YENİ YILA SAĞLIKLI GİRİN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI AYALP: -“BÜTÜN GÜN AÇ KALMAYIN, KULLANIYORSANIZ ALKOLÜ FAZLA TÜKETMEYİN”

YENİ YILA SAĞLIKLI GİRİN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI AYALP: -“BÜTÜN GÜN AÇ KALMAYIN, KULLANIYORSANIZ ALKOLÜ FAZLA TÜKETMEYİN”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ceren Ayalp, sağlıklı beslenme kuralının yılbaşı gecesinde de değişmemesi gerektiğini belirterek, ‘’Bütün gün aç kalmayın ve kullanıyorsanız alkolü fazla tüketmeyin’’ dedi.

Yılbaşı gecesine ilişkin beslenme önerilerinde bulunan Ayalp, yeni bir yılın yeni umutlar, planlar, hayaller anlama geldiğini söyledi.

“Derler ki, yeni bir yılı nasıl karşılarsanız tüm yılı öyle geçirirsiniz. Siz de bu sözü dikkate alarak yeni yıl gecesinde yediklerinize, içtiklerinize çok özen gösterin ki bütün yılınız da formda ve sağlıklı geçsin” diyen Ayalp, şöyle devam etti.

“Yeni yılı dışarda veya evde sevdikleriyle birlikte kutlamak isteyenlerin programlarında mükellef bir sofra ve leziz yemekler mutlaka yer alacaktır. Üstelik bu özel günde, alkol kullananlar içkinin dozu da biraz kaçabiliyor. Oysa sağlıklı beslenme kuralları 31 Aralık gecesinde de değişmemeli. Gün boyunca bir öğüne çok fazla yüklenmeden sabah, öğle ve akşam öğünlerinde eşit hacimlerde menüler tüketmeye dikkat etmeliyiz.”

Özellikle akşam fazla besin tüketileceği hesaplanarak gün içerisinde düzenli beslenmemenin yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacağına dikkati çeken Ayalp, “Sabahtan başlayarak, tüm öğünlerin mutlaka düzenli alınması gerekir. Çünkü bu şekilde akşam yemeğine kadar metabolizmamız yavaşlamasın ve iyi enerji harcayarak aldığımız besinlerin sindirimine yardımcı olsun. Bu günün de olmazsa olmazı azar azar ve sık sık yemektir” diye konuştu.

-KRONİK HASTALIĞI OLANLARA UYARI-

Kronik hastalığı olanların, özellikle yüksek tansiyon, kalp ve şeker hastası olan kişilerin yılbaşı gecesi de yemek yerken özellikle dikkat etmesi gerektiğine vurgu yapan Ayalp, “Çok yağlı yemekleri fazla miktarlarda yemek, aşırı alkol tüketmek, tuzlu kuruyemişleri fazla kaçırmak özellikle tansiyonu yüksek ve kalp hastası olan kişilerde çok önemli sorunlara neden olabilir. Tansiyonun birden yükselmesinin, beyin kanaması ve kalp krizi riskini artırdığı unutulmamalıdır” ifadelerine yer verdi.

Sadece kronik hastalığı olanlar değil sağlıklı kişilerin de çok yağlı yemekleri, kuru yemiş, tatlı ve kullanıyorsa alkolü çok fazla tüketmemesi gerektiğini anımsatan Ayalp, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hazırlanan yiyecekler geniş bir zaman diliminde tüketilmeli, belirli saat aralıklarında çok fazla yemek yenilmemelidir. Yemeklerin veya mezelerin az yağlı ve sebze ağırlıklı olması, kuruyemişin az tüketilmesi, aşırı içki kullanılmaması ve tatlı yerine de meyvelerin seçilmesi sağlıklı bir yılbaşı geçirmenizi sağlayacaktır.”

Aşırı yemek tüketiminden sonra, kahvenin, gazlı içecek veya sodaların hazımsızlığa yardımcı olmasını beklemek yerine dikkatli yemek yemeyi seçme doğru olacağını açıklayan Ayalp, sodanın ve gazlı içeceklerin de sodyum yönünden zengin olduğunu ve tansiyonu yüksek olan kişilerde tansiyonun daha da fazla yükselmesine neden olabileceğinin unutulmaması gerektiğini kaydetti.

31 Aralık akşamı çok yemek yiyebilmek için gün içinde yemek yememenin son derece hatalı bir davranış olduğunun altını çizen Ayalp, şu uyarılarda bulundu:

“Bütün gün aç olan kişi birdenbire çok fazla miktarda yemek yerse, bu davranış var olan sağlık sorunlarını artırdığı gibi,  hazımsızlık ve gaz şikayetlerinin de artmasına neden olur. Yeni yılın hepimize ve ülkemize sağlık, barış, refah getirmesini dilerken, yılbaşı gecesini ve sonrasını rahat ve sağlıklı geçirmeniz için şu noktalara dikkatinizi çekmek isterim:

  • Yılbaşı günü öğün atlamayın. Her öğünde kalorisi düşük yiyeceklerden yemeye çalışın. Özel sofraya aç oturmayın, 2 saat önce, çorba, salata veya meyve vb. yiyecekler yiyerek açlığınızı bastırın.
  • Yılbaşı akşamı, yemeklerinizi yavaş yavaş, az miktarlarda ve geniş bir zaman diliminde yemeye çalışın.
  • Aç karnına alkol almayın. Alkolle birlikte aşırı kuruyemiş tüketmekten kaçının.
  • Tavuk veya hindi eti vb. yiyecekleri çok yağlı yapmayın, derilerini ayırarak yiyin.
  • Pilav, börek vb. unlu yiyecekler yerine sebze yemeklerini, salatayı, mayonezli mezeler yerine az mayonezli yoğurtla ve sebzeden yapılmış mezeleri tercih edin.
  • Ağır hamur tatlılarını yememeye çalışın. Daha hafif olan sütlü tatlıları ve meyve tatlılarını tercih edin.  En iyi seçim ise tatlı yerine meyve yemektir.’’

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ -KURUCU REKTÖRLÜĞE PROF. DR. AHMET SINAV GETİRİLDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ -KURUCU REKTÖRLÜĞE PROF. DR. AHMET SINAV GETİRİLDİ

-YÖNETİM KURULU BAŞKANI ABDULKADİR KONUKOĞLU:

-“SAĞLIK ALANINDA İHTİSASLAŞMIŞ GÜÇLÜ BİR ÜNİVERSİTE OLACAĞIZ”

-REKTÖR PROF. DR. AHMET SINAV:

-“SANKO ÜNİVERSİTESİ'NİN KURUCU REKTÖRLÜĞÜNE ATANMAK,

PROFESYONEL BİYOGRAFİME ONURLA YAZACAĞIM ÖNEMLİ GÖREVDİR”

SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, sağlık bilimleri alanında eğitim verecek olan Sanko Üniversitesi’nin kurucu rektörlüğüne, Prof. Dr. Ahmet Sınav’ın getirildiğini bildirdi.

Sanko Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı da olan Konukoğlu, Türkiye’de sağlık alanında ihtisaslaşmış güçlü bir üniversite olacaklarını söyledi.

Sağlık bilimleri alanında eğitim verecek olan Sanko Üniversitesi’nin, bir devlet, iki vakıf üniversitesinin bulunduğu Gaziantep’in dördüncü üniversitesi olarak, kentin eğitim üssü olma sürecine ivme kazandıracağını belirten Konukoğlu, 2014-2015 eğitim-öğretim döneminde öğrenci alarak eğitime başlayacaklarını kaydetti.

“Sanko Üniversitesi, sağlık alanında ihtisaslaşmış bir üniversite olacağından, Türkiye’nin sağlık alanında iyileşme yaşanmasında önemli bir rol oynayacaktır” diyen Konukoğlu, şöyle devam etti:

“Üniversitemizin kuruluşu ile sağlık sektörü altyapısı ve insan gücünde iyileşmeler sağlanacaktır. Yalnızca sağlık bilimlerine yoğunlaşan bir üniversite olarak Sanko Üniversitesi’nin yetiştireceği öğrencilerin ülkemizde katma değer yaratması ve diğer üniversitelerden farklılaşması kaçınılmazdır. Sanko Üniversitesi’nin hedef kitlesi, nitelikli bir sağlık eğitimi almak isteyen, başarılı, ne istediğini bilen ve gelecek kaygısı olmayan öğrencilerdir.

Kurulacak araştırma hastanesi yanında, Türkiye’nin tek çatı altında en büyük özel hastanesi olan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi sayesinde Sanko Üniversitesi, kaliteli hizmet, araştırma, teşhis ve tedavi sunumu noktasında hiçbir sorunla karşılaşmayacaktır. Sanko Üniversitesi bünyesinde tıp fakültesi, hemşirelik, beslenme ve diyetetik, fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümlerinden oluşan sağlık bilimleri fakültesinin bulunacak.”

Konukoğlu, Sanko Üniversitesi’nin sağlık bilimleri alanında “sembol yükseköğretim kurumu” olmasını hedeflediklerine vurgu yaparak, “Hızlı bir şekilde çalışmalarımızı tamamlayacağız. Akademik ve idari kadrolarımızın yanı sıra, fiziki altyapıyı da eksiksiz tamamlayacağız. Üst düzey sağlık eğitimi vereceğiz” dedi.

TEMATİK TIP BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ

Sanko Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ahmet Sınav, duygularını, “Öncelikle bilinmelidir ki, Sanko Üniversitesi'nin kurucu rektörlüğüne layık görülmek benim profesyonel biyografime onurla yazacağım önemli bir görevdir. İnşallah, bu teveccühe layık hizmetler yapmak nasip olur” sözleri ile dile getirdi.  

Sanko Üniversitesi’nin, tarihi büyük başarılarla ve hizmetlerle dolu olan SANKO Holding’in itibarına yakışan yeni bir halka olacağına dikkati çeken Prof. Dr. Sınav, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hedefimiz öncelikle bölgemize, ülkemize ve sonra da medeniyetimize örnek bir iz bırakacak bir tematik tıp bilimleri üniversitesi kurmak. Üniversitemizin bu hedefine ulaşabilmesi için gerekli stratejimizde birinci öncelik bilim üretmek, yani araştırmaya odaklanmak, sonraki prensibimiz kaliteli eğitim vermek ve üçüncü olarak da insanımıza, insan onuruna yakışır hizmetler verebilmeyi kendine temel prensip edinmek olacak. Tüm bunları yaparken de geleneksel etik değerlerimizden taviz vermemek işlerimizin olmazsa olmaz hareket noktasını teşkil edecek. Bunu başaracak maddi, manevi birikimimizin olduğunu biliyoruz.”

AHMET SINAV KİMDİR

1961 yılında Burdur’un Yeşilova ilçesinin Düden Köyü’nde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Denizli’de tamamladı. Tıp eğitimine Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladı ve1986 yılında Gülhane Askeri Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1987-1989 yılları arası Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim dalında uzmanlık eğitimi aldı. Anatomi alanında 1993 yılında yardımcı doçent, 1995’da doçent unvanı elde etti. 1994 yılında GATA Medikal İletişim Merkezi’ni kurdu. 1997'de GATA'daki görevinden emekliye ayırıldı.

Turist olarak gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde bir bilimsel konferansta tanıştığı Columbia University ekibinden gelen teklifi kabul edip, College of Physicians and Surgeons (Tıp Fakültesi) Anatomi departmanında Associate Research Scientist ünvanıyla klinik anatomi dersleri vermeye başladı. 8 yıl Columbia University'de araştırmacı doçent unvanıyla anatomi hocalığı görevini yürüttükten sonra 2007 yılında Georgia Regents University, Medical College of Georgia (MCG)’dan Profesorlük teklifi aldı ve kabul edip 3 yıl süre ile MCG’de full Professor çalıştı. Bu süre içinde Anatomy ve Neuroanatomy ders direktörlüğü görevlerinde bulundu.

2010'da Türkiye’ye geri dönüp Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda profesör olarak göreve başladı. 2011 yılında Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı’na atandı. 10 Aralık2013 tarihinde ayrılarak Sanko Üniversitesi Kurucu Rektörü olarak görevine başladı. Halen bu görevinin yanında, Amerika Birleşik Devletleri Georgia Regents University Medical College of Georgia Anatomi departmanında Adjunct Professor olarak görev yapmaktadır.

Tıp doktorluğu ve anatomi uzmanlığının yanı sıra, profesyonel bir tıp ressamı olan Dr.

Sınav, profesyonel kariyeri boyunca internet tabanlı interaktif anatomi eğitim programları ve klinik anatomi alanında ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlar yapıp çok sayıda seminer ve konferanslar verdi.

Dr. Sınav, 2012 yılı itibariyle, dünyada 200 civarında olan board sertifikalı (CMICertified Medical Illustrator) tıp ressamından birisi olup, 2010 yılında ABD’de Board of Certification of Medical Illustration’a daimi üye olarak seçilmiştir. Ayrıca profesyonel olarak the Association of Medical Illustrators, American Association of Anatomists, American Association of Clinical Anatomists ve Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği üyesidir. Evli olup üç çocuk babasıdır.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU:

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU:

-‘’KOAH TÜM ÜLKELERDE ÖNEMLİ BİR HASTALIK VE ÖLÜM NEDENİ OLMASINA KARŞIN ÖNLENEBİLİR VE TEDAVİ EDİLEBİLİR HASTALIKTIR. BU SEBEPLE ERKEN TEŞHİS EDİLMELİ VE TEDAVİ İÇİN DESTEK ALINMALIDIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nevhiz Gündoğdu, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının (KOAH) önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirterek, ‘’Bu nedenle erken teşhis edilmeli ve tedavi için destek alınmalıdır’’ dedi.

Dr. Gündoğdu, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Halka Açık Konferanslar dizisi kapsamında, KOAH hakkında bilgi verdi.

KOAH’ın halk arasında “kronik” ya da “müzmin bronşit”  olarak anıldığını hatırlatan

Dr. Gündoğdu, bu hastalığın Türkiye’de üçüncü ölüm nedeni olduğunu söyledi.

Akciğerlerdeki hava yollarının daralması sonucu nefes alış verişinde hava akımında sıkıntılara neden olan KOAH’ın kronik bir hastalık olduğunu anımsatan Dr. Gündoğdu, tanı konulmasında ve tedavi edilmesinde, hastalığın yeterince bilinmediği için sıkıntılar yaşandığını belirtti.

KOAH’ın zararlı gaz, partiküller ve özellikle sigara dumanına karşı oluşan enflamatuvar bir süreç sonucunda geliştiğini ve tam olarak geri dönüşümü olmayan, hava akımı kısıtlamasıyla karakterize bir hastalık olduğunu anlatan Dr. Gündoğdu, şöyle devam etti:

“Şiddeti ve sıklığı artan alevlenmelerle kendini gösteren KOAH tüm ülkelerde önemli bir hastalık ve ölüm nedeni olmasına karşın önlenebilir ve tedavi edilebilir hastalıktır. Bu sebeple erken teşhis edilmeli ve tedavi için destek alınmalıdır.”

Dr. Gündoğdu, KOAH’ın risk faktörleri ile ilgili olaraksa şu bilgileri verdi:

“Genetik faktörler, sigara, iç ve dış ortamdaki mevcut hava kirliliği, akciğer gelişimine etkili faktörler, çevresel ve mesleki maruziyet önemli risk faktörleridir. Önlenmesi için öncelikli olarak sigaranın bırakılması desteklenmelidir. Sigara içiyorsanız, öksürük, balgam ve nefes darlığınız varsa mutlaka bir göğüs hastalığı uzmanına başvurmalı solunum fonksiyon testi yaptırmalı ve doktor önerilerine uymalısınız.”

Dr. Gündoğdu, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GAPSHOES FUARI’NDA

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GAPSHOES FUARI’NDA

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, “18. Uluslararası Ayakkabı, Terlik, Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı (GAPSHOES)” nda stant açtı.

Gaziantep Sanayi Odası ve Akort Fuarcılık işbirliğiyle, Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen fuarda, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de stant açarak, ziyaretçilere sağlık hizmeti sundu.

Hastane hizmetlerine ilişkin bilgilerin de verildiği stantta, isteyen katılımcıların tansiyonları ve kan şeker ölçümü de yapılıyor.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, 15 Aralık tarihine kadar sürecek fuarda ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek.

''Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi' uygulaması başlıyor

''Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi' uygulaması başlıyor

- SGK, bazı usulsuzluklerin önüne geçmek ve vatandaşların özel hastane ile tıp merkezlerinden daha hızlı ve verimli sağlık hizmeti alabilmelerine imkan sağlayacak sistem 1 Aralık'tan itibaren zorunlu hale getiriyor

- SGK Kordinatör İl Müdürü Uzun: "Bu uygulama ilk etapta ikinci basamak sağlık hizmeti veren özel hastaneler ile tıp merkezlerini kapsıyor"

(Fotoğraflı - Görüntülü)

GAZİANTEP (AA) - HASAN ÖZKAL - Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bazı usulsüzlüklerin önüne geçmek ve vatandaşların özel hastane ile tıp merkezlerinden daha hızlı ve verimli sağlık hizmeti alabilmelerine imkan sağlayacak ''Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi''ni 1 Aralık'tan itibaren zorunlu hale getiriyor.

SGK Koordinatör İl Müdürü Mehmet Uzun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilk etapta ikinci basamak sağlık hizmeti veren özel hastaneler ve tıp merkezlerinde uygulamaya başlanan sistemin 20 pilot ilde başarıyla uygulandığını söyledi.

Sistemin uygulanması için hazırlıkların tamamlandığını anımsatan Uzun, ülke genelinde zorunlu hale gelecek avuç içi damar tarama cihazlarının ilgili kurumlara yerleştirildiğini ifade etti.

Bir süredir söz konusu sağlık kurumlarına gelen hastaların büyük çoğunluğunun avuç içi damarlarının tarandığına dikkati çeken Uzun, şöyle devam etti:

''Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi'ne zorunlu olarak 1 Aralık'ta geçilecek. Uygulamayla vatandaşlarımız özel hastanelere geldiklerinde avuç içlerini 1-2 saniye içerisinde okutup sağlık hizmeti alabilecekler. Hatta kimliklerini evde unutan vatandaşlar avuç içlerini cihaza tanımladıktan sonra da hizmet alabilecekler. Bu uygulama ilk etapta ikinci basamak sağlık hizmeti veren özel hastaneler ile tıp merkezlerini kapsıyor.''

- Tıp fakültesi hastanelerinde 2014 yılında uygulanacak

Uzun, uygulamanın ülke genelindeki tıp fakültesi hastanelerinde de 1 Eylül 2014'ten itibaren zorunlu hale geleceğini söyledi.

Sistem sayesinde vatandaşların hızlı ve güvenli sağlık hizmeti alacaklarını ifade eden Uzun, geçmişte yaşanan bazı usulsüzlüklerin de önünü geçileceğini belirtti.

Kurum olarak teknolojiyi sonuna kadar kullandıklarına işaret eden Uzun, "Bu sistem ciddi bir aksilik olmazsa devrim niteliğinde sonuçlar vereceğine inanıyorum. Kamuoyunu sistem hakkında ulusal ve yerel medya aracılığıyla yapılan haberlerle, dağıtılan broşür, el ilanları ve çeşitli toplantılarla bilgilendirmeye çalıştık" diye konuştu.

Vatandaşlardan uygulama için son günü beklemeden en yakın özel hastane veya tıp merkezine gidip avuç içlerini taratıp sisteme dahil olmalarını isteyen Uzun, aksi halde uzun kuyrukların oluşabileceğini kaydetti.

- Sistem uygulamalı gösterildi

Sistemin uygulandığı Özel Sani Konukoğlu Hastanesinde muayene olmaya gelen Sibel Akbulut'un avuç içi taranarak kayıt işlemi gerçekleştirildi.

Projeyi sağlıklı bulduğunu ifade eden Akbulut, ''Sistem sayesinde TC kimlik numaramızın kötüye kullanımı engellenmiş olacak. Geçmişte birçok kişi başkasının yerine muayene oluyordu, hatta ameliyat olduğunu dahi duymuştum" dedi.

Sistemin yolsuzluk ve usulsüzlüğün de önüne geçeğini ifade eden Akbulut, işlemlerin daha hızlı ve sağlıklı yürüyeceğine inandığını kaydetti.

Hastanenin genel müdürü Opr. Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ise sistemle işlemlerin daha seri ve hızlı olacağını söyledi.

Vatandaşlara biran önce avuç içlerini okutmalarını öneren Yıldırım, bu işlemi yapmadıkları takdirde 1 Aralık'tan itibaren sıra bekleyerek zaman kaybı yaşayacaklarını belirtti.

Muhabir: Hasan Özkal

Yayınlayan: Ahmet Caner Baysal

‘’DÜNYA KOAH GÜNÜ’’ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI  DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU: ‘’KOAH TÜRKİYE’DE ÜÇÜNCÜ ÖLÜM NEDENİ”

‘’DÜNYA KOAH GÜNÜ’’ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU: ‘’KOAH TÜRKİYE’DE ÜÇÜNCÜ ÖLÜM NEDENİ”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nevhiz Gündoğdu, halk dilinde ‘’kronik bronşit’’ olarak da bilinen Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’nın (KOAH) Türkiye’de üçüncü ölüm nedeni olduğunu belirtti.

Dr. Gündoğdu, ‘’21 Kasım Dünya Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) Günü’’ dolayısıyla yaptığı açıklamada,  Sağlık Bakanlığı tarafından 2004 yılında yayınlanan çalışmaya göre KOAH’ın, Türkiye’de 3. ölüm nedeni olduğunu bildirdi.

Bu kadar yaygın görülmesine karşın dünyada ve ülkemizde KOAH’ın yeterince bilinmediğine, teşhis ve tedavisinin de etkili bir şekilde gerçekleştirilemediğine dikkati çeken Dr. Gündoğdu, halk dilinde ‘’kronik bronşit’’, ‘‘müzmin bronşit’’ gibi adlarla bilinen KOAH’ın akciğerlerdeki hava yollarının daralmasına bağlı olarak soluk alıp verme sırasında hava akımının kısıtlanması ile nitelenen kronik bir hastalık olduğunu söyledi.

Dr. Gündoğdu, ‘’Tam olarak geri dönüşümlü olmayan, ilerleyici hava akımı kısıtlanması ile karakterize bir hastalık olan KOAH zararlı gaz ve partiküllere özellikle sigara dumanına karşı oluşan enflamatuvar bir süreç sonucu gelişir’’ dedi.

Şiddeti ve sıklığı artan alevlenmelerle kendini gösteren KOAH’ın tüm ülkelerde önemli bir hastalık ve ölüm nedeni olmasına karşın önlenebilir ve tedavi edilebilir olduğunu vurgulayan Dr. Gündoğdu, risk faktörlerini, ‘’Genetik faktörler, sigara, çevresel ve mesleki maruziyet, iç ve dış ortam hava kirliliği, akciğer gelişimine etkili faktörler’’ olarak sıraladı.

KOAH oluşumunda sigaranın önemli bir etken olduğuna vurgu yapan Dr. Gündoğdu,  ‘’KOAH gelişimi üzerinde sigaranın rolünün uzun zamandır bilinmesine rağmen, toplumlar arasındaki KOAH görülme sıklığı sigara içme oranlarından bağımsız olarak büyük değişiklikler göstermektedir. Bu durum sigara dışında bilinen ve bilinmeyen diğer bazı faktörlerin de KOAH gelişimine değişen oranlarda katkı yaptığını düşündürmektedir” şeklinde konuştu.

 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ VE HARVARD ÜNİVERSİTESİ’NDEN ORTAK EĞİTİM TOPLANTISI  -GENEL MÜDÜR DR. YUSUF ZİYA YILDIRIM: -‘’EĞİTİM, İLERLEMENİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIMIDIR’’

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ VE HARVARD ÜNİVERSİTESİ’NDEN ORTAK EĞİTİM TOPLANTISI -GENEL MÜDÜR DR. YUSUF ZİYA YILDIRIM: -‘’EĞİTİM, İLERLEMENİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIMIDIR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, bölgeye verdiği sağlık hizmetlerinin yanında eğitim çalışmalarına da devam ediyor.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi konferans salonunda, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi ve Harvard Üniversitesi ortaklaşa bir eğitim toplantısı düzenledi.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, katılımcılara hoş geldiniz diyerek, eğitimin ilerlemenin çok önemli bir adımı olduğuna dikkati çekti.

Dr. Yıldırım, Sanko Holding ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak sosyal sorumluluklarda ve eğitim çalışmalarında hedeflerinin süreklilik olduğunu ifade ederek, bu tür organizasyonların devam edeceğini söyledi.

Harvard Üniversitesi Endokrinoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Baştepe ise "GNAS geninin kemik ve mineral metabolizması hastalıklarındaki rolü"  konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Çok sayıda dinleyicinin katıldığı eğitim toplantısında Doç. Dr. Baştepe, katılımcıların sorularını yanıtlayarak sunumunu bitirdi.

 

KENDİ KANINIZLA GÜZELLEŞİN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE  “DERMATOLOJİDE KÖK HÜCRE TEDAVİSİ” ANLATILDI -DR. FATMA ELİF YILDIRIM:  -“KÖK HÜCRE TEDAVİSİ KİŞİNİN KENDİ KANINDAN  HAZIRLANDIĞI İÇİN ALERJİ RİSKİ YOKTUR”

KENDİ KANINIZLA GÜZELLEŞİN -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “DERMATOLOJİDE KÖK HÜCRE TEDAVİSİ” ANLATILDI -DR. FATMA ELİF YILDIRIM: -“KÖK HÜCRE TEDAVİSİ KİŞİNİN KENDİ KANINDAN HAZIRLANDIĞI İÇİN ALERJİ RİSKİ YOKTUR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Elif Yıldırım tarafından, ‘’Dermatolojide Kök Hücre Tedavisi” konusu anlatıldı.

Dr. Yıldırım, platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma (PRP) uygulamasının, bir kişiden 8-10 cc gibi bir miktarda kanın alınarak, özel bir tüpte santrifüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılmasını ve aynı kişiye enjeksiyon yolu ile geri verilmesini temel alan bir uygulama olduğunu söyledi.

“Vücudumuzda bir yer kesildiğinde o bölgeye ilk toplanan hücreler, kanın pıhtılaşmasını sağlayan platelet ya da trombosit olarak adlandırılan hücrelerdir” diyen Dr. Yıldırım, PRP’nin iyileştirici etkisini şöyle açıkladı:

 

Plateletler ya da trombositler, vücudumuzda hasar gören dokuların onarımını sağlamak için gerekli büyüme faktörlerini yapısında barındıran kan bileşenleridir. Trombositlerden salgılanan bu büyüme faktörleri, PRP’nin enjekte edildiği bölgede kök hücreleri uyarır ve kök hücrelerin aktif hale geçmesini sağlar. Bu nedenle bu uygulama kök hücre tedavisi olarak da adlandırılmaktadır.”

Büyüme faktörleri ile kök hücrelerin uyarılması belirli bir zaman aldığı için tek uygulamanın yetmediğini ifade eden Dr. Yıldırım, “İlk uygulamadan sonra ciltteki ışıldama ve parlaklık fark edilmektedir. Ancak uygulamanın daha kalıcı ve uzun süreli olması için birkaç kez tekrarlanması gerekmektedir” dedi.

Dr. Yıldırım, uygulamanın bir ay arayla 3-6 seans yapılmasının genelde yeterli olmakla birlikte  8-12 ayda bir, kürler halinde tekrarlanabileceğine dikkati çekti.

PRP’nin deride yıllarca ultraviole ışınlarına maruz kalmanın sonucunda oluşan kırışıkların düzelmesi, lekelerin giderilmesi, esneklik ve parlaklığın kazandırılmasını sağlamak amacıyla kullanıldığını belirten Dr. Yıldırım, “İyileşmesi uzun süren yara, çatlak ve sivilce izleri tedavisinde de oldukça etkili bir yöntemdir. Saç dökülmesi tedavisinde tek başına veya diğer tedavilere yardımcı olarak ta kullanılmaktadır” şeklinde konuştu.

PRP’nin lazer-peeling gibi uygulamalardan hemen sonra derinin hızla yapılanmasını sağlamakta etkili olduğunu vurgulayan Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“PRP cilt lekelerinin tedavisinde ana yöntem olmamakla birlikte cildi gençleştirici etkisiyle lekelerin hızlı iyileşmesini destekleyici bir yöntem olarak kabul edilmektedir. PRP’nin etkisi uzun sürelidir. Uygulama sonrasında yeniden canlandırıcı/yapılandırıcı işlevi devam eder.

PRP kolay ve güvenli biçimde uygulanır. Yalnızca yeni kolajen oluşumunu değil, derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler. Kırışıklıkların ve çizgilerin giderilmesini deriyi ‘doldurarak’ değil ‘gençleştirerek’ sağlar. Kişinin kendi kanından hazırlandığı için alerji riski yoktur.”

Son zamanlarda, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ülkemizde de cilde hücresel canlılığı kazandırmak amacıyla tercih edilen rejeneratif bir cilt yenileme (gençleştirme) tekniği olan Fibrocellile ilgili açıklamalarda bulunan Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Fibrocellkulak arkasından alınan bir parça dokunun, laboratuvar ortamında cildin genç kalmasını sağlayan fibroblastlarına ayrılıp çoğaltılması yöntemidir. Hastanemizde de kişinin kendi doku hücrelerinin çoğaltılarak yüz ve dekolte bölgesine periyodik aralıklarla enjekte edilmesi suretiyle uygulamaktayız.”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ndeki uygulamalarla ilgili bilgiler veren Dr. Yıldırım, sunumunun ardından katılımcıların soruların yanıtladı.

 

 

BURUN TIKANIKLIKLARINDA TAMPONSUZ ÇÖZÜM -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI UZMANI DOÇ. DR. ALTAN YILDIRIM: -‘’TAMPONSUZ BURUN VE SİNÜS CERRAHİSİ, DAHA KONFORLU  VE EMNİYETLİDİR’’

BURUN TIKANIKLIKLARINDA TAMPONSUZ ÇÖZÜM -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI UZMANI DOÇ. DR. ALTAN YILDIRIM: -‘’TAMPONSUZ BURUN VE SİNÜS CERRAHİSİ, DAHA KONFORLU VE EMNİYETLİDİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Altan Yıldırım, tamponsuz burun ve sinüs cerrahisinin daha konforlu ve emniyetli olduğunu belirtti.

Doç. Dr. Yıldırım, yaptığı açıklamada, tıbbi tedavisi mümkün olmayan burun tıkanıklıklarında veya burun içi bir kitlenin varlığında burun ve sinüs cerrahisinin uygulandığını söyledi.

Doç. Dr. Yıldırım, “Burun içi veya dışının, kıkırdak ve kemik eğrilikleri sonucu oluşmuş hava tünellerindeki darlıklara bağlı cerrahiler uygulanabilir. Bu cerrahilerden septoplastide burun içi, septorinolastide ise hem burun içi hem de burun dışındaki kemik veya kıkırdak eğrilikleri düzeltilerek burundaki daralmış hava tünelleri açılır” dedi.

Kronik sinüzitte sinüs boşluklarının burun içine açıldıkları kanallarda daralma ve tıkanmaların varlığından bahseden Doç. Dr. Yıldırım, bu tıkanmaların sinüs salgılarının akmasına ve sinüs içine hava girmesine engel olarak, devamlı bir enfeksiyon ortamı yarattığını ifade etti.

Ağızdan alınan ve burun içi yıkama sonrası buruna uygulanan ilaçlar ile sinüs kanallarının açılmadığı durumlarda, cerrahi olarak bu kanalların genişletildiğini ve sinüslerin içlerinin boşaltıldığını vurgulayan Doç. Dr. Yıldırım kanalların yeniden daralmaması ve sinüs içlerinin dolmaması için bir süre daha burun içi yıkamaya ve ilaç kullanımına devam edildiğini anımsattı.

“Burun tıkanıklığının tek taraflı olduğu durumlarda kitle veya yabancı cisim varlığı düşünülmesi gerekir” diyen Doç. Dr. Yıldırım, böyle durumlarda tanı ve tedavi amaçlı cerrahi uygulandığına vurgu yaptı.

BURUN TAMPONU UYGULAMASI

“Burun tamponu esas olarak kanama kontrolü ve burun içi yapışıklıkları engellemek için, burun içine bir süreliğine yerleştirilen pansuman malzemeleridir. Ancak kullanılan malzemenin cinsi ve süresi konusunda genel bir standart yoktur” diyen Doç. Dr. Yıldırım, sözlerine şöyle sürdürdü:

“Eskiden kullanılan gazlı bez tamponların yerini sentetik maddelerden yapılan malzemeler almıştır. Ancak esas olarak bunların hepsi yabancı cisimdir ve burun içinde bulundukları süre içerisinde potansiyel problemler yaratabilirler.

Tamponun yerleştirilmesi ve çıkartılması ağrılı bir işlemdir ve burunda kaldığı sürece kandaki oksijen düzeyinde bir miktar azalma görülür. Bu azalma sağlıklı bir kişide problem oluşturmayabilir ancak kalp ve astım hastalarında, uyku apnesi olanlarda oksijen düzeyindeki bu azalma sakıncalı olabilir.

Tampon burun içindeki hava tünelleri ve sinüs kanallarını tıkadığından, geçici olarak burun ve sinüs tıkanıklığı yapar. Bu sırada kulaklarda tıkanmalar ve boğazda kuruma olabileceği gibi, tampon çıkarılması ile tamponun varlığına bağlı durmuş olan kanama da yeniden başlayabilir.”

TAMPONSUZ BURUN VE SİNÜS CERRAHİ

Tampon uygulamamak için tampon ihtiyaçlarının cerrahi öncesinde ve cerrahi sırasındaki uygulamalar ile ortadan kaldırılması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Cerrahi öncesi kan sulandırıcı ilaçlar ilgili hekimlerden gerekli izinler alınarak kesilmelidir. Tansiyon kontrolü yapılarak, yüksekse tansiyon düzenlenmeli, gerekli kan testleri ile pıhtılaşma kontrol edilmelidir.

Burun damar ve sinirlerin, burun içine giriş yerlerine anestezi blokları uygulanarak, genel anestezide gazlar yerine damar içi ilaçlar kullanılarak kanamasız ortam oluşturulmalı ve kanamasız bir cerrahi tekniği ile künt diseksiyon yerine, doğru planda keskin diseksiyon tekniği uygulanmalıdır.

Kanamanın yine de gerçekleşmesi durumunda, cerrahi sırasında hem temizleyen hem de durduran aspiratör bipolar koterizasyon tekniği ile durdurulması gerekir. Eriyebilen dikiş malzemeleri ile burun içindeki kıkırdaklar birbirine ve burun içi örtüsü kıkırdaklara dikilerek sıkılaştırılmalıdır. Böylece cerrahi sonrası kanmalara, burun içindeki kaymalara ve yapışmalara engel olmak mümkündür.”

Tampon kullanımını engelleyen tekniklerin tampona göre daha güvenli ve konforlu olduğunu, ancak az sayıda hasta grubunda bu tekniklere rağmen burun içi tamponlama gerekebileceğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, gerçekleştirdiği burun ve sinüs cerrahisi sonrası burun içi tampon kullanma oranının yüzde 2 – 3 civarında ve bu grup hastalarda tampon bulundurma süresinin 24 saatten az olduğunu, sözlerine ekledi.

 

DÜNYA DİYABET GÜNÜ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UZMAN DOÇ. DR. BAŞTEMİR: -“ÖZELLİKLE TİP2 DİYABET GÖRÜLME SIKLIĞI HIZLA YÜKSELMEKTEDİR” -“DİYABET HASTALARIN YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRDÜĞÜ GİBİ YAŞAM SÜRESİNİ DE KISALTABİLİR”

DÜNYA DİYABET GÜNÜ -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UZMAN DOÇ. DR. BAŞTEMİR: -“ÖZELLİKLE TİP2 DİYABET GÖRÜLME SIKLIĞI HIZLA YÜKSELMEKTEDİR” -“DİYABET HASTALARIN YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRDÜĞÜ GİBİ YAŞAM SÜRESİNİ DE KISALTABİLİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Baştemir, yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların tümünde özellikle tip 2 diyabetin görülme sıklığının hızlayükseldiğini söyledi.

Dünya Diyabet Günü nedeniyle bir açıklama yapan Doç. Dr. Baştemir, diyabetli hastalarının sayısının, önümüzdeki on yılda ciddi bir şekilde artmasının beklendiğini kaydetti.

Doç. Dr. Baştemir, ‘’1985’te, tüm dünyada tahminen 30 milyon diyabetli mevcutken on yıl sonra bu sayı 150 milyonun üstüne çıktı. 2009 sonu itibarı ile tüm dünyadaki diyabet nüfusu 285 milyon, bu sayının 2025 yılından 380 milyonun üzerinde olması,2030 yılında 438 milyona ulaşması söz konusudur” dedi.  

Türkiye’de yapılan çalışmaların diyabet ve obezite oranlarındaki artışın endişe verici boyutlarını gözler önüne serdiğine işaret eden Doç. Dr. Baştemir, sözlerine şöyle devam etti:

‘’Ülkemizde 7 milyonun üzerinde diyabetli olduğu, yaklaşık 3 milyon kişinin ise diyabetli olduğundan haberdar olmadığı tespit edilmiştir. Yapılan büyük bir çalışmanın sonuçlarına göre, (TURDEP-II)son 12 yılda diyabet sıklığı yüzde 90 artarak yüzde7,7′den yüzde13,7′e çıkarken,obezite oranı yüzde44 arttı.

 

Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun Türkiye’ye yönelik yaptığı projeksiyona göre diyabet oranın şu anda yüzde4,7 civarı olması; 2030 yılında ise yüzde9,7’e ulaşması bekleniyordu. Ancak elde edilen veriler karşımıza çok korkutucu bir tablo çıkardı. Çalışmada obezite sıklığı yüzde32 olurken, 12 yıllık süredeki artış yüzde44 olarak saptanmıştır.”

Diyabet hastalığının görülme sıklığının obezitenin artışına paralel olarak hızla arttığı ve 20 yaş üzeri her yedi kişiden birinin diyabetli olduğunun ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Baştemir,“Kısacası ülkemizde diyabetli hasta sayısında önemli bir artıştan söz etmek mümkündür. Hareketsiz yaşam tarzı, nüfus artışı, yaşam tarzındaki değişiklikler, sağlıksız beslenme ve obezitedeki artışın bu sonuca çok önemli katkısı olduğu bilinmektedir.Birçok ülkede ölüme neden olan hastalıklar içinde diyabet beşinci sırada yer almaktadır. Yetişkin diyabetlilerde, diyabetli olmayan yaşıtlarına kıyasla kardiyovasküler olay riski 4 kata kadar çıkmaktadır” şeklinde konuştu.

-DİYABET GİDERLERİ-

Tüm dünyada böbrek yetmezliği tedavisi uygulanan olgular ile 65 yaş altı körlük ve travma dışı amputasyon olgularının en yaygın nedeninindiyabet olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Baştemir “Diyabet, yaşam süresini beş ile on yıl arasında kısaltmaktadır. Pek çok ülkede yapılan çalışmalar, diyabetin yalnızca sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ile yüzde44-58 oranında risk azalması sağlanarak önlenebileceğini veya en kötümser tahminle geciktirilebileceğini göstermiştir” ifadelerine yer verdi.

Komplikasyonların bireye ve topluma getirdiği maliyet çok fazla olduğunu, çeşitli ülkelerde toplam sağlık hizmeti harcamalarının yüzde 3-12’sini diyabet giderlerinin oluşturduğunu bildiren Doç. Dr. Baştemir,  birçok toplumda yeni tanı alan tip 1 diyabet olgularının da arttığı ve bu artışın özellikle küçük çocuklarda görüldüğü bildirildiğini ifade etti.

Doç. Dr. Baştemir, şunları kaydetti:

‘’DiyabetesMellitus, insulinsekresyonunda ya da insülinin etkisinde veya herikisindeki defektler sonucu karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında bozukluklar ile karakterizeolan heterojen bir grup metabolizma bozukluğunu kapsar. Hastalığın ortak sonucu olan kan şekeriyüksekliği (hiperglisemi) kontrol altına alınamazsa zaman içinde diyabetin kronik komplikasyonlarıolarak kabul edilen retinopati, nefropati, periferik ve otonom nöropati gibi mikrovasküler düzeydekiproblemlerden kaynaklanan sorunlara yol açar.”

-‘’DİYABET KONUSUNDA TOPLUMDA FARKINDALIK ARTIRILMALI’’-

Doç. Dr. Baştemirdiyabetin varlığının koronerkalp hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar ve periferik damar hastalıkları gibi makrovasküler sorunlarındaha erken yaşlarda ortaya çıkmasına ve daha ağır seyretmesine de neden olabileceğini, böylecediyabetin, hastaların yaşam kalitesini düşürdüğü gibi yaşam suresini de kısaltabileceğini anımsattı.

 

Doç. Dr. Baştemir, tip 2 diyabet ve komplikasyonlarından korunmak içinşu önerilerde bulundu: 

‘’• Boya uygun vücut ağırlığı hedeflenmeli ve bu ağırlığın korunmasına çalışılmalıdır.

• Yeterli ve dengeli beslenmeli; günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir.

• Günlük enerjinin yüzde25-30’u yağlardan sağlanmalı, enerjinin doymuş yağ asidinden gelenoranı yüzde10’un altında olmalıdır.

• Şeker gibi basit karbonhidratlar günlük enerjinin ≤%10’ unu aşmamalı, basit karbonhidratlaryerine kurubaklagiller, tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir.

• Günlük alınan tuz miktarı 5 g’ı aşmamalıdır.

• Fiziksel olarak aktif olunmalıdır. Haftanın en az 5 günü, düzenli olarak en az 30 dakika ortayoğunlukta aktivite (örneğin tempolu yürüme egzersizleri) yapılmalıdır. Kilo kaybısağlanması için daha fazla fiziksel aktivite yapılması gereklidir.

• Sigara kullanılmamalı ve aşırı alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.’’

Diyabet konusunda toplumda farkındalığın artırılmasının ve konunun öneminin vurgulanmasının gerekliliğine dikkati çeken Doç. Dr. Baştemir, “Dünya Sağlık Örgütü ile Dünya Diyabet Federasyonu’nun öncülük ettiği, tıp tarihinde bu güne kadar üretilmiş olan en değerli molekülü ‘İnsülin hormonu’ nu bulan Frederick Banting’in doğum günü olan ‘14 Kasım Diyabet Günü’ tüm dünyada her yıl belirlenen değişik tema ve çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ORGAN BAĞIŞI” ANLATILDI -DR. MAHSERECİ:  -“BEKLEME LİSTELERİNDEKİ HASTA SAYISIYLA, GERÇEKLEŞTİRİLEN BÖBREK NAKLİ SAYILARI ARASIDAKİ ORAN GİDEREK AÇILMAKTA’’

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE “ORGAN BAĞIŞI” ANLATILDI -DR. MAHSERECİ: -“BEKLEME LİSTELERİNDEKİ HASTA SAYISIYLA, GERÇEKLEŞTİRİLEN BÖBREK NAKLİ SAYILARI ARASIDAKİ ORAN GİDEREK AÇILMAKTA’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde ‘’Halka Açık Konferanslar’’ kapsamında, İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Dr. Erkan Mahsereci tarafından “Organ Bağışı” anlatıldı.

Organ naklini; “vücutta görevini yapamayan bir organ yerine canlı bir vericiden veya ölüden (kadavradan) alınan sağlam bir doku veya organın nakledilmesi” olarak ifade eden Dr. Mahsereci, canlıdan böbrek ve karaciğer nakli yapılabilirken, diğer nakillerin ancak kadavradan yapılabildiğini söyledi.

Canlıdan nakil yapılabilmesi için verici adayının tıbbi ve yasal durumunun mevzuata uygun olması gerektiğini anımsatan Dr. Mahsereci, ”Organ nakli öncelikle hayatta kalmak için gereklidir, ayrıca daha uzun ve daha iyi yaşam sağlayan renal replasman tedavilerine göre maliyeti en az olan yöntemdir” dedi.

Ülkemizde 70 bin civarında diyalize giren hasta olduğuna ve yıllık ortalama yüzde 13 oranında hasta artışı gözlemlendiğine dikkat çeken Dr. Mahsereci, şunları kaydetti:

“2016 yılı sonunda bu sayının çok daha yüksek oranla artacağı öngörülmektedir. Buna karşılık canlıdan ve kadavradan yapılan toplam böbrek nakli sayısı 2012 yılı sonu itibariyle 2905 olup, 2380’i canlı donörden, 525’i ise kadavra donörden gerçekleşmiştir.”

Böbrek nakli bekleme listelerinde 2012 yılı sonu itibariyle 20 bin hasta kaydı olduğunu bildiren Dr. Mahsereci, “Buradan da anlaşılacağı üzere her yıl bekleme listelerindeki hasta sayısıyla, gerçekleştirilen böbrek nakli sayıları arasındaki oran giderek açılmaktadır. Avrupa standartlarına göre yıllık 5.000 – 7.500 civarında böbrek nakli gerçekleştirilmesi gerekirken, ülke olarak bunun ancak yüzde 50’sini gerçekleştirebiliyoruz” şeklinde konuştu.

-‘’CANLI VERİCİ SAYISI ARTARKEN, KADAVRADAN VERİCİ DÜŞÜYOR’-

Dr. Erkan Mahsereci, mevcut durum hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:

“Olayın daha dramatik boyutu ise canlı verici sayıları son 12 yılda giderek artarken, kadavradan verici sayıları sabit kalmıştır. Hatta son 4 yılda düşme eğilimine girmiştir ve kadavra vericili böbrek nakilleri açısından ne yazık ki Avrupa ülkeleri arasında şu an sonuncu sıradayız. Bu tabloyu üzülerek izlemekteyiz.’’

Dr. Mahsereci, sunumunda Sağlık Bakanlığının organ nakli konusundaki hassasiyeti konusunda ise  “Mevcut tabloyu enine boyuna analiz eden Sağlık Bakanlığımız birçok bilimsel kurul oluşturarak, konuyla ilgili yeni ulusal politikalar geliştirdi ve Ulusal Koordinasyon Merkezi (UKM) kuruldu. Bu merkez Türkiye’deki bütün organ nakil merkezlerini birleştirerek kısıtlı sayıda olan organ bağışlarının adaletli şekilde dağıtılması, etik tıbbi ve hukuksal davranılmasını sağlayarak kangren olmuş bir durumu çözüme kavuşturmuştur” ifadelerine yer verdi.

Dr. Mahsereci, konuyla ilgili personelin yetiştirilmesi ve her türlü alt yapı hizmetlerinin oluşturulması için ciddi çalışmaların başlatıldığının altını çizerek, şöyle devam etti:

“Türkiye’de 64 adet böbrek nakil merkezi ve bu merkezlerde her türlü teknolojik imkan olmasına rağmen hedef nakil sayılarına maalesef ulaşılamamıştır. En büyük eksikliğimiz konuyla ilgili toplum bilincinin yeterli seviyede olmaması ve buna istinaden kadavra donörden verici oranlarının çok düşük olmasıdır.

Diyaliz hastalarının ülkeye yıllık maliyeti 1,5 milyar dolar. Hızlı bir şekilde bu bilinci yeniden oluşturmamız ve zirveye çıkarmamız gerekir. Başta organ naklinde görev yapan personel olmak üzere devletimizin bütün organları ile yazılı ve görsel medyaya çok önemli görevler düşmektedir.” 

Dr. Mahsereci, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

 

 

 

ORGAN NAKLİ İLE HAYATA BAĞLAYIN

ORGAN NAKLİ İLE HAYATA BAĞLAYIN

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. YILDIRIM:

-‘’ORGAN BAĞIŞI İNSANLARIN UMUTLARININ ARTIK SONA ERDİĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜ ANDA GERÇEKLEŞEN NAKİLLE YENİDEN HAYATA BAĞLANMASIDIR’’

-‘’ORGAN NAKLİ MERKEZİMİZDE BÖLGENİN ÇOK ÖNEMLİ BİR İHTİYACINI GİDERMEYİ HEDEFLEDİK. GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ 128 BAŞARILI OPERASYONLA PEK ÇOK HASTA SAĞLIĞINA KAVUŞTU VE KAVUŞMAYA DEVAM EDİYOR’’

Sağlıkta dünya standartlarında hizmet verilen Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin Organ Nakil Merkezi’nde gerçekleştirilen başarılı operasyonlarla pek çok hasta hayata yeniden umutla bakıyor.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ile İç Hastalıkları ve Nefroloj Uzmanı Dr. Erkan Mahsereci, Organ Nakli Haftası dolayısıyla ortak bir açıklama yaptılar.

Organ bağışının ve organ naklinin, üzerine önemle eğilinmesi ve desteklenmesi gereken çok önemli konular olduğunu vurgulayan Dr. Yıldırım, ‘’Organ bağışı insanların umutlarının artık sona erdiğini düşündüğü anda gerçekleşen nakille yeniden hayata bağlanmasıdır’’ dedi.

Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Organ Nakli Merkezimizde bölgenin çok önemli bir ihtiyacını gidermeyi hedefledik. Gerçekleştirdiğimiz 128 başarılı operasyonlarla pek çok hasta sağlığına kavuştu ve kavuşmaya devam ediyor. Organ Nakli Haftası nedeniyle bir konferans düzenliyoruz. Amacımız halkımızı bu konuda daha duyarlı olmaları konusunda bilinçlendirmek.’’

-‘’DAHA İYİ BİR YAŞAM KALİTESİ SAĞLAMAK’’-

İç Hastalıkları ve Nefroloj Uzmanı Dr. Erkan Mahsereci de açıklamasında, organ naklinin vücutta görevini yapamayan bir organın yerine canlı bir vericiden veya kadavradan alınan sağlam bir doku veya organın nakledilmesi olduğunu ifade etti.

Dr. Mahsereci, “Hastanın hayatta kalmasını sağlamak, yaşam süresini uzatmak, daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamak ve ülkeye daha az maliyet oluşturmak için organ nakli gereklidir” diye konuştu.

Bilimsel verilere göre son dönem böbrek hastalarında altın standart tedavi yönteminin böbrek nakli olduğunu anımsatan Dr. Mahsereci, organ bağışı olmadan organ naklinden söz etmenin imkansız olduğunun altını çizdi.

Organ naklinin gerçekleşebilmesi için nakil bekleyen hastanın, tıbbi ve yasal durumu ile uygun verici adayı gerektiğini anlatan Dr. Mahsereci, şöyle devam etti:

‘’Kronik böbrek hastalığı dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir halk sağlığı sorunudur. Renal replasman (böbreği yerine koyma) tedavisi gerektiren son dönem böbrek yetmezliği gelişen hasta sayısı son yıllarda giderek artmaktadır. Ülkemizde şu an 70.000 civarı son dönem böbrek hastası ve böbrek bekleme listelerinde 20.000 civarı böbrek nakli bekleyen hasta mevcuttur.”

-‘’DİYALİZ HAVUZUNA YILDA ORTALAMA 7 BİNKİŞİ EKLENMEKTE’’-

Diyalize giren hastalar hakkında da bilgiler veren Dr. Mahsereci, şunları kaydetti:

“Diyaliz havuzuna yılda ortalama 7 bin kişi eklenmekte, adeta çığ gibi büyümektedir. Son 5 yılda alınan ulusal tedbirlerle bu ilerleyişin önüne nispeten engel konulmuştur. 2012 yılsonu itibariyle toplamda 2.905 böbrek nakli yapılmıştır. Bunun 2.380’i canlı donörden, 525’i kadavradan olmuştur. Yine aynı dönemde 1.707 adet karaciğer nakli bekleyen hasta varken bunların 1.001’ine nakil (736 canlıdan, 205 kadavradan) yapılabilmiştir.”

Dr. Mahsereci, son 12 yılda canlı böbrek vericileri tedricen artarken, ne yazık ki kadavradan verici oranlarının aynı şekilde artış göstermediğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Diyaliz havuzuna yıllık ortalama 7 bin hasta eklenirken, ülke genelinde kadavra ve canlıdan yapılan böbrek nakli sayısı ortalama 2.800-3.000 civarıdır. Buradan da anlaşılacağı üzere yıllar geçtikçe diyalize giren hasta sayısı ile nakil yapılan hasta sayısı arasındaki makas gittikçe açılmaktadır. İstatistiki çalışmalara göre 2016 yılı sonu itibariyle diyaliz hastalarının sayısının 100.000'leri ve bekleme listesindeki hasta sayısının da 30.000'leri geçmesi tahmin edilmektedir.”

-‘’TOPLUM BİLİNCİ AYNI ÖLÇÜDE GELİŞMEDİ’’

Organ naklinin tıbbi, hukuksal, yasal, felsefi, dinsel, ahlaksal, kültürel, toplumsal ve ekonomik boyutları olduğuna dikkati çeken Dr. Mahsereci, organ nakli tedavisini uygulayabilmek için iyi bir alt yapıya (donör kaynağı merkezi, nakil merkezi, eğitimli sağlık personeli...), bilimsel ve deneysel araştırmalara, uygun yasal mevzuata, devlet desteğine ve toplum desteğine ihtiyaç duyulduğuna vurgu yaptı.

Dr. Mahsereci, bu parametreler içerisinde devletin sağlık sisteminin sorumluluğunu yerine getirmek için önemli çalışmalara imza atmaya başladığını ancak ne yazık ki, toplum bilincinin aynı ölçüde gelişmediğini anlattı.

Ülkemizde organ bağışı oranlarının birçok Avrupa ülkesine göre alt sıralarda seyrettiğine de değinen Dr. Erkan Mahsereci, sözlerini şöyle tamamladı:

“Beyin ölümü sayıları ile organ bağışı sayıları arasında ciddi farklar vardır. Ne üzücüdür ki, son 10 yılda kadavradan organ bağış oranları giderek azalmıştır. Sevindirici olay ise canlı donör sayısında aynı dönemde nispeten artış olmasıdır.

Kadavradan donör sayısını artırmak için sağlık personelinin bu konudaki bilgi birikimini sürekli taze tutmak ve eğitimlerini sağlamak, en önemlisi de toplum bilincini en üst düzeyde tutmak için uygun politikalar geliştirmek gerekir. Bu konuda herkesin elini taşın altına koyması vicdani bir görevidir.’’

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN HUZUREVİNE ZİYARET  -YAŞLILARIN TANSİYON VE KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ YAPILDI  -GENEL MÜDÜR DR. YILDIRIM: ‘’YAŞLILARIMIZA MORAL VERDİK”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN HUZUREVİNE ZİYARET -YAŞLILARIN TANSİYON VE KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ YAPILDI -GENEL MÜDÜR DR. YILDIRIM: ‘’YAŞLILARIMIZA MORAL VERDİK”

-YAŞLILARIN TANSİYON VE KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ YAPILDI

-GENEL MÜDÜR DR. YILDIRIM: ‘’YAŞLILARIMIZA MORAL VERDİK”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, sosyal sorumluluk projesi kapsamında Gaziantep Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ne bir ziyarette bulundu.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, huzurevinde kalan yaşlıları ziyaret ederek, gönüllerini almak ve ihtiyaçlarını karşılamak gerektiğini söyledi.

Dr. Yıldırım, ‘’Bugün sağlıklı ve rahat bir hayatımız olabilir. Ancak geleceğin ne getireceği belli olmaz. Gelecekle ilgili doğru adımlar atmamız gerekiyor. Bu nedenle de yaşlılarımızın sadece yılın belirli dönemlerinde değil ara sıra yapacağımız ziyaretlerle gönüllerini almalıyız” dedi.

Sanko Holding’in ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin sosyal sorumluluk projesi kapsamında bu tür organizasyonlarda da sık sık yer aldığına dikkati çeken Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak, sadece sağlık hizmeti değil sosyal hizmetlerle de halkımıza destek olmaya çalışıyoruz. Bu amaçla gerçekleştirdiğimiz ziyarette de yaşlılarımızdan ihtiyacı olanların tansiyon ve kan şekeri ölçümleri yapıldı. Acil Tıp Uzmanımız ve Psikologumuz hastalara tıbbi ve moral desteği verdiler.”

Ziyarette, Sosyal Hizmetler İl Müdürü İsmet Zor, Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Hasan Acem, Yaşlıları Koruma Derneği adına programı organize eden Ayşen Ahi Durucu, dernek yönetici ve üyeleri, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Dr. Mehmet Dokur ve Psikolog Melissa Başel hazır bulundu.

Sağlık kontrollerinin ardından, huzurevi sakinlerine pasta ve meyve suyu ikram edildi.    

ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDAKİ FARK ÜCRETİ -ASİD GENEL BAŞKANI YUSUF ZİYA YILDIRIM: -“VATANDAŞLARIMIZ MAĞDUR OLMAYACAK”

ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDAKİ FARK ÜCRETİ -ASİD GENEL BAŞKANI YUSUF ZİYA YILDIRIM: -“VATANDAŞLARIMIZ MAĞDUR OLMAYACAK”

Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, özel sağlık hizmeti sunucularının aldığı farkın yüzde 200’e çıkarılması yönündeki Bakanlar Kurulu Kararı ile ilgili olarak bir açıklama yaptı.

Dr. Yıldırım, “Bakanlar Kurulu kararı ile özel sağlık hizmeti sunucularının aldığı farkları yüzde 200 alabilmelerine müsaade edilmiştir. Ancak biz Gaziantep’teki özel sağlık hizmeti sunucuları olarak aldığımız fark ücretlerini arttırmadan mevcut uygulamalarımızı aynı şekilde devam ettireceğiz” dedi.

Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararın, özel sağlık sunucularının verdikleri hizmetin kalitesini daha da artırmaya yönelik olduğunu kaydeden Dr. Yıldırım, “Açık kalp ameliyatı, diyaliz, yoğun bakım, organ nakli gibi hizmetlerde vatandaştan fark ücreti zaten alınmamaktadır” diye konuştu.

Dr. Yıldırım, Özel sağlık sunucuları olarak amaçlarının halkı mağdur etmeden, ihtiyacı olanların gereken sağlık hizmetini en kaliteli şekilde almalarını sağlamak olduğunu sözlerine ekledi.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -“HEMOROİDAL HASTALIKLARIN AMELİYATSIZ TEDAVİSİ” ANLATILDI -OPR. DR. AKSOY: “HEMOROID HASTALARININ TEDAVISINDE BAŞARI, DOĞRU TANI VE BUNA UYGUN DOĞRU YÖNTEMIN SEÇILMESI ILE SAĞLANIR”

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS -“HEMOROİDAL HASTALIKLARIN AMELİYATSIZ TEDAVİSİ” ANLATILDI -OPR. DR. AKSOY: “HEMOROID HASTALARININ TEDAVISINDE BAŞARI, DOĞRU TANI VE BUNA UYGUN DOĞRU YÖNTEMIN SEÇILMESI ILE SAĞLANIR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Konferanslar kapsamında Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Başar Aksoy, “Hemoroidal Hastalıkların Ameliyatsız Tedavisi” konusunu anlattı.

Opr. Dr. Aksoy, hemoroidi, “makat bölgesinde bulunan toplardamarların basınç nedeniyle genişlemesi” şeklinde tanımlayarak iç ve dış olmak üzere iki şekilde kendini gösteren hemoroidin çok sık görüldüğünü söyledi.

Bir takım anorektal semptom ve belirtilerin eskiden “hemoroid” diye adlandırıldığını ifade eden Opr. Dr. Aksoy, “Bu hastalık için birkaç yıldır ‘hemoroidal hastalık’ deyimini kullanmaktayız. Hemoroidal hastalıkların belirtileri kanama, pıhtı gelişmesi, dışarı sarkmadır. Herkes bir iç bir de dış hemoroid seti ile doğar ancak hemoroidler yavaş yavaş büyür. Yaşlılıkla birlikte semptomatik olabileceği gibi her yaşta da semptomatik olabilir” şeklinde konuştu.

Hemoroid hastalarının çoğunun ailesinde de aynı şikayetlerin bulunduğuna dikkati çeken

Opr. Dr. Aksoy, genellikle ilerleyen yaş, sık kabız ya da ishal olunması, büyük abdest yaparken ıkınma gibi durumların bu bölgedeki toplar damarlarda basınç artışına yol açtığını ve etrafındaki bağ dokusunun gevşemesine neden olduğunu kaydetti.

Opr. Dr. Aksoy,  ‘’Hem hormonal değişikliklerin hem de büyüyen rahmin bacaklardan dönen kan akışına baskı yapmasından dolayı hamile kadınlarda hemoroide daha sık rastlanmaktadır’’ dedi.

Opr. Dr. Aksoy, alkol, mayalı ve asitli içecekler, turşu ve baharatlardan zengin yiyecekleri sıkça tüketenlerle, uzun süre ayakta duran veya oturanlarda hemoroidal hastalık sık görüldüğünün altını çizerek, kanamanın ve ağrının hemoroidde en sık görülen belirtiler olduğunu bildirdi.

Hemoroidin komplikasyonlarıyla ilgili bilgiler veren Opr. Dr. Aksoy,  kanamaya bağlı kansızlık, iltihaplanma, ateş, meme içinde kan pıhtısı oluşması ve buna bağlı şiddetli ağrı, memenin geri itilemez hale gelmesik durumlarda hemen hekime başvurulması gerektiğine vurgu yaptı.

Genelde parmakla muayenenin hemoroidlerin teşhisinde yeterli olabileceğini açıklayan Opr. Dr. Aksoy, bazı durumlarda anoskopik ve rektoskopik muayenenin gerekebileceğine dikkati çekti.

“Perianal bölge hastalıklarının en sık görüleni hemoroiddir ve kansere dönüşmez” diyen Opr. Dr. Aksoy, ancak bu bölgede seyrek olarak rastlansa da anal kanser, kalın bağırsağın habis (kanser) veya selim tümörleri (polipler), rektal prolapsus (bağırsağın makattan dışarıya doğru fıtıklaşması), perianal abse, ülseratif kolit gibi bazı hastalıkların tanısının dikkatle yapılması gerektiğini ifade etti.

-‘’AMELİYATSIZ TEDAVİ İLE YÜZDE 90’ININ ÜZERİNDE BAŞARI SAĞLANIYOR’’-                                     

 “Hemoroid hastalarının tedavisinde başarı, doğru tanı ve buna uygun doğru yöntemin seçilmesi ile sağlanır” diyen Opr. Dr. Aksoy, hemoroidin 4 derecesi olduğunu anımsatarak tedavide kullanılan yöntemlerin hemoroidal hastalığın derecesine göre değiştiğini ve ameliyatsız tedavi ile yüzde 90’nın üzerinde başarı sağladıklarını vurguladı.

Tıbbi tedavi 1. ve 2. derecedeki hemoroidal hastalığı olanlara uygulanmakla birlikte, bu hastaların sık kabız veya ishal olmaktan kaçınsı, günde 1,5-2 litre su içmesi, posalı diyet, dışkılama sonrası ılık oturma banyosu (iltihaplı durumlar hariç) ve fitil, krem ve tabletler kullanması gerektiğini vurgulayan Opr. Dr. Aksoy, girişimsel tedavi yöntemlerine de değinerek, sözlerini şöyle tamamladı:

Skleroterapi (büzüştürücü tedavi), Infraredkoagülasyon, Bandligasyon (bağlama yöntemi), Lazer tedavisi.

Tedavi yöntemleri tamamen hastaya bağlı olarak değişmekte ve işlem süresi 5-10 dakika sürmektedir. İşlem sırasında ağrı hissedilmemekle birlikte işlem sonrası hasta normal sosyal hayatına hemen dönebilir. Hastanede kalmasına gerek yoktur.

Halk tarafından hemoroidal hastalık zannedilen anal fissür (makat yırtığı), anal fistül ve kıl dönmesi de (p.sinüs) aynı şekilde ameliyatsız olarak tedavi edilmektedir. Bu hastalıkların da tedavisi çok kısa sürmektedir ve hasta işlem sonrasında hemen normal hayatına dönebilmektedir.”

Opr. Dr. Aksoy, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UZMAN KADROSUNU GENİŞLETİYOR -PSİKOLOG TÜMER VE PSİKOLOG BAŞEL HASTA KABULÜNE BAŞLADI

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ UZMAN KADROSUNU GENİŞLETİYOR -PSİKOLOG TÜMER VE PSİKOLOG BAŞEL HASTA KABULÜNE BAŞLADI

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü uzman kadrosuna her geçen gün genişleterek,

Gaziantep ve bölgeye hizmet vermeye devam ediyor.

Psikolog Melis Tümer ve Psiklog Melissa Başel, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hasta kabul etmeye başladı.

MELİS TÜMER

Psikolog Melis Tümer, 1989 yılında Gaziantep’te doğdu. Lise eğitimini 2004-2008 yılları arasında Gaziantep Kolej Vakfı’nda tamamladıktan sonra 2008-2013 yılında Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünü bitirdi.

Lisans öğrenimi sırasında, 2011-2013 yılları arasında Vehbi Koç Amerikan Hastanesi’nde Asistan Psikolog olarak staj yaptı. 2008-2013 lisans öğrenimi sırasında birçok sosyal sorumluluk projesinde gönüllü olarak yer aldı. 2012-2013 yılları arasında Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde stajyer psikolog olarak çalıştı. 2013 yılında Neşe Erberk Joyfull House Ataşehir’de Asistan Psikolog olarak çalıştı.

Halen Gaziantep Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü, master programına devam etmektedir. Ağustos 2013 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde psikolog olarak görev almaktadır.

Mesleki ilgi alanları arasında çocukluk ve ergenlik dönemi ruhsal sorunları, çocuk ve ergenlerde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, ihmal ve istismara uğramış çocuklar, yetişkinler, aile danışmanlığı (evlilik problemleri, çatışmalar, ilişkiler gibi) yer almaktadır. Tümer; MMPI (Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri), Gessel Zihinsel Gelişim Testi, Frostig Görsel Algı Testi, d2 Dikkat testi, Goodenough Harris Resim Çizme Testi, Agte (Ankara Gelişim Tarama Envanteri) gibi birçok klinik ölçek ve envanterini uygulayabilmektedir.

Tümer, Çoklu Zeka ve Sınıflandırma Kuramlarının Eğitime Yansıması, Öğretmenler İçin Öğretme ve Öğrenme Metodları, Sınıftaki Üstün’ler Bireysel Farklılıklara Göre Eğitimde Maksimum Verimlilik Uygulama Örnekleri, Müzik ve Ritim Algısı, Çocuk Şarkıları Öğretim Yöntemleri, Gardner’ın Çoklu Zeka Yöntemi Uygulamaları ve Bireysel Farklılıklara Göre Çoklu Zeka İle Bloom’un Taksonomisi, III. Sosyal Duyarlılık Çalışmaları Öğrenci Sempozyumu: Çocuklarla Birlikte II’ye sözel bildiri ile katılım, Travma Geçiren Çocuklara, Okul Penceresine Yansıyanlar: ‘’Çocuk, Ergen Depresyonu ve Okuldaki Görünümleri’’ konulu seminerlere katılmıştır.

MELİSSA BAŞEL

1990 Gaziantep doğumlu Melissa Başel, çok küçük yaşlardan itibaren Amerika’nın Ohio Columbus Eyaleti’nde yaşamaya başladı.

Chapman Elemantry ve Village Academy’de ilköğretim ve lise eğitimi aldı. Lise son sınıfta Özel Sanko Koleji’nde bir yıl yabancı öğrenci statüsünde eğitim gördü. Village Academy’e geri döndü ve lise eğitimini “Magma Cum Laude” yüksek derecesiyle bitirdi.

2008 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nde üniversite eğitimine başladı 2012 yılında Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu. 2011 yılında Ankara’da Panadost’dan Panik Atak ve Anksiyete eğitim sertifikasını, 2012 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden engelli çocuklarla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür belgesi aldı.

“Ne Pozitif Psikoterapide Denge” modeli çalışma grubunda sosyal içerikli organizasyonlara katıldı.

2013’de Girne’de Zirve Üniversitesi Rehberlik Günleri Katılım Belgesi’ni aldı.

2013 yılında 300 saat teorik, 30 saat süpervizyon ve120 saat uygulama olmak üzere 450 saatlik “Aile Danışmanlığı Eğitimi”ni başarıyla tamamladı, “İçimizdeki Sinirleri Asmak”, “PDR ve Psikoloji” Kongrelerine katıldı.

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Servisi’nde yatarak tedavi gören hastalarla ilgilenen Başel, 2013 yazında Amerika’da Village Academy Development’ta stajını tamamlayarak, gelişme dönemindeki çocuklarla ilgili gözlemlerde bulundu, özel bir klinikte psikiyatri alanında çalışmalar yaptı.

Eylül 2013 tarihi itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nde Psikolog olarak hasta kabul etmeye başladı.

ESTETİK PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİSİ UZMANI  OPR. DR. RECEP ANLATICI HASTA KABULÜNE BAŞLADI

ESTETİK PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİSİ UZMANI OPR. DR. RECEP ANLATICI HASTA KABULÜNE BAŞLADI

-OPR. DR. ANLATICI:

-‘’BÖLÜMDE UYGULANAN ESTETİK CERRAHİ AMELİYAT VE GİRİŞİMLERLE, VÜCUDUN NORMAL ORGAN VE BÖLÜMLERİNİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLMESİ GERÇEKLEŞTİRİLİYOR’’

-‘’BÖYLECE, KİŞİLERİN ÖZGÜVENLERİNİN ARTIRILMASI, KENDİLERİ VE ÇEVRESİYLE DAHA İYİ İLİŞKİLER İÇİNDE BULUNMALARININ KOLAYLAŞTIRILMASI HEDEFLENİYOR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi,  güçlü hekim kadrosunu genişletiyor. Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Opr. Dr. Recep Anlatıcı, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde göreve başladı. 

Gaziantep’te 1966 yılında doğan Opr. Dr. Anlatıcı, ilk ve ortaöğrenimini Gaziantep’te, lise öğrenimini ise Antalya’da tamamladı. 1990 yılında Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitiren Opr. Dr. Anlatıcı, Adana Doğumevi’nde 2 yıl süreyle mecburi hizmetini yerine getirdi.

1998 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalında Uzmanlık Eğitimi’ni tamamlayan Opr. Dr. Anlatıcı, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniği’nde öğretim görevlisi olarak 2 yıl hizmet verdi.

2002 - 2003 yılları arasında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı yapan Opr. Dr. Anlatıcı, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde hastalarını kabul etmeye başladı.

Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nün estetik cerrahi, rekonstrüktif cerrahi ve yara tedavisi bölümlerinden oluştuğunu ifade eden Opr. Dr. Anlatıcı, “Bölümde uygulanan estetik cerrahi ameliyat ve girişimlerinde, vücudun normal organ ve bölümlerinin yeniden şekillendirilmesi gerçekleştirilmektedir. Böylece, kişilerin özgüvenlerinin artırılması, kendileri ve çevresiyle daha iyi ilişkiler içinde bulunmalarının kolaylaştırılması hedeflenmektedir” dedi.

Rekonstrüktif Cerrahi ile ameliyat ve girişimlerinin travma, kanser, enfeksiyon ya da doğumsal yapı bozuklukları gibi nedenlerle normalliğini yitirmiş organ ve dokuların yeniden yapılanmasını ve işlevlerini kazanmasını amaçlandığını anlatan Dr. Anlatıcı, yapılmakta olan bazı ameliyatların ise hem rekonstrüktif hem de estetik uyum amaçlarına hizmet edebilmeye yönelik olduğunu söyledi.

-VERİLEN HİZMETLER-

Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahide, ameliyatlara ek olarak saç ekimi, kırışıklıkların tedavisinde kullanılan dolgu, kollajen ve yağ enjeksiyonları gibi cerrahi olmayan birçok tedavi yönteminden de yararlanıldığını anımsatan Opr. Dr. Anlatıcı, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniği’nde verdikleri hizmetlerle ilgili bilgi verdi.

Opr. Dr. Anlatıcı, estetik – kozmetik girişimlerin uygulama alanlarını şöyle sıraladı:

‘’• Burun şekil bozuklukları

• Yüz kemiklerindeki şekil bozuklukları

• Çene kemiğindeki şekil bozuklukları

• Karın ve bacaklarda kollarda aşırı yağlanma, yağ birikimindeki düzensizlikler

• Meme orantısızlıkları (büyüklük-küçüklük) ve memede sarkmalar

• Cilt sorunları: kırışıklıklar, istenmeyen leke ve dövmeler, izler,

• Yüzde yaşlanma: yüz-boyun cildinin ve kaslarının sarkması, kırışma,

• Alt-üst gözkapağı sarkmaları

• Saç ekimi’’

Doğum lekeleri, benler, hemanjiomlar, anormal meme gelişimi, dudak damak yarıkları, el, parmak ve kol anomalileri, yüz, yüz kemikleri ve kafatası anormallikleri, kepçe kulak ve diğer kulak anomalileri, kadın ve erkek ürogenital sistem gelişim anomalileri gibi doğumsal eksiklikler ve gelişimsel anormalliklerin onarımının yapıldığını kaydeden Opr. Dr. Anlatıcı,  travma ve hastalıklar nedeniyle sonradan gelişen anormalliklerin onarımına ilişkin şunları paylaştı:

‘’• Kesiler, yara izleri

• Yanıklar ve yanık sekellerinin tedavisi,

• Yumuşak doku yaralanmaları

• Baş boyun, gövde ve ekstremitelerde kanser cerrahisi ve onarımı

• Kanser ya da yaralanmalar sonrasında kazanılan memenin kayıpları, şekil bozuklukları

• İyileşmeyen yaralar, yatak bası yaraları,

• Acil parmak, el ve kol yaralanmaları, kayıpları,

• Çene yaralanmaları, kırıkları, çene eklemi bozuklukları

• Yüz kemiği kırıkları, yüz yaralanmaları, yüz felçleri

• Göz kapağının yaralanmaları ya da görmeyi engelleyen bozuklukları

• Kazalardan sonra oluşmuş her türlü yumuşak doku eksiklikleri.’’

ASİD GENEL BAŞKANI DR. YILDIRIM:  “SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA BİYOMETRİK KİMLİK DOĞRULAMA  TÜM TÜRKİYE’DE ZORUNLU HALE GETİRİLDİ”

ASİD GENEL BAŞKANI DR. YILDIRIM: “SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA BİYOMETRİK KİMLİK DOĞRULAMA TÜM TÜRKİYE’DE ZORUNLU HALE GETİRİLDİ”

Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD) Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, avuç içi damar izi sistemiyle biyometrik kimlik doğrulamasının 1 Eylül 2013 tarihinden itibaren zorunlu hale geldiğini anımsattı.

Sağlık hizmeti sunumunda vatandaşların kimliğinin geleneksel yöntemlerle doğru olarak saptanamamasının bir takım sorunlara yol açtığına dikkati çeken Dr. Yıldırım, “Bu sorunların önlenmesi amacıyla, genel sağlık sigortalılarının, sağlık hizmet sunucularına sağlık hizmeti almak amacıyla başvurularında, nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport belgelerinden biri ile kimlik tespiti ve biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapmaları zorunlu hale getirilmiştir” dedi.

Bu uygulamanın daha önce 20 ilde pilot olarak uygulandığını ifade eden Dr. Yıldırım 1 Eylül 2013 tarihinden itibaren tüm Türkiye’de (Devlet hastaneleri, üniversite eğitim araştırma hastaneleri hariç)  zorunlu hale getirildiğini söyledi.

Dr. Yıldırım, yaptığı açıklamada, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 05.08.2013 tarihinde yapılan açıklamada, “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemine geçiş konusunda belirlenen 01.09.2013 tarihinde herhangi bir erteleme söz konusu olmayacak olup, bu tarihten itibaren 01.12.2013 tarihine kadar sağlık hizmeti sunucularımızın temin edeceği biyometrik kimlik doğrulama cihazlarının uygulamada doğabilecek teknik arıza veya buna benzer sıkıntıları ile karşılaşılması durumu da göz önünde bulundurularak, provizyon kesintisine gidilmesinde gerek hizmet alan vatandaşlarımız gerekse sağlık hizmet sunucularımız açısından mağduriyetlere meydan verilmemesi açısından anılan cihazların test edilmesi kapsamında provizyon verilmeye devam edilecektir” denildiğini kaydetti.

Açıklamada, sağlık hizmeti sunucularının, öngörülen süre zarfında doğabilecek sıkıntılara karşı anılan cihazları test etme imkanını ortadan kaldıracak şekilde geç alımlara gitmelerinin ileride kendileri açısından sorunlara yol açabileceğine vurgu yapıldığını anlatan Dr. Yıldırım, bu süre zarfında anılan cihazların temin edilerek uygulamaya alınmasının istenildiğini bildirdi.

Aksi durumda provizyon kesintisi ile karşılaşılacağını, teknik ve buna benzer sıkıntıların mazeret olarak kabul edilmeyeceğinin altını çizen Dr. Yıldırım, gerek ilimizde, gerekse ülke genelinde hizmet veren sağlık kurum ve kuruluşlarının yapılan duyuru gereği bu süre zarfında cihazlarını temin ederek uygulamaya başlamaları gerektiğini ifade etti..

BİYOMETRİK KİMLİK DOĞRULAMA YAPILMAYACAK OLANLAR

Biyometrik kimlik doğrulama yapılmayacak olan Genel Sağlık Sigortalılar hakkında da bilgi veren Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“0-12 yaş arası çocuklarda, her iki üst ekstremitesi olmayan kişilerde (elleri olmayan), her iki elinde avuç içi damar izi bütünlüğü bozulmuş olanlarda, acil hastalarda (yeşil alan muayenesi hariç) ve serepral palsi, üst ekstremite felci ve benzeri tıbbi nedenlerden dolayı avuç içi damar izi alınamayan kişilerde avuç içi damar izi sistemiyle biyometrik kimlik doğrulaması yapılmayacaktır.”

VATANDAŞLAR YARDIMCI OLMALI

“Sağlık hizmet sunucularının Genel Sağlık Sigortası mensuplarının başvurularında o kişilerin sağ veya sol eline ait avuç içi damar izi sistemi ile biyometrik kimlik doğrulaması yapmasının zorunludur” diyen Dr. Yıldırım, uygulamanın tüm özel sağlık hizmet sunucularında yeni başlaması nedeniyle sistemden kaynaklı bazı aksaklıklar ve gecikmeler yaşandığını belirtti.

Dr. Yıldırım, açıklamasını şöyle tamamladı:

“Bu nedenle vatandaşlarımızın bu konuya duyarlılık göstererek ileride problem yaşamamaları için 1 Aralık 2013 tarihine kadar başvurdukları özel sağlık hizmet sunucularında avuç içi damar izi tanımlaması yaptırmaları faydalarına olacaktır. Bu konuda vatandaşların da sağlık hizmeti sunucularına yardımcı olmaları sistemin başarılı kullanımı açısından önem taşıyor.”

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN BİLİMSEL TOPLANTILARA DESTEK -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NİN,  ‘’7. KOKLEAR İMPLANTASYON, OTOLOJİ-NÖROOTOLOJİ, ODYOLOJİ KONGRESİ’’NDE AÇTIĞI STANT BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN BİLİMSEL TOPLANTILARA DESTEK -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NİN, ‘’7. KOKLEAR İMPLANTASYON, OTOLOJİ-NÖROOTOLOJİ, ODYOLOJİ KONGRESİ’’NDE AÇTIĞI STANT BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, Gaziantep’te düzenlenen bilimsel toplantılara destek vermeye devam ediyor.

Sanko Holding sponsorluğunda, 5 Eylül tarihinde Tuğcan Otel’de başlayan ‘’7 Koklear İmplantasyon, Otoloji-Nörootoloji, Odyoloji Kongresi’’ devam ediyor.

Konunun uzmanı pek çok konuşmacının ve katılımcının yer aldığı kongrede, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de stant açtı. 8 Eylül tarihine kadar sürecek kongrede, hastanenin standı katılımcılardan büyük ilgi görüyor.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Sanko Holding ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak Gaziantep’te düzenlenen bilimsel toplantılara katkı sağlamaktan gurur duyduklarını söyledi.

Yıldırım, ‘’Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu tür organizasyonlarda yer almaya devam edeceğiz” dedi. 

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ -ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANI OPR. DR. BÜDEYRİ  HASTA KABULÜNE BAŞLADI

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ -ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANI OPR. DR. BÜDEYRİ HASTA KABULÜNE BAŞLADI

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü hekim kadrosunu her geçen gün genişleterek hastalara hizmet vermeye devam ediyor.

Halen Opr. Dr. Cenk Cankuş, Opr. Dr. Gökhan Sever ve Opr. Dr. Levent Bostancı’nın hizmet verdiği Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniği’nde, Opr. Dr. Aydın Büdeyri de hasta kabulüne başladı.

Dr. Aydın Büdeyri, 1981 yılında Gaziantep’te doğdu. 1992-1999 yılları arasında ortaokul ve lise öğrenimini Gaziantep Anadolu Lisesi'nde tamamladı. 1999-2005 yılları arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim alarak Tıp Doktoru unvanını aldı.

2006-2011 yılları arası Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nde İhtisas eğitimi sırasında, 2010 ve 2011 yıllarında Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim dalında ve El Cerrahisi Bilim dalında Başasistanlık görevinde bulundu.

2011 yılında Royal College of Surgeons of England, Londra/İngiltere’de “İleri El-El Bileği Cerrahisi ve El Bileği Artroskopisi” eğitimi ardından Arthroscopy Association of North America, Illinois/ABD'de “Temel ve İleri Omuz Artroskopisi” eğitimi aldı. 2012-2013 yıllarında zorunlu hizmet görevini Bitlis Devlet Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümünde tamamlayan Opr. Dr. Büdeyri, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde görev aldı.

Mesleki ilgi alanları; El, El bileği, Dirsek ve Omuz Cerrahisi, Artroskopik Cerrahi, Ortopedik Rekonstrüktif Mikrocerrahi olan Opr. Dr. Büdeyri, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği, Türkiye Spor Yaralanmaları, Türkiye Artroskopi ve Diz Cerrahisi Derneği, Türkiye Omuz ve Dirsek Cerrahisi Derneği,  Türk El ve Üst Ekstremite Cerrahisi Derneği, Rekonstrüktif Mikrocerrahi Derneği, Türkiye Yelken Federasyonu-Windsurf/Kitesurf Sağlık Kurulu, Kuzey Amerika Artroskopi Derneği, Avrupa Spor Travmatolojisi, Diz Cerrahisi ve Artroskopi Derneği’ne üyedir.

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, GAPSHOES FUARI’NDA -GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ STANDINI ZİYARET ETTİ

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, GAPSHOES FUARI’NDA -GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI, ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ STANDINI ZİYARET ETTİ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, ‘’17. Uluslararası Ayakkabı, Terlik, Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı (GAPSHOES)’’ da açtığı stantta sağlık hizmeti sunuyor.

Ortadoğu Fuar Merkezi’nde Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın da katıldığı törenle açılan fuarda yer alan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi standında, katılımcılara ve ziyaretçilere ücretsiz tansiyon ölçümü, şeker kontrolü hizmetleri veriliyor.

Fuarın açılışından sonra stantları gezen Bakan Hayati Yazıcı, Vali Erdal Ata, Gaziantep Milletvekili Nejat Koçer, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Selami Yekinşekerci ve GSO Yönetim Kurulu Başkanı Adil Konukoğlu ile birlikte Özel Sani Konukoğlu Hastanesi standını da ziyaret etti.

Fuara katılanların uğrak yeri olan stantta, hastanenin tanıtımı da yapılıyor.

RAMAZAN’DA BESLENME ÖNERİLERİ

RAMAZAN’DA BESLENME ÖNERİLERİ

-ÖZELSANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI AYALP:

-‘’GÜN İÇERİSİNDE İHTİYACINIZ OLAN ENERJİYİ YETERLİ VE DENGELİ BİR

ŞEKİLDE ÖĞÜNLERİNİZE PAYLAŞTIRDIĞINIZ TAKDİRDE KİLO ALMAZSINIZ’’

-‘’SAHUR VE İFTARDA YETERLİ SIVI ALIMINA DİKKAT EDİN’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşe Ceren Ayalp, Ramazan ayında gün içerisinde ihtiyaç duyulan enerjinin dengeli bir şekilde öğünlere paylaştırılmasını önererek, ‘’Dengeli bir şekilde öğünlerinizi paylaştırdığınız takdirde kilo almazsınız’’ dedi.

Ayalp, kalp yetmezliği olanlar, hipertansiyon hastaları, düzenli ilaç kullanması gerekenler, hamileler, çocuklar, özellikle insülin iğnesi kullanan şeker hastalarının oruç tutmaması gerektiği belirtti.

Sindirim sisteminde gastrit, reflü, ülser gibi şikayetleri olanlar ile özel tedavi sürecinde olan hastaların, doktorlarının onayı ile diyetisyenlerinin önerilerine uygun olarak oruç tutabileceğini hatırlatan Ayalp, şunları kaydetti:

‘’Bu dönemde sık karşılaştığımız sorulardan biri ‘kilo alıp almayacağımız’ ya da ‘bu zamana kadar verdiğimiz kiloları Ramazan ayı içerisinde nasıl koruyacağımızdır.’ Cevabı çok kolay ve uygulanabilir; gün içerisinde ihtiyacınız olan enerjiyi yeterli ve dengeli bir şekilde öğünlerinize (sahur – iftar –  ara öğün gibi) paylaştırdığınız takdirde kilo almazsınız.  Hatta belki bu süreci kilo vererek tamamlayabilirsiniz.’’

-YETERLİ SIVI ALIMINA DİKKAT-

Ramazan boyuncu sağlıklı ve formda kalmak için önerilerde bulunan Ayalp, yeme düzenin değişmesi, öğün sayısının ve sıklığının azalması gibi nedenlerle metabolizma hızının yavaşladığını, kan şekerinin düştüğünü, vücudun yeterli enerji alamadığı için ‘kıtlık’ sinyali alır almaz enerji harcamasını yüzde 40’a kadar düşürdüğünü anlattı.

Bu nedenle az ve sık beslenmek, ara ve ana öğünleri atlamadan tüketmek gerektiğine işaret eden Ayalp, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Kahvaltının günün en önemli öğünü olduğunu hatırlayın. Bu nedenle mutlaka sahura kalkmalısınız.  Sahurda hazmı kolay, yüksek enerji içeren besinler tercih edilmelidir. Yeterli ve dengeli bir sahur ile gün boyu enerjik ve tok hissedebilirsiniz.

Sahur ve iftarda yeterli sıvı alımına dikkat edin. İftardan sahura kadar olan süreçte sık aralıklarla su tüketmeli, mide ve sindirim sistemini rahatlatacak bitki/meyve çayları, komposto, ayran gibi içecekler içmelisiniz. En azından 1-1,5 litre su içmeniz böbrek sağlığınız için oldukça önemlidir.’’

Uzun süreli açlık nedeniyle bağırsak hareketlerinin azaldığını ve sindirim sisteminin çalışamaması nedeniyle kabızlık gibi problemler ortaya çıkabileceğini anımsatan Ayalp, iftar ve sahurda, birden yüklenerek çok miktarda ve ağır yemekler yenildiğinde aşırı hazımsızlık ve gaz olduğunu, bu nedenle öğünlerin mutlaka çok küçük lokmalar halinde ve yavaş yavaş yenmesi gerektiğini söyledi.

-SİNDİRİM SİSTEMİNİN SAĞLIĞI İÇİN-

Ramazan süresince sindirim sisteminin sağlığı için yeterli su ve sıvı alımıyla beraber, posa içeriği fazla olan sebze yemeği ve bol yeşil salata, miktarına dikkat ederek meyve, tam tahıllı ekmek ve probiyotik yoğurt tüketilmesini öneren Ayalp, iftariyelikler, pastırma, salam, gibi şarküteri ürünleri, kızartma, kavurma gibi yağlı yiyeceklerden, hamur işleri, acılı ve baharatlı yemeklerden, şerbetli-kızarmış tatlılardan uzak durulması gerektiğini ifade etti.

“Orucunuzu hurma ile açmak isterseniz: 4 adet hurmanın 1 porsiyon meyveye eşit olduğunu bilerek uygun miktarlarda tüketebilirsiniz” diyen Ayalp, şöyle devam etti:

“Kan şekeri hassasiyeti olanlar başlangıçta hurma almak yerine, bir miktar besin tükettikten sonra tercih ederlerse daha sağlıklı olur. Beyaz unla hazırlanmış sıcacık pide kan şekerinizi hızla yükseltir. Bu nedenle kepekli, çavdar, tam buğday gibi esmer ekmekler tokluk hissi sağladığı için tercih edilmelidir.

Yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmak, bağırsak hareketlerini düzenlemek, kan şekeri dengesini sağlamak, iyi kolesterolü artırmak için vazgeçilmez olan fiziksel aktiviteyi Ramazan ayında ihmal etmemekte fayda var. İftardan 1 saat sonra, orta tempoda 20 – 30 dakika yürüyüş yapmanızı öneririm.’’

-MÖNÜ ALTERNATİFLERİ-

Beslenme ve diyet uzmanı Ayalp, Ramazan’da sağlıklı beslenme için mönü alternatifleri de sundu.

Miktarlar ve içerikler kişilerin yaş, kilo, boy, metabolizma hızı, sağlık durumları ve beğenilerine göre diyetisyen tarafından planlanması gerektiğini uyarısında bulunan Ayalp, şu mönü örneklerini verdi:

‘Sahurda kahvaltı tercih edenler için tam tahıllı ekmek, peynir, yumurta, zeytin, domates, salatalık, biber, maydanoz, yeşillik, yarım yağlı/yağsız süt-yoğurt-ayran, meyve tüketilebilir. Karbonhidrat, yağ, protein, posa, vitamin ve mineraller bakımından dengeli bir öğündür.

Az yağlı sebze yemeği, esmer ekmek, tercihen probiyotik veya yarım yağlı/yağsız yoğurt, çorba ve salata’dan oluşan bir menü dengeli bir öğün olacaktır.

İftarda boş mideye birden yüklenilmemelidir. 1 su bardağı su ile orucunuzu açıp, 1/8 orta boy pide veya 1 dilim esmer ekmek + 1 dilim (30g)  peynir + 1–2 adet zeytin ve 1 kase çorba ile başlangıç yapabilirsiniz.’’

-ANA YEMEĞE GEÇMEDEN ÖNCE 30-45 DAKİKA ARA-

Ana yemeğe geçmeden önce 30-45 dakika ara verilmesini öneren Ayalp, açıklamasını şöyle tamamladı:

  • Sebze yemeği (1kg sebze etsizse 2–3 yemek kaşığı sıvıyağ, etli ise yağsız olarak pişirilmelidir) esmer ekmek + yoğurt /ayran/cacık + salata
  • Izgara et/tavuk/köfte + zeytinyağlı sebze yemeği + salata + esmer ekmek gibi bir öğün hem hafif hem de dengeli olacaktır.
  • Pilav, makarna yemek isterseniz 1 dilim ekmek yerine 2 yemek kaşığı bulgur pilavı ya da kepekli makarna alabilirsiniz. Ancak kilonuzu korumak istiyorsanız bu değişimi haftada 1-2 kez uygulamanızı öneririm.
  • Akşam yemeğinden 2 saat sonra, ara öğün yapmanızda fayda var. Ramazan sofralarının vazgeçilmezi olan tatlılardan ‘sütlü, meyveli’ olanlarını bu öğünde tercih edebilirsiniz. Meyve + süt/yoğurttan oluşan bir ara öğün uygun olacaktır.

Eğer iftar yemeğine davetliyseniz; aynı şekilde başlangıç yaptıktan sonra, ana yemeklerden sevdiğiniz ve gerçekten yemek istediklerinizi uygun miktarlarda seçin.’’

YAZ BESLENMESİ

YAZ BESLENMESİ

-SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI AYALP:

-“YAZ VE KIŞ BESLENMESİ ARASINDAKİ EN TEMEL FARK SIVI TÜKETİMİ”

-“GÜNLERİN UZAMASI AVANTAJDIR, FİZİKSEL AKTİVİTE ARTIRILMALI”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşe Ceren Ayalp, yaz ve kış beslemesi arasındaki en temel farkın, sıvı tüketimi miktarı olduğunu söyledi.

Ayalp, kışın giysilerle örtülen fazla kiloların rahatsızlık verdiği bu günlerde genel kurallara dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Yaz aylarında tüm besin gruplarından, her öğünde, kişinin ihtiyacına özel olarak, yeterli ve dengeli miktarlarda tüketilmesi gerektiğini belirten Ayalp, “Metabolik hızın azalmaması, sindirim, emilim gibi görevlerin yapılabilmesi, hücre, doku, organ ve sistemlerin çalışması, atıkların vücuttan atılması ve vücut ısısının dengelenmesi için; kışın 1,5-2,0 lt., yazın 2,0-2,5 lt. su içilmesi alışkanlık haline getirilmeli” dedi.

Ayrıca günde 1-2 fincan ılık veya soğuk içilebilecek bitki çayı karışımları, ayran ve tansiyon sorunu yoksa günde en fazla 1-2 şişe soda, çok az şekerli limonata, şekersiz taze meyve kompostolarının da yaz için suya ek olarak tüketilecek alternatifler olabileceğini anlatan Ayalp, gazlı, şekerli, kafeinli içecekler ve alkolün mutlaka sınırlandırılması gerektiğine vurgu yaptı.

SEBZE VE MEYVE YÜKETİMİ

Özellikle mevsime göre değişen sebze ve meyveler tüketilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Ayalp, şöyle devam etti:

“Bu konuda da, her renk pigmenti vücudumuza farklı antioksidan öğeler sağladığı için, mümkün olduğunca çeşitli renklerde beslenmeye dikkat edilmelidir. Hiçbir grup tek başına mucize yaratamaz, oysaki yeşillerin, klorofili, sarı-turuncuların karetenoidleri, kırmızının laykopeni, beyazın flavonoidleri antioksidan öğelerdir ve günde 7-9 porsiyon (en az 5) meyve-sebze tüketimi önerilmektedir. Hem vitamin kaybı, hem yüksek kalori alımı, hem de kanserojen madde oluşabilme riski açısından kızartma yönteminden uzak durulmasını öneririz.”

Güneşin olumsuz etkisinden korunmak için yeterli omega-3’ü haftada 2-3 kez, ızgara, buğulama, fırında veya haşlanmış (kızartılmamış) balık tüketerek almanın önemine işaret eden Ayalp, şunları kaydetti:

Yazın malesef, meyve ağırlıklı yapılan tek tip diyetler gündeme gelmektedir. Fakat kilo vermeye değil bunun sürekli devam edecek alışkanlıklar kazanmaya odaklanılması gerekir. Yeterli ve dengeli bir diyetle kilo verilmediğinde; hızlı bir sürede ve özellikle meyve ağırlıklı beslenildiğinde kan şekeri dengesi hassaslaşıp, hatta bozularak, kalıcı ve sağlıklı olmayan bir kilo kaybı yaşanır.

Yeterli protein ve yağ alınmadığı için de yetersiz ve dengesiz beslenmeye neden olur. Bu yanlış diyetlerin ardından kaybedilen kilolar normal beslenme şekline geri dönüldüğünde fazlasıyla tekrar alınacaktır. Bu mevsimde artan ısı ve günün aydınlık kısmının uzun olması, metabolizmanın hızlanmasına katkıda bulunduğundan yağ yakımınız artacak ve yazın zayıflamak daha kolay alacaktır.

Stres kilo vermede bir engel oluşturabilir. Strese en iyi gelen mevsim yazdır. Yazın günler daha uzun olduğu için, halk arasında mutluluk hormonu olarak geçen serotonin daha uzun süre salgılanır. Serotoninin salgılanmasıyla da stres azalacağı için kilo vermek daha rahat olabilir. Yürüyüşe daha çok zaman ayrılır. Sıvı alımı artar.”

ÖNERİLER

Kışın yenilen ağır yemekler yerine yazın daha çok sebze ve meyvelere ağırlık verildiğini anımsatan Ayalp, sıcakların hakim olduğu yaz aylarında sağlıklı beslenme için şu önerilerde bulundu:

 - Sıvı alımını arttırın.

- Bol miktarda sebze ve meyve tüketin.

- Yazın fazlaca yapılan kızartmalardan uzak durun.

- Az yağlı yapılmış zeytinyağlı sebzeleri tercih edin.

- Et tercihlerinizi ızgara veya fırında pişirme yöntemleriyle az yağlı olarak yapın.

- Dondurmayı dikkatli tüketin. Haftada 1-2 defa 50-60 gr yenilebilir.

- Beyaz ekmek yerine esmer ekmek tercih edin.

- Tuz tüketiminize dikkat edin.

- İşlenmiş gıdalar yerine, bolca bulunan taze sebze ve meyveleri tercih edin.

- Alkollü ve asitli içeceklerden yaz aylarında sakınmak gerekir. Bunların yerine soda, ayran, su tüketin.

- Gece geç saatlerde yemek yemeyin. Akşamları metabolizma normalden daha yavaş çalıştığı için besinler zor yakılır.

- Günlerin uzaması avantajını kullanarak fiziksel aktivitenizi artırın.

Ayalp, sıcakların etkisi ile gıda zehirlenmeleri başta olmak üzere gıda kaynaklı olumsuzlukların önlenmesi amacıyla, yaz aylarında besinlerin hazırlanması ve korunması süreçlerinde hijyen kurallarına azami özen gösterilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. 

SANKO ÜNİVERSİTESİ KURULDU -MÜTEVELLİ HEYET BAŞKANI ABDULKADİR KONUKOĞLU: -“SAĞLIK ALANINDA EĞİTİM VERECEK GÜÇLÜ BİR ÜNİVERSİTE OLACAĞIZ”

SANKO ÜNİVERSİTESİ KURULDU -MÜTEVELLİ HEYET BAŞKANI ABDULKADİR KONUKOĞLU: -“SAĞLIK ALANINDA EĞİTİM VERECEK GÜÇLÜ BİR ÜNİVERSİTE OLACAĞIZ”

Sanko Üniversitesi’nin kuruluşuna ilişkin kanun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayı sonrasında Resmi Gazete’de yayımlandı.

Sağlık Bilimleri alanında eğitim verecek olan Sanko Üniversitesi, bir devlet, iki vakıf üniversitesinin bulunduğu Gaziantep’in dördüncü üniversitesi olarak, kentin eğitim üssü olma sürecine ivme kazandıracak.

SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Sanko Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Türkiye’de sağlık alanında eğitim verecek güçlü bir üniversite olacaklarını söyledi.

Konukoğlu, “Sanko Üniversitesi, sağlık alanında ihtisaslaşmış bir üniversite olacağından, Türkiye’nin sağlık alanında iyileşme yaşanmasında önemli bir rol oynayacaktır. Üniversitemizin kuruluşu ile sağlık sektörü altyapısı ve insan gücünde iyileşmeler sağlanacaktır” dedi.

Yalnızca sağlık bilimlerine yoğunlaşan bir üniversite olarak Sanko Üniversitesi’nin yetiştireceği öğrencilerin ülkemizde katma değer yaratması ve diğer üniversitelerden farklılaşmasının kaçınılmaz olduğuna dikkati çeken Konukoğlu, “Sanko Üniversitesi’nin hedef kitlesi, nitelikli bir sağlık eğitimi almak isteyen, başarılı, ne istediğini bilen ve gelecek kaygısı olmayan öğrencilerdir” diye konuştu.

Konukoğlu, kurulacak araştırma hastanesi yanında, Türkiye’nin tek çatı altında en büyük özel hastanesi olan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi sayesinde Sanko Üniversitesi’nin, kaliteli hizmet, araştırma, teşhis ve tedavi sunumu noktasında hiçbir sorunla karşılaşmayacağına vurgu yaptı.

Sanko Üniversitesi bünyesinde tıp fakültesi, hemşirelik, beslenme ve diyetetik, fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümlerinden oluşan sağlık bilimleri fakültesinin bulunacağını vurgulayan Konukoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sanko Üniversitesi’nin sağlık bilimleri alanında sembol yükseköğretim kurumu olmasını hedefliyoruz. Hızlı bir şekilde çalışmalarımızı tamamlayacağız. Akademik ve idari kadrolarımızın yanı sıra, fiziki altyapıyı da eksiksiz tamamladıktan sonra 2014-2015 akademik döneminde eğitime başlamayı amaçlıyoruz. Üst düzey sağlık eğitimi verecek olan Sanko Üniversitesi, Gaziantep’e ve Türkiye’ye hayırlı olsun.”   

YAZ HASTALIKLARI UYARISI  -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI  DR. BARAN: -‘’HAVALARIN ISINMASIYLA BİRLİKTE SAĞLIK PROBLEMLERİ ARTMAKTADIR”

YAZ HASTALIKLARI UYARISI -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. BARAN: -‘’HAVALARIN ISINMASIYLA BİRLİKTE SAĞLIK PROBLEMLERİ ARTMAKTADIR”

-‘’GÜNEŞ VEYA SICAK ÇARPMASINDAN KORUNMAK İÇİN YAZIN

GÜNDE EN AZ 2 LİTRE SU İÇİLMELİDİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Lütfi Baran, yazın havaların ısınmasıyla beraber insanların yeni iklime uyum sağlamadaki zorluğun yanı sıra sağlık problemlerinde artış görüldüğünü belirtti.

Yaz hastalıklarına karşı uyarılarda bulunan Dr. Baran,  havaların ısınmasıyla birlikte daha çok sindirim sistemiyle ilgili hastalıkların görüldüğünü, yenilen yiyecek ve içeceklerin başta mide ve bağırsakları etkileyebildiğini kaydetti.

Özellikle soğuk içeceklerin ve dondurmanın öncelikle mide yakınmaları olanlarda ağrı ve bulantıya sebep olabileceğini anlatan Dr. Baran, ısı artmasıyla gıdaların bozulmasının artacağına işaret ederek, şunları söyledi:

‘’Hazırlanan yiyecekler fazla bekletilmeden yenilmeli. Ayrıca çabuk bozulabilen, özellikle et ve süt ürünleri eğer bekletilecekse soğutucularda saklanmalı. Bakteri, virüs veya parazitlere bozulmuş gıdalar kişiyi zehirleyebilir. Mide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı, ateş, halsizlik, ishal ve sıvı kaybına yol açarak sağlığı bozarlar.  Böyle durumlarda en yakın bir sağlık merkezine başvurmak gerekir.”

BULAŞICI HASTALIKLARI KARŞI TEMİZLİK

Bölgemizde bulaşıcı özellik taşıyan dizanteri, tifo ve paratifo hastalıklarının sıklıkla görüldüğüne dikkati çeken Dr. Baran, bunların bulaşma yollarının sıklıkla iyi temizlenmemiş ellerle yapılan yiyeceklerin yenmesi olduğunu belirterek,  “Ayrıca temiz olmayan sulardan içilmesi veya yiyeceklerin bu sularla yıkanmasıyla da mikroplar bulaşmaktadır” dedi.

Dr. Baran, herkesin ortak kullandığı kapı kolları, telefonlar ve paraların bu tür mikropların yayılmasında önemli yer teşkil ettiğini ifade etti.

Yazın artan diğer bir rahatsızlık türünün ise güneş ve sıcak çarpmaları olduğunu anımsatan Dr. Baran, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Güneş çarpması kişinin güneş altında uzun süre kalmasıyla ortaya çıkarken, sıcak çarpması güneş altında kalmadan sıcak bir ortamda uzun süre kalınmasıyla ortaya çıkar. Baş ağrısı, bulantı, halsizlik, vücutta ısı artışı, terleme, çarpıntı ve baygınlık geçirme gibi belirtiler görülür. Bu durum kişide yaşlılık, şişmanlık, hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp ve damar hastalığı gibi ek hastalıkların olması durumunda daha da kötü seyredebilir.’’

Bu gibi durumlarda hastalanan kişinin serin bir yere çekilerek ıslak çarşaflara sarılarak soğutulması ve ilgili sağlık ekibinin çağrılması ya da bir sağlık kuruluşuna ulaştırılması gerektiğini hatırlatan Dr. Baran,“Güneş veya sıcak çarpmasından korunmak için yazın günde en az 2 litre su içilmeli, öğle vakti zorunlu olmadıkça dolaşılmamalı, sentetik değil pamuklu kumaşlar giyilmelidir” diye konuştu.

GÜNEŞTEN KORUNMANIN YOLLARI

Yazın uzun süre güneşe maruz kalmayla ultraviole ışınlarının zararlı etkisiyle cilt lekeleri ve yanıkları oluşabileceğini, yine aşırı terlemeyle oluşan, özellikle çocuklarda isilik denen kızartılar görülebileceğini anlatan Dr. Baran  “Ayrıca, uzun süre zararlı güneş ışınları bazen cilt kanserine zemin hazırladığı bilinmektedir. Yine sıcağın ve güneşin etkisiyle gözlerde kızarıklık, kaşıntı ve konjunktivit gelişebilir” diyerek uyarılarda bulundu.

Koruma amacıyla tatilde veya denizde güneş kremleri kullanılmasını, serin yerlerde gölgelenilmesi ve öğle zamanları dolaşılmaması tavsiye eden Dr. Baran, ısıyı yansıttığı için özellikle beyaz renkli giysilerin tercih edilmesini gerektiğine dikkati çekti.  

Dr. Baran, “Oluşan cilt yanığı eğer kızartı şeklindeyse üzerine soğuk kompresler konularak basit tedavisi yapılabilir. Ama cilt yanığı su toplayarak kabarcıklı hale gelmişse hatta açılmışsa mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir” dedi.

BÖCEK SOKMALARINDA İLK YAPILMASI GEREKENLER

“Sıcakların artması sivrisinek, arı ve diğer böceklerin de artması demektir” diyen Dr. Baran, şu bilgileri paylaştı:

“En sık sivrisineklerin sokmasıyla ciltte kaşıntılar meydana gelmektedir. Arı sokmaları da bazen alerji ve astımı olan kişilerde çok ciddi krizlere yol açabilir. Eğer arı sokmuşsa varsa arının iğnesi çıkarılmalıdır. Yara yeri amonyak, sabunlu su veya diğer antiseptik solüsyonlarla temizlenmeli, üzerine buz tatbiki yapılmalıdır. Gerekirse bir sağlık merkezine uğrayıp ilgili pomad ve ilaçlar temin edilmelidir.”

Dr. Baran, akrep ve yılan sokmasında ise yaranın etrafının sıkıca sarılması, yara yerin temiz bir kesici aletle yarılıp bir miktar kan akıtılması ve daha sonra en yakın sağlık kuruluşuna gidilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

VELİLERE KARNE UYARISI

VELİLERE KARNE UYARISI

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ  PSİKOLOGU ÖZUFACIK:

-‘’AİLELER İÇİN ÇOCUKLARININ İYİ BİR KARNE İLE GELMELERİ

ÖNEMLİDİR. AMA UNUTULMAMALIDIR Kİ, KARNEDEKİ NOTLAR

ÇOCUĞUN VE AİLENİN BAŞARISIDIR”

-‘’DENGELİ BİR ÖDÜL-CEZA SİSTEMİ İDEAL OLACAKTIR’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikoloğu Pelin Özufacık, çocuklarının karnesinde zayıf olmasının doğal olduğunu belirterek, ‘’Aileler için çocuklarının iyi bir karne ile gelmeleri önemlidir. Ama unutulmamalıdır ki, karnedeki notlar çocuğun ve ailenin başarısıdır” dedi.

Özufacık, okullarda yarı yıl tatilinin 25 Ocak’ta başlayacağını anımsatarak, yarı yıl tatilinin tüm öğrenciler için dinlenme fırsatı sunacağını söyledi.

Yarı yıl tatilinde asıl hedefin ‘’çocuğun kendisini değerlendirmesini sağlamak, başarısızlık varsa çözüm yollarını aramak, yorgunluk ve stres atmak, dinlenmek ve yeni bir dönemi karşılamaya hazırlanmak’’ olması gerektiğini ifade eden Özufacık, ‘’Karne notu ne olursa olsun dönemin bitmesi her çocuk için tatilin başlaması anlamına gelir’’ diye konuştu.

‘’Beklentileri karşılamayan bir karne ile gelen çocuk için yarıyıl tatili, anne baba tarafından sadece bir telafi fırsatı olarak planlanabilmektedir” diyen Özufacık, şu uyarılarda bulundu:

“Oysa karnesinde kötü notlar bulunan bir çocuğun tatil ihtiyacı, iyi bir karneye sahip çocuğun tatil ihtiyacı ile aynıdır. Başarısızlık varsa, öncelikle başarısızlığın sebepleri aile tarafından değerlendirilmesi gerekir. Çocuklar tek başlarına kendilerini değerlendiremezler. Aileler, alay etmeden, eleştirilerde bulunmadan, ne yapılması gerektiğinin kararını vermelidir.’’

‘’Çocuğun karnesinde zayıf olması doğal’’ diyen Özufacık, her öğrencinin her zaman aynı başarıyı gösteremeyeceğine vurgu yaptı.

“Ben sana demiştim”,  “çalışmazsan sonuç bu olur”  gibi sözler yerine, “şu anda ne yapılmalı?” sorusuna yanıt aranması gerektiğinin altını çizen Özufacık, “Tabi ki aileler için çocuklarının iyi bir karne ile gelmeleri önemlidir. Ama unutulmamalıdır ki, karnedeki notlar çocuğun ve ailenin başarısıdır” görüşlerine yer verdi.

-DENGELİ ÖDÜL-CEZA SİSTEMİ-

Ailelerin karne için verdiği olumlu ya da olumsuz aşırı tepkilerin çocukları duygusal yönde etkileyebildiğine işaret eden Özufacık, bu durumun ‘’başarı oranına göre sevildiklerini ve başarılı olmaları koşulu ile sevilebileceklerini’’ düşünmelerine neden olduğunu belirtti.

Ödüllendirmede aşırıya kaçılmasının, ödülün değerini azaltacağını savunan Özufacık, şunları kaydetti:

“Bir süre sonra öğrenci ödüle ulaşmak için başlangıçtaki heyecanı duymayacaktır. Cezalandırma da önermiyoruz. Sevdiği aktivitelere küçük sınırlılık getirme işe yarayabilir. Ancak sert cezalandırmalar çocuk ile ailenin arasının açılmasına neden olabilir. Dengeli bir ödül-ceza sistemi ideal olacaktır.’’

-TATİLDE NELER YAPILMALI-

Tatilde yapılması gerekenler konusunda da önerilerde bulunan Özufacık, havaların soğuk olmasının, çocukların sürekli evde kapalı ortamda kalmasını gerektirmediğini ifade etti.

Çocuğun ailesi ve arkadaşlarıyla sinema, cafe, alışveriş merkezi gibi yerlere gitmesinin birçok faydası bulunduğunu bildiren Pelin Özufacık, soğuk havayı bahane edip sürekli evde oturmanın çocuğun televizyon veya bilgisayar karşısında çok fazla zaman  geçirmesine neden olduğunu anımsattı..

Özufacık, açıklamasını şöyle sürdürdü:

‘’Böylece çocuk hareketsiz kalır, avare olur ve verimsiz bir gün geçirir. Günün belli saatlerinde bilgisayar ile oynamanın veya televizyonda ilgi çeken bir programı izlemenin bir sakıncası yoktur. Ancak bütün bir gün evde kalmış bir çocuğun biraz da sıkıntıdan bilgisayar veya televizyon karşısında oyalanmak zorunda kaldığını unutmamak gerekir.’’

Özufacık, tatilde çocuğun psikolojik ve fizyolojik sağlığı açısından mümkün olduğunca dışarıdaki çeşitli aktivitelere katılmasına izin vermek gerektiğini de sözlerine ekledi.

HEMŞİRELİK HAFTASI  -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HEMŞİRELERE GÜL DAĞITILDI

HEMŞİRELİK HAFTASI -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HEMŞİRELERE GÜL DAĞITILDI

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, ‘’Hemşirelik Haftası’’ düzenlenen çeşitli programlarla kutlanıyor.

Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Başhemşire Ceylan Özyılmaz,  12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası dolayısıyla, hastanede görev yapan hemşireleri tek tek kutlayarak,  çalışmalarından duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

Beyaz Meleklere, hafta dolayısıyla Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’nun kutlama mesajının iliştirildiği gülleri dağıttılar.

HALKA AÇIK KONFERANS  -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE ‘’İLACI DOĞRU  KULLANIYOR MUYUZ’’ KONULU KONFERANS VERİLDİ - ECZACI BİRCAN: -‘’İLAÇLAR DOZUNDA KULLANILDIĞINDA TEDAVİ EDİCİDİR”

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE ‘’İLACI DOĞRU KULLANIYOR MUYUZ’’ KONULU KONFERANS VERİLDİ - ECZACI BİRCAN: -‘’İLAÇLAR DOZUNDA KULLANILDIĞINDA TEDAVİ EDİCİDİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar dizisi kapsamında, ‘’İlacı Doğru Kullanıyor muyuz?’’ konulu konferans düzenlendi.

Konferansı veren eczacı Yağmur Bircan, ‘’Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur. Zehir ile ilacı ayıran dozdur" sözleriyle konuşmasına başladı, ilaçların dozunda kullanıldığı takdirde tedavi edici olduğunu söyledi.

İlaçların hastalıkları teşhis etmek, önlemek ve tedavi etmek amacıyla üretildiğine dikkati çeken Bircan, tedavinin başarısının ilacın doğru kullanımıyla doğru orantılı olduğunu anımsattı.

Son yıllardan Sağlık Bakanlığı'nın da eğitimler, görsel ve yazılı basındaki duyurularla "Akılcı İlaç Kullanımı (AİK)"na yönelik çalışmalarında da doğru teşhis, doğru ilaç, doğru bilgilendirme ve doğru takibin öneminin vurgulanmaya çalışıldığını ifade eden Bircan,“AİK ile tedaviden istenilen sonuç alınabilir. Burada ilacı uygulayan hasta/hasta yakınının bilinçli ve duyarlı olması önemlidir. Hekim-Eczacı-Hasta koordinasyonuyla tedavi başarısının arttığı gözlenmektedir” dedi.

“Piyasada gıda takviyelerinin ilaç olmadığını, sadece günlük besin ihtiyaçlarımıza ve tedavimize ek olarak kullanılabileceğini söylemek gerekir” diyen Bircan, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Bitkisel ilaç adı altında yasal olmayan yollardan üretilen bazı ürünler geçmişte ülkemizde de ölüm vakalarına dahi yol açmıştır. En belirgin örnek; zayıflamaya yardımcı denilerek kırmızıbiber hapı olarak satılan ürünü kullanan ve hayatını kaybeden insanlardır. Daha sonra ürün incelendiğinde içerisinde 'Sibutramin' maddesi saptanmıştır. Bu kimyasal madde daha önce yurtdışında ilaç olarak kullanılmış ancak kalp üzerinde etkisi öldürücü sonuçlara yol açtığı için piyasadan kaldırılmıştır.”

-TIBBİ BİTKİLER ALIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER-

Bircan, aslında bitkilerin hastalıklardan korunmada, tedaviye ek olarak kullanıldıklarında iyi sonuçlar verdiğini belirterek, ‘’Zaten ilaçlar da ilk olarak bitkilerden elde edilmiştir. Ancak bitkinin doğru yerlerden toplanması, uygun koşullarda saklanması ve depolanması gibi, biz satın alana kadar geçirdiği aşamalar, içerisindeki etkili bileşiklerden verim alınması açısından önemlidir” diye konuştu.

Tıbbi bitkiler kullanılırken nerden alındığına, ne şartlarda saklandığına ve özellikle bitkinin doğru bitki olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Bircan, bitkiler konusunda en ayrıntılı eğitimi alan meslek grubunun eczacılar olduğunu ve gerekli durumlarda eczacılara danışılabileceğini kaydetti.

Eşdeğer ilaç kullanımına değinen Bircan, ‘’Eşdeğer ilaç, orijinal ilacın 10 yıllık patent süresi bittikten sonra diğer ilaç firmaları tarafından aynı etkin madde kullanılarak üretilen, orijinal ilaç ile aynı etkileri gösterdiği test edilen ilaçtır’’ tanımını yaptı.

Sağlık Bakanlığı tarafından üreticilerin bu konuda sıkı takip edildiğini ve biyoeşdeğerlik göstermeyen hiçbir ilaca ruhsat verilmediğini vurgulayan Bircan, iki ilaç arasındaki tek farkın üretildikleri firmalar olduğunu bildirdi.

Bircan,  “Eşdeğer ilaç güvenlidir, etkilidir. Eczacınıza güvenin” diyerek, katılımcıların sorularını yanıtlanmasıyla konferansı bitirdi.

HEMŞİRELİK HAFTASI KUTLANIYOR  -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BAŞHEMŞİRESİ ÖZYILMAZ: -‘’HEMŞİRELİK, İNSAN SEVGİSİ, ŞEFKAT, BİLGİ VE BECERİ İLE YOĞRULMUŞ KUTSAL BİR MESLEKTİR”

HEMŞİRELİK HAFTASI KUTLANIYOR -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BAŞHEMŞİRESİ ÖZYILMAZ: -‘’HEMŞİRELİK, İNSAN SEVGİSİ, ŞEFKAT, BİLGİ VE BECERİ İLE YOĞRULMUŞ KUTSAL BİR MESLEKTİR”

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, tarihi çok eskilere dayanan hemşireliğin temelinde insan sevgisi, şefkat, bilgi ve beceri ile yoğrulmuş kutsal bir meslek olduğunu söyledi.

Özyılmaz, Hemşirelik Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, bu kutsal mesleğin geçmişten günümüze tıp biliminin de ilerlemesi ile çok önemli aşamalar kaydettiğini,  sağlık sistemlerinin vazgeçilmez bir unsuru haline geldiğini belirtti.

Hemşirelerin gerek koruyucu sağlık hizmetlerinde gerekse tedavi edici sağlık hizmetlerinde çok önemli görevler üstlendiğini ifade eden Özyılmaz,  ‘’Ülkemizin her köşesinde, köylerde ve kentlerde, kimi zaman zor şartlar altında vazifelerini özveriyle gerçekleştirerek halkımızın sağlığına hizmet etmektedirler’’ sözlerine yer verdi.


Sağlık hizmetinin bir ekip işi olduğuna dikkati çeken Özyılmaz, şunları kaydetti:

‘’Hemşirelerimiz güç çalışma şartlarına rağmen ortaya koydukları disiplinli, özverili, sabırlı, hoşgörülü, şefkatli tutumları ile sağlıklı insan ve sağlıklı toplum oluşumunda sağlık ekibinin temel taşlarından olmuştur.’’

Dünyada ve ülkemizde nesillerin devamı için büyük önem arz eden sağlık hizmetlerinin sağlanması ve gelişmesi için hemşirelerimizin, sorumluluk bilinciyle vazifelerini en iyi şekilde yerine getirdiğini vurgulayan Özyılmaz,  “Bu bağlamda özveriyle hizmet veren bütün meslek mensuplarına teşekkürlerimi sunar, hemşirelerimizin 12 – 18 Mayıs Hemşirelik Haftası’nı kutlayarak, meslek hayatlarında başarılar dilerim” diyerek sözlerini tamamladı.

 

HEMŞİRELİK HAFTASI -ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ BAŞKANI DR. YILDIRIM: “ÖZVERİ VE SABIRLA GÖREVİNİ YERİNE GETİREN HEMŞİRELERİMİZİN HAFTASINI KUTLUYORUZ ”

HEMŞİRELİK HAFTASI -ANADOLU SAĞLIK İŞLETMELERİ DERNEĞİ BAŞKANI DR. YILDIRIM: “ÖZVERİ VE SABIRLA GÖREVİNİ YERİNE GETİREN HEMŞİRELERİMİZİN HAFTASINI KUTLUYORUZ ”

Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, hemşirelik mesleğinin büyük bir özveri ve sabırla yerine getirildiğini söyledi.

Dr. Yıldırım, 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada,  sağlık sektörünün temel taşlarından olan hemşirelerin en zor şartlar altında, yer ve zamana bakılmaksızın sevecenlik ve hoşgörüyle, insanların yardımına koştuklarına, büyük bir fedakarlıkla görevlerini yerine getirdiklerine dikkati çekti.

Dr. Yıldırım, “Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği olarak sağlığın emekçisi olan tüm hemşirelerimizin Hemşirelik Haftası’nı kutluyoruz” dedi.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ 9. ORTADOĞU ALTIN VE MÜCEVHER FUARI'NDA

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ 9. ORTADOĞU ALTIN VE MÜCEVHER FUARI'NDA

Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen 9. Ortadoğu Altın ve Mücevher Fuarı’nda Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de stant açtı.

Fuarda açılan stantta tansiyon ve kan şekeri ölçümü yapılırken ziyaretçi ve katılımcılara Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde verilen hizmetlerle ilgili bilgilendirme yapılıyor.

‘’YAZA FORMDA GİRELİM’’ KONFERANSI

‘’YAZA FORMDA GİRELİM’’ KONFERANSI

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ DİYETİSYENİ AYŞE CEREN AYALP:

-‘’TEK DÜZE VE BOL YASAKLI DİYETLER SAĞLIKLI BESLENMEDEN

ÇOK UZAK”

-“SAĞLIKLI BESLENMENİN TEMELİNDE, KİŞİYE ÖZGÜ DOĞRU DİYET VE

EGZERSİZ VARDIR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında diyetisyen Ayşe Ceren Ayalp, “Yaza Formda Girelim” konulu konferans verdi.

Sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayan Ayalp, ‘’yeterli ve dengeli beslenme nedir, nasıl uygulanmalıdır’’  hakkında açıklamalarda bulundu.

Gündemdeki popüler diyetlerin uygulanmasının vücuda verdiği zararlardan bahseden Ayalp, “Tek düze ve bol yasaklı diyetler sağlıklı beslenmeden çok uzak. Sağlıklı beslenmenin temelinde, kişiye özgü doğru diyet ve egzersiz vardır” dedi.

Hızlı kilo vermenin doğru olmadığına işaret eden Ayalp, bu şekilde verilen kilonun tamamının yağ dokusundan gitmeyerek hemen geri alınacağını söyledi.

Yazın havanın sıcak olması nedeniyle metabolizma hızının arttığı ve bunun da yağ yakımını hızlandırdığını vurgulayan Ayalp, “Yazın kişilerin daha hareketli ve aktif oluşu, günlerin uzamasıyla harcanan enerjinin artması, daha fazla su ve daha çok sebze tüketilmesi nedeniyle yazın diyet yaparak kilo vermek çok daha kolaydır” şeklinde konuştu.

-‘’EGZERSİZLERİ İHMAL ETMEMELİYİZ’’-

Bölgesel ve özellikle karın bölgesindeki yağlanmanın metabolik hastalıkların işaretçisi olabileceğine dikkati çeken Ayalp, vücut ölçümlerinin nasıl yapılabileceğini anlattı.

Besin öğelerinin hangi öğünlerde nasıl yenilmesi gerektiği konularında hatırlatmalarda bulunan Ayalp, şunları kaydetti:

“Sağlığımız için tükettiğimiz besinlerin çeşitliliği büyük önem taşır. Beslenmenin yanı sıra günlük ve haftalık olması gereken aktivite ve egzersizleri ihmal etmemeliyiz. Bu sırada atlamamamız gerek en önemli nokta da vücudun günlük sıvı ihtiyacını karşılamaktır.”

Yaş, cinsiyet, kilo, boy, yaşam tarzı, metabolik değerler gibi faktörlere bağlı olarak diyetin kişiye özel olması gerektiğinin altını çizen Ayalp, oluşturulan diyetlerin dönemsel değil bir yaşam şekli, davranış değişikliği haline gelmesi gerektiğini belirtti.

Konferans sırasında, katılımcıların beslenme şekliyle ilgili yapılan anket sonuçlarını değerlendiren Ayalp, beslenme konusunda uzman desteğinin gerekliliği üzerinde durdu.

Katılımcılara ara ve ana öğünlerde tercih edebilecekleri besinlerin ikram edildiği konferansta, sağlıklı ve lezzetli yiyeceklerin diyetlerinde mutlaka olması gerektiğini vurgulayan Ayalp, sunumunun ardından soruları yanıtladı.

YURTDIŞINDA HASTANE İNCELEMELERİ

YURTDIŞINDA HASTANE İNCELEMELERİ

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ YÖNETİCİ VE SAĞLIK PERSONELİ

YURTDIŞINDAKİ HASTANELERİ GEZDİ

-GENEL MÜDÜR DR. YUSUF ZİYA YILDIRIM:

-‘’YAPTIĞIMIZ İNCELEMELERDE ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE

SUNULAN SAĞLIK HİZMETLERİNİN AVRUPA ÜLKELERİNDE SUNULANLARA

EŞDEĞER OLDUĞUNU GÖZLEMLEDİK’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi yöneticileri ve sağlık personeli, İspanya ve Almanya’daki hastaneleri gezerek incelemelerde bulundu.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve sağlık personeli, “AB Ülkelerinde Cerrahi Yoğun Bakım Ünitelerinde Hasta Bakım Hizmetlerinin Farkındalıkları, Müdahalelerde Hasta Transportunun Avrupa Birliği Düzeyinde İncelenmesi Projesi” kapsamında yurtdışında incelemeler yaptı.

Dr. Yıldırım, sağlık eğitimi ve sağlık hizmetleri alanında ülkeler arasındaki bilgi sınırının kalktığı, refah, mutluluk ve dünya barışı için işbirliğinin gerçekleştirildiği çağımızda, bilimsel ve teknolojik açıdan büyük bir gelişme sağlandığını söyledi.

Sağlık hizmetleri ve eğitiminde üzerinde durulan başlıca konunun, uluslararası düzeyde rekabet edebilecek niteliklere sahip, kalifiye hizmetler sunabilmek olduğunu belirten Dr. Yıldırım, “İnsan sağlığına ve eğitimine yapılan yatırım gelişmişlikte en büyük etkendir” dedi.

İspanya’nın Sevilla ve Almanya’nın Regensburg şehrindeki kamu, özel ve üniversite hastanelerini gezerek, özellikle cerrahi yoğun bakım ünitelerini incelediklerini ifade eden Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Cerrahi yoğun bakım tedavisinin temelinde tıbbi tedavi ve hemşirelik bakımı vardır. Ekip çalışmasının en iyi sergilendiği yer yoğun bakımlardır. Amaç; yaşamsal bulguları güvencede olmayan yakın takip ve tedavi gerektiren hastaların yaşamsal fonksiyonlarını en kısa zamanda düzenlemektir. Cerrahi yoğun bakım ekibi; bilgi beceri, deneyim ve uzmanlıkları ile tıbbi tedavi ve bakıma katkıda bulunacak doktor, hemşire ve diğer sağlık personelinden oluşmaktadır.”

-‘’SAĞLIK HİZMETLERİNİ KARŞILAŞTIRDIK’’-

AB projeleriyle amaçlarının hastanelerinde görev yapan yönetici, doktor ve hemşirelerin mesleklerindeki gelişmelerin yanı sıra, sunulan hizmetlerin üst seviyeye çıkarılması olduğunu vurgulayan Dr. Yıldırım, ‘’Bu ve benzer projeler kapsamında hastanemizde, şehrimizde ve ülkemizde sunulan sağlık hizmetleriyle Avrupa ülkelerinde sunulan sağlık hizmetlerini karşılaştırma imkanı bulduk” diye konuştu.

Dr. Yıldırım, yaptıkları incelemelerde Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetlerinin Avrupa ülkelerinde sunulan sağlık hizmetlerine eşdeğer olduğunu gözlemlediklerine dikkati çekerek,  “Farklı uygulamaları hastanemize entegre ettik” diyerek sözlerini tamamladı.

HALKA AÇIK KONFERANS - ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ TARAFINDAN   “SAĞLIKLI ÇOCUK İZLEMİ VE AŞILAR” KONFERANSI DÜZENLENDİ

HALKA AÇIK KONFERANS - ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ TARAFINDAN “SAĞLIKLI ÇOCUK İZLEMİ VE AŞILAR” KONFERANSI DÜZENLENDİ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi tarafından “Sağlıklı Çocuk İzlemi ve Aşılar” konulu halka açık konferans düzenlendi.

Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansta, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanları Dr. Medeni Asma ve Dr. Çağatay Kabak, “Sağlıklı Çocuk İzlemi ve Aşılar” konularında bilgiler sundular.

Sağlıklı Çocuk İzlemi hakkında bilgiler veren Dr. Çağatay Kabak, sağlık ocakları, Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezleri, sağlam çocuk poliklinikleri ve muayenehanelerin bu konuda hizmet sunduğunu söyledi.

Dr. Çağatay Kabak doktor, hemşire, anne-baba, psikolog, çocuk gelişim uzmanı ve sosyal hizmetler uzmanından oluşan bir ekip tarafından takibin yapıldığının altını çizerek, “Doğum öncesi en az 4 kez, doğumdan sonraki ilk 48 saat içinde, doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde, 2, 4, 6, 9 ve 12.aylarda (aşı zamanlarına uygun), ikinci yılda 15, 18 ve 24.aylarda ve 2 yaş sonrası yılda bir kez sağlıklı çocuk izlemi gerçekleştirilmelidir” dedi.

Doğum öncesi izlemelerin sağlıklı bebek dünyaya getirmek açısından çok önemli olduğunu belirten Dr. Kabak, bu sayede intra uterin büyümenin değerlendirildiğini, konjenital anomali arandığını, doğum travması riskinin araştırıldığını ve aynı zamanda emzirme danışmanlığı yapıldığını ifade etti.

Doğum sonrası ilk 48 saatteki izlemin önemi hakkında da bilgiler veren Dr. Kabak, şöyle konuştu:

“Ortopedik, göz, hemotolojik ve üriner sistem taramaları çok önemlidir. Anne sütünün yararlılığı ve emzirme, göbek bakımı, banyosu, giysileri, cilt temizliği, pişikler, idrar ve dışkı sıklığı, sigaranın etkileri, kundak-emzik kullanımı, fiziki inceleme (doğumsal anomali, sarılık…), işitme taraması, fenilketonüri ve konjenital hipotiroidi taraması ve hepatit B aşısının gerekliliği konularında ailelerimize gerekli desteği vermeye çalışıyoruz.”

Okul çağı taramalarının çocukların başarısını doğrudan etkilediğini anlatan Dr. Kabak, bu taramaların öykü, gözlem, fizik muayene, skolyoz, paraziter hastalıklar, davranış sorunları şeklinde gerçekleştirildiğini kaydetti.

DR. MEDENİ ASMA

Aşılar hakkında bilgiler veren Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Medeni Asma ise aşılamanın, hastalık yapıcı etkileri azaltılan ya da değiştirilen mikroorganizmaların canlılara verilerek, kişide önemli bir problem oluşturmadan, doğal yollardan geçirilmiş enfeksiyon sonrası oluşan dirence benzer bir cevap sağlanabilmesi için yapılan uygulama olduğuna dikkati çekti.

Dr. Asma, aşılamanın kimi zaman hayat boyu koruma, kimi zaman ise kısmi koruma sağladığını, ancak kimi aşılamaların belirli aralıklarla tekrarlanmasıyla uzun süreli koruma sağlandığını anımsattı.

Aşıların uygulanış biçimi ve yeri hakkında da bilgiler veren Dr. Asma, aşıların uygulanış biçimi ve yerinin birbirinden fark gösterdiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“BCG gibi bazı aşılar deri içine, difteri, boğmaca, hepatit B, tetanos, kuduz gibi bazı aşılar kas içine, kolera, tifo, sarıhumma gibi bazı aşılar deri altına, canlı çocuk felci aşısı gibi bazı aşılar da ağızdan uygulanır. Bebeklerde genellikle uyluk bölgesine uygulama yapılırken, büyük çocuk ve erişkinlerde aşı uygulaması omuzun hemen altındaki deltoid bölgesidir.”

Anne sütü ile beslenen bebeklerde ağızdan verilen çocuk felci aşısının bebeğin beslenmesine ara verilmesini gerektirmediğini vurgulayan Dr. Asma, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bebekler ağızdan verilen aşıları kusarak çıkartabilmektedirler. Eğer aşı verildikten 15 ila 20 dakika içinde kusma olmuşsa aşı tekrar edilmelidir. 2. defa verilen aşı tekrar kusmaya yol açmışsa aşı ertesi gün tekrar verilmelidir. Bebeklik ve çocukluk çağında eş zamanlı aşılama rutin aşılama şeması içinde birçok hastalığın önlenmesinde önemli bir faktördür.”

Dr. Çağatay Kabak ve Dr. Medeni Asma, sunumlarının ardından katılımcıların sorularını yanıtladılar.

KADINLARI TEHDİT EDEN KANSER

KADINLARI TEHDİT EDEN KANSER

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

UZMANI OPR. DR. PALAZ:

-‘’KADINLARDA EN SIK GÖRÜLEN MEME, İKİNCİ SIKLIKLA GÖRÜLEN

AKCİĞER KANSERİDİR’’

-‘’DÜNYADA SİGARAYI ORTADAN KALDIRABİLİRSEK TÜM KANSERLERİN

ÜÇTE BİRİNİ ORTADAN YOK EDEBİLİRİZ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Engin Palaz, kadınlarda en sık meme ve akciğer kanseri görüldüğünü belirterek, ‘’Dünyada sigarayı ortadan kaldırabilirsek tüm kanserlerin üçte birini ortadan yok edebiliriz’’ dedi.

Opr. Dr. Palaz, Kanser Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, kanserin bedendeki herhangi bir organın bir hücresinin kontrolsüz büyümesi olduğunu ifade ederek, ne kadar doku varsa o dokunun veya organın kanserinin de olacağını söyledi.

Kadınlarda ayrıca, dış genital bölgeden başlayarak vulva kanserleri,  vajen kanserleri, rahim ağzı kanserleri, rahim iç zarı kanserleri, yumurtalık kanserleri, rahim tuba kanserleri olduğunu anlatan Opr. Dr. Palaz, kadınlarda en sık meme kanserinin görüldüğünü bildirdi.

“Hücreler kontrolsüz büyüyüp diğer organlara yayılmaları metastaz adını alarak gittiği organda yerleşip büyümesi o organın da fonksiyonunu bozmaya başlar” diyen Opr. Dr. Palaz, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Normalde her hücrenin belli bir ömrü vardır ve zamanı gelince ölür. Kanser hücresi ise ölmez, çoğalır. Bu yaşam mekanizması çok dengeli olarak bizim yaşam süremizle beraber devam eder. Aslında hücre bölünmesiyle ilgili bir sorundan kanser çıktığına göre kanser genlerle ilgili bir hastalık olarak kabul edilir. Bu nedenle etken madde, virüs, bakteri gibi canlı olabileceği gibi canlı olmayan maddeler de olabilir. Kanser yapan oluğundan, bu ikili arasındaki denge kaybından gene kanser olmaya başlar.”

 

-‘’KANSER TANISI PATOLOJİ İLE KONUR’’-

Kanser tanısının patoloji ile konulduğuna dikkati çeken Opr. Dr. Palaz, ‘’Dış görüşü ile kansere benzetebilirsiniz, ama patolojik olarak hücre düzeyinde incelenmeden tanı konulmamalıdır’’ sözlerine yer verdi.

Vulva kanserinin dış genital bölgede oluştuğunu ve cilt kanserleri gibi olduğunu anlatan Opr. Dr. Palaz, şöyle devam etti:

“Deriden kaynaklı, benlerden gelişen tipleri tehlikelidir. Çoğu 65 yaşından sonra çıkar. Pratik olarak o bölgedeki tüm kitleler cerrahi olarak alınmalıdır. Vajen kanseri vajen duvarından çıkar, nadirdir, çoğu başka organın kanserinin metastazıdır. Rahim ağzı kanseri en sık görülen üçüncü kanserdir.  Kanser olmadan önce ortalama 10 yıl geçmektedir. Kanser öncesi oluşumların smear (yayma) taramaları ile önceden tespitleri mümkün olduğundan tedavisi erkenden yapılabilen bir hastalıktır. Rahim ağzı kanserlerin önceden hiçbir belirtisi olmadığı için yıllık smear tarama testleri mutlaka yapılmalıdır. Özellikle evlilikten 2. veya 3. senesinden sonra rutin uygulanmalıdır.

Rahim ağzı kanserinin en önemli nedeni HPV denen virüs olduğu artık kesinleşmiş, buna karşı aşı da geliştirildiği için genç kızların cinsel yaşamları başlamadan önce aşılanmaları mutlaka gereklidir. Keşke aşı olabildiğince yaygınlaşabilse rahim ağzı kanserini dünyadan silebilirdik. Bu kanserin oluşumunda sigaranın da etkenlerden olduğunu ayrıca vurgulayalım.’’

Rahim iç zarı kanserinin ise kadın kanserleri arasında yedinci sırada yer aldığını bildiren Opr. Dr. Palaz, ilk başlarda hiç şikayet yokken iç zarın fazla kalınlaşmasıyla daha sonra düzensiz kanamayla kendini gösterdiğini kaydetti.

Opr. Dr. Palaz, ‘’Rahim içzarı kanseri genellikle 60 yaş civarında görülür. Yani menopozda rastlanır. Şişmanlık, hipertansiyon şeker hastalıklarla ilişkisi kuvvetlidir. Genç menopoz, devamlı östrojen alınımıyla ilgisi vardır’’ diye konuştu.

-‘’ÜZÜM GEBELİĞİNİN TEDAVİSİNİN CİDDİ YAPILMASI GEREKİR’’-

Yumurtalık kanseri kadınlarda görülen en sık beşinci kanser olduğunu açıklayan Opr. Dr. Palaz,  batın içinde büyümesini engelleyecek pek organ olmadığı için tanı konana kadar genellikle çok geç tanı alındığını, tesadüfen bakılan ültrasonografilerde rastlanabildiğini belirtti. Opr. Dr. Palaz, şunları kaydetti:

‘’İleri yaş kanseridir. Bu nedenle rutin bakımlar sırasında özellikle yumurtalık kist veya kitleleri bulunmuşsa tümör markerleri dediğimiz kanda Ca 125 başta olmak üzere bazı protein yapısında maddeler bakılır. Bu tür kanserlerin ilk başlangıcında hiçbir belirti olamayabilir. Erken tanı, erken cerrahi her zamanki gibi en iyi sonuçları verir.

Kadın kanserleri arasında özel bir yeri olan halk arasında üzüm gebeliği diye bilinen mol gebeliklerin çok azında kanser olan koriokarsinom çoğu zaman gebelikten sonra veya düşükten sonra ortaya çıkar. Üzüm gebeliği kanser olmamasına karşın kanser gibi takip edilip tedavisi ciddi yapılması gereken bir durumdur.’’

-‘’ERKEN TANI, KORUYUCU HEKİMLİK ÖN PLANDA OLMALI’’-

Kadınlarda en sık meme kanserinin görüldüğüne işaret eden Or. Dr. Palaz, sıklıkla menopoz döneminde görülen bu kanser türünde genetik ilişkinin kuvvetli olduğunu, erken tanının mamografilerle yapılabildiğini söyledi.

Opr. Dr. Palaz, sözlerini tamamlarken şu uyarılarda bulundu:

‘’İkinci sıklıkla görülen kanser akciğer kanseridir. Sigarayla çok yakın ilişkisi vardır. Dünyada sigarayı ortadan kaldırabilirsek tüm kanserlerin üçte birini ortadan yok edebiliriz. Üçüncü sırada kolon kanseri, sonra rahim ve yumurtalık kanseri gelmektedir. En çok öldüren ise akciğer ve meme kanseridir.  Erken tanı, koruyucu hekimlik her zaman ön planda olmalıdır.’’

 

 

İYİ BİR KAHVALTIYLA SINAV BAŞARINIZI ARTIRIN

İYİ BİR KAHVALTIYLA SINAV BAŞARINIZI ARTIRIN

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ BESLENME VE DİYET UZMANI MAVİ:

-‘’SINAV ÖNCESİ ÖĞRENCİLER İÇİN EN ÖNEMLİ ÖĞÜN KAHVALTIDIR.

YAPILAN ARAŞTIRMALAR İYİ KAHVALTI YAPAN ÖĞRENCİLERİN SINAVLARDA DAHA BAŞARILI OLDUKLARINI GÖSTERMİŞTİR’’

-‘’KAHVALTI YAPILMAZ İSE STRES HORMONU OLARAK DA ADLANDIRILAN KORTİZOL DÜZEYİ ARTAR VE VÜCUD KENDİ DOKULARINI YAKAR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Mavi, sınav öncesinde öğrenciler için en önemli öğünün kahvaltı olduğunu belirterek, ‘’Yapılan araştırmalar iyi kahvaltı yapan öğrencilerin sınavlarda daha başarılı olduklarını göstermiştir’’ dedi.

Mavi, ‘’Sınav ve beslenmenin’’ önemine ilişkin yaptığı açıklamada, insan yaşamının küçük büyük çeşitli sınavlarla dolu olsa da bunlardan bazılarının yaşam biçimini şekillendirici özelliği nedeniyle bir bakıma yaşamın dönüm noktası olabileceğini belirtti.

‘’Örneğin, ÖSS-ÖKS gibi. Bu durumlarda ortaya çıkabilecek fizyolojik değişiklikler dengeli ve uygun beslenme ile kontrol altına alınabilir” diyen Mavi, şunları kaydetti:

“Yaşanılabilecek stres ve heyecan insan vücudunda enerji tüketimini artıracağı gibi  sınav öncesi ve sınav anında kilo kaybı ya da kilo alımı, baş dönmesi, mide bulantısı, kabızlık gibi sağlık sorunlarına da yol açabilir.’’

Sınav öncesi dönemde öğün atlatılmaması ve öğünlerin besin öğeleri yönünden dengeli olmasına dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Mavi, yeterli ve dengeli beslenmenin dört besin grubunda yer alan besinlerin gerekli miktarlarda tüketilmesiyle sağlandığını anlattı.

Mavi, bu besinlere ilişkin şu bilgileri verdi:

‘’Süt gurubunda yer alan süt ve yoğurt, et gurubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir ve kuru baklagiller, sebze ve meyve gurubu ile tahıl gurubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilebilecek miktarları ve seçimleri kişinin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivite durumlarına göre değişkenlik gösterir.’’

-‘’SINAV ÖNCESİ EN ÖNEMLİ ÖĞÜN KAHVALTIDIR’’-

Mavi,  sınav öncesi öğrenciler için en önemli öğünün kahvaltı olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

‘’Gece boyu açlıktan sonra vücut ve beyin acil enerjiye gereksinim duyduğu için kahvaltı yapılmadığı takdirde baş ağrısı, yorgunluk, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ortaya çıkabilir. Yapılan araştırmalar iyi kahvaltı yapan öğrencilerin sınavlarda daha başarılı olduklarını göstermiştir. Kahvaltı yapılmazsa, stres hormonu olarak da adlandırılan kortizol düzeyi artar ve vücud kendi dokularını yakar.’’

Sınav öncesi iyi bir kahvaltının ‘’1 bardak portakal suyu ya da 2 porsiyon meyve ceviz ya da fıstık ezmesi, peynir ve/veya yumurta, domates, salatalık, yeşilbiber,  çavdarlı, kepekli ya da bol tahıllı ekmek’’ şeklinde olacağını açıklayan Mavi, devamla şu görüşleri paylaştı:

‘’Halk arasında şeker ve şekerli besinlerin dikkati ve algılamayı artırdığına ilişkin yanlış inanışlar bulunmaktadır. Oysa karbonhidratdan zengin bu besinler tam tersine vücutta gevşemeye yol açabilecekleri gibi kan şekerini hızla yükselten bu besinler ani acıkmalara da neden olabilirler. Bu nedenle şeker ve şekerlemeler yerine kuru üzüm, incir, erik gibi besinler ya da A ve C vitamininden zengin taze meyve suları alınabilir. Fırında ya da ızgara olarak hazırlanmış balık, et, tavuk fındık, fıstık, ceviz tüketilebilir. Bu besinler protein içerikleri nedeniyle uyanık kalma ve enerjinin tamamen kullanılmasını sağladığı gibi, içerdiği yağ asitleri de beyin hücrelerinin çalışmasına katkı sağlar.’’

-SINAV ÖNCESİ DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BESİNLER-

Daha önce hiç tüketilmemiş besinlerin olası alerjik ve mide-bağırsak rahatsızlıkları nedeniyle sınav öncesi alınmamasına ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketilmemesine dikkat edilmesi gerektiğini dile getiren Mavi, şu uyarılarda bulundu:

‘’Kafein içeren içecekler adrenalinin serbest kalmasına, dolayısıyla stres düzeyinin artmasına neden olabilmektedirler. Bunun yanında sınav esnasında susama ihtiyacını artırabilecek tuzlu çerezlerden uzak durulmalıdır. Sınav öncesi fazla su içilmemelidir.

Omega 3’ün en iyi kaynakları olan yağlı, ketenli tohumlar, balık ve koyu yeşil yapraklı sebzeler zeka gelişimini, ruhsal durumu ve hafızayı olumlu yönde etkilediği için özellikle sınava hazırlık döneminde öğrenci diyetlerinde yer almalıdırlar.  Öte yandan hatırlamayı artıran avokado, havuç; algılama gücünü artıran ısırgan otu çayı, yaban mersini ve limon; stresi ve zihinsel yorgunluğu önleyici etkisi olan B vitamini içeren ekmek, tahıl ve kuru baklagillerin sınav öncesi dönemlerde tüketimleri de önerilebilir.’’       

14 MART TIP BAYRAMI - ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE KUTLAMA

14 MART TIP BAYRAMI - ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE KUTLAMA

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında hekimlere gül verildi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Hastane Müdürü Yaşar Değirmenci hastanede görev yapan hekimleri dolaşarak, Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu ve Hastane Kurucu Temsilcisi Adil Sani Konukoğlu adına gül sundu.

Dr. Yıldırım, başta hekimler olmak üzere büyük bir özveriyle görevlerini yapan tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlayarak, başarılarının devamını diledi.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadın personele, Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu’nun “Kadınlar Günü” kutlama mesajı iliştirilmiş karanfiller dağıtıldı.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Başhemşire Ceylan Özyılmaz tarafından dağıtılan karanfillerle kadın personelin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı.

HALKA AÇIK KONFERANS

HALKA AÇIK KONFERANS

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ TARAFINDAN  ‘’KADIN

HASTALIKLARI, GEBELİK VE DOĞUM’’ KONFERANSI DÜZENLENDİ

-KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. ÖZDURAK:

-‘’BİR ÜLKENİN GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİN EN ÖNEMLİ GÖSTERGELERİNDEN

BİRİSİ ANNE VE BEBEK ÖLÜM ORANLARINDAKİ DÜŞÜŞTÜR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi tarafından ‘’Kadın Hastalıkları, Gebelik ve Doğum’’ konulu halka açık konferans düzenlendi.

Şehitkamil Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansta, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak ve Opr. Dr. Abdullah Göymen, katılımcıları bilgilendirdi.

Opr. Dr. Özdurak, bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergelerinden birisinin anne ve bebek ölüm oranlarındaki düşüş olduğunu söyledi.

Gebelik takibinde ana amacın, öncelikle riskli gebeliklerin tespiti ve erken dönemde uygulanabilecek tedavi seçenekleri ile anne ve bebek ölümlerinin önüne geçmek olduğunu ifade eden Opr. Dr. Özdurak, ‘’Dolayısıyla burada en önemli iş gebelerimizin düzenli olarak kontrollere gitmesinden geçmektedir’’ dedi.

‘’Herhangi bir risk faktörü olmayan bir gebenin ilk 8 haftada 11.-14. haftada, 18.-22. haftada, 26.-28. haftada ve 36. haftada olmak üzere en az 5 kez bir kadın doğum uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir” diyen Opr. Dr. Özdurak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, çoğul gebelik gibi riskli gebelik teşhisi koyulan gebelerde takip sıklığı, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından belirlenmelidir. Doğum şekli konusunda ise anne ve bebek sağlığı göz önüne alındığında öncelik tabi ki normal doğumdadır. Ancak ters veya yan geliş çocuğun eşinin önde gelmesi, anne çatısı ve bebek başı arasındaki uyumsuzluk çoğul gebelikler veya anne - bebek için hayati risk söz konusu olduğunda ise sezaryen hayat kurtarıcı bir operasyondur.’’

AİLE PLANLAMASI

Opr. Dr. Abdullah Göymen de konuşmasında, aile planlaması hakkında bilgi verdi.

Aile planlamasını, ‘’bireylerin ve çiftlerin istedikleri zaman, bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları’’ olarak açıklayan Opr. Dr. Göymen, ‘’Eşlerin istenmeyen gebeliklerden sakınmalarına, iki doğum arasındaki süreyi düzenlemelerine, yaş ve sosyo-ekonomik durumu göze alarak ne zaman ve ne kadar çocuk sahibi olacaklarına karar vermelerine, çocuğu olmayan eşlerin çocuk sahibi olmalarına yardım eden uygulamaların tümüdür’’ sözlerine yer verdi.

Aile planlamasını ‘’korunma yöntemleri ve çocuk sahibi olamayan infertil çiftlerin değerlendirilmesi’’ şeklinde iki ayrı başlık altında incelemek gerektiğini ifade eden Opr. Dr. Göymen, şunları kaydetti:

‘’Korunma yöntemleri geri çekme yöntemi, vucut ısı takibi, ritm yöntemi ve emzirmenin uzatılması ve benzeri geleneksel yöntemler gibi doğum kontrol hapları, spiral, depo ilaçlar, vajinal halka, bariyer yöntemleri, operasyon gibi modern yöntemler ile yapılmaktadır. Başarı oranları oldukça düşük olasına rağmen Türkiye’de halen en sık kullanılan yöntem geri çekme yöntemidir. Bu da istenmeyen gebeliklerin oluşmasına ve buna bağlı olarak isteğe bağlı kürtajlara sebep olmaktadır.’’

Opr. Dr. Göymen, infertilite (çocuk olmama durumu) ile ilgili tanı aşamasında rahim filmi, sperm testi, hormonlar gibi tanı testleri bulunduğunu,  tedavisinde de yumurta geliştirici tedaviden tüp bebek uygulamasına kadar geniş yelpaze bulunduğunu belirtti.

 

SANKO TEKSTİL, PENTEX FUARI’NDA STANT AÇTI

SANKO TEKSTİL, PENTEX FUARI’NDA STANT AÇTI

-FUARIN AÇILIŞ TÖRENİNE KATILAN EKONOMİ BAKANI ZAFER

ÇAĞLAYAN İLE AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA

ŞAHİN, SANKO TEKSTİL STANDINI ZİYARET ETTİ

Sanko Tekstil, Gaziantep açılan 2. Penye Tekstil ve Teknolojileri Fuarı’nda (PENTEX) stant açtı.

Ortadoğu Fuar Merkezi’nde düzenlenen fuarın açılış törenine katılan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu ile Sanko Tekstil standını ziyaret etti.

SANKO TEKSTİL

Sanko Tekstil tesislerine ulaşan pamuklar 109 yıllık tecrübe, üstün kalite anlayışı ve modern teknolojiyle ipliğe dönüşüyor. 500 bin iğlik üretim kapasitesi ve ürün çeşitliliğiyle alanında lider olan Sanko Tekstil, bu özellikleriyle Türkiye’nin en büyük, dünyanın da sayılı iplik üreticileri arasında yer alıyor.

Örmede, 400’e yakın makinası ile Türkiye’deki en büyük üretim kapasitesine sahip olan Sanko Tekstil, dokumada yıllık 200 milyon metre denim üretim kapasitesi ile dünyanın sayılı tesislerindendir. Sanko Havlu tesisleri ise yılda 5.000 ton havlu – bornoz üretim kapasitesi ile sektörün önemli aktörlerinden birisidir.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ

Bu arada, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi de PENTEX Fuarı’nda açtığı stantta sağlık hizmeti sunuyor. Stantta, katılımcılara ve ziyaretçilere ücretsiz tansiyon ölçümü, şeker kontrolü hizmeti veriliyor. Hastanenin tanıtımı da yapılıyor.

 

FAZLA SINAV KAYGISI BAŞARIYI DÜŞÜRÜYOR

FAZLA SINAV KAYGISI BAŞARIYI DÜŞÜRÜYOR

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ PSİKOLOGU ÖZUFACIK:

-‘’BAŞARIYA ULAŞMAK İÇİN ÖNCELİKLE YAPILMASI GEREKEN,

BİLGİ DONANIMINI DAHA İYİ BİR HALE GETİRMEKTİR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikoloğu Pelin Özufacık, fazla sınav kaygısının öğrencinin başarısını olumsuz etkilediğini belirterek, ‘’Başarıya ulaşmak için öncelikle yapılması gereken, bilgi donanımını daha iyi bir hale getirmektir’’ dedi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen geleneksel ‘’Halka Açık Sağlık Konferansları’’ kapsamında, Psikolog Pelin Özufacık tarafından “Sınav Kaygısı ve Başa Çıkma Yöntemleri” anlatıldı.

‘’Kaygı çok kolay ve çabuk şekilde bulaşan bir duygudur” diyen Özufacık, ailelerin, çocukların sınav karşısında duydukları kaygıları en aza indirmek için öncelikle sınavla ilgili kendi duygularını tanıyıp, kontrol etmesi gerektiğini söyledi.

Özufacık, ‘’Aileler, çocuklar için daima bir modeldir. Ailenin sınava karşı olan yaklaşımı, çocuklarında duygu durumunu etkilemektedir’’ diyerek, ebeveynlerin tutumunun önemini vurgu yaptı.

 Sınav kaygısının bir miktar varlığının öğrenci için olumlu işlev gösterirken fazlasının öğrencinin başarısını olumsuz etkilediğini anlatan Özufacık, şunları kaydetti:

‘’Sınav kaygısı birçok bileşenin bir sonucudur. Sınava girecek kişinin ya da etrafındaki insanların beklentileri kişinin bilgi düzeyinden yüksekse sınav kaygısı olumsuz bir işlev kazanmaya başlayabilir. Diğer bir unsur ise sınava yüklenen anlamdır.”

-BAŞARIYA ULAŞMAK İÇİN…-

Kaygının en basit sebebinin, öğrencinin ‘’sınava yeterince hazırlanmadığı veya bilgisinin yeterliliğine inanmadığı’’ düşüncesi olduğunu ifade eden Özufacık,  sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Bu durumda sınava girdiğinde, bildiklerini tam kullanamadığı için heyecanlanır, dikkati dağılır, süreyi iyi bir şekilde kullanamaz ve sonucunda başarısızlığın sebebini ya sınav kaygısına ya da diğer dış etkenlere bağlar.’’

Başarıya ulaşmak için öncelikle yapılması gerekenin, bilgi donanımını daha iyi bir hale getirmek olduğuna işaret eden Özufacık,  performansı düşen çocuğun yaşadığı aile ve çevre sorunları, duygusal sorunlar, dikkat eksikliği-hiperaktivite, öğrenme bozuklukları, motivasyon sorunları gibi diğer etkenlerin de değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Sorunun temelini anlamada ailenin gözleminin çok önemli olduğunu dile getiren Özufacık, ailelerin bir şeylerin yolunda gitmediğini anladıklarında, öncelikle öğretmenlerinden yardım alması ve öğretmenin sunduğu yolu takip etmeleri gerektiğini söyledi. Özufacık, şöyle konuştu:

‘’Sorun ne kadar erken anlaşılırsa başarıya ulaşmakta o kadar kolay olacaktır. Yaklaşan sınavın bu son haftalarında öğrenciler kendini son kez değerlendirmeli ve sınava kendi başarılarının, eksikliklerinin farkında olarak girmelidir.  Yapabildiklerimizi görebildiğimizde kendimizden yüksek beklentiler içine de girmeden, kaygıları daha az bir şekilde, sınavda başarılı olmamız mümkündür. Sınava giren öğrencilere başarılar diliyoruz.”

Pelin Özufacık, sunumun ardından soruları yanıtladı.

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ, HEKİM KADROSUNU GENİŞLETİYOR

GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU, ÖZEL

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE HASTA KABULÜNE BAŞLADI

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, hekim kadrosunu yeni isimler ekleyerek genişletmeye devam ediyor.

Halen Dr. Demet Çetin’in hizmet verdiği Göğüs Hastalıkları Polikliniği’nde, Dr. Nevhiz Gündoğdu da hasta kabulüne  başladı.

İstanbul’da 1977 yılında doğan Dr. Gündoğdu, 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2009 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Göğüs Hastalıkları Uzmanlık eğitimini tamamladı.

2009 – 2013 yılları arasında Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta çeşitli devlet hastanelerinde görev yaptı.

2013 yılı Şubat ayı itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Göğüs Hastalıkları Uzmanı olarak hasta kabulüne başlayan Dr. Nevhiz Gündoğdu, evli ve 2 çocuk annesidir.

İngilizce bilen Dr. Gündoğdu, Türk Toraks Derneği ve Gaziantep Tabipler Odası üyesidir.

 

İKTİDARSIZLIK TEDAVİSİNDE YENİ YÖNTEM

İKTİDARSIZLIK TEDAVİSİNDE YENİ YÖNTEM

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ ÜROLOJİ UZMANI

OPR. DR. KAZIMOĞLU:

-‘’HASTANEMİZDE DE UYGULAMAYA BAŞLANAN BU TEDAVİ

YÖNTEMİNDE; İLAÇ - AĞRI YOK, BAŞKA ORGANLARA ETKİSİ YOK’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde iktidarsızlıkta ilaçsız ve ameliyatsız tedavi dönemi başlatıldığı bildirildi.

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Hatem Kazımoğlu, iktidarsızlığın erkek cinsel fonksiyon bozukluklarının başında yer alan önemli bir sorun olduğunu söyledi.

‘’İktidarsızlık 40 yaş ve üzeri erkeklerin yaklaşık yarısında görülür, şiddeti değişebilir’’ diyen Opr. Dr. Hatem Kazımoğlu, iktidarsızlığın kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirtti.

Tedavide önce ağızdan alınan ilaçlar uygulandığını, bu tür tedavilerin hastaların yaklaşık yarısında etkili olduğunu anlatan Opr. Dr. Kazımoğlu, şunları kaydetti:

“İktidarsızlıkta ağızdan alınan ilaçlar etkili olmazsa penise ilaç enjeksiyonu veya cerrahi tedavi gündeme gelir. İlaç tedavileri nedene yönelik değil, şikayetleri gidermek amaçlıdır. Cerrahi tedavi, tedaviye cevap vermeyen hastalarda uygulanan, geri dönüşümü olmayan tedavi seçeneğidir.”

Bu olumsuzlukların yeni tedavi arayışlarını gündeme getirdiğine dikkati çeken Opr. Dr. Kazımoğlu,  son olarak bu amaçla penise düşük doz şok dalga tedavisi geliştirildiğini, bu sayede peniste kanlanmanın artabileceğini ve kaliteli bir ereksiyon sağlanabileceğinin tespit edildiğini vurguladı.

Opr. Dr. Kazımoğlu, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Üroloji Polikliniği’nde de uygulanmaya başlanan bu yöntemle ilgili şu bilgileri verdi:

‘’Hastanemizde de uygulamaya başlanan bu tedavi yönteminde; ilaç- ağrı yok, başka organlara etkisi yok, kalp damar hastalarında risk yok, diğer hastalık veya ilaçlarla etkileşim yok, cerrahi işlem yok, anestezi yok, hastanede yatmaya gerek yok, geçici etki yok, sürekli maliyet yok. Amaç semptomları değil, hastalığın kaynağını tedavi etmektir. Tedavinin ilk sonuçları da memnuniyet vericidir.”

 

 

 

SİGARAYI BIRAKIN DAHA UZUN YAŞAYIN

SİGARAYI BIRAKIN DAHA UZUN YAŞAYIN

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI

UZMANI DR. ÇETİN:

-‘’SİGARA İÇMEK BİR HASTALIKTIR VE TEDAVİ EDİLMELİDİR”

-‘’ÜLKEMİZDE SİGARANIN NEDEN OLDUĞU ÖLÜMLER; TRAFİK,

TERÖR, İŞ KAZALARI GİBİ TÜM ÖLÜMLERİN TOPLAMINDAN

YAKLAŞIK 5 KAT DAHA FAZLADIR’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Çetin, sigara içmenin bir hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğin belirtti.

Dr. Çetin, ‘’9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü’’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, sigaranın bilinen en önemli hastalık ve erken ölüm nedeni olduğunu bildirdi.

Sigara içenlerin yaklaşık yüzde 45’inin sigaraya bağlı bir nedenden öldüğünü belirten Dr. Çetin, Dünya Sağlık Örgütü’nün,  ‘’sigaranın dünyada en büyük sağlık sorunu olduğunu ilan ettiğini’’ kaydetti.

‘’Ülkemizde sigaranın neden olduğu ölümler;  trafik, terör, iş kazaları gibi tüm ölümlerin toplamından yaklaşık 5 kat daha fazladır’’ diyen Dr. Çetin, sigaranın önlenebilir bir ölüm nedeni olduğunu, sigara içmenin bir hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini ifade etti.

Her sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4 binden fazla kimyasal madde bulunduğunu anlatan Dr. Çetin, insanları sigaraya bağımlı hale getiren maddenin nikotin olduğunu hatırlattı.

-‘’ERKEKLERDE KANSERE BAĞLI ÖLÜMLERİN YÜZDE 35’İNİN NEDENİ’’-

Erkeklerde tüm kansere bağlı ölümlerin yüzde 35'inin, kadınlarda ise yüzde 15'nin nedeninin sigara olduğunu vurgulayan Dr. Çetin, şöyle devam etti:

“Akciğer kanserine bağlı ölümlerin yaklaşık yüzde 90 nedeni sigaradır. Sigara içmeyen ancak dumanına maruz kalanlarda akciğer kanseri riski 3 kat arttığı gibi sigara içenlerde akciğer kanseri dışında ağız, dil, dudak, gırtlak, yemek borusu, pankreas, mesane, böbrek, prostat, rahim ağzı kanseri riski de artmıştır.

Sigara kronik bronşit, amfizem, KOAH gibi nefes darlığı yapan akciğer hastalıklarının en önde gelen sebebidir. Bu hastalıklardan ölüm riski, içmeyenlerden 40 kat fazladır. Ayrıca sigara içenlerde kalp krizi geçirme riski 3 kat artmaktadır.”

Sigaranın kan dolaşımı ve damarlar üzerindeki etkilerine değinen Dr. Çetin, sigaranın beyin damar hastalıkları ve felç riskini arttırarak, bacak kangrenine neden olduğunu dile getirdi.

-‘’KISIRLIK VE İKTİDARSIZLIK YAPIYOR’’-

Dr. Demet Çetin, sigaranın neden olduğu hastalıklara ilişkin şunları kaydetti:

‘’Sigara içen kadınlarda düşük yapma, erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma, kısırlık, doğum kontrol hapı kullananlarda kalp krizi geçirme riski yüksektir. Erkeklerde kısırlık ve iktidarsızlığa neden olur. Sigara ülser riskini arttırarak, iyileşmeyi geciktiriyor. Ciltte kuruma, sedef hastalığı, gözde katarakt ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor.’’

Her yıl binlerce pasif içicinin sigara dumanın verdiği zarardan dolayı hastalanarak hayatını kaybettiğine işaret eden Dr. Çetin,  pasif içicilikte çocuklar için riskin çok daha ciddi boyutlarda olduğunu, sigara dumanı ortamında kalan çocuklarda astım, bronşit, zatürree, kulak ve boğaz enfeksiyonlarının daha sık görüldüğünü ifade etti.

Sigarayı bırakan bazı insanlarda çekilme semptomları adı verilen yakınmalar oluştuğunu söyleyen Dr. Çetin, ‘’Genellikle 7-10 gün içinde hafifleyip kaybolur. Bunlar; huzursuzluk, anksiyete, uykuda bozukluk, konsantrasyon güçlüğü, iştahta artış, sinirlilik, halsizlik gibi bulgulardır” dedi.

Sigaranın bırakılmasında en önemli etkenin irade olduğunun altını çizen Dr. Çetin, “Bir bağımlılık olmasına rağmen istek ve azim olduktan sonra herkes sigarayı bırakabilir. Biraz sabır, biraz irade, bir de bırakmanın getireceği zorlukların nasıl aşılabileceği konusunda bilinçli olmak yeterlidir” diyerek sigarayla mücadelenin yolunu gösterdi.

Dr. Çetin, sigarayı bırakmaya karar verenlere yardımcı tedavi yöntemi olarak ilaç tedavisi uygulanabileceğini sözlerine ekledi.

 

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN SAĞLIK HİZMETİ

SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDEN SAĞLIK HİZMETİ

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, GAPFOOD Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı ile GAPTARIM Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı’nda açtığı stantta sağlık hizmeti sunuyor.

Ortadoğu Fuar Merkezi’nde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de katıldığı törenle açılan fuarda yer alan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi standında, katılımcılara ve ziyaretçilere ücretsiz tansiyon ölçümü, şeker kontrolü hizmetleri veriliyor.

Fuara katılanların uğrak yeri olan stantta, hastanenin tanıtımı da yapılıyor.

ORGAN BAĞIŞI HAYAT KURTARDI   - ORDU'DA HAYATINI KAYBEDEN ALİ ERGUN'UN BÖBREĞİ, GAZİANTEPLİ DİYALİZ HASTASI GÜLER BEYAZ'A UMUT OLDU

ORGAN BAĞIŞI HAYAT KURTARDI - ORDU'DA HAYATINI KAYBEDEN ALİ ERGUN'UN BÖBREĞİ, GAZİANTEPLİ DİYALİZ HASTASI GÜLER BEYAZ'A UMUT OLDU

(FOTOĞRAFLI)

MUSTAFA DEMİRCİ - BİLAL BAYAM 
GAZİANTEP (İHA) –

Ordu'da, beyin ölümü gerçekleştikten sonra aile kararıyla organları bağışlanan Ali Ergun'un böbreği, Gaziantepli diyaliz hastası Güler Beyaz'a hayat verdi. 

Ordu'nun Fatsa ilçesindeki evinde rahatsızlanan 55 yaşındaki Ali Ergun'un, Medical Park Ordu Hastanesi'nde yapılan tüm müdahalelere rağmen beyin ölümü gerçekleşmişti. Medical Park Ordu Hastanesi Organ ve Doku Nakli Koordinatörü Mithat Yağlı'nın konuşmasının ardından ailesi, Ali Ergun'un nakil gerçekleştirilebilecek durumda olan karaciğer ve iki böbreğini bağışlama kararı almıştı.

BABASININ ORGANLARINI KENDİ ELİYLE TAŞIMIŞTI
Bağışlanan organlardan böbreğin bir tanesi Erzurum'a, karaciğer ve böbreğin diğeri Malatya'ya gönderilmişti. Organlar hastaneden çıkarken acılı aile gözyaşlarını tutamazken, Ali Ergun'un oğlu Fatih Ergun, organları ambulansa kadar kendisi taşımıştı. Organ kutusunu defalarca öpen acılı evlat, ambulansa organ konulduktan sonra, babasından bir parçayı başka hastaya götüren ambulansı da öperek uğurlamıştı.

SEVİNDİRİCİ HABER MALATYA'DAN GELDİ
Malatya’da uygun hastanın bulunmaması üzerine, böbreklerden bir tanesinin 6 yıldır diyaliz hastası olan ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi'nde tedavi gören Gaziantepli 31 yaşındaki Güler Beyaz’a uygun olduğu tespit edildi. Ali Ergun’un böbreği bekletilmeden Gaziantep'e getirilirken, burada Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Organ Nakli Merkezi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Necmettin Güvence tarafından başarılı bir operasyonla Güler Beyaz'a nakledildi. Ameliyat sonrası Beyaz'ın hızlıca sağlığına kavuştuğu öğrenildi.

"BİR İNSAN ÖLÜYOR, DİĞER TARAFTAN 3 İNSAN KURTULUYOR"
Başarılı bir ameliyat ile sağlığına hızlıca kavuştuğunu ifade eden Güler Beyaz, "Bir insan ölüyor, diğer taraftan 3 insanın hayatı kurtuluyor. Bence bu çok güzel bir şey. Ben 6 yıldır diyaliz hastasıyım. Allah kimseyi bu hastalığa düşürmesin. Rahatça ne yemek yiyebiliyorsun, ne de su içebiliyorsun. Bir yere gidip gelemiyorsun, her şeyden kısıtlısın. Böbreğini bağışlayan merhuma Allah’tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olur inşallah. Onun organları 3 kişiye hayat bağladı. Bunun için çok sevinçliyim. Sevinçten ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum, çok mutluyum. En başta doktorumuz, buradaki yetkililer, herkesten Allah razı olsun" dedi.
Organ Nakli Merkezi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Necmettin Güvence ise, hastanın 6 yıldır böbrek beklediğini kaydederek, "Hastamız Güler Beyaz'ın ailesinde de canlı verici yoktu. Annesi böbreğini vermek istiyordu fakat şeker hastası olduğu için bu nakil gerçekleştirilemiyordu. Bu yüzden ben ölen vatandaşımızın mekanı cennet olsun diyorum. Sahiplerine de, bu onurlu davranışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Bunun da tüm ülkemiz halkına örnek bir davranış olmasını diliyorum. Şu an hastamız mutlu, biz daha çok mutluyuz. Kadavra organ bağışının fazlalaşmasını istiyoruz. Halkımızın bu konuya daha duyarlı davranmasını istiyoruz" diye konuştu.
Sani Konukoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Yusuf Ziya Yıldırım da, "Biz Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak, hastanemiz bünyesinde organ nakli hizmetleri konusunda; gerek şehrimizde, gerek bölgemizde iyi hizmetler gerçekleştirebilmek amacıyla çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bundan sonraki süreç içerisinde de hizmetlerimiz artarak devam edecek. Bu bölgenin içerisinde bulunan insanlarımızın, böbrek yetmezliği konusunda rahatsızlığı olan kişilerin organ nakli konusundaki alternatifleri olarak, hastanemizde gerçekleştirdiğimiz bu tedavi sürecinde istiyoruz ki; kadavra oranları biraz daha artabilsin. Bu konuda toplumsal bir hassasiyetin önemli olduğu kanaatindeyiz. Ancak bu hizmetlerin geliştirilebilmesi toplumsal bir kültürel yapının gelişmesiyle söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla bu hastamızın bu sürecin içerisinde gerçekleştirilen nakli gibi nakillerin artarak devam etmesi amacıyla, toplumsal duyarlılığın artması konusunda gerek medyanın, gerekse tüm doktor arkadaşların bu konuda duyarlı davranması gerektiği inancındayız" ifadelerini kullandı.

KANSERDEN DOĞRU BESLENEREK KORUNUN

KANSERDEN DOĞRU BESLENEREK KORUNUN

ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ GENEL CERRAHİ UZMANI

OPR. DR. AKSOY:

-‘’ŞİŞMANLAMAYIN, YİYECEKLERİNİZDEKİ TOTAL YAĞ MİKTARINI

AZALTIN, ÇOK MİKTARDA POSALI BESİN TÜKETİN, YEMEKLERİNİZDE

HER ZAMAN A VE C VİTAMİNLİ BESİNLER BULUNDURUN, KARNABABAR VE

LAHANA TÜKETİN, ALKOL VE SİGARADAN UZAK DURUN,  İŞLENMİŞ

BESİNLERİ ÇOK TÜKETMEYİN’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Başar Aksoy, kanserden korunmayı bilimsel bir temele oturtuncaya kadar Amerikan Kanser Derneği’nin ‘’beslenmeyle ilgili 7 öğüdüne kulak vermek’’ gerektiğini söyledi.

Opr. Dr. Aksoy, ‘’Şişmanlamayın, yiyeceklerinizdeki total yağ miktarını azaltın, çok miktarda posalı besin tüketin, yemeklerinizde her zaman A ve C vitaminli besinler bulundurun, karnabahar ve lahana tüketin, alkol ve sigaradan uzak durun, işlenmiş besinleri çok tüketmeyin” önerilerinde bulundu.

Opr. Dr. Aksoy, 4 Şubat ‘’Dünya Kanser Günü’’ dolayısıyla yaptığı açıklamada,  erkeklerde kanserden ölüm nedenlerinin başında akciğer kanserinin, kadınlarda ise meme kanserinin geldiğini belirtti.

İki cins için ikinci sırada bağırsak kanserinin, bundan sonra erkekte sırasıyla prostat, pankreas ve mide, kadında ise uterus, akciğer ve over kanserleri görüldüğünü bildiren Opr. Dr. Aksoy, kanserin tüm çok hücreli canlılarda belirli bir sıklıkta ve doğal olarak görüldüğüne dikkati çekti. Opr. Dr. Aksoy, açıklamasına şöyle devam etti:

“Kanser, birçok faktörün karmaşık biçimde rol oynadığı bir hastalık gurubudur, anlaşılması kolay değildir. Tedavisinde birçok yenilik olmasına rağmen henüz tam olarak çözüm bulunamamıştır. Modern tıp, buna benzer sınavlardan şimdiye kadar başarılı çıktı; difteri, tetanoz, çocuk felci, çiçek, tüberküloz gibi büyük hastalıkları yendi. Zaten artık Hodgkin hastalığı, lenfosarkom, lösemi, wilms tümörü, nörobalastoma gibi bazı kanserlerin tedavisi de başarılı oluyor. Ümidimiz bir gün diğer kanserlerde de tedavilerin olumlu sonuç vermesidir.’’

-‘’İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN’’-

Kanserin sebepleriyle ilgili birtakım verilere sahip olduklarını anlatan Opr. Dr. Aksoy, ancak kanser oluşmasına, normal bir hücrenin kontrolden çıkarak azgın bir biçimde çoğalmasına yol açan moleküler düzeydeki olayları henüz öğrenmeye başladıklarını kaydetti.

Opr. Dr. Aksoy, şu bilgileri paylaştı:

‘’Yeni bilgilere göre hücremizin içinde kanser genleri vardır, bunlar içimizdeki düşmandır. Bir de yaşadığımız ortam ve yaşayış biçimimizle ilgili en başta tütün dumanı bazı kimyasal maddeler, beslenme düzenimiz, radyasyon ve virüsler gibi dışımızdaki düşmanlar var. Bir hücrenin kansere dönüşmesini başlatan dış etkenlerin hepsi bunu o hücrenin içinde uyumakta olan kanser genlerini uyandırarak yaparlar.”

-‘’İNSANLARIN DÖRTTE BİRİNDE KANSER GÖRÜLÜYOR”-

“Normal bir ömür süresi içinde insanların dörtte üçü kansere yakalanmıyor” diyen Opr. Dr. Aksoy,  “Bu mutlu çoğunluk bu ayrıcalığı bir genetik yapılarına, bir yandan da bağışıklık güçlerinin etkili oluşuna borçludurlar. Herkesin kansere yakalanma eğiliminin aynı olmayışında, kanser genlerindeki duyarlılık farklarının da rolü vardır” sözlerine yer verdi.

Kimyasal karsinojenlerin, beslenmenin, iyonize radyasyonun, ultraviyole ışınlarının, virüslerin, genetik ve kalıtsal faktörlerin kanserin başlıca nedenleri olduğunu belirten Opr. Dr. Aksoy, kanserle ilgili alınabilecek önlemleri, ‘’Öncelikli olan kanserin oluşmasıyla ilgili önlemleri almaktır. İkinci derecede ise şikayeti olmayan kişilerde yapılan taramalarla kanseri erken evrede, daha da iyisi kanser öncesi evrede yakalamaktır’’ sözleriyle özetledi.

Opr. Dr. Aksoy, kanserden korunmayı bilimsel bir temele oturtuncaya kadar Amerikan Kanser Derneği’nin ‘’beslenme ile ilgili 7 öğüdüne kulak vermek’’ gerektiğini vurgulayarak, bu öğütleri şöyle sıraladı:

‘’Şişmanlamayın. Yiyeceklerinizdeki total yağ miktarını azaltın. Çok miktarda posalı besin tüketin. Yemeklerinizde her zaman A ve C vitaminli besinler bulundurun. Karnabahar ve lahana tüketin. Alkol ve sigaradan uzak durun. Tuz ve nitritlerle  konserve edilmiş, işlenmiş besinleri çok tüketmeyin.’’

 

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE ‘’GEBELİKTE  TARAMA TESTLERİ’’ KONULU KONFERANS VERİLDİ

HALKA AÇIK KONFERANS -ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ’NDE ‘’GEBELİKTE TARAMA TESTLERİ’’ KONULU KONFERANS VERİLDİ

-KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. ÖZDURAK:

-‘’DOĞUM ÖNCESİ TARAMA TESTLERİNDE ÖZELLİKLE DOWN

SENDROMLU ÇOCUK SAHİBİ OLMA AÇISINDAN YÜKSEK RİSKE

SAHİP GEBE POPÜLASYONU TESPİT EDİLİYOR’’

-‘’İLERİ ANNE YAŞI ÖNEMLİ BİR RİSK FAKTÖRÜ’’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak tarafından, “Gebelikte Tarama Testleri” konusu anlatıldı.

Opr. Dr. Özdurak, sağlıklı bir gebeliğin önemine dikkat çekerek, gebelikte yapılan tarama testlerinin amacının herkesin sağlıklı çocuk sahibi olabilmesi için gebeliğin mümkün olan en erken evresinde anomalili bebeği saptamak olduğunu  belirtti.

Opr. Dr. Özdurak, halk arasında “ikili, üçlü, dörtlü tarama testleri” olarak bilinen prenatal (doğum öncesi)  tarama testlerinde ana prensiplerle ilgili olarak şunları söyledi:

‘’Bu testlerde ana prensip ultrasonografi ile fetusun muayenesine ilave olarak anneden alınan kan örneğinde, bebekte en sık görülebilecek genetik hastalıklar ve nöral tüp defekti riskinin hesaplanmasına dayanır. Böylece özellikle down sendromlu çocuk sahibi olma açısından yüksek riske sahip gebe popülasyonu tespit edilerek ileri teşhis yöntemleri uygulanabilecektir.”

Prenatal tarama testlerinin bebeğin down sendromu, edwards sendromu gibi bazı genetik hastalıklar açısından taranması amacıyla geliştirilmiş kan testleri olduğunu anlatan Opr. Dr. Özdurak, “Ayrıca nöral tüp defekti (omurga açıklıkları) olarak bilinen bir grup sinir sistemi hastalıkları da yine bu testlerle taranabilmektedir. Bu testler ekonomik ve kolay ulaşılabilen testlerdir. Anne kanından çalışıldıkları içinde herhangi bir düşük riski taşımaktadırlar” dedi.

Down sendromunun yenidoğan bebeklerde en sık görülen kromozomal hastalık olduğunu ve ortalama 800 doğumda 1 görüldüğünü bildiren Opr. Dr. Özdurak, şunları kaydetti:

“20 yaş altında 1700 doğumda bir görülürken, 40-45 yaş arası doğumlarda 70 doğumda bir görülmektedir. Dolayısıyla ileri anne yaşı önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır.’’

-‘’İKİLİ TEST TARAMA TESTLERİ ARASINDA EN DEĞERLİ OLANIDIR’’-

Prenatal tarama testleri içerisinde en erken dönemde yapılan ve risk hakkında en değerli bilgiyi sunan testin ikili test olduğunu anımsatan Opr. Dr. Özdurak, bu konuda şu bilgileri verdi:

“11. ve 14. gebelik haftaları arasında kadın doğum uzmanı tarafından bebeğin ense kalınlığı ölçümü yapılır, takiben anneden alınan kanda free b hcg ve PAPP- A değerleri bakılır. Daha sonra bu değerler anne yaşı ile de birleştirilerek yukarıda bahsettiğimiz genetik hastalıklar açısından bir risk hesaplaması yapılır. Risk 1/250 den küçük ise aileye bebeğin risksiz grupta olduğu anlatılarak rutin takibe devam edilir. Risk 1/250 den büyük ise kesin tanı koyabilmek için amniyosentez gibi ileri girişimsel işlemlere ihtiyaç duyulacaktır.”

Üçlü testte yine ultrasonografi ile fetusun yaşı belirlendikten sonra anneden alınan kanda hCG, AFP ve Estriol çalışılarak risk tayinin yapıldığını anlatan Opr. Dr. Özdurak, açıklamasını şöyle sürdürdü:

‘’Dörtlü testte ise bunlara ilave olarak anne kanında inhibin A seviyesi çalışılır. İkili testte down sendromu olgularının yüzde 90’ı saptanabilirken, üçlü testte yüzde 60-70’i,  dörtlü testte ise yüzde 80-85’i saptanabilmektedir.

Ayrıca ikili test daha erken gebelik haftasında yapıldığı için daha erken dönemde anomalili bebeğin tespitine olanak tanır. Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere ikili test tarama testleri arasında en değerli olandır. Üçlü ve dörtlü testin ikili teste üstünlüğü ise fetusta nöral tüp defekti açısından da tarama yapabilmesidir. Ancak iyi bir ultrasonografi muayenesi bu üstünlüğü ortadan kaldırabilmektedir.”

Opr. Dr. Özdurak bu testlerin hepsi birer olasılık testi olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgulayarak, riskin düşük çıkması fetusta down sendromunun kesinlikle olmadığı anlamına gelmediği gibi riskin yüksek çıkmasının ise fetusun down sendromlu olduğunu göstermeyeceğini sözlerine ekledi.

Opr. Dr. Özdurak, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

 

VELİLERE KARNE UYARISI

VELİLERE KARNE UYARISI

-ÖZEL SANİ KONUKOĞLU HASTANESİ  PSİKOLOGU ÖZUFACIK:

-‘’AİLELER İÇİN ÇOCUKLARININ İYİ BİR KARNE İLE GELMELERİ

ÖNEMLİDİR. AMA UNUTULMAMALIDIR Kİ, KARNEDEKİ NOTLAR

ÇOCUĞUN VE AİLENİN BAŞARISIDIR”

-‘’DENGELİ BİR ÖDÜL-CEZA SİSTEMİ İDEAL OLACAKTIR’

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikoloğu Pelin Özufacık, çocuklarının karnesinde zayıf olmasının doğal olduğunu belirterek, ‘’Aileler için çocuklarının iyi bir karne ile gelmeleri önemlidir. Ama unutulmamalıdır ki, karnedeki notlar çocuğun ve ailenin başarısıdır” dedi.

Özufacık, okullarda yarı yıl tatilinin 25 Ocak’ta başlayacağını anımsatarak, yarı yıl tatilinin tüm öğrenciler için dinlenme fırsatı sunacağını söyledi.

Yarı yıl tatilinde asıl hedefin ‘’çocuğun kendisini değerlendirmesini sağlamak, başarısızlık varsa çözüm yollarını aramak, yorgunluk ve stres atmak, dinlenmek ve yeni bir dönemi karşılamaya hazırlanmak’’ olması gerektiğini ifade eden Özufacık, ‘’Karne notu ne olursa olsun dönemin bitmesi her çocuk için tatilin başlaması anlamına gelir’’ diye konuştu.

‘’Beklentileri karşılamayan bir karne ile gelen çocuk için yarıyıl tatili, anne baba tarafından sadece bir telafi fırsatı olarak planlanabilmektedir” diyen Özufacık, şu uyarılarda bulundu:

“Oysa karnesinde kötü notlar bulunan bir çocuğun tatil ihtiyacı, iyi bir karneye sahip çocuğun tatil ihtiyacı ile aynıdır. Başarısızlık varsa, öncelikle başarısızlığın sebepleri aile tarafından değerlendirilmesi gerekir. Çocuklar tek başlarına kendilerini değerlendiremezler. Aileler, alay etmeden, eleştirilerde bulunmadan, ne yapılması gerektiğinin kararını vermelidir.’’

‘’Çocuğun karnesinde zayıf olması doğal’’ diyen Özufacık, her öğrencinin her zaman aynı başarıyı gösteremeyeceğine vurgu yaptı.

“Ben sana demiştim”,  “çalışmazsan sonuç bu olur”  gibi sözler yerine, “şu anda ne yapılmalı?” sorusuna yanıt aranması gerektiğinin altını çizen Özufacık, “Tabi ki aileler için çocuklarının iyi bir karne ile gelmeleri önemlidir. Ama unutulmamalıdır ki, karnedeki notlar çocuğun ve ailenin başarısıdır” görüşlerine yer verdi.

-DENGELİ ÖDÜL-CEZA SİSTEMİ-

Ailelerin karne için verdiği olumlu ya da olumsuz aşırı tepkilerin çocukları duygusal yönde etkileyebildiğine işaret eden Özufacık, bu durumun ‘’başarı oranına göre sevildiklerini ve başarılı olmaları koşulu ile sevilebileceklerini’’ düşünmelerine neden olduğunu belirtti.

Ödüllendirmede aşırıya kaçılmasının, ödülün değerini azaltacağını savunan Özufacık, şunları kaydetti:

“Bir süre sonra öğrenci ödüle ulaşmak için başlangıçtaki heyecanı duymayacaktır. Cezalandırma da önermiyoruz. Sevdiği aktivitelere küçük sınırlılık getirme işe yarayabilir. Ancak sert cezalandırmalar çocuk ile ailenin arasının açılmasına neden olabilir. Dengeli bir ödül-ceza sistemi ideal olacaktır.’’

-TATİLDE NELER YAPILMALI-

Tatilde yapılması gerekenler konusunda da önerilerde bulunan Özufacık, havaların soğuk olmasının, çocukların sürekli evde kapalı ortamda kalmasını gerektirmediğini ifade etti.

Çocuğun ailesi ve arkadaşlarıyla sinema, cafe, alışveriş merkezi gibi yerlere gitmesinin birçok faydası bulunduğunu bildiren Pelin Özufacık, soğuk havayı bahane edip sürekli evde oturmanın çocuğun televizyon veya bilgisayar karşısında çok fazla zaman  geçirmesine neden olduğunu anımsattı..

Özufacık, açıklamasını şöyle sürdürdü:

‘’Böylece çocuk hareketsiz kalır, avare olur ve verimsiz bir gün geçirir. Günün belli saatlerinde bilgisayar ile oynamanın veya televizyonda ilgi çeken bir programı izlemenin bir sakıncası yoktur. Ancak bütün bir gün evde kalmış bir çocuğun biraz da sıkıntıdan bilgisayar veya televizyon karşısında oyalanmak zorunda kaldığını unutmamak gerekir.’’

Özufacık, tatilde çocuğun psikolojik ve fizyolojik sağlığı açısından mümkün olduğunca dışarıdaki çeşitli aktivitelere katılmasına izin vermek gerektiğini de sözlerine ekledi.