YILBAŞI AKŞAMI BESLENMESİ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE  DİYET UZMANI ALPAYDIN “NE KADAR YENİLDİĞİ KADAR,  NELERİN YENİLDİĞİ DE ÇOK ÖNEMLİDİR’’

YILBAŞI AKŞAMI BESLENMESİ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN “NE KADAR YENİLDİĞİ KADAR, NELERİN YENİLDİĞİ DE ÇOK ÖNEMLİDİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, ‘’Yeni yıl ister evde, isterse dışarıda, nerede kutlanırsa kutlansın, bu kutlama sırasında ne kadar yenildiği kadar, nelerin yenildiği de çok önemlidir’’ dedi.

Alpaydın, yılbaşı sofrasında fazla yemek yiyebilmek için gün içerisinde öğün atlamanın, fazla besin tüketiminden sonra gazlı içecek veya maden suyu içerek hazımsızlığın önlenebileceğini düşünmenin yapılan yanlış davranışlardan sadece birkaçı olduğunu söyledi.

‘’Bu gece insanlar uyanık kaldıkları süreci tüketerek geçirdikleri için, temel kural azar azar ve sık yemektir’’ diyen Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Yılbaşı veya diğer özel günler için düzenlenen yemeğe zeytinyağlılar gibi hafif yiyeceklerle başlanılmalı ve yarım porsiyon yiyerek sürdürülmeli. Yağ oranı düşük olan haydari, acılı ezme, yaprak sarma veya biber dolma, barbunya veya fasulye pilaki, patlıcan ezme gibi gıdalar edilmeli.

Vitamin, mineral ve posa içeriği yüksek besinlere sofrada mutlaka yer verilmeli. Yemek mümkün olduğu kadar yavaş ve uzun zaman dilimine yayılarak yenilmeli. Yılın ilk gününü mide ve bağırsak sorunlarıyla ‘berbat’ biçimde karşılamamak için yiyecekler yanında içeceklere de dikkat edilmeli, alkol alınıyorsa birlikte bol su ve alkolsüz içecek tüketilmeli.

İçki içenler, içkinin rengi koyulaştıkça içindeki toksik maddenin artacağını bilmeli. Aç karnına kesinlikle içki içilmemeli. İçerken arada bir şeyler atıştırmalı. İdeal ölçü kadınlar için en fazla iki, erkekler için üç kadeh sınırının aşılmamasıdır.’’

SABAH ZİNDE UYANMAK İÇİN

Alpaydın, özel yemeklerin ertesi sabah zinde uyanmak için yatmadan önce ya kaloriferlerin kapatılması ya da yatak odasının iyice havalandırılması gerekmektiğini anımsattı.

Kronik rahatsızlığı olanların beslenmesine de değinen Alpaydın, şu önerilerde bulundu:

‘’Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi kronik rahatsızlığı olan kişilerin sofraları, yılbaşı ve diğer özel günlerde daha dikkatli olarak hazırlanmalı.

Bu tür kronik rahatsızlığı olan kişilerin mutlaka diyetlerini sürdürmesi ve gerekirse diyetisyenlerine danışıp ek besin almaları gerekir. Aşırı gıda alımı sonucu ortaya çıkan mide gerginliği, tansiyonun yükselmesine, kalbe daha fazla yük binmesine ve kriz riskinin artmasına yol açabilir.’’

ÖĞÜN DÜZENİNİ BOZMAYIN

Yılbaşı akşamı yemeğinde de diğer günlerde olduğu gibi işin sırrının öğün düzeninde olduğunu bilerek kahvaltı, hafif bir öğle ve akşam yemeği olacak şekilde üç öğünde beslenilmesi gerektiğine dikkati çeken Alpaydın, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Çok fazla çeşit ve yağlı besin tüketimi mide bulantısı, hazımsızlık ve ishal gibi sağlık sorunlarına yol açacağı için mümkün olduğu kadar yağsız ve az çeşit besin tüketilmesine özen gösterilmeli.. Yemekten önce 45–60 dakika yürüyüş yaparak metabolizma hareketlendirmeli ve yılbaşı sofrasına çok aç bir şekilde oturmamak adına, 1 - 2 saat öncesinde yoğurt, salata, meyve, çorba ve ekmek gibi düşük enerjili besinler tüketilmeli.

Doygunluk sağlandıktan sonra sofrada oturmak yemek miktarının artmasına neden olacağı için yemek bitiminde sofradan kalkmalı ve özellikle yatmadan 2 saat önce yemek tüketimi sonlandırılmalı. Kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri, hamur tatlıları yerine sütlü ve meyveli gibi hafif tatlılar tercih edilmeli.’’

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -DR. ÇEKEM: “DEPRESYON TIBBÎ BİR DURUMDUR”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -DR. ÇEKEM: “DEPRESYON TIBBÎ BİR DURUMDUR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, depresyonun, diğer hastalıklar gibi tıbbi bir durum olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem ‘’Depresyon’’ konusunu anlattı.

Dr. Çekem, depresyonun sık rastlanan, zayıflıkla ilgisi olmayan, utanılmaması gereken, tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğuna dikkati çekti.

Depresyonun kalp ya da mide ülseri gibi tıbbî bir durum olduğunu belirten Dr. Çekem, ‘’Depresyon, kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında çökkünlük duygularının yerleştiği ve yaşamı normal bir biçimde sürdürmeyi olanaksız kılacak kadar uzun süren ciddi bir hastalıktır’’ dedi.

BELİRTİLERİ

Dr. Çekem, kendini üzgün ya da boşlukta hissetme, ilgi azalması ya da zevk alamama, iştah değişiklikleri, uyku bozuklukları, huzursuzluk ya da ağırlaşma, yorgunluk ve enerji kaybı, değersizlik ya da suçluluk duyguları, düşünceleri yoğunlaştıramama ya da kararsızlık ve tekrarlayan ölüm düşüncelerinin, depresyonun belirtileri olduğunu kaydetti.

AİLEYE ETKİLERİ

Depresyonda ailenin genel atmosferinin daha karamsar ve olumsuz hale gelebileceğinin altını çizen Dr. Çekem, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Kişinin diğer aile bireyleri ile ilişkileri bozulabilir, evdeki anlaşmazlı, tartışma ve sıkıntıların artmasına, ailenin sosyal aktivitelerinin azalmasına, çocuklarda aile içindeki gerilim ve sıkıntılardan dolayı kaygı belirtilerinin oluşmasına (tırnak yeme, altını ıslatmaya veya kirletmeye başlatma, kekeleme, tik bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları vb) yol açabilir.’’

‘’Kendinizde veya bir yakınınızda depresyon olduğunu düşünüyorsanız, tedavi için başvurmayı ya da yakınınızı başvurmak için ikna etmeyi ihmal etmeyin’’ uyarısını yapan Dr. Çekem, katılımcıların sorularını da yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, DEPRESYON ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, DEPRESYON ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem tarafından “Depresyon” konusu anlatılacak.

Dr. Çekem, depresyonun sık görülen, kişinin günlük yaşamını etkileyebilecek hatta ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir psikiyatrik rahatsızlık olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 26 Aralık 2009 Cumartesi günü saat 10.00’da gerçekleştirilecek konferansta Dr. Çekem; depresyonun nedenleri, seyri, toplumda görülme sıklığı,  depresyonla baş etme ve tedavi yöntemleri konularında bilgiler verecek.

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  HALKA AÇIK KONFERANS -OPR. DR. PALAZ: “MENOPOZ HASTALIK DEĞİL, DOĞAL BİR SÜREÇTİR”

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -OPR. DR. PALAZ: “MENOPOZ HASTALIK DEĞİL, DOĞAL BİR SÜREÇTİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, adetten kesilme anlamına gelen menopozun bir hastalık değil, doğal bir süreç olduğunu söyledi.

Opr. Dr. Palaz, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferanslar kapsamında “Menopoz” konusunu anlattı.

Batıda 50’li yaşlarda girilen menopozun ülkemizde yaş ortalamasının 48 – 49 olduğunu belirten Opr. Dr. Palaz, ‘’Menopozda, yumurtalıklarda yumurta sayısı azalacağı için ilk önce adet bozukluğu şeklinde kendini gösterir’’ dedi.

‘’Ortalama 8 – 10 yıl öncesinden hormonal değişiklikler başlayacak, giderek azalan yumurtlama nedeniyle, gebe kalma şansı da azalacaktır’’ diyen Opr. Dr. Palaz, yapılan hormon testi sonuçlarına göre, menopoz öncesi olup olmadığının anlaşılabildiğine dikkati çekti.

TEDAVİSİ

Menopoz yaşının yıllar içerisinde pek değişmediğini, ancak ortalama yaşam süresinin bayanlarda 80 yaş civarında olmasından dolayı, yaklaşık 25 – 30 yıllık uzun bir süreçte yaşam kalitesini arttırmak için hekimler tarafından düşünülenin eksik olan östrojen hormonu vermek olduğuna dikkati çeken Opr. Dr. Palaz, şöyle devam etti:

‘’Hatta bu tedavinin yaşam boyu verilmesi fikri tartışılıyordu. Ancak ortaya çıkan yan etkiler nedeniyle bu düşünce günümüzde tamamen değişmiştir. Şimdi tam kesinleşmemekle beraber, sadece ve sadece menopozda sıcak basmaları ile ilgili tedaviler geçerlidir. Uzun vadede kalp hastalıklarından korunmak amacıyla hormon verilmemektedir. Kemik koruyuculuğu yönünden kontrollü olarak ve hasta ile karşılıklı tartışılarak 4 – 5 yıllık bir tedavi önerilmektedir.

Menopoz dönemi koruyucu hekimlik açısından mükemmel bir zamanlama ve tüm hanımların kontrolden geçmeleri için iyi bir fırsat. Öncelik meme hastalıkları, kemik erimesi ve kalp hastalıkları için kan biyokimyalarına bakılması, rahim ağzı kanserleri için ‘smear’ testlerinin yapılması ve jinekolojik muayenelerde öngörülecek hastalıkların taranması için çok faydalıdır.     

Ateş basmaları tedavisi ile benzer atrofik vajen ve idrar yolu hastalıkları tedavilerinde sistemik veya lokal östrojen verilerek iyi sonuçlar alınıyor. En çok tartışılan meme kanseri ve hormon tedavisi konusu da ortak hormon verilmesi yönünde sonuçlanmıştır. Özellikle 60 yaşından sonra hormon verilmez. Yine bunama (alzheimer) hastalığından korunmak amacıyla da hormon verilmeyecektir. Menopoz ile ilgili çalışmalar birkaç yıl içinde kesinliğe kavuşacaktır.’’

Opr. Dr. Engin Palaz, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.    

DR. YUSUF ZİYA YILDIRIM SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE -DR. YILDIRIM, GENEL MÜDÜR YARDIMCISI VE MEDİKAL DİREKTÖR OLARAK GÖREVE BAŞLADI

DR. YUSUF ZİYA YILDIRIM SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE -DR. YILDIRIM, GENEL MÜDÜR YARDIMCISI VE MEDİKAL DİREKTÖR OLARAK GÖREVE BAŞLADI

Gaziantep Sağlık Müdürlüğü görevini 7 yıldan beri başarıyla yürüten Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Genel Müdür Yardımcısı ve Medikal Direktör olarak göreve başladı.

Yıldırım, 7 yıl görev yaptığı Sağlık Müdürlüğü görevinden kendi isteği ile ayrılarak  daha önce de çalıştığı SANKO bünyesine dönekten büyük mutluluk duyduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Genel Müdür Yardımcılığı ve Medikal Direktörlük görevini üstlenen Dr. Yıldırım, 1968 yılında Gaziantep’te doğdu. Atatürk Üniversitesi ve Dicle Üniversiteleri Tıp Fakültelerinde tıp eğitimi alan Dr. Yıldırım, Şırnak’ta 2 yıl mecburi hizmetini tamamladıktan sonra Gaziantep Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki çeşitli birimlerde görev aldı.

1999-2003 yılları arasında SANKO’da da görev yapan Dr. Yıldırım, Şubat 2003’te Gaziantep Sağlık Müdürlüğü görevine atandı. Yaklaşık 7 yıldan beri Sağlık Müdürü olarak görev yapan Dr. Yıldırım, devlet memurluğundan istifa ederek Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ndeki görevine başladı.

Dr. Yıldırım, evli ve 2 çocuk babası. 

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR -PROF. DR. BEHYAN VE OPR. DR. BOSTANCI GÖREVE BAŞLADI

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR -PROF. DR. BEHYAN VE OPR. DR. BOSTANCI GÖREVE BAŞLADI

Yeni binası ve kaliteli sağlık hizmeti anlayışı ile hizmet sunan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin hekim kadrosu genişletiliyor.

Halen Doç. Dr. Mehmet Baştemir’in görev yaptığı İç Hastalıkları (Endokrinoloji ve Metabolizma) Polikliniği’nde Prof. Dr. Zeynel Beyhan,  Opr. Dr. Hasan Can Köseoğlu, Opr. Dr. Cenk Cankuş ve Opr. Dr. Gökhan Sever’in görev yaptığı Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniği’nde ise Opr. Dr. Levent Bostancı görev yapmaya başladı.  

PROFESÖR DR. ZEYNEL BEYHAN:

1950 yılında Kırşehir’de doğan Prof. Dr. Beyhan 1970’te Kırşehir Lisesi’ni bitirdi. Aynı yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne giren Dr. Beyhan 1976 yılında tıp doktoru oldu. 1976 – 1977 yılları arasında GATA’da 1 yıl süreyle stajyer doktor olarak eğitim yapan Dr. Beyhan, 1977 - 1980 yıllarında Gaziantep 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda Sağlık Şube Müdürü olarak görev yaptı. 1984 yılında GATA’da İç Hastalıkları uzmanlık eğitimini bitirerek,  2 yıl süre ile GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde görev aldı.

1988 yılında GATA’da Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladı. Aynı klinikte 1989 yılında Yardımcı Doçent, 1991’de Doçent, 2003 yılında Profesör olan Dr. Beyhan, 03.11.2008 yılında emekli olarak, 1 yıl süre ile Gaziantep’te serbest hekim olarak çalıştı.

Amerikan Endokrinoloji Derneği, Türkiye Endokrinoloji Derneği ve Türkiye Diyabet Vakfı üyesi olan Prof. Dr. Beyhan’ın 22 adet yurtdışı, 65 adet yurtiçi yayını ve 3 adet kitap bölümü yazarlığı bulunuyor. Çok sayıda iç ve dış kongreye katılan ve  birçok kongrede oturum başkanlığı ve konuşmacı olarak görev alan Prof. Dr. Beyhan,  ulusal birçok derginin danışmanlığını yapmaktadır.

Evli ve 3 çocuk babası olan Prof. Dr. Beyhan, Kasım 2009 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde İç Hastalıkları (Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları) Uzmanı olarak hastalarını kabul etmeye başlamıştır.

OPR. DR. LEVENT BOSTANCI

1975 yılında Yozgat Sarıkaya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Yozgat’ta  tamamladı. 1994’te girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2000 yılında mezun oldu. 2001 yılında Ankara Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji İhtisasına başlayan Dr. Bostancı, 2006’da uzmanlık eğitimini tamamladı.

Opr. Dr. Bostancı, 2006 – 2007 yılları arasında Muş Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetini, 2008 – 2009 yılları arasında ise Erzincan Asker Hastanesi’nde askerlik hizmetini yaptı. Aralık 2009 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hastalarını kabul etmeye başlayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Bostancı, evli ve 1 çocuk babası.        

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR… -OPR. DR. SEVER VE DR. İKİDAĞ HASTA KABULÜNE BAŞLADI

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR… -OPR. DR. SEVER VE DR. İKİDAĞ HASTA KABULÜNE BAŞLADI

Sağlık sektöründe daima ilklere ve kaliteli hizmete imzasını atan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, kullanılan teknoloji ve güçlü hekim kadrosuyla, yoluna devam ediyor.

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Gökhan Sever ve Radyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Ali İkidağ, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde görev yapmaya başladı.

OPR. DR. GÖKHAN SEVER

1974 yılında Adana’da doğdu. 1998 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Elazığ Palu’da 2 yıl pratisyen hekim olarak görev yaptı. 2005 yılında İstanbul Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ihtisasını tamamladı. Elazığ Askeri Hastanesi’nde 1 yıl süreyle askerlik hizmetini yerine getirdikten sonra Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Ortopedi Anabilim Dalı’nda yardımcı doçent olarak görev yaptı.

3 yıl Artvin Devlet Hastanesi’nde, ardından 1 yıl Şehitkamil Devlet Hastanesi’nde Ortopedi Uzmanı olarak görev yapan Opr. Dr. Sever,  artroskopi, artroplasti ve travma konularıyla ilgilenmektedir.

Kasım 2009 tarihiyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı olarak görev yapmaya başlayan Opr. Dr. Sever evli ve 1 çocuk babası.

DR. MEHMET ALİ İKİDAĞ

1973 yılında Adana’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana’da tamamladı.  1990 yılında Adana Anadolu Lisesi, 1996 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Kastamonu’da mecburi hizmet yaptı. 1998’de Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda ihtisasa başladı, 2003 yılında ihtisasını tamamladı.

Evli ve üç çocuk babası olan Dr. İkidağ, Kasım 2009 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Radyoloji Uzmanı olarak görev yapmaya başladı.

 

          

 

KURBAN BAYRAMINDA BESLENME -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’KRONİK HASTALIĞI OLANLAR, AŞIRI ET TÜKETİMİNDEN ÖZELLİKLE KAÇINMALI’’

KURBAN BAYRAMINDA BESLENME -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’KRONİK HASTALIĞI OLANLAR, AŞIRI ET TÜKETİMİNDEN ÖZELLİKLE KAÇINMALI’’

Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi  Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın,  kronik hastalığı olanların aşırı et tüketiminden özellikle kaçınmasını önerdi.

Alpaydın, Kurban Bayramı dolayısıyla yaptığı değerlendirmede, kurban bayramının gelmesiyle et tüketiminin artışıyla birlikte şekerli besinlerin tüketiminde de artış gözlendiğini söyledi.

Kurban bayramı sürecinde şişmanlık, kalp-damar hastalığı, diyabet, hipertansiyon, mide rahatsızlığı ve benzeri kronik rahatsızlığı olan bireylerin beslenmelerine özellikle özen göstermesi ve et ürünlerinde aşırı yağlı etler yerine az yağlı etleri tercih etmeleri gerektiğini anımsatan Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Kurban eti tüketilirken etin niteliği yanında nasıl pişireceğimize, ne kadar tüketeceğimize, hangi besinlerle birlikte tüketmemiz gerektiğine de dikkat edilmelidir. Alınması gereken önlemlerin herkes için geçerli olduğu unutulmayıp kurban bayramında da sağlıklı beslenmenin temel prensiplerine, yiyecek seçimine, porsiyon kontrolüne ve besin gruplarının dengeli dağılımına özen gösterilmeli. Bu bakımdan kurban etinin ne miktarda, nasıl ve ne ile birlikte tüketileceğini bilmek, sağlıklı saklama, hazırlama ve pişirme yöntemlerini uygulamak hastalıklı insanlar kadar, sağlıklı bireyler için de önemlidir.’’

UYARILAR

Etin, iyi kalite proteinin yanı sıra yağ, demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi mineraller özellikle B12, B6, B1 ve A vitaminleri de içerdiğini kaydeden Alpaydın, ‘’Ancak etin içeriğinde bulunan yüksek oranda doymuş yağlar kan kolesterol düzeyini yükseltir ve koroner arter hastalıklarına zemin hazırlayabilir’’ dedi.

‘’Bu bakımdan bayram sürecinde etin tüketilen miktarında olağandışı artış olmamasına dikkat edilmeli’’ diyen Alpaydın, bir yetişkin için tüketilmesi gereken günlük et miktarının yaklaşık 90-120 gram olup bu miktarın aşılmaması gerektiğine dikkati çekti.

Et ve et ürünlerinin özellikle C ve E vitamini içermediği için sebzelerle birlikte tüketilerek etin içindeki demirin emiliminin artırılmasının sağlanmasını öneren Alpaydın, şu önderilerde bulundu:

‘’Tahıllar B1, B6, B2 vitaminleri,  amino asitler, doğal lifler ve yağ asitleri, magnezyum, çinko, potasyum gibi önemli mineralleri içerdiğinden ekmek, pilav, börek, çorba  vb. besinler et birlikte uygun miktarda alınmalıdır. Süt ve ürünleri, protein, kalsiyum, fosfor, B2 ve B12 vitamini olmak üzere birçok besin öğesinden zengin olduğu için yoğurt, cacık, ayran gibi süt ve süt ürünleri de etle birlikte alınması geren besin öğelerindendir.

Mide bağırsak rahatsızlıkları olan bireyler etleri hemen tüketmemeli, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra tüketmelidir. Et ile yapılan yemekler kendi yağı ile pişirilmeli, ilave yağ eklenmemelidir. Etin kızartılması ve ızgarada pişirilmesi kansorojen maddelerin oluşmasına ve B1, B12, folik asit gibi vitaminlerin kaybına sebep olmaktadır ve eti ızgaraya fazla yaklaştırarak pişirmek, etin dış yüzeyin yanmasına ve su kaybının fazla olmasına yol açarak besin öğesi kaybını artırmaktadır. Bu nedenle pişirme yöntemi olarak kızartma ve çok yüksek ısıda pişirme yerine haşlama ve ızgara yöntemleri kullanılmalıdır.

Etler bütün olarak değil, küçük parçalara bölünerek, yağlı kağıda veya buzdolabı poşetine sarılarak derin dondurucuda muhafaza edilmelidir. Bu şekilde hazırlanan etler, buzlukta ( -2 ºC ) birkaç hafta, derin dondurucuda ise (-18 ºC ) daha uzun süre ile saklanabilir. Etler buzluktan çıkartılınca yemek içinde tamamen kullanılacak şekilde parçalara ayrılarak buzluğa konulmalı, çözdürülen et hemen pişirilmeli, tekrar dondurulmamalıdır. Derin dondurucuda saklanan eti çözdürürken oda ısısında değil, buzdolabının sebzelik kısmının üstüne konularak çözünmesi beklenmelidir.’’

Alpaydın, hamurlu ve şerbetli tatlılar yerine, sütlü ve meyveli tatlıların tercih edilmesi uyarısında bulundu.

POLİS ADAYLARINA DOMUZ GRİBİ KONFERANSI -DOÇ. DR. ATEŞ, GAZİANTEP POLİS MYO ÖĞRENCİLERİNE, DOMUZ GRİBİNDEN KORUNMA YÖNTEMLERİNİ ANLATTI

POLİS ADAYLARINA DOMUZ GRİBİ KONFERANSI -DOÇ. DR. ATEŞ, GAZİANTEP POLİS MYO ÖĞRENCİLERİNE, DOMUZ GRİBİNDEN KORUNMA YÖNTEMLERİNİ ANLATTI

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları (Astım ve Alerji) Uzmanı Doç. Dr. Atila Ateş, Gaziantep Polis Meslek Yüksekokulu öğrencilerine domuz gribinden korunma yöntemlerini anlattı.

Doç. Dr. Ateş, Gaziantep Polis MYO’da düzenlenen konferansta, kişisel hijyen, maske kullanımı ve risk grubundaki kişilerin aşı yaptırmalarının, domuz gribinden korunmada büyük önem taşıdığını söyledi.

Domuz gribinin, mevsimsel gribin aksine çocuk ve gençlerde daha sık görüldüğünü anımsatan Doç. Dr. Ateş, hastalığın gebelerde daha ağır seyrettiğini, düşük ve anne karnında çocuk ölümlerine yol açtığına dikkati çekti.

Ateş, boğaz ağrısı, öksürük, nezle, baş ve vücut ağrıları ve halsizliğin domuz gribinin en önemli belirtileri olduğunu bildiren Doç. Dr. Ateş, ‘’Ağır hastalarda nefes darlığı, göğüs ağrısı, uzun süren ateş ve bilinç bulanıklığı görülebilir, küçük çocuklar, gebeler, kronik hastalığı olan kişiler ise domuz gribine karşı daha duyarlıdır’’ dedi.

Domuz gribi virüsünün insandan insana öksürük, aksırık ile damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla bulaştığını anlatan Doç. Dr. Ateş, korunmada kişisel hijyen yanında maske kullanılmasını önerdi.

Domuz gribi aşısının yan etki olarak mevsimsel grip aşısına benzer olduğunu kaydeden Doç. Dr. Ateş, ‘’Domuz gribi aşısının bazı istisnalar dışında önemli bir yan etkisi görülmemiştir. Domuz gribi aşısı daha önce grip aşısı olanların yanı sıra, yan etkisi görülenlere ve yumurta alerjisi olanlara yapılmamalı’’ diye konuştu.

Doç. Dr. Ateş, domuz gribinin hekim tarafından uygulanacak etkin ilaçlarla tedavi edilebileceğini sözlerine ekledi.

Doç. Dr. Ateş, konferansının sonunda Polis Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin domuz gribine ilişkin sorularını yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “DOMUZ GRİBİ” ANLATILDI… - DOÇ. DR. ATEŞ: “DOMUZ GRİBİNDEN KORUNMADA  KİŞİSEL HİJYEN, MASKE KULLANIMI VE RİSK GRUBUNDAKİ KİŞİLERİN AŞI YAPTIRMALARI ÖNEM TAŞIYOR”

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “DOMUZ GRİBİ” ANLATILDI… - DOÇ. DR. ATEŞ: “DOMUZ GRİBİNDEN KORUNMADA KİŞİSEL HİJYEN, MASKE KULLANIMI VE RİSK GRUBUNDAKİ KİŞİLERİN AŞI YAPTIRMALARI ÖNEM TAŞIYOR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları (Astım ve Alerji) Uzmanı Doç. Dr. Atila Ateş, domuz gribinden korunmada kişisel hijyen, maske kullanımı ve risk grubundaki kişilerin aşı yaptırmalarının önem taşıdığını söyledi.

Doç. Dr. Ateş, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında ‘’Domuz Gribi’’ konulu konferans verdi.

Mevsimsel gribin aksine domuz gribinin çocuk ve gençlerde daha sık görüldüğüne dikkati çeken Doç. Dr. Ateş, ‘’Hastalık gebelerde daha ağır seyretmekte, düşük ve anne karnında çocuk ölümlerine yol açmaktadır’’ uyarısında bulundu.

DOMUZ GRİBİNİN BELİRTİLERİ

Domuz gribinin en önemli belirtilerini ateş, boğaz ağrısı, öksürük, nezle, baş ve vücut ağrıları, halsizlik olarak özetleyen Doç. Dr. Ateş, ağır hastalarda nefes darlığı, göğüs ağrısı, uzun süren ateş ve bilinç bulanıklığı görülebildiğini, küçük çocuklar, gebeler, kronik hastalığı olan kişilerin ise domuz gribine karşı daha duyarlı olduğunu bildirdi.

Doç. Dr. Ateş, domuz gribi virüsünün insandan insana öksürük, aksırık ile damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla bulaştığını, korunmada kişisel hijyen yanında maske kullanılmasının önerildiğini kaydetti.

DOMUZ GRİBİ AŞISI

Dünya Sağlık Örgütü’nün 30 Ekim 2009 tarihli bildirisine göre yapılan çalışmaların, domuz gribi aşısının yan etki olarak mevsimsel grip aşısına benzer olduğunu gösterdiğini anlatan Doç. Dr. Ateş, ‘’1997’den bu yana 22 milyon doz grip aşısı uygulanmış, bazı istisnalar dışında önemli bir yan etki görülmemiştir. Domuz gribi aşısı daha önce grip aşısı ile yan etki ortaya çıkmış kişilere ve yumurta alerjisi olanlara yapılmamalı’’ dedi.

Domuz gribinin hekim tarafından uygulanacak etkin ilaçlarla tedavi edilebileceğini anımsatan Doç. Dr. Ateş, yoğun ilgi gösterilen konferansın sonunda katılımcıların sorularını da yanıtladı.

HALKA AÇIK KONFERANS… -“UYKU APNE SENDROMU VE HORLAMA” KONUSU ANLATILDI

HALKA AÇIK KONFERANS… -“UYKU APNE SENDROMU VE HORLAMA” KONUSU ANLATILDI

-DR. DEMET ÇETİN: ‘’UYKU APNE SENDROMU SORUNU YAŞAYANLAR

SAĞLIKLI İNSANLARA GÖRE 2-3 KAT DAHA FAZLA TRAFİK KAZASI YAPAR’’

-DOÇ DRÇ YILDIRIM: ‘’HORLAMA VE APNE SIKLIKLA BİRLİKTE GÖRÜLSE DE AYRI PROBLEMLERDİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin, horlama, uykuda solunum durması ve gündüz aşırı uyku halinin, Obstrüktif Uyku Apne Sendromunun (Uykuda Solunum Durması Hastalığının) belirtileri olduğunu söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin ve Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Altan Yıldırım tarafından “Uyku Apne Sendromu ve Horlama” konusu anlatıldı.

Dr. Çetin, gürültülü horlama, uykuda solunum durması, gündüz aşırı uykululuk, konsantre olmada güçlük, unutkanlık, sinirlilik, depresyon, cinsel istekte azalma, erkeklerde impotans (iktidarsızlık), kadınlarda adet düzensizlikleri, uyanınca baş ağrısı ya da ağız kuruluğu, boyun ve başta terleme, gece sık idrara çıkma ya da yatağı ıslatmanın, Uyku Apne Sendromu’nun belirtileri olduğunu bildirdi.

Belirtilerin birden başlayabileceği gibi sıklıkla yavaş yavaş geliştiğini anlatan Dr. Çetin, ‘’Yavaş başladığında hasta tarafından fark edilemeyebilmektedir. Ancak aile bireyleri ve iş arkadaşları, gündüz aşırı uyku halini ve/veya kişilik ve davranış değişikliklerini fark edebilirler’’ dedi.

KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR?

Dr. Çetin, Uyku Apne Sendromu’nun daha çok şişman ve yaşlı erkeklerde görülmekle beraber, her yaş grubunda görülebildiğini belirterek, ‘’Uyku Apne Sendromu, yumuşak damak ve küçük dili büyük, küçük çeneli ve geniş boyunlu olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda, tiroid hormonu yetersizliği yaşayanlarda ve uyku ilacı kullananlarda daha sık görülmektedir’’ diye konuştu.

TANISI NASIL KONUR?

Beyin dalgaları, kas gerilimi,  göz hareketleri, solunum, kan oksijen düzeyi ve horlamanın kaydedildiği Polisomnografinin (uyku testinin), bu hastalığın tanısında altın standart olduğunu anımsatan Dr. Çetin, şöyle devam etti:

‘’Hastalar bir gece uyku laboratuvarında yatırılarak, gece boyunca yapılan test sonucu değerlendirilir. Uykuda solunumun kaç kez durduğu, süresi, kan oksijen seviyesinde düşme olup olmadığı, yatış pozisyonu ve anormal diğer bulgular saptanarak, hastalığın derecesi belirlenir, tedavi planlanır.’’

TEDAVİDE YAPILMASI GEREKENLER

Dr. Çetin, tedavide yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

‘’Uyku apnesi tanısı konulduktan sonra şiddetine göre tedavi yaklaşımı belirlenir. Uyku apne sendromunun derecesi hafifse ve apneye yol açabilecek yapısal bir bozukluk varsa, öncelikle bunlar cerrahi olarak düzeltilmelidir. Basit horlama, kilo verme, yüksek yastıkta yatma, alkol alımının azaltılması, sigaranın bırakılması, sırtüstü yatmanın engellenmesi gibi önlemlerle bu hastalık tedavi edilebilir.

İlerlemiş uyku apne sendromunda, en etkili ve kesin tedavi yöntemi CPAP (sürekli pozitif basınçlı hava) yönetimidir. Uyku boyunca burun etrafına bir maske yerleştirilir. Burun yoluyla devamlı olarak basınçlı hava veren bu alet, üst solunum yolunun açık kalmasını sağlar.  Bu tedavi ile horlama ve uykuda solunum durmaları ortadan kalkmaktadır. Aletin uzun süreli kullanımı, aynı zamanda çoğunlukla kilolu olan uyku apneli hastaların önemli ölçüde kilo vermesini de sağlar ve böylece alete duyulan ihtiyaç zaman içinde ortadan kalkabilir.’’

UYKU APNE SENDROMU TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?

Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediği durumlarda bu kişilerin gün içinde kendilerini yorgun ve uykulu hissettiklerini, dikkatlerini toplama ve konsantre olmada sıkıntı yaşadıklarını vurgulayan Dr. Çetin, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Daha kolay sinirlenirler ve bu kişilerde cinsel istek kaybı görülebilir. Obstrüktif uyku apne sendromu olan kişiler uzun dönemde başta kalp ve beyin damar hastalıkları (kalp krizi ve inme gibi), hipertansiyon, kalp yetmezliği, kalp ritm bozuklukları, depresyon gibi rahatsızlıklar açısından risk taşırlar. Zaman zaman direksiyon başında da uyuyan bu hastaların normal insanlara göre 2 – 3 kat daha fazla trafik kazası yaptığı, yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.’’

DOÇ. DR. YILDIRIM

Uyku Apne Sendromunda cerrahi tedavi konusunu anlatan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Atlan Yıldırım ise apne ve horlamanın genellikle birlikte olduğunu, ancak horlamanın kesilmesinin apnenin bittiği anlamına gelmeyeceğini söyledi.

‘’Bu yüzden horlama ve apne cerrahi tedavisi ayrı değerlendirilmelidir’’ diyen Doç. Dr. Yıldırım,  şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’Horlamayı ağızdan solunum yapmakta olan hastalarda yumuşak damak ve küçük dildin sallanması ile oluşan ses olarak tanımlayabiliriz. Bu durum sıklıkla burun problemleri olan hastalarda oluşur. Burundaki hava tünelini daraltan kemik ve kıkırdak eğrilikleri ve geniz eti varlığı buna sebep olur. Bu hastalıkların cerrahi tedavisi horlamada etkili olur.

Horlamanın yanında apnesi olan hastalarda burun problemleri var ise bunlar cerrahi olarak tedavi edilmelidir. Ancak apneli hastalarda, özellikle ağır olanlarda bu cerrahi tedavi sonrası burun içini tamponlamak, tampon kaldığı sürece apne şiddetini artırır. Bu hastalarda tampon koymak yerine burun içi dikiş tekniği tercih edilmelidir.

Yumuşak damak, küçük dil ve dil kökü cerrahilerinde farklı teknikler uygulanır.  Bu tekniklerin hepsinde apne kontrolü ancak yüzde 50 düzeyinde olmaktadır. Bu nedenle sadece hafif (apne ve hipopnesi saatte 15 ve altı) hastalarda burun içi cerrahilere ilave olarak bu cerrahiler yapılmalıdır. Bu tekniklerden hasta için en konforlu olanı radyofrekans ile dil kökü bölgesinde ve yumuşak damakta doku küçültme yöntemidir.’’  

Orta ve ağır düzeydeki apnelerde ise tek başına bu yöntemlerin yüzde 50 azalma sağladığından yeterli olmayacağını anlatan Doç. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Bu hastalara burun yoluyla sürekli pozitif basınç ile hava veren maske tedavisi daha etkilidir. Ancak maske tedavisine geçmeden önce burun içi sorunlar var ise cerrahi olarak tedavi edilmelidir ve bu cerrahiler sonrasında burun içi tampon uygulamasından kaçınılmalıdır. Burun içi sürekli basınç uygulayan maske tedavisinde yüzde 90 başarısı başarı sağlanmasına karşın bu maskeye uyum yüzde 50 düzeyindedir.

Bu maskeyi alıp uyum gösteremeyen hastalarda dil kökü ve yumuşak damak bölgelerinde radyofrekans ile doku küçültme cerrahisi ile birlikte yutak bölgesinde hava yollarını genişleten veya dil kökünü öne doğru çeken cerrahiler uygulanabilir. Böylece yüzde  50’lik bir azaltma ile hasta kısmen rahatlatılır.  Bu bölgelerde uygulanan cerrahiler sonucu ortaya çıkan ödem nedeniyle,  hasta uyum gösteremediği maskeyi cerrahi saha iyileşene kadar kullanmak zorundadır.

Genel anestezi kasları bir süre gevşettiğinden apnesi şiddetlendirir. Apne cerrahisi yapılan merkezlerde anestezi bu konuda deneyimli anestezi uzmanlarınca yapılmalıdır. Bu hastalarda günü birlik cerrahi doğru değildir, hastalar ameliyat sonrası ilk gece çok sıkı takip edilmelidir.

Horlama ve apne sıklıkla birlikte görülse de ayrı problemlerdir. Apne hastalarında uyku testi tedavi seçeneğini belirler. Uyku hastalıkları ile bu konuda ayrıca eğitim almış kulak burun boğaz, gögüs hastalıkları ve nöroloji uzmanları ilgilidir. Apne hastaların tedavileri bu hekimlerin tüm gece uyku kaydı testi üzerinde vardıkları sonuca göre verecekleri ortak karar ile yapılmalıdır.’’

Dr. Çetin ve Doç. Dr. Yıldırım sunumlarının ardından katılımcıların sorularını yanıtladılar.

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ… -KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. Ş. ESRA ÖZKAPLAN GÖREVE BAŞLADI

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ… -KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. Ş. ESRA ÖZKAPLAN GÖREVE BAŞLADI

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan, yıllardır sunduğu kaliteli sağlık hizmeti anlayışından ödün vermeyen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosunda yerini aldı.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan 1977 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Samsun Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2001 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 18 ay Sivas Suşehri Devlet Hastanesi’nde pratisyen hekim olarak görev yapan Özkaplan, ardından Turgut Özal Tıp Merkezi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum İhtisası yaparak, 2008 yılında uzmanlık eğitimini tamamladı.

Opr. Dr. Özkaplan, mecburi hizmeti dolayısıyla 18 ay İslahiye Devlet Hastanesi’nde hizmet verdi. Ekim 2009 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapmaya başlayan Opr. Dr. Ş. Esra Özkaplan evli ve bir çocuk annesi.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, “UYKU APNE SENDROMU VE HORLAMA” ANLATILACAK…

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, “UYKU APNE SENDROMU VE HORLAMA” ANLATILACAK…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin ve Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Altan Yıldırım, 24 Ekim 2009 tarihinde “Uyku Apne Sendromu ve Horlama” konulu halka açık konferans verecek.

Konferansta Dr. Çetin ve Doç. Dr. Yıldırım uyku apne sendromu nedir, belirtileri nelerdir, nasıl tanı konur, tedavide neler yapılır, tedavi edilmezse ne olur, uyku testi nedir, nasıl ve kimlere yapılır konularında bilgiler verecekler.

UYKU APNE SENDROMU

Uyku apnesi, uyurken nefessiz kalma halidir. Nefeste durma; nefesin tıkanmasına, nefes alma çabasının durmasına veya her ikisine birden bağlı olabilir. Tıkayıcı apne hava yollarında daha çok arka bölgede olan dil kökü gibi yumuşak dokuların çökmesi sonucu hava yolunun bloke olması ile meydana gelir. Santral apne ise beyinin solunum kaslarına yeterli elektriksel uyarı göndermemesi sonucu nefessiz kalma halidir. Karışık apne ise her iki durumun birlikte olmasıyla meydana gelir. Nefesteki durma gece boyunca yüzlerce kez ve bir dakikaya yakın sürelerde olabilir. Bu durum kan oksijen düzeyinde azalma demektir. Beyinin oksijeninin azalması solunumun yeniden düzenlemesi için beyinin uyanmasına neden olur. Uyku derinliği kaybolur ve uyku defalarca bölünerek, parçalanır.

Tedavi edilmeyen uyku apnesi yüksek tansiyon, kalp ve damar hastalıkları, hafıza sorunları, baş ağrıları, kilo alımı, ereksiyon problemlerine neden olabilir.

BU SORULARA DİKKAT

Aşağıdaki sorulara verilecek yanıtlar, uyku apnesi hastalığı ile ilgili rahatsızlığın teşhisinde belirleyici oluyor.

1-Devamlı ve/veya yüksek sesli horluyor musunuz?

2-Eşiniz size uykunuzda nefsinizde kesilme olduğu söyledi mi?

3-Yorgun, dinlenmemiş olarak veya baş ağrısı ile uyanıyor musunuz?

4-Gündüzleri kendinizi yorgun ve çalışmaya isteksiz hissediyor musunuz?

5-Otururken, televizyon izlerken, kitap okurken uykuya dalıyor musunuz?

6-Sıklıkla hafıza veya konsantrasyon problemi yaşıyor musunuz?

Bu sorulardan birine bile evet yanıtı veren uyku apnesi hastalığı konusunda risk altında olabilir. Eğer kilolu iseniz, boyun yapınız kısa ve kalın ise yüksek tansiyonunuz varsa uyku apnesi hastalığı riskiniz oldukça yüksek olabilir.
Bu durumda uyku ünitesi olan bir sağlık merkezinde uyku apnesi konusunda eğitim almış hekimler tarafından burun, boğaz, akciğer, gerekiyorsa nörolojik muayeneniz yapılmalıdır.

Tıbbi veya cerrahi herhangi bir tedaviye geçilmeden önce apnenin varlığı ve apne düzeyi tam olarak bilinmelidir. Yapılacak tedavi şekli apne düzeyi ile doğrudan ilgilidir. Hafif düzeydeki hastalarda cerrahi tedavi etkili olabilir. Ancak orta ve ağır düzeydeki tıkayıcı uyku apneli hastalarda cerrahi tedavi yararlı olamayacağı gibi tıbbi tedavinin başarısını da olumsuz etkileyebilir. Tıkayıcı uyku apnesinin düzeyi hangi tedavinin yapılacağı konusunda belirleyicidir. Uyku apnesi tanısı ve düzeyi ancak uyku laboratuarında bir gece boyunca solunumun kaydının incelenmesi ile belirlenebilir.

 

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “DOMUZ GRİBİ” ANLATILACAK…

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “DOMUZ GRİBİ” ANLATILACAK…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları (Astım ve Allerji) Uzmanı Doç. Dr. Atila Ateş, "Domuz Gribi" konulu halka açık konferans verecek.

Doç. Dr. Atila Ateş, domuz gribinde korunmada kişisel hijyenin yanı sıra maske kullanılmasını ve risk gruplarındaki kişilerin aşı yaptırmalarının önerildiğini söyledi.

Halka açık konferansta domuz gribi virüsü, gribin tarihçesi, hastalığın belirtileri, korunma yöntemleri, risk grupları, aşı uygulaması ve tedavi konularında kapsamlı bilgiler sunacağını belirten Doç. Dr. Ateş, konferansa dileyenlerin davetiyesiz olarak katılabileceğini kaydetti.

14 Kasım 2009 Cumartesi günü düzenlenecek konferansın saat 10.00’da başlayacağı duyuruldu.

BESLENMENİN SINAV BAŞARISINA ETKİSİ -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI GÜLEN ALPAYDIN:

BESLENMENİN SINAV BAŞARISINA ETKİSİ -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI GÜLEN ALPAYDIN:

-‘’SINAV ÖNCESİ EN ÖNEMLİ ÖĞÜN KAHVALTIDIR’’,

-‘’İYİ KAHVALTI YAPAN ÖĞRENCİLERİN SINAVLARDA

DAHA BAŞARILI OLDUKLARI SAPTANMIŞTIR’’

Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, ÖSS başta olmak üzere yarınlarını şekillendirecek sınavlara hazırlanan öğrencilere sınavlarda başarılı olmak için beslenmenin büyük etken olduğunu anımsatarak, ‘’Sınav öncesi en önemli öğünün kahvaltı olduğu unutulmamalı’’ dedi.

Alpaydın, sınava hazırlanan öğrenciler ve velilerini bilinçlendirmek amacıyla yaptığı açıklamada, her ne kadar insan yaşamının küçük - büyük çeşitli sınavlarla dolu olsa da bunlardan ÖSS başta olmak üzere bazılarının gelecekteki yaşam biçimini şekillendirici özelliği nedeniyle bir bakıma hayatın dönüm noktası olduklarını söyledi.

Bu durumlarda ortaya çıkabilecek fizyolojik değişikliklerin dengeli ve uygun beslenme ile kontrol altına alınabileceğini belirten Alpaydın, ‘’Yaşanılabilecek stres ve heyecan insan vücudunda enerji tüketimini artıracağı gibi sınav öncesi ve sınav anında kilo kaybı ya da kilo alımı, baş dönmesi, mide bulantısı, kabızlık gibi sağlık sorunlarına da yol açabilir’’ diye konuştu.

ÖĞÜN ATLATILMAMALI

Sınav öncesi dönemde öğün atlatılmaması ve öğünlerin besin öğeleri yönünden dengeli olmasına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Yeterli ve dengeli beslenme dört besin gurubunda yer alan besinlerin gereken miktarlarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt gurubunda yer alan süt ve yoğurt, et gurubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir ve kuru baklagiller, sebze ve meyve gurubu ile tahıl gurubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilebilecek miktarları ve seçimleri kişinin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivite durumlarına göre değişkenlik gösterir.’’

KAHVALTININ ÖNEMİ

‘’Sınav öncesi öğrenciler için en önemli öğün sabah kahvaltısıdır. Gece boyu açlıktan sonra vücut ve beyin acil enerjiye gereksinim duyduğu için kahvaltı yapılmadığı takdirde baş ağrısı, yorgunluk, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ortaya çıkabilir’’ diyen Alpaydın, şu önerilerde bulundu:

 '’Yapılan araştırmalar iyi kahvaltı yapan öğrencilerin sınavlarda daha başarılı olduklarını göstermiştir. Kahvaltı yapılmazsa stres hormonu olarak da adlandırılan kortizol düzeyi artar ve vücut kendi dokularını yakar. Sınav öncesi iyi bir kahvaltı, bir bardak portakal suyu ya da iki porsiyon meyve, ceviz ya da fıstık ezmesi, peynir ve/veya yumurta, domates, salatalık, yeşil biber, çavdarlı, kepekli ya da bol tahıllı ekmek şeklinde yapılabilir. 

Halk arasında şeker ve şekerli besinlerin dikkati ve algılamayı artırdığına ilişkin yanlış inanışlar bulunmaktadır. Oysa karbonhidrattan zengin bu besinler tam tersine vücutta gevşemeye yol açabilecekleri gibi kan şekerini hızla yükselttiklerinden ani acıkmalara da neden olabilirler. Bu nedenle şeker ve şekerlemeler yerine kuru üzüm, incir, erik gibi besinler ya da A ve C vitamininden zengin taze meyve suları alınabilir. Fırında ya da ızgara olarak hazırlanmış balık, et, tavuk fındık, fıstık, ceviz tüketilebilir. Bu besinler protein içerikleri nedeniyle uyanık kalma ve enerjinin tamamen kullanılmasını sağladığı gibi, içerdiği yağ asitleri de beyin hücrelerinin çalışmasına katkı sağlar.’’

ALERJİ UYARISI

Daha önce hiç tüketilmemiş besinlerin olası alerjik ve mide-bağırsak rahatsızlıkları nedeniyle sınav öncesi alınmamasına ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketilmemesine dikkat edilmesini öneren Alpaydın, şunları kaydetti:

‘’Kafein içeren içecekler adrenalinin serbest kalmasına, dolayısıyla stres düzeyinin artmasına neden olabilmektedirler. Bunun yanında sınav sırasında susama ihtiyacını artırabilecek tuzlu çerezlerden uzak durulmalıdır. Sınav öncesi fazla su içilmemelidir.

Omega 3’ün en iyi kaynakları olan yağlı, ketenli tohumlar, balık ve koyu yeşil yapraklı sebzeler zeka gelişimini, ruhsal durumu ve hafızayı olumlu yönde etkilediği için özellikle sınava hazırlık döneminde öğrenci diyetlerinde yer almalıdırlar.

Öte yandan hatırlamayı artıran avokado, havuç; algılama gücünü artıran ısırgan otu çayı, yaban mersini ve limon; stresi ve zihinsel yorgunluğu önleyici etkisi olan B vitamini içeren ekmek, tahıl ve kuru baklagillerin sınav öncesi dönemlerde tüketimleri de önerilebilir.’’

Alpaydın, sağlıklı beslenmenin yalnız sınav dönemlerini kapsamaması ve yaşamın tüm evrelerinde yer alması gerektiğini de sözlerine ekledi.

RAMAZAN BAYRAMI BESLENMESİ -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’BAYRAMDA İKRAM EDİLEN HER BESİNİ ÖLÇÜSÜZCE TÜKETMEK, SAĞLIKLI BİREYLER İÇİN DAHİ RİSKTİR’’

RAMAZAN BAYRAMI BESLENMESİ -BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’BAYRAMDA İKRAM EDİLEN HER BESİNİ ÖLÇÜSÜZCE TÜKETMEK, SAĞLIKLI BİREYLER İÇİN DAHİ RİSKTİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, Ramazan Bayramı’nda sağlık açısından ölçülü beslenmenin büyük önem taşıdığını belirterek, ‘’Bayramda ikram edilen ya da sofraya konulan her besini ölçüsüzce tüketmek, bırakın bir aylık oruç sürecinde  beslenme alışkanlığını günde 2 öğüne düşürenleri, sağlıklı bireyler için dahi çok büyük risktir’’ dedi.

Alpaydın, Ramazan ayı boyunca dikkatli beslenilmemesi ve metabolizmanın da yavaşlamasıyla kilo alımında artış gözlendiğini, bir aylık oruç sonrasında gelen Ramazan Bayramı ile yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmak için beslenme alışkanlıklarında bazı değişiklikler yapılması gerektiğini söyledi.

 ‘’Ramazanda, ikiye indirdiğimiz öğün sayısı, bayramla birlikte değişmektedir. Gün içerisindeki beslenme şeklimiz 3 ana 3 ara öğün olmalıdır’’ diyen Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Ana ve ara öğünler arasında 2,5 - 3 saatlik zaman dilimi yer almalıdır. Tüm ana öğünler karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineralleri yeterli miktarda içermelidir. Özellikle bayram sırasında tatlı ve hamur işleri tüketimi yerine; sebze, meyve ve kurubaklagil tüketimi artırılmalıdır.

Bayramla birlikte, özellikle tatlı tüketiminde artış gözleniyor. Artan tatlı tüketimi, yağ ve kolesterolde ani yükselişlere neden olur. Ailesinde hipertansiyon, yüksek kolesterol ve diğer kalp-damar hastalıkları, mide-bağırsak hastalıkları ve yaşlı olanların bu konuda daha hassas davranmaları gerekir. Bu grupta yer alanların  hamur işleri tüketimlerinde sınırlama yapmaları, diyabetlilerin şekerden uzak durmaları gerekmektedir.

Özellikle sağlık açısından güvenle ve rahatlıkla kullanılabilen toz tatlandırıcılar ile diyabetliler kendilerine sütlü, meyveli diyabetik tatlılar tüketmeye özen gösterilmelidir. Güne hafif bir kahvaltı ile başlanılması ve aşırı miktarda yemekten kaçınıp az ve sık yemek yenilmesi gerekmektedir.’’

NELERE DİKKAT EDİLMELİ

Yemeklerin çok hızlı değil, iyice çiğnenerek tüketilmesi gerektiğini kaydeden Alpaydın, ‘’Güne mutlaka hafif bir kahvaltıyla başlanılmalıdır ve kesinlikle öğün atlanılmamalıdır. Öğünler arasında en az 2 en fazla 4- 5 saat bırakılmalıdır’’ diye konuştu.

Çay, kahve gibi kafeinli içecekleri fazla tüketmek yerine açık çay, ıhlamur veya bitki çaylarının tercih edilmesini öneren Alpaydın, şu önerilerde bulundu:

‘’Ramazan aylarında su tüketiminin azalmasından dolayı vücutta oluşabilen su kaybının yerine konulabilmesi için su ve sulu gıdaların tüketimine önem verilmelidir. Günlük 2-2,5 litresu içilmeli.

Bayram ziyaretlerinde ikram edilen hamur tatlılar tadımlık miktarlarda yenilmeli. Bir sonraki yapılacak ziyarette yine ikram yapılacağı ve bunun büyük olasılıkla tatlı olacağı unutulmamalı. Genellikle ağır hamur tatlıları, şekerler, aşırı yağlı, çok tuzlu, kalori açısından yoğun olan yiyecekler yerine kalorisi düşük sütlü tatlılar, sebze ve meyve tüketilmesi tercih edilmelidir..

Daha hafif ve sağlıklı olması için yiyecekler kızartma ve kavurma yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlanmalı. Etlerin yanında salata ve sebze tüketmeye hatta yemeklere önce salata ile başlamaya özen gösterilmeli.’’

ÇİKOLATA VE ŞEKER UYARISI

Bayramda mide ve bağırsak bozuklukları gibi şikâyetlere neden olmaması için, bilinçsizce çikolata ve tatlı tüketiminden kaçınılması gerektiğini vurgulayan Alpaydın, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Özellikle bayram ziyaretlerinde ikram edilen şeker, çikolata ve hamur işi tatlıları çok dikkatli tüketilmelidir, çok yoğun miktarda enerji içerdiklerinden yenilen miktarı göz önüne alınmalıdır. Küçük porsiyonlar tercih edilmelidir.

Sağlıklı yaşamın en önemli unsurlarından biri olan fiziksel aktivitenin artırılması anlamında en az haftada 4 gün 45 dakika günlük yürüyüşler yapılmalıdır. Fiziksel aktivitenin, bağırsak hareketlerini arttırmaya, kan şekeri ve kolesterolünü azaltmaya, kilo kaybetmeye yardımcı olduğunu unutulmamalıdır.

Oluşabilecek kabızlığı önlemek için, lif oranı yüksek gıdalar (kurubaklagiller, kepekli tahıllar, sebze ve meyveler), lokma, tulumba, baklava gibi ağır tatlılar yerine ise sütlü, meyveli tatlılar tercih edilmeli.’’

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “DİYABET” KONULU KONFERANS VERİLECEK - DOÇ. DR. BAŞTEMİR: “DİYABET, DÜNYANIN 21’İNCİ YÜZYILDA KARŞI KARŞIYA OLDUĞU ÖNEMLİ HALK SAĞLIĞI SORUNLARINDAN BİRİDİR”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “DİYABET” KONULU KONFERANS VERİLECEK - DOÇ. DR. BAŞTEMİR: “DİYABET, DÜNYANIN 21’İNCİ YÜZYILDA KARŞI KARŞIYA OLDUĞU ÖNEMLİ HALK SAĞLIĞI SORUNLARINDAN BİRİDİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Endokrinoloji – Metabolizma ve İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Baştemir, diyabetin dünyanın 21. yüzyılda karşı karşıya olduğu önemli halk sağlığı sorunlarından biri olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Baştemir, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 14 Şubat 2009 tarihinde “Diyabet” konulu halka açık konferans verecek.

Hastalığının başlangıç döneminin, 40′lı yaşlardan çocukluk çağlarına kadar indiğini belirten Doç. Dr. Baştemir, ‘’Bunun en önemli nedeni, hızla gelişen teknolojinin yarattığı yeni yaşam modelidir’' dedi.

Doç. Dr. Baştemir konferansta, diyabet hastalığının tanısı, belirtileri, kimlerde sık görülür, çağımızda artışı ve nedenleri, önlemler ve tedavisi konularında bilgiler vereceğini, konferansa dileyenlerin davetiyesiz olarak katılabileceklerini kaydetti.

 

SAĞLIKTA KALİTE… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİNİ TS - EN ISO 9001:2008 VERSİYONUNA GÖRE YENİLEDİ

SAĞLIKTA KALİTE… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİNİ TS - EN ISO 9001:2008 VERSİYONUNA GÖRE YENİLEDİ

Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, ‘’TSE belge yenileme ve 2008 versiyonuna geçiş tetkikini’’ başarıyla sonuçlandırdı.

Kurulduğu günden bu yana hasta ve hasta yakınlarına kaliteli sağlık hizmeti vermeyi hedefleyen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, Kayseri TSE Personel ve Sistem Belgelendirme Uzmanlarınca ‘‘Belge Yenileme ve TS - EN ISO 9001:2008’e Geçiş Tetkiki’’ gerçekleştirildi.

Hastane yöneticileri, hekimler, birim sorumluları ve çalışanların katkılarıyla yapılan ve iki gün süreyle tüm birimlerin denetlendiği tetkik, başarı ile sonuçlandırılarak TS-EN ISO 9001:2008 versiyonuna geçiş sağlandı.

Aynı zamanda yeni belge ile birlikte Özel Sani Konukoğlu Hastanesi IQNet (The International Certification Network) Uluslararası Belgelendirme Sertifikası’nı da aldı.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi 1998 yılında Türkiye’nin TS – EN – ISO – 9000 Kalite Sistem Belgesi’ni alan altıncı, özel hastaneler arasında dördüncü hastanesi olarak ismini yazdırmıştı.

 

 

 

 

RAMAZAN AYINDA SAĞLIK -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DOÇ. DR. MEHMET BAŞTEMİR:

RAMAZAN AYINDA SAĞLIK -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DOÇ. DR. MEHMET BAŞTEMİR:

-‘’RAMAZAN AYINDA YEMEKLER YAVAŞ YENİLMELİ,

İYİ ÇİĞNENMELİ, BOL SU İÇİLMELİ, POSALI BESİNLER

TERCİH EDİLMELİ’’

-‘’ORUÇ TUTMAK SAĞLIKLI İNSANLAR İÇİN ÇOK YARARLI’’

-‘’İFTAR VE SAHURDAN SONRA FAZLA VE SIK ARALIKLARLA

İÇİLEN SİGARA, KANDAKİ OKSİJEN ORANINI DÜŞÜRÜR’’

Gaziantep Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları (Endokrinoloji ve Metabolizma) Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Baştemir, Ramazan ayında yemeklerin yavaş yenilmesi, iyi çiğnenmesi, bol su içilmesi ve posalı besinlerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Baştemir, oruç tutmanın sağlıklı insanlar için çok yarar sağlarken, sağlık sorunu bulunan kişilerin dikkatli olması gerektiğini belirterek, ‘’Ramazan ayında yanlış beslenme alışkanlıkları nedeniyle bazı sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Oruç tutarken ağır ve yağlı yiyeceklerden kaçınılması, yemeğin iftarda yavaş ve az miktarda yenilip birkaç saat sonra öğün takviyesi yapılması gereklidir’’ dedi.

‘’Ramazanda orucun ardından iftar sofrasında kontrolsüz ve aşırı miktarda beslenme, organizmanın anormalleşmesine neden olur’’ diyen Doç. Dr. Baştemir, şişman insanların orucu kilo verme fırsatı olarak algılamalarının yanlış bir yaklaşım olacağını, eğer dikkat edilmezse orucun kilo aldıracağını bildirdi.

SIVI BESİNLER TERCİH EDİLMELİ

Ramazan ayı süresince kızarmış, aşırı baharatlı, ağır ve yağlı gıdalardan uzak durulmasında yarar olduğunu anlatan Doç. Dr. Baştemir, şöyle devam etti:

‘’Orucun sıvı gıdayla açılmasında yarar vardır. Sıvı gıda olarak çorba, hoşaf ve komposto seçilebilir. Özellikle çorba, hazım sistemini düzene sokması açısından idealdir. Bununla birlikte hafif bir öğün olarak reçel, peynir ve 1 - 2 dilim ekmekten oluşan menü tercih edilebilir.

Orucu hafif öğünle açtıktan sonra sofradan kalkarak hareket edilmeli. İftardan yaklaşık 2 saat sonra da etli sebze yemeği veya kuru baklagiller yenebilir. Meyve veya tatlı ise yemekten bir kaç sonra tüketilmelidir. Sahura mutlaka kalkılmalı ve kahvaltılıklar tercih edilmelidir. Yemeğin ardından hemen yatılmamalıdır. Sahurda aşırı yemek de çabuk kilo alımına neden olur.’’

SAĞLIKLI KİŞİLER ORUÇ TUTABİLİR

Koroner kalp hastalığı tedavi edilmemiş kişiler için orucun riskli olabileceğini kaydeden Doç. Dr. Baştemir, ‘’Bu kişilerin, özellikle bol yağlı, kalorili ve hızlı yenen iftar yemeklerinden sonra kalp krizi geçirmeleri riski yüksektir’’ diye konuştu.

Myokard İnfarktüsü geçiren, yüksek tansiyonu ve kalp yetersizliği olan hastalarda, hastalık ilaçlarla kontrol altına alınmış bile olsa oruç tutulmasının riskli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Baştemir, şu uyarılarda bulundu:

‘’Kalp yetersizliği olan kişiler genellikle kalp yetersizliği sonucu vücutta artan tuz ve suyu azaltmak için idrar söktürücü ilaçlar kullanırlar. Bu ilaçların etkisi nedeniyle oruç zamanı aşırı tuz ve su kayıpları olur, bu da bayılmalara hatta şoklara neden olabilir. İftarda ise vücutta aşırı su ve tuz yüklenmesi ve zaten pompalama gücü sınırda olan kalbi aşırı çalışmaya zorlar. Bir de hızlı ve bol yemek sonrası sindirim sisteminin kan dolaşımı artar. Bu kalbe ilave yük getirir ve aşırı yük kalp yetersizliğine yol açar.

Ramazan ayında diyabetlilerin oruç tutması risklidir. Özellikle insülin kullanan, hamile olan, sık kan şekeri düşüklüğü bulunan ve 65 yaşın üzerindeki şeker hastalarının oruç tutmaları çok risklidir. Ramazan öncesi şeker hastalarının tam bir muayeneden geçmesi gereklidir. Kan şekerleri kontrol altında olan ve insülin kullanmayan tip 2 şeker hastaları oruç tutmak isterlerse mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar.

Ramazanda kandaki şeker düzeyi ilk günlerde düşebilir ancak, ikinci haftadan sonra kan şekerinde yükselmeler olabilir. İftarda tüketilen yiyeceklerin hem kalorisi çoktur, hem de miktarı fazla çeşitten dolayı artmıştır. Bu durum kilo artışına neden olur. İftarda fazla yemek, pankreasın yükünü arttırır. Pankreas yorulur ve kan şekeri artar. Bu sorunlar nedeniyle şeker hastaları, Ramazan öncesi mutlaka kan şekerlerini ölçtürüp sağlık kontrollerini yaptırmalıdırlar.’’

BÖBREK HASTALARININ DURUMU

Böbrek hastalarının kesinlikle oruç tutmaması gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Baştemir, ‘’Böbrek yetersizliği olanların oruç tutmaları halinde rahatsızlık ilerleyebilir. Ramazan ayında böbrek hastaları, iftar ile sahur arasındaki dönemde de su açıklarını kapatamama sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle hastalığının farkında olmayan birçok kişide Ramazan sonrası böbrek yetersizliği gelişebilir’’ dedi.

Ramazan boyunca yüksek tansiyonu olanların da beslenme alışkanlıklarını bozduklarının gözlendiğini ifade eden Doç. Dr. Baştemir, bu hastalarda özellikle iftarda tek ve büyük öğün yediklerinde tansiyonlarının kontrol edilemez hale gelebileceğini kaydetti.

Ramazan ayında, hastanelerin acil servislerine yüksek tansiyon ve kalbe aşırı yüklenme nedeniyle başvuran hasta sayısında artış gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Baştemir, ‘’Hipertansiyonu olan hastalar, oruçlarını açtıklarında özellikle tuzsuz perhizlerine sadık kalmalıdır. İftardan sonra beslenmelerini iki küçük öğüne yaymalarında yarar var’’ diye konuştu.

REFLÜYE DİKKAT

Açlık ve aşırı yemeden kaynaklanan en önemli hastalıklardan birinin de, mide asidinin yemek borusuna geri kaçtığı ''reflü'' hastalığı olduğunu anımsatan Doç. Dr. Baştemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Bu nedenle yemek borusunun altında yaralar meydana gelebilir. Bunun sonucunda ise göğüs kemiğinin arkasında yanma, ağza acı su gelmesi, bulantı ve kusma gibi bulgular ortaya çıkabilir. Reflü hastalarına ilaç tedavisiyle birlikte sık ve az yemelerini öneriyoruz. Ramazan ayında, sahurdan sonra hemen yatılması reflüye bağlı yakınmaları artırabilir. Reflü hastası oruç tutmak istiyorsa sahuru kesinlikle atlamamalı, sahurda da hemen yemek yiyerek yatmamalı, yatma saatinden en az bir saat önce yemeğini bitirmiş olmalıdır. Ayrıca iftardan sahura kadar geçen süre içerisinde aşırı çay, kahve tüketiminden, hamur işi ve ağır tatlı gıdalardan kaçınılmalıdır.

Mide veya onikiparmak bağırsağı ülseri olan hastalar için de oruç risk oluşturabilir. Uzun süre aç kalınmasından dolayı midede aşırı derecede asit birikebilir ve bu nedenle aktif ülser hastaları için oruç tutmak çok uygun değildir. Spastik kolon hastalarının da bol miktarda sıvı almaları ve sebze - meyve ağırlıklı beslenmelerinde yarar vardır. Sıraladığımız rahatsızlıkları olup da oruç tutmak isteyenlerin mutlaka doktorlarına başvurmaları ve ilaçlarını sahur ile iftara yayarak almaları gerekir.’’

Kabızlık sorunu bulunanların iftarda ve sahurda kepekli yiyecekler yemelerinde, bol sıvı almalarında, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmelerinde yarar olduğunu belirten Doç. Dr. Baştemir, iftar ve sahurdan sonra fazla ve sık aralıklarla içilen sigaranın, kandaki oksijen oranını düşürdüğünü de sözlerine ekledi

RAMAZAN AYINDA BESLENME -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ  BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’SAĞLIKLI, YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİLMELİ’’ -‘’SAHUR ÖĞÜNÜ KESİNLİKLE ATLANMAMALI’’

RAMAZAN AYINDA BESLENME -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI ALPAYDIN: -‘’SAĞLIKLI, YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİLMELİ’’ -‘’SAHUR ÖĞÜNÜ KESİNLİKLE ATLANMAMALI’’

Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın,  Ramazan ayında da sağlıklı ve dengeli beslenmeye azami özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Alpaydın, Ramazan ayı dolayısıyla yaptığı değerlendirmede, bu dönemde unutulmaması gereken en önemli noktanın uzun bir süre aç kalınması olduğuna dikkati çekerek, ‘’İlk günlerde vücut bu açlığa ve yemek yeme saatlerine kendini adapte ettikten sonra harcanan günlük enerjiyi düşürerek az yakmaya dolayısı ile metabolizma yavaşlamaya başlar’’ dedi.

Bundan dolayı normalde yenilenin azaltılması gerektiğinin altını çizen Alpaydın,  genelde üç öğünden ibaret olan günlük beslenmenin iki öğüne düşerken özellikle kırmızı et, ekmek, pilav, makarna, hamur işleri, tatlı ve börek tüketiminin arttığını bildirdi.

Buna karşılık meyve, sebze ve beyaz et tüketiminin azaldığını anlatan Alpaydın, ‘’Oysaki ister üç öğün, isterseniz iki öğün yiyin, günlük almanız gereken karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral oranları hep aynı olmalıdır’’ uyarısını yaptı.

‘’SAHUR ATLANMAMALI’’

Yeterli ve dengeli beslenmenin Ramazan’da da sağlanabilmesi için gün içerisinde en az üç öğünü tamamlamak adına, sahur öğününün atlanmaması gerektiğini vurgulayan Alpaydın, şöyle devam etti:

‘’Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce yemek yemenin son derece zararlı olduğu unutulmamalı. Çünkü bu beslenme tarzı, yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarmakta. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır.

Bu durumun aksine eğer sahur öğünü ağır yemeklerden oluşursa, gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı yükselir ve kilo alma riski artar. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde ya hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, az yağlı yapılmış sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün şekli tercih edilmeli.’’

İFTAR NASIL OLMALI

Günün ilk öğünü olan iftarın, bir çorba ile açılması ve bir süre ara verildikten sonra yemeğe geçilmesi gerektiğini anımsatan Alpaydın, şu önerilerde bulundu:

‘’İftara peynir, zeytin gibi basit yiyeceklerle başlanarak, normal yemeğe bir süre sonra geçilmesi daha doğrudur. Oruç süresince, midenin uzun süre boş kalmasından sonra bir anda çok yiyecek tüketilmesi sonucu mide ve kalp sorunları ortaya çıkabilmekte. Bunu önlemek için iftarda yavaş yavaş ve az miktarda yemek yenilmeli. Dengeli olmak kaydı ile iftar ile sahur arasına da mutlaka bir ara öğün eklenmelidir. Kilo problemi olan bazı bireyler Ramazan ayını zayıflamak için fırsat olarak görmekte ve yalnızca iftarda bir şeyler tüketmektedir. Böyle bir beslenme şekli sonrası birey kilo vermek yerine kilo bile alabilir. Bu durum hem fazla hem de hızlı yemek yenilmesine yol açmaktadır.

Ayrıca bazal metabolizma hızının yavaşlaması, iftar ve sahur vakitlerinin günün daha az hareket edilen zamanlarına denk gelmesi ve kan şekeri düşüşüne bağlı olarak tatlılara karşı isteğin artması genellikle kişilerin bu dönemde ağırlıklarının artışına neden olmaktadır. Üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus ise fiziksel aktivitenin bu süreç içerisinde azalmasıdır. Özellikle çalışmayan bireyler günlük enerji harcamalarını azaltmak adına geç saatlere kadar uyumaktadır. Her türlü aktiviteden kaçınmak, oruç tutarken fazla acıkmadan rahat bir gün geçirmeyi sağlar. Buna karşılık metabolizma daha da yavaşlar. Eğer ki bu riskli dönem kilo almadan aşılmak isteniyorsa mutlaka günlük aktivite arttırılmalıdır.’’

DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Alpaydın, iftarda ve sahurda birdenbire ve çok fazla yemekle mideyi doldurmanın, ani mide gerginliğine, bunun da hem tansiyon yükselmesine hem de nörolojik hormonların hızlı salgılanmasına yol açtığını ifade etti.

‘’Azar azar, iyi çiğneyerek ve sık aralıklarla yemek yenilmelidir’’ diyen Alpaydın,  oruç tutanların dikkat etmesi gerekenleri şöyle sıraladı:

‘’Yemeklerin seçiminde çok yağlı, çok tuzlu ve aşırı tatlı besinlerden kaçınmak gereklidir. Bunların yerine hazmı kolay, mide-bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen lifli ve sellüloz içeren sebze, meyve ve kepekli ekmek tercih edilmelidir.

Yetişkin bir insanın günde en az 2 –2,5 litresu içmesi gerektiğinden hareketle sıvı alımına çok dikkat edilmelidir.  Mutlaka sahura kalkılmalı ve yemek yeme yerine hafif bir kahvaltı tercih edilmelidir. Uzun bir açlık sonrası, iftara mümkünse 1 kase çorba ile başlayarak 5 – 10 dakika kadar yemeğe ara verilmeli, ardından ana yemeklere devam edilmelidir.

 Daha hafif ve sağlıklı olması için yiyecekler kızartma ve kavurma yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlanmalıdır. Oluşabilecek kabızlığı önlemek için, lif oranı yüksek gıdalar (kuru baklagiller, kepekli tahıllar, sebze ve meyveler) tercih edilmelidir.

Lokma, tulumba, baklava gibi ağır tatlılar yerine sütlü, meyveli tatlılar tercih edilmelidir. Hatta bu tatlıların yapımında enerji alımını azaltmak adına yapay tatlandırıcılar tercih edilebilir.’’

ÖRNEK MENÜ

Alpaydın, Ramazan ayı için şu besinleri önerdi:

‘’Sahurda 1–2 dilim ekmek ya da pide, 1–2 dilim peynir ya da 1 adet yumurta, 5–6 adet zeytin, domates, salatalık, meyve ya da meyve suyu, iftarda  1-2 adet zeytin ya da hurma veya peynir, 1 kâse çorba, 1 porsiyon et yemeği ya da etli sebze yemeği, bol yağsız salata, 2-3 dilim ekmek ya da pilav veya makarna veya 1 dilim börek, ara öğün olarak ise 2 adet meyve + 1 su bardağı süt ya da yoğurt veya 1 kâse meyve kompostosu + gece  yatarken  süt içilebilir.’’

Alpaydın, şeker hastaları,  ağır kalp ve böbrek hastası olanlar, mide ülseri, safra kesesi iltihabı veya taşı olanlar, karaciğer yetmezliği olanlar, ağır enfeksiyon geçirenler, hamileler, emzikliler, 9 yaşın altındakiler, akli dengesi ve psikolojik durumu bozuk olanlar, çok yaşlı ve hastalar ile seyahatte olanların oruç tutmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ŞEKER HASTALIĞI VE GÖZ” KONULU KONFERANS VERİLDİ... -OPR. DR. ÖZTÜRKMEN “ŞEKER HASTALARI DÜZENLİ ARALIKLARLA GÖZ DOKTORUNA DA MUAYENE OLMALIDIR”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ŞEKER HASTALIĞI VE GÖZ” KONULU KONFERANS VERİLDİ... -OPR. DR. ÖZTÜRKMEN “ŞEKER HASTALARI DÜZENLİ ARALIKLARLA GÖZ DOKTORUNA DA MUAYENE OLMALIDIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Cem Öztürkmen, şeker hastalarının yalnız genel tıp uzmanlarına değil, düzenli aralıklarla göz doktorlarına da muayene olması gerektiğini söyledi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Cem Öztürkmen tarafından ‘’Şeker Hastalığı ve Göz’’ konusu anlatıldı. Opr. Dr. Öztürkmen, konferansta, şeker hastalığının göz üzerindeki etkileri ve tedavisi konularında bilgiler verdi. ‘’Yaşam süresi uzadıkça diyabetle ilgili göz sorunları daha sık ve belirgin görülmektedir’’ diyen Opr. Dr. Öztürkmen, hastaların bu konuya bilinçli ve ısrarlı eğilmemelerinin körlük olgusunu artırdığını kaydetti. Bu konferansta amaçlarının toplumu bilinçlendirmek ve toplum sağlığına katkıda bulunmak olduğunu belirten Opr. Dr. Öztürkmen, ‘’Toplumda diyabet hastalığının tedavi ile iyileşeceği yönünde yanlış bir kanı vardır. Şeker hastalığı, bir yaşam hastalığıdır ve hastalar yaşam tarzlarını bu hastalığa göre düzenlemelidirler’’ dedi.

Gözde şeker hastalığına bağlı gelişen sorunlar için bir ameliyatla ya da bir ilaçla bir defa da kesin çözün olmadığını anlatan Opr. Dr. Öztürkmen, tedavinin süreç isteyeceğini ve yapılacak işlemlere sabırla devam edilmesi gerektiğine dikkati çekti.

Görmenin zamanla ve tedaviyle azalmasının motivasyon kaybına neden olmaması gerektiğini vurgulayan Opr. Dr. Öztürkmen, göz hekimlerinin şeker hastalığında amaçlarının körlüğü önlemek olduğunu bildirdi. Opr. Dr. Cem Öztürkmen, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

DOÇ. DR. YILDIRIM, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE

DOÇ. DR. YILDIRIM, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE

Gaziantep ve bölge halkına yıllardır kaliteli, çağdaş ve modern sağlık hizmeti sunan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosuna Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Altan Yıldırım da katıldı.

KBB Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Altan Yıldırım 1967 yılında Afyon’da doğdu. GATA Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra GATA KBB Hastalıkları Anabilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamladı.

1997 – 1998 yıllarında Vanderbilt Üniversitesi’nde KBB Bölümü’nde rinoloji, sinüs hastalıkları üzerine eğitim aldı. 2001 yılında ABD’de ve 2004 yılında Almanya’da ileri endoskopik sinüs cerrahisi ve ön kafa tabanı cerrahisi üzerine kurslara katıldı. 2006 yılında Cumhuriyet Üniversitesi’nde KBB hastalıkları bölümünde doçent kadrosuna atandı.

2009 Temmuz ayı itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde KBB Uzmanı olarak göreve başlayan Doç. Dr. Yıldırım, evli ve 2 çocuk babası. İngilizce bilen Doç. Dr. Yıldırım’ın hobilerini kayak yapmak ve tenis oynamak oluşturuyor. 

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi KBB Kliniği’nde Doç. Dr. Altan Yıldırım’ın katılımıyla; burun fonksiyonel ve estetik cerrahisi, endoskopik sinüs cerrahisi, kulak mikrocerrahisi, baş ve boyun tümörlerinin cerrahisi, horlama ve uyku apnesi tanı ve tedavisi, ses tellerinin mikrocerrahisi, geniz eti ve bademcik ameliyatları, denge bozukluklarının tanı ve tedavisi çağdaş yöntemler ve ileri teknolojilerle kısa zamanda ve başarı ile gerçekleştiriliyor.

 

KARNE KORKU ARACI OLMASIN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ  PSİKİYATRİ UZMANI DR. BÜLENT ÇEKEM:

KARNE KORKU ARACI OLMASIN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ PSİKİYATRİ UZMANI DR. BÜLENT ÇEKEM:

-‘’ÇOÇUĞUNUZUN KARNESİ KÖTÜ DE OLSA,

ONA ARKASINDA OLACAĞINIZI HİSSETTİRİN’’

-‘’KARNENİN AYNI ZAMANDA, AİLENİN BİR YILDA

ANA-BABALIĞINI DA GÖSTERDİĞİ BİLİNMELİ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, anne-babaların başarıyı karneye endekslemelerine bağlı olarak

yükselen beklentilerinin, karne dönemlerinde istenmeyen ve telafisi mümkün olmayan üzücü gelişmelere yol açtığını söyledi.

Dr. Çekem, anne-babalara, ‘’çocuğunuzun karnesi kötü de olsa, ona arkasında olacağınızı hissettirin’’ çağrısında bulundu.

‘’Okullar kapanıyor. Öğrenciler bir senenin meyvesi olarak gördükleri karnelerini alacaklar’’ diyen Dr. Çekem, şöyle devam etti:

‘’Karne günü bazı öğrenciler için mutluluk kaynağı olurken, bazı öğrenciler için korku kaynağı olabiliyor. Bu önemli gün, intihar, evden kaçma ve benzeri istenmeyen bazı durumlara da meydan verebiliyor. Karne korkusunu, öğrencinin karneyi aldıktan sonra nelerin olacağı konusundaki zihinsel tasarlaması olarak tanımlayabiliriz.

Yani olan değil, ancak öğrencinin olacağını düşündüğü durumlar öğrencinin zihninde problemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle sert ve baskıcı ailelerin çocukları, zayıf karne korkusunu diğer ailelerin çocuklarına göre daha fazla yaşıyorlar.

Evden kaçma, intihar gibi davranışlar, bu ailelerin çocuklarında daha fazla görülüyor. Çünkü bu ailelerin çocukları zayıf karne ile eve gittiklerinde fiziksel bir cezaya maruz kalacaklarını zihinsel olarak tasarlamaktadırlar.’’

KARNE NEYİN GÖSTERGESİDİR

Aslında karnenin, çocuğun başarısından ziyade derslerinde bazı eksikliklerinin olduğunu göstermek için öğrenciye ve veliye verilen bir uyarı belgesi olduğuna dikkati çeken Dr. Çekem, şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’Karne çoğu zaman çocuğun belli bilgileri ne kadar iyi ezberlediğini gösterir. Ne çocuğun zekasını, ne kişisel niteliklerini ne de yeteneklerini ölçmektedir. Çocuğun kapasitesini tümüyle gösteren bir araç değildir. Çocuğun ilgi, yetenek, zeka ve hayat okulundaki başarısının bir göstergesi değildir. Ünlü fizikçi Einstein'ı zeka seviyesi düşük diye okuldan kovmamışlar mıydı?

Karne öğrenciye verildiği gibi aynı zamanda aileye de verilmektedir. Ailenin bir senelik ana-babalığının nasıl olduğunu da göstermektedir bu belge.

Aileler, çocuklarına haçlık vererek; kitap, kalem, defter alarak okul hayatları süresince onların üzerindeki sorumluluktan kurtulduklarını düşünmektedirler. Bu doğru bir düşünce midir?’’

ZAYIF KARNE, ZAYIF ANA-BABALIĞI DA GÖSTERİR

Ailelerin en büyük sorumluluğunun hayatı, insanları ve sorumluluk almayı seven, başarının peşinde koşan, kendini gerçekleştirme basamaklarını hızla çıkan bir çocuk yetiştirmek olduğunu vurgulayan Dr. Çekem, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Bu da onun cebine sadece harçlık koymakla değil, ona, onu sevdiğini hem sözle hem de davranışla göstermekle, ona güvenmekle, onunla sağlıklı iletişim kurmakla, onun kapasitesini kabul edip onu zorlamamakla olur. Çocuğunu, kendisi olduğu için sevmekle, onun ‘o’ olduğunu kabul etmekle gerçekleşir. O, sizlerin zihninizde oluşturduğunuz kişi değildir. O bir bireydir, o kendisidir. Aileler şunu asla unutmamalı: Zayıf karne, zayıf ana babalığın da göstergesidir.’’

NE YAPILMALI

Dr. Çekem, ailelerin çocuklarının karne korkusunu yenmelerini sağlamak ve istenmeyen bazı davranışların oluşmasını önlemek için, şimdiki başarısızlığın ileriki yıllarda başarıya dönüşebilmesi adına, en önemlisi de ‘ana-baba karnesindeki zayıf notlar’dan kurtulabilmek yolunda, çocuklarına karne zamanı şu şekilde yaklaşmalarını öerdi:

* Çocuğunuzun karnesiyle ilgili duygularınızı, çocuğunuzun kişiliğini incitmeden net bir şekilde anlatın. Başarılı olabilmesi için, onun arkasında olduğunuzu kendisine hissettirin.

* Çocuğunuzu kesinlikle suçlayıp yargılamayın.

* Ona "tembel tavuk, geri zekâlı…" gibi isim ve lakaplar takmayın.

* ‘’Seni kaportacıya işçi olarak göndereceğim, okuldan alacağım" gibi tehditler savurmayın.

* Onu eleştirip, emirler yağdırmayın kendisine.

* Çocuğunuzu arkadaşlarıyla, kardeşleriyle, komşularınızla kıyaslamayın. Unutmayın, o herkesten farklı olan ve sadece kendine benzeyen bir bireydir.

* Çocuğunuzu kesinlikle aşağılamayın. Hele arkadaşlarının yanında buna sakın kalkışmayın. Onun kendine olan güven duygusunu zedelemiş olursunuz.

* Çocuğunuza sürekli olarak cezalandırma, bağırma gibi davranışlarla yaklaşmayın.
* Çocuğun kendi karnesiyle ilgili olarak anlattıklarını dinleyin. Onun düşüncelerine önem verin.

* Her ana-babanın çocuklarıyla ilgili bazı beklentileri vardır. Bunları onunla konuşun.
* Çocuğunuzun karnesinde zayıflar olabilir. Ona açık bir kapı bırakın, kendini affettirebilmesi için bir yol gösterin.

* Çocuğunuzun ders başarısızlığının giderilebilmesi için, beraber çözüm yolları arayın.
* Çocuğunuzun zayıfı var diye ona yaz tatilini zehir etmeyin, dinlenmesine fırsat verin. Ancak eksikliklerini gidermek için onunla beraber uygun bir plan yapın ve bunu uygulayın.
* Çocuğunuza, karnesi iyi de olsa kötü de olsa sizin onu seveceğinizi ve onun arkasında olacağınızı hissettirin.

BİRBİRİNİZİ SUÇLAMAYIN

Dr. Çekem, çocuğun karnesi değerlendirilirken sıklıkla yapılan hatalardan birinin de anne – babaların çocukların durumu ve durumun nedenlerini değerlendirmek yerine, birbirlerini suçlamaları olduğunu bildirdi.

Babalar anneleri evdeki öğretmen, anneler de babaları okul müdürü gibi görebildiklerini kaydeden Dr. Çekem, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Baba anneye çocuğa dersi öğretmediği, anne de babayı çocuğu yeterince kontrol edemediği için suçlayabilmekte. Anne babaların bu işe kendi çocuklarından başlayıp, daha geniş bir çerçeveden bakmaları ve kendileri hakkındaki farkındalıklarını artırmaları gerekmektedir. Acaba karne kaygısı altında yatan şey kendi güvensizlikleri mi, kendi mükemmeliyetçilikleri mi yoksa kendi hırsları mıdır?

Çocuğu olduğu gibi kabul edip, ona karşılaştığı bu zorluk karşısında destek olmaktan ziyade, ona ceza vermeye iten şey mutlaka kendileriyle ilgili bir sorunu akla getiriyor. Bu sorunun ne olduğunu anlamaktaki sorumluluk kendilerine aittir. Ama bunu anlamakta kendilerine yardımcı olması için bir uzmanla görüşmeleri kesinlikle doğru olacaktır.   

Çocuktan başarı beklerken, onun kapasitesini de bilmek gerekir. Yersiz kıyaslamalar, olumsuz sonuçlar doğurabilir. Her karne döneminde başarısızlık sorunu nedeniyle psikiyatriste başvuran öğrenci sayısı artmaktadır. Bu çocukların başarısızlık nedenleri araştırıldığında, ailedeki iletişim bozuklukları, ana-babanın çocuğun kapasitesinin üstünde beklentilere sahip olması ve psikiyatrik rahatsızlıklar ön plana çıkıyor.’’

 

KAZAKİSTAN’DAN ŞİFA ARAMAK İÇİN GAZİANTEP’E GELDİ -KAZAKİSTANLI ORLİCHENCO: ‘’ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BEKLENTİLERİMİN ÜSTÜNDE ÇIKTI’’

KAZAKİSTAN’DAN ŞİFA ARAMAK İÇİN GAZİANTEP’E GELDİ -KAZAKİSTANLI ORLİCHENCO: ‘’ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BEKLENTİLERİMİN ÜSTÜNDE ÇIKTI’’

Kazakistanlı kalp hastası Boris Orlichenco, şifa aramak için Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne geldi. Orlichenco, ‘’Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, beklentilerimin üstünde çıktı’’ dedi.

Kazakistan’dan kalp hastalığı şikayetiyle gelerek, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ne başvuran 71 yaşındaki Boris Orlichenco, Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Cemil Cahit Öğütmen tarafından ameliyat edildi.

Göğüs bölgesinde ağrılar başlayınca ülkesinde anjio olduğunu ve teşhis konulduktan sonra nerede ameliyat olabileceğini araştırdığını kaydeden Orlichenco, şöyle devam etti:

‘’Ameliyat için Kazakistan’da, İsrail ve Almanya gibi ülkelerde araştırmalar yaptım.  Sanko Holding Sağlık Yatırım Danışmanı Prof. Dr. Talantbek Batyraliev’in yakın dostum olması üzerine Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni de inceledim. Burada  tedavi olan hastalardan ve hastaneyi ziyaret eden doktorlardan duyduklarım, benim de bu hastanede ameliyat olmamı sağladı.

Ameliyat hazırlığı kapsamında bir gün içinde hiçbir sıkıntı yaşamadan bütün tetkiklerim yapıldı ve ameliyata tereddütsüz girdim. Ameliyat sonrası yapılan tedavi ve gösterilen ilgiden çok memnun kaldım. Özel Sani Konukoğlu Hastanesi beklentilerimin üstünde çıktı. Bu hastane, kuranlar ve Gaziantep için  çok gurur verici.’’

Ülkesine döndüğünde uzak olmasına rağmen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni herkese tavsiye edeceğine dikkati çeken Orlichenco, ‘’Benimle ilgilenen doktorundan, hemşiresine, tüm hastane personelinden çok memnun kaldım’’ diye konuştu..     

 

 

SANKO ŞİRKETLERİ IRAK FUARI'NDA

SANKO ŞİRKETLERİ IRAK FUARI'NDA

Gaziantep'te düzenlenen 4. Uluslararası Irak Fuarı'na, SANKO Holding'in 6 şirketi katıldı.

Ortadoğu Fuar Merkezi'nde düzenlenen ve açılışını Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın yaptığı fuarda, SANKO Holding şirketlerinden Airfel (iklimlendirme), Çimko (inşaat), Ytong (gaz beton), Sanko Havlu (tekstil) ve Sanko Makina (iş makinaları) stand açarak, Irak başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinden gelen ziyaretçilere ürünlerini tanıttı.

Bu arada, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de ziyaretçilere hastane tanıtımı yanında, kan şekeri ve tansiyon ölçümü hizmeti sundu.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “VARİS VE TEDAVİSİ” ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “VARİS VE TEDAVİSİ” ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Murat Yardımcı, 30 Mayıs 2009 Cumartesi günü "Varis ve Tedavisi" konulu halka açık konferans verecek.

Opr. Dr. Yardımcı, toplardamarların kanı kalbe geri taşıyan damarlar olduğunu anımsatarak, ‘’Bu damarlar kan akışının kalbe doğru tek yönlü olmasını sağlayan kapakçıklar içerir. Toplardamarlarda oluşan tıkanıklıklar ve aşırı basınç bu kapakçıkların düzgün kapanmasını engelleyerek geriye doğru kaçaklara sebep olur. Sonuçta bacaklardaki yüzeysel toplardamarlar genişler, uzar ve büklümlü bir görüntü ile varisler oluşur’’ dedi.

Uzun süre ayakta veya oturarak çalışmanın ve özellikle bacakları çaprazlaştırarak oturmanın varis oluşumunu kolaylaştıracağına dikkati çeken Opr. Dr. Yardımcı,  spor yapmamak, uzun seyahatler, cinsiyet, hamilelik, genetik, yaşlılık, yaşam tarzı ve şişmanlığın varis oluşumundaki etkenlerden olduğunu bildirdi.

Opr. Dr. Yardımcı, konferansta varis nedir, nasıl oluşur, tedavisi konularında bilgiler verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'nde, 30 Mayıs 2009 Cumartesi günü saat 10.00'da düzenlenecek konferansa, isteyenler davetiyesiz katılabilecek.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “ÇOCUKLARDA FITIK” KONUSU ANLATILDI -OPR. DR. UÇANER: “DOĞAN HER 100 ÇOCUKTAN  2 – 3’ÜNDE KASIK FITIĞI GÖRÜLMEKTEDİR”

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ÇOCUKLARDA FITIK” KONUSU ANLATILDI -OPR. DR. UÇANER: “DOĞAN HER 100 ÇOCUKTAN 2 – 3’ÜNDE KASIK FITIĞI GÖRÜLMEKTEDİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Nevzat Uçaner, doğan her 100 çocuktan 2 – 3’ünde kasık fıtığı görüldüğünü söyledi.

Opr. Dr. Uçaner, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, halka açık konferanslar dizisi kapsamında çocuklarda fıtık konusunu anlattı.

Çocuk fıtıklarının doğumu takiben kasıktaki kapanması gereken bir açıklığın kapanmaması sonucu ortaya çıktığını belirten Opr. Dr. Uçaner, ‘’Hastalarımızın yüzde 90’ı erkek, yüzde 10’u da kız. Çocuklarda fıtık ameliyatları erişkinlerden farklı, teşhisi kolaydır. Öksürme, ağlama veya gülme sonucu kasıkta kendini gösterir. Şişkinlik günde birkaç kez olabildiği gibi bazen 3 – 5 günde bir de görülebilir’’ dedi.

TEDAVİSİ

Fıtığın ameliyattan başka tedavi yönteminin olmadığına dikkati çeken Opr. Dr. Uçaner, ‘’Ameliyat her ne kadar basit gibi görünse de, küçük yaştaki çocuklarda göründüğü kadar basit değildir. Çocuk fıtıklarının oluş mekanizması, anatomik yapısı ve ameliyat sonrası bakımının farklı olması nedeniyle ameliyatın mutlaka bir çocuk cerrahı tarafından yapılması gerekir’’ diye konuştu.  

‘’Teknolojik altyapı ve anestezi olanaklarının, özellikle yeterli deneyim ve bilgi sahibi uzmanların olduğu hastaneler tercih edilmeli’’ diyen Opr. Dr. Uçaner, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Fıtık ameliyatlarında yaş sınırlaması yoktur. Doğumu takiben birinci aydan itibaren her yaşta yapılabilir. Fıtık ameliyatı zamanında yapılmazsa, fıtık boğulması ile karşılaşma kaçınılmazdır. Ayrıca fıtığın yumurtalılara vereceği zarar da göz ardı edilemez.  Teşhisi, ameliyatı ve ameliyat sonrası oldukça sorunsuz geçen çocuk fıtıkları için sağlık kuruluşlarına gitmekte gecikilmemeli.’’

Opr. Dr. Nevzat Uçaner, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

SOSYAL GÜVENLİK HAFTASI KUTLANIYOR -SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (SGK) İL MÜDÜRÜ AHMET YETİM  ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ’Nİ ZİYARET ETTİ

SOSYAL GÜVENLİK HAFTASI KUTLANIYOR -SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (SGK) İL MÜDÜRÜ AHMET YETİM ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ’Nİ ZİYARET ETTİ

11 – 17 Mayıs Sosyal Güvenlik Haftası, tüm Türkiye’de olduğu gibi Gaziantep’te de kutlanıyor. Kutlama etkinlikleri kapsamında SGK İl Müdürü Ahmet Yetim ve Gaziantep Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürü Dr. Sermet Kileci, Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği’ni ziyaret ettiler.

Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği Genel Başkanı ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Gürkan Tural ve dernek üyeleri Özel Primer Hastanesi Sağlık Yöneticisi Cengiz Akar, Özel SEV Amerikan Hastanesi Müdürü Metin Güneş, Özel Dünya Tıp Merkezi Müdürü Murat Öztürk, Özel Hatem Hastanesi Başhekimi Dr. Mesut Kılyar ve Özel SEV Amerikan Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Reşat Kılboz’un hazır bulunduğu ziyarette, Ahmet Yetim günün anısına bir plaket ve çiçek sundu.

Ahmet Yetim, hafta dolayısıyla Sosyal Güvenlik merkezlerinin yeni yapısı hakkında bilgiler verirken, Gaziantep’in krizden daha az etkilediğini,  bunun marka şehir olmanın bir farkı olduğunu söyledi.

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “ÇOCUKLARDA FITIK” KONUSU ANLATILACAK -OPR. DR. UÇANER “ÇOCUK CERRAHİSİNİ EN ÇOK MEŞGUL EDEN HASTALIK KASIK FITIĞIDIR”

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ÇOCUKLARDA FITIK” KONUSU ANLATILACAK -OPR. DR. UÇANER “ÇOCUK CERRAHİSİNİ EN ÇOK MEŞGUL EDEN HASTALIK KASIK FITIĞIDIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Nevzat Uçaner çocuk cerrahisini en çok meşgul eden hastalığın kasık fıtığı (inguinal herni) olduğunu belirterek, ‘’Ameliyatlarımızın yaklaşık % 30 – 50’sini kasık fıtığı ameliyatları oluşturmaktadır’’ dedi.

Opr. Dr. Uçaner, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 16 Mayıs 2009 tarihinde ‘’Çocuklarda Fıtık’’ konulu halka açık konferans verecek.

Fıtık ameliyatlarının basit gibi görünse de, özellikle küçük çocuklarda ayrı bir titizliği gerektirdiğini kaydeden Opr. Dr. Uçaner konferansta fıtık nedir, nasıl oluşur, tanı nasıl konur, tedavisi, ameliyat edilmediği takdirde karşılaşılacak sorunlar, fıtık ameliyatı ve ameliyat sonrası bakımı konularında bilgiler verecek.

Cumartesi günü saat 10.00’da başlayacak konferansa dileyenler davetiyesiz olarak katılabilecek.

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “ŞİZOFRENİ” KONULU KONFERANS VERİLDİ

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ŞİZOFRENİ” KONULU KONFERANS VERİLDİ

- DR. ÇEKEM “ŞİZOFRENİ BÜTÜN KRONİK HASTALIKLAR GİBİ ALEVLENME VE YATIŞMA DÖNEMLERİ GÖSTEREN BİR BEYİN HASTALIĞIDIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem “Şizofreni bütün kronik hastalıklar (şeker hastalığı, astım, romatizma,…) gibi alevlenme ve yatışma dönemleri gösteren bir beyin hastalığıdır” dedi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen Halka Açık Konferanslar kapsamında Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem “Şizofreni” konusunu anlattı.

Şizofreninin tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın, zaman zaman alevlenme dönemlerinin olabileceğini söyleyen Dr. Çekem “Hastaların önemli bir kısmında ise hastalık tamamen ortadan kalkmayabilir” dedi.

Dünyada 60 milyon, Türkiye'de de 600.000 şizofreni hastasının yaşadığına dikkati çeken Dr. Çekem “Hastalık genellikle 15 – 25 yaş aralarında başlamakla beraber orta yaşlarda başlaması da mümkündür” dedi.

NEDENLERİ:

Tüm şizofreni hastaları için geçerli olan tek bir nedenin bulunmadığını söyleyen Dr. Çekem; “Bununla beraber şizofrenin ortaya çıkmasında rol oynayan başlıca etkenleri kalıtımsal nedenler, beyindeki yapısal değişikliklerin rolü ve beyindeki kimyasal maddelerin rolü olmak üzere üç başlık altında toplayabiliriz” dedi.

BELİRTİLERİ:  

Şizofreninin belirtileri hakkında da bilgiler veren Dr. Çekem “Şizofrenide isteksizlik, ilgi kaybı, aileden ve arkadaşlardan uzaklaşma, dinle aşırı ilgilenmeye başlama, uyku düzeninin bozulması(artma / azalma), çökkünlük, iştah azalması, alınganlık, çabuk sinirlenme, küçük şeylere öfkelenme, başkalarına ya da kendine zarar verme düşüncesi, kendine bakımda gerileme, alkol içmeye başlama, cinsel konularla fazla meşgul olmaya başlama, sık sık tartışmalara girişme gibi öncü belirtilerin yanında sesler duymak, başkalarıyla yakınlık kurmada isteksizlik, başkalarına garip gelen düşünceler, mutsuzluk gibi inatçı belirtiler gözlemlenir” dedi.

TEDAVİSİ:

Dr. Çekem “Şizofreni hastalığının tedavisinde amacımız hastalığın alevlenme dönemlerini önlemek, alevlenme dönemlerini erken fark edip ayaktan tedavi etmek, alevlenme dönemi yatıştıktan sonra hastalığa bağlı yetiyitimini en aza indirmek, hastanın sorunlarla başa çıkma kapasitesini artırmaktır. Ayrıca şizofrenide ilaç tedavilerinin yanı sıra elektrokonvülzif terapi (EKT) ve bireysel ve grup terapileri de uygulanmaktadır” dedi.

Dr. Çekem Gaziantep Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği temsilcilerinin de hazır bulunduğu konferansta, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE İLERİ LAPAROSKOPİK CERRAHİDE BİR YENİLİK DAHA

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE İLERİ LAPAROSKOPİK CERRAHİDE BİR YENİLİK DAHA

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde kapalı safra kesesi, karaciğer kistleri, apandisit, fıtık, mide reflü cerrahisi, mideye kelepçe uygulamasından sonra, böbrek üstü bezi cerrahisinde de laparoskopik (kapalı ameliyat) yöntem başarıyla uygulanmaya başlanmıştır.

53 yaşındaki Meryem Vuran karın ağrısı, hipertansiyon ve şeker hastalığı şikayetleri ile doktora başvurmuş, yapılan tetkikler sonucu hastanın sol böbrek üstü bezinde 4x2.5 cm’lik tümöral kitle saptanarak, hastaya ameliyat önerilmiş. Hasta Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni tercih ederek, ameliyat olmaya karar vermiş.

Opr. Dr. İlhan Aslan, Opr. Dr. Hasan Bakır ve Opr. Dr. Cahit Dinler’den oluşun Genel Cerrahi ekibi hastayı operasyona hazırlayarak en uygun koşullarda, kapalı yöntemle ameliyat etmişlerdir. Başarılı bir operasyonun ardından hasta ameliyattan sonraki ikinci gününde taburcu edilmiştir.

Açık yöntemle gerçekleştirildiği takdirde böbrek üstü bezi ameliyatının hem süresinin uzayacağını hem de kesi yerinin çok daha büyük olacağını söyleyen Opr. Dr. İlhan Aslan “Bu yöntem sayesinde ameliyat sadece 4 adet0.5 cm.lik kesilerden yapılarak hastanın yaşayacağı ağrılı dönem ve hastanede kalış süresi kısaltılmıştır. Dolayısıyla bu sayede hastanın işine dönme süresi açık ameliyata kıyasla çok daha kısa sürede olacaktır.” dedi.   

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “ŞİZOFRENİ” ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “ŞİZOFRENİ” ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, 25 Nisan 2009 Cumartesi günü "Şizofreni" konulu halka açık konferans verecek.

Şizofreninin içe kapanma, gerçeklere kayıtsız kalma, zihin bölünmesi, içe yönelik düşünce yapısının yerleşmesi, kişilikte ikileşme şeklinde kendini gösteren psikoz olduğunu belirten Dr. Çekem, ‘’Şizofreni hastası kendine ait bir dünyada, düşler aleminde yaşamaktadır’’ dedi.

Dr. Çekem, konferansta şizofreni nedir ne değildir, yanlış inanışlar, hastalığın nedenleri ve belirtileri, hastalıkla mücadele, hastalığın tedavisi, ailenin tutumu nasıl olmalıdır konularında bilgiler aktaracak.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'nde, 25 Nisan 2009 Cumartesi günü saat 10.00'da Gaziantep Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği temsilcilerinin de hazır bulunacağı konferansa, isteyenler davetiyesiz katılabilecek.

 

YANGINDAN KORUNMA EĞİTİMİ… -İTFAİYE EĞİTİM AMİRİ MUSTAFA KOLDAR:  -“YANGINDA İLK 3 DAKİKANIN ÖNEMİ BÜYÜK”

YANGINDAN KORUNMA EĞİTİMİ… -İTFAİYE EĞİTİM AMİRİ MUSTAFA KOLDAR: -“YANGINDA İLK 3 DAKİKANIN ÖNEMİ BÜYÜK”

Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Eğitim Amiri Mustafa Koldar, yangının kontrol altına alınmasında ve söndürülmesinde ilk üç dakikanın çok önemli olduğunu söyledi.

Koldar, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi personeline düzenlenen ‘’Yangından Korunma, Yangın Esnasında Hareket Tarzı, Yangın Söndürme ve Kurtarma Faaliyetleri’’ konulu eğitim toplantısında, yangının, yanıcı maddenin ısı ve oksijen alarak oluştuğunu anımsatarak, ‘’Bu tür eğitimlerle amaçlanan yangında can ve mal kaybını en aza indirmektir’’ dedi.

Resmi ve özel kurumlarda söndürme, kurtarma, koruma ve ilkyardım ekipleri ile bir yangından korunma ekibi oluşturulabileceğini bildiren Koldar, yangın sırasında her şeyden önce panik yapılmaması ve yangın mahallinde görevsiz kişilerin bulunmaması gerektiğine dikkati çekti.

Yangın söndürme cihazları hakkında da bilgiler veren Koldar, şöyle devam etti:

‘’Yangın söndürme cihazları içindeki maddenin özelliğine göre değişir. Cihazın üzerinde hangi yangını söndüreceğine dair harfler bulunur. A harfi ağaç, kağıt, kumaş gibi katı B harfi; benzin, mazot, boya, tiner gibi sıvı, C harfi LPG, doğal gaz, asetilen gibi gaz, D harfi sodyum, potasyum, magnezyum gibi hafif metallerin yangınında kullanılır. Uygun yangın söndürücü kullanılmadığı takdirde, yangını söndürmek yerine büyütebilir.’’

Yangında ilk 3 dakikanın önemi, yangında can ve mal kaybını en aza indirmek için yapılması gerekenler, sağlık kuruluşlarında yangından korunma ve kurtarmanın önemi, yangını kontrol altına alma, yangın söndürme cihazları ve yangına müdahale konularında bilgilerin de verildiği eğitim toplantısına, hastane yöneticileri, doktorlar ve idari personel katıldı.

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “KOLESTEROL” KONUSU ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “KOLESTEROL” KONUSU ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, 11 Nisan 2009 tarihinde halka açık konferanslar dizisi kapsamında ‘’Kolesterol’’ konusunu anlatacak.

Dr. Baran, hayat için gerekli olan kolesterolün beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar ve karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunduğunu söyledi.

Kolesterolün vücudu oluşturan tüm hücrelerin zar yapılarında başka proteinlerle birleşerek zar yapısını koruduğunu belirten Dr. Baran, ‘’Bu nedenle kolesterolü son derece zararlı bir maddeymiş gibi düşünmek doğru değildir. Önemli olan yüksek kolesterolün vücut üzerindeki olumsuz etkileridir’’ dedi.

Dr. Baran, konferansta kolesterol nedir, vücudumuza neler yapar, hangi yiyeceklerde bulunur, vücudumuza fayda ve zararları nelerdir, tedavisi nasıldır, nasıl beslenmeliyiz gibi konularda bilgiler vereceğini kaydetti.

Cumartesi günü saat 10.00’da başlayacak konferansa dileyenler davetiyesiz olarak katılabilecek.

 

HASTANE YÖNETİCİLERİ VE ÇALIŞANLARINA EĞİTİM  -“MEDULA 3 VE ANLAŞMALI KURUMLAR EĞİTİMİ”  GERÇEKLEŞTİRİLDİ

HASTANE YÖNETİCİLERİ VE ÇALIŞANLARINA EĞİTİM -“MEDULA 3 VE ANLAŞMALI KURUMLAR EĞİTİMİ” GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) ile merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği tarafından ‘’MEDULA 3 ve Anlaşmalı Kurumlar’’ konulu bir eğitim toplantısı düzenlendi.

Grand Otel’de düzenlenen toplantının açılış konuşmasını Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği Başkanı ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Gürkan Tural ve SGK İl Müdürü Ahmet Yetim yaptı.  

Özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sorunlarına tek çatı altında çözüm bulunması ve bu kurum ve kuruluşlar ile kamu idaresi ve halk arasında köprü görevi üstlenmesi amacıyla Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği’ni kurduklarını belirten Tural, şöyle devam etti:

‘’Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği olarak ilk faaliyetimizi tüm sağlık kurum ve kuruluşlarının ortak problemi olan eğitim konusuna ayırdık. Sağlık sektöründe çok sık mevzuat değişikliği ve MEDULA sistemindeki değişiklikler Türkiye genelinde uygulamaları da çeşitli hale getirmiştir. Gerek ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması gerekse kesintiler nedeniyle kurum zararlarının ortadan kaldırılması amacı ile bu semineri gerçekleştiriyoruz.’’

Gaziantep, Adana, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Hatay, Mersin, Kilis, Batman ve Mardin’den çok sayıda hastane yöneticisi ve çalışanının katıldığı toplantıda, OHSAD Müdürü Işın Ergüney, SGK Sağlık İşleri Merkez Müdürü Dr. Sermet Kileci, SGK Fatura İnceleme Komisyon Başkanı İdris Tuncay Demir, OHSAD Anlaşmalı Kurumlar Sorumlusu Emine Can sunum yaptı.

Konuşmacılar, MEDULA V3 Sistemi ve Uygulamaları, 5510 Sayılı Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Uygulamaları, Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği, 2009 SUT, Sağlık Mevzuatı, Genel Sağlık Sigorta Mevzuatı, SGK Faturalandırma Esasları ve İlgili Mevzuat ve Fatura Bedellerinin Ödenmesi Genelgesi, Maliye Bakanlığı Faturalama ve İlgili Mevzuat, Sarf Malzemesi ve Protez Uygulamaları, SGK Sözleşmesi ve Uygulamaları, SGK Cezalar, sık sorulan sorular ve cevaplar konularında bilgiler verildi.

Toplantı konuşmacıların, katılımcıların sorularını yanıtlamasıyla son buldu.

 

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “ŞEKER HASTALIĞI VE GÖZ” KONUSU ANLATILACAK -OPR. DR. ÖZTÜRKMEN: “ŞEKER HASTALIĞI GÖZDE  BİRÇOK SORUNA NEDEN OLMAKTADIR.”

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ŞEKER HASTALIĞI VE GÖZ” KONUSU ANLATILACAK -OPR. DR. ÖZTÜRKMEN: “ŞEKER HASTALIĞI GÖZDE BİRÇOK SORUNA NEDEN OLMAKTADIR.”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Cem Öztürkmen “Bölgemizde çok yaygın görülen ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen şeker hastalığı, gözde birçok soruna neden olmaktadır” dedi.

Opr. Dr. Öztürkmen, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 21 Mart 2009 tarihinde “Şeker Hastalığı ve Göz” konulu halka açık konferans verecek.

Opr. Dr. Öztürkmen, İnteraktif bir şekilde gerçekleştirilecek konferansta amaçlarının hastaların akıllarına takılan sorulara cevap verebilmek ve bu hastalıktaki mücadelelerinde motivasyonlarını sağlamak olduğunu söyledi.

Cumartesi günü saat 10.00’da başlayacak konferansa dileyenler davetiyesiz olarak katılabilecek.

 

14 MART TIP BAYRAMI -ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ BAŞKANI GÜRKAN TURAL: -‘’SAĞLIK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞMAK, HERKESİN ÜSTLENEMEYECEĞİ  KADAR AĞIR BİR YÜKTÜR’’

14 MART TIP BAYRAMI -ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ BAŞKANI GÜRKAN TURAL: -‘’SAĞLIK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞMAK, HERKESİN ÜSTLENEMEYECEĞİ KADAR AĞIR BİR YÜKTÜR’’

Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Başkanı Gürkan Tural, sağlık sektöründe çalışmanın, herkesin üstlenemeyeceği kadar ağır bir yük olduğunu söyledi.

Gürkan Tural, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada, doktorundan hemşiresine, sağlık teknisyeninden hasta bakıcısına kadar tüm sağlık çalışanlarının 365 gün büyük bir özveri ve sabırla, zor şartlar altında dünyanın en kutsal görevini yerine getirdiklerine dikkati çekti.

‘’Sağlık sektöründe çalışmak, herkesin üstlenemeyeceği kadar büyük sorumluluk ister’’ diyen Gürkan Tural, sağlık çalışanlarının, kendi durumlarını her zaman gözardı ederek, sağlığına kavuşturmayı amaçladıkları hastalarına büyük bir şefkat ve anlayışla yaklaştıklarını kaydetti.

Kendilerini şifa arayanlara adayan ve ‘’hepsi saygı duyulacak insanlar’’ diye tanımladığı hekimler ve tüm sağlık personelinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlayan Gürkan Tural, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği olarak, özel sağlık kuruluşları ile şifa arayanların arasında doğru ve etkili iletişimin sağlanmasını hedefliyoruz. Yeterli sağlık bilincinin oluşturulması ve karşılaşılacak olumsuzlukların aşılması noktasında çözüm üretmeyi amaçlıyoruz. Bunu gerçekleştirdiğimizde sağlık hizmetini veren ve alanlar arasında önemli bir platform oluşturacağımıza inanıyorum.’’

ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ

Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği, özel sağlık kuruluşlarının sorunlarına çözüm bulması ve sağlık kuruluşları ile kamuoyu arasında köprü görevi üstlenmesi amacıyla Gaziantep merkezli olarak kuruldu.

Dernek yönetiminde, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Gürkan Tural genel başkan, Özel SEV Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Cezmi Ük birinci başkan yardımcısı, Özel Gaziantep Tıp Merkezi Başhekimi Dr. Metin Yıldız ikinci başkan yardımcısı, Özel Primer Hastanesi Sağlık Yöneticisi Cengiz Akar genel sekreter, Özel Dünya Tıp Merkezi Müdürü Murat Öztürk genel sayman,  Özel Hatem Hastanesi Başhekimi Dr. Mesut Kılyar ve Özel Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Neccar ise yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. Özel Çözüm KBB Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Halil Yenişekerci ise dernekte kurucu üye oldu.

Dernek, Gaziantep merkezli olarak kurulmasına karşın, başta bölge illeri olmak üzere tüm Anadolu’da faaliyet göstermeyi hedefliyor.

UYKU APNE SENDROMU -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI  DR. DEMET ÇETİN: -‘’TEDAVİ EDİLMEYEN UYKU APNE SENDROMU SAĞLIĞI TEHDİT EDER,  YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜR’’

UYKU APNE SENDROMU -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. DEMET ÇETİN: -‘’TEDAVİ EDİLMEYEN UYKU APNE SENDROMU SAĞLIĞI TEHDİT EDER, YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı ve Uyku Laboratuvarı Sorumlusu Dr. Demet Çetin, tedavi edilmeyen uyku apne sendromunun sağlığı tehdit edeceğini ve yaşam kalitesini düşüreceğini söyledi.

Dr. Çetin, uykuyu, organizmanın çevreyle iletişiminin, çeşitli uyaranlarla geri döndürülebilir biçimde, geçici, kısmi ve periyodik olarak kesilmesi olarak tanımladı.

Uykunun, zihinsel ve fiziksel sağlığın her gün yenilenmesi için çok önemli olduğunu ve yaşamın üçte birini kapsadığını belirten Dr. Çetin, şöyle devam etti:

‘’Uyku beynin birçok kısmı tarafından kontrol edilen, çeşitli evrelerden oluşan aktif bir süreçtir. Bu evreler gece boyunca tekrar eder ve her evrenin farklı fonksiyonları vardır. Uyku; uykuya dalış, hafif, derin ve rüya uykusu evrelerinden oluşur. Normal uyku süresi yaşa, çalışma tarzımıza ve harcadığımız enerjiye bağlı olarak kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bir bebek için 18 saat uyku süresi normal kabul edilirken, 10–12 yaşlarında bunun yarısının altına düşer. Yetişkinler için ortalama, 7–8, yaşlılar içinse 6 saatlik uyku yeterli olacaktır.’’

UYKU MERKEZİNDE TEDAVİ EDİLEN HASTALIKLAR

Uyku merkezinde ‘’Uykusuzluk’’, ‘’Aşırı uyku hali’’, ‘’Uykuda solunum bozuklukları’’, ‘’Periyodik bacak hareketleri’’, ‘’Parasomni’’, ‘’Uykuda solunum durması hastalığı’’nın uyku merkezinde tedavi edildiğini kaydeden Dr. Çetin, risk faktörlerini şöyle sıraladı:

‘’Erkeklerin anatomik yapıları, tıkanmaların oluşmasına daha yatkındır. İleri yaşta üst solunum yollarının kas tonusu azalır, dolayısıyla daha sık görülür. Aşırı kilolu insanlarda tıkanma daha fazla meydana gelmektedir. Erkeklerde boyun çevresinin 43 santimden, kadınlarda 38 santimden kalın olması, uyku apne sendromu için risk teşkil eder. Sigaranın neden olduğu tahrişin, horlama ve apne ağırlığını artırdığı düşünülmektedir. Yatmadan önceki saatlerde alınan alkolün uykuda apnelerin daha sık ve uzun süreli olarak ortaya çıkmasına neden olduğu bilinmektedir. Uyku ilaçları ve kas gevşetici gibi ilaçlar, üst solunum yolu kaslarında gevşemeye yol açıp havayolu tıkanmasına neden olabilirler. Ailesinde uyku apne sendromu olan kişilerde, hastalık gelişme riskinin daha fazla olduğu belirtilmektedir.’’

UYKUDA NEFES DURMASININ  NEDENİ

Normal kişilerde uyku sırasında, üst solunum yolunu açık tutan ve kapatan kaslarda gevşeme olacağını anımsatan Dr. Çetin, uyku apne sendromlu hastalarda, uykuya bağlı bu kas gevşemesinin çok fazla olacağını ve nefes almanın güçleşeceğini bildirdi.

‘’Aşırı kilo, anormal boğaz, burun, ağız ve çene yapısı solunum yolunu daha dar hale getirir’’ diyen Dr. Çetin, uyku sırasındaki gevşemenin de etkisiyle solunum yolunun kapanacağını ve uykuda kısa süreli solunum durması (apne) meydana geleceğini ifade etti. 

Dr. Çetin, aşırı horlaması olan, aşırı kilolu, orta yaşlı erkeklerde uyku apne sendromunun gelişme riskinin daha fazla olduğunu anlattı.

UYKU APNE SENDROMU BELİRTİLERİ

Dr. Çetin, uyku apne sendromu belirtilerine de değinerek, şöyle devam etti:

‘’Gürültülü horlama, uykuda solunum durması ve gündüz aşırı uyku hali. Kalitesiz bir uyku ertesi gün yorgunluk ve uykululuğa sebep olmaktadır. Gündüz aşırı uykululuk halinde her ortamda uyuyakalma görülebilir. Zaman zaman direksiyon başında da uyuyan hastaların, normal insanlara göre 2–7 kat daha fazla trafik kazası yaptığı yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.

Konsantre olmada güçlük, unutkanlık, sinirlilik, depresyon, cinsel istekte azalma. Erkeklerde impotans (iktidarsızlık), kadınlarda adet düzensizlikleri. Uyanınca baş ağrısı ya da ağız kuruluğu. Boyun ve başlarda terleme. Gece sık idrara çıkma ya da yatağı ıslatma.

Bu tür belirtiler, birden başlayabileceği gibi sıklıkla yavaş yavaş gelişmektedir. Yavaş başladığında hasta tarafından fark edilemeyebilmektedir. Ancak aile bireyleri ve iş arkadaşları, gündüz aşırı uyku halini ve/veya kişilik ve davranış değişikliklerini fark edebilirler.’’

TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR

Tedavi edilmeyen uyku apne sendromu sonuçlarının sağlığı tehdit edeceğini vurgulayan Dr. Çetin, gündüz aşırı uyku hali, uykuda boğulma hissi, sabah baş ağrısı, bulantı, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, gece sık idrara kalkma, hipertansiyon, kalpte ritm düzensizlikleri, kalp krizi, inme, depresyon, hafıza zayıflaması, işitme azalması ve  gastroözefageal reflünün, en iyi bilinen sonuçlar olduğuna dikkati çekti.

TANI YÖNTEMİ

‘’Polisomnografi (uyku testi), bu hastalığın tanısında altın standarttır. Uyku testi, farklı uyku evrelerini tanımamıza yarayan ve uyku bozuklukları tanısı için gerekli bilgilerin toplandığı bir tetkiktir. Bir gece hastalar yatırılarak tetkik edilir’’ diyen Dr. Çetin, şunları kaydetti:

‘’Uyku testi süresince vücutta devam eden aktiviteler (beyin dalgaları, kas hareketleri, göz hareketleri, ağız ve burundan solunum, horlama, kalp hızı ve bacak hareketleri) elektrot denilen, cilde yapıştırılan küçük metal diskler ile kaydedilir. Göğüs duvarına ve karnın etrafına takılan kemerler solunum çabası hakkında bilgi verir. Kandaki oksijen düzeyi parmağa takılacak bir alıcı ile sürekli ölçülecek, bir video kamera aracılığı ile uyku süresince görüntü kaydedilecektir. Bu cihazların hiçbiri ağrı verici değildir. Tüm gece boyunca yapılan test sonucu ertesi gün uzman hekimce değerlendirilir. Uykuda solunumun kaç kez durduğu, süresi ve anormal diğer bulgular saptanır. Buna göre hastalığın derecesi belirlenir ve tedavi planlanır.’’

TEDAVİ

Dr. Çetin, kilo verme, alkol ve uyku ilaçlarından kaçınma, sigarayı bırakma, sırtüstü yatmaktan kaçınma ve burun tıkanıklıklarına yol açan sorunların giderilmesinin, tedavi açısından önem taşıdığını söyledi.

Bunların yanı sıra, devamlı pozitif havayolu basıncı, ağız içi cihazlar, cerrahi tedavi ve ilaç tedavisinin de tedavi seçenekleri arasında bulunduğunu belirten Dr. Çetin, nasıl iyi uyunacağını şöyle sıraladı:

‘’Çalışma günleri ve tatil günleri aynı zamanda uyanmaya dikkat edin. Uykulu değilseniz ve yaklaşık 20 dakikada uyuyamadıysanız yatak odasından çıkın ve başka bir yerde sakin bir aktivite yapın. Yatak odası dışında bir yerde uyuyakalmamaya dikkat edin. Yatağa sadece kendinizi uykulu hissettiğinizde dönün. Gün içinde küçük kestirmeler yapmayın. Eğer yaparsanız her gün aynı saatte yapın ve  bir saatten uzun süreli olmamasına dikkat edin.  

Uyku öncesi gevşemeye çalışın (ılık bir banyo, kitap okumak, vb).  Düzenli egzersiz yapın. Yorucu egzersizleri yatmadan en az 6 saat önce, tercihen sabah erken saatlerde yapın. Hayatınız düzenli olsun (yemek saatleriniz, ilaçlarınızı alışınız vb).  Yatmadan önce ağır yemeklerden kaçının. Kafeinli içecekleri yatmadan önceki 6 saat içerisinde almamaya özen gösterin.  Uykulu olduğunuzda alkol almayın. Yorgunlukla birlikte az miktarda alkolün bile etkisi fazla olabilir. Uyku ilaçlarını doktor tavsiyesiyle alın. Uyku ilacı ve diğer ilaçları kullanırken alkol almamaya özen gösterin.’’

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “SINAV KAYGISI” ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ'NDE “SINAV KAYGISI” ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, 28 Şubat 2008 Cumartesi günü "Sınav Kaygısı" konulu halka açık konferans verecek.

Kaygının, kişinin duygusal ya da fiziksel baskı altındayken ortaya çıkan bir tepki olduğunu belirten Dr. Çekem, "Kaygı, duygusal ve fiziksel baskıya neden olan durumu çözmemiz için son derece gereklidir. Ancak aşırı düzeyde olduğunda da tam tersi etki yaparak sorun çözmedeki başarımızı olumsuz etkilemektedir" dedi.

Dr. Çekem, konferansta Sınav Kaygısı, Sınav Kaygısı Neden Ortaya Çıkar, Çocuğumuzun Sınav Kaygısı Yaşayıp Yaşayamadığını Nasıl Anlarız, Sınav Kaygısının Üstesinden Nasıl Gelinebileceği gibi konularda bilgiler verecek.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'nde, 28 Şubat 2009 Cumartesi günü saat 10.00'da verilecek konferansa, isteyen herkes davetiyesiz katılabilecek.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “DİYABET” KONULU KONFERANS VERİLDİ -DOÇ. DR. BAŞTEMİR: “DİYABET 40’LI YAŞLARDAN  ÇOCUKLUK ÇAĞLARINA KADAR İNEN BİR HASTALIKTIR”

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “DİYABET” KONULU KONFERANS VERİLDİ -DOÇ. DR. BAŞTEMİR: “DİYABET 40’LI YAŞLARDAN ÇOCUKLUK ÇAĞLARINA KADAR İNEN BİR HASTALIKTIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Endokrinoloji – Metabolizma ve İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Baştemir, dünyanın 21. yüzyılda karşı karşıya olduğu önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak tanımladığı diyabetin, 40’lı yaşlardan çocukluk çağlarına kadar inmekte olan bir hastalık olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Baştemir, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, halka açık konferanslar dizisi kapsamında diyabet hastalığını anlattı. Diyabetin insülin salgısı, insülinin etkisi veya her ikisindeki bozukluklardan kaynaklanan hiperglisemi ile karakterize, metabolik bir hastalık olduğunu belirten Dr. Baştemir, ‘’İnsülinin mutlak veya göreceli eksikliği veya periferik etkisizliği sonucu ortaya çıkan hiperglisemiye, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozukluklara, damar duvarı değişikliklerine ve hızlanmış damar sertliğine (ateroskleroza) neden olmaktadır’’ dedi.

Diyabetin, değişik nedenlere bağlı ve değişik komplikasyonlara yol açan, heterojen bir grup karmaşık metabolik bozukluk olduğunu anlatan Dr. Baştemir, şöyle devam etti:

‘’Diyabetin tedavisinde gerek insülin gerekse oral antidiyabetik ilaçların düzenli olarak kullanılması, diyabetli hastaların yaşam sürelerini belirgin olarak uzatmıştır. Bu sebeple, diyabetli yaşam süresinin artmasına bağlı gelişen kronik komplikasyonlar, diyabetin en önemli ölüm ve hastalanma nedenidir.

Gelecek 10 yılda diyabetin epidemisi yükselmeye devam edecektir. Değişen yaşam biçimleri, daha uzun yaşam beklentisi ve yüksek Tip 2 diyabet prevelansına (görülme sıklığı) sahip etnik grup ve ırkların hızla çoğalması nedeniyle 2020 yılında dünya genelinde Tip 2 diyabet prevelansı muhtemelen ikiye katlanacaktır.’’

DİYABETİN BELİRTİLERİ:

Diyabetin belirtilerine bakıldığında uzun süreli hipergliseminin neredeyse diyabet ile ilgili bireyi uyarabilecek tüm belirtilere neden olduğunu kaydeden Dr. Baştemir, şöyle konuştu:

‘’Bu belirtiler: sık sık idrara çıkma, aşırı susama, bulanık görme, halsizlik, bitkinlik, beklenmedik kilo kaybı ve acıkma hissidir. Yüksek kan şekeri uzun vadede kalp-damar hastalıkları, böbrek hastalıkları ve görme bozuklukları gibi diyabet komplikasyonlarına da sebep olabilir.’’

ÜLKEMİZDE DİYABET:

Ülkemizde 1990 yılında diyabetin görülme sıklığının yüzde 2,5 iken, 2002 yılında (TURDEP verilerine göre) yüzde 7,2’ye yükseldiğine dikkati çeken Dr. Baştemir, şu değerlendirmeyi yaptı:

‘’2030 yılında aynı hızda artmaya devam ederse bu oran yüzde 20’lere varacaktır. Bunların büyük çoğunluğu Tip 2 Diabetes Melttitus (DM)’dur. DM’li hasta sayısının ve komplikasyonlarının artması gelecekte halk sağlığını tehdit eden en önemli konulardan biri olacaktır.

Diyabet ya da şeker hastalığı, günümüzde hemen her ailede bir ya da birkaç kişiyi etkiliyor. Özellikle son 20 yıldır, tüm tahminleri altüst edecek kadar hızlı bir yayılma gösteriyor. Dünyada 250 milyonu aşkın diyabetli, bu sayının iki katı kadar da gizli şeker hastası olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde ise, 7 milyonu aşkın diyabet hastası yaşıyor.’’

NEDENLERİ:

Şeker hastalığının başlangıç döneminin, 40′lı yaşlardan çocukluk çağlarına kadar inmekte olduğunun altını çizen Dr. Baştemir, şunları kaydetti:

‘’Bunun en önemli nedeni; hızla gelişen teknolojinin yarattığı yeni yaşam modelidir. TV, bilgisayar ya da internet başında geçirilen hareketsiz saatler, otomobilin günlük yaşamımıza girmesi, egzersizin azalması, fastfoodun yayılması hem obezitenin, hem de gizli şeker ve diyabetin gelişimini hızlandırdı.”

RİSK ALTINDA OLANLAR:

Diyabet hastalığı için risk grubunda olanlar hakkında da bilgiler veren Dr. Baştemir, ailesinde diyabetli olanlar, doğum sırasında 20 kilodan fazla alan ya da 4 kilodan daha ağır bir bebek doğuran anneler, 45 yaşın altında, yüksek tansiyonu bulunan, kan yağları yüksek olan ya da şişmanlık sorunu yaşayan kişilerin diyabet için risk altında bulundukları uyarısında bulundu.

Konferans, Doç. Dr. Mehmet Baştemir’in katılımcıların sorularını yanıtlaması ile sona erdi.

 

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “HEPATİTLER” KONULU KONFERANS VERİLDİ

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “HEPATİTLER” KONULU KONFERANS VERİLDİ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Azmi Serin tarafından “Hepatitler” konusu anlatıldı.

Dr. Serin, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen konferansta, hepatitlerin belirtileri, korunma yolları ve tedavisi konularında bilgiler verdi.

‘’Hepatitler önemli bir halk sağlığı sorunudur’’ diyen Dr. Serin, toplumda Hepatit B görülme sıklığının yüzde 6 dolayında olduğunu, Türkiye’de 4 milyonun üzerinde HBs Ag (+) olarak isimlendirilen Hepatit B taşıyıcısı bulunduğunu söyledi.

Hepatit B ve Hepatit C’nin erken teşhis ve tedavi edilmediğinde kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine neden olduğunu belirten Dr. Serin, ‘’Bu nedenle Hepatit B aşısı çocuk yaş grubunda aşı programına alınmıştır’’ dedi. 

Katılımın yoğun olduğu konferans, Dr. Azmi Serin’in katılımcıların sorularını yanıtlaması ile sona erdi.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “ALZHEİMER HASTALIĞI” KONULU HALKA AÇIK KONFERANS VERİLECEK…

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ALZHEİMER HASTALIĞI” KONULU HALKA AÇIK KONFERANS VERİLECEK…

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi tarafından düzenlenen Halka Açık Konferanslar kapsamında 17 Ocak 2009 tarihinde Nöroloji Uzmanı Dr. Gönül Çakmak tarafından “Alzheimer Hastalığı” konusu anlatılacak.

Alzheimer hastalığının en yaygın bunama tipi olduğunu belirten Dr. Çakmak, ‘’En dikkat çekici erken semptomlarından biri, hafıza kaybıdır. Bu hafıza kaybı, geçmiş hafızanın korunduğu, hastalığın ilerlemesi ile birlikte ifade edilmeye başlayan, küçük unutkanlıkların başlaması şeklindedir, ilerleyen bir hastalıktır’’ dedi.

Dr. Çakmak, konferansta hastalığın nasıl teşhis edileceği, seyri, ne gibi sorunlara yol açtığı, bu sorunlarla nasıl baş edilebileceği ve tedavisinde neler yapılabileceği konularında bilgiler verecek.

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “HEPATİTLER” KONULU KONFERANS VERİLECEK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “HEPATİTLER” KONULU KONFERANS VERİLECEK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları (Gastroenteroloji) Uzmanı Dr. Azmi Serin, 31 Ocak 2009 tarihinde saat: 10.00’da “Hepatitler” konulu halka açık konferans verecek.

“Önemli bir halk sağlığı sorunu’’ olan hepatitlerin, bölgemizde  sık görüldüğüne dikkati çeken Dr. Serin konferansta, hepatit nedir, belirtileri nelerdir, bulaşma ve korunma yoları konularında da bilgi verecek.

Konferansa dileyen davetiyesiz olarak katılabilecek.

  

ANNE-BABALARA KARNE UYARISI -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ PSİKİYATRİ UZM. DR. ÇEKEM: -“ÇOCUĞUNUZUN KARNESİ KÖTÜ DE OLSA ONUN ARKASINDA  OLACAĞINIZI HİSSETTİRİN”

ANNE-BABALARA KARNE UYARISI -SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ PSİKİYATRİ UZM. DR. ÇEKEM: -“ÇOCUĞUNUZUN KARNESİ KÖTÜ DE OLSA ONUN ARKASINDA OLACAĞINIZI HİSSETTİRİN”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, yarın çocukları karne alacak olan anne ve babaları uyararak, ‘’Çocuğunuzun karnesi kötü de olsa onun arkasında olacağınızı hissettirin’’ dedi.

Dr. Çekem, ilköğretim ve liselerde ilk yarı yıl tatiline yarın girileceğini ve karnelerin öğrencilere verileceğini anımsatarak, ‘’Karne günü bazı öğrenciler için mutluluk kaynağı olurken, bazı öğrenciler için korku kaynağı olabiliyor. Bu önemli gün, evden kaçma ve intihar gibi istenmeyen bazı durumlara da meydan verebiliyor’’ dedi.

Karne korkusunu, öğrencinin karneyi aldıktan sonra nelerin olacağı konusundaki zihinsel tasarlaması olarak tanımlayan Dr. Çekem, şöyle devam etti:

‘’Yani olan değil, ancak öğrencinin olacağını düşündüğü durumlar öğrencinin zihninde problemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle sert ve baskıcı ailelerin çocukları, zayıf karne korkusunu diğer ailelerin çocuklarına göre daha fazla yaşıyorlar. Evden kaçma, intihar gibi davranışlar, bu ailelerin çocuklarında daha fazla görülüyor. Çünkü bu ailelerin çocukları zayıf karne ile eve gittiklerinde fiziksel bir cezaya maruz kalacaklarını zihinsel olarak tasarlamaktadırlar.’’

KARNE NEYİN GÖSTERGESİDİR

‘’Aslında karne, çocuğun başarısından ziyade derslerinde bazı eksikliklerinin olduğunu göstermek için öğrenciye ve veliye verilen bir uyarı belgesidir’’ diyen Dr. Çekem, şöyle devam etti:

‘’Çocuğun ilgi, yetenek, zeka ve hayat okulundaki başarısının bir göstergesi değildir. Ünlü fizikçi Einstein'ı zeka seviyesi düşük diye okuldan kovmamışlar mıydı? Karne öğrenciye verildiği gibi aynı zamanda aileye de verilmektedir. Ailenin bir senelik ana-babalığının nasıl olduğunu da göstermektedir bu belge. Aileler, çocuklarına harçlık vererek; kitap, kalem, defter alarak okul hayatları süresince onların üzerindeki sorumluluktan kurtulduklarını düşünmektedirler. Bu doğru bir düşünce midir?

Ailelerin en büyük sorumluluğu hayatı seven, insanları seven, sorumluluk almayı seven, başarının peşinde koşan, kendini gerçekleştirme basamaklarını hızla çıkan bir çocuk yetiştirmektir. Bu da onun cebine sadece harçlık koymakla değil, ona, onu sevdiğini hem sözle hem de davranışla göstermekle, ona güvenmekle, onunla sağlıklı iletişim kurmakla, onun kapasitesini kabul edip onu zorlamamakla olur. Çocuğunu, kendisi olduğu için sevmekle, onun ‘o’ olduğunu kabul etmekle gerçekleşir. O, sizlerin zihninizde oluşturduğunuz kişi değildir. O bir bireydir, o kendisidir. Aileler şunu asla unutmamalı: Zayıf karne, zayıf ana babalığın da göstergesidir.’’

ÖNERİLER

Dr. Çekem, ailelere, çocuklarının karne korkusunu yenmelerini sağlamak ve  istenmeyen bazı davranışların oluşmasını önlemek için, şimdiki başarısızlığın ileriki yıllarda başarıya dönüşebilmesi adına, en önemlisi de ‘ana-baba karnesindeki zayıf notlar’dan kurtulabilmek yolunda, çocuklarına karne zamanı şu şekilde yaklaşmalarını önerdi:

‘’- Çocuğunuzun karnesiyle ilgili duygularınızı, çocuğunuzun kişiliğini incitmeden net bir şekilde anlatın. Başarılı olabilmesi için, onun arkasında olduğunuzu kendisine hissettirin.

- Çocuğunuzu kesinlikle suçlayıp yargılamayın.

- Ona "tembel tavuk, geri zekâlı…" gibi isim ve lakaplar takmayın.

- "Seni kaportacıya işçi olarak göndereceğim, okuldan alacağım" gibi tehditler savurmayın.

- Onu eleştirip, emirler yağdırmayın kendisine.

- Çocuğunuzu arkadaşlarıyla, kardeşleriyle, komşularınızla kıyaslamayın. Unutmayın, o herkesten farklı olan ve sadece kendine benzeyen bir bireydir.

- Çocuğunuzu kesinlikle aşağılamayın. Hele arkadaşlarının yanında buna sakın kalkışmayın. Onun kendine olan güven duygusunu zedelemiş olursunuz.

- Çocuğunuza sürekli olarak cezalandırma, bağırma gibi davranışlarla yaklaşmayın.
- Çocuğun kendi karnesiyle ilgili olarak anlattıklarını dinleyin. Onun düşüncelerine önem verin.

- Her ana-babanın çocuklarıyla ilgili bazı beklentileri vardır. Bunları onunla konuşun.
- Çocuğunuzun karnesinde zayıflar olabilir. Ona açık bir kapı bırakın, kendini affettirebilmesi için bir yol gösterin.

- Çocuğunuzun ders başarısızlığının giderilebilmesi için, beraber çözüm yolları arayın.
- Çocuğunuzun zayıfı var diye ona yaz tatilini zehir etmeyin, dinlenmesine fırsat verin. Ancak eksikliklerini gidermek için onunla beraber uygun bir plan yapın ve bunu uygulayın.
- Çocuğunuza, karnesi iyi de olsa kötü de olsa sizin onu seveceğinizi ve onun arkasında olacağınızı hissettirin.’’

Çocuktan başarı beklerken, onun kapasitesini de bilmek gerektiğine dikkati çeken Dr. Çekem, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Yersiz kıyaslamalar, olumsuz sonuçlar doğurabilir. Her karne döneminde başarısızlık sorunu nedeniyle psikiyatriste başvuran öğrenci sayısı artmaktadır. Bu çocukların başarısızlık nedenleri araştırıldığında, ailedeki iletişim bozuklukları, ana-babanın çocuğun kapasitesinin üstünde beklentilere sahip olması ve psikiyatrik rahatsızlıklar ön plana çıkıyor.’’

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ALZHEİMER HASTALIĞI” ANLATILDI… -DR. ÇAKMAK: “ALZHEİMER HASTALIĞI DAHA ÇOK YAŞLILARIN HASTALIĞI OLARAK DÜŞÜNÜLMEMELİ”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ALZHEİMER HASTALIĞI” ANLATILDI… -DR. ÇAKMAK: “ALZHEİMER HASTALIĞI DAHA ÇOK YAŞLILARIN HASTALIĞI OLARAK DÜŞÜNÜLMEMELİ”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gönül Çakmak, ‘’Alzheimer Hastalığı daha çok yaşlıların hastalığı olarak görülmemeli’’ dedi.

Dr. Çakmak, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin, sosyal sorumluluk anlayışı ile  düzenlediği Halka Açık Konferanslar kapsamında ‘’Alzheimer Hastalığı’’ konusunu anlattı.

Alzheimer hastalığının bunamanın en sık görülen tipi olduğunu belirten Dr. Çakmak, bu hastalığın, nüfusun yaşlanmasına paralel olarak giderek arttığına dikkayi çekti.

‘’Ancak bu hastalığı daha çok yaşlıların hastalığı diye düşünmemek gerekir. Çünkü 50’li yaşlarda da görülebilir’’ diyen Dr. Çakmak, şöyle devam etti:

‘’Alzheimer hastalığı günlük yaşamsal aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma ile karakterize olup, hastalığa davranış değişiklikleri de eşlik eder. Alzheimer hatalığı ailevi tip ve kalıtsal olmayan tip olarak iki gruba ayrılır. Olguların yüzde 95’i kalıtsal olmayan tiptir.  Bu yaşlılardaki hastalığın tipik biçimidir. Hastalığa neden olabilecek bir dizi etken tartışılmaktaysa da hastalığın nedeni henüz bilinmemektedir.’’

TANI

Alzheimer hastalığının hafif ve genellikle ihmal edilen belirtilerle başladığını bildiren  Dr. Çakmak, ‘’İlerleyici özellik gösterir ve son evrede hasta ileri derecede bakıma muhtaç hale gelir. Evreler arasından uzun yıllar geçebilir. Bazıları evreye özgüyken, bir kısmı hiç çıkmayabilir’’ diye konuştu.

Alzheimer hastalığının tanısının konunun uzmanı (nörolog, nöropsikolog, psikiyatr, geriatr, geropsikiyatr) hekim tarafından bazı özel testler de kullanılarak bir klinik görüşme ile kesin tanının ise beyin biyopsisisi kanıtlarıyla konulduğunu kaydeden Dr. Çakmak, yakın geçmişteki olayların ve insan isimlerinin unutulmaya başlanması, tarihlerin unutulması, evin yolunu bulamama ya da yabancı yerlerde dolaşma güçlüğü, karar vermede güçlük, çalıştığı yere ve hobilere olan ilginin azalmasının, hastalığın ilk belirtileri olduğunu vurguladı.

TEDAVİ:

Alzheimer hastalığının bugün için tam düzelme sağlayacak tedavisi olmadığını anlatan Dr. Çakmak, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Yine de belirtileri azaltıp, hastaların yaşam kalitesini artıracak bir dizi ilaç verilebilir. Alzheimer hastası, zihinsel ve fiziksel yeteneklerini koruyabildiği sürece yaşam kalitesini de koruyacaktır. Eğer hastanın kendine bakımındaki azalmayı izlemek istiyorsak, günlük yaşam aktiviteleri ölçeğini kullanabiliriz. Bu ölçekte gün boyunca genellikle hepimiz tarafından uygulanan 6 basit aktivite sıralanmıştır. Bunlar banyo, tuvalet, yatmak – kalkmak, yemek, giyinmek, idrar ve dışkılama kontrolüdür. Bu aktivitelerin her biri bağımsız olarak yerine getirilebiliyorsa 1 puan, getirilemiyorsa 0 puan verilir. 6 puan kendine bakımında tam yeterliliktir. Daha ayrıntılı testlerle de değerlendirmeler yapılabilir.’’

KARŞILAŞILABİLECEK SORUNLAR:     

Tam tedavisi olmayan bu hastalığa yakalanan bireylerin yakınlarının hastadaki davranış değişikliği, iletişim sorunları, uyku problemi, yemek yememe, amaçsız dolaşma, kuşkular, hayaller gibi pek çok sorunla başa çıkmak zorunda kaldıklarını anımsatan Dr. Çakmak, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’Alzheimer hastasının kendisine ve çevresine zarar vermesini engellemek için zorunlu olarak çevresini değiştirmesi gerekebilir. Ancak bu değişikliklerin yalnızca aile içindeki güvenlik ve konfor için ve yavaş yapılması gerekir. Hastalık iyice ilerlediğinde hastaya yalnız başına bakmak giderek güçleşeceği için aile bireylerinden yardım alınabilir veya hastabakıcı tutulabilir ya da bu durumlarda bakımevleri düşünülebilir. Alzheimer hastalığı ne kadar ilerlerse ilerlesin, tedavide ısrar edilmelidir. Bu durumlarda ortaya çıkabilecek diğer tıbbi durumlar (kabızlık, ağrı, yatak yarası gibi) için ayrıca önlemler alınmalı.’’

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, ELLERDE AŞIRI TERLEME VE ÜŞÜME ANLATILACAK

HALKA AÇIK KONFERANS… -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE, ELLERDE AŞIRI TERLEME VE ÜŞÜME ANLATILACAK

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Nacak tarafından ‘’Ellerde Aşırı Teleme ve Üşüme’’ konusu anlatılacak.

Opr. Dr. Nacak, ellerde aşırı terlemenin (hiperhidrozisin), ellerdeki ter bezlerine giden sempatik sinirin aşırı çalışmasından kaynaklandığını söyledi.

Aynı sinirin benzer şekilde damarlara da uyaranlar verdiğini belirten Opr. Dr. Nacak, ‘’Bu durumda ellerde solukluk, soğukluk ve morarmanın meydana geldiği Reynaud Sendromu adını verilen durum ortaya çıkmaktadır. Bu iki hastalık farklı olmakla birlikte nadiren bir arada da görülmektedir’’ dedi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 5 Aralık 2009 Cumartesi günü gerçekleştirilecek konferansta; ellerde aşırı terleme ve üşümenin sebebi, tanısı, tedavi yöntemleri konularında bilgiler verilecek.