, kalbin durması, kalp çarpıntısı, terleme gibi aritmilerin sebep olabileceği önemli rahatsızlıklardan da bahsetti.

Alkol ve sigara kullanımı, stres ve kafeinli içecekler gibi aritminin nedenleri arasında yer alan faktörlerin, hastalığın belirtilerini daha fazla hissedilebilir hale getirebildiğini söyleyen Dr. Tiryaki ritm bozukluğunun başlangıçta tespit edilmesi halinde, kateterle kasıktan girilerek problemin ortadan kaldırıldığın, aritmilerin genetik yönden de incelenmesi gerektiğini, ailesinde aritmi olan kişilerde aritmi görülme ihtimalinin fazla olduğunu belirtti.

“Bunun dışında 24 saat boyunca kalp ritmini ölçen holter cihazıyla gerekli inceleme yapıldığını, daha uzun sürmesi istenen kalp ritm kayıtları için event recorder cihazı kullanıldığını, ayrıca yapılacak kan testleri ile kandaki mineraller, tiroid hormonları, kan sayımları incelenir, gerekirse hastanın efor durumu incelenir ve efor testleri yapılır” dedi.

Konferansta sunumunun ardından Dr. Beyhan Tiryaki katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  ‘’ARİTMİLER (KALP RİTM BOZUKLUKLARI)’’ KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE ‘’ARİTMİLER (KALP RİTM BOZUKLUKLARI)’’ KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Beyhan Tiryaki, ‘’Aritmiler (Kalp Ritm Bozuklukları)’’ konulu halka açık konferans verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 26 Ocak 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

Kalp ritminin düzensizleşmesi, diğer bir ifade ile anormal kalp ritmi olarak tanımlanan kalp ritm bozukluklarının her yaşta görülebildiğini belirten Dr. Tiryaki, konferansta bu rahatsızlığın tanısı, türleri, nedenleri, neden olabileceği rahatsızlıklar, tedavisi ve ne yapılması gerektiği konusunda bilgiler vereceklerini söyledi.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“DOĞUMSAL KOL FELCİ” KONUSU ANLATILDI…

HALKA AÇIK KONFERANS… -“DOĞUMSAL KOL FELCİ” KONUSU ANLATILDI…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, halka açık konferanslar kapsamında Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Cenk Cankuş tarafından ‘Doğumsal Kol Felci” konusu anlatıldı.

Opr. Dr. Cankuş, zor doğum, yüksek bebek ağırlığı ve makat geliş sonrası çocuklarda görülebilen tek taraflı kol felcinin doğumların yüzde 1-2’sinde görülen önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.    

Konferans sırasında doğumsal kol felcinin nedenlerini, fiziki muayene yöntemlerini, gerekli tetkikleri, gelişim değerlendirme türlerini ayrı ayrı ele alan Opr. Dr. Cenk Cankuş, hastaların 0–2 yaş, 2–4 yaş 4–10 yaş ve 10 yaş üzeri tedavi seçenekleri anlattı.

Opr. Dr. Cankuş’un sunumunun ardından Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı ve Fizyoterapist katılımcıların iştirakiyle tedavinin en önemli unsuru olan rehabilitasyon üzerinde de duruldu. Dinleyicilerin soruları yanıtlandı.

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “DOĞUMSAL KOL FELCİ” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “DOĞUMSAL KOL FELCİ” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Cenk Cankuş “Doğumsal Kol Felci” konulu halka açık konferans verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 12 Ocak 2008 Cumartesi günü saat 10.00’da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

Opr. Dr. Cankuş, zor doğum, yüksek bebek ağırlığı ve makat geliş sonrası çocuklarda görülebilen tek taraflı kol felcinin doğumların yüzde 1-2’sinde görülen önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.     

Opr. Dr. Cankuş, konferansta doğumsal kol felcinin nedenleri, önleme yolları, teşhis, tedavisi ve rehabilitasyonu konularında bilgiler vereceklerini kaydetti.