Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde abladan alınan böbrek, şifa arayan kardeşe can oldu.
Gaziantep’te bir elektrik şirketinde çalışan Yasin Karadayı (24), 3 aydan beri böbrek hastası olduğunu belirterek, “Ateş, halsizlik ve yorgunluk şikayeti ile başvurduğum Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde teşhis konuldu” dedi.
Yapılan tetkikler sonucunda değerlerinin yüksek çıkması nedeniyle böbrek nakli olması gerektiğinin bildirildiğini kaydeden Karadayı, “Annem böbreğini vermek istedi ancak kilosundan dolayı olmadı. Bunun üzerine ablam Tuğba Göğdeniz, ‘Kardeşime böbreğimi vereceğim’ deyince, dünyalar benim oldu” diye konuştu.
“Zaten takibim Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi tarafından yapılıyordu. Ablama da burada gerekli tetkikler yapıldı” diyen Karadayı, dokular uyunca da nakil işlemi için hastaneye yatırıldıklarını söyledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde gerçekleştirilen başarılı nakil sonrası sağlığına yeniden kavuşan Karadayı, “Allah’a şükürler olsun ablamın bağışladığı böbrek sayesinde sağlığıma yeniden kavuştum. Benim için yaptığı bu fedakarlık için ablama çok teşekkür ediyorum. Nakilden sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum” diyerek mutluluğunu dile getirdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nden duydukları memnuniyeti, Gaziantep’te hizmet vermesini çok büyük bir avantaj olduğunu dile getiren Karadayı, “Hastanede çalışan herkesten, özellikle doktorlarımız Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Doç. Dr. Selman Ünverdi’den çok memnun kaldık. Herkese çok teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.
Gaziantep’te yaşayan, evli ve 2 çocuk annesi, abla Tuğba Göğdeniz (27) ise kardeşinin yaşadığı sıkıntıları ve bundan annesinin duyduğu huzursuzluğu görünce böbreğini bağışlamaya karar verdiğine vurgu yaptı.
“Ben de bir anneyim ve annemin yaşadıkları karşısında, kardeşime böbreğimi vermek istedim. Çok şükür dokularımız uydu. En önemlisi ise Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından yapılan nakil işlemi sonucunda, her ikimiz de çok sağlıklıyız. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyen Göğdeniz, organ bağışı için kardeşi Yasin Karadayı ile birlikte şu çağrıyı yaptı:
“Organlar toprakta çürüyeceğine, insanların sağlığına tekrar kavuşmasına yardımcı olmalı. Herkesi organ bağışında bulunmaya davet ediyoruz. Bir insanı hayata tekrar bağlamak kadar güzel bir şey yok.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi de aile bağlarının gücü sayesinde, bir gencin yeniden hayat bulduğuna dikkati çekerek, organ bağışı çağrısında bulundular.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen yılbaşı kokteylinde tüm personel bir araya geldi.
Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, “2016 yılı acısıyla, tatlısıyla sona eriyor. Hastanemizde vermiş olduğunuz hizmetlerden ve özverili çalışmalardan dolayı hepinize teşekkür ediyorum” dedi.
“2017 yılının hem ülkemiz, hem de milletimiz için iyi ve hayırlı günler getirmesini diler, yeni yılınızı kutlarım” diyen Dr. Yıldırım’ın konuşmasının ardından, pasta kesildi.
Personele, çekilişle hediye dağıtılmasıyla kokteyl sona erdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Mavi Canlı, yeni yıl kutlaması sırasında ne kadar yenildiği kadar, nelerin yenildiğinin de çok önemli olduğunu söyledi.
Gülen Mavi Canlı, “Yılbaşı sofrasında fazla yemek yiyebilmek için gün içerisinde öğün atlamak, fazla besin tüketiminden sonra gazlı içecek veya maden suyu içerek hazımsızlığın önlenebileceğini düşünmek, yapılan yanlış davranışlardan sadece birkaçıdır” diyerek, temel kuralın azar azar ve sık yemek olduğunun altını çizdi.
Yılbaşı veya diğer özel günler için düzenlenen yemeğe, zeytinyağlılar gibi hafif yiyeceklerle başlanması ve yarım porsiyon yiyerek sürdürülmeli gerektiğini anımsatan Gülen Mavi Canlı, şöyle devam etti:
“Meze olarak yağ oranı düşük olan haydari, acılı ezme, yaprak sarma veya biber dolma, barbunya veya fasulye pilaki, patlıcan ezme gibi mezeler tercih edilmelidir. Vitamin, mineral ve posa içeriği yüksek besinlere sofrada mutlaka yer verilmeli, yemek mümkün olduğu kadar yavaş ve uzun zaman dilimine yayılarak yenmelidir.”
İÇECEKLERE DİKKAT
Yılın ilk gününü mide ve bağırsak sorunlarıyla karşılamamak için yiyecekler yanında içeceklere de dikkat edilmesi gerektiğini belirten Gülen Mavi Canlı, şu uyarılarda bulundu:
“Alkol alınıyorsa alkolle birlikte bol su ve alkolsüz içecek tüketilmelidir. Özellikle kırmızı şarap, light bira tercih edilmesi gereken alkollü içeceklerdir. İçkinin renginin koyulaştıkça içindeki toksik maddenin arttığından açık renkli içkilerin tercih edilmesi ve aç karnına kesinlikle içilmemelidir. İçerken arada bir şeyler atıştırmalı, kadınlar için en fazla iki, erkekler için üç kadeh sınırına da dikkat edilmelidir.”
Gülen Mavi Canlı, “Özel yemeklerin ertesi sabah zinde uyanmak istiyorsanız, yatmadan önce ya kaloriferleri kapatın ya da yatak odasını iyice havalandırın” dedi.
KRONİK HASTALIĞI OLANLARA UYARILAR
Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi kronik rahatsızlığı olan kişilerin sofraları, yılbaşı ve diğer özel günlerde daha dikkatli olarak hazırlanması gerektiğini belirten Gülen Mavi Canlı, “Bu tür kronik rahatsızlığı olan kişilerin mutlaka diyetlerini sürdürmesi ve gerekirse diyetisyenlerine danışıp ek besin almaları gerekmektedir” şeklinde konuştu.
“Aşırı gıda alımı sonucu ortaya çıkan mide gerginliği, tansiyonun yükselmesine, kalbe daha fazla yük binmesine ve kriz riskinin artmasına yol açabilir” diyen Gülen Mavi Canlı, yılbaşı akşamı yemeğinde de diğer günlerde olduğu gibi işin sırrının öğün düzeninde olduğu vurgusunu yaptı.
Gülen Mavi Canlı Düzenli, “Düzenli beslenme her zaman çok önemlidir. Kahvaltı atlanmadan, hafif bir öğle ve akşam yemeği olacak şekilde üç öğünde beslenilmesi gerektiğini unutmamak gerekir” dedi.
Gülen Mavi Canlı “Çok fazla çeşit ve yağlı besin tüketimi mide bulantısı, hazımsızlık ve ishal gibi sağlık sorunlarına yol açacağı için mümkün olduğu kadar yağsız ve az çeşit besin tüketilmesine dikkat edilmeli” diyerek şöyle devam etti:
“Yemekten önce 45–60 dakika yürüyüş yaparak metabolizma hareketlendirmeli ve yılbaşı sofrasına çok aç bir şekilde oturmamak adına, 1 - 2 saat öncesinde yoğurt, salata, meyve, çorba ve ekmek gibi düşük enerjili besinler tüketilmelidir. Doygunluk sağlandıktan sonra sofrada oturmak yemek miktarının artmasına neden olacağı için yemek bitiminde sofradan kalkmalı ve özellikle yatmadan 2 saat önce yemek tüketimi sonlandırılmalıdır. Kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Hamur tatlıları yerine sütlü ve meyveli gibi hafif tatlılar tercih edilmelidir.”
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yıldırım, yeni yıl nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Dr. Yıldırım, 2017 yılının tüm insanlığa sağlık, huzur ve barış getirmesi temennisinde bulunarak, “Bir yılı daha acısıyla, tatlısıyla geride bırakıyoruz. Her ne kadar istenmeyen pek çok olay yaşasak da, 2016 yılı özellikle ülke olarak bizlere, birlik ve beraberliğin değer ve önemini bir kez daha hatırlatan bir yıl oldu” dedi.
Dr. Yıldırım, “2017 yılının tüm insanlığa sağlık, huzur ve barış dolu, güzel günler getirmesini diliyorum” diyerek mesajını bitirdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, GAPSHOES 23.Uluslararası Ayakkabı, Terlik, Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı’nda stant açtı.
Stantta, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler paylaşılırken, dileyen ziyaretçilerin ve katılımcıların tansiyon ve kan şekeri ölçümü ücretsiz olarak yapılıyor.
Çok sayıda firmanın katılımı ile Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen fuar, 23 Temmuz 2016 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, acil servis, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, organ nakli merkezi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi, dermatoloji ve üremeye yardımcı tedavi merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Seyit Mehmet Ceylan, sinüzitlerin viral, bakteriyel, fungal, alerjik ve granülomatöz kaynaklı olabileceği gibi, burun ya da diş enfeksiyonu kaynaklı olabileceğini söyledi.
Opr. Dr. Ceylan, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, “Sinüzitler” konusunu anlattı.
Sinüzitlerin, burun çevresinde yer alan havalı boşlukların (paranazal sinüs) iltihaplanması olduğunu ve her yaş grubunda görülebileceğini belirten Opr. Dr. Ceylan, “Paranazal sinüsler, hava dağılımını sağlayarak koku almaya katkıda bulunmak, kafatasını hafifletmek, ses rezonansı, burun ve solunan havayı nemlendirmek için mukus üretmektir” dedi.
Sinüzitlerin, 1-30 gün arası akut, 1- 2 ay arası subakut, 3 aydan uzun süreli olanların ise kronik olarak sınıflandırıldığını kaydeden Opr. Dr. Ceylan, “Sinüzitlerin sebepleri viral, bakteriyel, fungal, alerjik ve granülomatöz kaynaklı olabileceği gibi, burun kaynaklı ya da diş enfeksiyonu kaynaklı olabilir” ifadelerini kullandı.
SİNÜZİTİN TEMEL BELİRTİLERİ
Sinüzitin temel belirtilerine değinen Opr. Dr. Ceylan, “Burun tıkanıklığı, burun ve/veya geniz akıntısı, koku alma bozuklukları, muayenede burunda iltihabın görülmesi, yüzde ağrı/basınç, yüzde şişlik ve dolgunluk hissi, ateş. Ayrıca baş ağrısı, ağız kokusu, yorgunluk, diş ağrısı, öksürük, kulakta ağrı, basınç, dolgunluk, davranış değişikliği de dikkate alınması gereken belirtilerdir” diye konuştu.
SİNÜZİT OLUŞUMUNU KOLAYLAŞTIRICI FAKTÖRLER
Opr. Dr. Ceylan, sinüzit oluşumunu kolaylaştıran bazı etkenler olduğuna vurgu yaparak, şöyle devam etti:
“Viral Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları, havanın sıcaklığı, nemi, hava kirliliği, sigara, çocuk yuvası, okul gibi toplu yaşanan yerler, alerji, yabancı cisim, anatomik obstrüksiyon, adenoid hipertrofi, nazal polipler, reflü, kistik fibroziz, primer siliyer diskinezi, diş kökü enfeksiyonları da sinüzit oluşumunu kolaylaştığı faktörler olduğu için, dikkat edilmesi gerekir.”
SİNÜZİT TEŞHİSİ VE TEDAVİSİ
Sinüzit teşhisinde hastanın öyküsünün doğru alınmasının önemine dikkati çeken Opr. Dr. Ceylan, teşhiste fizik muayene, endoskopik muayene, radyolojik tetkikler, ponksiyon ve kültür sonuçlarının da iyi değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.
Sinüzitlerin, tedavi edilebilir olduğunu, ancak yetersiz tedavilerin kronikleşmesine yol açabileceğini anlatan Opr. Dr. Ceylan, tedavide önceliğin ilaçlarla olması gerektiğini, cerrahi yönteme ise son noktada başvurulduğunun atını çizdi.
Opr. Dr. Ceylan, “Toksik görünüm ya da yüksek (>39 oC) veya 48-72 saatten uzun süren ateş yoksa antibiyotik kullanımına gerek yok. Tedavi süresi 10-14 gün kadardır, ancak çocuklarda tedavi süresi 6 haftaya kadar uzayabilir” uyarısını yaptı.
Kronikleşme durumunda, fungal sinüzitlerde ve bazı komplikasyonlarda cerrahi uygulamaların söz konusunu olabileceğini anımsatan Opr. Dr. Ceylan, “Cerrahi yalnız sinüzit için değil, sinüzit oluşumunu kolaylaştırıcı ya da tedavisini zorlaştırıcı anatomik problemlerin düzeltilmesi için de uygulanmaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.
Opr. Dr. Ceylan, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Seyit Mehmet Ceylan tarafından “Sinüzitler” konusu anlatılacak.
Opr. Dr. Ceylan, konferansta, sinüzit nedir, daha çok kimlerde görülür, sebepleri nelerdir, nasıl tedavi edilir konularında bilgiler paylaşacak.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Toplantı Salonunda, 10 Aralık 2016 Cumartesi günü saat 10.00’da düzenlenecek konferansa, dileyen herkes davetiyesiz katılabilecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, Organ Bağışı Haftası nedeniyle iki hekim tarafından, “Organ Nakli: Yeni Bir Hayata İlk Adım” konusu anlatılacak.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi tarafından 5 Kasım 2016 tarihinde düzenlenecek konferansta, “organ bağışı nedir”, “kimler bağışta bulunabilir”, “kimlere organ nakli gerçekleştirilebilir”, “nakil öncesi ve sonrası yapılması gerekenler” konularına değinilecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Toplantı Salonunda, 5 Kasım 2016 Cumartesi günü saat 10.00’da düzenlenecek konferansa, dileyen herkes davetiyesiz katılabilecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikoloğu - Çift ve Aile Terapisti Melis Tümer Süyür, TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi) öncesi sınav kaygısı konusunda uyarılarda bulundu.
Melis Tümer Süyür, sınav kaygısının, kişinin sınav sonucunda elde edeceği akademik başarısızlığı genelleyerek, bunu kendi başarısızlığı olarak algılamasından kaynaklandığını söyledi.
Sınavda bilgilerini unutma, boşluk yaşama, fizyolojik belirtiler ve sınav durumunda sınavla ilgili olmayan düşünceleri içeren bir durum olarak da açıklanabilecek sınav kaygısının, öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili biçimde kullanılmasına engel olacağını ve başarının düşmesine yol açacağına dikkati çeken Melis Tümer Süyür, şöyle devam etti:
“TEOG dönemi, ergenlik döneminin başlangıcına denk geliyor. Ergenlik, erinlik (ergenliğin başladığını işaret eden 10 -15 yaş dönemi) ile başlayıp yetişkinliğe kadar süren, hızlı bedensel, ruhsal, sosyal değişiklikleri kapsayan, çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Bu dönem, doğduğu andan itibaren sürekli gelişim içinde olan bireyin en önemli ve en uzun gelişim sürecidir. Kendini yönetme ve kararlarını verme yeteneğinin kazanıldığı bir geçiş dönemi olarak tanımlanabilir. Yaşamın zor, karmaşık ve çalkantılı bir dönemidir. Ve tam da böyle karmaşık bir dönemde sınav stresi yaşama, başarılı olma duygusu geliştirirler.”
ERGENLERİN YAŞADIĞI KAYGILAR
Ergenlik döneminin bireyin kendisi ile ilgilendiği dönem olduğunu ve ergenlerin kaygılarının, sıkıntılarının çeşitliliğinden kolaylıkla anlaşılabildiğini anımsatan Melis Tümer Süyür, “Ergenler farklı türde kaygılar yaşayabilirler. Bunlar; sağlık, kişilik, aile ve ev ortamı, sosyal ilişkiler, din, ahlak, siyaset, sınav, meslek ve okulla ilgili kaygılardır” dedi.
KAYGI VE SINAV KAYGISI NEDİR
Kaygıyı, kaynağı ya da sonuçları belli olmayan, şiddeti ve süresi kişiden kişiye farklılaşan, bir huzursuzluk hali olarak tanımlayan Melis Tümer Süyür, sınav kaygısının bir sınav öncesinde, sınav sırasında veya sonrasında duyulan endişe ve rahatsızlık hissi olduğuna vurgu yaptı.
Belli ölçüde kaygının dikkatin odaklanması noktasında iyi bir başarı sağladığının altını çizen Melis Tümer Süyür, aşırı kaygı durumunun ise bilgi kullanımını engelleyerek, azı fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına ve paniğe neden olabileceğine dikkati çekti.
“Yaşanan kaygı düzeyi, sınava hazırlığı ve sınavda gösterilen performansı etkiler” diyen Süyür, ancak bu etkinin performansa olumsuz yönde yansıdığında sınav kaygısının bir sorun olarak ortaya çıkabileceğini kaydetti.
SINAV KAYGISININ BAŞLICA NEDENLERİ:
Melis Tümer Süyür, sınav kaygısının başlıca nedenleri şu şeklide sıraladı:
“Sınava gerçeğinden farklı anlamlar yüklenmesi, sınava yeterince hazırlanamama veya kötü çalışma alışkanlıklarının olması, başarısız olma korkusunun yaşanması veya gerçekçi olmayan mükemmeliyetçi yaklaşımlar, en önemli noktalardan biri olan olumsuz düşünce biçimleri ve aile ile çevrenin beklentilerinin yüksek olması, sınavda zamanı iyi kullanma teknikleri hakkında bilgi sahibi olmamak.”
ÇOCUĞUNUZUN SINAV KAYGISI YAŞADIĞINI NASIL ANLARSINIZ?
Çocuğun sınav kaygısı yaşadığını gösteren birtakım belirtiler olduğuna dikkati çeken Melis Tümer Süyür, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aşağıdaki belirtilerden en az 3 ya da 4’ünün görülmesi durumunda çocuğunuzun sınav kaygısı yaşadığı düşünülebilir:
- Ders başarısında ani ve belirgin bir düşüş,
- Sınavda sürekli başarısız olacağına dair düşüncelerle uğraşma,
- Konsantrasyon güçlüğü, dikkatini toplayamama,
- Aşırı gerginlik ve huzursuzluk hissi,
- Başarısızlıklar karşısında sürekli kendini suçlama,
- Sınav sırasında terleme, kalp sıkışması, ateş basması, ellerde titreme yaşama,
- Uykusuzluk, yorgunluk, karın ağrısı, mide bulantısı vb. fizyolojik belirtiler.”
ÇOCUKLARIMIZ DİYOR Kİ
Sınava hazırlanan öğrencilerin, yaşadıkları sürece yönelik duygu ve düşüncelerini özetleyen bir takım ifadeler olduğunu anlatan Melis Tümer Süyür, bunları şöyle özetledi:
“Eve geldiğimde güler yüz istiyorum. Ailemin bana güven duyması ve destek olması beni güçlü kılar. Kötü puan ya da not alabilirim. Hoşgörülü olur musunuz? Zaten işim çok zor. Çok fazla şey istiyorsunuz, ben de zorlanıyorum. Evde huzurlu bir ortam istiyorum. Bazen sizlere karşı olumsuz davranıyorum, anlayışlı olur musunuz? Bana sürekli ‘Sana güveniyorum’ demeniz beni daha da zorluyor. Bana ilk sorduğunuz soru ‘Kaç puan aldın, kaç soru çözdün?’ olmasın. ‘Kazanamazsan çok kötü olur’ diyorsunuz, üzülüyorum. Güveninize ve morale ihtiyacım var. Bazen çok üstüme geliyorsunuz, benden yapamayacağım şeyleri istemeyin.”
Kaygının bulaşıcı bir duygu olduğunun altını çizen Melis Tümer Süyür, ailelere şu önerilerde bulundu:
“Sizin sakin ve olumlu tavır geliştirmeniz, çocuğunuzun da sakin olmasını sağlayacaktır. Hiçbir şey çocuğunuzla sizin aranızda olan iletişim ve sevgiden daha önemli değildir. Önemli olan çocuğun, başarısız olsa da bu sevgi ve iletişimin süreceğinin devam edeceğini hissetmesi, kendi gücünü sınayarak hatalarından ders çıkarmasına izin verilmesidir.”
Nefes ve gevşeme egzersizlerinin kaygıyı azaltmada yardımcı olacağını anımsatan Melis Tümer Süyür, sorun halinde rehber psikolojik danışmanlar, rehber öğretmenler ve psikologlar gibi başvurulacak uzman kişiler olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, SANKO Üniversitesi ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde tarafından düzenlenen ortak törenle ebediyete intikalinin 78. yılında anıldı.
Anma töreni, Büyük Önder Atatürk, silah arkadaşları ve aziz şehitler için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Güner Dağlı, törende yaptığı konuşmada, “Bıraktığı ölümsüz eserlerin varisi olmakla daima gurur duyduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediye intikalinin 78. yılında onu yad etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz” dedi.
“Tarih ancak onu dikkatle ve şuurla inceleyenler tarafından, geleceği aydınlatan bir ışık kaynağına dönüşür. Dünyamızda yaşanan hızlı değişimleri doğru okuyabilmemiz ve yorumlayabilmemiz için dün olduğu gibi bu günde tarihin rehberliğine ihtiyaç duymaktayız” diyen Prof. Dr. Dağlı, şöyle devam etti:
“Bu sebeple Cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu ve hangi temel ilkelere dayandığını sürekli hatırda tutmamız gerek. Bu çerçevede, Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerini, öngörülerini ve tespitlerini de iyi bilmemiz büyük önem taşımaktadır.”
Prof. Dr. Dağlı, milli bağımsızlık ve milli hâkimiyet fikrinin Cumhuriyetimizin temel ilkesi olmasının altında, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının verdiği kahramanlık mücadelesinin, bu mücadele ile pişen ve olgunlaşan yüksek milli şuurun bulunduğuna dikkati çekti.
Atatürk’ün, hiçbir zaman ırk, din, etnik köken esasında tanımlanan bir millet anlayışlarına itibar etmediğine vurgu yapan Prof. Dr. Dağlı, “Atamız için milletin ayırt edici vasfı, ortak bir tarih ve birlikte yaşama iradesidir. İşte bu yüzden bugün Türkiye, anayasal vatandaşlık zemininde tarih şuuruna ve ortak yaşama iradesine sahip güçlü ve demokratik bir ülkedir” diye konuştu.
Prof. Dr. Dağlı, “Bu duygu ve düşüncelerle, bizlere bu gücü ve inancı miras bırakan büyük önder Atatürk’e, bütün silah arkadaşlarına ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
SANKO Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü 2’inci sınıf öğrencisi Ayşenur Polat “Atatürk’ü Anmak” konulu konuşmasının ardından, Hemşirelik Bölümü 2’inci sınıf öğrencisi Eren Memişay “Ümit Yaşar Oğuzcan”ın, “Mustafa Kemal’i Düşünüyorum” isimli şiirini seslendirdi.
“Atatürk ve 10 Kasım” konulu kısa filmin izlenmesiyle sona eren törene SANKO Üniversitesi ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nden çok sayıda akademisyen, doktor, yönetici ve öğrenci katıldı.
-PROF. DR. FATİH YÜZBAŞIOĞLU: “YAKLAŞIK 23 BİN HASTA BÖBREK NAKLİ BEKLEME SIRASINDA. ORGAN BAĞIŞINA KARŞI DUYARLILIK ÖNEM TAŞIYOR”
-DOÇ. DR. SELMAN ÜNVERDİ: “KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNDEN DOLAYI 70 BİN HASTA DİYALİZ TEDAVİSİ GÖRÜYOR”
-ORGAN NAKİL MERKEZİ KOORDİNATÖRÜ HATİCE GÜZEL: “HAYATA MERHABA DİYEMEZSİNİZ AMA MERHABA DEDİRTEBİLİRSİNİZ”
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu, Türkiye’de yaklaşık 23 bin hastanın böbrek nakli bekleme sırasında bulunduğunu belirterek, “Yeni hasta ve ölüm hızına yetişebilmek ancak organ bağışına gösterilecek duyarlılıkla mümkün olacaktır” dedi.
Organ Bağış Haftası nedeniyle, SANKO Üniversitesi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda askerlere organ bağışının önemi anlatıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan İl Sağlık Müdürü Sadettin Yazı’dan sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, Türkiye’de bilim ve teknolojiye verilen önemin, tıpta da güncel tedavi yöntemlerinin her an takip edilebilmesine imkan sağladığını söyledi.
Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “İşte bu sayede dünyada sağlık adına en yeni ne yapılıyorsa, hastalarımız o tedavilerden faydalanabiliyor. Bu tedavi seçeneklerinden en ulaşılmaz ve bilimselliği had safhada olan ise organ naklidir, ayrıcalıklı bir konuda, en üst sıralardadır” diye konuştu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde güncel tedavileri uyguladıklarının altını çizen Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Organ Nakil Merkezimizin hizmet vermeye başlamasının 7. yılında, nakil sayımız 300’lü rakamlara ulaştı. Kadavra vericili nakillerde, canlıdan canlıya yapılan böbrek naklindeki yüksek başarıya ulaştık. Çapraz nakil hazırlıkları, laparoskopik donör nefrektomi de dahil olmak üzere tüm güncel işlemleri başarıyla gerçekleştirmekteyiz” ifadelerini kullandı.
Kadavra bekleme listesinde bulunan hastaların böbrek nakli olma şansının diğer birçok merkezden daha yüksek olduğunu anlatan Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, şöyle devam etti:
“Bunun artırılması ise ancak organ bağışı ile mümkün olabilir. Her yıl 10 bin yeni hasta diyalize başlıyor. 7 bin kadar hasta ise kaybediliyor. Yaklaşık 23 bin hasta böbrek nakli bekleme listesinde kayıtlı. Yeni hasta ve ölüm hızına yetişebilmek ancak organ bağışına gösterilecek duyarlılıkla mümkün olacaktır. Organ bağışında bulunulmasa dahi, herkes organ bağışına karşı duyarlı olmalı.”
DOÇ. DR. SELMAN ÜNVERDİ
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi ise diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de son dönem böbrek yetmezliğinin çok önemli sağlık sorunlarının başında geldiğine vurgu yaptı.
Ortalama her bir milyon nüfusta, bin 665 hastanın kronik böbrek yetmezliğine sahip olduğunun düşünüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Ünverdi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1990’lı yıllarla kıyaslandığında, günümüzde gelişen nitelikli diyaliz uygulamalarıyla kronik böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalardaki ölüm oranlarında belirgin azalma olmuştur. Yıllık ölüm oranları yüzde 20’lerde. Organ nakli yapılan hastalarda sağ kalım her yaş grubunda diyaliz hastalarından iki kat daha yüksek.
Ülkemizde kronik böbrek yetmezliğinden dolayı 70 bin hasta diyaliz tedavisi görüyor. Ancak Türkiye organ bağışında, Avrupa’nın çok gerisinde. 2010 yılı verilerine göre organ nakline uygun bin civarındaki beyin ölümü gerçekleşmiş hastadan sadece yüzde 25’inin organ bağışına izin verilmiştir.”
Her yıl iki bin hastanın, kadavra listesinde olmasına rağmen, nakil beklerken yaşamını yitirdiğini anımsatan Doç. Dr. Ünverdi, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ülkemizde son 5 yılda, nitelikli akraba ilişkileri sayesinde canlıdan böbrek nakli belirgin şekilde artmıştır. Son 5 yılda ortalama iki bin 900 böbrek nakli yapılırken, 2015’te böbrek nakli sayısı üç bini geçmiş olup, bunun yüzde 80’e yakını canlı vericilerden gerçekleştirilmiştir. Verici açısından böbrek nakli, normal hastalara göre anlamlı bir risk oluşturmuyor. Böbrek alıcısı olan ve diyalizden kurtulan hasta içinse, diyalize giren hastalarla kıyaslandığında iki kata yakın bir sağ kalım avantajı sunmaktadır.”
HATİCE GÜZEL
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Koordinatörü Hatice Güzel de Türkiye’de organ bağışı ve nakli sayılarının yetersizliği sonucu, son dönem organ yetmezliği nedeniyle tedavi görmekte olan birçok hastanın organ beklerken yaşamını yitirmesine neden olduğunu bildirdi.
Güzel, “Hayata merhaba diyemezsiniz ama merhaba dedirtebilirsiniz” diyerek, organ bağışında bulunulması çağrısını yaptı.
Sunumların ardından, organ bağışı yaptırmak isteyen askerlerin kayıtları alındı.
- PROF. DR. YÜZBAŞIOĞLU: “ORGAN NAKLİ UMUTSUZLUĞUN, HAYATA YENİ PENCEREDEN BAKABİLMENİN, BİLİMİN BİZE SAĞLADIĞI BİR ANAHTARDIR”
- DOÇ. DR. ÜNVERDİ: “SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİĞİ, DÜNYADA OLDUĞU GİBİ ÜLKEMİZDE DE OLDUKÇA ÖNEMLİ BİR SAĞLIK PROBLEMİDİR”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında, Organ Bağış Haftası nedeniyle, Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi, “Organ Nakli: Yeni Bir Hayata İlk Adım” konusunu anlattı.
Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, organ naklini “umutsuzluğun, hayata yeni bir pencereden bakabilmenin, bilimin bize sağladığı bir anahtardır” diye tanımladı.
Teknolojiye, bilime verilen önem sonucunda tıpta da güncel tedavi şekillerinin “an be an” izlendiğini kaydeden Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Bu sayede de dünyada o konuda o anda ne yapılmaktaysa, şu an ülkemizde hastalarımız o tedavilerden faydalanabilmektedir. Bu tedavi şekillerinden en ulaşılmaz ve bilimselliği had safhada olan ise organ naklidir ve tıpta en üst sıralarda ayrıcalıklı bir konumdadır” dedi.
Türkiye’de her yeni şeyin İstanbul‘da olmasının alışılageldiğini belirten Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Ancak İstanbul gibi ülkemizin önemli başka bir şehri olan Gaziantep de, sanayisiyle ve turizmi ile günceli çok yakından takip etmektedir. Tıp konusunda ise Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin öncülüğünde çok yakından takip edilip hatta aynı anda güncel tedaviler uygulanmaktadır” dedi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nin hizmet vermeye başlamasının 7. yılında, gerçekleştirilen nakil sayısının 300’lü rakamlara ulaştığını vurgulayan Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, çapraz nakil hazırlıkları, laparoskopik donör nefrektomi dahil olmak üzere tüm güncel işlemleri başarıyla gerçekleştirdiklerinin altını çizdi.
Kadavra vericili nakillerde, canlıdan canlıya yapılan böbrek naklindeki yüksek başarıya ulaştıklarını dile getiren Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Kadavra bekleme listesinde bulunan hastaların böbrek nakli olma şansı, diğer birçok merkezden daha yüksektir. Ancak bunu artırmak ancak organ bağışı ile mümkün olmaktadır” ifadelerini kullandı.
Her yıl 10 bin yeni hastanın diyalize başladığını, 7 bin kadar hastanın ise kaybedildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, “Şu an ise yaklaşık 23 bin hasta böbrek nakli bekleme listesinde kayıtlı. Bizim bu yeni hasta ve ölüm hızına yetişebilmemiz ancak organ bağışına gösterilecek duyarlılıkla mümkün olacaktır. Her bireyi organ bağışında bulunmasa dahi organ bağışına karşı duyarlı olmaya davet ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
DOÇ. DR. SELMAN ÜNVERDİ
Doç. Dr. Ünverdi, son dönem böbrek yetmezliğinin, dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça önemli bir sağlık sorunu olduğunu bildirdi.
“Ortalama olarak her bir milyon nüfusta, bin 665 hastanın kronik böbrek yetmezliğine sahip olduğu varsayılmaktadır. Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalardaki ölüm oranlarında günümüzde gelişen nitelikli diyaliz uygulamalarıyla 1990’lı yıllara göre belirgin azalma olmuştur” diyen Doç. Dr. Ünverdi, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Buna rağmen yıllık ölüm oranları hala yüzde 20 civarında seyretmektedir. Organ nakli yapılan hastalarda sağ kalım, her yaş grubunda diyaliz hastalarından iki kat daha yüksektir. Kadavradan yapılan nakillerde ilk yıl sağ kalımı yüzde 90’ın üzerinde, canlıdan nakillerde ise yüzde 95’in üzerinde seyretmektedir.
Ülkemizde, kronik böbrek yetmezliğinden dolayı 70 bin hasta diyaliz tedavisi görüyor. Türkiye organ nakli bekleme listesinde ise bu vakaların yaklaşık olarak sadece üçte biri yer almaktadır. Dünya verilerine göre renal replasman tedavisi ihtiyacı ortaya çıkan hastaların ise sadece yüzde 2’si diyalize başlamadan Pre-emptif böbrek nakli şansı yakalamaktadır.”
Doç. Dr. Ünverdi, organ bağışının ülkemizde, Avrupa’nın çok altında olduğu için kadavra nakil sayısının düşük kabul edilebilecek miktarda olduğunu ve 2010 yılı verilere göre, organ nakline uygun bin civarındaki beyin ölümü gerçekleşmiş hastadan, sadece yüzde 25’inin organ bağışına izin verildiğini ifade etti.
Bu durumda iki bin kronik böbrek yetmezliği hastasının diyalizden kurtulabilecekken sadece 500 hastanın kadavradan böbrek nakli olduğunu ve diyalizden kurtulduğunu anlatan Doç. Dr. Ünverdi, her yıl kadavra listesindeki iki bin hastanın nakil beklerken hayatını kaybettiğini belirtti.
“Nitelikli akraba ilişkileri sayesinde, ülkemizde canlıdan böbrek nakli sayısında son beş yılda belirgin artış görülmektedir. Bu konuda bilgilendirici çalışma ve çabaların büyük rolü vardır” diyen Doç. Dr. Ünverdi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son beş yılda ortalama iki bin 900 böbrek nakli yapılırken, 2015’te böbrek nakli sayısı üç bin 200’ü geçti. Bunun yüzde 80’e yakını canlı vericilerden yapıldı. Canlı vericiden yapılan nakillerdeki artış, böbrek nakli vericisi ile ilişkili bilgi ve farkındalığın artışı ile sağlandı. Canlı verici nakil için başvurduğunda, ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmaktadır. Ayrıntılı kan ve idrar tetkiklerinin yanında kronik hastalıkların taranması, 24 saatlik tansiyon takibi ile hipertansiyon hastalığı olmadığının kesinleştirilmesi, şeker hastalığı taraması yanında, tomografiden, sintigrafiye ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmaktadır.
Verici adayında böbrek hastalığı ya da ilerde böbrek hastalığına yol açacak herhangi bir risk faktörü saptandığında, adayın böbrek vericisi olmasına onay verilmiyor. Herhangi bir sorun tespit edilmeyen aday, böbrek vericisi olarak doku uyumu ve böbreğin reddedilme riskini belirleyen tetkiklerden geçmektedir. Bu aşamada da herhangi bir sorun saptanmaz ise hasta böbrek vericisi olarak kabul edilmektedir. Bütün tetkikleri normal çıktıktan sonra, böbreğini veren kişide yapılan çalışmalara göre 15 yıl içerisinde böbrek yetmezliğinden dolayı, son dönem böbrek yetmezliği gelişme riski binde 5 olarak saptanmıştır. Bu risk her iki böbreği olan kişiler için binde 4 olarak ifade edilmekte olup binde 1 fark vardır. Bu da bütün dünya için kabul edilebilir bir risk olarak görülmektedir.”
HATİCE GÜZEL
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi Koordinatörü Hatice Güzel de ülkemizde her yıl 3-9 Kasım tarihlerinin, Organ ve Doku Bağışı Haftası olarak kutlandığını anımsattı.
Güzel, “Yasal desteğe sahip olmasına rağmen, organ ve doku nakli hizmetlerinin geliştirilmesinde en önemli husus; organ ve doku bağışının temini, bu bağışın artırılması için kamuoyunda bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, organ bağışı bilincinin geliştirilmesi, halkın organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesidir. Bu konuda bütün eğitim kurumlarına, basına ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir” uyarısında bulundu.
Türkiye’de organ bağışı ve nakli sayılarının yetersizliğinin, son dönem organ yetmezliği nedeniyle tedavi görmekte olan birçok hastanın organ beklerken hayatını kaybetmesine neden olduğuna vurgu yapan Güzel, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Hastaların yaşam süresi ve kalitesinde, ülke ekonomisi ve iş gücünde ağır kayıplara yol açan söz konusu organ yetmezlikleri önemli bir sorun olarak gündemdeki yerini korumakta olup, organ bağışı ve nakli sayılarının artırılması hedeflenmektedir. Hayata merhaba diyemezsiniz ama merhaba dedirtebilirsiniz.”
Sunumların sonunda diyaliz hastası olan Saliha Erözgür, kardeşine böbreğini bağışlayan Tuğba Göğdeniz ve böbreği alan Yasin Karadayı deneyimlerini paylaştılar.
Konferans konuşmacıların, katılımcıların sorularını yanıtlamasıyla sona erdi.
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 78. yılı nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Dr. Yıldırım, Atatürk’ün dünyaya sadece kahramanlıklarıyla değil, vatan sevgisi, milletine verdiği değer, ilim ve aklın yolunu takip edişiyle de örnek olan büyük bir lider olduğunu kaydetti.
“Ebediyete intikalinin üzerinden geçen 78 yıla rağmen, Mustafa Kemal Atatürk, fikirleriyle bugün dahi yolumuzu aydınlatmaktadır” diyen Yıldırım, mesajında şu görüşlere yer verdi:
“Birliğe, beraberliğe ve kenetlenmeye her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olan şu günlerde ‘Her karış toprağıyla bölünmez bütün olan ülkemiz Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkari’ye, Sinop’tan Hatay’a, Türk Devleti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesin ortak yurdudur’ sözleri daha da anlam kazanıyor. Bağımsızlığımızın sembolü olan Cumhuriyetimizi bizlere armağan eden Atamızı bir kez daha rahmetle, saygıyla ve şükranla anıyoruz.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, 20 yıldır bölgede verdiği başarılı sağlık hizmetlerini, sosyal sorumluluk projeleri ile taçlandırıyor.
Organ Bağışı Haftası nedeniyle SANKO Park’ta açılan stantta, ziyaretçilerle organ bağışı ile ilgili bilgiler paylaşılıyor. 9 Kasım’a kadar açık olacak stantta aynı zamanda organ bağışında bulunmak isteyenlerin kaydı da alınacak.
Bu arada, Organ Bağışı Haftası etkinlikleri kapsamında, 5 Kasım 2016 tarihinde Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. M. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi, tarafından “Organ Nakli: Yeni Bir Hayata İlk Adım” konulu konferans verilecek.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, Dahiliye, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Pediatri, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ece Erözgür, diyetisyenliğin sadece zayıflama diyetlerinden ibaret olmadığı söyledi.
Özel Seçkin Koleji Meslek Tanıtımı ve Kariyer Günlerinde öğrencilerle bir araya gelen Erözgür, daha önce öğrencisi olduğu okulda, yeni öğrencilerle bilgilerini paylaşmak için bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
“Diyetisyen, besinlerin işlenmesi, hazırlanması, pişirilmesi ve depolanması sırasında oluşan değişikliklerin insan vücudundaki etkilerinden, yetersiz ve dengesiz beslenmenin yol açtığı sağlık sorunlarına karşı önlemlerin alınmasına kadar ilgilenmektedir” diyen Erözgür, diyetisyenlerin çocukluk, gebelik dönemi ve hastalıklarda beslenme gibi birçok özel durumlarda da rol aldığının altını çizdi.
Diyetisyenlerin, diyet ürünler geliştirme, çeşitli hastalık durumlarındaki birey ve gruplar için hastalık durumlarına uygun diyet planlama, toplu beslenme yapılan kurum ve kuruluşlarda beslenme ilkelerine uygun hizmetin verilmesini sağladığını anlatan Erözgür, “Sağlığa uygun diyetler hazırlarken, bireylerin ekonomik durumları da göz önünde bulundurulmadır” dedi.
Yeterli ve dengeli beslenmenin yerini alan fastfood tüketiminin her geçen gün artmasıyla birlikte, özellikle çocukların ve gençlerin obezite riskinin de arttığına dikkati çeken Erözgür, “Sadece fazla kilolu olmak bir sorun olmadığı gibi yetersiz beslenmenin sonuçları da onun kadar ağır olabilir” diye konuştu.
Fastfood tüketiminin zararları ve bunların yararlı tariflerle nasıl değiştirebileceği, yeterli ve dengeli beslenmenin koşulları, hangi öğünde, hangi besinden kaç porsiyonun yer alması gerektiği ve genelde gözden kaçırılanlarla ilgili bilgiler veren Erözgür, en çok atlanılan öğünün sabah kahvaltıları olduğuna vurgu yaptı, öğrencilere örnek kahvaltı seçenekleri sundu.
Öğrenciler için oldukça sancılı geçen sınav dönemlerde doğru beslenmenin önemine değinen Erözgür, “Yeterli ve dengeli beslenme, her koşulda ve her dönemde önemlidir. Özellikle çocukluk ve gençlik çağındaki beslenme şekliniz, hayatınızın geri kalanı için büyük önem taşır” ifadelerini kullandı.
Sunumunun ardından, öğrencilerin sorularını yanıtlayan Erözgür’e, Özel Seçkin Koleji Anadolu ve Fen Lisesi Müdürü Sevgi Tezgör plaket takdim etti.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayşe Gümüş Demirçubuk, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosunda yerini aldı.
Halen Dr. Hamide Palaz, Dr. Beyhan Levent Erdoğan ve Dr. Mehmet Almacıoğlu’nun görev yaptığı Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği’nde, Dr. Ayşe Gümüş Demirçubuk da hasta kabulüne başladı.
1980 yılında Gaziantep'te doğan Dr. Demirçubuk, ilk, orta ve lise öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2004 yılında mezun oldu. İstanbul Maltepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde başladığı uzmanlık eğitimini, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde tamamladı.
Mecburi hizmet yükümlüsü olarak Hakkari Devlet Hastanesi’nde görev yapan Dr. Demirçubuk, 2011-2016 yılları arasında Gaziantep Çocuk Hastanesi’nde, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak hizmet verdi.
Yenidoğan yoğun bakımda uzun süre çalışan, yenidoğan yoğun bakım ve çocuk yoğun bakım sertifikaları olan Dr. Demirçubuk’un yurtiçi ve yurtdışı kongre ve toplantılarda yazılı ve sözlü bildirileri bulunuyor.
Özellikle yenidoğan, sağlıklı bebek ve çocuk büyüme ve gelişme takibi, aşılar, astım, alerjik hastalıklar, sindirim sistemi hastalıkları konuları üzerine çalışmaları bulunan Dr. Demirçubuk, evli ve 2 çocuk annesi.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, Dahiliye, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Pediatri, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Erdal Uysal, tüm kanser türlerinde olduğu gibi, meme kanserinde de erken tanının çok önemli olduğunu söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Uysal, Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı nedeniyle yaptığı açıklamada, “Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü olmasına rağmen, nadiren de olsa erkeklerde de görülür. Kadınlarda, erkeklere göre 100 kat daha fazla meme kanseri görülmektedir” dedi.
Meme kanserinin kadınlarda kansere bağlı ölüm nedenlerinde ikinci sırada yer aldığını anımsatan Yrd. Doç. Dr. Uysal, “Meme kanseri, ülkemizde ve dünyada giderek artmaktadır. Her yıl, yaklaşık bir milyon meme kanseri vakası eklenmektedir. Meme kanseri, süt salgılayan süt bezelerden ya da kanallardan gelişebilir. Ancak vakaların yüzde 75’inde kaynak, süt kanallarıdır” şeklinde konuştu.
RİSK FAKTÖRLERİ
Yrd. Doç. Dr. Uysal, meme kanserinin nasıl geliştiğinin tam olarak ortaya konulamamasına rağmen, belirlenen risk faktörlerini şöyle sıraladı:
“İleri yaş, cinsiyet, aile öyküsü, diğer memede kanser öyküsü, erken adet görme ve geç menopoz en önemli risk faktörleridir. Diğer risk faktörleri ise alkol kullanımı, yağlı diyet, şişmanlık, radyasyon maruziyeti, doğum kontrol hapları, menopoz sonrası uzun süreli hormon tedavisi olarak sayılabilir.”
BELİRTİLERİ
Meme kanserinde en sık karşılaşılan belirtilere değinen Yrd. Doç. Dr. Uysal, “Memede elle hissedilen kitleler, meme başından kanlı akıntı gelmesi, meme başının içeriye doğru çökmesi, meme derisinde ödem, meme başı etrafında egzama benzeri pullanma ve koltuk altı bezelerinde büyüme önemli belirtilerdendir” ifadelerini kullandı.
Meme kanserinde, erken tanı konulması durumunda hastalıktan tam olarak kurtulma şansı olduğuna vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Uysal, şöyle devam etti:
“Erken tanı, bireyin kendini muayene etmesi, doktor kontrolleri ve tarama mamografileri sayesinde olabilir. Aile öyküsü olmayan sağlıklı bayanların özellikle 40 yaşından sonra her ay kendi kendini muayene etmesi, her altı ayda bir doktor muayenesi ve yıllık mamografi ile taranması önerilmektedir. Aile öyküsü olanlarda taramalar 35 yaşa çekilmektedir.
Kendi kendine meme muayenesinin önemi çok büyüktür. Memedeki kanser kitlelerinin yüzde 70’i hastaların kendileri, yüzde 20’si doktor tarafından, yüzde 5-10’u ise mamografi ve diğer tetkiklerle saptanmaktadır. 20 yaşından sonra her kadının, kendine meme muayenesi yapması gerekir. Kendi kendine meme muayenesi için en uygun zaman adet kanamasının başlangıcından itibaren 8’inci gündür. Menopoza giren kadınlarda ise her ayın aynı günü kendi kendine meme muayenesi önerilmektedir.”
TEDAVİ
Meme kanserinin en etkin tedavisinin ameliyat olduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Uysal, ameliyattan önce ve sonra medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi bölümlerince bazı hastalara kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinin uygulanabileceğini kaydetti.
Meme kanserinde seçilecek ameliyatın hastaya göre belirlendiğini ve bazı hastalarda meme korunurken, bazı hastalarda ise korunamadığını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Uysal, sözlerini şöyle tamamladı:
“Memenin alınması hastalarda büyük kaygıya neden olabilmektedir. Ancak onkoplastik cerrahideki gelişmeler sayesinde, başarılı bir operasyonun ardından, alınan meme dokusunun yerine implantlarla ya da hastanın kendi dokuları ile mükemmel kozmetik görünümler sağlanabilmektedir. Meme kanserinden korunmada en önemli nokta, kişinin kendi risklerini bilmesi ve bu riskleri azaltacak tedbirleri almasıdır.
İlk doğumu 35 yaşından önce yapmak, yağlı diyetten kaçınmak, aşırı kilo almamak, alkol kullanmamak ve egzersiz yapmak meme kanserine karşı koruyucu olmaktadır. Bunun yanında düzenli doktor kontrolleri, mamografi taramaları ve en önemlisi kendi kendini muayene etme alışkanlığının kazanılması büyük önem taşımaktadır.”
Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Cumhuriyetin ilan edilişinin 93’üncü yılını kutlamanın gururunu yaşadıklarını bildirdi.
Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Dr. Yıldırım, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim tarihinin Türkiye için büyük bir dönüm noktası olduğuna dikkati çekerek, “Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türk Milleti, dünyada eşine az rastlanır bir mücadele örneği sergileyerek, bağımsızlığı büyük bir zaferle kazanmıştır” dedi.
Türk Milleti’nin en zor ve en karanlık dönemlerin üstesinden her zaman birlik, beraberlik ve dayanışmayla geldiğine vurgu yapan Dr. Yıldırım, mesajında şu ifadelere yer verdi:
“Millet olmak, birlik, tek ses ve tek yürek olmak gerektirir. Tek bayrak altında, vatan için kadın erkek, genç, yaşlı demeden kenetlenmek demektir. Yüzyıllardır, bağımsız bir ulus olmamızın gücü, damarlarımızdaki asil kanda fazlasıyla mevcuttur. Cumhuriyetin ilan edilişinin 93’üncü yılında, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizi bir kez daha saygı ve rahmetle anarken, nice Cumhuriyet Bayramlarını aynı coşku, gurur ve mutlulukla kutlamayı temenni ediyorum.”
Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Haydar Küçüktüfekçi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.
Dr. Küçüktüfekçi, 1983 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş, lise öğrenimini İzmir Fen Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki eğitiminin ardından, Prof. Dr. Mazhar Osman Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nde uzmanlık eğitimini aldı. Kilis Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmet yükümlüsü olarak görev yaptı.
Dr. Küçüktüfekçi, Ekim 2016 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nde hastalarına kabul etmeye başladı.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Çağdaş hastane yönetimi anlayışıyla yönetilen ve sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen hastanede, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, Dahiliye, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Pediatri, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Türkan Turgay, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.
Dr. Turgay, 1979 yılında Tarsus’ta doğdu. 1997-2003 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 2004-2009 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanlık Eğitimi, 2009 yılında 70. Yıl Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Uzmanlık Eğitim Rotasyonu aldı.
2009-2010 yıllarında, Adıyaman Kahta Devlet Hastanesi’nde Devlet Hizmet Yükümlülüğünü yerine getirdi. 2010- 2016 yılları arasında birçok özel sağlık kuruluşunda hasta kabul eden Dr. Turgay, TRASD (Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği), Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği, Türkiye FTR Uzman Hekimleri Derneği ve Gaziantep Tabip Odası üyesidir.
Dr. Turgay, Akut Kronik Kas Ağrıları, Fibromiyalji, Romatizmal Hastalıklar (Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit), Pediatrik (Serebral Palsi, Spina Bifida, Hareket ve Yürüme Bozuklukları, Tortikollis) Rehabilitasyon, Nörolojik (Hemipleji-Paraleji, Motor Nöron Hastalıkları, Parkinson Hastalığı ve Multipl Skleroz) Rehabilitasyon, Osteoporoz, Skolyoz, Lenfödem, Periferik Sinir Yaralanmaları, El ve El Bileği Kas-Tendon-Sinir Yaralanmaları Sonrası Rehabilitasyon, Polio Sekeli, Muskuler Distrofiler, Yüz Felci, Ortopedik Rehabilitasyon, Artrozlar (Kireçlenmeler), Tendon ve Bağ Hastalıklarının Tedavisi, Doğumsal Brakiyal Pleksus Hasarı Rehabilitasyonu, Lokal İntraartiküler ve Tetik Nokta Enjeksiyonları, Kuru İğneleme Tedavisi alanında hizmet vermektedir.
Evli ve bir çocuk annesi olan Dr. Turgay, Ekim 2016 tarihi itibariyle, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı olarak hasta kabul etmeye başlamıştır.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Ece Erözgür Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde göreve başladı.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Mavi Canlı’nın da görev yaptığı Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde görev alan Beslenme ve Diyet Uzmanı Ece Erözgür, 1993 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamladı. İstanbul Medipol Üniversitesi’nde eğitim gördü.
Robert Koleji, farklı özel sağlık kuruluşlarında kurumsal beslenme ve yetişkin ile çocuk beslenmesi stajını tamamladı.
Pendik Toplum Sağlığı Merkezi’nde, morbid obezlerle ilgili özel bir çalışmaya katılarak, hastaların kilo artışındaki sebepleri araştırdı, rutin kontrollerle kilo kayıplarını izledi.
Sporcu beslenmesiyle de yakından ilgilenen Erözgür, Gaziantepspor ve Galatasaray Spor Kulübü’nde çalışmalara katıldı. 14-16 yaş gruplarına yönelik, ‘Spor ve Beslenme’ semineri vererek, sporcuların sıvı tüketimi, maç ve antrenman döneminde beslenmenin önemini anlattı.
Acıbadem Üniversitesi’nin ulusal sağlıklı yaşam, Marmara Üniversitesi’nin Gluten Duyarlılığı ve Çölyak Farkındalığı, Türkiye Obezite Vakfı’nın Bariatrik Cerrahi Diyetisyenliği, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin Hastalıklarda Diyet Tedavisinin Klinik Uygulamalara Yansıması, Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı’nın Sağlık Ve Beslenme Bienali, Türkiye Diyetisyenler Derneği’nin Çocuk Hastalıklarında Beslenme, Sabri Ülker Vakfı’nın Metabolizma ve Yaşam Sempozyumları’na katıldı.
Sağlıklı beslenmenin her yönüyle desteklenmesi gerektiğini düşünen Erözgür, aşçılık ve lisansüstü eğitimine devam etmektedir.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi sağlık alanında başarılı hizmet verirken, güçlü hekim kadrosuna her geçen gün yeni isimler ekliyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halen hizmet veren Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. İlyas Dişikırık’ın yanı sıra, Opr. Dr. Seyit Mehmet Ceylan da hasta kabulüne başladı.
Opr. Dr. Seyit Mehmet Ceylan, 1974 yılında Konya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Konya’da tamamladıktan sonra 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yükseköğrenime başladı. Tıp eğitimini tamamladığı 2000 yılında, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ve Baş - Boyun Cerrahisi bölümünde ihtisasa başladı.
2004 yılında uzman olduktan sonra bir yıl Malatya’da görev yapan Opr. Dr. Ceylan, 2006 yılından bu yana Gaziantep’te farklı sağlık kuruluşlarında hizmet verdi.
Ekim 2016 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde KBB Hastalıkları Uzmanı olarak hasta kabulüne başlayan Opr. Dr. Ceylan’ın ilgi alanını, Rinoloji ve Fasiyal Plastik Cerrahi oluşturuyor.
Evli ve 2 çocuk babası olan Opr. Dr. Ceylan’ın hobileri arasında tarih, atletizm, futbol ve masa tenisi bulunuyor.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
611 yatak kapasitesiyle tek çatı altında Türkiye’nin en büyük özel hastanesi konumunda olan özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, Dahiliye, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Pediatri, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Faruk Dağ, mevsimsel değişikliklerin doğrudan ya da dolaylı olarak hastalıkları etkileyebileceğini söyledi.
“Isı, nem, ultraviyole etkisi mevsimlerle birlikte değişmekte ve bunun bir sonucu olarak çeşitli hastalıkların görülme sıklığında artışlar olabilmektedir” diyen Dr. Dağ, sonbahar mevsimine girilen bu günlerde, gittikçe serinleyen havalara, yağmurlara merhaba derken değişen havaya karşı dikkatli olunması gerektiğine vurgu yaptı.
Dr. Dağ, yeterince dikkatli ve tedbirli olunmaması, düzenli ve dengeli beslenememe ve vitamin (özellikle c vitamini) alımındaki yetersizlik gibi faktörlerin beraberinde soğuk algınlıklarını getirdiğinin altını çizdi.
İnfluenza adı verilen virüsün (bir çeşit mikrop) mevsimsel gribe, kışın artış yaparak salgınlara neden olabildiğini belirten Dr. Dağ, “Grip tüm yaş gruplarını etkilemesine rağmen, özellikle risk grubundaki kişilerde ciddi hastalık ve ölümlere neden olabilir” dedi.
Dr. Dağ, “Örneğin, iki yaşından küçük çocuklar, 65 yaş ve üzeri yaşlılar, gebe kadınlar, kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, metabolik hastalıklar (şeker hastalığı gibi) gibi kronik (süregen) hastalığı olan ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişiler arasında grip nedeniyle oluşan komplikasyon (istenmeyen kötü sonuçlar) riski yüksektir” diye konuştu.
TOPLU YAŞANILAN YERLERE DİKKAT
Mevsimsel gribin kolaylıkla bulaşıp özellikle okul, bakımevi, işyeri gibi toplu yaşanılan/bulunulan kalabalık ortamlarda kolaylıkla yayılabildiğini kaydeden Dr. Dağ, şöyle devam etti:
“Basit bir örnekle kişi öksürdüğünde enfekte damlacıklar havaya geçer ve başka bir kişi bu damlacıkları soluyarak enfekte olabilir. Virüs (mikrop) ayrıca bulaş olmuş eller aracılığı ile de yayılabilir. Bulaşmayı önlemek için kişiler öksürürken ağızlarını ve burunları gerekirse kollarını kullanarak kapatmalı ve ellerini sıkça yıkamalıdırlar.
Hastalığı önlemek için bu tedbirlerin yanı sıra aşılanma önerilir. Aşı, özellikle ciddi grip komplikasyonları için yüksek risk grubundakiler ve bu kişilere bakım veren ya da beraber yaşayanlar için önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü, gebe kadınlar (gebeliğin herhangi bir döneminde), 6 ay-5 yaş arası çocuklar, 65 yaş ve üzeri kişiler, kronik hastalığı olanlar ve sağlık çalışanları için yıllık aşılamayı önermektedir.”
RUHSAL DURUM DA ETKİLENİYOR
Grip olduktan sonra da tedavi olanaklarını bulunduğunu ve çok gecikmeden sağlık merkezlerine başvurmak gerektiğini anlatan Dr. Dağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mevsim değişiklikleri kişinin bedensel durumunu olduğu kadar ruhsal durumunu da etkilemektedir. Örneğin, depresif bulguların kış aylarına doğru daha fazla olduğu görülmüş ve eğer destek alınmazsa kişinin bağışıklık sisteminin de zayıfladığı tespit edilmiştir. İklim özelliği, çevresel koşulların fizik aktivite yapmak için sunduğu olanaklar kişilerin bedensel olarak aktif olarak veya ‘hareketsiz’ olarak yaşamalarına neden olur. Fizik aktivitede olan bu değişim (farklılık) ise kan yağ (lipid) düzeyleri, kan basıncı, beden kitlesi, kemik yoğunluğu gibi durumları, belirteçleri etkiler. Dolayısıyla, hastalıklar açısından risklerde de artış beklenir.”
Mevsim değişikliklerinin etkileri değerlendirilirken kazaların, düşme ve yaralanmaların kış ve yağışlı mevsimlerde daha da arttığının gözlemlendiğini anımsatan Dr. Dağ, “Mevsimsel değişimler hastalıklardan korunmayı zorunlu kılmakta. Bu nedenle kişisel ve çevresel hijyene dikkat edilmeli, dengeli beslenilmeli, Bu tedbirlere rağmen hastalanınca da erkenden tedavi olunmalı” diyerek sözlerini bitirdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Mavi Canlı, Kurban Bayramı’nda, et tüketiminin artışıyla birlikte şekerli besinlerin tüketiminde de arttığını söyledi.
Kurban Bayramı sürecinde şişmanlık, kalp-damar hastalığı, diyabet, hipertansiyon, mide rahatsızlığı ve benzeri kronik rahatsızlığı olan bireylerin beslenmelerine özellikle özen göstermesi gerektiğine dikkati çeken Gülen Mavi Canlı, “Bu hastalığı olanların, et ürünlerinde aşırı yağlı etler yerine, az yağlı etleri tercih etmeleri gerekmektedir” dedi.
Etlerin bütün olarak değil, küçük parçalara bölünerek, yağlı kağıda veya buzdolabı poşetine sarılarak derin dondurucuda muhafaza edilmesi gerektiğinin altını çizen Gülen Mavi Canlı, bu şekilde hazırlanan etlerin, buzlukta (-2 derece) birkaç hafta, derin dondurucuda ise (-18 derece) daha uzun süre ile saklanabileceğini kaydetti.
“Etler yemek içinde tamamen kullanılacak şekilde parçalara ayrılarak buzluğa konulmalı, çözdürülen et hemen pişirilmeli, tekrar dondurulmamalı. Derin dondurucuda saklanan eti çözdürürken oda ısısında değil, buzdolabının sebzelik kısmının üstüne konularak çözünmesi beklenmelidir” diyen Gülen Mavi Canlı, hamurlu tatlılar yerine ise, sütlü ve meyve içeren tatlıların tercih edilmesi gerektiğini belirtti.
Kurban eti tüketilirken etin niteliği yanında nasıl pişirileceği, ne kadar tüketileceği ve hangi besinlerle birlikte tüketilmesi gerektiğinin de önem taşıdığına işaret eden Gülen Mavi Canlı, şu uyarılarda bulundu:
“Alınması gereken önlemlerin herkes için geçerli olduğu unutulmayıp Kurban Bayramı’nda da sağlıklı beslenmenin temel prensiplerine, yiyecek seçimine, porsiyon kontrolüne ve besin gruplarının dengeli dağılımına özen gösterilmeli. Bu bakımdan kurban etinin ne miktarda, nasıl ve ne ile birlikte tüketileceğini bilmek, sağlıklı saklama, hazırlama ve pişirme yöntemlerini uygulamak hastalıklı insanlar kadar, sağlıklı bireyler için de önemlidir.”
Etin, iyi kalite proteinin yanı sıra yağ, demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi mineraller özellikle B12, B6, B1 ve A Vitaminleri de içerdiğini anımsatan Gülen Mavi Canlı, şöyle devam etti:
"Ancak etin içeriğinde bulunan yüksek oranda doymuş yağlar kan kolesterol düzeyini yükseltir ve koroner arter hastalıklarına zemin hazırlayabilir. Bir yetişkin için tüketilmesi gereken günlük et miktarı yaklaşık 90-120 gram olup bu miktarın aşılmaması gerekmektedir. Bu bakımdan bayram sürecinde etin tüketilen miktarında olağandışı artış olmamasına dikkat edilmelidir.”
ET NELERLE YENİLMELİ?
Gülen Mavi Canlı, et ve et ürünlerinin özellikle C ve E Vitamini içermediği için sebzelerle birlikte tüketilerek, etin içindeki demirin emiliminin arttırılmasını sağladığına vurgu yaptı.
Tahılların, B1, B6, B2 vitaminleri, amino asitler, doğal lifler ve yağ asitleri, magnezyum, çinko, potasyum gibi önemli mineralleri içerdiğinden ekmek, pilav, börek ve çorba gibi besinlerin et birlikte uygun miktarda alınmasının gerekliliğine değinen Gülen Mavi Canlı, “Süt ve ürünleri, protein, kalsiyum, fosfor, B2 ve B12 vitamini olmak üzere birçok besin öğesinden zengin olduğu için yoğurt, cacık, ayran gibi süt ve süt ürünleri de etle birlikte alınması geren besin öğelerindendir” diye konuştu.
“Mide ve bağırsak rahatsızlıkları olan bireyler etleri hemen değil, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra tüketmelidir” diyen Gülen Mavi Canlı, şu önerilerde bulundu:
“Et ile yapılan yemekler kendi yağı ile pişirilmeli, ilave yağ eklenmemelidir. Etin kızartılması ve ızgarada pişirilmesi, kanserojen maddelerin oluşmasına ve B1, B12, folikasit gibi vitaminlerin kaybına sebep olmaktadır. Eti ızgaraya fazla yaklaştırarak pişirmek, etin dış yüzeyin yanmasına ve su kaybının fazla olmasına yol açarak, besin öğesi kaybını artırmaktadır. Bu nedenle pişirme yöntemi olarak kızartma ve çok yüksek ısıda pişirme yerine haşlama ve ızgara yöntemleri kullanılmalıdır.”
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Kurban Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Dr. Yıldırım, bayramların, manevi değerlerin geleneksel olarak yaşatıldığı, aile bireylerini bir araya getiren, toplumda sevgi ve hoşgörünün hakim olduğu günler olduğunu anı8msatarak, “Birlikteliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan şu günlerde, bayramları bir fırsat olarak değerlendirmeli, sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde birbirimize kenetlenmeliyiz” dedi.
Dr. Yıldırım, “Geçmişimizden bugüne getirdiğimiz milli birlik, beraberlik, hoşgörü içinde nice bayramlar geçirmenizi diler, milletimizin Kurban Bayramını kutlarım” ifadelerine yer verdi.
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, 30 Ağustos’un birlik ve beraberlik içinde kenetlenen Türk milletinin gücünün ve inancının zaferi olduğunu kaydetti.
30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Dr. Yıldırım, “30 Ağustos Büyük Taarruz’un 94. yıldönümünü büyük bir onur ve gururla kutlamaktayız. Geçmişi şanla dolu, birlik ve beraberlik içinde kenetlenen Türk Milleti’nin, gücünün ve inancının zaferi bu tarih, üzerinde yaşadığımız cennet vatanın bize sonsuza kadar Büyük Önder Atatürk ve şehitlerimize tarafından armağan edildiği gündür” dedi.
Türk Milleti’nin birlik ve beraberlik duygusuyla en zor zamanların bile üstesinden gelebildiğine dikkati çeken Dr. Yıldırım, “Türk Milleti, iradesi, sağduyusu ve vatanının bölünmez bütünlüğüne olan inancıyla, dünyada örnek olmuştur ve olmaya da devam edecektir” ifadelerini kullandı.
Dr. Yıldırım, mesajını, “Büyük Taarruz’un 94. yıldönümünde Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, nice 30 Ağustosları birlik, beraberlik ve huzur içinde kutlamayı temenni ediyorum” diyerek tamamladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nde, oğul Karaca İnci, baba Karaca İnci’ye bağışladığı böbrekle hayat verdi.
Gaziantep’te yaşayan 14 çocuk babası Karaca İnci (55), yaklaşık 7 yıl önce baş ağrısı şikayeti ile gittiği sağlık kuruluşunda yapılan tetkikler sonucu, böbrek hastası olduğunu öğrendiğini söyledi.
Bir buçuk yıl uygulanan ilaç tedavisinin ardından, sağlık durumunun daha da bozulması üzerine diyalize girmeye başladığını ve 5 yıl boyunca diyaliz tedavisi gördüğünü belirten baba Karaca İnci, “Yaşadığım sıkıntılar üzerine Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne nakil için başvuru yaptım. Kızım ve oğlum böbreğini vermek istedi” dedi.
Yapılan tetkikler sonucu kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu, bir çocuk babası Karaca İnci’nin (23) dokuları uyunca hemen nakil işlemlerinin başlatıldığını kaydeden baba Karaca İnci, şöyle devam eti:
“Başarılı geçen nakil sonrası sağlığıma yeniden kavuştum. Diyaliz süreci çok zor bir dönemdi. Diyaliz sonrasında mide bulantısı, nefes darlığı, halsizlik gibi şikayetler yaşıyordum. Ama nakil sonrası artık bunları yaşamayacağım. Oğlum sayesinde sağlığıma yeniden kavuştum. Bu durumda olup, nakil bekleyen pek çok hasta var. Herkesin organ bağışı konusunda daha duyarlı olmasını istiyorum.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni daha önce nakil olan hastaların tavsiyesi üzerine tercih ettiklerini ve çok memnun kaldıklarını anlatan Karaca İnci, “Yaşadığım şehirde böyle bir hastanenin olmasından ve sunmuş oldukları hizmetlerden gurur duyuyorum. Bizlerle çok yakından ilgilendiler. Prof. Dr. M. Fatih Yüzbaşıoğlu, Doç. Dr. Selman Ünverdi, hemşireler ve diğer çalışanlar çok teşekkür ederim” diye konuştu.
Oğul Karaca İnci ise babasının yaşadığı sağlık sorunlarını yeniden yaşamayacak olmasının kendileri için en büyük armağan olduğunun altını çizerek, “Şükürler olsun, şimdi ikimiz de çok iyiyiz” diyerek, mutluluğunu dile getirdi.
Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi de organ bağışı için herkesi biraz daha duyarlı olmaya çağırdı.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Faruk Dağ, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosunda yerini aldı.
Halen Dr. Lütfi Baran ve Dr. Dilek Sarsu’nun görev yaptığı Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniği’nde, Dr. Ömer Faruk Dağ da hasta kabulüne başladı.
Şanlıurfa’da 1980 yılında doğan Dr. Dağ, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Uzmanlık eğitimini yine aynı üniversitenin İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamlayan Dr. Dağ, farklı sağlık kuruluşlarında görev aldı.
Türkiye İç Hastalıkları Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Türkiye Romatoloji Derneği, Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türkiye Gastroenteroloji Derneği ve American Thyroid Derneği üyesi olan Dr. Dağ, İngilizce bilmektedir, evlidir.
-CİLT HASTALIKLARI UZMANI YRD. DOÇ. DR. FATMA ELİF YILDIRIM:
-“HIZLI VE UZUN SÜRELİ ETKİ, LOKAL ANESTEZİ İLE KISA OPERASYON SÜRESİ, ANINDA GÖZLE GÖRÜLÜR GENÇLEŞME, HIZLI İYİLEŞME SÜRESİ, TEKRARLANABİLİR OLMASI VE UYGUN FİYAT, EN ÖNEMLİ AVANTAJLARDIR”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, kliniklerinde de başarıyla uyguladıkları örümcek ağı estetiğinin (PDO - ameliyatsız iple yüz germe) ameliyatsız yüz germe, canlandırma ve form kazandırma işlemi olduğunu söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, yer çekimine ve ilerleyen yaşa bağlı olarak zaman içinde oluşan ince çizgilerin, kötü hava koşulları, sağlıksız beslenme ve sık kilo alıp vermeye bağlı olarak, daha da derinleştiğini belirterek, “Tüm bu süreç, özellikle yüz bölgesinde sadece çizgilerin oluşmasına değil, aynı zamanda yanakların ve gıdığın sarkmasına, yüzün giderek ovalleşmesine neden olur” dedi.
“Yüzünüzdeki değişimi eski resimlere bakarak çok daha net bir şekilde anlamaya başlarsınız” diyen Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, örümcek ağı tekniğinin bu noktada estetik cerrahiye alternatif, ameliyatsız yüz gençleştirme uygulaması olarak ciltteki olası sorunları çözümlemeye yarar sağladığına vurgu yaptı.
ÖRÜMCEK AĞI ESTETİĞİNİN TEMEL İLKESİ
Örümcek ağı estetiği uygulamasında, yıllardır cerrahide kullanılan polidiaksanon iplerin ve bu ipleri cilt altına yerleştirmek için ince uçlu iğnelerin kullanıldığını anlatan Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:
“Vücuda hiçbir yan etkisi bulunmayan bu medikal ipler, ince uçlu iğneler vasıtasıyla cilt alt dokusuna tıpkı örümcek ağı gibi işlenir. Ameliyatsız iple yüz germe uygulaması olarak da söyleyebileceğimiz örümcek ağı estetiğinin temelinde, azalan kolajenin yerine, bedenin tekrar kolajen üretmesine teşvik edici bir mekanizma yatmaktadır.
Sorunlu alana işlenen ipler aynı zamanda güçlü bir lifting etkisi de sağlar. Vücut reaksiyon vererek, anında biyolojik fibroplast, kolajen ve elastin üretmeye başlar. Bu sayede lifting etkisi çifte katlanmış olur. Cilt canlanır, toparlanır, gerilir. Örümcek Ağı tekniği ile yüz germe işlemi, diğer iple yüz asma ya da iple yüz germe olarak geçen uygulamalardan, işte bu noktada ayrılmaktadır. Etki, yöntem ve işleyiş mekanizması farklıdır.”
KİMLER İÇİN UYGUN
Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, bu teknik için ideal adaylar arasında minimal yaşlanma etkilerini kendilerinde deneyimleyen kişilerin düşünülebileceğini ifade ederek, “PDO ip tedavisini tercih edenlerin çoğu 35-45 yaş arasında bayanlardır. Yüzün orta kısmında ve boyunda sarkma görüntüsü, gözaltındaki hafif torbalanmalar nedeniyle bu tedaviyi seçerler” diye konuştu.
Daha ileri yaşlardakilerin bu tedaviyi, daha agresif yüz toparlama prosedürleri süresince, yumuşak dokuya destek olması için tercih edebileceğini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, “Birçok doktor PDO ip tedavisini cilt gençleştirmede özelleştirilmiş bir yaklaşım olarak farklı prosedürlerle kombine ederler. Buna çene, boyun ve kaş liftingi örnek verilebilir” ifadelerini kullandı.
AVANTAJLARI
Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Cilt Hastalıkları Kliniği’nde de uygulanan yöntemin avantajlarını, “Hızlı ve uzun süreli etki, lokal anestezi ile kısa operasyon süresi, anında gözle görülür gençleşme, hızlı iyileşme süresi, tekrarlanabilir olması ve uygun fiyat” olarak sıraladı.
KONTREDİKASYONLAR – KOMPLİKASYONLARI
Örümcek ağı estetiğinin kontredikasyonlarının hamilelik ve emzirme, neoplastik rahatsızlıklar, açık yaralar ve cilt lezyonları olduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, komplikasyonlarının ise hafif ağrılar, şişlik, kızarıklık, enfeksiyon, hafif morluklar, iğne yara izi olduğunu sözlerine ekledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, GAPSHOES 24’üncü Uluslararası Ayakkabı, Terlik, Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı’nda stant açtı.
Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Osmaniye, Hatay, Adana, İstanbul, İzmir, Ankara, Kayseri, Çankırı, Çorum, Konya ve Samsun’dan 200’ün üzerinde firmanın katıldığı fuarda, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi standında, hastanede sunulan sağlık hizmetlerine ilişkin bilgiler paylaşılırken, ziyaretçilerin ve katılımcıların tansiyon ve kan şekeri ölçümleri ücretsiz olarak yapılıyor.
Fuar, 17 Aralık 2016 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, Acil Servis, Biyokimya, Patoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarları, Radyoloji, Nükleer Tıp, Kardiyovasküler Cerrahi, Organ Nakli Merkezi, Nefroloji, Genel Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi, İç Hastalıkları, Gastroenteroloji, Endokrinoloji, Kulak Burun Boğaz, Pediatri, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Üroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Enfeksiyon Hastalıkları, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Plastik Rekonstrüktif Cerrahi, Göz Hastalıkları, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Nöroloji, Psikiyatri, Göğüs Cerrahisi, Dermatoloji, Uyku Laboratuvarı, Obezite ve Metabolik Cerrahi Kliniği ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Mavi Canlı, Ramazan Ayı sonrasında yavaşlayan metabolizmayı, hızlandırmak için beslenme alışkanlıklarında bazı değişiklikler yapılması gerektiğini söyledi.
Ramazan Ayı boyunca dikkatli beslenilmemesi ve metabolizmanın da yavaşlamasıyla kilo alımında artışın gözlendiğine dikkati çeken Gülen Mavi Canlı, “Ramazan’da, ikiye indirdiğimiz öğün sayısı, Ramazan Bayramı’yla birlikte değişmektedir. Gün içerisindeki beslenme şeklimiz 3 ana, 3 ara öğün olmalıdır” dedi.
Ana ve ara öğünler arasında 2,5 - 3 saatlik zaman diliminin yer alması gerektiğini ifade eden Gülen Mavi Canlı, “Tüm ana öğünler karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineralleri yeterli miktarda içermelidir. Ana öğünlerde, yağlı ve ağır yiyecekler tercih edilmemeli, hamur tatlıları yerine meyveli ve sütlü tatlılar tercih edilmelidir” uyarısını yaptı.
Günlük tüketilmesi gereken sıvı miktarına dikkat edilmesi, diğer alınan sıvılar dışında günde ortalama 2-2,5 lt su içilmesi gerektiğini anımsatan Gülen Mavi Canlı, “Çay, kahve ve gazlı içeceklerin fazla tüketimi uykusuzluk ve ritim bozukluğuna neden olur. Bu yüzden bu içeceklerin aşırı tüketiminden kaçınılmalı, bunların yerine süt, ayran ve bitkisel çaylar tüketilmeli” önerisinde bulundu.
Şeker ve kalp hastalığı ve hipertansiyon gibi kronik rahatsızlığı olanların diyetlerine dikkat etmesi gerektiğine vurgu yapan Gülen Mavi Canlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu grupta yer alan hastaların özellikle hamur işleri tüketimlerinde sınırlama yapmaları, özellikle diyabetli bireylerin şekerden uzak durmaları gerekmektedir. Sağlık açısından güvenle ve rahatlıkla kullanılabilen toz tatlandırıcılar ile diyabetliler kendilerine sütlü, meyveli diyabetik tatlılar yaparak nefsini köreltebilir.”
Gülen Mavi Canlı, Ramazan Bayramı’nda beslenmede dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
“- Kahvaltı ile öğüne başlanmalı ve az az sık sık beslenilmelidir.
- Yemekler çok hızlı değil, iyice çiğneyerek tüketilmelidir.
- Sıvı alımı arttırılmalı öğünlere süt, ayran, bitki çayları, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir.
- Hamur işleri, kızartmalar ve yağlı besinlerden uzak durulmalıdır.
- Akşam yemeklerinin hafif olmasına özen gösterilmelidir.
- Ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmelidir.
- Tatlılar yemekle birlikte değil yemekten sonra az miktarda tüketilmeli, hamurlu ve şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir.
- Meyve tüketmeye özen gösterilmelidir.”
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Ramazan Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Dr. Yıldırım, mukaddes bir ayın ardından başlayan Ramazan Bayramı’nın sevgi, saygı ve kardeşlik içinde kutlanması çağrısında bulunarak, “Büyüklerimizden miras aldığımız hoşgörü ve kardeşliğin en güzel örneklerinden olan bayramlarımızı, çocuklarımıza örnek olacak şekilde yaşayarak, miras bırakmalıyız” dedi.
Dr. Yıldırım, mesajında “Bayramlar, günümüz çekirdek aile yapısının ötesinde, büyüklerle küçüklerin yani tüm ailenin bir araya gelebildiği, toplumsal birlik ve beraberliğin yaşandığı günlerdir. Bu vesileyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu nice bayramlar geçirmenizi diler, Ramazan Bayramınızı kutlarız” ifadelerine yer verdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikoloğu Melis Süyür, sınava giren öğrencileri paniğe kapılmamaları için uyararak, “Heyecanı paniğe dönüştürmemek gerekir. ‘Ben yapabileceğimi yaptım’ demek, yaşanan gerginlik düzeyini azaltmanın doğru yoludur” dedi.
Süyür, sınava girenlerin zihninde, sınav performansı, zamanın etkili ve verimli kullanımı, hedeflenen başarıya ulaşılıp ulaşılamayacağı gibi sınav anına ve sonrasına ilişkin kaygılar yer alabileceğini söyledi.
Öğrencilerin bu ve buna benzer olumsuz düşüncelerle farkına varmadan kaygı ve stres düzeyini artırdığına dikkati çeken Süyür, kaygı düzeyinin artmasıyla sınava ilişkin olumsuz düşüncelerin kısır bir döngü içerisinde öğrenciyi rahatsız etmeye devam ettiğine vurgu yaptı.
Süyür, öğrencinin sınava ilişkin olumsuz düşüncelerini kehanete dönüştürmeden, başarılı bir sınav performansı sergilemesi için olumsuz düşüncelerini kontrol etmesinin son derece önemli olduğunun altını çizdi.
“Sınava girmeden önce nasıl bir çevrede, nasıl bir okulda sınava girileceğini görmek sınav adaptasyonunu kolaylaştıracaktır” diyen Süyür, şöyle devam etti:
“Sınav sürecinde moralinizi yüksek tutup, kalan zamanınızı eksiklerinizi tamamlamak için kullanmanız, hedeflenen başarıyı yakalamanızı kolaylaştıracaktır. Sınavla ilgili gereksiz kaygılar yaratmak yerine, sınava hangi bölümden başlanacağı, sınavda zamanın nasıl kullanılacağına ilişkin stratejiler üretmek daha etkili ve doğru olacaktır.
Sınava giren, özellikle de önemli bir sınava giren herkesin heyecanlanması doğaldır. Çünkü heyecan doğal bir duygudur. Heyecanı paniğe dönüştürmemek önemlidir. ‘Ben yapabileceğimi yaptım’ demek belki de yaşanan gerginlik düzeyini azaltmanın en doğru yolu olacaktır.”.
SINAV ANINDA DİKKAT ETMENİZ GEREKENLER
Öğrencilerin sınav anında heyecanlandıklarını fark ettiklerinde paniğe kapılmamalarının önemli olduğunu kaydeden Süyür, “Sınavın doğal bir sonucu olan heyecanı, paniğe dönüştürmemeniz çok önemli, kendinize bunu hatırlatın” uyarısında bulundu.
“Sınavda soruları cevaplamaya en iyi bildiğiniz ve kendinizi güçlü hissettiğiniz bölümden başlayın” diyen Süyür, uyarılarını şöyle sürdürdü:
“Soruların geliş sırası, farklı türden soru kitapçıkları kullanıldığı için, zorluk derecesine paralel olmayabilir. Bu nedenle soruların kolaydan zora doğru sıralandığı hatasına düşmeyin. Yapamadığınız soru olduğunda endişeye kapılmak veya soruyla inatlaşmak yerine, farklı konudaki sorulara geçerek, yeni soruya odaklanın. Cevabından emin olmadığınız soruları boş bırakarak, daha sonra dönmeye çalışın, gereksiz zaman harcamayın.
Belirli aralıklarla kodlamalarınızı kontrol ederek, soruların yanıtlarını işaretlerken kodlamalarınızda bir hata ya da kaydırma olmadığından emin olun. Başka adayların kaç soru yanıtladıkları ve neler yaptıklarıyla ilgilenmek yerine, soruları cevaplamanız bittiğinde, cevaplarınızı son bir kez kontrol edin.”
ANNE VE BABALARA ÖNERİLER
Sınav sürecinin sadece gençleri değil, aileleri de psikolojik olarak etkilediğine dikkati çeken Süyür, bu dönemde ailenin, gencin yanında olduğunu hissettirmesinin önemine değindi.
Süyür, “Sınav dönemleri gencin, ailenin olumlu yaklaşımına en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlar olup, sonucun kendisiyle olan diyaloğunuzun değişmeyeceğini, onu her zaman seveceğinizi ve değer vereceğinizi hissetmesi çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
İyi bir sınav performansı için tüm önerilerin, anne - babaların sınava yönelik olumlu tavır ve davranışlarıyla desteklendiğinde anlam kazanacağını anlatan Süyür, sözlerini şöyle tamamladı:
“Çocuklarınıza verebileceğiniz en güzel destek, stres oluşturacak her türlü diyalogdan uzak durup, her koşulda ve durumda kendilerini desteklediğinizi hissettirmeniz olacaktır. Objektif olunuz ve sonuç ne olursa olsun onun yanında olduğunuzu hissettiriniz.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mehmet Sıddık Tunçay, geçmeyen her türlü ağrıdan, integratif (tamamlayıcı) bir tedavi yöntemi olan nöralterapi ile kurtulunabileceğini söyledi.
Dr. Tunçay, Nöralterapinin, “deri, skar (yara izi) dokularına, akupunktur ve triger (tetik) noktalarına, periferik sinirlere, otonomik gangliyonlara (sinir sistemine ait ve genellikle organ yakınında bulunan sinir düğümleri) ve diğer dokulara lokal anesteziklerin uygulanması ile iyileşmeyi sağlayan bir tedavi yaklaşı” olduğunu bildirdi.
“Nöralterapi bedenin elektrofizyolojik iletişimin bozulması nedeniyle ortaya çıkan ağrı ve hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılır” diyen Dr. Tunçay, şöyle devam etti:
“Nöralterapi, 1920'li yıllarda Huneke soyadında iki Alman doktorun, damara (intravenöz) verilmesi düşünülen ilacın, damar dışına verilmesi sonucu oluşan olumlu etkiyi iyi gözlemlemeleri sonucu ortaya çıkan bir tedavi yöntemidir. Nöralterapinin lokal etkileşim ile birlikte hücresel, sinirsel, hormonal, psişik bir düzenleme sistemi ile etki yaptığı kanıtlanmıştır.
Vücudu saran sinir ağı, tam bir network gibi çalışır. Bu Nörovegetatif sinir sistemimizdir. Bedenin etkilendiği fiziksel ve ruhsal travmalar vegetatif (otonom) sinir sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasını bozar ve bu sinir sisteminde anormal tepkileri ortaya çıkarır. Vegetatif sinir sisteminde ortaya çıkan bu anormal tepkiler, hastalıklar ortaya çıkmadan önce, hastanın kendi psikolojisi ile ilgili olduğu söylenen ve modern tıbbın açıklayamadığı anlamsız şikayetleri ortaya çıkarır.”
Nöralterapinin bu sistemi, sistemin de tüm organizmayı tamir ettiğine vurgu yapan Dr. Tunçay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu nedenle Nörovegetatif sistemde sıkıntı oluşturan sorunlara çözüm arar. Yani kısacası çeşitli sebeplerle sinir sisteminde ve kas iskelet sisteminde meydana gelen bozukluklardan kaynaklanan ağrılar için nöralterapi, vücudun kendi kendini iyileştirmesini sağlayan sistemleri harekete geçirip, organların tekrar kanlanmasını sağlayan, kişinin şikayeti olan bölgeyi iyileştirerek hastaları ağrılardan kurtaran doğal bir tedavi yöntemidir.
Hayat boyu geçirilen enfeksiyonlar, kazalar ve ameliyatlar sonrasında ya da yanıklara, aşı izlerine, diş problemlerine bağlı vücutta hissedilmeyecek derecede uyaran oluşturan o anda ağrı hissettirmeyen, fakat zamanla birikerek kronik vücut ağrılarına neden olan bir mekanizmadır. Bu sebeple doğal dengesi bozulan hücre, genel bilgi akışına katılamaz, fonksiyonlarını yerine getiremez, böylece sürekli olarak ritmik bir şekilde deşarj olduğu için, bozucu impulslar – içtepi – frekanslar göndererek ‘bozucu alan’ oluşturur.”
Dr. Tunçay, bu bozucu alanlara lokal anestetik ile yapılan nöralterapinin yalnızca patolojik refleks yollarını kesmekle kalmayıp, aynı zamanda bozuk hücre membranını (zarını) doğru potansiyele repolarize (kutuplaşma) ederek, vegetatif fonksiyonları normal hale getirdiğine dikkati çekti.
Nöralterapinin kurucusu Ferdinand Huneke’ye göre vegatatif sinir sisteminin çalışmasını bozan, bozucu alanlar ve bu alanların vegatatif sinir sistemi üzerinde patolojik uyarılara yol açarak hastalık ve ağrının nedeni olabileceğini anlatanDr. Tunçay, “Nöralterapi uygulaması, bozucu alan etkisini ortadan kaldırarak vegatatif sinir sisteminin çalışmasını düzenler, hızlı ve kalıcı bir iyileşme sağlar” diye konuştu.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ FİZİK TEDAVİ MERKEZİ
Dr. Tunçay, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Fizik Tedavi Merkezi’ndeki nöralterapi uygulamalarına değinerek, “Bozucu alan ve diğer birkaç uygulama farklılıklarıyla kliniğimizde nöralterapi ile ağrıya neden olan sinir sistemindeki şikayetin nedenlerini araştırıp asıl nedeni buluyoruz. Ve böylece ağrıyan bölgenin fizik tedavi uygulamaları, ilaç tedavisi ve diğer uygulanan tedavi seçenekleri sonrası iyileşmemesi durumunda, nöralterapi ile şikayetin kaynağını tespit ederek ona göre tedavi planlıyoruz” diye konuştu.
Nöralterapinin, kişinin şikayetlerine ve kişiye göre değişmekle birlikte en az 3-4 seans ve genellikle 3-7 gün ara ile yapılabileceğini kaydeden Dr. Tunçay, enjeksiyon uygulamalarının genellikle cilt altı, kas dokusu, eklem içine yapıldığını anımsattı..
“Aslında tüm hastalıklara nöralterapi ile yaklaşmak mümkündür” diyen Dr. Tunçay, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Fizik Tedavi Merkezi’nde nöralterapinin uygulandığı hastalıkları şu şeklide sıraladı:
“Baş ağrısı, Migren, Allerjiler, Vertigo, Kronik Ağrı, Tonsillit, Kronik yorgunluk, Karaciğer sorunları, Menstrüal ağrılar, Sinüzit, Kronik Enfeksiyonlar, Adet düzensizlikleri, Safra kesesi hastalıkları, Ekzema, Romatoid Artrit, Lupus, Artritler ve osteoartritler, Kronik dejeneratif hastalıklar, Fibromyalji, Eklem ve kas ağrıları, Bel ağrıları, Fasial paralizilerinde (Yüz Felci).”
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, acil servis, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, organ nakli merkezi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi, dermatoloji ve üremeye yardımcı tedavi merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
-“BAŞARISIZLIKLAR KARŞISINDA TEPKİSİZ KALMAK, UMURSAMAZ DAVRANMAK DA DOĞRU BİR YOL DEĞİLDİR”
-“ÇOCUĞUN AİLESİNE GÜVENEBİLMESİ, SONRAKİ HAYATINI TAMAMEN ETKİLEYEN BİR FAKTÖRDÜR”
Karne alma zamanının yaklaştığı şu günlerde, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikologu Gökçe Dertli uyarılarda bulundu.
Dertli, “Karne zamanının yaklaşmasıyla birlikte çocukları ve ailelerini heyecan sardı. Karne notları yüksek olan öğrenciler bu süreci rahatlıkla atlatırken, zayıf notlara sahip çocuklar endişe içerisindeler” dedi.
Karnenin çocuğun okuldaki ders ve sınav notlarının bir dökümü gibi görünse de o notların tüm başarıyı ya da başarısızlığı yansıtmadığına dikkati çeken Dertli, “Genellikle aileler başarılı olan çocuklarıyla gurur duyarken, bu başarıya kendilerini de ortak ederler. Ancak çocuk derslerinde başarısız olduğunda, genellikle tek taraflı olarak çocuk suçlanarak, bu başarısızlık nedeniyle ceza, şiddet ya da psikolojik baskı yapılabiliyor” diye konuştu.
KÖTÜ KARNE KARŞISINDA AİLELERİN TUTUMU
Uzman Psikolog Dertli, kötü karne karşısında ailelerin sergilemeleri gereken tutum konusunda şu bilgileri verdi:
“Öncelikle çocuğu asla başkalarıyla kıyaslamamak gerekiyor. Kardeşleriyle veya arkadaşlarıyla karşılaştırılan çocuk, içten içe onlara karşı kin beslemeye başlar. Kardeşini ve arkadaşlarını rakibi gibi algılaması, insan ilişkilerinde yanlış yaklaşımlar benimsemelerine neden olabilir.
Çocuğa kesinlikle fiziksel ve sözsel şiddet uygulanmamalıdır. Böyle bir davranış şekli, çocuğun içine kapanmasına ve ailesinin kendisini, sadece başarılı olması şartıyla seveceğini düşünmesine neden olur. Sevildiğini hissedemeyen çocuğun başarılı olabilme ihtimali düşüktür.
Çocuğun ailesine güvenebilmesi, sonraki hayatını tamamen etkileyen bir faktördür. Özellikle başkalarının yanında çocuğunuzu eleştirmekten kaçının. Bu duruma maruz kalan çocuklar kendini aşağılanmış ve ailesinin ihanetine uğramış kabul eder. Ailesiyle arasına setler örmeye, daha az paylaşımcı olmaya başlar.”
TEPKİSİZ DE KALMAYIN
Gelen başarısızlıklar karşısında tepkisiz kalmanın ve umursamaz davranmanın da doğru bir yol olmadığını anlatan Uzman Psikolog Dertli, çocuğun yönlendirilmeye ve sorunlarına karşı çözüm üretilmesine ihtiyacı bulunduğunu söyledi.
“Çocuklara her zaman sevildiklerini hissettirmek gerekir. Başarının ya da başarısızlığın bunu değiştiremeyeceğine inanmaları, kendilerini güvende hissetmelerine yardım eder” diyen Uzman Psikolog Dertli, şöyle devam etti:
“Karnesi kötü olduğunda kalbini kıracak sözler söylemek, uzak durarak cezalandırmak kesinlikle yanlış davranışlardır. Çocuk sevginin koşulsuzluğunu hissetmelidir. Aileler, karnesi kötü olan çocuğa eksiklerini telafi edebileceğini ve bunu yaparken her zaman onu destekleyeceklerini gösterebilmeliler. Başarısızlığın nedenlerini beraber arayıp, çocuğu suçlamaktan kaçınarak, sonraki süreçte bu konuda neler yapabileceklerine birlikte karar vermeleri gerekmektedir.”
KARNESİ İYİ OLAN ÇOCUĞUN ÖDÜLLENDİRİLİMESİ
Karnesi iyi gelen çocukların ödüllendirilmesi gerektiğini anlatan Uzman Psikolog Dertli, “Ancak abartmamaya özen gösterilmelidir. Çocuğa verilecek hediyelerin, okul başarısına ve bireysel gelişimine katkı sağlayacak hediyelerden seçilmesine dikkat edilmelidir. Maddi değeri yüksek hediyeler yerine yaşına uygun, ihtiyacına yönelik hediyeler tercih edilmelidir” ifadelerini kullandı.
Erken yaşta büyük ödüllerin ve pahalı hediyelerin, daha sonraki yıllarda çocukta tatminsizlik duygusuna neden olabileceğine dikkati çeken Dertli, sözlerini şu şöyle tamamladı:
“Bu nedenle, ödüllendirmede bulunulurken hediyenin içeriği ve değeri de yıllar içinde arttırılabilir olmalı. Maddi değeri yüksek hediyelere alışan çocuğun taleplerinin karşılanmaması karşısında ders çalışma içgüdüsünde azalma ortaya çıkabilir. Tepki olarak, çalışmayı bırakabilir ve daha sonraki senelerde başarı için gerekli motivasyonu ağlamada aile zorlanabilir.”
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde abladan alınan böbrek, şifa arayan kardeşe can oldu.
Gaziantep’te bir elektrik şirketinde çalışan Yasin Karadayı (24), 3 aydan beri böbrek hastası olduğunu belirterek, “Ateş, halsizlik ve yorgunluk şikayeti ile başvurduğum Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde teşhis konuldu” dedi.
Yapılan tetkikler sonucunda değerlerinin yüksek çıkması nedeniyle böbrek nakli olması gerektiğinin bildirildiğini kaydeden Karadayı, “Annem böbreğini vermek istedi ancak kilosundan dolayı olmadı. Bunun üzerine ablam Tuğba Göğdeniz, ‘Kardeşime böbreğimi vereceğim’ deyince, dünyalar benim oldu” diye konuştu.
“Zaten takibim Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi tarafından yapılıyordu. Ablama da burada gerekli tetkikler yapıldı” diyen Karadayı, dokular uyunca da nakil işlemi için hastaneye yatırıldıklarını söyledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde gerçekleştirilen başarılı nakil sonrası sağlığına yeniden kavuşan Karadayı, “Allah’a şükürler olsun ablamın bağışladığı böbrek sayesinde sağlığıma yeniden kavuştum. Benim için yaptığı bu fedakarlık için ablama çok teşekkür ediyorum. Nakilden sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum” diyerek mutluluğunu dile getirdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nden duydukları memnuniyeti, Gaziantep’te hizmet vermesini çok büyük bir avantaj olduğunu dile getiren Karadayı, “Hastanede çalışan herkesten, özellikle doktorlarımız Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Doç. Dr. Selman Ünverdi’den çok memnun kaldık. Herkese çok teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.
Gaziantep’te yaşayan, evli ve 2 çocuk annesi, abla Tuğba Göğdeniz (27) ise kardeşinin yaşadığı sıkıntıları ve bundan annesinin duyduğu huzursuzluğu görünce böbreğini bağışlamaya karar verdiğine vurgu yaptı.
“Ben de bir anneyim ve annemin yaşadıkları karşısında, kardeşime böbreğimi vermek istedim. Çok şükür dokularımız uydu. En önemlisi ise Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından yapılan nakil işlemi sonucunda, her ikimiz de çok sağlıklıyız. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyen Göğdeniz, organ bağışı için kardeşi Yasin Karadayı ile birlikte şu çağrıyı yaptı:
“Organlar toprakta çürüyeceğine, insanların sağlığına tekrar kavuşmasına yardımcı olmalı. Herkesi organ bağışında bulunmaya davet ediyoruz. Bir insanı hayata tekrar bağlamak kadar güzel bir şey yok.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi de aile bağlarının gücü sayesinde, bir gencin yeniden hayat bulduğuna dikkati çekerek, organ bağışı çağrısında bulundular.
-“ORUÇ TUTMA SÜRESİ UZUN. SAHUR YEMEĞİ YENİLMEDEN KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE ORUÇ TUTULMAMALI AMA SAHUR YEMEKLERİ AĞIR OLMAMALI”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gökçe Başkülekçi, Ramazan ayını sağlıklı yaşamak için sağlıklı beslenmeye her zamankinden daha çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Ramazan Ayında sağlıklı beslenme ile ilgili bilgiler veren Başkülekçi, Ramazan ayı ile birlikte beslenme alışkanlıklarının tamamen değiştiğini, kilo alımı, kilo kaybı, mide ve bağırsak rahatsızlıkları, hazımsızlık, kabızlık, tansiyon - şeker yükselmesi ve kalp krizi gibi sağlık sorunlarıyla bu dönemde sık karşılaşıldığına dikkati çekti.
Bu yıl Ramazan Ayının yılın en sıcak ve en uzun günlerine denk geldiğini anımsatan Başkülekçi, “Sıcak ve nem artışıyla birlikte vücut ısısı da artmakta ve aşırı terlemeye bağlı olarak vücutta su ve mineral kaybı olmaktadır. Dolayısıyla vücudun elektrolit dengesi bozulmaktadır” dedi.
“Buna bağlı olarak bayılma hissi, bulantı ve baş dönmesi gibi sağlık problemleri yaşanabilir. Bu nedenle kaybedilen sıvı miktarı mutlaka telafi edilmelidir” diyen Başkülekçi, bu nedenle oruç tutulmayan zaman içinde mutlaka 2-2,5 litre(ortalama 10-12 bardak) su içilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Ayranın kaybedilen sıvı ve sodyum kaybı için Ramazanda iyi bir içecek seçimi olacağını, sodyum kaybının yemeklerle birlikte alınan normal tuz ile telafi edilebileceğini anlatan Başkülekçi, potasyum ihtiyacının ise muz, kavun, kayısı, kuru baklagiller, patates gibi besinlerle karşılanabileceğine vurgu yaptı.
UYARILAR
Beslenmeye dikkat edilmesi halinde Ramazan Ayının sağlıklı ve rahat bir şekilde yaşanabileceğini kaydeden Başkülekçi, şu uyarılarda bulundu:
“Dikkat etmemiz gereken en önemli noktalardan biri sahura kalkmaktır. Sahur yapılmadan oruç tutulduğunda zaten uzun olan aç kalma süresi daha fazla artmaktadır. Bu nedenle metabolizma hızı düşer, halsizlik, baş ağrısı, yorgunluk ve dikkat eksikliği gibi sorunlar ortaya çıkar. Ancak sahurda kesinlikle ve kesinlikle ağır yemekler tüketilmemeli. Çünkü gece metabolizma hızı yavaşladığı için yağlanma hızı ve kilo alma riski artmaktadır.
Sahurda peynir, yumurta, süt, yoğurt gibi hafif besinler tüketilmelidir. Ayrıca gün boyu daha tok kalmamıza yardımcı olacak lifli gıdalara da yer verilmelidir. Aslında sahur kahvaltı öğünü gibi düşünülmelidir. Ayrıca çorba, zeytinyağlı sebze yemekleri ve kuru baklagiller de sahurda tercih edilebilecek besinlerdendir. Aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulmalıdır. Tuzlu ve baharatlı gıdalar gün içerisinde susamamıza neden olacaktır.”
İFTAR NASIL OLMALI
Başkülekçi, iftarı 1-2 adet hurma ile açmanın sağlık açısından son derece yararlı olduğunu, ardından içilecek bir kase ılık ve kremasız tercihen posalı bir çorbanın sağlıklı ve doğru bir seçim olacağını ifade etti.
Çorbanın ardından ana yemeğe geçmeden önce ortalama 10-15 dakika yemeğe ara verilmesinin doğru olacağını belirten Başkülekçi, ana yemek olarak az yağlı et yemekleri, kuru baklagiller, sebze yemekleri, zeytinyağlılar, salata ve yoğurt gibi gıdaların ideal olduğunu bildirdi.
İftarda önemli olan noktalardan birinin de hızlı yemek yememek olduğunu kaydeden Başkülekçi, “Çok uzun süre boş olan mideye birden yüklenilmesi birçok sağlık sorununa neden olur ve kalbin yükünü artırır. Dolayısıyla yemek yavaş yenmeli ve az az sık sık beslenilmelidir” diye konuştu.
RAMAZAN ARA ÖĞÜNÜ
İftarla sahur arasında mutlaka iki ara öğün yapılması ve bu ara öğünlerde tatlı seçimlerinin mutlaka sütlü ve meyveli tatlılardan yana olması gerektiğini vurgulayan Başkülekçi, ne kadar hafif bir tatlı seçilse de mutlaka iftardan en az iki saat sonra tüketilmesini istedi.
Başkülekçi, diğer ara öğünün bir bardak ayran veya süt, bir avuç çiğ badem ya da fındık ya da bir porsiyon taze meyve olabileceğini söyledi.
Bir Ramazan klasiği olan pidenin iftarda tercih edilmesi gerektiğini, sahurda tam buğday veya tam çavdar ekmeğinin doğru seçim olduğunu ifade eden Başkülekçi, “Çünkü tam tahıllı unlardan yapılmış ekmek daha uzun süre tok tutar. İftarda pide yerken bir avuç içi büyüklüğündeki pidenin yaklaşık 50-70 kalori yani bir dilim ekmek kalorisine eş değer olduğunu unutmayın” değerlendirmesinde bulundu.
Kola, şekerli ve asitli içeceklerden, kızartmalardan, karbonhidrat açısından zengin hamur tatlıları, şerbetli tatlılar, kurabiyeler, yağlı hamur işleri ve çok yağlı ana yemeklerden kaçınılması gerektiğinin altını çizen Başkülekçi, sağlıklı sıvı tüketimi için en başta bol su, yeşil çay, rezene çayı, az şekerli komposto ve hoşaflar tercih edilmesi gerektiğini vurguladı.
Başkülekçi, “Şeker, tansiyon, kalp ve böbrek gibi kronik hastalığı bulunanlar, buna bağlı olarak düzenli ilaç kullanması gerekenler, hamileler, emzikliler, gelişme çağındaki çocuklar (19 yaş altı), kalp ve böbrek hastaları, mide ülseri, safra kesesi iltihabı ve taşı, karaciğer yetmezliği olanlar, ağır enfeksiyon geçirenler, ateşli hastalığı, verem, kanser hastaları, çok yaşlı ve hasta bireylerin oruç tutması sakıncalı olabilir, sağlıkları olumsuz yönde etkilenebilir” diyerek, sözlerini tamamladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında iki hekim tarafından “prostat hastalıkları”, “böbrek ve idrar yolu taşları” konuları anlatılacak.
Hastane toplantı salonunda 4 Haziran 2016 Cumartesi günü düzenlenecek konferansta, Üroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hatem Kazımoğlu “Prostat Hastalıkları”, Yrd. Doç. Dr. Mehmet N. Mercimek ise “Böbrek ve İdrar Yolu Taşları” konularında bilgiler verecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 4 Haziran 2016 Cumartesi günü saat 10.00’da düzenlenecek konferansı, dileyen herkes davetiyesiz ve ücretsiz izleyebilecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, güçlü hekim kadrosunu genişletiyor. Kardiyoloji Polikliniği’nde halen görev yapan Prof. Dr. Zarema Karben, Yrd. Doç. Dr. Alper Serçelik, Yrd. Doç. Dr. Fikret Besnili ve Dr. Beyhan Tiryaki’nin yanı sıra, Dr. İlyas Gökşen de hasta kabulüne başladı.
Dr. İlyas Gökşen, 1970 yılında Osmaniye’nin Düziçi İlçesi’nde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Osmaniye’de tamamlayan Dr. Gökşen, 1988 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.
1990 yılında Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenimine iki yıl devam etti. 1991-1994 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenim gördü. Aynı üniversiteden 1994 yılında mezun oldu.
1994 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Dahiliye Bölümü Nefroloji ve İmmünoloji Kliniği’nde toplam 1 yıl çalıştıktan sonra 1995-2001 yılları arasında, Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniği’nde ihtisas yaptı.
2001- 2007 yılları arasında, Gaziantep SSK Bölge Hastanesi’nin, 2007-2016 yılları arasında özel bir hastanenin Kardiyoloji Kliniği’nde hizmet verdi.
Dr. Gökşen 2016 yılı Mayıs ayı itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Kardiyoloji Uzmanı olarak görev aldı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nde, oğul Karaca İnci, baba Karaca İnci’ye bağışladığı böbrekle hayat verdi.
Gaziantep’te yaşayan 14 çocuk babası Karaca İnci (55), yaklaşık 7 yıl önce baş ağrısı şikayeti ile gittiği sağlık kuruluşunda yapılan tetkikler sonucu, böbrek hastası olduğunu öğrendiğini söyledi.
Bir buçuk yıl uygulanan ilaç tedavisinin ardından, sağlık durumunun daha da bozulması üzerine diyalize girmeye başladığını ve 5 yıl boyunca diyaliz tedavisi gördüğünü belirten baba Karaca İnci, “Yaşadığım sıkıntılar üzerine Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne nakil için başvuru yaptım. Kızım ve oğlum böbreğini vermek istedi” dedi.
Yapılan tetkikler sonucu kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu, bir çocuk babası Karaca İnci’nin (23) dokuları uyunca hemen nakil işlemlerinin başlatıldığını kaydeden baba Karaca İnci, şöyle devam eti:
“Başarılı geçen nakil sonrası sağlığıma yeniden kavuştum. Diyaliz süreci çok zor bir dönemdi. Diyaliz sonrasında mide bulantısı, nefes darlığı, halsizlik gibi şikayetler yaşıyordum. Ama nakil sonrası artık bunları yaşamayacağım. Oğlum sayesinde sağlığıma yeniden kavuştum. Bu durumda olup, nakil bekleyen pek çok hasta var. Herkesin organ bağışı konusunda daha duyarlı olmasını istiyorum.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni daha önce nakil olan hastaların tavsiyesi üzerine tercih ettiklerini ve çok memnun kaldıklarını anlatan Karaca İnci, “Yaşadığım şehirde böyle bir hastanenin olmasından ve sunmuş oldukları hizmetlerden gurur duyuyorum. Bizlerle çok yakından ilgilendiler. Prof. Dr. M. Fatih Yüzbaşıoğlu, Doç. Dr. Selman Ünverdi, hemşireler ve diğer çalışanlar çok teşekkür ederim” diye konuştu.
Oğul Karaca İnci ise babasının yaşadığı sağlık sorunlarını yeniden yaşamayacak olmasının kendileri için en büyük armağan olduğunun altını çizerek, “Şükürler olsun, şimdi ikimiz de çok iyiyiz” diyerek, mutluluğunu dile getirdi.
Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi de organ bağışı için herkesi biraz daha duyarlı olmaya çağırdı.
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Hemşirelik Haftası nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Hemşirelerin sağlık sektörünün temel taşlarından olduğunu anımsatan Dr. Yıldırım, “Hemşirelik, zaman ve mekan kavramı olmadan, özveriyle yapılan mesleklerinden biridir” dedi.
Hayatın doğumla başlayıp, ölümle biten her aşamasında ihtiyaç duyulan sevgi ve şefkati hemşirelerin fedakarca sunduğuna vurgu yapan Dr. Yıldırım, “Sağlık sektörünün yapı taşları olan hemşireler hafta dolayısıyla yılda bir kez değil, her gün değeri bilinmesi gereken ekip arkadaşlarımızdır” ifadelerini kullandı.
Narkoz Sağlık Dergisi tarafından, SANKO Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na “Yılın Sağlık Yatırımcısı”, kaliteli sağlık hizmeti ve sosyal sorumluluk alanındaki başarılı çalışmaların adresi olan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne Teşekkür Plaketi ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Murat Ulutaş’a Dr. Ersin Arslan Genç Bilim Adamı Ödülü verildi.
Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri Konferans Salonunda Yelda Başaran’ın sunumuyla düzenlenen törenin açılışında konuşan derginin imtiyaz sahibi Mezine Sırakaya, Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Ödülleri Töreninin, sağlık alanında da bölgede marka haline gelen Gaziantep için önemli bir çalışma olduğunu söyledi.
Sırakaya, 13 kategoride sağlık camiasının önde gelen 25 kişilik seçici kurulu tarafından belirlenen 17 ismin ödüllendirileceğini kaydetti.
Konuşmaların ardından SANKO Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’na “Sağlık Alanına Katkı Sağlayan İşadamı” ödülü verildi. Ödülü Konukoğlu adına Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Gaziantep Vali Yardımcısı Nursal Çakıroğlu’ndan aldı.
SANKO Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’nun sağlık alanında yaptığı yatırımların yadsınamaz olduğuna dikkati çeken Dr. Yıldırım, ödül kararlarından dolayı Jüri üyelerine ve Narkoz Dergisi yönetimine teşekkür etti.
Hasta yakını tarafından uğradığı saldırı sonrasında hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan adına konulan Genç Bilim Adamı Ödülü’ne ise Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahi Uzmanı ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Murat Ulutaş layık görüldü.
Törene katılamayan Yrd. Doç. Dr. Ulutaş’ın ödülünü, Sani Konukoğlu Hastanesi’nden Opr. Dr. Kadir Çınar’a, merhum Ersin Arslan’ın kardeşleri Erkan ve Ergün Arslan sundu.
Tören, sağlığa katkısı olan kurumlar kapsamında, Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Sani Konukoğlu Hastanesi’nin plaketini Gaziantep Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cahit Bağcı’dan aldı
Toplu fotoğraf çekimiyle sona eren törene katılan SANKO Üniversitesi öğrencileri, Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Opr. Dr. Kadir Çınar’la hatıra fotoğrafı çektirdi.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, organ nakli merkezi, acil servis, üremeye yardımcı tedavi merkezi, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi ve dermatoloji bulunuyor.
-SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UZMAN PSİKOLOGU ÖZTURAN:
-“ÇOK AZ KONUŞUR, ÇOK FAZLA BEKLENTİSİ OLAN İNSANLAR OLDUK. NE KONUŞUYORUZ NE DE BİRBİRİMİZE SAYGI GÖSTERİYORUZ”
-“İLETİŞİMİ DESTEKLEYEN BEDEN DEĞİL, DUYGULARIMIZDIR”
-“DUYGULARIMIZI BASTIRMAK YERİNE ANLATMAYI TERCİH ETMELİYİZ”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikoloğu Melisa Özturan, günümüzde insanlar arasındaki en büyük sorunun iletişimsizlik ve buna bağlı olarak karşılıklı anlaşamama olduğunu söyledi.
Özturan, “Toplum olarak çok az konuşur, çok fazla beklentisi olan insanlar olduk. Bu da bizi iletişimin temel işlevi olan birbirimizi dinlememe ve önyargılı davranışlarda bulunmaya itiyor” dedi.
İnsanların bir arada yaşamasının temel kuralının, karşısındaki kişilerin duygu ve düşüncelerine saygı göstermek olmasına rağmen toplumun konuşmadığını ve birbirine saygı göstermez olduğunu kaydeden Özturan, “Konuşmak ilişkinin başlamasında en temel nokta olduğu gibi devamlılığı için de sebeptir. İletişimin yüzde 30’unun sözcüklerle, yüzde 70’inin beden diliyle olduğu söylenir. Bundan beden dilinin çok önemli olduğu gibi sonuç çıksa da aslında büyük yanılgıdır” diye konuştu.
“İletişimi destekleyen beden değil, duygularımızdır. Sözümüz her zaman daha kesindir. Konuşma olmazsa karşımızdakiyle ilgili hiç bir şeyi anlayamayız, bilemeyiz, sadece kendimizce yorum yaparız” diyen Özturan, şöyle devam etti:
“Herkesin baktığı pencere farklı olduğu için çoğu zaman yanılgıya düşeriz. Çünkü bu kendi kendimize kurduğumuz tek taraflı bir iletişimdir. Oysaki iletişim hiçbir zaman tek taraflı olmaz. Duygular önemlidir, onları küçümsemek veya hafife almak sadece ilişkiyi bozacağı gibi iletişimde olacak iki kişi arasına da mesafe koyar. Kendimizi ifade etmek, karşımızdakini anlamak için konuşuruz.
Konuşmak gibi bir fırsatımız olmadığında, kendimizi kötü ve yalnız hissederiz. Çünkü duygu ve düşünceleri anlatmaya ve anlayabilmeye herkesin ihtiyacı vardır. Duygularımızı ifade etmeye çalıştığımızda zaman zaman farkında olmadan yanlış anlaşılabilir ya da ya da yanlış anlayabiliriz. Konuşmanın bir diğer gerekliliği kadın – erkek arasındaki ilişkilerde ortaya çıkıyor.”
Özturan, kadın ve erkeklerin davranış dilinin çoğu zaman farklı olduğu için, karşılıklı konuşarak anlaşabilmelerinin çok önemli olduğuna vurgu yaptı.
EMPATİ KURULMALI
Empatiyi “karşı tarafı anlamak ve kendini karşındakinin yerine koymak” olarak tanımlayan Özturan, “Eğer karşımızdakinin duygularını anlamak istiyorsak empati kurmak son derece önemli ve gereklidir. Karşımızdakini anlamamız, karşımızdakine olduğu kadar, bize de fayda sağlar. Eğer karşımızdakini anlamıyorsak, biz de kendimizi ‘o kişiye’ anlatamayız. Onun zihninin nasıl çalıştığını, nasıl algıladığını anlayamayız” İfadelerini kullandı.
“Yaşadığımız bir olay karşısında, hissettiklerimizi anlatmadan karşımızdakilerden anlamalarını bekleriz. Halbuki biz anlatmadığımız sürece karşımızdakiler ne yaşadığımızı tam olarak bilemedikleri gibi, sadece kendi görüş ve düşüncelerine göre değerlendirme yaparlar” diyen Özturan, duyguları bastırmak yerine anlatmayı tercih etmenin bireyi insanların daha kolay ve daha iyi anlamalarını sağlayacağını, bunun da kendimizi daha özel hissetmemize neden olacağının altını çizdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Bakır, Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre bir yıl içinde yaklaşık 175 bin kişiye kanser teşhisi konulduğunu bildirdi.
Yrd. Doç. Dr. Bakır, 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, yeni tanı konulan hastaların üçte ikisinin erkek, üçte birinin kadın olduğunu belirterek, “Son 50 yılda ekonomik ve çevresel gelişmişliğin artmasıyla birçok enfeksiyon hastalığının önünün alınmasına karşın, kanser olgularının görülme sıklığı arttı” dedi.
Tıp bilimindeki birçok gelişmeye rağmen kanserin nedeninin henüz tam olarak bilinmediğini anımsatan Yrd. Doç. Dr. Bakır, “Hücreler tam olarak bilinmeyen bir nedenle kontrolsüz olarak bölünmeye başlar. Bu bölünmeye bağlı kitleler oluşur ve buna kanser denir” ifadelerini kullandı.
Yrd. Doç. Dr. Bakır, kanserli hücrelerin hızla bölünmeye devam ederek, bir süre sonra çevredeki dokulara ya da kan ve lenfatik akım yoluyla özellikle karaciğer ve akciğer gibi organlara yayıldığına işaret ederek, kanserlerin başladıkları ilk organlara göre isimlendirildiklerine vurgu yaptı.
Kanserlerin ne kadar erken teşhis edilirlerse o kadar başarıyla tedavi edileceğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Bakır, kadınlarda en sık meme, rahim ve kalın bağırsak, erkeklerde ise akciğer prostat, mide ve kalın bağırsak kanseri görüldüğünün altını çizdi.
KANSERİN BELİRTİLERİ VE KORUNMA
Vücudun herhangi bir yerinde şişlik, ses kısıklığı, sebebi belli olmayan öksürük, yutma güçlüğü, sindirim bozukluğu, kabızlık, vücutta nedensiz ağrı, kilo kaybı, zayıflama, iştahsızlık, baş ağrısı, iyileşmeyen yaralar, vajinal kanama, rektal kanama ve benlerde görülen koyulaşmanın kanserin belirtileri olduğuna dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. Bakır, kanserde en etkin tedavinin kanserden korunma ve erken teşhis olduğuna işaret etti.
Kanserden korunmak için yapılması gerekenlere değinen Yrd. Doç. Dr. Bakır, şu uyarılarda bulundu:
“Sigaradan Uzak Durmak: Akciğer kanserleri, kanserlerden ölümlerin yüzde 30’undan sorumludur. Sigara ise akciğer kanserlerinin çoğundan sorumludur. Sigaranın ayrıca ağız, gırtlak, yemek borusu, karaciğer, pankreas, mide, böbrek, idrar kesesi kanserine de neden olduğu bilinmektedir.
Alkol Kullanmamak: Özellikle sigara ile birlikte kullanılırsa ağız, boğaz, gırtlak, yemek borusu, karaciğer, kalın bağırsak, pankreas ve meme kanserinin sebeplerindendir.
Radyasyondan Uzak Durmak: Güneş ışığına yani ultra-viyole B ışınlarına maruz kalmak cilt kanserlerine neden olmaktadır. Özellikle yaz aylarında öğlen arası güneşten uzak durmak önerilmektedir.
Enfeksiyondan Korunmak: Dünyadaki tüm kanserlerin yüzde 20’si, kronik enfeksiyonlara bağlıdır. Hepatit B virüsü karaciğer kanserine neden olabilmektedir. HPV virüsü rahim ağzı kanserine neden olabilir. AIDS hastalığı olanlarda birçok kanser türü görülebilmektedir.
Sağlıklı Beslenmek: Kanser riskini artıran gıdalardan uzak durmak önemlidir. Özellikle sucuk, salam, sosis gibi işlenmemiş ürünlerden uzak durulmalıdır. Günde 2.5 litre su içilmelidir. Fazla tuz tüketilmemelidir. Fazla kırmızı et tüketimi kalın bağırsak riskini arttırabilir. Mevsimine göre meyve ve sebze tüketilmelidir.
Egzersiz Yapmak: Düzenli egzersiz kanser riskini azaltmaktadır.
Obezite: Aşırı kilo meme kanseri, kalın bağırsak, rahim, yemek borusu, böbrek, pankreas, prostat ve yumurtalık kanserini arttırmaktadır.
Kanserin Erken Belirtilerini Bilmek: Açıklanamayan kilo kaybı, halsizlik, ateş, deri değişiklikleri, anormal kanamalar, yutma güçlükleri, hazımsızlık, ses kısıklığı kanserin belirtileridir.
Kanser Tarama Programına Katılmak: Özellikle sık görülen meme, rahim ağzı ve kolon kanserinde tarama programlarına katılmak gerekir. Bayanların 40 yaşından sonra düzenli muayene ve mamografi yaptırmaları, meme kanserinin erken tanısında önemlidir. Ayrıca rahim ağzı kanserleri için aşı ve smear yaptırmaları önemlidir. Bağırsak kanserinin taramasında da dışkıda kanama testleri ve kolonoskopi önemlidir.
Stresten Korunmak: Aşırı stres kişinin bağışıklık sistemini baskılayarak, kansere neden olabilmektedir. Egzersiz, psikolojik destek gibi yöntemlerle, stresten korunmak gerekir.”
1996 yılından bu yana kaliteli sağlık hizmetinden ödün vermeden, bölge insanına şifa dağıtan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü hekim kadrosuna yeni isimler eklemeye devam ediyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği’nde Dr. Mehmet Almacıoğlu hasta kabulüne başladı. 1982 yılında Gaziantep’te doğan, ilk, orta ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamlayan Dr. Almacıoğlu, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2007 yılında mezun oldu.
Dr. Almacıoğlu, mecburi hizmet süresinin ardından Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında başladığı uzmanlık eğitimini 2014 yılında tamamladı.
Türk Pediatri Kurumu Üyeliği, Avrupa Alerji İmmünoloji Derneği ve Türkiye Alerji ve İmmünoloji Derneği Üyeliği ve bu kuruluşların kongrelerinde bilimsel çalışmalar yürüttü.
Kilis Devlet Hastanesi’nde, Devlet Hizmet Yükümlüsü olarak görev yapan Dr. Almacıoğlu, 2016 Mart ayı itibarı ile Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak göreve başladı.
Evli ve bir çocuk babası olan Dr. Almacıoğlu, uzmanlık eğitimi süresince özellikle sağlıklı bebek ve çocuk gelişiminin takibi ve desteklenmesi, yeni doğan bebek ve anne sağlığı, akciğer hastalıkları, astım ve alerjik hastalıklar, sindirim sistemi hastalıkları, kilo eksikliği, boy kısalığı, tiroit ve ergenlik hastalıkları, çocukluk çağının ateşli hastalıkları konuları üzerinde çalışmalar yaptı.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mehmet Sıddık Tunçay, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.
Uzm. Dr. Mehmet Sıddık Tunçay, 1985 yılında Şanlıurfa'da doğdu. 2003 yılında Şanlıurfa Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. 2009 yılında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesini bitirdi, 2010-2014 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon İhtisası yaptı.
2014-2016 'de Nizip Devlet Hastanesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı olarak görev yapan Uzm. Dr. Mehmet Sıddık Tunçay'ın birçok yayını bulunmaktadır.
Mart 2016 itibari ile Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü’nde görev yapmaya başlayan Uzm. Dr. Tunçay, Gaziantep’te genel olarak tam manasıyla yapılamadığını düşündüğü nörolojik ve pediatrik rehabilitasyon konusunda Gaziantep ve çevre illere hizmet vermeyi amaçlamaktadır.
Ayrıca İntegratif Tıp (tamamlayıcı tıp) uygulamaları ile yakından ilgilenen Uzm. Dr. Tunçay’ın girişimsel fiziyatri yani enjeksiyonlar (lokal, intraartiküler, spinal, vb.), manuel tıp yöntemleri (tanı ve tedavi), Muskuloskeletal (kas –iskelet) USG (özellikle girişim rehberliği amaçlı), ozon, PR-P (trombosit, pıhtı hücresi yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması), proloterapi (akut ve kronik eklem ağrılarının tedavisinde kullanılan bir tedavi) ve geçmeyen her türlü ağrının tedavisinde nöral terapi uygulamaları da ilgi alanına girmektedir.
SANKO Üniversitesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şinasi Özkılıç, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla fotoğraf sergisi açtı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Yrd. Doç. Dr. Özkılıç’ın sergisinin açılış kurdelesini kesen SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, Özkılıç’ı kutladı ve Üniversite olarak gerçekleştirdikleri ilk sanat sergisinin hayırlı olmasını diledi.
Prof. Dr. Sınav, “Şinasi Hocam çektiği fotoğrafları bizlerle paylaştığında, SANKO Üniversitesinde profesyonel düzeyde başarılı sanatçı öğretim üyelerinin olmasına çok sevindik. Üniversitenin görevi sadece meslek öğretmek değil, hayatı doğru yorumlayan entelektüel insanlar yetiştirmektir ve bunun en önemli aracı da sanattır. Bu nedenle üniversitemizin sanata ve sanatçıya destek olmasından doğal bir şey olamaz” dedi.
“Marifet iltifata tabidir” sözünü hatırlatan Prof. Dr. Sınav, “Hocamızın eline, emeğine sağlık. Gaziantep’imizin önemli ama kaybolmaya yüz tutmuş bir kültürel varlığını sanatıyla somutlaştırmış. Çektiği fotoğrafları siyah-beyaza çevirerek de dramatik bir etki yaratmış. Hocamızın siyah beyaz bu fotoğraflarının yanında çektiği çok sayıda renkli fotoğrafı da var. Daha sonra, farklı sergilerle yine bir arada olacağımızı ümit ediyoruz” diye konuştu.
Yrd. Doç. Dr. Özkılıç ise ilk fotoğraf sergisinden dolayı çok gurur ve mutluluk duyduğunu dile getirerek, destekleyen herkese teşekkür etti.
SANKO Üniversitesi ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nden çok sayıda akademisyen, sanatsever ve idari personelin katıldığı Yrd. Doç. Dr. Özkılıç’ın “27 Kare İle Kendirciler” başlıklı fotoğraf sergisi, 21 Mart 2016 tarihine kadar gezilebilecek.
YRD. DOÇ. DR. ŞİNASİ ÖZKILIÇ
1971 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır’da tamamladı. 1989 – 1995 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 1998-2003 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda ihtisasını tamamlayarak, Nükleer Tıp Uzmanı oldu.
Dr. Özkılıç, 2004 yılından bu yana Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nükleer Tıp Uzmanı olarak çalışmakta olup, 2015 yılı itibariyle SANKO Üniversitesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı'nda Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır.
Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Özkılıç’ın, Türkiye Nükleer Tıp Derneği ve GAFSAD üyeliği bulunmaktadır. Halen Anadolu Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm Bölümü’nde eğitim alan Dr. Özkılıç’ın, kişisel ilgi alanları arasında sokak fotoğrafçılığı ve kültür gezileri yer almaktadır.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, “14 Mart Tıp Bayramı” çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, SANKO Holding Yönetimi adına 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla hekimlere gül takdim ederek, Tıp Bayramlarını kutladı.
Hekimliğin ne kadar özverili bir meslek olduğunu dile getirdi. Dr. Yıldırım’a, Başhekim Yardımcısı Genel Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Bakır eşlik etti.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, acil servis, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, organ nakli merkezi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi, dermatoloji ve üremeye yardımcı tedavi merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Nükleer Tıp Uzmanı, SANKO Üniversitesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şinasi Özkılıç, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yarın fotoğraf sergisi açacak.
Yrd. Doç. Dr. Özkılıç, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde açacağı sergide kendircilerle ilgili 27 fotoğraf bulunduğunu belirterek, “Gaziantep’teki mağaralar onlarca yıldır kendir ustalarının çalışma alanıdır. Gelişen teknoloji onların çalışma koşullarını kolaylaştırmadı. Kendir ustaları; sürekli loş ve nemli ortamda çalışmak zorunda” dedi.
Kendircilerin geleneksel yöntemlerle yüzlerce yıllık kültürü yaşattıklarını anlatan Yrd. Doç. Dr. Özkılıç, “Üretilen kendirler; pota filesinden, hamağa, çuval dikiminden, balıkçı ipine kadar birçok alanda kullanılıyor. Üretilen iplik, rutubeti sevdiği için bu alanlarda üretimi tercih ediliyor. Aralarında çocukların da bulunduğu çalışanlar, günde 80 kilograma yakın kendir üretirken, iki tezgâh arasında gün boyu 30 ile 40 kilometre arasında mesafe kat ediyorlar” diye konuştu.
Bir asrı aşkın süredir yapılan ve bir kültür olan bu mesleği evlerinin altındaki mağaralarda devam ettiren, kalan az sayıdaki kendir ustalarının, kendilerini de bu mesleğin son temsilcileri olarak gördüklerini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Özkılıç, el yapımı tezgahlarda çeşitli ebatlarda kendir üretilen bu mekanların, fotoğraf meraklılarının da uğrak yerleri arasında bulunduğuna vurgu yaptı.
YRD. DOÇ. DR. ŞİNASİ ÖZKILIÇ
1971 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır’da tamamladı. 1989 – 1995 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 1998-2003 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda ihtisasını tamamlayarak, Nükleer Tıp Uzmanı oldu.
Dr. Özkılıç 2004 yılından bu yana Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nükleer Tıp Uzmanı olarak çalışmakta olup, 2015 yılı itibariyle SANKO Üniversitesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı'nda Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır.
Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Özkılıç’ın, Türkiye Nükleer Tıp Derneği ve Gaziantep Fotoğraf Sanat Derneği (GAFSAD) üyeliği bulunmaktadır. Halen Anadolu Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm Bölümü’nde eğitim alan Dr. Özkılıç’ın, kişisel ilgi alanları arasında sokak fotoğrafçılığı ve kültür gezileri yer almaktadır.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gökhan Özer, sinir sistemi semptomları (belirtileri) ve hastalıkları arasında en çok baş ağrılarıyla karşılaşıldığını belirterek, “Hayatın herhangi bir döneminde baş ağrısıyla karşılaşma olasılığı yüzde 90’dır” dedi.
Halka açık konferanslar kapsamında “Baş Ağrılarına Yaklaşım” konusunu anlatan Dr. Özer, bir hastalık olarak baş ağrısından yakınma oranının yüzde 30-40, migren ağrıyla karşılaşma oranının ise yüzde15-20 olduğunu söyledi.
“Ağrının ne zaman başladığı, lokalizasyonu (yeri), tedavisiz ne kadar sürdüğü, ağrının şekli ve şiddeti, ağrının sıklığı, ağrıyı başlatıp artıran veya hafifleten sebepler, ağrıya eşlik eden bulgular bizim için önemlidir” diyen Dr. Özer, şöyle devam etti:
“Baş ağrıları arasında geniş bir topluluğu etkileyen migreni tetikleyen etkenlerin en önemlileri menstrürasyon (adet kanaması), stres, yorgunluk, az veya çok uyumak, bazı yiyecekler, bazı kimyasal bileşikler, ilaçlar, basınç değişikleri, fiziksel aktivitelerdir.
Ağrı periyodunda alkol kullanımı, gerilim, özellikle günün sonundaki günlük stres, Trigeminal Nevralji (ani yüz ağrısı); konuşma, yemek yeme, diş fırçalama, tıraş olma, soğuk, yüz yıkama sırasında hissedilen kısa süreli ağrılar, egzersiz, postural (vücudun duruş şekli) değişiklikler, aşırı eğilme sonucu görülen intrakraniyal (kafatası içi) kitle, egzersiz ve seksüel aktivite ile artan kan basıncına bağlı anevrizma rüptürü ve özellikle erkek hastalarda, öksürük, ıkınma, egzersiz ve seksüel aktivite ile başlayan ağrılarda organisite ekarte edilmelidir.”
BAŞAĞRILARINDA ALARM BELİRTİLERİ:
Baş ağrılarının alarm belirtilerine değinen Dr. Özer, sözlerini şöyle tamamladı:
“Erkek cinsiyet, ağrı tipinin atipik, farklı cinsiyette olması, yaş ki burada kasıt ilkokul çağı öncesi ve 50 yaş sonrası başlayan ağrılar, ağrının beklenen yaşta değil farklı yaş grubunda olması, Trigeminal Nevralji genç yaşta ise dikkat, son 6 ayda başlayan şiddetli ağrı, hastanın yaşantısındaki en şiddetli baş ağrı ise (ben böyle bir ağrı daha önce yaşamadım ifadesi) Visual Analog Skoru VAS :0-10, yüz, göz lokalizasyonlu ağrılar.
Medikal tedavide klasik analjezikler (ağrı kesiciler), NSAİ, Ergo türevleri: Ergotaminler, Triptanlar, Metoklopramid migrende kullandığımız ilaçlardır. Proflaktik tedavide ise; Beta bloker, Tad, Valproik asit, SSRI, Topiramat, Lamotirijin, Gabapentin, Relaxsasyon, Akupunktur, Psikolojik destek önemlidir.”
Dr. Özer, sunumunun ardından katılımcıların soruların yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi, ekonomik refahın artmasıyla birlikte, hazır gıda ve tuz tüketimindeki belirgin artışın, gelişen ülkelerin ortak kötü kaderi olduğunu belirterek, “Yaşamın tadını ‘tuz’la bozmayın” dedi.
Doç. Dr. Ünverdi, “11 -17 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası” dolayısıyla yaptığı açıklamada, hazır gıda ve tuz tüketimindeki belirgin artışın, gelişen ülkelerin “ortak kötü kaderi” olduğunu kaydetti.
Bu duruma paralellik gösteren hipertansiyon, obezite ve diyabet sıklığında görülen artışın, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gittikçe artan ve insan sağlığını tehdit eden felaketlere dönüştüğünün altını çizen Doç. Dr. Ünverdi, şöyle devam etti:
“Gelişmiş ülkeler tuz alımı ile başta ölüm, hipertansiyon, obezite, böbrek yetmezliği ve şeker hastalığı olmak üzere, sağlığı tehdit eden birçok hastalık arasında doğrudan güçlü bir ilişki olduğunu çok önceden fark ettiler. Önemli bir halk sağlığı problemi olan tuzun alımını kısıtlama ve önleme adına ciddi stratejiler geliştiren Avrupa ülkeleri, kişi başına tuz alımını günlük ortalama 9 grama kadar düşürmeyi başardılar.”
TÜRKİYE’DE DURUM NEDİR
Bu tehlikeyi geç fark etmekle beraber Türkiye’de sağlık otoritelerinin tuz alımı konusunda birtakım önlemleri uygulamaya geçirdiğine dikkati çeken Doç. Dr. Ünverdi, “Ancak 5 yıl boyunca alınan önlemlere rağmen ortalama tuz alımında sadece 3 gram/günlük bir azalma sağlanarak, günlük tuz tüketiminin 15 gram/güne düştüğü izlendi. Bu strateji ile dünya sağlık örgütünün önerdiği hedefe ulaşmamız oldukça zor olacağa benziyor” ifadelerini kullandı.
Artan tuz tüketiminin toplumun genel sağlığını tehdit ettiğini, hipertansiyon, artan obezite, böbrek yetmezliği ve diyabet sıklığındaki artış ve bunların tedavi giderlerine ayrılan bütçenin sürekli arttığını anlatan Doç. Dr. Ünverdi, “Daha mutlu ve zengin bir yaşam için daha az tuz tüketelim. Hayatın tadını ‘TUZ’ ile kaçırmayalım” çağrısını yaptı.
Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, insani duyguların ön planda olduğu tıp mesleğinde özverinin esas olduğunu bildirdi.
14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Dr. Yıldırım, “Her mesleğin artı ve eksileri vardır. Ancak fedakarlık ve sevgi isteyen tıp mesleği, hatayı asla kabul etmeyeceği gibi, sürekli yenilik ve gelişim ister. İnsani duyguların ön planda olduğu tıp mesleğinde özveri esastır” dedi.
Dr. Yıldırım, “Kendi hayatlarını, hiç düşünmeden başkalarının hayatlarını kurtarmaya adayan, büyük bir özveri ve sabırla görev yapan tüm hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında 12 Mart 2016 tarihinde Nöroloji Uzmanı Dr. Gökhan Özer tarafından “Baş Ağrılarına Yaklaşım” konusu anlatılacak.
Dr. Özer, konferansta baş ağrılarının nedenlerini, en sık baş ağrısı sebeplerini, baş ağrısı hastalarının nasıl değerlendirildiğini, hangi tip baş ağrılarında doktora gitmek gerektiğini, baş ağrılarının alarm belirtilerini, migren ve diğer baş ağrılarının ayrıntılı tedavi yöntemlerini ele alacak.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Toplantı Salonu’nda 12 Mart 2016 tarihinde saat 11.00’de düzenlenecek konferansa, dileyen herkes davetiyesiz ve ücretsiz katılabilecek.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, kadavradan gerçekleştirilen böbrek nakli ile 17 yaşındaki Aydın Kurt, hayata yeniden tutundu.
Kahramanmaraş’ta yaşayan ve beş kardeşin üçüncüsü olan Aydın Kurt, 2,5 yıldan beri böbrek hastası olduğunu belirterek, “Halsizlik nedeniyle gittiğim sağlık kuruluşunda, böbrek hastalığı teşhisi konuldu. İlaç tedavisi yeterli olmayınca iki yıl önce diyaliz tedavisi başlatıldı” dedi.
Yaşadığı tüm bu olumsuzluklar nedeniyle eğitime ara vermek zorunda kaldığını kaydeden Kurt, “Diyaliz süreci çok zordu. Kolum şişiyor, canım yanıyordu. İstediğimi yiyemiyordum, içemiyordum. Yorgunluk, halsizlik oluyordu. Ailem organ bağışı yapmak istedi, ancak kadavradan nakil için başvurduğumuzdan, bir haber gelebilir diye umutla bir süre beklemeye karar verdik” diye konuştu.
Diyaliz tedavisi gördüğü sırada kadavradan nakil için Sani Konukoğlu Hastanesi’ne kaydını yaptırdığını ve başvurduktan 6 ay sonra uygun kadavranın çıktığını anlatan Kurt, beklediği haberin Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nden geldiğini söyledi.
Hastaneden haberi alan annesinin kendisini aradığında koşarak eve gittiğini vurgulayan Kurt, şöyle devam etti:
“Haberi alınca çok mutlu oldum. Sonra ailemle birlikte Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne geldik. Gerekli tetkikler yapılarak, ameliyata girdim. Ameliyat beni hiç korkutmadı, çünkü hastanede bana çok iyi bakılacağını biliyordum. Doktorlarım Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Doç. Dr. Selman Ünverdi çok ilgiliydi. Her şeyden çok memnun kaldım. Bağışı yapan aileye çok teşekkür ederim. Benim yaşadıklarımı düşünerek, herkesin bağış yapmasını istiyorum. Organ bağışıyla, aslında can bağışlıyorlar.”
AİLENİN MUTLULUĞU
Fabrikada çalışan baba İzzet Kurt (52) ise Aydın’ın rahatsızlığını öğrendikten sonra tavsiye üzerine farklı illerde sağlık kuruluşlarıyla görüştüklerini, son çare olarak organ naklini düşündüklerini bildirdi.
“Birkaç ay bekleyelim, uygun kadavra çıkmazsa oğluma böbreğimi vereyim dedim. Ama organ bağışı sayesinde buna gerek kalmadan oğlum sağlığına kavuştu” diyen Kurt, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gaziantep’te böyle bir merkezin olması, çevre illerdeki hastalar için de çok büyük bir fırsat. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nin başarılı nakilleri hepimiz için büyük bir umut oldu. Burada kendi evimizde gibiyiz. Ulaşım, gittiğimiz yerde kalma gibi sorunlar yaşamıyoruz. Ayrıca çok güzel, temiz, kaliteli ve güler yüzlü çalışanları olan bir hastane. Çok memnun kaldık, herkese öneriyoruz.”
Ev hanımı olan anne Güllü Kurt (46) da oğlunu diyalize her gönderişinde ardından gözyaşı döktüğüne vurgu yaparak, “Yaşadığı sıkıntılara dayanamıyordum. Uygun kadavra çıktığı haberini aldığımda çok büyük mutluluk yaşadım” ifadelerini kullandı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Yüzbaşıoğlu ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi de genç bedenlerin, bağışlanacak organlarla hayata kaldıkları yerlerden devam etme şansı bulduklarının altını çizdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikoloğu Melis Süyür, sınava giren öğrencileri paniğe kapılmamaları için uyararak, “Heyecanı paniğe dönüştürmemek gerekir. ‘Ben yapabileceğimi yaptım’ demek, yaşanan gerginlik düzeyini azaltmanın doğru yoludur” dedi.
Süyür, sınava girenlerin zihninde, sınav performansı, zamanın etkili ve verimli kullanımı, hedeflenen başarıya ulaşılıp ulaşılamayacağı gibi sınav anına ve sonrasına ilişkin kaygılar yer alabileceğini söyledi.
Öğrencilerin bu ve buna benzer olumsuz düşüncelerle farkına varmadan kaygı ve stres düzeyini artırdığına dikkati çeken Süyür, kaygı düzeyinin artmasıyla sınava ilişkin olumsuz düşüncelerin kısır bir döngü içerisinde öğrenciyi rahatsız etmeye devam ettiğine vurgu yaptı.
Süyür, öğrencinin sınava ilişkin olumsuz düşüncelerini kehanete dönüştürmeden, başarılı bir sınav performansı sergilemesi için olumsuz düşüncelerini kontrol etmesinin son derece önemli olduğunun altını çizdi.
“Sınava girmeden önce nasıl bir çevrede, nasıl bir okulda sınava girileceğini görmek sınav adaptasyonunu kolaylaştıracaktır” diyen Süyür, şöyle devam etti:
“Sınav sürecinde moralinizi yüksek tutup, kalan zamanınızı eksiklerinizi tamamlamak için kullanmanız, hedeflenen başarıyı yakalamanızı kolaylaştıracaktır. Sınavla ilgili gereksiz kaygılar yaratmak yerine, sınava hangi bölümden başlanacağı, sınavda zamanın nasıl kullanılacağına ilişkin stratejiler üretmek daha etkili ve doğru olacaktır.
Sınava giren, özellikle de önemli bir sınava giren herkesin heyecanlanması doğaldır. Çünkü heyecan doğal bir duygudur. Heyecanı paniğe dönüştürmemek önemlidir. ‘Ben yapabileceğimi yaptım’ demek belki de yaşanan gerginlik düzeyini azaltmanın en doğru yolu olacaktır.”.
SINAV ANINDA DİKKAT ETMENİZ GEREKENLER
Öğrencilerin sınav anında heyecanlandıklarını fark ettiklerinde paniğe kapılmamalarının önemli olduğunu kaydeden Süyür, “Sınavın doğal bir sonucu olan heyecanı, paniğe dönüştürmemeniz çok önemli, kendinize bunu hatırlatın” uyarısında bulundu.
“Sınavda soruları cevaplamaya en iyi bildiğiniz ve kendinizi güçlü hissettiğiniz bölümden başlayın” diyen Süyür, uyarılarını şöyle sürdürdü:
“Soruların geliş sırası, farklı türden soru kitapçıkları kullanıldığı için, zorluk derecesine paralel olmayabilir. Bu nedenle soruların kolaydan zora doğru sıralandığı hatasına düşmeyin. Yapamadığınız soru olduğunda endişeye kapılmak veya soruyla inatlaşmak yerine, farklı konudaki sorulara geçerek, yeni soruya odaklanın. Cevabından emin olmadığınız soruları boş bırakarak, daha sonra dönmeye çalışın, gereksiz zaman harcamayın.
Belirli aralıklarla kodlamalarınızı kontrol ederek, soruların yanıtlarını işaretlerken kodlamalarınızda bir hata ya da kaydırma olmadığından emin olun. Başka adayların kaç soru yanıtladıkları ve neler yaptıklarıyla ilgilenmek yerine, soruları cevaplamanız bittiğinde, cevaplarınızı son bir kez kontrol edin.”
ANNE VE BABALARA ÖNERİLER
Sınav sürecinin sadece gençleri değil, aileleri de psikolojik olarak etkilediğine dikkati çeken Süyür, bu dönemde ailenin, gencin yanında olduğunu hissettirmesinin önemine değindi.
Süyür, “Sınav dönemleri gencin, ailenin olumlu yaklaşımına en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlar olup, sonucun kendisiyle olan diyaloğunuzun değişmeyeceğini, onu her zaman seveceğinizi ve değer vereceğinizi hissetmesi çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
İyi bir sınav performansı için tüm önerilerin, anne - babaların sınava yönelik olumlu tavır ve davranışlarıyla desteklendiğinde anlam kazanacağını anlatan Süyür, sözlerini şöyle tamamladı:
“Çocuklarınıza verebileceğiniz en güzel destek, stres oluşturacak her türlü diyalogdan uzak durup, her koşulda ve durumda kendilerini desteklediğinizi hissettirmeniz olacaktır. Objektif olunuz ve sonuç ne olursa olsun onun yanında olduğunuzu hissettiriniz.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü hekim kadrosunu genişletmeye devam ediyor.
Halen Dr. Gönül Çakmak’ın hasta kabul ettiği Nöroloji Polikliniği’nde Dr. Gökhan Özer de göreve başladı.
Adıyaman 1975 doğumlu olan Dr. Özer, ilk, orta ve lise öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gören Dr. Özer, uzmanlık eğitimini Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aldı. Mecburi hizmetini Birecik Devlet Hastanesi’nde yapan Dr. Özer, 6 yıl Gaziantep’te özel bir hastanede hizmet verdi.
Dr. Özer, Şubat 2016 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nöroloji Uzmanı olarak hasta kabulüne başladı.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, acil servis, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, organ nakli merkezi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi, dermatoloji ve üremeye yardımcı tedavi merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, GAPFOOD 12. Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı ile GAPTARIM 7.Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı’nda stant açtı.
Açılışını Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yaptığı fuarda açılan stantta, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler paylaşılırken, dileyen ziyaretçilerin ve katılımcıların tansiyon ve kan şekeri ölçümü ücretsiz olarak yapılıyor.
Çok sayıda firmanın katılımı ile Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen ve yoğun ilgi gören fuar, 7 Şubat 2016 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ
Sağlıkta yüksek kalitenin adresi haline gelen ve dünya standartlarında hizmet verilen hastanede, acil servis, biyokimya, patoloji ve klinik mikrobiyoloji laboratuvarları, radyoloji, nükleer tıp, kardiyovasküler cerrahi, organ nakli merkezi, nefroloji, genel cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi, dahiliye, gastroenteroloji, endokronoloji, kulak burun boğaz, pediatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, üroloji, ortopedi ve travmatoloji, enfeksiyon hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, plastik rekonstrüktif cerrahi, göz hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, nöroloji, psikiyatri, göğüs cerrahisi, dermatoloji ve üremeye yardımcı tedavi merkeziyle uzman tanı ve tedavi yöntemleri uygulanıyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Uzman Psikologu Melis Süyür, sömestr tatilinin başlamasıyla birlikte not durumuna bağlı olarak öğrencilerin bazılarının tatlı bir heyecan yaşarken, bazılarını da korku sarmış olabileceğini söyledi.
Ailelere yarıyıl tatilinin bazı amaçları bulunduğunu anımsatan Süyür, “Çocuklara dinlenme olanağı sağlarken, ailelere de çocuklarını değerlendirme ve yeni planlarla yeni bir döneme hazırlık olanağı sağlamaktır” dedi.
Notların iyi olmaması durumunda kızmadan önce yapılması gerekenler olduğunu anlatan Süyür, “Elbette anne baba olarak üzülmeniz, kaygı hissetmeniz doğal. Ama duygularınızı kızgınlık şeklinde çocuklara yansıtmadan önce yarıyıl boyunca yeterince takip ettiniz mi? Sorunları anlamaya ve çözmeye çalıştınız mı? Çocuğunuzdan beklentileriniz gerçekçi mi? diye düşünmeniz gerekir. Çünkü tüm bunlar ebeveyn olarak sizin göreviniz” uyarısını yaptı.
“Bunları yaptığınızı düşünüyorsanız yine kızmadan başka yöntemler araştırmalı ve çocuğunuzla konuşmalısınız. En iyi yöntem çocuğunuz ile iletişim halinde olup, iyi bir dinleyici olmanızdır” diyen Süyür, şöyle devam etti:
“Kızmak sonucu değiştirmeyeceği gibi aksine hem çocuğunuzla ilişkinizin bozulmasına, hem de onun derslerle ve okulla ilgili algısının değişmesine neden olur. Bu, ‘kötü karnelere de armağan alın’ demek değildir. Karne hediyesi kavramı çok değişti. Aslında her karne için hediye almak gerekiyor mu? Okula gitmek ve elinden gelenin en iyisini yapmak her çocuğun doğal işi olmalıdır.
Karne hediyesi bir çeşit paylaşımdır. Karne hediyesi, ortak sevincin kutlanması ve tatilde doğru zaman geçirmeye yardımcı olması için alınan doğru hediyelerdir. Mesela; bilgisayar oyunu gibi sonradan daha büyük sorunlara yol açan hediyeler düşünülmemelidir.”
CEZA VE ÖDÜL ÖLÇÜLÜ OLMALI
Unutulmaması gereken önemli bir noktalardan birinin de çocukların, aldıkları karne notlarına bakılarak, “çalışkan” ya da “tembel” olarak değerlendirilmemesi ve etiketlendirilmemesi olduğunu vurgulayan Süyür, “Bu anlamda yapılacak aşırı cezalandırma ve ödüllendirme tepkilerinden de kaçınılmalıdır. Aşırı ödüllendirmelerde, çocuk ileriki öğrenmelerini kendisi için değil başkalarından elde edeceği ödül için gerçekleştirmekte bu da kalıcı öğrenmeleri ve içsel motivasyonu olumsuz yönde etkilemektedir” diye konuştu.
Çocuğa sunulan hediyenin bir yandan eğlendirirken, bir yandan da eğitici ve geliştirici olması gerektiğini dikkati çekerek, “Örneğin; bir spor dalına alıştırmak sporla uğraşmasını sağlamak dönemin stresini atarken bir yandan da gelişimi için olumlu sonuç verecektir” ifadelerini kullandı.
Tatili verimli geçirme konusunda da önerilerden bulunan Süyür bunları şöyle sıraladı: “Mutlaka bir tatil programı hazırlayın, ailenizle birlikte tatil yapın. Okul dönemi boyunca yoğun çalışma temposundan görüşemediğiniz akrabalarınızı ziyaret edin, aile içi bağların kuvvetlenmesini sağlayacaktır. Ancak tatilde ders çalışmayı ihmal etmeyin. Eksik kalan konuları tamamlayın. Konu tekrarı yapın, yeni konulara zaman ayırın.
Günün, haftanın ve yarıyıl tatilinin sonunda ulaşmayı düşündüğünüz yeni hedefler belirleyin. Bolca kitap okuyun. Aileler de okudukları kitapları çocukları ile paylaşsın. Bu iletişim gücünü artıracaktır. Dinlenmeye ve gezmeye de vakit ayrılmalı. Tatil aktivitelere zaman ayırma telaşı içinde geçirilmeden, çocuğun bireysel plan yapmasına izin verilmeli.
Sosyal faaliyetlere (tiyatro, sinema, konser, spor vb.) zaman oluşturun. Vizyondaki filmler arasından olumlu içerikli konular seçilip paylaşım içerisine girilsin. Şiddet içerikli içerisinde küfür barındıran filmlerden kaçınalım. Dönem başladığında uyku problemi yaşamamak için geç saatlere kadar bilgisayar, televizyon, cep telefonu başında kalmadan yatış saatlerin düzenleyin.”
Yetenek, ilgi ve beceri bakımından her çocuğun kendine özgü özellikleri olduğunun altını çizen Süyür, bu nedenle çocuğun dönem boyunca sergilediği performansın başka çocuklarla asla kıyaslanmaması gerektiğine vurgu yaptı.
Süyür, çocukları ikinci döneme motive etmek için kaygı ve tehdit yolunu kullanılmaması, çocuğa her şeye rağmen koşulsuz sevildiğinin ve ona güvenildiğinin hissettirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Nevhiz Gündoğdu, “Astım ve Tedavisi” konulu halka açık konferans verdi.
Astımın hava yollarının daralması ile ortaya çıkan ve ataklar halinde gelen bir hastalık olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu, “Hava yollarında daralma olduğunda öksürük ki genellikle kuru öksürük şeklinde görülür, nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve hırıltılı - hışıltılı solunum gibi belirtiler meydana gelir” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu, doğru tedavi ile astımlı hastaların hemen hemen hiç yakınması olmayacağını ancak zaman zaman, karşılaştıkları bazı çevresel etkenlerin hastanın şikayetlerinin tekrar ortaya çıkmasına neden olacağını söyledi.
Uygun tedavinin yapılabilmesi için öncelikle doğru tanı konması gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu, “Her hastalıkta olduğu gibi kişiyi hekime götüren belirtiler ve kişiye ait tıbbi öykü, tanı aşamasının ilk basamağını oluşturmaktadır” diye konuştu.
Astım hastalarının ilaçlarını düzenli ve uygun şekilde kullanmalarının ilaç tedavisinin en önemli basamağını oluşturduğunu anımsatan Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu, astım ilaçlarının tedavisinde kullanılan ilaçlar hakkında da bilgiler paylaştı.
Konferans Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu’nun katılımcıların sorularını yanıtlamasıyla sona erdi.
Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Selman Ünverdi, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosu arasında yerini aldı.
Doç. Dr. Selman Ünverdi, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra, 2006 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, İç Hastalıkları Uzmanlık Eğitimini tamamladı. Aynı yıl Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği’nde çalışmaya başlayan Doç. Dr. Ünverdi, 2008 yılında aynı hastane bünyesinde Nefroloji Yandal Eğitimine başladı.
2009 yılında Harvard Üniversitesi Nefroloji Bölümü tarafından düzenlenen Eğitim Programına katılan Doç. Dr. Ünverdi, 2011 yılında tamamladığı Nefroloji Uzmanlığı sonrası iki yıl Gaziantep Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi’nde Nefroloji Uzmanı olarak görev yaptı.
2013 yılında Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Nefroloji Başasistanı, aynı yıl Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Eğitim Görevlisi ve İç Hastalıkları İdari Sorumlusu olarak görevlendirildi.
2014 yılı Ocak ayında Nefroloji Doçenti unvanını aldı. 2015 yılında üç ay süreyle Observer olarak UT Southwestern Üniversitesinde Transplant Nefrolojisi Bölümü’nde çalıştı.
Doç. Dr. Ünverdi’nin Uluslararası SCI ve SCI Expanded dergilerde İngilizce ve yurtiçi hakemli dergilerde yayınlanmış 50’nin üzerinde makalesi bulunan Doç. Dr. Ünverdi, 200’ün üzerinde uluslararası atıf almıştır. Ayrıca birçok iç hastalıkları asistan tezine danışmanlık yapmıştır.
2016 yılı Ocak ayı itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Nefroloji Uzmanı olarak göreve başlayan Doç. Dr. Ünverdi’nin Böbrek Nakli, Kronik Böbrek Yetmezliği, Hemodiyaliz, Periton Diyalizi, Glomerulonefritler ve Hipertansiyon konularında çalışmaları devam etmektedir.
İngilizce bilen, evli ve 2 çocuk babası olan Doç. Dr. Ünverdi’nin Türk Nefroloji Derneği ve European Renal Association-European Dialysis and Transplantation Association Üyeliği bulunmaktadır.