EVDE EGZERSİZ PROGRAMI

EVDE EGZERSİZ PROGRAMI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emre Kurtgil, ev egzersiz programının kas kütlesinin ve gücünün yeniden kazanılmasına yardımcı olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ KURTGİL:

“EV EGZERSİZ PROGRAMI KAS KÜTLESİNİN VE GÜCÜNÜN YENİDEN KAZANILMASINA YARDIMCI OLUR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emre Kurtgil, ev egzersiz programının kas kütlesinin ve gücünün yeniden kazanılmasına yardımcı olduğunu söyledi. 

Fiziksel hareketsizliğin, dünya genelinde yaşam kayıpları risk faktörleri arasında dördüncü sırada, çağımızın yaygın hastalıklarından obezitenin ise ana nedenlerinden olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, “Artık şeker (diyabet), tansiyon, kalp ve damar hastalıkları, kireçlenme, kemik erimesi (osteoporoz), kan yağlarında yükselme (hiperlipidemi) vb. pek çok hastalıkta yalnızca ilaç tedavisi yeterli olmamaktadır” dedi. 

Hastaların dikkat etmediğinde ve egzersiz yapmadıkları sürece hastalıklarını kontrol altına alamadığını kaydeden Dr. Öğ. Üyesi Kurtgil, “İyileşme ve rehabilitasyonun temelini fizik tedavi oluşturmakla birlikte, en iyi sonucu almak için evde egzersiz vb. tamamlayıcı bir program önemlidir” şeklinde konuştu.  

EVDE EGZERSİZİN ÖNEMİ

“Egzersiz yapmayı sürdürmezseniz, zaman kaybetmeniz yanında dolaşımınız yavaşlar, iltihaplanma tekrarlar, sertlik başlar, kas kütlesi ve gücünde hızlı kayıplar olur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, kas atrofisi adı verilen bu süreci şöyle özetledi: 

“Kas atrofisi, hareketsiz olduğunuz her an meydana gelir. Kaslarınızı düzenli olarak kullanmadığınızda parçalanmaya başlarlar. Ev egzersiz programıyla fizik tedavi, kas kütlesini ve gücünü yeniden kazanmanıza yardımcı olur. Kaslarınızı, eklemlerinizi, bağlarınızı ve diğer dokularınızı sürekli çalıştırmak, fizik tedavinin tüm terapötik (iyileştirici) faydalarını elde ederek, sürdürmenin tek yoludur.” 

GÜNDE EN AZ 30 DAKİKA FİZİKSEL AKTİVİTE VEYA EGZERSİZ ÖNEMLİ

Sağlık için günde en az 30 dakika fiziksel aktivite ya da egzersiz öneren Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, şöyle devam etti: 

“Fiziksel aktiviteye, günlük ev işleri yapmak, çiçek sulamak, evcil hayvan bakmak, enstrüman çalmak, örgü-nakışla uğraşmak, evde basit tamir işleri yapmak, dans etmek, video oyunları oynamak vb. örnek verilebilir. Egzersizden kasıt ise sağlık için özel olarak yapılandırılan planlı ve tekrarlı vücut hareketleridir ki yaşlılar ve kronik rahatsızlığı olanlar evde basit egzersizler yaparak sağlıklarını koruyabilirler.” 

EVDE YAPILABİLECEK PRATİK EGZERSİZLER

Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, evde yapılabilecek pratik egzersizleri şöyle sıraladı: 

“1. Kalça kaslarını güçlendirmeye yardımcı olabilecek hızlı bir egzersiz, oturarak bacak kaldırma şeklinde yapılabilir. 

2. Kişi ayakta bir bacağını düz tutarak yavaşça geriye doğru kaldırmalı, kısa bir süre tutarak ve ardından yavaşça tekrar aşağıya indirerek kalça kaslarını güçlendirebilir.

3. Duvara karşı şınav, vücudunuzun üst bölümünü güçlendirmek için evde yapabilecek basit bir egzersizdir.

4. Dengeyi ve baldır gücünü artırabilecek hızlı bir egzersiz, ayak parmak uçlarına basarak topuk yükseltme, bir süre bu pozisyonda kaldıktan sonra yavaşça aşağı inerek egzersiz tamamlanır.

5. Denge ve hareketliliğe yardımcı olabilecek diğer bir egzersiz ise kişinin bir sandalyenin arkasında ayakta durarak bir ayağını kaldırıp ayak parmakları ile sandalyenin ucuna dokunduktan sonra ayağını yere indirerek yapabileceği egzersizdir.

6. Diz kaslarını güçlendirmek için bir direnç bandı kullanılabilir. Kişi bu egzersizi gerçekleştirmek için dik bir şekilde bir sandalyeye oturmalı ve ayak bileğinin etrafına bir direnç bandı sarmalıdır. Sonrasında, bacaklarını uzatıp yavaşça düzleştirmeli, bir süre orada tutmaları gerekmektedir.

7. Omuz hareketliliğini artırmak ve sertliği azaltmak için kişi sırtı dik ve kolları yanlarında olacak şekilde bir sandalyeye oturmalıdır. Sonrasında, omuzlarını yavaşça bir daire şeklinde önce bir yöne, sonra diğer yöne çevirmelidir.

8. Kol arkası kası için kişi sandalyenin kenarına oturmalı ve ellerini kalçalarının yanına koymalıdır. Daha sonra kollarıyla destek alarak vücudunu sandalyeden kaldırmalı ve vücudunu tekrar aşağı indirmek için dirseklerini bükmelidirler.”

SONUÇLAR

Fizik tedavi sırasında alınan tedavi edici sonuçlara değinen Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, sözlerini şöyle tamamladı:

 

“- Kan ve lenf dolaşımının artması,

-  İnflamasyonun azalması

-  Akciğerlerin kapasitesinin artması

-  Kas gücünün geri kazanılması

-  Hareket aralığının iyileşmesi

-  Esnekliğin artması

-  Fonksiyonel becerilerin yeniden kazanılması

-  Metabolizmanın hızlanması

-  Mide ve bağırsak sorunlarının azalması

-  Stresin azalması

-  Ruhsal durumun iyileşmesi, moralin artması, üzüntü ve sıkıntının azalması

-  Öz yeterlilik ve öz güven duygusunun artması

-  Vücut mekaniği ve dengesinin düzelmesi.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE DENGE MERKEZİ KURULDU

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE DENGE MERKEZİ KURULDU

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Bölümü bünyesinde Denge Merkezi kuruldu.

KBB HASTALIKLARI ÖĞRETİM ÜYESİ DİŞİKIRIK: “VERTİGO ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Bölümü bünyesinde Denge Merkezi kuruldu.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi İlyas Dişikırık, vertigonun (Baş dönmesi) çözümsüz olmadığını söyledi.

Her adımda dengede olmanın, yaşam kalitesini yükseltmek ve günlük aktivitelerde rahatlık sağlamak adına büyük etkiye sahip olduğunu belirten Opr. Dr. Dişikırık, “Vertigo sadece bir bulgu olduğundan öncelikle altta yatan hastalığın tedavi edilmesi gerekir” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Dişikırık, Denge Merkezi’nde vertigo ve denge kaybıyla ilgili şikayetlere karşı etkili ve olumlu çözümler sunmayı hedeflediklerini kaydetti.

VERTİGO VE DENGE BOZUKLUĞU ŞİKAYETLERİ

KBB Hastalıkları ve Odyoloji Bölümlerine yoğun vertigo ve denge bozuklukları şikayetleri aldıklarını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Dişikırık, şöyle devam etti:

“Bu tür şikayetlerde kaynağın belirlenmesi için altta yatan sorunun tanılanmasında kullanılacak testlerin doğru tercih edilmesi, uygulanması ve yorumlanması önemlidir. Özellikle öykünün doğru alımı, kulak muayenesi, nörolojik olarak muayeneyle işitmenin kontrolü yapılmalıdır.

Ayrıntılı hikaye alımı birinci ve en önemli adımdır. Şikayetlerin nasıl ve ne zaman, başladığı, baş dönmesinin ne kadar süreyle devam ettiği, ilaçların kullanılması, işitmede kayıp, çınlama durumuna ek olarak kusma, baş ağrısı, mide bulantısı, yürüme ve görmede kayıp ve bozukluk vb. belirtiler ayrıntılı biçimde öğrenilmelidir.

KBB hastalıkları uzmanının yaptığı fizik muayenenin sonuçları ile öykü alımının sonuçları bir araya getirilerek, en doğru test belirlenerek değerlendirilir.”

DENGE MERKEZİNDE BULUNAN CİHAZLAR VE YAPILAN TESTLER:

Dr. Öğr. Üyesi Dişikırık, Denge Merkezinde bulunan cihazları ve yapılan testleri şöyle özetledi

  • “Odyometre Cihazı
  • Timpanometri (Orta kulak basıncı) Cihazı
  • ABR (BERA: İşitsel Uyarılmış Beyinsapı Yanıtları) Testi
  • Otoakustik Emisyon
  •  VNG (Videonistagmografi) Cihazı.”

“VNG, denge sistemini değerlendiren önemli bir laboratuvar testi olup, göz hareketlerini ‘video googles’ adlı kameralı gözlüklerle kaydeden, analiz yapan yüksek teknolojiye sahiptir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Dişikırık, şu bilgileri paylaştı:

“Baş dönmesi ve denge kaybının kaynağının bir hastalık olup olmadığını belirlemede kullanılır. İç kulakta kristallerle ilgili sorun belirlenirse, özel manevralar ya da egzersizlerle, kristallerin yerine yerleşmesi sağlanır. Merkezimizde, repozisyon manevraları, medikal tedavi, Brandt-Daroff egzersizleri, habitüasyon egzersizleri gerçekleştirilmektedir.”

“GAZİANTEP SPİNAL GÜNLERİ” TOPLANTISI

“GAZİANTEP SPİNAL GÜNLERİ” TOPLANTISI

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu iş birliğiyle “Gaziantep Spinal Günleri” toplantısının dördüncüsü düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANI PROF. DR. MEHMET ZİLELİ:

“BÖLGEDEKİ UZMANLARLA BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ ALANINDAKİ GÜNCEL TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ DEĞERLENDİRİYORUZ” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu iş birliğiyle “Gaziantep Spinal Günleri” toplantısının dördüncüsü düzenlendi.   

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Zileli, “Spinal Günleri Toplantılarımızda bölgedeki uzmanlarımızla Beyin ve Sinir Cerrahisi alanındaki güncel araştırmaları ve tedavi yöntemlerini değerlendiriyoruz” dedi. 

Spinal cerrahinin teknik olarak karmaşık ve hassas bir alan olduğunu belirten Prof. Dr. Zileli, şu bilgileri paylaştı:

“Her cerrahi prosedür gibi, spinal cerrahide de riskler vardır. Cerrahi sonrası iyileşme süreci genellikle hastanın durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir. Spinal cerrahi kararı verilmeden önce, hastayla cerrahı arasında geçecek detaylı iletişimin, değerlendirme sürecine olumlu katkısına dikkat çekmeye çalışıyoruz.”

Yöneticiliğini SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla’nın yaptığı toplantıda Şehitkamil Devlet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Adem Doğan “Servikal Spondilotik Myelopati” konulu bir sunum gerçekleştirdi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlenen toplantıya SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar, SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Ulutaş ile bölgedeki hastanelerden beyin ve sinir cerrahları katıldı.

GENÇ İŞ İNSANLARINA İLK YARDIMIN PÜF NOKTALARI ANLATILDI

GENÇ İŞ İNSANLARINA İLK YARDIMIN PÜF NOKTALARI ANLATILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) Kadınlar Kurulu Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu tarafından, sosyal sorumluluk projesi kapsamında dernek üyelerine ilk yardımın püf noktaları anlatıldı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ EĞİTİM HEMŞİRESİ TABUR:

“YAŞAM İLE ÖLÜM ARASINDAKİ SÜREÇTE ANCAK DOĞRU İLK YARDIM BİLGİMİZ BİZLERE YARDIMCI OLABİLİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep Genç İş İnsanları Derneği (GAGİAD) Kadınlar Kurulu Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu tarafından, sosyal sorumluluk projesi kapsamında dernek üyelerine ilk yardımın püf noktaları anlatıldı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur, yaşam ile ölüm arasındaki süreçte ancak doğru ilk yardım bilgisinin yardımcı olabileceğini söyledi.

Dünyada her 5 saniyede bir kişinin yaralanma sonucu hayatını kaybettiğini anımsatan Tabur,“ Herkes her an, herhangi bir yerde, bir kaza veya yaralanma sonucu ilkyardıma ihtiyaç duyabilir” dedi.

“Toplumda bilinçle müdahale edebilecek her yaştan insan -buna yaşlı nüfus ve bakıcılar dahil- ilkyardım konusunda eğitimli olursa, yaralanmalar önlenebileceği gibi, acil durum sonrası doğru müdahale ile hayatlar da kurtarılabilir” diyen Tabur sözlerini şöyle tamamladı:

“İlkyardıma ihtiyaç duyulduğunda bilinçli hareket etmelerini sağlamak amacıyla talep edilen eğitime SANKO Üniversitesi Hastanesi İlk Yardım Eğitim Merkezi olarak destek vermekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.

İnsanların hayatına olumlu dokunmak ve insan sağlığına katkı sağlamak adına desteklediğimiz bu sosyal projede, birlikte yapacağımız uygulamaların da büyük etkisi olacağına inanıyorum.”

Eğitimin sonunda katkılarından dolayı Tabur’a Sosyal İlişkiler ve Eğitim Komisyonu Başkanı Elif Konukoğlu Kara tarafından GAGİAD Hatıra Ormanı fidan sertifikası takdim edildi.

Katılımcılara belge takdimi sonrası anı fotoğrafı çekimi gerçekleştirildi.

ÜÇ DAMAR BYPASS VE ORGAN NAKLİ AMELİYATI EŞ ZAMANLI YAPILDI

ÜÇ DAMAR BYPASS VE ORGAN NAKLİ AMELİYATI EŞ ZAMANLI YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, üç damar bypass ve canlı vericili böbrek nakli ameliyatı eşzamanlı yapıldı. SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne organ nakil için gelen 40 yaşındaki M.T.’ye yapılan tetkikler sırasında dört damarının tıkalı olduğu belirlendi. M.T.’nin onayı sonrasında hem üç damarından bypass hem de canlı vericili böbrek nakil ameliyatı eşzamanlı gerçekleştirilerek, sağlığına kavuşması sağlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL: “KALP DAMAR CERRAHİSİ BÖLÜMÜ İLE EŞ ZAMANLI BYPASS VE BÖBREK NAKLİ AMELİYATINI GERÇEKLEŞTİRDİK” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, üç damar bypass ve canlı vericili böbrek nakli ameliyatı eşzamanlı yapıldı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne organ nakil için gelen 40 yaşındaki M.T.’ye yapılan tetkikler sırasında dört damarının tıkalı olduğu belirlendi. M.T.’nin onayı sonrasında hem üç damarından bypass hem de canlı vericili böbrek nakil ameliyatı eşzamanlı gerçekleştirilerek, sağlığına kavuşması sağlandı. 

Diyabet (Şeker) hastalığından 20 yıldan beri tedavi gören M.T., dört yıl önce gittiği sağlık kuruluşunda yapılan kan tahlilinde keratin değerinin yüksek çıkması üzerine acilen bir nefroloji uzmanıyla görüşmesi için yönlendirilmiş. 

Nefroloji uzmanından iki böbreğinin de yüzde 25 oranında çalıştığını öğrenen M.T., doktorunun, sürecin sonunda diyalize girmesi gerekeceğini, ancak bu süreyi mümkün olduğu kadar uzatmak için çalışacaklarını söylediğini kaydetti.

BEBEĞE AMELİYATSIZ KULAK ŞEKİLLENDİRME TEDAVİSİ

BEBEĞE AMELİYATSIZ KULAK ŞEKİLLENDİRME TEDAVİSİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 57 günlük bebeğe ‘Ameliyatsız Kulak Şekillendirme’ tedavisi yapıldı. SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Uzmanlarından Dr. Hikmet Cilli, ameliyatsız kulak şekillendirmede 57 günün aslında işlemin başarı şansı açısından geç süre olmasına rağmen çok iyi sonuç aldıklarını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. HİKMET CİLLİ: “BEBEK 57 GÜNLÜK. ASLINDA İŞLEMİN BAŞARI ŞANSI AÇISINDAN GEÇ OLMASINA RAĞMEN ÇOK İYİ SONUÇ ALDIK” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 57 günlük bebeğe ‘Ameliyatsız Kulak Şekillendirme’ tedavisi yapıldı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Uzmanlarından Dr. Hikmet Cilli, ameliyatsız kulak şekillendirmede 57 günün aslında işlemin başarı şansı açısından geç süre olmasına rağmen çok iyi sonuç aldıklarını söyledi. 

Bebeğin ailesinin 57 günlükken polikliniğe başvurduğuna dikkat çeken Dr. Cilli, “Bebekte kalkık kulak memesi ve kulak kepçesinde yapışıklık vardı. Bölgemizde bu tedavinin uygulanması bebeklerimiz açısından büyük şans” dedi.

Doğum sonrası zaman geçtikçe, başarı şansı azaldığını anımsatan Dr. Cilli, “İşlemin erken dönemde yapılabilmesi için şehrimizde uygulanması büyük avantaj oluşturuyor. Bebeğimize ve ailesine hayırlı olsun” ifadelerini kullandı.

BEBEĞİN ANNESİ

Ameliyatsız kulak şekillendirme işlemi yapılan bebeğin annesi S. M. yaşadıkları süreçle ilgili şöyle konuştu: 

“Bebeğimizin kulağında kıvrılma ve alt kulak memesinde katlanma vardı. Internette ameliyatsız kulak şekillendirme tedavisini görünce Dr. Hikmet Cilli ile görüştüm. Sağ olsun bu konuda çok yardımcı oldu. Gün geçtikte kulağında iyileşme gördük, şu an çok şükür iyi durumda.”

BEBEĞİN BABASI

Bebeğin babası S. M. ise “Dr. Hikmet Cilli hocamıza çocuğumuzun kulağının fotoğraflarını ulaştırdığımızda 57 günlük olduğu için düzelmeme ihtimali de olduğunu söyledi. Ancak gayet etkili ve güvenilir bir yöntem ile hocamızın gayretleriyle şu an çocuğumuzun kulağı gayet iyi durumda” diyerek, mutluluğunu dile getirdi.

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile 15-49 yaş grubu arasındaki kadınlara yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında depremden etkilenen Gaziantep’in Nurdağı İlçesinde anne ve anne adaylarına yönelik iki gün süren eğitim programı düzenledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ VE GAZİANTEP İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ NURDAĞI’NDA ANNE VE ANNE ADAYLARINI BİLGİLENDİRDİ 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile 15-49 yaş grubu arasındaki kadınlara yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında depremden etkilenen Gaziantep’in Nurdağı İlçesinde anne ve anne adaylarına yönelik iki gün süren eğitim programı düzenledi. 

Bir yıllık planlanan eğitimlerin yedincisinde SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, hastane personeli ve Halk Sağlığı Hizmetleri Müdürlüğü uzmanları ile Nurdağı İlçesi Geçici Konteyner Merkezi ve Atalar Köyü’nde anne ve anne adayları bir araya geldi. 

Program kapsamında, İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Eğitimcilerinden Uzm. Dr. Ayşe Meltem Ergen, Hemşire Kadriye Özdemir ve Hemşire Duygu Akşahin gebeliğe hazırlık, riskli gebelikler, dikkat edilmesi gereken konular, doğum öncesi izlemler ve bakım, doğum ve lohusalık süreci, bebek izlemleri ve dikkat edilecek konular, yenidoğan tarama programı, anne ve bebek sağlığı, anne sütü ve önemi, üreme sağlığı ile akılcı ilaç kullanımı, afetlerde kadın üreme sağlığı konularında bilgi paylaştı. 

Toplam 529 kişiye ulaşılan eğitimler, katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla son buldu.

ROMATİZMA HASTALARI KIŞA HAZIR MI?

ROMATİZMA HASTALARI KIŞA HAZIR MI?

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, romatizma hastalarının hem hastalığın kendisi hem de kullandıkları ilaçlar nedeniyle yaşamlarına çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KISACIK:

“ROMATİZMA HASTALARININ HEM HASTALIK HEM DE KULLANDIKLARI İLAÇLAR NEDENİYLE YAŞAMLARINA ÇOK DİKKAT ETMESİ GEREKİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, romatizma hastalarının hem hastalığın kendisi hem de kullandıkları ilaçlar nedeniyle yaşamlarına çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi. 

Prof. Dr. Kısacık,” Romatoloji hastalarında düzenli poliklinik takibi, kilo kontrolü, düzenli egzersiz, sigarayı bırakmanın yanı sıra, takip eden romatoloji uzmanı tarafından önerilecek vitaminler ve mineraller tedavinin başarısını artırmaktadır” dedi.

Kış aylarının soğuk ve enfeksiyonların çok görüldüğü bir dönem olması nedeniyle romatizma hastaları için daha da önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kısacık, romatoloji hastalarına şu önerilerde bulundu:

1. Sıcakta Kalın: Soğuk havalarda eklemlerdeki katılık artış gösterir, ayrıca bağ doku romatizmalarında ellerde renk değişikliği artar. Bu yüzden gerek evde gerekse dışarıda sıcak olmalıyız.

2. Egzersiz: Çoğu hastamızın en sık yaptığı egzersiz olan açık alan yürüyüşlerini kışın yapmadıklarını/yapamadıklarını görüyoruz. Bu durum eklem katılığını artırmaktadır. Bu yüzden ev içi germe egzersizleri yapılabilir. Bilmiyorum demeyin lütfen internette bir dakika içerisinde yüzlerce germe egzersizi karşınıza çıkmakta. Hiç bulamazsanız önerilerimin de olduğu YouTube kanalımdan bu egzersizlere ulaşabilirsiniz. 

3. En Kritik Öneri Beslenme: Burada bir noktaya özellikle dikkat çekmek isterim; beslenmeden kastımız asla bol bol kalori alıp kilo alalım değil. Balık, zeytinyağı, taze meyve sebze, ceviz gibi faydalı kuruyemişler çok önemli. Buna ilave olarak C vitamini içeren meyveler hiç unutulmamalı. 

4. Sıvı Tüketimini İhmal Etmeyelim Lütfen: Kış aylarında soğuğun etkisiyle sıvı tüketimi genellikle azalmaktadır. Ancak sıvı tüketimi ve sıvı dengesi hastalığın kontrolü açısından büyük önem taşımaktadır. 

5. Hava Durumu Takibi: Hava durumu takibi önemli çünkü romatizma hastalarında kemik erimesi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden karlı ve buzlu havalarda kayıp düşmemek gerekiyor. Bu konu çok önemli lütfen aklımızda tutalım. 

6. Kullanılan İlaçlar: Verdiğimiz ilaçların birçoğu vücut direncimizde kısmen zafiyet oluşturmakta. Bu yüzden ateşli enfeksiyon durumlarında bazı ilaçların kullanımına ara vermek gerekebilir. Bu durumlarda tedavinizi takip eden doktorunuzla irtibata geçmenizi öneririm.

7. Düzenli Poliklinik Kontrolü: Hastalığınızı takip eden romatoloji uzmanının sizi bilmesi ve tanıması çok önemli. Çünkü hastada görülecek değişiklikler büyük önem taşımaktadır. Takip eden doktorun kontrol için önerdiği sürelerine uymak önemlidir. Gerek hastalık şiddeti gerekse ilaçlar nedeniyle gelişebilecek yan etkiler açısından lütfen düzenli kontrolleri ihmal etmeyelim.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ- III”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ- III”

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu tarafından “Gaziantep Spinal Günleri - III” toplantısı düzenlendi.

BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANI PROF. DR. MEHMET ZİLELİ:

“TOPLANTILARIMIZDA PAYLAŞTIĞIMIZ BİLGİLER, SPİNAL CERRAHİ ALANINDAKİ STANDARTLARI YÜKSELTEBİLİR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu tarafından “Gaziantep Spinal Günleri - III” toplantısı düzenlendi.  

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Zileli, Spinal Günleri’nde paylaşılan bilgilerin, spinal cerrahi alanındaki standartları yükseltebileceğini söyledi.

Bu tür toplantılarla bölgede spinal cerrahi alanında yapılan ameliyatlar ve klinik çalışmalar hakkında karşılıklı bilgi alışverişi de yapabildiklerini belirten Prof. Dr. Zileli, “Spinal Günleri, spinal cerrahi ve omurga sağlığı alanındaki uzmanların bir araya gelerek bilgi ve deneyimlerini paylaştığı önemli bir etkinlik haline geldi. Bu da bu toplantıların devamlılığının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir” dedi.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyeleri Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar, Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Ulutaş ile farklı sağlık kuruluşlarından beyin ve sinir cerrahlarının katıldığı toplantıda, 25 Aralık Devlet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ali Nehir “Lomber Dar Kanalda Ameliyat Endikasyonları ve Teknikleri” konusunda paylaşım yaptı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda düzenlenen toplantı, konuyla ilgili vaka sunumlarının ardından, anı fotoğrafı çekimiyle son buldu.

DÜNYA ANTİBİYOTİK FARKINDALIK HAFTASI

DÜNYA ANTİBİYOTİK FARKINDALIK HAFTASI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, 18 – 24 Kasım Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası nedeniyle bir stant kuruldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BİLGİLENDİRME YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, 18 – 24 Kasım Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası nedeniyle bir stant kuruldu.

Küresel antibiyotik direnci konusundaki farkındalığı artırarak, antibiyotik direncinin yayılmasını önlemeye yönelik farkındalık yaratmak amacıyla kurulan stantta hastane eczacıları Ebru Kaçar ile Hilal Akbağ, hasta, hasta yakınları ile personele bilgilendirme yaptı.

Yoğun ilgi gören standı SANKO Üniversitesi Hastanesi Mesul Müdürü Dr. Mehmet Subaşı ve İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri de ziyaret etti.

GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINA KARŞI BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLÜ TUTMA YOLLARI

GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINA KARŞI BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLÜ TUTMA YOLLARI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Gamze Ganime Yıldırım, grip ve soğuk algınlığına karşı bağışıklığı güçlü tutmak için beslenmede protein, posa vitamin ve minerallerin artırılması gerektiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BESLENME UZMANI YILDIRIM:

“BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLÜ TUTMAK İÇİN BESLENMEDE PROTEİN, POSA, VİTAMİN VE MİNERALLER ARTIRILMALI”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Gamze Ganime Yıldırım, grip ve soğuk algınlığına karşı bağışıklığı güçlü tutmak için beslenmede protein, posa vitamin ve minerallerin artırılması gerektiğini söyledi.

Havaların iyice soğuduğu, kış mevsiminin kendini hissettirmeye başladığı bu dönemde grip ve soğuk algınlığının yaygın görüldüğünü anımsatan Yıldırım, enfeksiyon sırasında vücudun enerji ihtiyacının yüzde 10-12 oranında arttığını belirtti.

Grip ve soğuk algınlığından korunmak, bağışıklığı güçlendirmek ve hastalıkları daha hafif geçirmek için dikkat edilmesi gereken önemli noktalara değinen Yıldırım, şu önerilerde bulundu:

“Her gün tüm besin gruplarından alınmalıdır. Her öğünde protein, kompleks karbonhidratlar, posa, lif, sağlıklı yağlar ve haftada 2 gün balık tüketilmelidir. Et, tavuk ve balığa ağırlık verip her öğün sebze ve yoğurt tüketilmelidir. Balık tüketimi yeterli olmayan bireyler için Omega-3 takviyesi önerilmektedir.

Gün içerisinde öğünlerimizin probiyotik ve prebiyotik değerini yükseltmeli (yoğurt, kefir, turşu vb.) yeterli görmediğimiz zamanlarda probiyotik ve prebiyotik takviyesi alınmalıdır.

Düzenli egzersiz ve hareketli hayat alışkanlık haline getirilmelidir. Soğuk havalarda dışarda egzersiz, yürüyüş vb. yapılamıyorsa evde basit hareketler ile sedanter (fiziksel aktivitenin hiç olmadığı ya da düzensiz olduğu bir yaşam tarzı) hayattan çıkılmalıdır.”

SU TÜKETİMİ ÖNEMLİDİR

Vücudun düzenli çalışması için su tüketiminin önemine vurgu yapan Yıldırım, şöyle devam etti:

“Enfeksiyon sırasında meydana gelen sıvı kaybına karşı günlük 2,5-3 litre su tüketilmesine özen gösterilmelidir. Gün içerisinde yeterli vitamin, mineral ve lif alınması önemlidir. Günde 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesi önerilmektedir. Her öğünde salata, sebze yemeği ve meyveye ağırlık verilmelidir.”

TÜKETİLMESİ GEREKEN VİTAMİN VE MİNERALLER

Yıldırım, özellikle üst solunum yolu enfeksiyonundan korunmak ve kolay atlatmak için tüketilmesi gereken vitamin ve mineralleri ise şöyle sıraladı:

“- C Vitamini: En önemli antioksidan vitaminlerdendir. Özellikle taze meyve ve sebzelerden alınması çok daha önemlidir. Taze biber, portakal, limon, mandalina, greyfurt, nar, domates, roka, maydanoz, kuşburnu ve kivi yüksek C vitaminine sahip sebze ve meyvelerdir.

- Çinko ve Selenyum: Bağışıklık sisteminde en etkili antioksidan minerallerdir. Selenyum; et, soğan, sarımsak ve deniz mahsullerinde bulunmaktadır. Çinko; çiğ fındık, kabak çekirdeği, ceviz badem vb. yağlı tohumlarda, kuzu eti, hindi eti, mantar ve kuşkonmazda bulunmaktadır.

- Omega 3: Bağışıklık ve kalp damar rahatsızlıklarının vazgeçilmez en değerli yağ asididir. Mevsimi geldiğinde haftada iki gün balık tüketilmesine özen gösterilmelidir. Ceviz ve çiğ badem de Omega 3 içeren yağlı tohumlardır.

- Prebiyotik ve Probiyotik Besinler: Bağışıklığın en önemli kaynağı bağırsak florasıdır. Güçlü bağırsak florası güçlü bağışıklık demektir. Bağırsak florasını güçlendirmek için gereken probiyotik ve prebiyotiklerdir. Kefir ve yoğurt probiyotik besinlerin başında gelir. Aynı zamanda muz, pancar, sarımsak, soğan ve enginar bağırsak florasını güçlendirmektedir. Yetersiz alınmaları durumunda doğru takviyeler alınmalıdır.

- Zencefil: Mide bulantısı, kusma, baş dönmesi ve soğuk terleme gibi gribe bağlı semptomları azaltmakta yardımcı olur. Bağışıklığı güçlendir ve grip sırasında sağlıklı terlemeyi oluşturarak, vücuttan toksinleri atmaya yardımcı olur.

- Zerdeçal (Kurkumin): Antienflamatuvar etkisi kanıtlanmış bir besindir. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda tedavi edici özelliği bulunmaktadır. Solunum yolları enfeksiyonlarında yanında bağışıklığı da güçlendirmek için kullanılmaktadır. Zerdeçal karabiber ile tüketilmelidir. Çünkü karabiberde bulunan piperin, zerdeçaldaki kurkumin maddesinin vücutta emilimini arttırmaktadır.”

BAĞIŞIKLIK KÜRÜ TARİFİ

Yıldırım, bağışıklığı güçlendirmeye yönelik ise şu kür tarifini verdi:

“Malzemeler: 1 yemek kaşığı toz zencefil veya taze zencefil rendesi, 1 yemek kaşığı toz zerdeçal, 1 yemek kaşığı toz tarçın, 1 tatlı kaşığı toz karabiber, 2-3 yemek kaşığı bal, limon.

Hazırlanışı: 2-3 yemek kaşığı (dileğinize göre) süzme balın içerisine toz zencefil, toz zerdeçal, toz karabiber ve toz tarçını ekleyip karıştırın. Toz tarçın, vücudun termo etkisini artıracaktır. Bu oluşan karışım tutuk bir kıvamda olacaktır. Bu karışıma yavaş yavaş limonu sıkarak açın ve macun kıvamına gelene kadar karıştırıp limon eklemeye devam edin (Bir kapta oda sıcaklığında bu karışımı saklayabilirsiniz).

Tüketim Önerileri:

Bir yemek kaşığı macundan ağzınıza atıp üzerine ılık süt içebilirsiniz.

Bir kupaya bir yemek kaşığı bu macundan ekleyip üzerine sıcak su ekleyerek keyifli bir kış çayı yapabilirsiniz.

Bir bardak sıcak süte karıştırıp tüketebilirsiniz (Ilık süt ve bal karışımı öksürüğe ve boğaz ağrılarına iyi gelecektir).

Bu tarifi herhangi bir kronik hastalığı olanlar ve gebe ile emzikliler doktorlarına danışmadan tüketmemelidir.”

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ VI

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ VI

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile 15-49 yaş grubu arasındaki kadınlara yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında Gaziantep’in Yavuzeli İlçesinde anne ve anne adaylarına yönelik iki gün süren eğitim programı düzenledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ VE GAZİANTEP İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ YAVUZELİ’NDE ANNE VE ANNE ADAYLARINI BİLGİLENDİRDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü iş birliği ile 15-49 yaş grubu arasındaki kadınlara yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında Gaziantep’in Yavuzeli İlçesinde anne ve anne adaylarına yönelik iki gün süren eğitim programı düzenledi. 

Bir yıllık planlanan eğitimlerin altıncısında SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, hastane personeli ve Halk Sağlığı Hizmetleri Müdürlüğü uzmanları, Yavuzeli İlçesinde anne ve anne adayları bir araya geldi.

İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Eğitimcilerinden Uzm. Dr. Ayşe Meltem Ergen, Hemşire Kadriye Özdemir ve Hemşire Duygu Akşahin tarafından gebeliğe hazırlık, riskli gebelikler, dikkat edilmesi gereken konular, doğum öncesi izlemler ve bakım, doğum ve lohusalık süreci, bebek izlemleri ve dikkat edilecek konular, yenidoğan tarama programı, anne ve bebek sağlığı, anne sütü ve önemi, üreme sağlığı ile akılcı ilaç kullanımı, afetlerde kadın üreme sağlığı konularında bilgiler verildi.

Katılımcıların sorularının yanıtlandığı eğitim programı anı fotoğrafı çekimiyle son buldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle etkinlik düzenlendi.

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ÜNAL SARIKABADAYI:

“PREMATÜRE BEBEKLERLE İLGİLİ FARKINDALIK HENÜZ YETERLİ DEĞİL”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle etkinlik düzenlendi.

Anadolu Toplantı Salonu’nda düzenlenen etkinlikte SANKO Üniversitesi Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi görerek, sağlığına kavuşan bebekler ve aileleri, hekimler, hemşireler ve yenidoğan yoğun bakım personeli ile bir araya geldi.

Etkinlikte konuşma yapan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Prof. Dr. Ünal Sarıkabadayı, pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de prematüre bebeklerle ilgili farkındalığın henüz yeterli olmadığını söyledi.

Prof. Dr. Sarıkabayı, “17 Kasım Dünya Prematüre Günü, prematüre bebeklerle ve bu bebeklerle ilgili çabaların farkındalığını artırmaya yönelik olarak kutlanmaktadır. Anne karnından başlayarak, en az altı yaşına kadar bu bebeklerimizin yakın takip edilmesi gerekiyor” dedi.

Prematüre bebeklerle ilgili sürece katkı sağlayan herkesin çabasının çok önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sarıkabadayı, “SANKO Üniversitesi Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakımı olarak, özellikle yönetimin desteğiyle yapılan teknolojik yatırımlar konusunda çok şanslıyız. Bu vesileyle tüm SANKO Ailesi yönetimine teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Sarıkabayı, konuşmasının ardından prematüre bebeklerle pasta keserek, anı fotoğrafı çektirdi. Palyaço eşliğinde şarkılara eşlik eden ve bir arada eğlenen prematüre bebeklere armağanlar takdim edildi.

Etkinliğe SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcıları Rabia Ağar ve Hüseyin Söylemez, Mesul Müdür Mehmet Subaşı ile akademisyenler, hekimler, yöneticiler, personel ve öğrenciler de katılım sağladı.

SANKO HASTANESİ’NDE “BİLİNÇLİ GEBELER, SAĞLIKLI BEBEKLER” EĞİTİMİ

SANKO HASTANESİ’NDE “BİLİNÇLİ GEBELER, SAĞLIKLI BEBEKLER” EĞİTİMİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. GÜZEL: “GEBELİĞİ, DOĞUM ÖNCESİ VE SONRASI BİR BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde anne adaylarına yönelik, “Bilinçli Gebeler, Sağlıklı Bebekler” konulu farkındalık eğitimi verildi.  

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, gebeliği doğum öncesi ve sonrası bir bütün olarak değerlendirdiklerini söyledi.

Gebelik takibinde, annenin gebe kaldıktan sonra doğumdan lohusalık dönemine giden süreci değerlendirdiklerini belirten Prof. Dr. Güzel, “Annenin bilinçli olması, doğum öncesi hazırlığı, gebelikle ilgili sorunları, hastalıklarının takibini ya da tedavisi çok önemli. Bu nedenle bu tür eğitim toplantılarını düzenlemeye devam edeceğiz” dedi.

DR. ÖĞR. ÜYESİ DUYGU ALİME ALMALI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Duygu Alime Almalı ise sağlıklı gebeler ve sağlıklı bebekler için SANKO Üniversitesi Hastanesi olarak annelerin yanında olduklarını ifade etti.

Gebeliğin kadının hormonlarının etkisiyle fizyolojik ve psikolojik olarak değişimlere açık olduğu bir süreç olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Almalı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gebelik takibinde ana yürütücü biz olsak da gebelik multidisipliner bir şekilde ele alınması gereken bir durumdur. İlk gebe bilgilendirme toplantımızda da bu konunun üzerinde durarak gebelik sürecini bir bütün olarak ele aldık. Kadın sağlığı ve doğum hekimleri olarak bizler, diyetisyenimiz, fizyoterapistimiz, ebemiz ve bebek hemşiremizle gebelik sürecinde yanınızdayız.

Toplantılarımıza devam ederek, gebelik haftalarına göre değerli gebelerimizi gruplar halinde misafir etmeyi planlıyoruz. Amacımız gebelerimizin vücudunun bu sürece hızlıca uyum sağlaması ve sorunsuz bir gebelik ve lohusalık süreci geçirilmesidir.”

UZM. PSİKOLOG ELİF TÜRKOĞLU

Uzm. Psikolog Elif Türkoğlu ise gebelikte ilk üç ayın zıt duyguların geliştiği bir dönem olduğuna dikkat çekti.

Bulantı, kusma, yorgunluk, halsizlik ve uykulu hissinin gebenin bebeği suçlamasına sebep olabileceğine dikkat çeken Uzm. Psikolog Türkoğlu, “Bu dönemde gebe, duygusal olarak her şeye karşı aşırı hassas ve kırılgandır. Çabuk sinirlenme, çabuk mutlu olma gibi kararsız psikolojik tepkiler görülebilir” şeklinde konuştu.

DİYETİSYEN MELTEM DEMİRCİ

Diyetisyen Meltem Demirci de gebelikte kadının vücudunda, bir bebeğin oluşması ve büyümesi ile bazı değişiklikler izlendiğini hatırlatarak, şu bilgileri paylaştı:

“Oluşan bu değişimlerle birlikte gebe hem kendisinin hem de bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bu dönemde beslenmesine daha fazla dikkat etmek zorundadır. Gebelikte artan enerji ve besin ihtiyaçlarının karşılanması için dengeli ve yeterli beslenmek önemlidir.”

FİZYOTERAPİST ELİF NUR GÜÇLÜ

Fizyoterapist Elif Nur Güçlü ise gebeliği vücut sisteminde önemli anatomik ve fizyolojik değişikliklerin meydana geldiği bir süreç olarak tanımladı.

Fizyoterapist Güçlü, “Bu süreçte bedenin ruhsal ve fiziksel açıdan iyi yönetilmesi gebeliğin oluşturduğu ve doğum sırasında meydana gelebilecek sorunların önlenmesi açısından önemlidir” uyarısını yaptı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda düzenlenen eğitim, katılımcıların sorularının yanıtlanması ve birlikte fotoğraf çekimi ile son buldu.

DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. SARIKABADAYI: “PREMATÜRELER, DİĞER BEBEKLERE GÖRE DAHA UZUN SÜRE HASTANEDE KALIRLAR VE EVDE BAKIMLARI DA ÇOK ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Prof. Dr. Ünal Sarıkabadayı, prematüre bebeklerin diğer bebeklere göre daha uzun süre hastanede kaldıklarını ve evde bakımlarının da çok önemli olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Sarıkabadayı, 17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, normal gebelik süresini tamamlayarak doğan bebeklerin “miadında doğan”, gebeliğin 37’nci haftasından önce dünyaya gelen bebeklerin ise “prematüre yenidoğan” olarak kabul edildiğini kaydetti.

“Prematüre bebekte de diğer bebeklerde olduğu gibi özellikle ilk beslenmenin kolostrum denilen anneden gelen ilk sütle yapılması çok önemli ve değerlidir” diyen Prof. Dr. Sarıkabadayı, anne sütü ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Anne sütü, bebeği enfeksiyonlardan ve bağırsak sistemini nekrotizan enterokolitten (bağırsaklarda oluşan ve hemen tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilen bir enflamasyondur) koruma gibi pek çok faydasıyla birlikte, ilerde zeka düzeyinin bile daha iyi olmasına katkı sağlar.

Bebekler emmediğinde annelere sütlerini sağarak steril kaplarda ve buzdolabında uygun koşullarda saklamalarının öneriyoruz. Anne sütü yokluğu ya da yetersizliğinde bu sütler kullanılabilir.”

Erken doğan bebekte emme, yutma, nefes alma ve tüm bunların koordinasyonunda sorunlar yaşanabileceğini anlatan Prof. Dr. Sarıkabadayı, “Beslenme sırasında yaşanabilecek soluk tutma, morarma atakları, emme, yutma ve nefes alma koordinasyonunda ilk günler, bazen de birkaç hafta sürebilen, sık yaşanan sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.

BEBEKLERİN BEYİN GELİŞİMİNDE UYKU ÖNEM TAŞIYOR

Bebeklerin beyin gelişiminde uykunun da büyük önem taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Sarıkabadayı, prematüre bebeklerin doğumdan sonra ilk günlerinin büyük bir kısmını 15- 22 saat uykuyla geçirdiğini, bunun da normal bir bebeğin uyku süresinden fazla olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Sarıkabadayı, 36. hafta sonrasında uyku azalırken ağlamanın arttığını anımsatarak, şu önerilerde bulundu:

“Prematüre bebekler düzenli uyku, uyanıklık döngüsü geliştirmeleri uzun sürdüğünden özellikle geceleri uyumakta zorluk çekerler. Bu ritmi oluşturabilmeleri için oyun ve uyaranları gündüz saatlerine saklayın. Bebekler daha az ses ve ışıkla daha rahat uyuyabileceğinden, gece bebeğinizi beslerken ya da altını değiştirirken zayıf ışık kullanabilirsiniz. Sallamak, banyo yaptırmak, gezdirmek de yarar sağlayabilir.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDE BEBEĞE KALP AMELİYATI YAPILDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDE BEBEĞE KALP AMELİYATI YAPILDI

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM SORUMLUSU PROF. DR. SARIKABADAYI: “BÖLGEMİZDE KALP HASTALIĞI OLAN ÇOCUK HASTALARIN CERRAHİSİ BÜYÜK BİR SORUNDUR” KALP VE DAMAR CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. MEŞE: “KALPTEKİ KİTLEYİ CERRAHİ OLARAK ÇIKARDIK, BEBEĞİ SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE AİLESİNE TESLİM ETTİK” ANNE T. C.: “KIZIM YAŞAMAYI ÇOK İSTEDİ, DOKTORLARIMIZ DA KIZIMA UMUT OLDU”

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM SORUMLUSU PROF. DR. SARIKABADAYI:

“BÖLGEMİZDE KALP HASTALIĞI OLAN ÇOCUK HASTALARIN CERRAHİSİ BÜYÜK BİR SORUNDUR”

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. MEŞE:

“KALPTEKİ KİTLEYİ CERRAHİ OLARAK ÇIKARDIK, BEBEĞİ SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE AİLESİNE TESLİM ETTİK”

ANNE T. C.: “KIZIM YAŞAMAYI ÇOK İSTEDİ, DOKTORLARIMIZ DA KIZIMA UMUT OLDU”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde ilk kez bir bebeğe kalp ameliyatı yapıldı. Kalbinde pıhtı olan 2 kilo 400 gram ağırlığındaki bebek, açık kalp ameliyatının ardından sağlıklı bir şekilde ailesine teslim edildi.

Anne T. C. (32), bebeğine, rahatsızlığı sonrasında gittikleri bir özel sağlık kuruluşunda hidrosefali (beyinde sıvı birikmesi) teşhisi konulduğunu, tedavi sürecinde bu kez de kalbinde kitle tespit edildiğini söyledi.

Bebeğinin tedavisi için SANKO Üniversitesi’ne yönlendirildiğini belirten T. C., “SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Prof. Dr. Ünal Sarıkabadayı, kızımı takibe aldıktan sonra diğer birimlerden doktorlarla görüşerek kızımı riske atmadan ameliyatını planladılar” dedi.

“O süreçte kızım çok mücadele verdi. Pıhtının koparak akciğere atma riski vardı” diyen T. C., “Ameliyat için 12 gün bekledik, üç saate yakın süren ameliyat başarılı geçti ve kızımın kalbindeki pıhtı temizlendi. Hidrosefali tedavisi devam ediyor ama buna rağmen kızım hayata tutunmak istiyor. Kızım yaşamayı çok istedi ve doktorlarımız da kızımıza umut oldu” ifadelerini kullandı.

PROF. DR. ÜNAL SARIKABADAYI

Prof. Dr. Ünal Sarıkabadayı ise sağlık sorunları yaşayan 58 günlük bebeğin tedavisini üstlendiklerine dikkat çekerek, süreci şöyle özetledi:

“Yaşadığı ciddi sağlık sorunları nedeniyle hastanemize yönlendirilen bebek, yenidoğan yoğun bakımımızda 24 saat gözetim altında tutuldu. Gerçekleştirdiğimiz ilaç tedavisine yanıt vermeyince, kalp ve damar cerrahisi bölümümüzle yaptığımız görüşmeler sonucu, açık kalp cerrahisi yapılması gerektiği sonucuna ulaştık.

Bölgemizde kalp hastası çocuk hastaların cerrahisi büyük bir sorundur. Bu hastamız ek hastalıkları da olması nedeniyle sevk edilmek istenmiş ama başka merkezlerce kabul edilmemiştir. Bunun üzerine SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bülent Meşe tarafından 2 kilo 400 gram ağırlığındaki bebeğimize açık kalp cerrahisi yapılmıştır.

Hastanemizde kalp hastalığı nedeniyle ameliyat edilen ilk bebek hastamızdır. Ameliyatı yapan Doç. Dr. Bülent Meşe’ye, operasyon sırasındaki özverili desteklerinden dolayı Anestezi ve Reanimasyon Bölümüne ve Yenidoğan Yoğun Bakım Ekibine çok teşekkür ediyorum.”

DOÇ. DR. BÜLENT MEŞE

Bebeğin ameliyatını gerçekleştiren SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bülent Meşe de “Yenidoğan yoğun bakımda kranial (beyin) patoloji sonucu hidrosefali nedeni ile tedavisi yapılan ve tetkiklerinde kalbin içinde kitle saptanan bebeğimizi değerlendirdiğimizde kitlenin sağ kulakçık içinde ve kulaklıklar arasındaki duvardan kaynaklandığını tespit ettik” diye konuştu.

Bu patolojik kitlenin ameliyatla alınmasının kaçınılmaz olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Meşe, “Hazırlıkları yaparak bebek hastamızı açık kalp ameliyatına aldık. Kalpteki kitleyi cerrahi olarak çıkardık. Güzel ve özenli bakım sonrası bebeği sağlıklı bir şekilde ailesine teslim ettik. Tüm ekip arkadaşlarıma ve hastaneme teşekkürü borç biliyorum” ifadelerine yer verdi.

14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ: RİSKİNİZİ BİLİN, ÖNLEMİNİZİ ALIN

14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ: RİSKİNİZİ BİLİN, ÖNLEMİNİZİ ALIN

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. BAŞTEMİR: “DİYABET RİSKİNİZİ VE YAPMANIZ GEREKENLERİ BİLMEK; ÖNLEM, ERKEN TANI VE ZAMANINDA TEDAVİ İÇİN ÖNEMLİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Baştemir, diyabet riskinin ve yapılması gerekenlerin bilinmesinin, diyabeti önleme, erken tanı ve zamanında tedavi için önemli olduğunu bildirdi.

14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Baştemir, “Dünyada her on yetişkinden biri diyabet hastası, bunların yüzde 90'ından fazlası Tip 2 diyabet hastasıdır. Tip 2 diyabetli hastaların yarısına yakını ise henüz teşhis edilmedi” dedi.

Çoğu durumda, Tip 2 diyabet ve komplikasyonlarının, sağlıklı yaşam alışkanlıklarının benimsenmesi ve sürdürülmesiyle geciktirilebileceğine ya da önlenebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Baştemir, şöyle devam etti:

“Diyabet erken teşhis edilerek tedavi edilmediğinde ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Tip 2 diyabet riski taşıyan kişiler için riskleri ve ne yapmaları gerektiğini bilmek, önlemeyi, erken tanıyı ve zamanında tedaviyi desteklemek açısından önemlidir.

Diyabetle yaşayanlar için, farkındalık, doğru bilgi ile kişisel bakımı destekleyen en iyi ilaç ve araçlara erişim, komplikasyonları geciktirmek veya önlemek için hayati öneme sahiptir. Sağlık profesyonellerinin, komplikasyonları erken tespit etmesi ve mümkün olan en iyi bakımı sağlaması için yeterli eğitimleri ve kaynaklara erişimleri olmalıdır.”

TİP 1 DİYABET

“Tip 1 diyabetin bir bağışıklık reaksiyonundan kaynaklandığı düşünülmektedir. Risk faktörleri, prediyabet (gizli şeker) ve Tip 2 diyabet kadar net değildir” diyen Prof. Dr. Baştemir, bilinen risk faktörleri ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

“- Aile Öyküsü: Tip 1 diyabetli bir ebeveyne, erkek ya da kız kardeşe sahip olmak.

- Yaş: Tip 1 diyabete her yaşta yakalanılabilmekle birlikte genellikle çocuklarda, gençlerde ve genç yetişkinlerde gelişir.”

TİP 2 DİYABET VE PREDİYABET

Aşırı kilolu durumlarda kilo vermek, sağlıklı beslenmek ve düzenli fiziksel aktivite yapmak gibi kanıtlanmış yaşam tarzı değişiklikleriyle Tip 2 diyabet ve prediyabetin önleyebileceğine veya geciktirebileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Baştemir, Tip 2 diyabet ve Prediyabet risklerini ise şöyle sıraladı:

“- Aşırı kiloluysanız,

- 45 yaş ve üzerindeyseniz,

- Tip 2 diyabetli bir ebeveyniniz, erkek kardeşiniz veya kız kardeşiniz varsa,

- Haftada 3 kereden az fiziksel olarak aktivite,

- Daha önce gebelik diyabeti (hamilelik sırasında diyabet) geçirdiyseniz veya 9 kilonun üzerinde bir bebek doğurduysanız,

- Alkolsüz yağlı karaciğer hastalığınız varsa Tip 2 diyabet riski altında olabilirsiniz.”

14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ

Prof. Dr. Baştemir, Dünya Diyabet Gününün, 1991 yılında IDF (Uluslararası Diyabet Federasyonu) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından diyabet kaynaklı artan sağlık tehdidiyle ilgili endişelere yanıt oluşturulduğunu anımsattı.

Dünya Diyabet Gününün, 2006 yılında 61/225 sayılı kararın kabul etmesiyle resmi bir Birleşmiş Milletler Günü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Baştemir, “Her yıl 1922'de Charles Best ile insülini keşfeden Sir Frederick Banting'in doğum günü olan 14 Kasım'da kutlanan Dünya Diyabet Günü, 160'tan fazla ülkede bir milyardan fazla insandan oluşan küresel bir kitleye ulaşan dünyanın en büyük diyabet bilinçlendirme kampanyasıdır” ifadelerini kullandı.

Dünya Diyabet Gününün, küresel bir halk sağlığı sorunu olan diyabetin önlenmesi, teşhis edilmesi ve yönetilmesi için toplu ve bireysel olarak yapılması gerekenler konusunda farkındalığın artırılması için fırsat sunduğunu anlatan Prof. Dr. Baştemir, yapılan çalışmalar konusunda şunları kaydetti: 

“Dünya Diyabet Gününde DSÖ, diyabetli kişilerin komplikasyon risklerini en aza indirebilecekleri yollara ilişkin farkındalığın artırılması da dahil olmak üzere temel bakıma adil erişim ihtiyacını vurgulayacak çalışmalar yapmaktadır.”   

RİSKİNİZİ BİLİN, ÖNLEMİNİZİ ALIN

Prof. Dr. Baştemir, “2021-2023 Dünya Diyabet Günü temasının diyabet bakımına erişim, 2023 yılı kampanyası sloganının ise Riskinizi Bilin, Önleminizi Alın” olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Baştemir, “2023 yılında kampanya, hastalığın geciktirilmesine veya önlenmesine yardımcı olmak için Tip 2 diyabet riskinizi bilmenin önemine odaklanmaktadır. Ayrıca, diyabetle ilişkili komplikasyonların etkisi ve zamanında tedaviyi sağlamak için doğru bilgi ve bakıma erişimin ve diyabet yönetiminin önemi vurgulanmaktadır” diyerek sözlerini sonlandırdı.

ORGAN BAĞIŞ HAFTASI

ORGAN BAĞIŞ HAFTASI

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. AKDOĞAN: “ORGAN BAĞIŞI, BİRÇOK İNSANIN HAYATINI KURTARMAKTADIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 3-9 Kasım Organ Bağış Haftası nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenlendi.

Organ bağış haftası nedeniyle online gerçekleştirilen SANKO’da Öğle Molası Canlı Yayınına konuk olan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Nefroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehtap Akdoğan organ bağışı konusunda paylaşım yaptı.

Organ bağışının birçok insanın hayatını kurtardığına vurgu yapan Prof. Dr. Akdoğan, “Ülkemizde organ bağış oranları son derece düşük. Özellikle kadavra bağış sayısı beklenilenin çok altında. 18 yaşını doldurmuş, akli dengesi yerinde olan herkes gönüllük esasına dayalı olarak, organ bağışçısı olabilir” dedi.

KURULAN STANT YOĞUN İLGİ GÖRDÜ

Organ Bağışı Haftası etkinlikleri kapsamında SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi (TransplANTEPSANKO) tarafından hastanede stant kuruldu.

İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ile SANKO Üniversitesi Hastanesinde görevli hekimler, hastalar, hasta yakınları, üniversite öğrencileri ve personelin ziyaret ettiği stantta organ bağışı farkındalığı sağlamak için bilgilendirmeler yapılırken, gönüllülerden organ bağış beyanı alındı.

10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜ MESAJI

10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜ MESAJI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. KİLECİ: “BÜYÜK ATATÜRK, AZİZ HATIRASI VE ESERLERİYLE SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 85’inci yıl dönümü nedeniyle bir mesaj yayımladı.

Dr. Kileci, “Kurtuluş Savaşımızın önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu, vatanını, milletini, bağımsızlığını her şeyin üzerinde tutan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aziz hatırası ve eserleriyle sonsuza dek yaşayacaktır” dedi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, asker kimliğiyle ordusuyla bütünleşen, yeni bir ulus kurarak halkıyla tek yürek olan, devrimleri ve geleceğe olan inancıyla Türk Ulusuna aklın ve ilmin aydınlattığı bir yol çizdiğini anımsatan Dr. Kileci, mesajında özetle şu görüşlere yer verdi:

“Büyük bir devlet adamı olarak dünya liderleri tarafından saygı ve hayranlıkla adından söz ettiren Mustafa Kemal Atatürk, destanlarla dolu bir tarih yazmıştır. Ne mutlu bizlere ki böylesi büyük bir liderin kurduğu ülkede, bağımsızlığımızın sembolü ay yıldızlı bayrağımızın altında özgürce yaşama hakkına sahibiz. Her karışı için canımızı vermekten çekinmeyeceğimiz bu cennet vatanı bizlere emanet eden Büyük Önderimizi ebediyete irtihalinin 85’inci yılında saygı, rahmet ve özlemle anıyoruz.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ KADROSUNU GENİŞLETİYOR

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ KADROSUNU GENİŞLETİYOR

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosuna Nöroloji Uzmanı Dr. Fatih Demir de katıldı.

UZM. DR. FATİH DEMİR HASTA KABULÜNE BAŞLADI 

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosuna Nöroloji Uzmanı Dr. Fatih Demir de katıldı. 

Uzm. Dr. Demir, 1982 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. 2000-2006 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimini tamamlayan Uzm. Dr. Demir, 2006-2008 yılları arasında Şanlıurfa Suruç Devlet Hastanesi’nde, 2008-2010 yılları arasında Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Acil Serviste asistan hekim olarak görev yaptı. 

2010-2015 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nöroloji alanında uzmanlık eğitimini tamamlayan Uzm. Dr. Demir, çeşitli kamu hastaneleri ve özel hastanelerde görev aldı. 

Uzm. Dr. Demir, SANKO Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Bölümü’nde hasta kabulüne başladı.

MEVSİM GEÇİŞLERİ BİZİ NASIL ETKİLİYOR?

MEVSİM GEÇİŞLERİ BİZİ NASIL ETKİLİYOR?

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, mevsim geçişleriyle birlikte vücutta ani sıcaklık değişimleri oluşumuyla, özellikle bağışıklık sistemi zayıf bireylerin hastalıklara yakalanma oranının arttığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ TÜRKMEN:

“MEVSİM GEÇİŞLERİNDE ÖZELLİKLE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ZAYIF OLAN BİREYLERİN HASTALIKLARA YAKALANMA ORANI ARTAR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, mevsim geçişleriyle birlikte vücutta ani sıcaklık değişimleri oluşumuyla, özellikle bağışıklık sistemi zayıf bireylerin hastalıklara yakalanma oranının arttığını söyledi. 

Değişen hava şartları nedeniyle vücut ısısı dengesinin tam sağlanamadığı ve bağışıklık sisteminin zayıfladığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “Bağışıklık sistemi savunma mekanizmasıdır ve vücudumuzu zararlı cisimlerden uzak tutarak, korur” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “Özellikle havanın bir anda ısınıp soğuması, güneşe aldanıp ince kıyafetler giyilmesi, beslenme ve uyku düzenindeki değişiklikler vücut direncini düşürür. Bu yüzden nezle, grip, farenjit gibi enfeksiyonlar ortaya çıkabilir” ifadelerini kullandı. 

HASTALIK BELİRTİLERİ BENZER OLABİLİR

“Mevsim geçişlerinde en sık karşılaştığımız hastalıklar soğuk algınlığı (nezle) ve griptir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Grip belirtilerinde ateş, baş ağrısı ve kas ağrıları daha fazla görülürken, soğuk algınlığında daha çok burun akıntısı, burunda tıkanıklık, hapşırma görülür. Kırgınlık, yorgunluk, halsizlik ise her iki hastalıkta da görülebilir. Her ikisine de virüsler neden olmaktadır. Grip daha ağır geçirilirken, soğuk algınlığı gribin daha hafif bir formu olarak düşünülebilir.” 

ÇOCUKLAR VE 65 YAŞ ÜSTÜ KİŞİLER DİKKATLİ OLMALI

Mevsim geçişlerinden en çok çocukların ve 65 yaş üstü kişilerin etkilendiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, bu durumun bağışıklık sistemlerinin daha zayıf olmasından kaynaklandığını anımsattı. 

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, erişkinlerin bütün gün kapalı ortamlarda çalışmaları ya da çocukların okullarda bir arada olmalarının bağışıklık sistemlerini zayıflatabildiği gibi mikropların çoğalması için ortam hazırladığına dikkat çekti. 

ELLERİ SIK YIKAMAK ÖNEMLİ

Grip ve nezlenin daha çok hava yoluyla bulaşan hastalıklar olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, şu bilgileri paylaştı: 

“Maske kullanmak, öksürürken ve hapşırırken ağzı kapatmak, sık sık el yıkamak korunma yöntemlerinin başında gelmektedir. Bu hastalıkların el temasıyla bulaşma olasılığı yüksek olduğundan elleri sık yıkamak bulaşma riskini düşürmektedir” 

TEDAVİ NEDENE VE KİŞİYE GÖRE FARKLILIK GÖSTERİR

Hastalığa uygun tedavi yönteminin o hastaya göre hekim tarafından belirlendiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, şu önerilerde bulundu: 

“Dinlenmek ve bol su içmek önemlidir. Ağrı kesici, ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. Burnu ve ağzı okyanus suyuyla temizlemek tedaviye yardımcı olur. Kişinin ateşi yükseliyorsa ve burun akıntısı koyu renge dönüştüyse bakteriyel enfeksiyon olabileceği akılda tutulmalıdır.” 

MEVSİM GEÇİŞLERİNDE YAPILMASI GEREKENLER

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, mevsim geçişlerinde yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

“- Grip olan kişilere 1,5 metreden fazla yaklaşılmamalı,

- Ortak kullanımı olan masa, telefon, kalem gibi nesneler sık temizlenmeli,

- Okul, hastane, fabrika gibi kalabalık ortamlarda el antiseptikleriyle eller temizlenmeli,

- Kapalı ortamlar sürekli havalandırılmalı,

- Düzenli beslenilmeli,

- Uyku düzeni olmalı,

 - Stresten olabildiğince uzak durulmalı,

- Sigaradan uzak durulmalı,

- Bol sıvı tüketilmeli,

- Grip hastalığına karşı aşı olunmalı,

- Tuzlu su, karbonatlı su ile gargara yapılabilir,

- Ilık suyla duş alınabilir,

- C vitamini deposu portakal, mandalina, greyfurt ve limon tüketilebilir,

- Takviye gıda olarak C vitamini kullanılabilir,

- Özellikle kronik hastalığı olanlar, çocuklar ve 65 yaş üstü kişiler dikkatli olmalıdır.”

AKCİĞER KANSERİ FARKINDALIK AYI

AKCİĞER KANSERİ FARKINDALIK AYI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, ülkemizde ve dünyada akciğer kanserinin görülme sıklığının çok yaygın olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ELBEYLİ:

“ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA AKCİĞER KANSERİNİN GÖRÜLME SIKLIĞI ÇOK YAYGINDIR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, ülkemizde ve dünyada akciğer kanserinin görülme sıklığının çok yaygın olduğunu söyledi. 

Prof. Dr. Elbeyli, 1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada “Kontrolsüz bir şekilde hava yolunu ve keseciklerini örten dokunun büyüyerek, işlevsel ve anatomik deformasyona uğraması olarak tanımlanan akciğer kanseri, erkeklerde hemen hemen ilk sırada, kadınlarda ise her yıl bir üst sırada kendine yer bulmaktadır” dedi.

Akciğer kanserinin; tütün mamulleri, sanayi gazları, tehlikeli gazlar, çevre kirliliği, hava kirliliği, genetik faktörler ve beslenme bozuklukları gibi nedenlerden kaynaklandığına dikkat çeken Prof. Dr. Elbeyli, “En sık karşılaşılan belirtileri nefeste daralma, göğüste ağrı, öksürük, kilo verme, iştah kaybı, bir takım normal fonksiyonlarda azalma ya da bozulma” ifadelerini kullandı.  

TANIDA PATOLOJİ ÖNEMLİ

Akciğer kanseri tanısında patolojinin büyük önem taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Elbeyli, “Akciğer kanseri şüphesi varsa öncelik histo-patolojik tanı koymaktır. Tanı konulduktan sonra hastalığın evresini belirlenmeli ve tedavi şekli değerlendirilerek, tedavi belirlenmeli, buna göre planlama yapılmalıdır” diye konuştu. 

TEDAVİ

Tıpta hastalığın değil, hastanın değerlendirilmesinin önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Elbeyli, her hastanın ayrı ayrı değerlendirilerek, planlamanın o doğrultuda yapılmasının önemine değindi. 

Akciğerde kötü huylu bir sorunla karşılaşılması durumunda öncelikle yapılabiliyorsa ilk sırada cerrahi tedavinin olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Elbeyli, tümörün tamamının temizlenerek çıkarılmasının hayatı kurtaran hatta yaşam süresini uzatan en etkili yöntem olduğuna vurgu yaptı. 

Prof. Dr. Elbeyli, “Patolojik tanı ile hastalıkla ilgili doğru evreleme yapılarak, erken evrede cerrahi yöntemle bu hastalara tedavi şansı sunulabilir. Bu da hastanın hayatını kurtararak, uzatabilecek bir seçenektir” diyerek sözlerini tamamladı.

AMELİYATSIZ KULAK ŞEKİLLENDİRME

AMELİYATSIZ KULAK ŞEKİLLENDİRME

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Hikmet Cilli, bebeklerde doğumsal kulak şekil bozukluklarının, doğum sırasında ve sonrasında görülebilen yaygın bir durum olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI BÖLÜMÜ’NDEN UZM. DR. CİLLİ: “BEBEKLERDE DOĞUMSAL KULAK ŞEKİL BOZUKLUKLARI, DOĞUM SIRASINDA VE SONRASINDA GÖRÜLEBİLEN YAYGIN BİR DURUMDUR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Hikmet Cilli, bebeklerde doğumsal kulak şekil bozukluklarının, doğum sırasında ve sonrasında görülebilen yaygın bir durum olduğunu söyledi.

Doğumsal kulak şekil bozukluğu görülen bebeklerin yüzde 5’inde ileriki yaşamlarını etkileyecek kalıcı şekil bozukluğu olduğunun literatürde görüldüğünü belirten Dr. Cilli, “Kepçe kulak, sarkık kulak, spock kulak, stahl kulak, sarmal şekil bozukluğu, eksik antiheliks şekli gibi ciddi bozukluklar, bu doğumsal anormalliklerden bazılarıdır” dedi. 

Yenidoğan döneminde bebekte bulunan yoğun östrojen seviyesinin, kulak kıkırdağının şekillenmesine olanak verdiğine dikkat çeken Dr. Cilli, şöyle devam etti: 

“Bu durumu avantaja çevirerek kulağa erken müdahale etmek mümkündür. Yaşamın ilk 6 haftasında yapılacak doğru bir müdahale, kulağın şeklini yüzde 100’e yakın oranda düzeltebilmektedir. Ne kadar erken müdahale edilirse başarı şansı o kadar yüksek olur. 

Kulak şekil bozukluklarının hem kozmetik problemler oluşturabileceği, ileriki yaşlarda çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyebileceği gibi gözlük kullanımı ihtiyacı durumlarında da dezavantaj yaratabilmektedir.” 

Yenidoğan döneminde müdahale edilmediğinde, ileride cerrahi işlem ile düzeltmekten başka seçenek kalmadığını anımsatan Dr. Cilli, “Cerrahi tedavi hem operasyon sonrası görülebilen komplikasyonlar nedeniyle risklidir hem de daha yüksek maliyete sahiptir” ifadelerini kullandı. 

AMELİYATSIZ KULAK ŞEKİLLENDİRME

Kulak şekil bozukluklarında yüz güldürücü sonuçlar veren silikon kalıplama yönteminin uzman bir pediatrist tarafından uygulanabildiğini vurgulayan Dr. Cilli, şunları kaydetti: 

“Hastanemizde gerçekleştirdiğimiz, erken bebeklik döneminde uygulanan silikon kulak kalıplama yöntemi ile cerrahi işleme gerek kalmadan kulaklar normal şekline kavuşturulabilmektedir. Böylece ileride çocukta ortaya çıkabilecek fizyolojik ve psikolojik olası olumsuzlukların önüne geçilmektedir.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE CUMHURİYET’İN İLANININ 100’ÜNCÜ YILI KUTLANDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE CUMHURİYET’İN İLANININ 100’ÜNCÜ YILI KUTLANDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılı, coşkuyla kutlandı. Hastane binası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk posterleri ve Türk Bayrakları ile donatılırken, Cumhuriyet Bayramı’na özel hazırlanan tablo karanfillerle süslendi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılı, coşkuyla kutlandı.

Hastane binası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk posterleri ve Türk Bayrakları ile donatılırken, Cumhuriyet Bayramı’na özel hazırlanan tablo karanfillerle süslendi. 

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünde yatarak ve ayaktan tedavi gören çocuklara yönelik düzenlenen etkinlikte ise çocuklar, Pamuk Prenses ve palyaço eşliğinde şarkılar söyleyip, oyunlar oynayarak, yüz boyama etkinlikleri ile bayram coşkusunu yaşadı. 

Çocuklar, Türk Bayraklı balonlarla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı aileleri ve hekimleri ile doyasıya kutladı. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi yönetimince hazırlanan Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılına özel armağan hastalara, hasta yakınlarına ve personele takdim edildi.

CUMHURİYET BAYRAMI MESAJI

CUMHURİYET BAYRAMI MESAJI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, “Bağımsızlığımızın en büyük teminatı olan Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlamanın gurur ve onurunu yaşıyoruz” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. KİLECİ:

“BAĞIMSIZLIĞIMIZIN EN BÜYÜK TEMİNATI CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, “Bağımsızlığımızın en büyük teminatı olan Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlamanın gurur ve onurunu yaşıyoruz” dedi. 

29 Ekim Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılı nedeniyle bir kutlama mesajı yayımlayan Dr. Kileci, “Bütün yaşamını milletine ve milletinin bağımsızlığına adayan, milletiyle bir bütün olup, fikirleriyle ve eserleriyle bir meşale gibi yolumuzu aydınlatmaya devam eden Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olan Cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatmak en büyük vazifemizdir” ifadelerini kullandı. 

Türk milletinin, geçmişte olduğu gibi günümüzde de birlik, beraberlik, inanç ve azimle, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Cumhuriyetimizi koruyarak, özgürlüğünden asla ödün vermeyeceğini vurgulayan Dr. Kileci, mesajını şöyle sürdürdü: 

“Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, her türlü yokluk ve zorluğa karşı koyarak, büyük mücadelelerle ilan ettiği Cumhuriyetimizle bize insanca yaşama hakkı sağlamış, kurtardığı bu güzel ülkede bağımsız, eşit, adil ve çağdaş bir düzen kurmuştur. Bu da en büyük eserim diye işaret ettiği Cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatmanın önceliğimiz olduğu anlamına gelmektedir.  

Atamızın kararlılıkla inşa ettiği aydınlık geleceğe yürümeye devam ederken, kenetlenmiş bir millet olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 100’üncü yılını kutlamanın coşkusunu paylaşıyoruz. 

Bu anlamlı günde, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere kahraman silah arkadaşlarını ve bağımsızlık uğruna canlarını vermekten çekinmeyen aziz şehitlerimizi rahmet ve şükranla, gazilerimizi minnetle anıyoruz. Büyük Önderimizin de ifade ettiği gibi; ‘Ne mutlu Türküm diyene’.”

“GEÇMEYEN BOĞAZ AĞRISI, BİRÇOK HASTALIĞIN HABERCİSİ OLABİLİR”

“GEÇMEYEN BOĞAZ AĞRISI, BİRÇOK HASTALIĞIN HABERCİSİ OLABİLİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, geçmeyen boğaz ağrılarının birçok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ TANRIVERDİ:

“EL YIKAMA VE ANTİSEPTİK KULLANIMI VİRÜS YAYILIMINI AZALTIR. MASKE VE ELDİVEN KULLANILABİLİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, geçmeyen boğaz ağrılarının birçok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi. 

“Strep A, İnfluenza (Grip), Soğuk Algınlığı (Nezle) gibi enfeksiyonlar, uzun süre ve bazen şiddetli boğaz ağrılarına neden olabilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, bu hastalıklara yönelik bilgiler paylaştı. 

STREP A

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Strep A, bademcik ve yutağın akut bakteriyel enfeksiyonudur. Bakteriler içinde en sık etken A grubu beta hemolitik streptokok (AGBHS) olan S. pyogenes’tir. Bu yüzden halk arasında Strep A enfeksiyonu olarak bilinir” dedi. 

Gelişmekte olan ülkelerde Strep A sıklığının gelişmiş ülkelere göre 5-10 kat fazla olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, şöyle devam etti: 

“Strep A yakın temas, solunum yolu ve cilt lezyonlarından bulaşabilir. Kuluçka süresi 2-4 gündür. Hastalık ani başlar. Ateş 38º C’nin üzerindedir. Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, baş ağrısı, halsizlik, kas ve karın ağrısı, bulantı, kusma, boyunda ağrılı lenf bezleri görülebilir. 

Zamanında tedavi edilmeyen ve yeterli tedavi almayan hastalarda akut romatizmal ateş (ARA) ve akut glomerulonefrit (böbreklerdeki küçük filtrelerin iltihaplanması) komplikasyonları gelişebilir. 

Tanıda hastanın klinik görünümü (Ateş, öksürük olmaması, boyunda büyümüş lenf bezleri, bademciklerin büyümesi ve hastanın yaşının 3-14 yaş arası olması) ve hızlı antijen testi kullanılır.” 

TEDAVİSİ

Strep A tedavisinde penisilin alerjisi yoksa ilk seçeneğin penisilin olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, şunları kaydetti: 

“Tek doz benzatin penisilin G, kas içine yapılır. Beraberinde semptomatik tedavi verilir. Penisilin alerjisi beklenmese dahi, bu tedaviyi acil müdahale yapılabilecek bir merkezde uygulamak ve hastayı 30 dakika gözlem altında tutmak önerilir. Korunmada genel hijyen kurallarına dikkat edilmeli, kalabalık yaşanan yerlerde havalandırmanın iyi olması sağlanmalıdır.” 

İNFLUENZA (GRİP)

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, gribin yüksek ateş, baş ağrısı, öksürük, yaygın kas ağrısıyla seyreden, burun, boğaz, üst solunum yolları bazen de akciğerleri tutan, salgınlar yapabilen bir enfeksiyon hastalığı olduğuna dikkat çekti. 

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Grip, influenza virüsünün neden olduğu, genellikle yıl içerisinde sonbahar ve kış aylarında daha sık görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Bu virüs, her yıl belirli sayıda insanı etkiler ve hastalanmasına neden olur” ifadelerine yer verdi. 

BELİRTİLERİ

Grip belirtilerinin virüsün vücuda girmesinden sonraki 1-3 gün içerisinde ortaya çıktığının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, bu belirtileri şöyle sıraladı: 

“Ateş yükselir (38° C ve üzeri) ve titreme görülür, bunlara baş ve karın ağrısı eşlik eder. Kuru öksürük yanında eklem ve boğaz ağrıları, iştahsızlık, burun akıntısı, hapşırma da görülebilir. Çocuklarda bu duruma kusma ve ishal eşlik edebilir, küçük çocuklarda dikkat edilmesi gereken ek belirti huzursuzluk, iştahsızlık ve uyku halidir.” 

Belirtilerin hastanın günlük işlerini etkileyecek düzeye ulaşabileceğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Halsizlik grip geçtikten sonra bile birkaç hafta devam edebilir. Şikâyetler genellikle 7 gün sürer, ilk 2-3 gün içerisinde şiddetlenir ve sonrasında düzelme başlar ancak iyileşme süresi 1-2 haftaya kadar da uzayabilir” diye konuştu. 

SOĞUK ALGINLIĞI

Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, nezlenin burun akıntısı, aksırık, boğaz ağrısı ve genellikle hafif bir baş ağrısının eşlik ettiği bir enfeksiyon hastalığı olduğunu anımsattı. 

“Bu belirtilere öksürük, iştahsızlık, halsizlik ve nadir olarak ateş eklenebilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Bu hastalığa yaklaşık 200 farklı virüs etken olur. Hastalığın en sık nedeni rinovirüslerdir. İnsanlarda en sık rastlanan enfeksiyon hastalıklarından biri olan soğuk algınlığı, sonbahar ve kış aylarında sık görülür. Yetişkinler yılda 2-3, çocuklar 6-12 defa hastalığa yakalanabilirler. Damlacık yoluyla doğrudan veya kontamine yüzeylerden dolaylı temasla bulaş olur. 

Semptomatik tedavi yapılır. Ağrı kesiciler ve ateş düşürücüler kullanılır. Antibiyotikler kullanılmaz. Erişkinlerde birinci kuşak antihistaminikler, dekonjestanlar denenebilir. En iyi destek tedavisi bol sıvı tüketmek ve istirahat etmektir. El yıkama ve antiseptik kullanımı virüs yayılımını azaltır. Eldiven ve maske kullanılabilir.”

HASTAYA UYUTULMADAN BEYİN TÜMÖRÜ AMELİYATI YAPILDI

HASTAYA UYUTULMADAN BEYİN TÜMÖRÜ AMELİYATI YAPILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Ulutaş, 65 yaşındaki S.G’ye, bilinci açıkken ve konuşarak beyin tümörü ameliyatı yaptı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANI DOÇ. DR. ULUTAŞ: “UYUTULMADAN AMELİYAT SAYESİNDE, FELÇ VE KONUŞMA BOZUKLUĞU GİBİ RİSKLERİN EN AZA İNDİRİLMESİ AMAÇLANIR”

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANA BİLİM DALI ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR: ŞİMŞEK: “HASTANIN AMELİYAT SIRASINDA KOMUTLARIMIZA YANITLARI, AMELİYATIN BAŞARISINDA ETKEN OLUR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Ulutaş, 65 yaşındaki S.G’ye, bilinci açıkken ve konuşarak beyin tümörü ameliyatı yaptı. 

Yaşadıklarını, “Yüzümde hafif bir felç durumu oluştu, önce anlam veremedim. Daha sonra konuşma yeteneğimi kaybedince SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne getirildim. Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Ulutaş’la görüştüm. MR’da beynimde tümör olduğu tespit edildi” sözleriyle anlattı. 

Doç. Dr. Ulutaş’ın, ameliyatın anestezi uygulanmadan ağrısız işlemle yapılmasının gereklilik ve önemini bildirdiğini ifade eden S.G., “Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Doç. Dr. Betül Şimşek, ameliyat sırasında benimle sürekli konuştu. Ameliyattan üç gün sonra taburcu oldum ve çok iyiyim” diyerek mutluluğunu paylaştı.  

DOÇ. DR. MURAT ULUTAŞ

Beyin tümörlerinin cerrahi tedavisinin çok hassas bir konu olduğuna işaret eden Doç. Dr. Murat Ulutaş ise özellikle beyindeki konuşma, hareketleri kontrol eden motor ve duyusal alan gibi özel ve önemli bölgelerde veya yakınlarında yerleşmiş tümörlerin cerrahi tedavisinin daha fazla hassasiyet gerektirdiğini söyledi. 

Ameliyat sırasında teknoloji desteğinin (nöronavigasyon, nöromonitörizasyon) bazen yeterli olmadığını, hastanın zarar görmemesi ve fonksiyon kaybı yaşamaması için ek tedbirler alınması gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Ulutaş, şunları kaydetti: 

“Uyanıklığın korunduğu, ağrının hissedilmediği anestezi ile bu hassas bölgelere yerleşmiş beyin tümörünün cerrahi tedavisi, teknolojik destekten daha kıymetli bilgiler vererek güvenli ameliyatların gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. 

Tümörün normal beyinden ayıklanması sırasında hasta ile konuşarak hareketleri izlenmekte ve fonksiyon kaybına uğrama riski en aza indirilmektedir. Yeterli bilgi ve tecrübesi olan anestezi hekimleri sayesinde bu özellikteki tümörlerin cerrahisi başarılı şekilde gerçekleştirilmektedir. 

Uyanık beyin tümörü ameliyatı, hastanın ameliyat sırasında kol, bacak ve konuşma gibi fonksiyonların operasyon anında takip edilmesine olanak tanımaktadır. Bu sayede ameliyat sonrası felç ve konuşma bozukluğu gibi riskleri en aza indirmek amaçlanır.” 

DOÇ. DR. BETÜL ŞİMŞEK

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Betül Şimşek de uyanık beyin tümörü ameliyatı öncesi hasta ile görüşülerek, sürecin anlatılmasının önem taşıdığının altını çizdi. 

“Ameliyat sırasında hastaya uyanık olacağını ve komutları yerine getirmesini isteyeceğimizi belirtiriz” diyen Doç. Dr. Şimşek, hastanın anestezi uzmanı ile uyumlu olmasının bu nedenle çok önemli olduğuna dikkat çekti. 

Bu bilgilendirmede ayrıca hastanın ameliyat anında ağırlaşma ve vücudunun belirli bölümünde dokunma hissini kaybetme gibi durumlarda bunu haber vermesi gerektiği konusunda uyarıldığını vurgulayan Doç. Dr. Şimşek, şöyle devam etti: 

“İnsan beyninde ağrı lifi yok. Bu sayede beyin içerisinde işlem yapılırken hasta ağrı hissetmez. Fakat kafatası derisi, kemiği ve beyin zarı ağrı lifleri taşımaktadır. Bu nedenle uyanık ameliyat öncesinde ağrı duymaması için hastanın başı uyuşturulur. 

Çok düşük dozlarda hastanın bilincinin tamamen kaybolmasını önleyecek sakinleştirici ilaçlar eşliğinde ameliyata başlanır ve bitene kadar devam eder. Beynin içinde yapılan işlemlerde de ağrı duyulmadığı için hasta hiçbir ağrı ve acı hissetmez. 

Anestezi teknolojileri sayesinde ameliyat sırasında hasta bir şey anımsamaz. Nihayetinde travmatik durum olması nedeniyle kişilerde psikolojik etkileri kalmaması için verdiğimiz düşük doz sedasyon ilaçları unutmayı sağlamaktadır.”

KOAH VE ASTIMLA YAŞAM KONFERANSI

KOAH VE ASTIMLA YAŞAM KONFERANSI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü tarafından “KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) ve Astımla Yaşam” konulu halka açık konferans düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. AKKOÇLU: “AMACIMIZ, NORMAL AKTİVİTELERİNDE NEFES ALIŞVERİŞLERİ SIRASINDA SIKINTI YAŞAYANLAR İÇİN ÇÖZÜMLER ÜRETMEKTİR”

GÖĞÜS HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. GÜNDOĞDU:

“HASTANIN TEDAVİYE ETKİN KATILIMI SAĞLANMALIDIR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü tarafından “KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) ve Astımla Yaşam” konulu halka açık konferans düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Atilla Akkoçlu, bazı insanların normal aktiviteleri sırasında, nefes alışverişlerinde birtakım sıkıntılar yaşadığını belirterek, “Amacımız, bu ve sorunlara çözüm üretmektir” dedi. 

“Nefes Darlığı ile Yaşam” konusuna değinen Prof. Dr. Akkoçlu, halka açık konferans düzenleme amaçlarının nefes darlığı, astım ve KOAH hastalarının sorularını yanıtlamak olduğunu söyledi. 

Hastaların sorunlarını değerlendirerek tedavi yöntemi belirlediklerini ifade eden Prof. Dr. Akkoçlu, “Halkımızı bu konuda bilinçlendirmek için toplantılarımızı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu. 

DOÇ. DR. NEVHİZ GÜNDOĞDU

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevhiz Gündoğdu ise “KOAH ile Yaşam” konusunda bilgiler verdi. 

Doç. Dr. Gündoğdu geri dönüşümü olmayan, ilerleyici hava akımı kısıtlanması ile karakterize bir hastalık olan KOAH’ın gelişiminde rol oynadığı düşünülen risk faktörlerini “Genetik faktörler, sigara, çevresel ve mesleki maruziyet, iç ve dış ortam hava kirliliği” olarak sıraladı. 

Tanı konulduktan sonra hasta ve yakınlarının hastalık hakkında doğru bilgilendirilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Gündoğdu, bu dönemde hastaların yakından takip edilmesinin önemine dikkat çekti. 

Hastanın tedaviye etkin katılımının sağlanması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Gündoğdu, “Hastanın olabildiğince aktif bir yaşam sürmeye yönlendirilmesi sağlığı açısından son derece önemlidir. Eğer hasta sigara içiyorsa sigarayı bırakması için bir takip ve tedavi programı düzenlenmelidir” diyerek sözlerini tamamladı. 

UZMAN DR. ALİ ERSOY

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Ali Ersoy ise “Astım ile Yaşam” konulu sunumunda şu bilgileri paylaştı: 

“Astım hava yolları aşırı duyarlığı ile özellikle gece hırıltılı solunum, nefes darlığı, öksürük ve göğüste sıkışıklık nöbetleri ile seyreden bir hastalıktır. Semptomlar kişiden kişiye değişiklik gösterir. Oluşan semptomlar tedaviyle ya da nadiren kendiliğinden düzelebilir.” 

Astım tedavisinde hedefin tam kontrol olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Ersoy, “Tedavide hasta ve hekim iş birliği halinde olup kişiye özgü tedavi programları oluşturulmalıdır. Ayrıca astımda tedavinin yanı sıra korunma da çok önemlidir. Hastanın tetikleyiciler konusunda eğitilmesi ve bunlardan uzak kalması sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Zeugma Toplantı Salonu’nda düzenlenen konferans, katılımcıların sorularının yanıtlanması ile sona erdi.

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Göktürk Maralcan, Türkiye’de yaklaşık on kadından birinin meme kanseri olduğunu belirterek, “Meme kanseri genç yaşlarda da görülmektedir” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GENEL CERRAHİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. MARALCAN:

“ÜLKEMİZDE MEME KANSERİ GENÇ YAŞLARDA DA GÖRÜLMEKTEDİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Göktürk Maralcan, Türkiye’de yaklaşık on kadından birinin meme kanseri olduğunu belirterek, “Meme kanseri genç yaşlarda da görülmektedir” dedi. 

Prof. Dr. Göktürk Maralcan, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle bir açıklama yaptı.

Meme kanserinde erken tanın önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Maralcan: “Erken tanı ile meme kanseri tedavisi çok başarılıdır. Kadınlar, meme kanseri riskinin farkında olmalı ve erken tanı için düzenli tarama testleri yaptırmalıdır” ifadelerini kullandı. 

MEME KANSERİ TARAMA TESTLERİ

Tarama testlerinin söz konusu risk olan kanseri erken keşfedebilmek için belirli aralıklarla yapılan testler olduğunu anımsatan Prof. Dr. Maralcan, meme kanseri için uygulanması gereken tarama testlerini şöyle sıraladı:

“-Kişinin kendi kendisine meme muayenesi yapması,

-Genel cerrahi uzmanına veya meme cerrahına muayene olması, 

-Hekimin kontrolünde mamografi yaptırmasıdır.” 

Yaşa göre kontrole gitme sıklığının değişiklik gösterdiğinin altını çizen Prof. Dr. Maralcan, şunları kaydetti: 

“Erken tanı için özellikle 40 yaş sonrası kadınların düzenli meme muayenesi ve mamografi yaptırmaları çok önemlidir. Bu nedenle belirli periyodlarla hekime kontrole gitmek şarttır. Kadınlar hekime gitmekten çekinmemeli ve korkmamalıdır. Bu korku ve çekingenlik yüzünden maalesef geç tanı konulan hastalarımız olmaktadır.” 

Her insanın sağlıklı ve güzel yaşamayı, sevdikleriyle birlikte yaşlanmayı hak ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Maralcan, “Bu nedenle hem bedenen hem de ruhen sağlığımızı korumak zorunda olduğumuzu unutmayalım” diye konuştu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HALKA AÇIK KONFERANS

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü tarafından “KOAH ve Astımla Yaşam” konulu halka açık konferans düzenlenecek.

“KOAH VE ASTIMLA YAŞAM” KONUŞULACAK 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü tarafından “KOAH ve Astımla Yaşam” konulu halka açık konferans düzenlenecek. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Zeugma Toplantı Salonu’nda düzenlenecek konferans, 18 Ekim 2023 Çarşamba günü saat 14.00’te gerçekleştirilecek.

Konferansta, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Atilla Akkoçlu “Nefes Darlığı ile Yaşam”, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevhiz Gündoğdu “KOAH ile Yaşam”, SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ali Ersoy ise “Astım ile Yaşam” konularında bilgiler paylaşacak.  

SONBAHARDA ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

SONBAHARDA ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevhiz Gündoğdu, sonbahar mevsimiyle birlikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığının da arttığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI DOÇ. DR. GÜNDOĞDU:

“SONBAHAR MEVSİMİYLE BİRLİKTE ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARININ GÖRÜLME SIKLIĞI DA ARTTI” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nevhiz Gündoğdu, sonbahar mevsimiyle birlikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığının da arttığını söyledi. 

Sonbahar mevsiminde boğaz enfeksiyonları, grip (influenza), sinüzit ve larenjit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarının daha da yaygın görüldüğünü belirten Doç. Dr. Gündoğdu, tedavinin; hastanın semptomlarına göre belirlendiğine vurgu yaptı. 

Pandemi sürecinde solunum yolu hastalığından korunmanın sosyal mesafelerle öğrenildiğini anımsatan Doç. Dr. Gündoğdu şu bilgileri paylaştı: 

“Bu dönemde kendimizi ve ailemizi korumak çok önemli. Eğer gripsek gebeler, yaşlılar ve kronik rahatsızlığı olan kişilerden uzak durmamız gerekiyor. Bulunulan ortamın havalandırılması da çok önemlidir. 

Grip olduğumuzda toplu ortamlarda bulunmayalım. Gebeliği olan kişilerden uzak duralım. Eğer hasta olmak istemiyorsak, toplu ortamlara girdiğimizde maske kullanımına da özen göstermeliyiz.”  

GRİP AŞISI ENFEKSİYONLARA KARŞI ETKİLİ YÖNTEMLERDEN BİRİ

Grip aşısının enfeksiyonlara karşı etkili yöntemlerden biri olduğunu kaydeden Doç. Dr. Gündoğdu, “Yaşlılarımızın, astım, KOAH, vb. kronik rahatsızlığı olanların, gebelerin ve 65 yaş üstü kişilerin aşılarını yaptırmasını öneriyoruz” uyarısını yaptı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HAYATA YENİDEN TUTUNDU

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE HAYATA YENİDEN TUTUNDU

Kalbi duran hasta SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servis Bölümü’nde, hekimlerin 45 dakika süren kalp masajı ile hayata döndü. SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne göğüs ağrısı şikâyeti ile getirilen ve muayene sırasında Ventriküler Fibrilasyon (VF- ölümcül kalp ritim bozukluğu) atağına girerek kalbi duran Abdullah Narin (42), hekimlerin müdahalesiyle hayata tutundu.

HASTA ABDULLAH NARİN: “DOKTORLAR 45 DAKİKA SÜREN KALP MASAJI VE YOĞUN ÇABAYLA BENİ HAYATA DÖNDÜRDÜ” 

Kalbi duran hasta SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servis Bölümü’nde, hekimlerin 45 dakika süren kalp masajı ile hayata döndü. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne göğüs ağrısı şikâyeti ile getirilen ve muayene sırasında Ventriküler Fibrilasyon (VF- ölümcül kalp ritim bozukluğu) atağına girerek kalbi duran Abdullah Narin (42), hekimlerin müdahalesiyle hayata tutundu. 

Yeniden hayata dönen Abdullah Narin, “Sabah göğüs ağrısıyla uyanınca eşim beni arabayla SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servis Bölümü’ne yetiştirmiş. Kalp krizi geçirmişim ancak hatırlamıyorum. Doktorlar 45 dakika süren kalp masajı ve yoğun çabayla beni hayata döndürmüşler” dedi. 

Narin, “Üç stent takılmış, entübe olmuşum. Bir ay kadar yoğun bakımda doktorların ve hemşirelerin özverili çalışmalarıyla hayata tutundum. Sonra kalp pili takılarak, sağlığıma kavuşmuş bir halde taburcu oldum” diyerek, süreci özetledi. 

ACİL SERVİSTE KALBİ DURDU

SANKO Üniversitesi Hastanesi Acil Servis Hekimi Dr. Beraat Mustafa Özel ise saat 6.00 dolayında hastaneye göğüs ağrısı şikâyeti ile getirilen Abdullah Narin’in muayene sırasında kalbinin durduğunu söyledi. 

Hastanın nöbet tarzı kasılmasıyla birlikte VF olduğunu anladığını belirten Dr. Özel, “Resüsitasyon (yeniden canlandırma) odasına alarak hemen müdahalesine başladım. Elektroşok, CPR (Yaşam desteği), entübasyon (solunuma yardımcı) yöntemleriyle müdahaleye devam ettik” diyerek, ilk müdahale sürecini paylaştı. 

Dr. Özel, “Anestezi ve Reanimasyon Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Aykut Akyılmaz hocamızdan aldığımız destekle 45 dakika sonra CPR’dan cevap alabildik. Dirençli VF’den çıkartıp normal ritmi gördük. Normal ritmi görünce hasta yoğun bakım odasına alındı” ifadelerini kullandı. 

DR. ÖĞR. ÜYESİ AHMET AYKUT AKYILMAZ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Aykut Akyılmaz da acil servise göğüs ağrısı ile getirilen ve aniden Kardiyak Arrest (kalp krizi) geçiren hastadan kalp masajı uygulanmasına rağmen ancak 45 dakika sonra yanıt alabildiklerine dikkat çekti. 

Acil servise hasta getirildiğinde alınan arteriol kan gazında (AKG) herhangi sıkıntı saptanmazken takibi sırasında kalbinin durduğunu ve çok dirençli ölümcül Ventriküler Fibrilasyon ritim sorunu tespit edildiğini anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, normal kalp ritmine dönmesi sağlandıktan sonra hastaya Kardiyoloji Bölümü’nde Uzm. Dr. Beyhan Tiryaki tarafından anjiyografi yapıldığını ve sorunlu iki damarına üç stent takılarak yoğun bakım ünitesinde tedaviye alındığını bildirdi. 

PROF. DR. MUSTAFA ÇETİN

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Çetin ise süreçle ilgili şu bilgileri paylaştı: 

“Hekimlerimiz büyük çabayla hastanın kalp ritmini 45 dakika sonra kontrol altına alabildi. Anjiyografi işlemi ile takılan üç stent sonrasında, kalpteki ölümcül ritim sorunu nedeniyle hastamızı yaklaşık bir ay yoğun bakımda entübe halde takip ettik. Toparlamaya başlayınca yaşamını sağlıklı şekilde devam ettirebilmesi için kalp pili takarak, hastamızı taburcu ettik.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu tarafından “Gaziantep Spinal Günleri 2” toplantısı düzenlendi.

BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANI PROF. DR. MEHMET ZİLELİ:

“SPİNAL GÜNLERİ, BÖLGEDEKİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ UZMANLARININ BİLGİ VE DENEYİMLERİNİ PAYLAŞMASI AÇISINDAN ÇOK FAYDALI” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu tarafından “Gaziantep Spinal Günleri 2” toplantısı düzenlendi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zileli, Spinal Günleri toplantısının bölgedeki beyin ve sinir cerrahisi uzmanlarının bilgi ve deneyimlerini paylaşması açısında çok faydalı olduğunu söyledi. 

Bölgedeki beyin ve sinir cerrahisi uzmanlarının bir araya gelerek, bilgi ve deneyimlerini paylaştıkları toplantının ikincisi düzenlemekten mutluluk duyduklarını belirten Prof. Dr. Zileli, “Toplantıda sunulan vakalar, daha doğru ve kaliteli ameliyatların yapılması konusunda da fikirler sunmaktadır. SANKO Üniversitesi Hastanesi olarak Doç. Dr. Murat Ulutaş, Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla ve Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ile bu toplantıları sürdüreceğiz” dedi. 

Yöneticiliğini SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Murat Ulutaş’ın yaptığı toplantıda, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, “Omurga Ameliyatlarında Kaynama Problemleri” konulu bir sunum yaptı. 

Özel ADN Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Çağatay Çalıkoğlu, Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şeyho Cem Yücetaş, 25 Aralık Devlet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Ali Nehir, Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Şahin Kırmızıgöz ve Medical Point Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Hüseyin Karasu omurga cerrahisi konusunda vaka sunumlarını gerçekleştirdi. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda düzenlenen program, anı fotoğrafı çekimiyle son buldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “EMZİRME HAFTASI” ETKİNLİĞİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “EMZİRME HAFTASI” ETKİNLİĞİ

“Bebek Dostu Hastane” ve “Yenidoğan Dostu Hastane” unvanlarına sahip SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Ekim Emzirme Haftası nedeniyle anne sütünün önemiyle ilgili farkındalık oluşturmak ve bilgilendirme yapmak amacıyla stant kuruldu.

“Bebek Dostu Hastane” ve “Yenidoğan Dostu Hastane” unvanlarına sahip SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Ekim Emzirme Haftası nedeniyle anne sütünün önemiyle ilgili farkındalık oluşturmak ve bilgilendirme yapmak amacıyla stant kuruldu.  

Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Başkanlığı yetkilileri, SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Mesul Müdürü Dr. Suat Özerbaş, Başhekim Yardımcısı Dr. Mehmet Subaşı, Başhemşire Ceylan Özyılmaz, hekimler ve personel tarafından da ziyaret edilen stantta, Eğitim Hemşiresi Aslıhan Tabur anne ve anne adaylarına bilgilendirme yaparak, armağan takdim etti.

SANKO Üniversitesi Hastanesi tarafından bebekler için en sağlıklı besin olan anne sütünün teşviki, anneler ile anne adaylarına emzirmeye yönelik doğru bilgi ve alışkanlıklar kazandırılması amacıyla farklı çalışmalar devam ediyor.

DOÇ. DR. MURAT ULUTAŞ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

DOÇ. DR. MURAT ULUTAŞ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Murat Ulutaş, SANKO Üniversitesi Hastanesi kadrosuna katıldı.

Doç. Dr. Murat Ulutaş, 1971 yılında Şanlıurfa Siverek’te doğdu. Siverek Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1988-1994 yılları arasında Uludağ Üniversitesi’nde eğitim gördü. 1994-2001 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nöroşirurji (Beyin ve Sinir Cerrahisi) İhtisasını tamamladı.

Doç. Dr. Ulutaş, 2001-2002 yıllarında Gaziantep SSK Hastanesi’nde, 2002-2009 ve 2012-2019 yılları arasında SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde çalıştı. 2018 yılında “Doçent” unvanı aldı.  2020-2021 yıllarında Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde akademik çalışmalarına devam etti.

Eylül 2023 itibarıyla yeniden SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hastalarını kabul etmeye başlayan Doç. Dr. Ulutaş, beyin tümörleri, beyin damar hastalıkları (Anevrizma: Baloncuk ve AVM: Arteriovenöz Malformasyon), trigeminal nevralji ve omurga hastalıklarının (bel, boyun fıtığı ve omurilik kanal daralmaları) mikrocerrahi ile tedavilerine özel ilgisi vardır. Bu konular ile ilgili yurt içi ve yurtdışı saygın dergilerde yayınlanmış çok sayıda klinik ve anatomik çalışmaları mevcuttur.

Özellikle anevrizmaların cerrahi tedavisinde kafatasını açmadan geliştirdiği ameliyat tekniği, ulusal kongrede ödüllendirildi ve uluslararası en prestijli dergide yayınlanarak kapak konusu oldu. Bu girişimle artan tecrübe sayesinde hastalar daha konforlu ameliyat olabilmektedir. Aynı teknik, uygun tümörlerin cerrahi tedavisinde de uygulanabilmektedir. Bu cerrahi tekniğe uygun olmayan beyin tümörleri mikrocerrahi tekniklerle, hipofiz tümörleri ise yine kafatası açılmadan burun içinden kapalı yöntemle yapılabilmektedir.

Doç. Dr. Ulutaş, bel ve boyun fıtıkları ile omurilik kanal daralmalarının cerrahi tedavisinde implant (vida, platin gibi) kullanmadan, baskı altındaki sinir dokuların mikrocerrahi ile rahatlatılması ile de yoğun bir şekilde ilgilenmektedir.

13 EYLÜL DÜNYA SEPSİS GÜNÜ

13 EYLÜL DÜNYA SEPSİS GÜNÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Aykut Akyılmaz, sepsiste tanının erken konulması ve tedaviye erken başlanılmasının yaşam kayıplarını önleyebileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞRETİM ÜYESİ AKYILMAZ:

“SEPSİSTE ERKEN TANI VE TEDAVİ YAŞAM KAYIPLARINI ÖNLEYEBİLİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Aykut Akyılmaz, sepsiste tanının erken konulması ve tedaviye erken başlanılmasının yaşam kayıplarını önleyebileceğini söyledi. 

Uluslararası Sepsis Birliği (GSA) tarafından 2012 yılından itibaren 13 Eylül tarihinin Dünya Sepsis Günü olarak kabul edildiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, “Halk arasında kan zehirlenmesi şeklinde bilinen sepsis, vücudun enfeksiyonu yenmek için verdiği yanıtın abartılı hale gelerek, organlara zarar vermesi tablosudur” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, “Sepsis tüm dünyada en sık görülen hastalık olması yanında yaşam kaybı oranını da çok yüksektir” diyerek, sepsisin önemine dikkat çekti. 

Sepsiste, vücudun kendi organlarına zarar vermeye başlayarak, birçok organda fonksiyon bozukluklarının gelişmesine neden olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, “Sepsis, toplumdan başlayıp sağlık profesyonellerini ve son olarak yoğun bakımı ilgilendiren ciddi bir hastalıktır” uyarısını yaptı. 

Ülkemizde ve birçok ülkede halkın bu konuda farkındalığının artırılmasının önemli olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, “Yoğun bakımlarda tedavi maliyetleri yüksek olan sepsis ile ilgili olarak halkı ve sağlık personelini bilgilendirmek çok büyük önem taşır” ifadelerini kullandı.

Dr. Öğr. Üyesi Akyılmaz, sepsiste erken tanı ve buna bağlı olarak tedaviye hemen başlamanın, yaşam kayıplarının önlenmesinde çok önemli bir faktör olduğunu sözlerine ekledi.

FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON UZMANI DR. BARUT, SANKO’DA

FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON UZMANI DR. BARUT, SANKO’DA

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ayşe Berhoğlu Barut, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ayşe Berhoğlu Barut, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. 

Elazığ’da 1982 yılında doğan, ilk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde tamamlayan Dr. Barut, 2000-2006 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimi aldı. 

Göğüs Hastalıkları ve Biyokimya alanlarında çalıştıktan sonra, 2010-2015 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon alanında uzmanlık eğitimini tamamladı.

2015-2019 yılları arasında Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesi’nde, 2019 yılından bu yana ise özel sağlık kuruluşlarında Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı olarak görev yapan Dr. Barut, evli ve iki çocuk annesi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hastalarını kabulüne başlayan Dr. Barut, bel ve boyun ağrıları, (kireçlenme, fıtık, kanal darlığı), omuz, kalça, diz ağrıları, sinir sıkışmaları, fibromiyalji, miyafasyal (kulunç) ağrılar, kırık ve protez eklem rehabilitasyonu, el cerrahisi sonrası rehabilitasyon, nörolojik rehabilitasyon (inme, omurilik, yaralanması, serebral palsi, parkinson hastalığı, multiple skleroz), fasiyal paralizi (yüz felci) rehabilitasyonu, postür (duruş) bozuklukları, skolyoz ve osteoporoz tedavileri alanlarında çalışmalar yapmaktadır.
SANKO Üniversitesi Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü’nde, kuru iğne, nöral terapi, tetkik nokta enjeksiyonları ve eklem içi enjeksiyonlarla, ağrıya yönelik tedaviler gerçekleştirilmektedir. 

Ayrıca; EMG, Biofeedback ile idrar ve gaita kaçırma sorunu yaşayan hastaların tedavisi yanında operasyon önerilmeyen bel ve boyun fıtıklarında yüksek yoğunluklu lazer tedavisi uygulanmaktadır.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU

POLİKİSTİK OVER SENDROMU

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Duygu Alime Almalı, Polikistik Over Sendromunda, yaşam tarzı değişikliğinin önemli olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. ALMALI:

“BU RAHATSIZLIKTA YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Duygu Alime Almalı, Polikistik Over Sendromunda, yaşam tarzı değişikliğinin önemli olduğunu söyledi. 

Opr. Dr. Almalı, Polikistik Over Sendromunun bir nevi yumurtalık tembelliği olarak da isimlendirilebilecek üreme çağındaki kadınlarda adet dönemlerinde gecikme, tüylenme ve ultrason görüntülemesinde küçük ve çok sayıda kistle seyreden, sık görülen endokrin bozukluk olduğunu kaydetti. 

Adet gecikmesi ve tüylenme şikayetlerinin, Polikistik Over Sendromunun en belirgin habercileri olduğunu anımsatan Opr. Dr. Almalı, şöyle devam etti: 

“Fenotipik (dış görünüş) özellikleri bilindiğinde, bu hastalığı tanımlamak daha kolaydır. Genel olarak kilolu ya da kilo almaya meyil, yüz bölgesinde ya da göbek hizasında belirgin tüylenme olmakla birlikte, ek olarak insülin direnci de eşlik edebilir. Özellikle bu durumlarda endokrinoloji bölümüyle de koordineli çalışmamız gerekebilir. 

Toplumdaki genel kanının aksine sendrom, infertilite (kısırlık) yapmaz, ancak gebe kalmakta zorluk yaşanılabilir.” 

YAŞAM TARZINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMALI

Polikistik Over Sendromu için en yararlı tedavi yönteminin yaşam tarzı değişikliği olduğunu vurgulayan Opr. Dr. Almalı, şu önerilerde bulundu: 

“Günde en az yarım saatlik yürüyüş ve fazla kiloların verilmesi bile tedavi edici olmaktadır. 

Bu sendroma sıklıkla insülin direnci de eşlik ettiği için özellikle karbonhidrattan uzak durulmalı, sebze ve protein ağırlıklı beslenilmelidir. 

Adet düzensizliği ve tüylenme şikayeti yaşayan kadınların en kısa zamanda kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmaları doğru olacaktır.”

ÇOCUKLARDA İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

ÇOCUKLARDA İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINA DİKKAT

SANKO HASTANESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. AKGÜL: “BAKTERİLERİN YANI SIRA, ÇEŞİTLİ VİRÜSLER VE MANTARLAR DA İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINA YOL AÇABİLİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nihat Akgül, bakterilerin yanı sıra, çeşitli virüsler ve mantarların da idrar yolunda enfeksiyonlarına yol açabildiğini söyledi.

Uzm. Dr. Akgül, kız çocukların yaklaşık yüzde 7-8’inde, erkek çocukların ise yüzde 2’sinde, yaşamlarının ilk sekiz yılında idrar yolu enfeksiyonu görüldüğünü anımsatarak, doğumundan sonraki ilk yılda ateşli idrar yolu enfeksiyonu görülme sıklığının kız ve erkek bebeklerde eşit olduğunu kaydetti.

İlk altı ay içinde sünnet olmamış erkek bebeklerin, kız bebeklere göre daha fazla etkilendiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Akgül, ateşsiz idrar yolu enfeksiyonunun ise genellikle kız çocuklarda üç yaşından sonra görüldüğüne vurgu yaptı.

NEDENLERİ

İdrar yolu enfeksiyonlarının genellikle dış genital bölgeden kaynaklandığını, bazen de kan yoluyla oluşabileceğini belirten Uzm. Dr. Akgül, şöyle devam etti:

“Küçük çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu tanısı koymak daha zor. Büyük çocuklarda orta akım idrar, mesane kontrolü olmayan küçük çocuklarda idrar toplama torbaları ile örnek alınabilir. Ayrıca mesaneden enjektörle veya idrar sondasıyla idrar almak gibi yöntemler kullanılabilir. Alınan örneklerden mikroskobik inceleme ve kültür yapılarak tanı konabilir.

İhtiyaca göre kan tahlilleri, ultrasonografi, ilaçlı idrar yolu filmleri (VSUD), damardan ilaç verilerek (DMSA sintigrafi) yapılan radyolojik tetkiklerle de böbrekte hasar olup olmadığı araştırılabilir. 

38 °C’nin üstünde açıklanamayan ateşi olan, ayrıca halsizlik, kusma, beslenememe, tartı alamama, huzursuzluk, sarılık ve gelişme geriliği olan küçük bebekler veya özellikle büyük çocuklarda görülen sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, idrardan kan gelmesi, karın, bel, yan ağrısı, bulanık, damla damla ve çatallı idrar yapma, idrar kaçırma ve hatta idrar yapamama gibi şikayetlerin varlığında da idrar yolu enfeksiyonu düşünülmeli ve bir çocuk hekimine başvurulmalıdır.”

SONUÇLARI

Uzm. Dr. Akgül idrar yolu enfeksiyonunun çocuklarda gelişme geriliği, böbrek hasarı, kan basıncı yüksekliği gibi sorunlara neden olabileceği için erken tanı ve tanıya uygun tedavinin büyük önem taşıdığının altını çizdi.  

TEDAVİSİ

İdrar yolları enfeksiyonunun ağızdan verilen şurup, kas içi ve damardan antibiyotik yoluyla da tedavi edilebileceğini bildiren Uzm. Dr. Akgül, tedaviye yönelik şu bilgileri paylaştı:

“Bu durum çocuğun yaşı ve hastalığın ağırlık derecesine göre değişebilir. Yeni doğmuş, üç aylıktan küçük bebekler, ateşi kontrol altına alınamayan ve çok ciddi hasta çocukların (düşkün, sıvı kaybı olan, kusan) yatırılarak tedavi altına alınması gerekir.

Ayrıca antibiyotik tedavisi almasına rağmen ateşin üç günden fazla sürmesi ve verilen tedavinin yerine getirilmemesinden endişe edilen durumlarda da hastaneye yatış yapılmalıdır.

Eğer çocuk tedavi amaçlı verilen şurupları içemeyecek kadar kusuyor ancak düşkün görünmüyorsa ya da yatarak tedavi almamak için direniyorsa ayaktan iğne tedavisi verilebilir. Genellikle üç ya da dört gün sonra kusması geçip şurup içecek duruma gelince ağızdan antibiyotiğe geçilebilir.”

KORUNMA YOLLARI

İdrar yolları enfeksiyonundan korunmanın kız çocuklarda genital bölgenin hijyeni, erkek çocuklarda ise erken yaşta hatta mümkünse yeni doğan döneminde sünnet ile sağlanabileceğini anlatan Uzm. Dr. Akgül, sözlerini şöyle tamamladı:

“Özelikle kız çocuklarında tuvalet sonrası temizliğinin önden arkaya yapılması, sık iç çamaşırı değiştirilmesi ve iç çamaşırların yüksek ısıda yıkanıp mümkünse giyilmeden önce kızgın ütüyle ütülenmesi faydalı olacaktır. Ayrıca mesanede fazla idrar tutulmaması ve her idrara çıkma isteği oluştuğunda ertelemeden idrara çıkılması, enfeksiyonların idrar yollarına tutunamaması açısından önem taşımaktadır.”

AKNE SADECE ERGENLİK DÖNEMİNİN SORUNU DEĞİLDİR

AKNE SADECE ERGENLİK DÖNEMİNİN SORUNU DEĞİLDİR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, aknenin (sivilce) sadece ergenlik döneminin sorunu olmadığını belirterek, “Akne tedavisinde başarıyı belirleyen en önemli faktör hasta uyumudur” dedi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. YILDIRIM:
“AKNE TEDAVİSİNDE BAŞARIYI BELİRLEYEN EN ÖNEMLİ FAKTÖR HASTA UYUMU” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, aknenin (sivilce) sadece ergenlik döneminin sorunu olmadığını belirterek, “Akne tedavisinde başarıyı belirleyen en önemli faktör hasta uyumudur” dedi. 

Ergenlerin yüzde 80-90’ında akne görüldüğünü ve 25 yaş üzeri kadınlarda da giderek artan bir sorun olduğunu anımsatan Doç. Dr. Yıldırım, bazen yenidoğan bebeklerde de akneyle karşılaşıldığını söyledi. 

Akne tedavisine başlayan her hastanın, tedavinin kısa süreli olmadığı ve sabır gerektirdiğini bilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yıldırım, şu bilgileri paylaştı: 

“Tedavi başarısını belirleyen aslında hastanın kendisidir. Tedaviler genellikle 2 aydan sonra etki göstermekte, tedavi başlangıcında bazen sivilcelerde artış olabilmektedir. 

Hekimle doğru iletişimi sağlayabilmek de tedavi başarısını doğrudan etkilemektedir. Tedavi sonrası kontroller aksatılmamalıdır. ‘Beyaz önlük fenomeni’ dediğimiz bu durumda, hasta doktorunu gördüğünde, tedavi ile ilgili yaşadığı sorunları doktoruyla paylaştığında, daha başarılı sonuç alınmaktadır.” 

KREMLER BAŞLANGIÇTA KURULUK VE TAHRİŞ YAPABİLİR

Özellikle tedavide kullanılan kremlerin başlangıçta deride kuruluk ve tahriş yapabildiğini anlatan Doç. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti: 

“Tahriş genellikle benzoil peroksit içerikli kremlerle daha fazla olabilmektedir.  Kremleri çok az miktarda uygulamak gerekir. Bir mercimek tanesi krem tüm yüze yeterli olmaktadır. Kremler fazla uygulandığında daha çabuk iyileşme sağlanmaz. Kremler sivilcelerin üzerine tek tek değil sorunlu bölgenin tamamına sürülmelidir. 

Tahriş yoğun olduğunda ya da tedavinizde zorlandığınızda doktorunuzla iletişime geçmeniz daha sağlıklı olacaktır. 

Ayrıca beslenme de önemli faktörlerden biridir. Sivilce tedavisi sırasında cips, kola, kuruyemiş, çikolata, kaymak gibi yağlı süt ürünleri sivilceleri artırabildiğinden tedaviyi olumsuz etkileyebilmektedir.”

AKNE TEDAVİSİNDEKİ SİSTEMİK RETİNOİDLERLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER

Sistemik retinoidlerin, daha çok şiddetli sivilceli olgularda tercih edilen ancak tedaviye dirençli akne olgularında da önerebilen ağızdan alınan ilaçlar olduğunu ifade eden Doç. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Retinoid aslında A vitaminidir. Sistemik retinoidler ile ilgili en sık karşılaştığımız soru, bu ilacın kısırlık yapıp yapmadığıdır. Sistemik retinoidler kesinlikle kısırlığa yol açmamaktadır. Tedavi esnasında kadın hastalar kesinlikle hamile kalmamalıdır. 

Bunun nedeni de A vitamini bebek organlarının oluşumunda en önemli vitaminlerdendir. Bu nedenle A vitamininin düşük ya da yüksek olması bebeğinize zarar verebilir. Erkekler için ise sperm oluşumuna bu ilacın herhangi bir etkisinin olmaması nedeniyle ilaç kullanırken çocuk yapmaları bir sıkıntı oluşturmamaktadır.” 

İlaçların ortalama altı ay kullanıldığını ancak bu sürenin farklılık gösterebildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti: 

“İlaç dozu kiloya göre ayarlanır. Özellikle kilolu hastalarda tedavi süresi uzayabilir. Sistemik retinoidlerin mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gerektiğinden, hastaların her ay düzenli doktor kontrolüne gelmesi gerekir. Belirli aralıklarda doktorunuz sizden kan tahlilleri isteyebilir. 

İlaç karaciğerden atıldığı için böbreklere bir zararı olmamaktadır. Kullanılan ilaç nadiren karaciğer testlerinde yükselmelere yol açabilmekle birlikte, kontrollere düzenli gelindiği takdirde kan testleri ile kolaylıkla fark edilebilir.”

İLACIN EN SIK GÖRÜLEN YAN ETKİLERİ

İlacın yan etkilerine değinen Doç. Dr. Yıldırım, “En sık gördüğümüz yan etki hastaların hemen hemen tamamında gördüğümüz dudak kuruluğudur. Buna yönelik nemlendirici öneriyoruz. Bunun dışında baş ve bel ağrısı gibi daha az rastlanan yan etkiler de görülebilmektedir” şeklinde konuştu. 

Doç. Dr. Yıldırım, son yapılan çalışmalara göre ilaç kullanımı sırasında lazer yaptırmanın riskli olmadığını da sözlerine ekled

ÇİKOLATA KİSTİ HASTALIĞI

ÇİKOLATA KİSTİ HASTALIĞI

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ABD ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. GÜZEL: “BU HASTALIKLA İLGİLİ EN İLGİNÇ KONU, HASTALIĞIN SADECE YUMURTALIKLAR DEĞİL AKCİĞER, BURUN VE HATTA BEYİNDE BİLE OLABİLECEĞİ GERÇEĞİDİR”

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ABD ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. GÜZEL: “BU HASTALIKLA İLGİLİ EN İLGİNÇ KONU, HASTALIĞIN SADECE YUMURTALIKLAR DEĞİL AKCİĞER, BURUN VE HATTA BEYİNDE BİLE OLABİLECEĞİ GERÇEĞİDİR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, endometriozisin (çikolata kisti hastalığı) üreme çağındaki kadınların yaklaşık yüzde 10’unda, adet sancısı çeken veya çocuk sahibi olamayan kadınların ise neredeyse yarısında görüldüğünü söyledi. 

Prof. Dr. Güzel, “Bu hastalığın son dönemlerde çok sık duyulmaya başlanmasının nedeni, hastalığa olan bilgi ve tecrübemizin artmasıyla, daha sık tanı almamızdır. Bu hastalıkla ilgili en ilginç konu, hastalığın sadece yumurtalıklar değil akciğer, burun ve hatta beyinde bile olabileceği gerçeğidir” dedi. 

Hastalığın, rahim içinde bulunması gereken tabakanın, karın içinde rahim dışına çıkması ile oluştuğunu anımsatan Prof. Dr. Güzel, “Adet kanaması sırasında, kanın tüplerden karın içine kaçması veya anne karnında gelişim sırasında meydana gelen genetik bozukluk en sık üzerinde durulan neden olmakla birlikte oluşum mekanizması henüz tam bilinmemektedir” ifadelerini kullandı. 

KANSERE DÖNÜŞME İHTİMALİ SON DERECE AZDIR

Çikolata kisti ile ilgili bilinmeyenlerin bilinenden fazla olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güzel, şöyle devam etti: 

“Bu hastalıkla ilgili en ilginç konu hastalığın sadece yumurtalıklar değil akciğer, burun ve hatta beyinde bile olabileceği gerçeğidir. Diğer bir önemli konu, çikolata kistinin kanser olmadığı ve kansere dönüşme ihtimalinin son derece az olduğudur.” 

ÇOCUK SAHİBİ OLAMAMA VE ENDOMETİROSİS

Hastalığın sık görülen belirtilerinin sancılı adet ve cinsel ilişki sırasında ağrı durumu ve çocuk sahibi olamamak olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Güzel, şunları kaydetti: 

“Bu kadınlarda sancılı adet, genellikle ilk adet görülen 10-11 yaşlarından itibaren mevcuttur. Bu nedenle eğer ilk âdetten itibaren şiddetli sancı var ise bunun mutlaka hekime belirtilmesi gerekir. Ayrıca uzun süreli kasık ağrısı, yumurtlama ağrısı, ara ara gelen bağırsak yakınmaları olan kadınlarda da akla gelmelidir. 

Çocuk sahibi olamama ile çikolata kisti arasında güçlü bir ilişki mevcuttur. Yapılan çalışmalarda kist olmasa da çikolata kisti varlığının değişik mekanizmalar ile çocuk sahibi olmayı engelleyebildiği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle hekim çikolata kistinden şüphelenirse ve eğer çocuk sahibi olunamıyorsa tetkikler ve tedavilere diğer hastalardan daha erken başlanacaktır.”  

EVRELERİ

Hastalığın tanısında genellikle ultrasonografi kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Güzel sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Ancak ultrasonografide görülememesi hastalığın olmadığı anlamına gelmemektedir. Çikolata kisti hastalığının dört evresi var ve genellikle dördüncü evre hastalık ultrasonografide görülebilir. Hastaları çok sık yanılgıya düştükleri konu budur; ultrasonografide görünmeyince nasıl çikolata kisti hastası olabilecekleri kafaları karıştırmaktadır.” 

CERRAHİ TEDAVİYE GEREK OLMAYAN DURUMLAR

Hastalığın tedavisinde hem ilaç hem de cerrahi tedavi (ameliyat) uygulanabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Güzel sözlerini şöyle tamamladı:

“İlaç tedavisi ile ağrıları kesilen veya kistin büyümediği hastalarda cerrahi tedaviye gerek yoktur. Cerrahi tedavi ilaca yanıt alınamayan, takipte kistin büyüdüğü ve tedaviye rağmen çocuk olmayan hastalarda cerrahi tedavi seçeneği gündeme gelmelidir. Cerrahi yapılacak hastalarda ilk tercih laparoskopi (kapalı) yöntem olmalı. Bu şikâyetleri olanın çikolata kisti açısından hekimine başvurmasını öneririz.”

“BEBEK DOSTU YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM”

“BEBEK DOSTU YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM”

SANKO Üniversitesi Hastanesi 27 yıllık deneyimiyle bölgeye başarıyla sağlık hizmeti sunarken, farklılığını verilen belgelerle taçlandırıyor.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ, “BEBEK DOSTU YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM” ÜNVANI ALDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi 27 yıllık deneyimiyle bölgeye başarıyla sağlık hizmeti sunarken, farklılığını verilen belgelerle taçlandırıyor.

Ülkemizde çocuk sağlığının iyileştirilmesine yönelik hizmetler kapsamında Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Sağlık Kuruluşları Programı kapsamında SANKO Üniversitesi Hastanesi Başarılı Emzirmede 10 Adım ve Bebek Formüllerinin Pazarlanmasına Dair Uluslararası Yasa çerçevesinde değerlendirilerek, Bebek Dostu Yenidoğan Yoğun Bakım ünvanı ile ödüllendirildi.

Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü Toplantı Salonunda gerçekleştirilen törende İl Sağlık Müdürü Dr. Ümit Mutlu Tiryaki tarafından SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yrd. Dr. Suat Özerbaş ve Başhemşire Ceylan Özyılmaz’a “Bebek Dostu Yenidoğan Yoğun Bakım” belgesi ile hastanenin 2004 yılında aldığı “Bebek Dostu Hastane” ünvanını başarıyla devam ettirdiği için teşekkür belgesi takdim edildi.

CANLI VERİCİLİ KARACİĞER NAKLİYLE YAŞAMA YENİDEN TUTUNDU

CANLI VERİCİLİ KARACİĞER NAKLİYLE YAŞAMA YENİDEN TUTUNDU

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi (transplANTEPSANKO), başarılı karaciğer nakilleriyle de hastalara yaşam umudu olmaya devam ediyor.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ VE ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL: “BAZI KAHRAMANLAR PELERİN TAKMAZ, ORGANLARINIZI BAĞIŞLAYARAK DA KAHRAMAN OLABİLİRSİNİZ”

KARACİĞER HASTASI NERGİZ KURT: “BİLİNCİM KAPALI GETİRİLDİĞİM HASTANEDEN YÜRÜYEREK ÇIKIYORUM”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi (transplANTEPSANKO), başarılı karaciğer nakilleriyle de hastalara yaşam umudu olmaya devam ediyor.

Fulminan (ölümcül) karaciğer yetmezliği hastalığı nedeniyle bilinci kapanmak üzereyken getirildiği SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne getirilen Nergiz Kurt (28), gerçekleştirilen canlı vericili karaciğer nakliyle yaşama yeniden tutundu.

Karabük’te yaşayan Gaziantep doğumlu Kurt, Nisan ayında gözündeki sararma nedeniyle hastaneye başvurduğunda, toksik hepatit, (çevresel faktörlerden kaynaklı sarılık) teşhisi konuldu ve acilen karaciğer nakli olması gerektiği söylendi.

Gaziantep’e geldiklerini ve bir hastaneye yatışının yapıldığını belirten Kurt, “Durumum ağırlaşınca SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne sevk etmişler. Hastaneye getirildiğimde bilincim tam açık değilmiş” dedi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Doç. Dr. Yücel’in, ailesine karaciğer nakli olmazsa birkaç günlük ömrümün kaldığını bildirdiğini anlatan Kurt, şöyle devam etti:

“O onları hiçbir şey hatırlamıyorum. Kan grubumuz uyuşmasına rağmen, annemin kilosu ve genel durumu nedeniyle nâkile uygun bulunmamış. Bunun üzerine aile dostumuz Yusuf Ertaş sağlık durumumla ilgili bilgi alıp, karaciğer nakli için uygun olduğunu duyunca hiç düşünmeden karaciğer bağışçısı olmayı kabul etmiş. Ona minnettarım. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimlerine ve çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Kendimi çok daha iyi hissediyorum.”

ORGAN NAKLİNİ HERKESE ÖNERİYORUM

Gaziantep’te yaşayan, elektrik ustası iki çocuk babası Yusuf Ertaş (42), canlı karaciğer vericisi olma sürecinde yaşadıklarını şu sözlerle dile getirdi:

“Dostumuz, arkadaşımız Kurt Ailesinin yaşadıklarını saat 23.00’te telefonla aradıklarında öğrendim. Kızları Nergiz’in durumu anlattılar ve karaciğer nakli vericisi olup olamayacağımı sordular ve uygun görmem halinde hastaneye gelmemi istediler. Tetkikler sonucu karaciğer nakli olabileceğim belirlenince seve seve bağışçı olmaya karar verdim.

Organ bağışı için herkese çağrıda bulunuyorum. Bir insana ikinci yaşam şansı vermek benim için paha biçilemez. İnsanlar yaşarken organlarını bağışlasınlar. Ben bir hafta içinde işime tekrar başladım, bağışçı olmanın olumsuz bir etkisi olmadan yaşamıma devam edebiliyorum.”

BİZ AİLE OLARAK ORGANLARIMIZI BAĞIŞLIYORUZ

Hasta Nergiz Kurt’un annesi Serpil Kurt ise “Eşimle İzmir’deydik. Durumu öğrenince hemen Gaziantep’e geldik. Geldiğimizde kızım yoğun bakımdaydı, bilinci kapalıydı. Kan grubum uyuşmasına rağmen, kilomun ve genel durumumun bağışçı olmak için uygun olmadığı bildirildi” diye konuştu.

Konuyu öğrenince hiç beklemeden karaciğer bağışı yapmak için hastaneye gelen Yusuf Ertaş’a hayat boyunca minnettar kalacaklarını kaydeden Serpil Kurt, “Aile olarak organlarımızı bağışlıyoruz. Bunun önemini bir kere daha anladık. Bağışçımıza, hekimlerimize ve çalışanlara çok teşekkür ederiz” diyerek duygularını paylaştı.

TEDAVİ OLUNMAZSA ÖLÜM İHTİMALİ YÜKSEK BİR HASTALIKTIR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, “Bazı kahramanlar pelerin takmaz. Siz de organlarınızı bağışlayarak kahraman olabilirsiniz” ifadelerini kullandı.

“Fulminan (ölümcül) karaciğer yetmezliği, kendi kendine düzelemeyeceği gibi tedavi olunmazsa, ölüm ihtimali yüksek bir hastalık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu hastalık, herhangi bir karaciğer rahatsızlığı olmayan kişilerde, ani gelişen viral hastalık sonrası veya tek doz antibiyotik, ağrı kesici ya da başka bir ilaç sonrası gelişebilir. Hastamız Nergiz Kurt’un, diş rahatsızlığı tedavisi için aldığı antibiyotik sonrası gözde sarılık, halsizlik şikâyeti ile dış merkezde bir gastroenteroloji bölümünde tedavisine başlanıyor fakat takiplerinde medikal tedaviye cevap alınamaması, sarılık değerinin artması genel durumun kötüleşmesi üzerine acil karaciğer nakli yapılmak üzere dış bir merkezden hastanemize sevk ediliyor.

Hastamız, hastanemize getirildiğinde bilinci kapanmak üzere ve sarılık değeri (bilurubin) 27 mh /dl (normali 1-1.2) olması yanında karaciğer fonksiyonları da bozuktu, hastaya acil karaciğer nakli gerekiyordu. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı’na acil karaciğer bildirimi yaparak, bağışlanan ve kan grubu uyan ilk karaciğer hastamıza takılması için müracaat ettik. Maalesef ülkemizde organ bağışı az olduğu için ve hastamızın durumu kötüye gittiği için canlı vericili karaciğer nakli hazırlıklarına da başladık.”

ANNESİNİN KARACİĞERİ KÜÇÜK

Hastanın annesinden nakil yapmak için hazırlıklara başladıklarını fakat karaciğerinin ikiye bölünemeyecek kadar küçük olduğunu belirlediklerini, bu arada bağışta bulunmak isteyen amcasının kan grubunun uymadığını, bunun üzerine ailenin arayışa girdiğini ifade eden Doç. Dr. Yüksel, zamanla yarışarak çözüm aradıkları süreci şöyle özetledi:

“Hastanın aile dostları Yusuf Bey’in hiç düşünmeden karaciğerini bağışlamayı kabul edince hastanemizde yapılan tetkiklerde bağışçının karaciğerinin nâkile uygun olduğu saptandı. Ancak verici ile alıcı akraba olmadığı için etik kurulun karaciğer nakline onay vermesi gerekiyordu. Cuma akşamı saat 22.00’deGaziantep Sağlık Müdürlüğü Etik Kurul Bölümü acil olarak toplandı.

Acil durumda, çok hızlı bir sürede toplanan ve karaciğer nakline onay veren Gaziantep Sağlık Müdürlüğü Etik Kurulu görevlilerine bir can borçluyuz, hepsine çok teşekkür ediyorum. Onay alındıktan sonra gece yarısı 00.00’da başlayan ameliyatlar sabah saat 07.00’de bitti. Hem alıcı hem de vericinin ameliyatı gayet başarılı geçti.

Karaciğer nakli sonrası hastamız Nergiz Kurt 10 gün sonra uyandı ki, bu da karaciğer yetmezliğinin ne kadar ileri derecede olduğunu gösteriyor. Ameliyattan 3 hafta sonra servise alınan hastamız ameliyat sonrası 40’ıncı günde şifa ile taburcu edildi. Şu anda hem alıcımızın hem de vericimizin yaşamlarını sağlıklı sürdürmelerinin gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz.”

EKİBE TEŞEKKÜR

Ekip olarak süreci başarıyla yürüterek, hastayı sağlığına kavuşturduklarını anımsatan Doç. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu başarı hastamızın sağlığına kavuşmasında yoğun emek ve katkı sunan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümünden Doç. Dr. Nimet Yılmaz, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı ve Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Koordinatörü Ayşe Bozkurt, Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım Ana Bilim Dalı’ndan hocalarımız ve yoğun bakım ekibimiz ile her konuda destek olan hastane yöneticilerimiz ve personelimizindir, herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.”

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. ALMALI, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI OPR. DR. ALMALI, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Duygu Alime Almalı, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Gaziantep’te 1990 yılında doğan Opr. Dr. Almalı, 2008 yılında Ayten Kemal Akınal Anadolu Lisesi’nden mezun oldu.

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimi alan Opr. Dr. Almalı, 2015-2017 yılları arasında Şahinbey Toplum Sağlığı Merkezi’ne bağlı Gaziantep Çocuk Hastanesi ve Verem Savaş Dispanserlerinde İl Koordinatörü olarak görev üstlendi.

Opr. Dr. Almalı, 2017-2022 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamladı.

Adıyaman Gölbaşı Devlet Hastanesi’nde 2022-2023 yıllarında mecburi hizmetini tamamlayan Opr. Dr. Almalı, Temmuz 2023 itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosuna katıldı.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Almalı’nın ilgi alanları arasında; gebelik ve doğum takibi, genital estetik operasyonları, infertilite (kısırlık) ve inkontinans (idrar kaçırma) tedavisi, laparoskopik ve histeroskopik ameliyatlar, cinsel işlev bozukluklarına yönelik cinsel terapi bulunmaktadır.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’Nİ TERCİH ETTİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’Nİ TERCİH ETTİ

Giresun’da esnaflık yapan üç çocuk babası Yetiş Bayram, SANKO Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur’un gerçekleştirdiği başarılı kapalı (minimal) bypass ameliyatıyla şifa buldu.

GİRESUNLU HASTA, KAPALI BYPASS AMELİYATIYLA ŞİFA BULDU

TIP FAKÜLTESİ KALP VE DAMAR CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI DR. ÖĞR. ÜYESİ UYGUR: “SAĞLIĞINA KAVUŞAN HASTAMIZIN HASTANEMİZE VE EKİBİMİZE DUYDUĞU GÜVENE TEŞEKKÜR EDERİZ” 

Giresun’da esnaflık yapan üç çocuk babası Yetiş Bayram, SANKO Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur’un gerçekleştirdiği başarılı kapalı (minimal) bypass ameliyatıyla şifa buldu. 

Göğüs ağrısı nedeniyle Giresun’da gittiği hastanede yapılan tetkikler sonucu bypass ameliyatı olması gerekti belirtilen Yetiş Bayram (45), araştırmaları sonucu tercihini kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi alanlarında gerçekleştirilen başarılı ameliyatlarla adını duyuran SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden yana kullandı. 

Yetiş Bayram, “Ameliyat olmam gerektiğini duyunca, araştırmalarım sonucu SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne ulaştım. Ardından deneyimleri ve başarılı operasyonlarıyla adından övgüyle söz edilen Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur Hocamızla telefonda görüşme şansım oldu” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur’la yaptığı görüşme sonrası üç dört gün içerisinde Gaziantep’e gelen Yetiş Bayram, şunları söyledi: 

“Giresun’da yaşadığım rahatsızlıkla ilgili çok fazla belirti yoktu ama başvurduğum hastanede yapılan koroner anjiyografi sonrasında damar tıkanıklığına bağlı ameliyat olmam gerektiği bildirildi. SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Feragat Hocamız, gerekli tahlilleri yaptırarak ameliyat için hazırlıklara başladı. Hiç tereddüt etmeden kendimi hocamın güvenli ellerine bıraktım. 

Hastanede ameliyat öncesi ve sonrası huzur ve güven veren ortam vardı, çok ilgilenildi. Kapalı yöntemle gerçekleştirilen ameliyatla üç damarıma bypass uygulandı. Bir gün yoğun bakımda, dört gün serviste yattım ve kısa sürede sağlığıma kavuştum. Kendimi çok iyi hissediyorum. Çevremde bu rahatsızlığı yaşayanlara SANKO Üniversitesi Hastanesi’ni önereceğim. Çok memnun kaldım.” 

Bayram, kalp ve damarla ilgili sorun yaşayan herkesin, mutlaka bu konuda referans sağlık kuruluşlarına başvurması gerektiğini sözlerine ekledi. 

HASTANEMİZE VE EKİBİMİZE DUYDUĞU GÜVENE TEŞEKKÜR EDERİZ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Feragat Uygur ise sağlığına kavuşan hastasının hastaneye ve ekibe duyduğu güvene teşekkür ederek, “Başarılı operasyonun ardından hastamızı sağlığına kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz” diye konuştu. 

Giresun’daki kardiyologların, anjiyo sonucu hastanın ameliyat olması gerektiği teşhisini koyduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Uygur, şöyle devam etti: 

“Hastamız da ameliyat olmak için akrabalarıyla kapalı kalp ameliyatı yapan doktorları ve merkezleri araştırıyor. SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde bu ameliyatın başarıyla yapıldığını öğrenen hastamız, Gaziantep’teki yakınlarıyla iletişim kurarak bilgi alıyor. 

Yakınları olumlu dönüşler yapınca ameliyat olmaya karar veriyor. Hastamızın yakınları aracılığı ile anjiyo filmini izledim. Kapalı bypass için uygun olduğu anlaşıldı. Hemen Gaziantep’e geldiler ve başarılı ameliyat geçirdi. Ailesi kadar bizler de çok mutlu olduk.”

İDRARDA KANAMA VE MESANE KANSERİ

İDRARDA KANAMA VE MESANE KANSERİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Erbay Tümer, idrarda kanamanın, ürolojik açıdan mesane kanseri belirtisi olabileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÜROLOJİ UZM. OPR. DR. TÜMER:

“İDRARDA KANAMA, ÜROLOJİK AÇIDAN KANSER BELİRTİSİ OLABİLİR”

“İDRARDA KANAMA ÖZELLİKLE 40 YAŞ ÜSTÜ HASTALARDA ARTMIŞ KANSER RİSKİ AÇISINDAN ÖNEM TAŞIMAKTADIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Erbay Tümer, idrarda kanamanın, ürolojik açıdan mesane kanseri belirtisi olabileceğini söyledi.

İdrarda kan görülmesinin gözle görülen ve gözle görülmeyip tahlilde çıkan olmak üzere iki şekilde olabileceğini anımsatan Opr. Dr. Tümer, “Böbrek, idrar yolu, idrar kesesi ve üretral hastalıklardan kaynaklanabilen hematüri (idrarda kan hücrelerinin görülmesi) her zaman kanser olarak düşünülmemeli. Ağır egzersiz, kadınların özel günleri, yiyecek ve içeceklerdeki gıda boyalar vb nedenlerle de kanama görülebilir” dedi.

Opr. Dr. Tümer, her yaş gurubunda görülebilen idrarda kanamanın özellikle 40 yaş üstü hastalarda artmış kanser riski açısından önem taşıdığına dikkat çekti.

MESANE KANSERİ OLUŞUMUNDA EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ SİGARA

Mesane kanserinin özellikle erkeklerde görülen ikinci en sık kanser türü olduğuna vurgu yapan Opr. Dr. Tümer, “Mesane kanseri belirtisi ağrısız, pıhtılı hematüridir. Bu şikayetler geçici de görülebileceğinden, doktor muayenesi ertelenmemeli” uyarısında bulundu. 

Mesane kanseri oluşumunda en önemli risk faktörünün sigara olarak görüldüğünü anlatan Opr. Dr. Tümer, “Metal, boya, petrol ürünü gibi kimyasal maruziyeti yaşayan meslekle ilgilenenler de risk altındadır” diye konuştu.

Mesane kanserinde tedaviye değinen Opr. Dr. Tümer, kapalı yöntem ile idrar kesesinde kanser dokusunun temizlendiğini ve patoloji sonucuna göre ek tedaviler uygulandığını aktardı.

Mesane kanserinde tedavinin başarısını etkileyen en önemli parametrelerin erken tanı ve hasta uyumu olarak görüldüğünün altını çizen Opr. Dr. Tümer, “Bu yüzden idrarda kanama ve pıhtılı idrar durumunda mutlaka bir üroloji uzmanına başvurmanızı öneriyoruz” ifadelerini kullandı.

YAZ MEVSİMİNDE SAĞLIKLI CİLT İÇİN GÜNEŞTEN KORUNMA ÖNERİLERİ

YAZ MEVSİMİNDE SAĞLIKLI CİLT İÇİN GÜNEŞTEN KORUNMA ÖNERİLERİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, “Uzun süre güneşe maruz kalmanın, deri kanserlerinin oluşumuna ve deri yaşlanmasına neden olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. YILDIRIM: “UZUN SÜRE GÜNEŞE MARUZ KALMAK DERİ KANSERLERİNİN OLUŞUMUNA YOL AÇMAKTADIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, “Uzun süre güneşe maruz kalmanın, deri kanserlerinin oluşumuna ve deri yaşlanmasına neden olduğunu söyledi.

Özellikle yaz mevsiminde yüksek hava sıcaklıklarıyla birlikte güneş ışınlarında bulunan zararlı UVA ve UVB ışınlarının ciltte kızarıklık, yanık, su toplanması gibi pek çok olumsuz değişikliğe neden olabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, uzun vadede ciltte kuruluk, alerjik reaksiyonlar, kırışıklıklar ve leke oluşumu gibi sonradan ortaya çıkan hasarların da oluşabileceği uyarısında bulundu.             

UVA ve UVB ışınlarının aynı zamanda melanom gibi çok ciddi deri kanserlerine de zemin oluşturduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Yıldırım, son yıllarda cilt kanserlerinin görülme oranının arttığını ve çok genç yaşlarda bile hastalığa yakalanılabileceğini kaydetti.

GÜNEŞTEN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

Yaz aylarında sağlıklı bir cilt için en önemli etkenin güneşten korunmak olduğunun altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, güneşten korunmak için korunma yöntemleriyle ilgili önerilerini şöyle sıraladı:

“Özellikle 10.00-14.00 saatleri arasında güneş ışınları yeryüzüne en dik hali ile ulaşmaktadır. Bu saatlerde güneş ışınlarına maruz kalmamalıyız. Kendi gölgenizi de takip edebilirsiniz. Kendi gölgeniz boyunuzdan kısa ise, güneş ışınları çok dik demektir.

Mümkünse hafif ve uzun kollu bir gömlek, pantolon, geniş kenarlı bir şapka ve UV korumalı güneş gözlüğü kullanılması gerekmektedir. Daha etkili korunma için etiketinde ultraviyole koruma faktörü (UPF) numarası olan giysiler tercih edilmelidir.

Geniş spektrumlu olduğunda güneş koruyucumuz, bizi hem derimizi yaşlandıran hem de güneş yanıklarına neden olabilen UVB ışınlarına karşı korumaktadır. Bu nedenle giysilerle örtülmemiş tüm cilde geniş spektrumlu, suya dayanıklı, SPF 30 veya daha yüksek bir güneş koruyucu uygulanmalı ve her iki saatte bir veya yüzdükten ya da terledikten sonra tekrar uygulanması gerekmektedir.”

“Uygun güneş kremini seçmek, marka çeşitliliği göz önüne alındığında ve kulağa karmaşık gelen aktif bileşenler nedeni ile kafa karıştırıcı olabilmektedir” diyen Opr. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ama bunun için aklımızda tutabileceğimiz bazı basit kurallar var. Dikkat etmemiz gereken en önemli kural geniş spektrumlu güneş koruyucu edinmek. Ayrıca koruyucunuzun suya dayanıklı ve en az 30 koruma faktörlü olmasına dikkat etmeniz gerekmektedir.”

14. ULUSAL PEDİATRİK HEMATOLOJİ KONGRESİ

14. ULUSAL PEDİATRİK HEMATOLOJİ KONGRESİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yurdanur Kılınç, Türkiye Pediatrik Hematoloji Derneği tarafından Ankara’da düzenlenen 14. Ulusal Pediatrik Hematoloji Kongresinde “En İyi Sözel Bildiri” ödülüne değer görüldü.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. YURDANUR KILINÇ, “EN İYİ SÖZEL BİLDİRİ” ÖDÜLÜNE DEĞER GÖRÜLDÜ

PROF. DR. YURDANUR KILINÇ: “YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMA ÖNCÜL BİR ÇALIŞMA OLDU, DAHA GENİŞ SERİLERDEKİ ÇALIŞMALAR İSE GELECEĞE IŞIK TUTACAKTIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yurdanur Kılınç, Türkiye Pediatrik Hematoloji Derneği tarafından Ankara’da düzenlenen 14. Ulusal Pediatrik Hematoloji Kongresinde “En İyi Sözel Bildiri” ödülüne değer görüldü.

Prof. Dr. Yurdanur Kılınç, “Akut Göğüs Sendromu İle Başvuran Orak Hücre Anemili Hastalarda Mi-RNA Düzeyinin Krizle Ve Hastalığın Prognozu (Öngörü) İle İlişkisinin Değerlendirilmesi” başlıklı sözel bildirisinin ödüle değer görülmesinden gurur duyduğunu belirterek, “Yaptığımız çalışma öncül bir çalışma oldu. Bundan sonraki daha geniş serilerdeki çalışmalar ise geleceğe ışık tutacaktır” dedi.

Orak hücre anemisinin genetik geçişli bir hastalık olduğundan ebeveynlerin taşıyıcı olduklarının farkına varmadığını ifade eden Prof. Dr. Kılınç, eşlerden her ikisi de taşıyıcı ise her çocuk için hasta doğma olasılığının dörtte bir olabileceğine dikkat çekti.

Yapılan çalışmayla “akut göğüs sendromu olan orak hücre anemili hastalarda kriz, kriz dışı stabil devrede mi-RNA düzeyleri sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmış ve mi-RNA düzeylerinin hastalık prognozunda önemli olabileceğinin öngörüldüğünü” anlatan Prof. Dr. Kılınç, hastalığa ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“Hem anne hem de babadan bozuk gen alan çocuklar hasta doğarlar ancak görünüm anormalliği yoktur. Anormallik alyuvarlardadır. Normal kişilerde alyuvarlar küçük damarlardan akarken paraşüt gibi şekil değiştirir. Alyuvarlar normalde HbA içerirken, orak hücre hastalarında HbS içerir.

Alyuvarlar içindeki HbS konsantrasyonu yüzde kırkı geçerse alyuvarlar içindeki hemoglobin normalde sıvı kıvamda iken bu hastalarda polimerizasyondan (aynı cins küçük moleküllerin bir araya gelerek daha büyük molekül zinciri oluşturması) dolayı alyuvarlar çubuk-orak şeklini alır. Bu hastalık orak hücre anemisi olarak adlandırılır.”

Orak hücre anemisine doğum öncesi tanı koymanın mümkün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kılınç, “Preimplantasyon genetik tanı merkezleri bu işi başarıyla yürütmektedir. Orak hücre anemisinde hastalar tutulan orana göre vazo oklüziv, pulmoner, karaciğer dalak sekestrasyon krizi, akut göğüs sendromu veya aplastik kriz, serebro-vasküler olaylar gibi adlandırılır” diye konuştu.

GENEL CERRAHİ UZM. OPR. DR. ALİ BORA ÜSTÜNSOY, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

GENEL CERRAHİ UZM. OPR. DR. ALİ BORA ÜSTÜNSOY, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosuna Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ali Bora Üstünsoy’u da dahil etti.

1975 yılında Gaziantep’te doğan Opr. Dr. Üstünsoy, ilkokul ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamladı. 1994-2000 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni tamamlayan Opr. Dr. Üstünsoy 2000-2002 yılları arasında pratisyen hekimlik mecburi hizmetini Şanlıurfa Birecik Aile Sağlığı Merkezi’nde yaptı.

İhtisasını 2002-2008 yılları arasında Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yapan Opr. Dr. Üstünsoy, 2007-2008 yıllarında Diyarbakır Asker Hastanesi’nde vatani görevini tamamladı.

Uzman hekimlik mecburi hizmetini 2008-2010 yılları arasında Ağrı Devlet Hastanesi’nde tamamlayan Opr. Dr. Üstünsoy, Gaziantep’teki özel hastanelerde görev yaptığı 13 yıl içerisinde Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde endoskopi ve endoskopik girişimler konusunda eğitim aldı, Cerrahi Board yazılı sınavını başarı ile tamamladı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nde hasta kabulüne başlayan Opr. Dr. Üstünsoy, Türk Cerrahi Derneği üyesidir.

ÇOCUKLAR İÇİN TATİL VALİZİ HAZIRLAMA REHBERİ

ÇOCUKLAR İÇİN TATİL VALİZİ HAZIRLAMA REHBERİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDEN UZMAN DR. HİKMET CİLLİ: “ÇOCUKLAR İÇİN VALİZE KOYACAĞINIZ İLK EŞYA GÜNEŞ KREMİ OLMALI”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hikmet Cilli, çocuklar için tatil valizi hazırlama konusunda önerilerde bulundu.

Dr. Cilli, çocuklar için valize konulması gereken ilk eşyanın güneş kremi olması gerektiğine dikkat çekti.  

Sıcak yaz günlerinin geldiğini, stresli ve yoğun geçen döneminin yorgunluğunu atmak için tatil planları yapıldığını anımsatan Dr. Cilli, “Eyvah, ya valize önemli bir şey koymayı unutursam, bütün tatil berbat olur, düşüncesi bile can sıkıcı. Bu sorunu yaşamak istemeyenler için eksiksiz liste hazırladım” dedi.

Dr. Cilli, Valize koyacağınız eşya listesinin başına güneş kremini yazıyorum, dışarı çıkmadan 30 dakika önce miniklerimizin güneş gören yerlerine sürmemiz gerekiruyarısını yaptı.

ÇOCUKLAR İÇİN GÜNEŞ KREMİ SEÇİMİ

Seçilecek güneş kreminin 50 faktör, mineral filtreli, organik içerikli ve bebekler için özel üretilmiş olması gerektiğini vurgulayan Dr. Cilli, şöyle devam etti:

Madem güneş ışınlarına dikkat dedik, miniklerimizin gözlerini korumak için güneş gözlüğümüzü de unutmayalım. UV (ultraviyole) koruyuculuğu yüksek, polikarbonattan üretilmiş, çerçevesinde zararlı kimyasal maddeler içermeyen, yüze tam oturan bir güneş gözlüğü tercih edelim.

Yakıcı güneş ışınlarından bebeğimizin kafasınınetkilenmemesi için şapkamızı da valizimize yerleştirelim. Sahilde bebeğimizi rüzgârdan korumak için müslin(Müslin, iplikleri kıvrak, pürüzsüz, ince ve düzgün dokunmuş kumaş türüdür. Bu kumaştan yapılmış bez, örtü, battaniye, pike gibi tekstil ürünlerine de müslin denmektedir) bir örtümüz de mutlaka olsun.

TATİLİN OLMAZSA OLMAZI MAYOLAR

Tatilin olmazsa olmazının mayo olduğuna işaret eden Dr. Cilli, mayo seçimi konusunda şu önerilerde bulundu:

Bir yaş altı bebekler için uzun kollu mayo almanızıöneririm. Vücudu sıkmayan, uygun şekilde saran mayolar tercih etmeliyiz. Beraberinde simit/kolluk almayı da ihmal etmeyelim. Mayonun altına giydireceğiniz deniz/havuz alt bezini unutursanız çok zor bir tatil sizi bekliyor demektir.

Eğer bebeğiniz minik minik adım atmaya başladıysa veya yürüyen bir miniğimiz varsa deniz ayakkabısı/terliği almayı unutmayın. Bebeğiniz sürekli denizin içinde durmaktan sıkılabilir, korkabilir. Valizinize alacağınız bir plastik havuz hayat kurtarıcı olabilir.

Sudan çıkardıktan sonra bebeğinizi kurutmak için havlu veya bornoz olmazsa olmazımız. Banyo sonrası cildin kurumasını önleyecek bebek yağı da valizinizde olsun.

ORGANİK SİNEK KOVUCU ALMAYI İHMAL ETMEYİN

Bebeğinizin sineklerin akşam yemeği olmasını istemiyorsanız yanınıza organik sinek kovucu almayı ihmal etmeyin” diyen Dr. Cilli, diğer önerilerini şöyle sıraladı:

Bebeğinize alacağınız kıyafet sayısını iyi hesaplayın yoksa tatiliniz çamaşır yıkama ve kurutma döngüsüne giren bir işkenceye dönüşebilir.

Biberon, göğüs pompası ve emzirme örtüsüne ihtiyacınız olabilir. Sahilde bebeğinizin karnı acıkacaktır. Yanınıza yemek kabı / termos alın.

Bebek bezi, pişik kremi, ıslak mendil / pamuk, şampuan vs. gibi ürünleri de unutmamak gerekiyor. D vitamini, demir damlası, burun aspiratörü, serum fizyolojik, ateş ölçer, ateş düşürücü, yanık ve sinek ısırıkları için krem, alerji şurubu, yara bandı bulundurmanızı da öneririm.

Araba ile tatile çıkıyorsanız yan cama takılabilen güneşlik konfor sağlayacaktır. Valizde, bebeğinizinsevdiği oyuncaklara da yer açın.

Son olarak hava değişimi ve tatildeki farklı yiyecekler nedeniyle bebeğiniz ishal olabilir. Yanınıza probiyotik damla almayı unutmayın. Herkese iyi tatiller dilerim.”

 

GÜNEY KORE’DEN ŞİFA İÇİN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NE GELDİ

GÜNEY KORE’DEN ŞİFA İÇİN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NE GELDİ

Güney Kore’de yaşayan üç çocuk babası Müftah İnanç (34), tedavi için geldiği SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde başarılı operasyonlarla şifa buldu.

HASTA İNANÇ: İYİ Kİ SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NE GELMİŞİM”

- DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL: “HASTADA KARACİĞER YETMEZLİĞİ RİSKİNİ GİDERMEK AMACIYLA DÜNYADA YENİ GELİŞEN VE ÜLKEMİZDE AZ SAYIDA MERKEZDE YAPILAN ALPPS AMELİYATI YAPTIK, SONUÇ BAŞARILI OLDU”

 

Güney Kore’de yaşayan üç çocuk babası Müftah İnanç (34), tedavi için geldiği SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde başarılı operasyonlarla şifa buldu.

 

Müftah İnanç, on ay kadar önce karın ağrısı ve mide bulantısı gibi şikayetleri üzerine Güney Kore’de üç dört hastaneye gittiğini ve yapılan tetkikler sonrasında bağırsağında kitle tespit edildiğini söyledi.

 

Bunun üzerine hemen Türkiye’ye geldiğini ve Şanlıurfalı olmasından dolayı önceden bildiği SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’ne başvurduğunu belirten İnanç, “Yapılan tetkikler sonrasında zaman kaybetmeden ameliyat oldum” dedi.

 

Ameliyattan sonra başka bir merkezde kemoterapi tedavisi almasına rağmen yapılan kontrolde karaciğerinin sağ tarafında 10x8 cm ve 4x3 cm, sol tarafında ise 4x3 cm çapında üç adet metastatik (bağırsak kanserinin karaciğere sıçraması) lezyonu oluştuğunun saptandığını kaydeden İnanç, şöyle devam etti:

 

“Yeniden SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’ne başvurdum. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyeleri Doç. Dr. Yücel Yüksel ve Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan tarafından karaciğerimdeki tümörlere yönelik ameliyat olmama karar verildi.

 

Başarılı geçen ameliyatlardan sonra sağlık durumum şu anda gayet iyi. Doktorlarıma ve tüm hastane personeline çok teşekkür ediyorum. İyi ki SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne gelmişim.”

 

İKİ AŞAMALI KARACİĞER REZEKSİYON AMELİYATI UYGULANDI

Ameliyat sürecini anlatan Doç. Dr. Yücel Yüksel ise tetkikler doğrultusunda yaptıkları değerlendirme sonrasında iki aşamadan oluşan operasyon kararı aldıklarını bildirdi.

 

“Tek ameliyatla tümörleri çıkarsaydık, ameliyat sonrası hastada karaciğer yetmezliği oluşacaktı” diyen Doç. Dr. Yüksel, süreci şöyle özetledi:

 

“Bu nedenle dünyada yeni gelişen ve ülkemizde az sayıda merkezde yapılan ALPPS (Associating Liver Parpation and Portal Vein Ligastion for Staged Hepatectomy – İki Aşamalı Karaciğer Ameliyatı) yapmaya karar verdik.

 

ALPPS, sağ ve sol olmak üzere iki parçadan oluşan karaciğerin birinci aşamada kanserli kısmına giden toplardamarını bağlayarak, çıkarılacak kanserli tarafın küçültülerek kalan kısmında günlük yaklaşık 30-50 gramlık büyümesine dayanılarak yapılan ameliyat tekniğidir.

 

Bu teknikte yaklaşık 7- 15 gün sonra damarı açık olan karaciğer gerekli büyüklüğe ulaşınca ikinci ameliyatla kanserli diğer büyük bölüm çıkarılmaktadır. Bu da hastalarda ameliyat sonrasında oluşabilecek karaciğer yetmezliği riskini düşürmektedir.”

 

HASTA ŞİFA İLE TABURCU EDİLDİ

Hastanın ameliyat öncesi karaciğerini tomografi eşliğinde haritalandırarak, tümörlerinin ve karaciğerinin volümünü (Tıp dilinde volüm hacim, oylum, cilt, yoğunluk anlamlarında kullanılmaktadır) hesapladıklarını vurgulayan Doç. Dr. Yüksel, ameliyatın aşamaları konusunda şunları söyledi:

 

“Ameliyatın ilk aşamasında ise hastanın karaciğerinin sağ toplardamarını bağlayarak, karaciğeri iki parçaya ayırdık. Karaciğerin atar damarını, safra yollarını ve diğer toplar damarları serbestleştirdik ama onları bağlamadık. İlk ameliyatta karaciğerin sol tarafındaki 4x3 cm çapındaki tümörü aldık.

 

Başarılı geçen bu ameliyattan sonra serviste gözlem altında tutulan ve genel sağlık durumu gayet iyi olan hastanın, on gün sonra ikinci ameliyatta karaciğerinin sağ tarafını diğer iki tümörüyle birlikte çıkardık. İkinci ameliyattan bir hafta sonra sağlığına kavuşan hastamız şifa ile taburcu edildi.”

 

KARACİĞER YETMEZLİĞİ GELİŞMESİ RİSKİ VARDI

Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan da “Hastamız genç. Tümörlerin hepsinin aynı ameliyatta çıkarılması durumunda karaciğer yetmezliği gelişmesi riski vardı” diye konuştu.

 

Doç. Dr. Yücel Yüksel’le birlikte yeni bir teknik olan ALPPS’le hastayı sağlığına kavuşturmak için süreci başlattıklarını ve başarıyla sonuçlandırdıklarını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Demirbakan, böyle yapılmaması halinde hastanın tümörden değil erken dönem karaciğer yetmezliğinden kaybedilebileceğinin altını çizdi.

 

Dr. Öğr. Üyesi Demirbakan, “Hastanemiz, Genel Cerrahi Bölümü hem teknik donanım hem deneyimli personel konusunda her türlü imkana sahip olup, bilimsel gelişmeler ve yeni teknikler yakından takip edilerek uygulanmaktadır. Bu ortamda tedavi ettiğimiz hastamızı sağlıklı olarak ailesine kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Gizem Başkılıç Turan, özel öğrenme güçlüğünün değerlendirmesi için en uygun zamanın yıl sonu karne sonuçları olduğunu söyledi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Gizem Başkılıç Turanözel öğrenme güçlüğünün değerlendirmesi için en uygun zamanın yıl sonu karne sonuçları olduğunu söyledi. 

Turan, 2022-2023 eğitim ve öğretim yılının sonuna gelindiğini ve çocukların karneleri alarak, tatilin tadını çıkarmaya hazırlandıklarını belirterek, “Ailelere her yıl anımsattığımız şeyi yinelemek isterim; çocuk tüm gelişim basamaklarıyla bir bütündür ve sadece karne notları ile değerlendirilmemelidir. Karne sadece çocukların akademik hayatı konusunda rehberlik edecek bir araçtır” dedi.

DOĞRU DEĞERLENDİRME İÇİN ŞARTLARIN EŞİT OLMASI ÖNEMLİDİR

Uzmanların sene sonu karnesini çocuğun öğrenimi açısından değerlendirilecek somut bir veri olarak gördüklerini anımsatan Turan, şöyle devam etti:

“Doğru değerlendirme için çocuğun yaşıtları ile eşit şartlarda eğitim görmüş ve kaliteli eğitim hizmetine ulaşılabilmiş olması önemlidir. Yılın ilk ve ikinci periyodunda alınan eğitimin verimliliği, çocuğumuzun akademik alandaki yeterliliğini ölçmek ve bununla ilgili önlemler alabilmek için en uygun zamandır.”

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

Bir sonraki yılı doğru yönetebilmek ve çocuğu bir bütün olarak değerlendirebilmek için ailelerin ve eğitimcilerin çocuk üzerindeki gözlemlerini dikkate alarak çocuğun öğrenme alanının değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Turan şu bilgileri paylaştı:

“Bu noktada kullandığımız ölçme ve değerlendirme araçlarından Özel Öğrenme Güçlüğü Klinik Gözlem (ÖÖG-KG) ve Batarya Testi en çok tercih ettiğimiz yöntemdir.

Özel öğrenme güçlüğü; okul çağında uygun eğitim ve olanakların sağlanmasına rağmen, çocuğun okumayı ve/veya yazmayı öğrenmede zorluklar yaşaması, yavaş okuması, okuma hatalarının fazla olması, yazım yanlışlarının olması ve temel aritmetik sembolleri ve işlemleri öğrenmede ve/veya tanımada zorluk yaşaması ile ortaya çıkan sorunların bütünüdür.

Disleksi, (okuma bozukluğu), disgrafi (yazma bozukluğu), diskalkuli (matematik bozukluğu), bellek, dikkat, sıralama, organizasyon vb. alanlar ise özel öğrenme güçlüğünde değerlendirme yapılan sınıflandırmalar arasındadır.”

Yapılan araştırmalarda özel öğrenme güçlüğünün nörolojik temelli, genetik ve doğum öncesi/sonrası faktörler göz önünde bulundurulduğunda toplumda yüzde 5-15 aralığında görüldüğünü bildiren Turan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (Hiperaktivite, çocukluk çağında en yaygın görülen psikiyatrik bozukluktur. Hiperaktif çocuklar; yerinde duramayan, aşırı derecede hareketli, aceleci ve bulunduğu ortamdaki akranlarına oranla duygusal ve fiziksel olarak aşırı davranışlar göstermeleri ile ön plana çıkar) bozukluğu ile duygu durum bozuklukları sürece eşlik eden tanı kriterleridir.

Klinik değerlendirmede amaç; çocuğun yaşadığı problemlerin gerçekten öğrenme güçlüğünden kaynaklı olup olmadığının belirlenmesidir. Kapsamlı bir zihinsel değerlendirme testi ile zeka düzeyinin belirlenmesi ve yaşadığı akademik sorunların zihinsel yetersizlikten kaynaklandığının saptanması önceliklidir.”

Turan, SANKO Üniversitesi Hastanesi’ndeki uygulamaları şöyle özetledi:

“SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde uygulamış olduğumuz ÖÖG-KG Bataryası; okuma, yazma, ve temel matematik becerilerini değerlendiren alt testler ile öğrenme güçlüğünde sıklıkla rastlanan görsel algılama, sıralama ve ardışıklık, sağ sol ayırt etme, saat çizme, lateralizasyon (vücuttaki sağ - sol arasındaki fark / bir yapı ya da fonksiyonun bir tarafta daha fazla ortaya çıkması) ve ince motor becerilerdeki bozukluk ve sorun alanlarını değerlendiren alt testlerden oluşmakta, Matematik Okuma Yazma Değerlendirme Ölçeği (MOYA) ile bu değerlendirme daha kapsamlı bir şekilde desteklenmektedir. Klinik gözlem ve doğru değerlendirme ile belirlenen süreç ihmal edilmemeli, ebeveyn ve öğretmen gözlemleri ile bir uzmana mutlaka yönlendirilmelidir.”

BOYUN FITIĞI AMELİYATINDA TAKILAN METALİK APARAT YEMEK BORUSUNA İNDİ

BOYUN FITIĞI AMELİYATINDA TAKILAN METALİK APARAT YEMEK BORUSUNA İNDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, tıpta ender görülen bir vaka ile başvuran hasta, başarıyla tedavi edildi.

BOYUN FITIĞI AMELİYATINDA TAKILAN METALİK DİSKLER ÖNCE YEMEK BORUSUNA, SONRA MİDEYE İNDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. AKKIN:

“HASTANEMİZ TÜM BRANŞLARDA ÜST DÜZEY SAĞLIK HİZMETİ SUNUYOR”

GÖĞÜS CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. ELBEYLİ:

“BU OLAY, TIP LİTERATÜRÜNDE ENDER GÖRÜLEN BİR DURUMDUR”

 SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ŞİFA BULAN SULTAN TIRAŞ:

“ÖLÜMÜN KIYISINDAN DÖNDÜM, HOCAMIZA VE EKİBİNE MİNNETTARIM”

Boyun fıtığı ameliyatı ile omurlara takılan metalik disklerin önce yemek borusuna, daha sonra mideye inmesi nedeniyle ölümle burun buruna gelen hasta, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirilen başarılı operasyonla sağlığına kavuştu.

Hasta ve tedaviyi gerçekleştiren ekibin katılımı ile düzenlenen bilgilendirme toplantısında konuşan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Murat Akkın, “Hastanemiz tüm branşlarda üst düzey sağlık hizmeti sunuyor” dedi.

Vakayı, “Çok ender görülen karmaşık süreçli” olarak tanımlayan Prof. Dr. Akkın, “Süreci doğru yöneterek sonuçlandıran ülkemizin önemli göğüs cerrahlarından Prof. Dr. Levent Elbeyli’nin liderliğinde İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümümüzden Doç. Dr. Nimet Yılmaz ile Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalımız adına Doç. Dr. Betül Şimşek’le birlikteyiz. Hastamızı sağlığına kavuşturmanın gururunu yaşıyoruz”  ifadelerini kullandı. 

HASTA SULTAN TIRAŞ

Kahramanmaraşlı ev hanımı Sultan Tıraş (40), sekiz ay önce kolunun sık sık uyuşması nedeniyle bir sağlık kuruluşuna başvurduğunda, boyun fıtığı teşhisi konulduğunu ve yapılan ameliyatta boyun omurlarına metal disk yerleştirildiğini söyledi.

Operasyon sonrası rahatladığını ancak ameliyattan iki ay sonra gırtlağında batmalar hissettiğini belirten Tıraş, “Ağrılarımın artması üzerine doktora gittiğimde ‘büyük bir ağrın yoksa normal yaşantına devam edebilirsin denildi. Şubat ayında yaşanan deprem felaketi sonrası Bursa’ya gittim, şikayetlerinin devam etmesi üzerine orada da doktora gittim” diye konuştu.

Bursa’daki doktorun, boyun omuruna takılan metal diskin gırtlağını delme ihtimali olduğunu bildirdiğini kaydeden Tıraş, Kahramanmaraş’a döndüğünde doktorların acil ameliyat olması gerektiğini söylediklerini ifade etti.

PROF. DR. ELBEYLİ’YE YÖNLENDİRİLDİM

Tıraş, Gaziantep’te bir özel hastanede kendisini muayene eden doktorun, ameliyatla takılan boyundaki diski ameliyatla aldığını, ancak diğerinin yemek borusunu delip mideye indiğini ve ciddi sorunla karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, acilen bu konuda deneyimli olan SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Prof. Dr. Levent Elbeyli’ye yönlendirdiğine vurgu yaptı.

Yakınlarınca SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne bilinci kapalı olarak getirilmesinin ardından yoğun bakım ünitesine alındığını anlatan Tıraş, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ertesi gün ameliyata alındım ve ardından on gün hastanede kaldım. Çok iyi bakım tedavi ve yapıldı, şükür sağlığıma kavuştum. Çok iyiyim, ölümün kıyısından döndüm. Herkese önerim, ameliyat olacağınız hastaneyi ve doktoru iyi araştırın. Beni sağlığıma kavuşturan hocamıza, ekibe ve SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne teşekkür ederim.”

METALİK APARAT GIRTLAĞI DELEREK MİDEYE İNMİŞ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Elbeyli, bilinci kapalı olarak hastaneye getirilen Sultan Tıraş’ın, ciddi ve hayatını kaybetme riski çok yüksek bir olay yaşadığını vurguladı.


Sultan Tıraş’ın Gaziantep’te başka özel hastanede yapılan radyolojik tetkikler ve değerlendirmeler sonucu daha önce başka bir merkezde boyun omurlarına yerleştirilen metal disklerin yerinden oynadığının saptandığını anımsatan Prof. Dr. Elbeyli, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O hastanede beyin ve sinir cerrahisi uzmanı tarafından ameliyata alınan Sultan Tıraş’ın boyun omuruna konulan iki aparattan biri çıkarılmış, ancak diğerinin yemek borusunu delip mideye indiği belirlenmiş. İlgili hekim bana ulaşarak bilgilendirmeyi yaptı ve hastayı hastanemize sevk etti.

Yoğun bakıma alınan hastaya yaptığımız detaylı tetkikler ve klinik değerlendirme sonucu mediyastenit (ciddi göğüs enfeksiyonu) saptandı. Bu ciddi bir sorun olup, hayati riski yüksektir. En hızlı şekilde tıbbi tedaviye başladık, gastroenteroloji bölümümüzde endoskopi yapıldı.

Yemek borusunda oluşan delik ve delikten mideye inen metalik cerrahi aparat görüldü. Göğüs kafesi içinde ciddi bir iltihap ve hava birikimi vardı. Hasta yakınları durum ile ilgili bilgilendirildi, riskler kendileri ile paylaşılarak hastamıza tıbbi müdahale edebilmemiz gerekli onayları alındı.”

“Yaklaşık 6 saat süren bir ameliyat oldu. Hastamıza ilk endoskopik yol ile göğüs orta bölümdeki (mediasten ki bu bölgeye insan hayatının makine dairesi deriz) cerahat boşaltılıp tahliye edildi. Daha sonra boyun bölgesindeki biriken iltihap temizlendi. Yemek borundaki 2 cm’lik perforasyon (delik) tespiti ve tamiri yapıldı” diyen Prof. Dr. Elbeyli, şu bilgileri paylaştı:

“Hastamız ameliyat sonrası bir süre yoğun bakımda, daha sonra serviste izlendi ve tedavi sonrası şifa ile taburcu edildi. Hastamızın yaşadığı bu durum, tıp literatüründe ender görülen bir olay olup ciddi ve yüksek hayati riski içerir. Sultan Hanımın sağlığına kavuşmasında emeği geçen herkesi kutluyorum.”

Prof. Dr. Elbeyli “Bu şehre ve dolayısıyla bölgeye böyle bir hastane kazandırdıkları için SANKO Ailesine teşekkür ederim. Ülkemizin sınıf atladığı alanlardan biri de sağlıktır. Bölgenin gözbebeği olan hastanemiz, kurucusundan hekimlerine, yönetiminden idari çalışanlarına kadar en iyisini sunmak için azami çaba gösteriyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

HASTANIN ENDOSKOPİK İNCELEMESİNDE YABANCI CİSİM TESPİT EDİLDİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümü Öğr. Üyesi  Doç. Dr. Nimet Yılmaz, hastanın yutma güçlüğü ve nefes alamama şikayetleri nedeniyle SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden yönlendirildiğini bildirdi.

Hastanın şikayetleri üzerine endoskopi (cerrahi müdahale olmaksızın sindirim sistemini incelemek amacıyla hastanın ağızdan girilmesi şeklinde yapılan işlem) yaptıklarını anlatan Doç. Dr. Yılmaz, şu bilgileri aktardı:

“Endoskopi sırasında hastanın midesinde metalik bir oluşuma benzer yabancı cisim ile yemek borusunda ülser görünümü izledik. Lezyon bölgesi belirlendikten sonra hastamızın tedavisi için Göğüs Cerrahisi Bölümümüze durumu ilettik. Prof. Dr. Levent Elbeyli Hocamız hastamızın sağlığına kavuşması için gerekli tedaviyi planlayarak, başarılı bir operasyonla sonuca ulaştı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Hastamızı sağlıklı bir ömür diliyorum.”

YOĞUN BAKIM SÜREÇLERİNDE ŞANSLIYIZ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Öğr. Üyesi Doç. Dr. Betül Şimşek ise süreçle ilgili şunları kaydetti:

“Yoğun bakım sürecinde hastane olarak çok şanslıyız. Her türlü teçhizatın bulunduğu nadir yoğun bakımlardan birine sahip olduğumuz için hastalarımıza çok hızlı müdahale edebiliyoruz. Hastamızı da başta hocalarım ve gerekli teçhizatlarla birlikte bugüne getirmiş olduk. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.”

Basın toplantısına SANKO Hastanesi Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar ve Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş da katıldı.

 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN DOĞA YÜRÜYÜŞ ETKİNLİĞİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDEN DOĞA YÜRÜYÜŞ ETKİNLİĞİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi yöneticileri ve çalışanları “SANKO ile Doğayı Hisset” etkinliğinde Gaziantep Erikçe Ormanı’nda doğa yürüyüşü gerçekleştirdi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi yöneticileri ve çalışanları “SANKO ile Doğayı Hisset” etkinliğinde Gaziantep Erikçe Ormanı’nda doğa yürüyüşü gerçekleştirdi.

Yoğun çalışma temposu arasında katılımcılar temiz havada çam ağaçları arasında doğa yürüyüşü yapma fırsatı buldu.

Yürüyüşe Genel Müdür Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş ve idari birim yöneticileri ile personel katıldı.

SERTLEŞME BOZUKLUĞUNDA PRP TEDAVİSİ

SERTLEŞME BOZUKLUĞUNDA PRP TEDAVİSİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümünden Opr. Dr. Erbay Tümer, sertleşme bozukluğunun, günümüzde erkeklerde sıklığı giderek artan sağlık sorunu haline geldiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÜROLOJİ BÖLÜMÜ’NDEN OPR. DR. TÜMER:

“SERTLEŞME BOZUKLUĞU SIKLIĞI GİDEREK ARTAN SAĞLIK SORUNUDUR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümünden Opr. Dr. Erbay Tümer, sertleşme bozukluğunun, günümüzde erkeklerde sıklığı giderek artan sağlık sorunu haline geldiğini söyledi. 

Opr. Dr. Tümer, sertleşme bozukluğuna yol açan faktörlerin başında stres, obezite (vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi), sigara tüketimi, sağlıksız ve dengesiz beslenme, kronik hastalıklar, birtakım ilaçlar gibi nedenlerin bulunduğuna dikkat çekti.

PRP TEDAVİSİ

Sertleşme bozukluğunda çeşitli tedavi alternatifleri bulunduğunu belirten Opr. Dr. Tümer, “SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümü’nde PRP (Platelet Rich Plasma - Plateletten Zengin Plazma) olarak bilinen trombositten zengin plazma tedavisini başarıyla gerçekleştiriyoruz” dedi.

PRP İŞLEMİ

Opr. Dr. Tümer, hastanın kanının santrifüj edilmesi (laboratuvarda ayırma yöntemi) sonucu yararlı trombositten (kan pulcukları) zengin kısmıyla elde edilen PRP’nin, penis (erkeklik organı) kenarından küçük iğne uygulanmasıyla gerçekleştirilen işlem olduğuna vurgu yaptı.

TEDAVİ YÖNTEMİ

PRP tedavisinin hafif veya orta derecede ereksiyon (sertleşme) sorunu olan erkeklerde uygulandığının altını çizen Opr. Dr. Tümer, tedavi yöntemine yönelik şu bilgileri paylaştı:

“PRP sıvısı, yoğun bir şekilde hücre yenileyen, hasarlı dokuları tamir eden ve hatta yeni damar oluşumunu indükleyen (başlatan) maddeleri kapsamaktadır.

Penis dokusuna enjeksiyonu takiben, içermiş olduğu maddeler vasıtasıyla doku hasarı tamir mekanizmalarını, immün (bağışıklık) yanıtı ile yeni damar oluşumu sonucu, ereksiyondan sorumlu kavernözal (kan damarları genişlemiş) yapıdaki hasarlı dokuların tamirini ve yeni damarsal yapılar oluşmasını sağlar.

Ereksiyon sorununu, bundan sorumlu dokuları onarıp yeniler, gerçek anlamda tedavi ederek, kişiyi yeniden iyi ve kaliteli bir ereksiyona kavuşturur.”

TEDAVİ SEANSLARI

Faklı seans uygulamaları olsa da PRP’nin genellikle 4 seans olarak uygulanan tedavi yöntemi olduğunu vurgulayan Opr. Dr. Tümer, “Yaklaşık 6 ay kadar tedavisi devam etmekte. Hastanede yatış gerektirmediği için günübirlik tedavidir. Diğer sertleşme bozukluğu tedavileri ile kombine edilebildiğinden, diğer uygulamaların da etkinliğini artırabilmektedir” şeklinde konuştu.

YAN ETKİLERİ:

“P-shot ya da gençlik aşısı şeklinde isimlendirilen PRP işleminin çok az yan etkisi olduğunu kaydeden Opr. Dr. Tümer, “PRP hastanın kendi kanından elde edildiği için doğal bir ilaç gibidir. İğne ile uygulandığından hafif morarma, yanma ve kızarıklıkla karşılaşılabilir” ifadelerini kullandı.

KİMLERE PRP UYGULANMAZ

PRP işleminin, penis bölgesinde enfeksiyon ya da kanama bozukluğu olan hastalar açısından uygun olmadığını anımsatan Opr. Dr. Tümer, sertleşme bozukluğu sorunu bulunanlara SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümüne başvurmalarını önerdi.

POLİKİSTİK BÖBREK HASTASINA KADAVRA BÖBREK NAKLİ

POLİKİSTİK BÖBREK HASTASINA KADAVRA BÖBREK NAKLİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDE KADAVRADAN BÖBREK NAKLİ YAPILAN POLİKİSTİK BÖBREK HASTASI YENİDEN HAYATA TUTUNDU

NEFROLOJİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. MEHTAP AKDOĞAN:

“BU HASTALIK TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE CİDDİ SORUNLARA YOL AÇABİLİR”

ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL:

“KADAVRA BAĞIŞI ORGAN NAKLİ BEKLEYEN HASTALARA UMUT OLUYOR” 

Polikistik böbrek hastası Hataylı Mehmet Yusuf Dayıoğulları SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde kadavradan gerçekleştirilen böbrek nakli ile on yıldan beri çektiği sıkıntılardan kurtuldu ve yeniden hayata tutundu.

Hatay’da 1969 yılında doğan, evli ve üç çocuk babası Dayıoğulları, en sık karşılaşılan kalıtsal böbrek hastalıklarından polikistik böbrek hastalığından (PKBH) SANKO Üniversitesi Hastanesinde yapılan kadavra böbrek nakli ile kurtuldu.

Yaşadığı PKBH’nın aileden gelen rahatsızlık olduğunu belirten Dayıoğulları, “Yakın akrabalarımdan üçü aynı rahatsızlığı yaşıyor. Yıllardır birçok hastaneye gittim ama hastalığımı için bir çare bulamadım. On yıldır bu hastalıkla mücadele ediyorum ve artık vücudum belirli tepkiler göstermeye başladı” dedi.

Rahatsızlığından SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi hekimleri ve personeli sayesinde kurtulduğunu kaydeden Dayıoğulları, “İyi ki bu hastaneyi tercih etmişim. Yeniden doğmuş gibiyim. Şu anda çok daha iyi hissediyorum, her geçen gün daha da iyiye gidiyorum” sözleriyle mutluluğunu dile getirdi.

DİYALİZE NEDEN OLABİLİR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Nefrolog Doç. Dr. Mehtap Akdoğan, PKBH’nın tedavi edilmediğinde ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini anımsattı.

PKBH’nın, her iki böbrekte yer alan çok sayıda kistle kendini gösteren, karaciğer, pankreas gibi diğer organlarda da kistlere neden olabilecek genetik geçişli bir hastalıktır olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Akdoğan, hastalıkla ilgili şu bilgileri paylaştı:

“Başlıca iki farklı gende gelişen mutasyonlar bu hastalıktan sorumludur. PKBH tedavi edilmediğinde, hastaların çoğunda erken dönemde böbrek yetmezliği gelişmesine yol açar ve ortalama 60 yaşından önce böbrek nakli ya da diyaliz tedavisine neden olur.”

Hastaya gerçekleştirilen böbrek nakliyle sağlığına kavuştuğunu ifade eden Doç. Dr. Akdoğan, “Gerek kadavra gerekse canlı organ bağışları her an yeni bir yaşam kurtarıyor” ifadelerini kullandı.

KADAVRA BAĞIŞI YENİ BİR UMUT OLUYOR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel ise “Hasta geldiğinde, PKBH ile mücadele ediyordu. Bu hastalık vücutta istemeyen durumlara açmıştı. Bağışlanan kadavra böbrekle hastamız şu an yeni bir hayata sağlıklı bir şekilde adım atıyor. Zaman geçtikçe kendini daha da iyi hissedecek” diye konuştu.

Kadavra bağışının organ nakli bekleyen hastalar için yeni bir umut olduğunun altını çizen Doç. Dr. Yüksel, “Hastamızın yakın akrabalarında üç kişinin de bu hastalığa sahip olması, onların tedavisi için bir an önce çözüm bulmalarını gerektiriyor. Hastamızın durumunun iyi olması aynı hastalıkla mücadele eden herkes için de ayrı bir umut kaynağı oluyor” değerlendirmesini yaptı.

KADAVRA BAĞIŞIYLA RAHATSIZLIKTAN KURTULDU

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan da kadavra bağışıyla hastanın on yıldır yaşadığı büyük sağlık sorunundan kurtulmasında rol oynadıkları için büyük mutluluk duyduğuna dikkat çekti. 

“Yapılan tetkiklerin sonucunda hastamız açısından bir sorun çıkmayınca Organ Nakil ekibi olarak, hastanemizin tüm imkanlarını kullanarak kadavradan başarılı bir nakil  ameliyatı daha gerçekleştirdik” diyen Dr. Öğr. Üyesi Demirbakan, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Ülkemizde organ bağışı oranları son derece düşük olduğundan listede bekleyen çoğu hastanın genel durumu, sıra beklerken kötüleşmekte ve bu da ameliyat sonrası erken dönem komplikasyonlara neden olabilmekte, hatta bazı hastalar sıra beklerken hayatlarını kaybetmektedir. Organ nakli birçok insanın hayatını kurtardığı gibi o kişinin yakınlarını da mutlu etmektedir.”

ÇOCUKLARDA MEVSİMSEL ALERJİK RİNİTE DİKKAT

ÇOCUKLARDA MEVSİMSEL ALERJİK RİNİTE DİKKAT

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞRETİM ÜYESİ ALMACIOĞLU: “ÇOCUKLARDA YAYGIN GÖRÜLEN VE YAZ MEVSİMİNDE ORTAYA ÇIKAN BAZI ALERJİK SEMPTOMLAR MEVSİMSEL ALERJİK RİNİT OLABİLİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Almacıoğlu, çocuklarda yaygın görülen ve genellikle yaz aylarında ortaya çıkan bazı alerjik semptomların (belirtilerin), mevsimsel alerjik rinit (saman nezlesi) olabileceğini söyledi.

Alerjik rinitin, burnun iç derisinin (mukozasının) bir alerjen tarafından tetiklenip iltihaplanmasından kaynaklandığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, “Solunum yoluyla vücuda alınan alerjenler ile tahriş edici maddeler, alerjik belirtilerle vücutta rahatsızlıklara neden olmaktadır” dedi.

ALERJİK RİNİT BELİRTİLERİ

Alerjik rinitli çoğu kişinin günlük olarak uyku yapıcı etkisi olmayan bir antihistaminik (alerjinin etkisin önleyen ilaçlar) alarak semptomların yönetilmesini sağlayabileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, şöyle devam etti:

“Bu antihistaminiklerde çocuk hastalar için tablet ve şurup formunda mevcuttur ve bireysel ihtiyaçları için en iyi seçim hakkında ebeveynler olarak tavsiyelerde bulunabilecek bir doktor ile konuşabilirsiniz.

Çocuğunuzun semptomları günlük antihistaminik ve/veya burun spreyi gibi diğer alerji ilaçlarını kullanarak iyileşmezse veya semptomları iki haftadan fazla sürer ve günlük yaşamını etkilerse, doktora başvurulması gerekir.”

GÜNLÜK YAŞAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, alerjik rinit tedavi edilmediğinde sinirlilik, uyku eksikliği, okulda konsantre olma ve basit görevleri yerine getirme yeteneğini etkileyip, çocuğun ruh sağlığına etki edeceğine vurgu yaptı.

DIŞ VE İÇ MEKAN TETİKLEYİCİLERİNE MARUZ KALMAYI AZALTIN

Şiddetli mevsimsel alerjik rinitin, çocukların açık hava etkinliklerine katılmasını etkilediğini anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, dış mekan tetikleyicilerini ise şu şekilde sıraladı:

“-Çocuklarınıza polen alerjenlerini gözlerinden ve yüzünden uzak tutmak için maske, güneş gözlüğü ve büyük kenarlı bir şapka takın.

-Polenin fazla olduğu günlerde çocuğunuza ılık duş aldırın, saçlarını yıkayın ve eve geldiğinde kıyafetlerini değiştirin.

-Havada polenin en çok bulunduğu sabahın erken saatlerinde ve havanın soğuduğu akşam saatlerinde pencereleri kapalı tutun.

-Çocuğunuzun yanında çimleri biçmekten veya yaprakları temizlemekten kaçının.

-Polen sayısı yüksek olduğu vakitlerde çamaşır kurutmaktan kaçının.

-Evcil hayvanlarınızın üzerine yapışan polenleri çıkarmak için tüylerini nemli bir bezle silin.”

Dr. Öğr. Üyesi Almacıoğlu, ev tozu akarı ve tahriş edici maddeler konusunda ise ebeveynlere şu önerilerde bulundu:

“Çocuğunuzun yatağını koruyucu bir örtüyle örtün, yastık kılıfı, çarşaf. vs. gibi yatarken kullandığı eşyaları, haftalık olarak 60 derecenin üzerinde yıkayın. Peluş oyuncakları ve yumuşak mobilyaları da düzenli yıkanmalı.

Evde taze çiçek bulundurmaktan kaçının, parfümlü ürünlerin (Deterjanlar, oda spreyi vb. dahil) kullanımını sınırlayın, kömür ve odun ateşi dumanından kaçının.”

1. SANKO ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU DÜZENLENDİ

1. SANKO ROMATOLOJİ SEMPOZYUMU DÜZENLENDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KISACIK: “BÖLGEDE EN BÜYÜK ROMATOLOJİ SEMPOZYUMUNU GERÇEKLEŞTİRDİK”

SANKO Üniversitesi tarafından “1. SANKO Romatoloji Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyum Başkanı, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi/Romatoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, “Gaziantep ve çevre illerde düzenlenen en büyük ve katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği başarılı sempozyum gerçekleştirdik” dedi.

Prof. Dr. Kısacık, sempozyumda Türkiye’de alanında seçkin romatoloji uzmanları ile romatolojik rahatsızlıkları olan gerçek vakaları yorumlayarak, tanı ve tedavi yöntemlerine ilişkin fikir alışverişinde bulunduklarını söyledi.

Sempozyuma, Gaziantep’in yanı sıra Şanlıurfa, Malatya, Kahramanmaraş ve Diyarbakır’dan da katılım sağlandığını belirten Prof. Dr. Kısacık, “Artritlere Yaklaşım”, “Romatoid Artrit Eklem ve Eklem Dışı Bulgular”, “Spondiloartropatiler ve Ankilozan Spondilit”, “Psöriazis ve Psöriatik Artrit”, “Ailesel Akdeniz Ateşi ve Gut”, “Oral Aft-Üveit- Behçet Hastalığına Yaklaşım”, “Sistemik Lupus Eriematoz”, ile “Vaskülitler” konularında önemli bilgiler paylaşıldığını kaydetti.

Sempozyumun yoğun ilgi görmesinin kendilerine moral ve güç verdiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, “Bir sonraki yıl çok daha büyük ve çok daha geniş katılımlı bir etkinlik düzenlemeyi planlıyoruz” diye konuştu.

PROF. DR. UMUT KALYONCU

Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Hacettepe Üniversitesi Romatoloji Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Umut Kalyoncu ise öğrencilere kariyer yolculuğunu anlattı, yurtdışı deneyimlerini paylaştı.

Prof. Dr. Kalyoncu, “Mesleğimizi layıkıyla icra etmek için sürekli eğitimi esas almalı ve çok yönlü bilgiye sahip olabilmek adına mutlaka yurtdışında iyi bir merkezde çalışma fırsatı yakalamayız” ifadelerini kullandı.

PROF. DR. MEHMET SAYARLIOĞLU

Samsun Liv Hastanesi Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu da romatolojik hastalıkların sık görülen hastalıklar olduğunu anımsatarak, hastalıklara geç tanı konulması durumunda iş gücü kaybı ve sakatlık gibi istenmeyen sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Sayarlıoğlu, ayrıca son 20 yılda romatizmal hastalıkların tedavisinde büyük gelişmelerin olduğunu ve yeni ilaçlarla tedavi hedeflerine çok daha kolay ulaşıldığını vurguladı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyum, hatıra fotoğrafı çekimiyle sona erdi.

31 MAYIS DÜNYA TÜTÜNSÜZ YAŞAM GÜNÜ

31 MAYIS DÜNYA TÜTÜNSÜZ YAŞAM GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI DR. ERSOY: “KANSER VE KORONER KALP HASTALIKLARINDAN YAŞAM KAYIPLARININ TEMELİNDE BÜYÜK ORANDA TÜTÜN TÜKETİMİ ETKİLİ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Ali Ersoy, kanser ve koroner kalp hastalıklarından yaşam kayıplarının temelinde büyük oranda tütün tüketiminin etkili olduğunu söyledi.

Uzm. Dr. Ersoy, 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Yaşam Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Dünyada ve ülkemizde tütün ve tütün ürünlerine bağlı hastalıklar nedeniyle birçok insan yaşamını yitirmektedir” dedi.

Akciğerlere zarar veren ve solunum yollarında kalıcı ve ciddi hasarlara neden olan sigara ve tütün kullanımının birçok hastalığa yol açtığına dikkat çeken Uzm. Dr. Ersoy, tütün ürünleri kullanımının KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), kronik bronşit, amfizem gibi kalıcı hastalıklara da zemin hazırladığının altını çizdi.

Sigara ve tütün tüketiminin akciğerlerde bulunan küçük havayollarıyla, dokularında iltihaplı birtakım rahatsızlıklara yol açtığını belirten Uzm. Dr. Ersoy, “Tütün kullanımı sonucunda nefes darlığı, göğüste sıkışma, soluk alışverişi sırasında hırıltı oluşur. Sürekliliğinde ise solunum yolları ve akciğerde kalıcı hasarlar yaşanır” diye konuştu.

TÜTÜNSÜZ GEÇİRİLEN SÜRE UZADIKÇA DAHA SAĞLIKLI HİSSEDECEKSİNİZ

Sigara tüketilmeyen iki saatin sonunda bile vücudun nikotini atmaya başladığını kaydeden Uzm. Dr. Ersoy, şöyle devam etti:

“Sigara ve tütün tüketilmeyen 12 saatin sonunda sigara dumanına maruziyetten kaynaklanan dumandan temizlenen ciğerler daha iyi çalışmaya başlar. İkinci gün koku ve tat alma duyuları daha keskin hale gelir. İki gün sonra daha rahat nefes almaya başlarken, süre uzadıkça sağlığınıza yeniden kavuştuğunuzu adım adım göreceksiniz.

Uzm. Dr. Ersoy, “Gençlere ve çocuklara sözle değil davranışlarla örnek olmak daha doğru bir yöntemdir. Sağlığınız ve sevdikleriniz için tütünsüz bir yaşam seçin” uyarısıyla sözlerini tamamladı. 

“EN İYİ ÇALIŞMA BİLDİRİ” ÖDÜLÜ

“EN İYİ ÇALIŞMA BİLDİRİ” ÖDÜLÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AKDOĞAN, EN İYİ ÇALIŞMA BİLDİRİ ÖDÜLÜNE DEĞER GÖRÜLDÜ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi/Nefroloji bölümünden Doç. Dr. Mehtap Akdoğan, Türk Hipertansiyon ve Hastalıkları Derneği tarafından düzenlenen 25’inci Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi’nde “Diyaliz Hastalarında Kronotipe Göre İnterdiyalitik Sıvı Tüketiminin İncelenmesi” konulu çalışmasıyla “En İyi Çalışma Bildiri” ödülüne değer görüldü.

Doç. Dr. Mehtap Akdoğan, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Diyaliz Programı öğretim üyeleriyle birlikte gerçekleştirdikleri çalışmalarının ödüle layık bulunmasının haklı gururunu yaşadıklarını söyledi.

“Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Neftoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Yunus Erdem tarafından bu ödüle layık görülmek gurur verici” diyen Doç. Dr. Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Diyaliz hastalarının hayatlarını kolaylaştırmayı ve günlük yaşam alışkanlıklarına katkı ve öneri sunmayı hedeflediğimiz çalışmamız için Gaziantep’te yaşayan diyaliz hastalarında günlük sıvı tüketimi ile hastaların biyolojik saat ve davranışsal farklılıklarının etkileşimini analiz etmek amacıyla bazı anketler yaptık.

Anket sonuçları ve hastaların laboratuvar tetkikleri inceledik. Yaptığımız çalışma sonuçlarına göre hastalarımıza sıvı tüketimi için destekleyici bilgiler vererek önerilerde bulunduk.”

Doç. Dr. Akdoğan, “Çalışmamızın her aşamasında desteklerini sunan Rektörümüz Prof. Dr. Güner Dağlı başta olmak üzere, SANKO Üniversitesi ve SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin kıymetli yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum” diye konuştu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ” DÜZENLENDİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE “SPİNAL GÜNLERİ” DÜZENLENDİ

BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ BÖLÜMÜNDEN PROF. DR. MEHMET ZİLELİ: “SPİNAL DEJENERATİF HASTALIKLARDA AĞRI KAYNAĞINI AYIRT ETMEK ZORDUR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu tarafından “Gaziantep Spinal Günleri” konulu bir toplantı düzenlendi.

Gaziantep Divan Otel’de alanında uzman birçok konuşmacının katıldığı toplantıda omurga cerrahisi konusunda vaka sunumları yapıldı.

Toplantının yöneticiliğini üstlenen SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Erdal Yayla, “Beyin ve Sinir Cerrahisi konusunda bölgemizdeki uzmanları bir araya getirerek, bilgi paylaşımında bulunmak için ilkini düzenlediğimiz bu toplantıyı devamlı hale getirmek istiyoruz” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Yayla, toplantıya Prof. Dr. Mehmet Zileli ve Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar ile ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi.

OMURGA CERRAHİSİNDE SIK YAPILAN HATALAR VE ÖNLENMESİ

Omurga cerrahisinin Türkiye’deki önemli isimlerinden SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Zileli ise ilk kez düzenlenen bu toplantının sürekli olmasını arzuladıklarını ve çok yararlı olacağına inandığını kaydetti.

“Omurga Cerrahisinde Sık Yapılan Hatalar ve Önlenmesi” konulu sunum yapan Prof. Dr. Zileli, bu konuda yapılan yanlışların hangilerinin hata, hangilerinin komplikasyon olduğunun doğru tespitinin önemli olduğuna dikkat çekti.

Hata çeşitlerini; endikasyon (Hastalıkta izlenecek tedavi yöntemi ve müdahalenin belirlenmesi aşamalarını içerir) hataları, cerrahi girişim şekli hataları, stabilizasyon (Hastanın omurgasının vidalar ile sabitlenmesi) hataları ve komplikasyon yönetimi (Komplikasyon: bir rahatsızlığın, hastalığın veya tıbbi tedavi işleminin ön görülebilen istenmeyen etkiler. Komplikasyon Yönetimi: Komplikasyonun meydana gelmesini önleme, meydana geldiğinde ise hastanın en az zararla komplikasyonu atlatması için gerekli özeni göstermek) hataları olarak sıralayan Prof. Dr. Zileli, spinal dejeneratif (eskime, yıpranma sonucu olan) hastalıklarda ağrının kaynağını ayırt etmenin zor, yakınmaların ise genelde ağrı olduğuna vurgu yaptı.

Kronik ağrısı olan hastayı sadece ameliyatla tedavi etmenin mümkün olmadığını anımsatan Prof. Dr. Zileli, bu hastaların tedavilerinin farklı uzmanlık alanlarının katılımıyla olması gerektiğinin altını çizdi.

Ağrıyı ölçen bir testin olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Zileli, elektrofizyolojik testlerin ağrıyı ölçemediğini ve muayenenin yerini tutamadığını anımsattı.

SUNUMLAR

Toplantıda SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Kadir Çınar, “Olgu Sunumu”, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi ABD’den Dr. Öğr. Üyesi Gulyara Çiğdem “Schwannom Olgu Sunumu”, Hatem Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Opr. Dr. Tevfik Güç “Servikal Disk Protezi Komplikasyonları”, Gaziantep Şehitkâmil Devlet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Opr. Dr. Adem Doğan “Spinal Olgu Sunumu”, 25 Aralık Devlet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Opr. Dr. Ali Nehir “C2 Parçalı Fraktür + C2-C3 Dislokasyon”,  Gaziantep Medicalpoint Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Opr. Dr. Hüseyin Karasu “Olgu Sunumu”, Özel ADN Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Çağatay Çalıkoğlu “Romatoid Artritte C1-C2 Dislokasyonu” konulu sunum gerçekleştirdi.

Vaka sunumlarının ardından katılımcıların sorularının yanıtlanması ve anı fotoğrafı çekimi ile toplantı sona erdi.

HEMŞİRELİK HAFTASI ETKİNLİĞİ

HEMŞİRELİK HAFTASI ETKİNLİĞİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası etkinlikleri kapsamında hastane yöneticileri hemşirelerle kahvaltıda buluştu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası etkinlikleri kapsamında hastane yöneticileri hemşirelerle kahvaltıda buluştu.

Hastane Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, yaptığı konuşmada, pandemi ve deprem dönemlerinin hemşirelerin üstlendikleri zorlu görevin önemini dünya genelinde hemen herkesin takdir ettiğini söyledi.

Pandemi ve deprem dönemlerinde yoğun çalışan hemşirelerin çok yorulduklarına dikkat çeken Dr. Kileci,“Sağlık sektörünün önemli yapı taşı olan hemşireler hepimiz bizim için çok değerli. Hepsine emekleri için teşekkür ediyoruz” dedi.

Kahvaltıya emekliye ayrılan hemşireleri de davet ettiklerini belirten Dr. Kileci, “Emekli olan arkadaşlarımıza bundan sonraki hayatlarında sağlıklı ve başarılı yıllar temenni ediyorum” diye konuştu.

Başhemşire Ceylan Özyılmaz ise hemşirelerin sağlık sektörünün fedakar üyeleri olduğunu anımsatarak, “Organizasyonu düzenleyen yöneticilerime ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepimizin hemşireler haftası kutlu olsun” ifadelerini kullandı.

SANKO Holding'i, “Ahde vefanın ete kemiğe bürünmüş hali” olarak tanımlayan hastane İnsan Kaynakları Yöneticisi Selçuk Cançelik, çalışan ve emekliliğe hak kazanan hemşirelere plaket takdim ederek teşekkürlerini sunduklarını kaydetti.

Genel Müdür Yardımcıları Rabia Ağar, Hüseyin Söylemez ve Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş’ın da katıldığı etkinlikte, Genel Müdür Dr. Sermet Kileciemekliye ayrılan çalışma arkadaşlarına plaket takdim etti.

Etkinlik, anı fotoğrafı çekimi ile sona erdi.

ÜROLOJİ UZMANI OPR. DR. TÜMER SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

ÜROLOJİ UZMANI OPR. DR. TÜMER SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Erbay Tümer, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Adana’da 1988 yılında doğan Opr. Dr. Erbay Tümer, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2012 yılında mezun oldu.

Adana Şehir Hastanesi’nde 2018 yılında üroloji asistanlık eğitimini tamamlayarak üroloji uzmanı olan Opr. Dr. Tümer, asistanlık ve uzmanlık döneminde “Laparoskopik Cerrahi ve Prostat Lazer Operasyonu (HOLEP)” üzerine kurs ve eğitimler aldı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümünde hasta kabulüne başlayan Opr. Dr. Tümer, Gaziantep – Kilis Tabip Odası ve Ürolojik Cerrahi Derneği Üyesidir.

Opr. Dr. Tümer, evli ve bir çocuk babasıdır.

17 MAYIS DÜNYA HİPERTANSİYON GÜNÜ

17 MAYIS DÜNYA HİPERTANSİYON GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. SERÇELİK: “ÇOK YAYGIN GÖRÜLEN HİPERTANSİYON KALICI SAKATLIK VE ÖLÜM RİSKLERİNE YOL AÇABİLEN EN ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNLARINDAN BİRİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Serçelik, hipertansiyonun her yaşta görülebildiğini belirterek, “Çok yaygın görülen hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm risklerine yol açabilen en önemli sağlık sorunlarından biridir ve erişkinlerin yüzde 20-25‘inde görülür” dedi. 

17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü nedeniyle açıklama yapan Doç. Dr. Serçelik, tansiyonun kalpten pompalanan kanın, atar damarların duvarlarına yaptığı basınç olarak tanımlandığını söyledi.

Bu basıncın normalden fazla olmasına “Hipertansiyon” denildiğini kaydeden Doç. Dr. Serçelik, “Hipertansiyon, sistolik kan basıncının (Kalbin kanı vücuda pompaladığı ya da farklı bir deyişle kalbin kasıldığı sırada kan damarlarında oluşan basınç en yüksek seviyede olur) 140 mmHg ve üzeri, diyastolik kan basıncının (Kalbin kasılması tamamlandıktan sonra kalp bir anlığına gevşer ve tekrar kanla dolar; böylece bir sonraki kasılmaya hazırlanır. Bu gevşeme anına diyastol denir. Diyastolik kan basıncı kalp atımları arasında, kalp aktif şekilde kan pompalamazken, damarlar içinde oluşan basınçtır) ise 90 mmHg ve üzeri olmasıdır” diye konuştu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün sistolik kan basıncı 140-160 mmHg ve diyastolik kan basıncı 90-105 mmHg ise “hafif hipertansiyon”, sistolik kan basıncı 160-180 mmHg ve diyastolik kan basıncı 105-120 mmHg ise “orta dereceli hipertansiyon”, sistolik kan basıncı 180 mmHg üzeri ve/veya diyastolik kan basıncı 120 mmHg üzerinde ise ”şiddetli hipertansiyon” olarak tanımladığına vurgu yapan Doç. Dr. Serçelik, ihmal edildiği takdirde beyin kanaması, damar tıkanıklığı, felç, görme kaybı vb. sağlık sorunlarına neden olabilen hipertansiyonun çağın en önemli hastalıklarından biri olduğuna dikkat çekti. 


BU BELİRTİLERE DİKKAT EDİLMELİ

Hastaların önemli bölümünde belirti görülmediğini, tanının sadece kan basıncı ölçümü ile mümkün olabildiğine işaret eden Doç. Dr. Serçelik, belirtileri şöyle sıraladı:

“Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk ve burun kanamasıdır. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta uyuşma, karıncalanmadır. Bunun yanında bu belirtilerin hiçbiri hipertansiyona özgü olmayıp, farklı birçok hastalıkta da aynı belirtiler görülebilir.”

HİPERTANSİYONUN NEDENLERİ

Hipertansif hastalarının yüzde 90-95’inde herhangi bir neden saptanamadığının altını çizen Doç. Dr. Serçelik, şöyle devam etti:

“Bu grup hipertansiyona, ‘Primer’ veya ‘Esansiyel hipertansiyon’ (Kan basıncının belirli bir neden olmadan yükselmesi) denir. Hipertansiyon hastalarının yüzde 5-10’unda ise saptanan farklı bir hastalığa bağlı olan ‘Sekonder hipertansiyon’ (İkincil (sekonder) hipertansiyon kavramı kişideki yüksek kan basıncının belirli bir sağlık sorununun bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade eder. Birincil hipertansiyondan farklı olarak, bir neden sonucunda sekonder olarak gelişen yüksek kan basıncı, ani olarak yükselir) görülür. Çeşitli böbrek hastalıkları, beyinle ilgili bazı hastalıklar, hormonal hastalıklar, bazı tümörler, bazı doğumsal hastalıklar ve bir takım ilaç kullanımları da neden olabilir.”

GENETİK FAKTÖRLER DE ROL OYNUYOR

Hipertansiyonda kalıtımın rolüne de değinen Doç. Dr. Serçelik, özellikle 55 yaşından önce, birinci derece yakınlarında hipertansiyon görülenlerde, bu hastalığın gelişme riskinin daha fazla olduğunu, kalıtımsal geçiş yolu tam olarak bilinmemekle birlikte, birden çok genetik faktörün rol oynadığının kabul edildiğini bildirdi.

Hastanın yakınmaları olduğunda kan basıncının ölçülmesinin önem taşıdığını anlatan Doç. Dr. Serçelik, “Kan basıncı günün herhangi bir saatinde ölçülebilir. Her gün, değişik saatlerde ölçüm yapılması daha uygundur. Yemeklerden en az yarım saat, fiziki aktiviteden 5-10 dakika sonra ölçüm yapılmalıdır” uyarısını yaptı.

HİPERTANSİYON TEDAVİSİ

Doç. Dr. Serçelik, “Hipertansiyon tedavisinde temel amaç hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Sekonder hipertansiyonu olanlarda yani hipertansiyonu başka bir hastalığa bağlı olanlarda, hipertansiyona neden olan hastalık tedavi edilmelidir” ifadelerini kullandı.

İlaçsız tedaviyle yeterli kan basıncı kontrolü sağlanamadığı takdirde, ilaçlı tedaviye geçilmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Serçelik, sözlerini şöyle tamamladı:

“İlaç tedavisinde bireyselleştirilmiş tedavi dediğimiz hipertansiyona eşlik eden hastalıklar ve ilaçların yan etkileri göz önünde bulundurularak, o hastaya en uygun ilaç seçilir. Tek ilaçla kontrol sağlanamayan hastalarda birden fazla ilacın bir arada uygulandığı kombine tedaviye geçilir.”

ATATÜRK’Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI MESAJI

ATATÜRK’Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI MESAJI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. SERMET KİLECİ: “SAMSUN’DA YAKILAN BAĞIMSIZLIK MEŞALESİ TÜM ÜLKEYİ AYDINLATTI”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle bir mesaj yayımladı.

Dr. Kileci, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da yakılan bağımsızlık meşalesinin tüm ülkeyi aydınlattığını belirterek, “19 Mayıs 1919, Yüce Türk Milleti’nin, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde birlik ve beraberlik içinde, inanç ve azimle başarabileceğinin bir sembolüdür” dedi.

“Bağımsızlık için atılan bu büyük adımın 104’üncü gurur yılında, bu güzel ülkeyi, emanetini aldığımız vatan sevdalılarından, yolu bilimle aydınlanan gençlerimize emanet edeceğimiz güne kadar korumak ve bağımsızlık mücadelemizden vazgeçmemek en büyük görevimizdir” diyen Dr. Kileci, şöyle devam etti:

“Büyük Atatürk ‘Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (anlama, bilme, kültür) müspet (olumlu, pozitif) fikirlerini veriniz. İstikbalin (gelecek zaman) aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik (uygulama) mevkiine konduğu vakit Türk Milleti yükselecektir’ sözleriyle gençliğe verdiği önemi belirtmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün geleceğin şekillenmesinde gençliğe olan güveni, gençlerimize aklın ve bilimin aydınlattığı yolda ilerleyebilmeleri için vereceğimiz destekle daha da anlam kazanacaktır.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımızı kutluyor, bu güzel vatan için canları pahasına savaşmaktan çekinmeyen Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, aziz şehitlerimizi rahmet ve saygı, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum.” 

MEVSİMSEL GEÇİŞ VE BİYOLOJİK RİTİM

MEVSİMSEL GEÇİŞ VE BİYOLOJİK RİTİM

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. YILDIRIM: “BİYOLOJİK SAAT, YAŞAMI YAKALAMAMIZA OLANAK SAĞLAR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Aydın Yıldırım, biyolojik saatin, bedenin dünyadaki koşuşturmasına ayak uydurmasını sağlayan düzenleyici bir sistem olduğunu söyledi.

Canlıların yaklaşık iki milyar yıldır güneşi ve ışığın etkilerini, hayatın ve canlılığın sürdürülebilmesi için kullanmayı öğrendiklerine dikkat çeken Uzm. Dr. Yıldırım, günlük ve mevsimsel değişikliklerden daha çok yarar görebilmek için metabolizmamızın da bazı düzenlemeler yapmayı öğrendiğini ve bu uyum sürecinin devam ettiğini kaydetti.

Canlıların dünyada sonsuza kadar yaşama iç güdüsüyle kendine özgü bir biyolojik ritim geliştirdiğini belirten Uzm. Dr. Yıldırım, “Genel olarak herhangi bir organizma, tutarlı mevsimsel veya günlük değişiklik gözlemlediğinde çevresine karşı uyum göstermek için bedensel zamanlama mekanizmalarını çalıştırdığını göstermektedir” dedi.

Uzm. Dr. Yıldırım, bu durumun genetik kodlara kadar işlediğini bu keşif için Nobel ödülü verildiğini anımsatarak, “Bunu biyolojik saat, biyolojik ritim, sirkadiyen ritim (dünyanın kendi ekseni etrafında yaklaşık 24 saat süren dönüşünün canlılar üzerinde oluşturduğu biyokimyasal, fizyolojik ve davranışsal ritimlerin tekrar edilmesi), sirkannual ritim (yaklaşık bir yıllık ritimlerdir) gibi terimler ile tanımlamaktayız” ifadelerini kullandı.

BEYİNDEKİ BİYOLOJİK SAAT MERKEZİ

Beyinde biyolojik saat için bir merkez bulunduğunun altını çizen Uzm. Dr. Yıldırım, “Beyin, gözler aracılığıyla ışık ve ciltten alınan sinyallerle uyarılıp birçok sisteme uyarı gönderir. Bu beyinden salgılanan hormonal faktörler sayesinde olur. Bu sayede beslenme, uyku düzeni, sıcaklık kontrolü, otonom sinir sistemi, kas gücü kontrolü, mide bağırsak sistemi, kaygı düzeyi ayarlanmaya çalışılır” diye konuştu.

“Organlara gönderilen sinyaller ile fizyolojik çalışma saatleri ayarlanır. Kaslara gönderilen uyarı kas gücünü artırır, enerji kontrolü sağlar” diyen Uzm. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“Karaciğer uyarılıp şeker üretimi dengelenir. Böbrekler uyarılıp kan basıncı ve idrar miktarı ayarlanır. Bağırsaklar uyarılıp hareketleri ve emilim düzeyi değiştirilir. Pankreas uyarılarak insülin ve glukagon salgısı düzenlenir. Yağ dokusu uyarılarak yağ çözülmesi enerji üretimi ve leptin salgısı düzenlenir.

Hormonal uyarılar ile metabolizma gün içinde fiziksel hareketlere duyarlı gece dinlenmeye ayarlanmıştır. Dolayısıyla bu bütünleşik sistem, gündüz aktif hal almaya, gece dinlenmeye programlanmış bir saat mekanizmasını bilerek çalışmaktadır. Doğal olarak buna mevsimsel programlama dahildir.”      

BİYOLOJİK SAATİN ETKİLERİ

Mevsimsel ve günlük biyolojik saatin, dünyada değişen şartlara kolay uyum ve az enerji ile fazla iş çıkarılabilmesi ve yaşamı yakalamasına olanak sağladığı gibi bağışıklık sisteminin daha verimli çalışması için gerekli olduğuna vurgu yapan Uzm. Dr. Yıldırım, biyolojik saate uyum sağlanamazsa yaşanabilecekleri şöyle özetledi:

“Eğer bu saate uyum sağlayamazsak işte o zaman vücudumuz alarm verip, belirtiler göstermeye başlar. İnsanlarda yemek düzeni iki gün değiştiğinde, ritim bozulmaya başlar. Uyku için iki gün beş saatten az uyumak veya bir hafta her gün bir saat eksik uyumak, sekiz saatten az gün ışığı görmek veya 16 saatten fazla gün ışığı görmek biyolojik ritmi bozmaya yeterlidir. Dışkılama düzeni beş gün değiştiğinde ritmi bozulmaya başlar.”

DENGEDE BOZULMANIN SONUÇLARI

Oluşan dengede bozulma olduğu zaman bitkinlik hissi, enerji kaybı, odaklanma güçlüğü, uyku ve iştah artışı, sosyal çekilme, dışkılama düzensizliği, cilt kuruluğu ve saç dökülmesi gibi birçok bedensel belirtinin ortaya çıkabileceğini anlatan Uzm. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“En önemlisi bağışıklık uyumu bozulup başta solunum yolu olmak üzere mide, bağırsak enfeksiyonlarında artış meydana gelir. Beraberinde gastrit peptik ülser (midenin iç yüzeyinde ve ince bağırsağın üst kısmında çeşitli nedenlerden dolayı gelişen açık yaralara verilen isimdir) ve irritabl bağırsak sendromu (hassas bağırsak sendromu ya da spastik kolon isimleriyle de anılır) alevlenmeleri görülür.

Migren, baş ağrısı sendromlarında artış olur, depresyon (nasıl hissettiğinizi, nasıl düşündüğünüzü ve nasıl davrandığınızı olumsuz etkileyen yaygın ve ciddi ancak tedavi edilebilen tıbbi bir hastalık) bipolar (kişinin ruh hali, enerjisi, konsantrasyonu (bütün dikkatin bir noktaya toplanması, bütün öğrenme mekanizmalarının aynı noktaya yönlendirilmesi, bütün alıcıların öğrenmeye hazır hâle getirilerek algının en yüksek performansına ulaşması ve günlük yapılan aktivitelerini yerine getirme becerisini etkileyen psikolojik-psikiyatrik rahatsızlık) hastalık tetiklenir.

Sistemik alerjik sorunlar baş gösterir, var olan alerjilerin alevlenmeleri, vaskülit (kan damarlarında iltihaba neden olan farklı birkaç durumun genel adı) veya iltihaplı romatizmal hastalıklar atak yapmaya başlar. Kardiyak (kalple ilgili) sorunlar ile inme vb. hastalıklar artar, kalp krizleri, hipertansif (hiper tansiyon, yüksek tansiyon) atak sıklaşır.”

BİYOLOJİK SAAT BİR ZORUNLULUKTUR

Biyolojik saatin düzenini takip ve mevsimlere uyumun, sağlımın dengesi için olmazsa olmaz bir gereklilik ve aslında kolaylık sağlayan bir yöntem olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Yıldırım, “Güneşin doğuş saati ile batış saatine uygun yeme düzeni, uyku saati, fiziksel egzersiz düzeni sağlanabilirse birçok potansiyel hastalık alevlenmesi veya bedensel huzursuzluğun önüne geçebiliriz” ifadelerine yer verdi.

“Ayrıca mevcut kronik hastalıklarımızın seyrinde bozulma olmaması için mevsim geçişlerinde güneşin döngüsüne, hava değişimlerine, mevsimin uygun yiyeceklerine ayak uydurabildiğimiz sürece daha stabil (dayanıklı ve sağlam, dengeli, düz, oturmuş, kararlı, değişmez) sorunsuz bir hastalık idamesi olacaktır” diyen Uzm. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:

“Biyolojik saat, canlılığın devamı ve mükemmelleşmesi için bir zorunluluktur. Özellikle çağımızın kronik hastalıkları obezite (insan vücudunda yağ kütlesi miktarının kemik, kas ve su gibi diğer bileşenleri içeren yağsız kütleye göre aşırı miktarda artmış olması), diyabet (şeker hastalığı) kanser, otoimmün (bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırması) hastalıklar vb., uyku bozuklukları vb. sorunların başlangıç nedenlerinden biri de biyolojik saatin bozulmasıdır.

Bizim yapacağımız biyolojimize uygun yaşam tarzını tercih etmek olmalıdır. Kronik sorunları olan ya da ailesinde kronik hastalık öyküsü olan, yaşam tarzı düzensiz, kendini sağlıksız hisseden bireyler erken teşhis ya da yaşam tarzına yönelik düzenlemeler konusunda mutlaka bir doktorla görüşerek, hastalık ortaya çıkmadan önlem alınmasını sağlamalıdır.

Mevsim geçişlerinde yaşanabilecek hastalık alevlenmeleri ile ilgili belirtiler ve bedensel değişikliler hissedildiği taktirde, yeni bir hastalık, atak gelişimi olup olmadığı, normal fizyolojik bir durum olup olmadığı değerlendirilerek, buna göre önlemler alınması önerilir.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE KARACİĞER NAKLİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE KARACİĞER NAKLİ

OĞLUNUN KARACİĞERİ İLE YAŞAMA YENİDEN “MERHABA” DEDİ SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL: “TEKNOLOJİK ALTYAPIMIZ, DONANINIMIZ VE DENEYİMLİ KADROMUZ SAYESİNDE YAPTIĞIMIZ NAKİLLER BİRÇOK HASTAYA UMUT OLUYOR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, “Altyapımız, donanımımız ve deneyimli kadromuz sayesinde gerçekleştirdiğimiz başarılı nakiller birçok hastaya umut oluyor” dedi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi (TransplANTEPSANKO), başarılı karaciğer nakilleriyle de hastalara yaşam umudu oluyor.

Uzun yıllardır karaciğer hastası olan Şanlıurfalı, sekiz çocuk babası Fuat Toraman (58), 18 yaşındaki oğlu Abdulsamet Toraman’ın karaciğerinden alınan parça ile yaşama yeniden “merhaba” dedi.

Gaziantep’te yaşayan ve serbest meslek ile uğraşan Fuat Toraman, karaciğer nakli sürecini şöyle anlattı:

“Şanlıurfalıyım, 32 yıldır Gaziantep’te yaşıyorum. Uzun zamandır karaciğer hastasıyım. Yıllarca tedavi için Diyarbakır’a gidip geldim ancak sağlığımla ilgili olumlu bir gelişme olmadı. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nde böbrek naklinden sonra karaciğer nakli de yapıldığını öğrendik.

Sıkıntılarımı yakından bilen çocuklarım bana karaciğer nakli için bağışta bulunmak istedi. Yapılan tetkikler sonucu canımın parçası 18 yaşındaki oğlum Abdulsamet Toraman’ın karaciğer bağışı yapabileceği anlaşıldı. Ailemin verdiği destek ve SANKO Üniversitesi Hastanesi hekimlerinin verdiği güvenden cesaret bularak nakil olmaya karar verdim.”

Baba Toraman, “Oğlumun ve hekimlerimizin sayesinde şu an çok iyiyim. Hastanemize ve tüm ekibe teşekkür ederim. Allah hepsinden razı olsun” diye konuştu.

ÜLKEMİZDE KADAVRA BAĞIŞ SAYISI YETERSİZ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan nakillerin birçok hastaya umut olduğunu belirten Doç. Dr. Yücel Yüksel, “Genç karaciğer bağışçımızdan alınan bir parça karaciğer, yapılan başarılı nakille hastamıza yeni bir yaşam şansı sundu” ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Yücel Yüksel, yapılan canlı vericili karaciğer nakli ameliyatı ile ilgili süreci şöyle özetledi:

“Ülkemizde yeterli sayıda kadavra bağışı olmadığı için genelde canlı vericili nakillerle ameliyatlarımızı gerçekleştiriyoruz. Fuat Toraman’ın karaciğerinde saptadığımız yetmezliğe bağlı olarak nakil olması gerekiyordu. Hastamızın oğlu karaciğer bağışı için gönüllü oldu. Yapılan tetkikler sonucunda da sorun çıkmayınca başarılı bir nakille hem alıcımız hem de bağışçımız açısından çok güzel bir ameliyat geçti.

Ameliyat öncesi ve sonrası Gastroenteroloji, Radyoloji, Nefroloji ve Genel Cerrahi uzmanlarından oluşan ekibin yakın takibiyle karaciğer naklimizin alıcı ve bağışçısını sağlıklı ve mutlu bir şekilde taburcu ettik. Hastamızın durumu iyi. Kendisine ve ailesine sağlıklı günler diliyor, organ bağışının önemine bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.”

KARACİĞER NAKLİ AYRI BİR CERRAHİ BECERİ VE DENEYİM GEREKTİRİR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan da böbrek nakillerindeki başarılı sonuçların ardından karaciğer nakillerinde de hastalara umut olduklarını söyledi.

Karaciğer naklinin ayrı bir cerrahi beceri ve deneyim gerektirdiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Demirbakan, şöyle devam etti:

“SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi olarak, gerek biz cerrahların deneyim, bilgi ve birikimi gerekse hastanemizin teknolojik alt yapısı ve uzman kadrosuyla Fuat Toraman gibi pek çok hastamızı, organ bağışçılarımızın vereceği destekle sağlığına kavuşturmak için çalışıyoruz.”

HASTAMIZ, TEDAVİYE CEVAP ALAMADIĞIMIZ DÖNEME GİRMİŞTİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Nimet Yılmaz ise “Karaciğer sirozu hastalarında sıklıkla rastladığımız bilinç kaybı ve komaya kadar giden bir süreç olan hepatik ensefalopati kliniği ile takip ettiğimiz hastamız, artık tedaviye cevap alamadığımız döneme girmişti” ifadelerini kullandı.

Karaciğer nakli dışında çözüm noktasında başka bir alternatifi kalmayan hastanın durumunu yakınlarıyla birlikte değerlendirdiklerine dikkat çeken Doç. Dr. Yılmaz, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Hastamız ve yakınlarıyla görüşme sonucunda organ naklinin gerçekleştirilmesi konusunda karar aldık. Doğru karar, doğru ekip ile buluşunca Fuat Bey, oğlunun bağışladığı karaciğerle sağlığına ve eski hayat konforuna kavuşmuş oldu. Sürecin bu şekilde sonuçlanmasından dolayı çok mutluyuz.”

12-18 MAYIS HEMŞİRELİK HAFTASI

12-18 MAYIS HEMŞİRELİK HAFTASI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ BAŞHEMŞİRESİ ÖZYILMAZ: “SAĞLIK HİZMETLERİNİN SÜRDÜRÜLMESİNDE HEMŞİRELERİMİZİN ÖZVERİLİ ÇALIŞMALARI VE HER KOŞULDA GÖREVLERİNİN BAŞINDA OLMALARI SAĞLIK CAMİASI İÇİN BİR GURUR KAYNAĞIDIR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, “Sağlık hizmetlerinin sürdürülmesinde hemşirelerimizin özverili çalışmaları ve her koşulda görevlerinin başında olmaları sağlık camiası için bir gurur kaynağıdır” dedi.

12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası nedeniyle bir mesaj yayımlayan Özyılmaz, “Sağlık sektörü farklı meslek gruplarının bir araya geldiği dinamik, organizasyonel ve profesyonel bir yapıdır. Bu yapının temel taşlarından ve önemli gruplarından birini de hemşireler oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.

Hemşirelerin, görevlerini yaparken fedakarlıkları yanında, aldıkları eğitimi, bilim ve teknolojiyle harmanlayarak en iyi bakım hizmetini sunmak çabasında olduklarını kaydeden Özyılmaz, mesajını şöyle sürdürdü:

“Tüm dünyayı etkileyen Covid -19 pandemisi ve ardından 11 ilde büyük bir yıkım ve can kaybıyla sonuçlanan deprem felaketinde sağlık çalışanlarının görevinin önemi bir kez daha gözler önüne serildi. Yaşanan her büyük felakette yaraları sarmak için fedakarca mücadele eden hemşireler deprem felaketinde de büyük bir fedakarlık ortaya koymuştur.

Sağlık çalışanları küresel salgında olduğu gibi depremde de en ön safhada yer alarak hastalarımızın yaralarını sarmak için gerek fiziksel gerek psikolojik gerekse sosyal yönden destek olmaya çalışmıştır.”

Geleceğin sağlık dünyasında aktif rol oynayacak hemşirelerin her şekilde desteklenmesi ve onların eğitimi için gerekli yatırım yapılmasının önemine de vurgu yapan Özyılmaz, hemşirelerin sadece salgın, afet vb. durumlarda değil her zaman hak ettikleri değeri görmesi gerektiğine dikkat çekti.

“Hemşirelerimiz de mesleğimizin gelişimi için teknolojik koşulları göz önünde bulundurarak, kendini geliştirmeli ve hasta bakım kalitesini arttırılmalıdır” diyen Özyılmaz, mesajını şöyle sonlandırdı:

“Hemşirelik mesleğimizdeki en önemli değerlerimiz olan sevgi, saygı, hoşgörü, empati, özerklik, yararlılık, zarar vermeme, dürüstlük, gizlilik, adalet ve sadakat asla unutulmamalıdır. Bu değerlerle çalışan bütün hemşirelerimizin 12-18 Mayıs Hemşireler Haftasını kutluyorum.” 

DR. ÖĞR. ÜYESİ TOKTAMIŞ SAVAŞ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

DR. ÖĞR. ÜYESİ TOKTAMIŞ SAVAŞ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Toktamış Savaş, SANKO Üniversitesi Hastanesi hasta kabulüne başladı.

1989 yılında Gaziantep’te doğan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, ilkokul ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamladı. 2007-2013 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni tamamlayan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, 2013-2015 yılları arasında pratisyen hekimlik mecburi hizmetini Gaziantep Şehitkamil Toplum Sağlığı Merkezi’nde yaptı.

Dr. Öğr. Üyesi Savaş, Ocak 2015-Mayıs 2020 döneminde ihtisasını Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yaptı. Mart 2019-Mayıs 2020 yılları arasında Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği (TOTBİD) - Asistan ve Genç Uzman Hekimler Konseyi (AGUH) kurum temsilciliği görevini yürüttü.

2020-2022 yılları arasında Şanlıurfa/Ceylanpınar Devlet Hastanesi’nde uzman hekimlik mecburi hizmetini tamamlayan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, Mart 2022-Nisan 2023 tarihleri arasında Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yaptı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nde hasta kabulüne başlayan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, aynı zamanda SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’nda da görev üstlendi.

Ayak ve ayak bileği cerrahisi, travma cerrahisi, deformite cerrahisi, tümör cerrahisi, artroskopik cerrahi, diz ve kalça artroplastisi gibi alanlarda deneyimli olan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği üyesidir.

Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, Türk Sanat Müziği ile profesyonel olarak ilgilenmektedir. Yüzme sporunda ise yarı profesyonel olan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

 

SANKO, DEPREMDEN ETKİLENEN ÇOCUKLARA SİNEMA ŞENLİĞİ DÜZENLEDİ

SANKO, DEPREMDEN ETKİLENEN ÇOCUKLARA SİNEMA ŞENLİĞİ DÜZENLEDİ

SANKO Holding, Adıyaman’da depremden etkilenen çocukların sosyal hayata dönmeleri için destekleyici eğitimler, sosyal etkinlikler ve aktiviteler kapsamında “Çocuk Sinema Şenliği” programı düzenledi.

SANKO Holding, Adıyaman’da depremden etkilenen çocukların sosyal hayata dönmeleri için destekleyici eğitimler, sosyal etkinlikler ve aktiviteler kapsamında “Çocuk Sinema Şenliği” programı düzenledi.

SANKO Holding tarafından, SANKO Tekstil Adıyaman Konteyner Yaşam Alanında konaklayan çocuklar için düzenlenen etkinlikte, 450 çocuk sinema gösterimi, destekleyici eğitimler ve sosyal-bilimsel aktiviteler ile keyifli vakit geçirdi.

SANKO Tekstil Adıyaman İşletmeleri ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe, SANKO Park AVM, SANKO Okulları öğretmenleri ve öğrencileri de destek verdi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden Psikolog Mehmetcan Aslan, düzenlenen etkinliğin çocukların psikolojik normalleşmesi açısından çok faydalı olduğunu söyledi.

SANKO Tekstil Adıyaman Konteyner Yaşam Alanında da görev yapan Aslan, Çocukların birçok problemi oynadıkları oyun aracılığıyla dile getirdiğini belirterek, “Bu gibi etkinlikler, deprem sonrası yaşanan psikolojik hasarın giderilmesi açısından önemlidir” dedi.

Depremden etkilenen çocuklar ve ebeveynlerin bir nebze de olsa deprem psikolojisinden uzaklaştığını ifade eden Aslan, “Etkinlikler aracılığıyla da depremden etkilenen bireylerin psikolojik normalleşmesini sağlamamız gerekiyor” diye konuştu.

Program, çocuklara armağan dağıtımı ile sona erdi.

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA EPİLEPSİ

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA EPİLEPSİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ ÖZÇORA: “EPİLEPSİ ÇOCUKLUK ÇAĞINDA EN SIK GÖRÜLEN NÖROLOJİK HASTALIKLARDAN BİRİDİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Çocuk Nörolojisi Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Gül Demet Kaya Özçora, epilepsinin çocukluk çağında en sık görülen nörolojik hastalıklardan biri olduğunu söyledi. 

Dr. Öğr. Üyesi Özçora, epilepside ilk adımın doğru tanı koymak olduğunu belirterek, “Çocukluk çağında epilepsi hastalığının görülme sıklığı yüzde 0.5 – 1 arasında” dedi.

Epilepsinin klinik bir tanı olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Özçora, “Nöbet şüphesi olan hastanın mutlaka çocuk nörolojisi uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.

“Bazı epilepsi çeşitleri aynı anda ya da ardışık olarak kişilerde birçok belirti ve bulgunun ortaya çıkmasına neden olabilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Özçora, epilepsinin genel belirtilerini şöyle özetledi:

“Sinirlerin dinlenme ve uyarılma durumları arasındaki dengesizlik, epilepsi nöbetlerinin altında yatan nörobiyolojik temeli oluşturabilir. Ani olarak ortaya çıkan yoğun korku ve endişe hali, mide bulantısı, sersemlik, görme ile ilgili değişiklikler, ayak ve ellerin hareketlerinde kısmi kontrolsüzlük, vücudun dışına çıkmış gibi hissetmek, baş ağrısı gibi belirtiler varsa bir doktora başvurulmalıdır.”

EPİLEPSİ NÖBETİNİ TETİKLEYEN UNSURLAR

Epilepsi nöbetini en çok uykusuzluk yorgunluk ve açlığın etkilediğini anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Özçora, şöyle devam etti:

 

“Nöbet için verilen ilaçları içmeyi unutmak, uzun süreli uykusuzluk, öğün atlamak, enfeksiyonlar, aşırı stres, heyecan, ateş, güneş altında aşırı kalma, televizyon, bilgisayar, filmler, hareketli videolar, oyunlar gibi hızla yanıp sönen ışıklar, bazen aşırı sıcak su, hormonal değişiklikler ve soğuk algınlığı için kullanılan bazı ilaçlarda bazen nöbeti tetikleyebilir.”


EPİLEPSİ NÖBETİ GEÇİRİRKEN ÇOCUĞA NASIL YAKLAŞILMALI?

Dr. Öğr. Üyesi Özçora, epilepsi nöbeti sırasında neler yapılması gerektiğini şöyle sıraladı


“- Nöbet sırasında çocuğunuzu sağ ya da sol tarafına doğru yatay pozisyonda yatırın.

- Başının altına bir yastık koyun, yakası sıkıysa gevşetin.

- Her türlü nöbet sonrası hasta hastaneye götürülmelidir. İlk nöbet sonrası 6-8 saat arasında nöbet tekrar edebilir.

- Nöbet sonrası çocuğunuzu en yakın sağlık kuruluşuna götürebilir ya da takip eden doktoruyla iletişim kurabilirsiniz.”

8 MAYIS DÜNYA TALASEMİ GÜNÜ

8 MAYIS DÜNYA TALASEMİ GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. KILINÇ: “TALASEMİ, ERKEN TANI İLE TEDAVİSİ MÜMKÜN BİR HASTALIKTIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı / Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Yurdanur Kılınç, talaseminin (Akdeniz Anemisi), genetik geçişli ancak erken tanı ile tedavisi mümkün bir hastalık olduğunu söyledi.

8 Mayıs Dünya Talasemi Günü dolayısıyla açıklama yapan Prof. Dr. Kılınç, “Talasemi, genetik bir bozukluk sebebiyle hemoglobin zincirinden en az birinin gerekenden az üretilmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır” dedi.

Prof. Dr. Kılınç, Türkiye’de taşıyıcı oranı yüksek olduğundan, evlilik öncesi eşlerin, özellikle akraba evlilikleri durumunda aynı genetik materyali taşıyan bireylerin her birinin talasemi testi yaptırmasının zorunlu kılındığına dikkat çekti.

TALASEMİ GENETİK GEÇİŞLİ  BİR HASTALIKTIR

Talesemide eşlerin her ikisinin de taşıyıcı olduğu durumların risk oluşturacağını belirten Prof. Dr. Kılınç, şu bilgileri paylaştı:

“Talasemi, kalıtsal genetik geçişli hastalık olup, hasta bebek doğması için hem annenin hem de babanın taşıyıcı durumda olması gerekir. Eşlerin her ikisinin taşıyıcı olduğu durumda yüzde 25 hasta, yüzde 25 sağlam, yüzde 50 taşıyıcı çocuk doğma olasılığı vardır ve bu olasılık her gebelikte aynıdır.

Eğer eşlerden biri taşıyıcı, diğeri sağlamsa doğacak bebek yüzde 50 sağlam, yüzde 50 taşıyıcı olur. Eşlerin her ikisinin de taşıyıcı olduğu durum risklidir, doğum öncesi tanı gerektirebilir. Gebeliğin 8-12’nci haftaları arasında perinatoloji (yüksek riskli gebelik) hizmeti veren kadın doğum kliniklerine başvurması gerekir.

Talaseminin ağır formunda, yani çocuğun yaşamın ilk üç yılında kan nakline başlandığı ve hayat boyu alyuvar nakline bağlı olduğu duruma ‘talasemi majör’ denir. Hastalık ilk kez Akdeniz çevresi ülkelerde tanımlandığı için de ‘Akdeniz Anemisi’ adıyla da anılır. Kalıtsal bir hastalık olduğundan, akraba evlilikleri sonucu, hasta çocuk doğma riski artar.

Çocuğun yaşamın 3-6’ncı ayları arasında soluk, karaciğer ve dalak büyüklüğüne bağlı karın şişliği ile huzursuzluk sorunu yaşayabileceğine değinen Prof. Dr. Kılınç, “Çocuk, yaşamını devam ettirebilmesi, büyüme ve gelişimini normal sürdürülebilmesi için düzenli alyuvar aktarımına ihtiyaç duyar. Ancak her alyuvar aktarımında vücuda demir alınır, her 1 ml alyuvar ile 1.16 mg demir de vücuda alınmış olur” ifadelerini kullandı.

TEDAVİ EDİLMEZSE KOMPLİKASYONLARA YOL AÇAR

Hastaya aktarılan her bir ünite eritrosit ile yaklaşık 200 mg. demirin vücuda girdiğini kaydeden Prof. Dr. Kılınç, tedavi ve takip süreciyle ilgili şunları söyledi:

“Düzenli kan aktarımları sonucu vücutta karaciğer, kalp, endokrin organlarda (sistemi oluşturan salgı bezleri, hipotalamus, hipofiz, tiroit, paratiroit, pankreas, yumurtalıklar, böbreküstü bezi, vb.) demir birikir ve yerleştiği organda hasara sebep olur.

Deri altından enjeksiyon uygulamasında, tablet, granül veya süspansiyon formlarında demir bağlayıcı ajanlar vardır. Bu aşamada hastanın klinik ve laboratuvar tetkiklerinin tam teşekküllü bir sağlık kuruluşunda takibi gerekir. Hematolog yoksa çocuk hekimleri veya dâhiliye uzmanları da hastayı izleyebilir. Her ay kontrolle ferritin ve komplikasyonlar izlenmelidir.”

Her başlanan ilacın etkisi hakkında yorum yapabilmek için en az üç ay tek ilaç veya kombine tedavi uygulanmasını ve sık ilaç değiştirilmemesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Kılınç, hastanın 10 yaşından itibaren sıkı takibi ve yılda en az bir kez tüm sistemlerinin, özellikle endokrin komplikasyonlarının tetkiklerle izlenmesinin büyüme ve gelişme takibi açısından önemli olduğunu ifade etti.

ERKEN TANI VE TEDAVİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Talasemide erken tanı ve tedavinin büyük önem taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Kılınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Talasemi, mutasyonu klinik seyrine göre ‘talasemi majör’ veya ‘talasemi intermedia’ olarak adlandırılır.

Talassemi intermedialı hasta da homozigot durumda olduğu halde eritrosit transfüzyonlarına gereksinim duymaz veya başka sistemik hastalıkların eşlik ettiği durumda transfüzyon gereksinimi olabilir. Ağır seyirli talasemi majorlu hastalar ise klinik yönden daha dikkatle izlenmelidir. 

Tedavide, doğum öncesi tanı programı ile ağır hastaların doğması önlenebilir. Her iki eş taşıyıcı ise gebe olduğu anlaşılır anlaşılmaz, gebeliğin erken dönemlerinde doğum öncesi tanı merkezlerine başvurulmalıdır.”

Doğum öncesi tanılamanın önemine de değinen Prof. Dr. Kılınç, şunları kaydetti:

“Doğum öncesi 8-13’üncü haftalar arası chorion villus örneklemesi (plasentadan biyopsi alınması), 16-20’nci haftalarda kordosentezle olabilir. Bütün tetkik ve tedaviler 20’nci haftada tamamlanmalıdır.

Çocuğun ağır mutasyonları taşıdığı biliniyorsa en kesin çözüm doku grubu tutan kardeşler veya akrabaları varsa kök hücre naklidir. Bu seçeneği kullanamayan hastalar düzenli transfüzyon ve şelasyon tedavisi ile normal yaşam sürdürebilir.

Erken tanı ve tedavinin başlandığı hastalarda komplikasyonlar da önlenebilir. Talasemi erken tanı konulduğu ve tedavi edildiği durumda korkulacak bir hastalık değildir. Düzenli takip ve tedavilerini almak üzere, hastaların çalışmalarında da sakınca yoktur.”

5 MAYIS DÜNYA EL HİJYENİ FARKINDALIK GÜNÜ

5 MAYIS DÜNYA EL HİJYENİ FARKINDALIK GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE EL HİJYENİNİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİLDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde “5 Mayıs Dünya El Hijyeni Farkındalık Günü” nedeniyle stant açılarak el hijyeninin önemine dikkat çekildi.

Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında toplumda el hijyeninin önemine dikkat çekmek, farkındalığı artırmak, personel ve hastaları bilinçlendirmek amacıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireleri Esat Öğretici ve Zeynep Kaya tarafından açılan stantta, el hijyeninin önemine yönelik hastalıklardan korunmak için doğru el yıkama teknikleri ile ilgili uygulamalı eğitimler de verildi. 

Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Esat Öğretici, sağlık bakımı ile ilişkili enfeksiyonların önlenmesinde el hijyeninin etkinliği kanıtlanan en basit, en ucuz ve en kolay uygulama olduğunu söyledi.

Kurulan stant ile el hijyeninin insan sağlığı üzerindeki önemine bir kez daha vurgu yaparak farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını belirten Öğretici, “Çünkü sağlığınızı korumak sizin elinizde, el hijyenini sağlayarak hastalarından korunabilirsiniz” dedi.

El hijyeninin önemine vurgu yapmak amacıyla renkli el boyamasının da yapıldığı standa SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, Başhemşire Ceylan Özyılmaz ile idareciler, personel ve hasta yakınları yoğun ilgi gösterdi.

6 MAYIS DÜNYA ANKİLOZAN SPONDİLİT FARKINDALIK GÜNÜ

6 MAYIS DÜNYA ANKİLOZAN SPONDİLİT FARKINDALIK GÜNÜ

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. KISACIK: “GEÇMEYEN BEL AĞRISI İLTİHAPLI BEL VE KALÇA ROMATİZMASININ HABERCİSİ OLABİLİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Romatoloji Bölümünden Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, geçmeyen bel ağrısının iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit)  habercisi olabileceğini söyledi.

 

Prof. Dr. Kısacık, 6 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, Her yıl mayıs ayının ilk cumartesi dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günüdür.  Bugün, ankilozan spondilit hastalığına dikkat çekmek ve toplumda farkındalık oluşturmak için dünya çapında kutlanmaktadır” dedi.

 

Ankilozan Spondilit hastalığının başta omurga olmak üzere eklemlerde yaygın iltihabi duruma neden olduğunu anımsatan Prof. Dr. Kısacık, hastalığın belirtilerini şöyle sıraladı:

 

Ankilozan Spondilit hastalığında şikayetleri sıklıkla ve özellikle gece ve sabahları bel-kalça ağrısı, sabah tutukluğu, hareketle azalan ağrı şeklinde ortaya çıkmaktadır.”

 

20-35 YAŞ ARASI ERKEKLERDE DAHA SIK SEYRETMEKTEDİR

Hastalığa geç tanı konduğu ya da tanı konulamadığı durumlarda omurganın birbirine kaynaşması ve hareket kabiliyetinde kayba neden olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kısacık, şöyle devam etti:

 

“Ankilozan Spondilit, 20-35 yaş arası erkeklerde daha sık ve daha ciddi seyretmektedir. Hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte genetik faktörlerin büyükkatkısı olduğu bilinmektedir. Üç ayı geçen bel ve kalça ağrısı çok önemli bulgu olup tanı için röntgen ve MR gibi görüntüleme yöntemlerinden faydalanmak gerekir.

 

Hastalığın tedavisinde erken tanının çok önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Kısacık, “Hastalığa tanının geç konması sakatlık riskini de beraberinde getirmektedir” diye konuştu.

 

TEDAVİ HASTALIĞIN ŞİDDETİNE GÖRE DEĞİŞİR

Hastalığın tedavisinin şiddetine göre değiştiğini belirten Prof. Dr. Kısacık, şunları kaydetti:

 

Egzersiz, sağlıklı yaşam tedavinin ilk basamağını oluşturur. Özellikle 2000 yılından itibaren kullanmaya başladığımız biyolojik tedavilerle çok iyi sonuçlar elde etmekteyiz. Unutmayalım ki Ankilozan Spondilithastalığından değil, bu hastalığın geç teşhisiedilmesinden korkalım.

 

Geçmeyen bel ağrı Ankilozan Spondilit hastalığının belirtisi olabilir. Geç olmadan bir Romatoloji Uzmanıylagörüşülmelidir. 6 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü vesilesiyle herkese sağlıklı günler diliyorum.”

BAHAR ALERJİSİ VE DERİ HASTALIKLARINA DİKKAT

BAHAR ALERJİSİ VE DERİ HASTALIKLARINA DİKKAT

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. YILDIRIM: “İLKBAHARDA BAZI ALERJİK DERİ HASTALIKLARININ GÖRÜLME SIKLIĞI ARTIYOR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, ilkbaharda havaların ısınmasıyla bazı alerjik deri hastalıklarının görülme sıklığının arttığını söyledi.

Cildin de vücut gibi değişen hava koşullarından etkilendiğine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, havaların ısınmaya başladığı ve güneşin kendini gösterdiği ilkbahar mevsiminde, dermatolojik bazı hastalıkların artışına vurgu yaptı.

Bahar mevsimiyle birlikte birtakım  alerjik hastalıkların da arttığına değinen Doç. Dr. Yıldırım,  “Alerji, dış ortamdaki maddelere ve uyaranlara karşı, bağışık hücrelerimizin göstermiş olduğu aşırı duyarlılık ya da tahammülsüzlüktür” dedi.

ALERJİDE GENETİK YATKINLIK ÖNEMLİ

Alerjik reaksiyonların genellikle alerjiye genetik yatkınlığı olan kişilerde daha sık görüldüğünü anımsatan Doç. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“Alerji yatkınlığı olarak tanımlanan ‘Atopi’ bebeklik döneminde bile deride kızarıklık ve kaşıntılarla kendini gösterir. Alerji vücutta farklı mekanizmalarla ortaya çıkabilir. Çoğunlukla deri, solunum yolları, dolaşım ve sindirim sistemi etkilenir.

Alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin verdiği tepkimeyle salgılanan histamine bağlı burun akıntısı, hapşırık, öksürük, baş ağrısı, burun tıkanıklığı yanında ürtiker gibi deri lezyonları meydana gelir.

Toplumda genel olarak bilinenin aksine, alerjik reaksiyon hemen gerçekleşmeyebilir. Alerji, alerjen maddenin gücüne ve maruziyet sıklığına bağlı olarak, ilk temastan sonra olabildiği gibi, tekrarlayan temaslar sonrasında da gelişebilir.”

BAHAR VE ALERJİK HASTALIKLAR

Bahar alerjilerinin genellikle bahar aylarında ortaya çıkan polenlere karşı geliştiğini belirten Doç. Dr. Yıldırım, şu bilgileri paylaştı:

“Özellikle bahar ayında polenlerin etrafa saçılması, ağaçların çiçek açması ve çimlerin yeşermesi ile kurdeşen gibi birtakım alerjik hastalıklar da sık görülmektedir. Polenler, en sık ağaçlar, çimenler ve yabani otlar tarafından salgılanır.

Genellikle budama, kesme, temizleme vb. sırasında, kuruyup dökülen yaprak ve parçacıkların aracılığıyla havaya karışmaktadır. Çiçekçilerde, bahçıvanlarda, evlerinde bitki besleyen, park ya da ağaçlık alanlarda uzun süre zaman geçirenlerde egzamaya benzer lezyonlar görülür. Çoğunlukla el ve yüz gibi güneş gören bölgelerde, kaşıntılı ufak kızarık kabarıklıklarla karşımıza çıkar.”

KURDEŞEN (ÜRTİKERLER) SIK GÖRÜLÜR

Kurdeşen olarak bilinen ürtikerlerin, bahar aylarında sık görülen deri hastalıklarından olduğuna değinen Doç. Dr. Yıldırım, “Yüzde ve göz kapaklarında şişme, boğazda takılma hissi, nefes darlığı, bulantı, kusma ve ishal gibi şikâyetlere de neden olabilir. Vücutta kızarık ve kabarık döküntülerle karakterize olup, alerjenlere tepki olarak salgılanan histamine bağlı olarak da gelişmektedir” ifadelerini kullandı.

EGZAMALAR (ATOPİK DERMATİT)

Bahar alerjisi olan kişilerde artış gösteren deri hastalıklarından birinin de egzama denilen atopik dermatit olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Egzema, çocukluk çağında başlayan ve bazen erişkin döneme kadar devam eden kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Atopik yapılı kişilerde zaman zaman tekrarlayan, daha çok kıvrım yerlerini tutan egzamalar çoğunlukla kış aylarında artış göstermekle birlikte özellikle saman nezlesi olanlarda bahar aylarında da görülebilmektedir.”

TEŞHİSİ

Güneşe bağlı alerjilerin, cildin açıkta kalan bölümlerinde özellikle eller, kollar ve yüzde kızarıklık, kaşıntı ve kabarmaya neden olduğunu ifade eden Doç. Dr. Yıldırım, bu hastalıkların teşhisine yönelik şu bilgileri paylaştı:

“Bu hastalıkların teşhisinde deri prick test ve yama testlerini uygularız. Ön kola alerjen maddeler uygulayarak gerçekleştirdiğimiz deri prick testinde, verilen reaksiyona göre yanıt, pozitif ya da negatif olarak değerlendirilir. Sırta yapıştırılan yama testinde ise 48 saat deride kalan alerjenlere karşı olan reaksiyon gözlenir. Bu testlerde amaç alerjeni bularak o maddeye temastan kaçınılmasını sağlamaktır.”

TEDAVİDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ

Hastalıkların tedavisinde, hastalığın şiddetine bağlı olarak tedavi yöntemleri uygulandığını anlatan Doç. Dr. Yıldırım, “Bu hastalıklarda kortizonlu kremler, nemlendiriciler, kaşıntı giderici kremler vb. lokal tedaviler kullanılabileceği gibi, sistemik tedavileri de kullanılabilir. Sistemik tedaviler arasında kaşıntı giderici antihistaminikler veya tedaviye yanıtsız durumlarda kullanılan sistemik steroidler bulunmaktadır” diye konuştu.

Tıbbi tedavinin günlük hayatta mutlaka uygulamalarla desteklenmesinin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Yıldırım, bu uygulamaları ise şöyle sıraladı:

“- Eve gelir gelmez duş alarak, kıyafetlerinizi değiştirin.

- Araba kullanırken camları açmak yerine klima çalıştırın.

- Arabadaki veya evdeki klimaya polen filtresi taktırarak, bunları belli aralıklarla temizletin.

- Rüzgârlı havalarda mümkünse dışarıya çıkmayın.

- Yüzünüze bariyer özelliği olan nemlendirici kremler kullanmanız, dermatit şikayetlerinizi hafifletir.

- Banyo yaparken kurutmayan ve nemlendirici özelliği olan yıkama jelleri kullanın. Banyo sonrası deriyi nemlendirmek alerjen temasını azaltacaktır.”

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ

BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ İLE GAZİANTEP İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ DEPREMDEN ETKİLENEN ANNE VE ANNE ADAYLARINA YÖNELİK EĞİTİM PROGRAMI DÜZENLEDİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 15-49 yaş grubu kadınlarda sağlık okuryazarlığının artırılmasına yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında İslahiye Konteyner Kentte, depremden etkilenen anne ve anne adaylarına yönelik eğitim programı düzenledi. 

Bir yıl boyunca sürmesi planlanan eğitimlerin ikincisinde SANKO Üniversitesi Hastanesi Başhemşiresi Ceylan Özyılmaz, Kalite Yönetim Direktörü Zühal Ökmen ve hastane personeli ile Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığından uzmanlar İslahiye’de depremden etkilenen anne ve anne adayları bir araya geldi.

İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı, Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı – Kanser Birim Sorumlusu Dr. Nilgün Keloğlu, Eğitimciler Uzm. Dr. Mehmet Gökdeniz, Hemşire Kadriye Özdemir ve Hemşire Duygu Akşahin tarafından gebeliğe hazırlık, riskli gebelikler, dikkat edilmesi gereken konular, doğum öncesi izlemler ve bakım, doğum ve lohusalık süreci, bebek izlemleri ve dikkat edilecek konular, yenidoğan tarama programı, anne ve bebek sağlık bilgisi kuralları, anne sütü ve önemi, üreme sağlığı ile akılcı ilaç kullanımı, afetlerde kadın üreme sağlığı konularında bilgi verildi.

SANKO Üniversitesi Hastanesi ile Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü’nün “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında anne ve bebeklerinin iyi sağlık halinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için düzenlediği eğitim programları bir yıl boyunca devam edecek.

DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL, A PARA CANLI YAYININA KONUK OLDU

DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL, A PARA CANLI YAYININA KONUK OLDU

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, A Para’da canlı yayınlanan “Her Şeyi Konuşalım” Programı’nda Cemil Barlas’ın konuğu oldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ GENEL CERRAHİ ABD / ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL: “CANLI VERİCİLİ ORGAN NAKİLLERİNDE TÜRKİYE DÜNYADA İLK SIRADA, KADAVRA NAKİLLERİNDE İSE SON SIRALARDA YER ALIYOR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, A Para’da canlı yayınlanan “Her Şeyi Konuşalım” Programı’nda Cemil Barlas’ın konuğu oldu. 

Doç. Dr. Yücel Yüksel, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nde başarıyla gerçekleştirdikleri organ nakil ameliyatları konusunda bilgiler paylaştı. 

Organ naklinin canlıdan ve kadavradan bağışlarla yapıldığını belirten Doç. Dr. Yüksel, “Her iki bağışın da farklı avantajları bulunmaktadır. Canlı vericili organ nakillerinde Türkiye nüfus oranlarına göre dünyada ilk sırada yer alırken, kadavra nakillerinde ise son sıralarda bulunuyor” dedi. 

Organ nakil cerrahisinin belirli bir uzmanlık gerektirdiğinin altını çizen Doç. Dr. Yüksel, “Organ nakli yapabilmemiz için en çok ihtiyacımız olan şey gerek canlıdan gerekse kadavradan bağış yapılmasıdır” ifadelerini kullandı. 

Kadavra bağışının az olmasının temelinde yanlış bilinen dini nedenlerin bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Yüksel, şöyle devam etti: 

“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışına destek olan açıklamaları var. Kadavra bağışıyla çoğu zaman birden fazla kişiye yeniden yaşama şansı veriyorsunuz. Yaşama yeniden tutunan kişi de yaşadığı sürece bağışçısını unutmadığı gibi sürekli dua ediyor. Hatta böbrek nakli bekleyen hastalarımızdan birinin kadavra bağışından sonra ikiz bebeği oldu. Sadece bir kişiye değil, üç kişiye birden yaşama şansı verilmiş oldu.” 

BAŞARILI VE PROFESYONEL BİR EKİBE SAHİBİZ

Başarılı ve profesyonel bir ekiple, gerekli alt yapı ve teknik donanıma sahip SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde karaciğer ve böbrek nakillerini başarıyla gerçekleştirdiklerini anlatan Doç. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Canlı nakillerde organ bağışçısı olarak ameliyata aldığınız donör tamamen sağlıklı birey ve sevdiği ya da yakını olan hastanın hayatını kurtarmak için bunu kabul ediyor. İlk kural bağışçının zarar görmemesi. Bu nedenle donörü ameliyata almadan önce pek çok tetkik yaparak zarar görmesini engelliyoruz. Çok dikkat ediyoruz. 

Organ bağışçısıyla, alıcısını aynı anda ameliyata alıyoruz. Alıcı hastamız hazır olduğunda böbrek bağışçımızdan organı tamamen laparoskopik dediğimiz kapalı yöntemle alarak, en az kesiyle ameliyatı yapıyor, ayağa kalkış sürecini hızlandırıyoruz. Uzun zamandır yaptığımız yöntem olduğu için bu konuda hiçbir sorun yaşamıyoruz.”         

NAKİL OLMAYA GETİREN EN BÜYÜK ETMENLER

Bireylerin böbrek nakli olmasına neden olan en büyük etmenlerin, hipertansiyon, diyabet ve obezite olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yüksel, nakle giden yolda dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: 

“Tansiyon ve diyabet genetik miras olsa da düzenli kullanılacak ilaçlar, fiziksel aktivite çok önemli. Bunlara dikkat ederek obeziteyle de mücadele edilebilir. 

Karaciğer nakline sürükleyen en büyük faktör ise karaciğer yağlanması. Diyet ve sporla karaciğer yağlanmasıyla mücadele şansınız var. Ama belli bir noktadan sonra siroza dönüşmüşse, nakil bir tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkıyor.    

Karaciğer kendini yenileyen ve büyüyen bir organ olduğu için yüzde 40 kadar bir kısmını alıp, nakledebiliyoruz. Geri kalan yüzde 60’lık kısım bir süre sonra kendini yenileyip tekrar büyüyor. 

Vücudumuzda bulunan iki böbrekten şayet her ikisi de sağlıklıysa birini naklederek, kalan böbrekle hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebiliyoruz. Burada önemli olan organ bağışı konusunda belirlenen kanunlara uygun bir şekilde sürecin yönetilmesi. Dördüncü derece akrabaya kadar, organ bağışında bulunabiliyor. 

Akrabalık dışında ihtiyacı olanlara ise her ilde bulunan Etik Kurulların yaptığı araştırmalar sonucuna göre organ nakli gerçekleştirilebiliyor. Yurt dışı hastalarda ise belirlenen kanunlar çerçevesinde organ nakli yapılabiliyor.” 

ORGAN NAKLİ VE BEYİN ÖLÜMÜ

Beyin ölümü tanısı konulan hastalardan yapılan organ nakline de değinen Doç. Dr. Yüksel, “Beyin ölümü tanısı uzman hekim grubu tarafından konuyor. Geri dönme ihtimali kalmayan hastalarımızın organları ailelerinin izni halinde pek çok hastaya ikinci bir şans oluyor” değerlendirmesini yaptı. 

Organ bağışı yapan bireylerin bağış kartları olsa bile bağışçıların yaşayacakları bir talihsizlik sonucu beyin ölümü gerçekleşmesi durumunda mutlaka ailelerinin onayının alındığını söyleyen Doç. Dr. Yüksel, aile onay vermediği sürece, nakil işlemini yapmadıklarını bildirdi. 

Türkiye’deki hekimlerin genel cerrahi ve organ nakli konusunda çok gelişmiş olduklarını vurgulayan Doç. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle tamamladı: 

“Organ nakli ameliyatlarında yaptığınız iş çok daha incelik istiyor. Çünkü üzerinde işlem yaptığınız organ, bir başka hastaya yaşam vereceği için çok dikkat edip titiz davranmanız gerekiyor.

Ülkemizin sağlık turizmi konusunda belirli bir ivme kaydetmesi, hekimlerimizin yaptığı işte ne kadar ilerlediğinin de bir göstergesidir. Toplumu daha da bilinçlendirmek ve farkındalık sunmak bağış sayısını artırabilir. Bağışçıların isimlerinin yaşadıkları sokağa, parka verilmesi ve benzeri minnet ifadeleri teşvik edici olabilir.”

10-16 NİSAN KALP SAĞLIĞI HAFTASI

10-16 NİSAN KALP SAĞLIĞI HAFTASI

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. ÇETİN: “KALP RAHATSIZLIKLARINI ÖNLEMEDE RİSK FAKTÖRÜ OLUŞTURABİLECEK DEĞİŞTİRİLEBİLİR ÖNCELİKLERİMİZDEN VAZGEÇMELİYİZ”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Çetin, kalp rahatsızlıklarını önlemede risk faktörü oluşturabilecek değiştirilebilir önceliklerden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.

10-16 Nisan Kalp Sağlığı Haftası nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Çetin, kalp hastalıklarının, tüm dünyada ölüm ve bağlı hastalıkların önde gelen sebeplerinden olduğunu belirterek, “Gün geçtikçe artış göstermesi de bu hastalıklarla ilgili önleme, tanı ve tedavi süreçlerinin her birinin ne kadar büyük önem taşıdığının kanıtıdır” dedi.

Kalp hastalıklarıyla ilgili risk faktörlerinin bir kısmının değiştirilebilen bir kısmının ise değiştirilemeyen etmenlerden oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Çetin, şu bilgileri paylaştı:

“Kadınlara göre erkeklerin daha fazla risk grubunda olması, erkeklerin 45 yaş üzeri, kadınların 55 yaş üzeri veya erken menopoza girmiş olmaları, ailede kalp hastalığı öyküsü dediğimiz genetik miras değiştirilemeyen risk etmenlerinin başında yer almaktadır.

Obezite, şeker hastalığı, hipertansiyon gibi hastalıklar, sigara tüketimi, kolesterol yüksekliği ise kontrol edilebilir risk etkenlerindendir. Kalp rahatsızlıklarına yakalanmamak için öncelikle risk yaratan bu etkenleri azaltmamız gerekir.”

Erkeklerde kalp hastalıklarının kadınlara göre daha fazla görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Çetin, şu bilgileri paylaştı:

“Erkeklerde kalp hastalıklarının görülme oranı kadınlara kıyasla daha fazladır. Ancak kadınlarda 55 yaşından sonra artış gösterebilmektedir. Böylece bu yaşlarda kadınlarla erkeklerde kalp hastalıklarının görülme oranında aynı oluyor.

Kadınlardaki kalp hastalıklarını kullanılan hormonlar, doğum kontrol ilaçları, menopoz dönemine yönelik kullanılan birtakım ilaçlar tetiklemektedir. Bu nedenle doktor tavsiyesi olmayan ilaçlardan uzak durulmalı, kullanılması gereken ilaçlar ise mutlaka düzenli alınmalıdır.”

GENÇLERDE KALP RAHATSIZLIĞINI OLUŞTURAN RİSK FAKTÖRLERİ

Gençlerde sıklıkla görülmeye başlayan ve günümüzde gittikçe artan kalp rahatsızlıklarının risk faktörlerini uzaklaştırarak, kalp sağlığını korumaya yönelik adımlar atılabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Çetin, sözlerini şöyle tamamladı:

“Hareketsiz yaşam, dengesiz beslenme, yoğun ve stresli geçen süreçler, genetik miras, pandemi, deprem vs. gibi olumsuzluklar sadece belirli bir yaş ve üzerindeki insanları değil günümüzde gençleri de kalp sağlığı açısından olumsuz etkilemektedir.

Gençlerde yaşam değişiklikleriyle, beslenme şeklinin düzenlenmesiyle ya da bu tür hastalıkları kontrol altına alabilmek için düzenli kullanılacak ilaçlarla, kalp hastalıklarının görülme oranı düşürülebilecektir.”

MEME KANSERİ TANISINDA YENİ TEKNOLOJİ 3D TOMOSENTEZ MAMOGRAFİ CİHAZI SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

MEME KANSERİ TANISINDA YENİ TEKNOLOJİ 3D TOMOSENTEZ MAMOGRAFİ CİHAZI SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Meme kanseri tanısında yeni teknoloji olan 3D Tomosentez Mamografi Cihazı SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde kullanılmaya başlandı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYOLOJİ ANA BİLİM DALI ÖĞR. ÜYESİ SAVAŞ: “AMACIMIZ MEME KANSERİNİ ERKEN TEŞHİS EDEREK, TEDAVİ ŞANSINI ARTIRMAK” 

Meme kanseri tanısında yeni teknoloji olan 3D Tomosentez Mamografi Cihazı SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde kullanılmaya başlandı. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Nurcihan Yavuz Savaş, “Amacımız, meme kanserini erken teşhis ederek, tedavi şansını artırmak” dedi. 

Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser tipi olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Savaş, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 8 kadından birinin meme kanserine yakalandığını belirtti. 

Kadınlarda en sık karşılaşılan ve erken teşhis sağlandığında tam kür şansı elde edilebilen meme kanserini, 3D Tomosentez Mamografi Cihazı ile en erken evrede tespit edebilmeyi amaçladıklarının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Savaş, şöyle devam etti:

“Bu aşamada tarama yöntemi olarak günümüzde kullandığımız tetkikimiz mamografidir. Mamografi tekniği olarak günümüzde klasik, dijital ve 3D tomosentez mamografi kullanılmakta olup bunlar içerisinde en son teknoloji olan ve duyarlılığı en yüksek olan yöntem 3D tomosentez mamografidir.” 

3D TOMOSENTEZ MAMOGRAFİ CİHAZI

Dr. Öğr. Üyesi Savaş, 3D tomosentez mamografi cihazına yönelik olarak ise şu bilgileri paylaştı: 

“SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümümüzde hizmete sunduğumuz 3D tomosentez mamografi cihazımız 0,5 mm’lik ince kesitler alarak memeyi 3 boyutlu değerlendirmeyi sağlayan günümüzdeki son teknoloji mamografi yöntemidir. 

Bu sayede tümörü daha küçük boyutlardayken saptayabilme, meme dokusu içerisine gizlenmiş kanserli dokuları ayırt edebilme imkânı sağlar. Ayrıca özellikle 40 yaş üstü, menopoza girmemiş, meme dokusu yoğun olan kadınlarda yüksek duyarlılıkla memeyi değerlendirmeyi sağlamaktadır. Bu tip hastalarda meme dokusunun yoğun olmasından kaynaklanabilecek olası yalancı pozitiflikleri en aza indirerek hastayı daha doğru değerlendirmemize olanak sağlamaktadır. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümü olarak kullandığımız son teknoloji 3D tomosentez mamografi incelememiz ile 40 yaş üstü kadınları doğru taramayı ve kanser bulgusunda olan hastalarda erken tanı ve tedavi şansı için çalışıyoruz.”

KANSER HAFTASI BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

KANSER HAFTASI BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Nisan Kanser Haftası kapsamında Tıbbi Onkoloji Bölümü ve Yeni Yaşam Onkoloji Derneği iş birliği ile “Farkında Ol, Geç Kalma” konulu bilgilendirme toplantısı düzenlendi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI / TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜNDEN PROF. DR. YILDIRIM: “KANSER, BİR HALK SAĞLIĞI PROBLEMİDİR VE HEPİMİZ FARKINDA OLMALIYIZ” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 1-7 Nisan Kanser Haftası kapsamında Tıbbi Onkoloji Bölümü ve Yeni Yaşam Onkoloji Derneği iş birliği ile “Farkında Ol, Geç Kalma” konulu bilgilendirme toplantısı düzenlendi.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, toplantının açılışında yaptığı konuşmada,  “Kanser, bir halk sağlığı problemidir ve hepimiz kanserin farkında olmalıyız. Kanserden korunmada birincil, ikincil üçüncül koruma yöntemleri vardır” dedi. 

Koruma yöntemleri yanında kanserde erken tanının önemine de vurgu yapan Prof. Dr. Yıldırım, “Kanserde erken tanı için kanser taramasının düzenli olarak yaptırılması gerekir. Çünkü erken evrede tanı konulduğunda kanserlerin çoğunda çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır” diye konuştu. 

MEME VE TESTİS KANSERİ KANSERİNDEN KORUNMA

SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Hemşiresi Büşra Kısacık ise ikincil korunmanın önemli olduğu meme ve testis kanserinden korunmaya yönelik bilgiler paylaştı.  

Kısacık, meme kanserinin, meme dokusundaki süt kanalını oluşturan ve süt yapıcı hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalmasıyla ortaya çıkan kanser türü olduğunu söyledi. 

Meme kanserinin yaş ilerledikçe görülme oranının arttığını, en sık 50-70 yaş aralığında görüldüğünü belirten Kısacık, meme kanserinin belirtilerini ise şöyle sıraladı: 

“-Memede genellikle ağrısız, sert yapılı, hareket ettirilebilen veya yerinden oynamayan, zamanla büyüyebilen ve ele gelen şişlikler.

- Gözle görülebilir ölçüde meme boyutundaki ve şeklindeki değişiklikler.

- Meme cildinde kızarıklık, morluk, yara, içe doğru çöküntü ve portakal kabuğu görünüşü gibi noktasal çekintiler.

- Meme başı ve çevresinde renk ve şekil değişikliği.

- Meme başından kanlı veya kansız akıntı gelmesi.

- Koltuk altında görülebilen, elle fark edilen ağrılı veya ağrısız şişlikler.” 

Meme kanserinde erken teşhisin çok önemli olduğunun altını çizen Kısacık, “Her kadın 20 yaşından itibaren memesini tanımalı, aylık düzenli kontrollerini yapmalı ve 40 yaşından itibaren de mamografi takibini yaptırmalıdır” ifadelerini kullandı. 

MEME KANSERİNDE ERKEN TEŞHİS YÖNTEMLERİ

Kısacık, meme kanserinde erken teşhis yöntemlerinin kendi kendine meme kontrolü, yıllık mamografi, doktor muayenesi ve genetik testler olduğunu kaydetti. 

Kendi kendine meme muayenesinin her ay adet bitiminden 4-5 gün sonra yapılması gerektiğini ifade eden Kısacık, menopoza girenlerin, rahim veya yumurtalık ameliyatı olan kadınların periyodik olarak ayda bir kez aynı güne denk gelecek şekilde meme muayenesi yapmasının önemine vurgu yaptı.

TESTİS KANSERİ

Kısacık, testis kanserinin testislerde başlayan tümoral bir büyüme olduğunu vurgulayarak en sık 20-35 yaş arası erkeklerde görüldüğünü ve genellikle başarıyla tedavi edildiğini belirtti. 

Kısacık, testis kanserinde risk faktörlerinin ailede testis kanseri öyküsü, inmemiş testis, anormal testis gelişimi ve HIV enfeksiyonu olduğunu aktardı. 

Testis kanserinin ilk belirtisinin genellikle şişmiş bir testis veya testisteki sert bir yumru olduğunu söyleyen Kısacık, diğer belirtileri şöyle sıraladı: 

“Normalden daha büyük görünen bir testis, alt karın ve kasık bölgesindeki hafif bir ağrı, skrotumda sıvı birikmesi, sırt ağrısı, öksürme, kilo kaybı.” 

Kısacık, testis muayenesinin ayda bir kere belirlenen günde yapılması gerektiğinin önemine de dikkat çekti. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlik, anı fotoğrafı çekimiyle son buldu. 

FARKINDALIK İÇİN STANT DA KURULDU

1-7 Nisan Kanser Haftası nedeniyle SANKO Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü tarafından bir de stant kuruldu. 

Tıbbi Onkoloji Bölümü Destek Birimi tarafından kurulan stantta bilgilendirme yapılarak, farkındalık oluşturmak amacıyla renkli kurdeleler dağıtıldı.

OMURGA CERRAHİSİNİN TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN PROF. DR. MEHMET ZİLELİ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

OMURGA CERRAHİSİNİN TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN PROF. DR. MEHMET ZİLELİ, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosunu başarılı isimlerle genişletmeye devam ediyor. Omurga cerrahisinin Türkiye’deki önemli isimlerinden Prof. Dr. Mehmet Zileli, SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nde hasta kabulüne başladı.

Prof. Dr. Mehmet Zileli, 1980 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1986 yılında uzmanlığını aldıktan sonra 1987-1988 yıllarında Almanya Erlangen Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1989 yılında “doçent” oldu. 1991 yılında Almanya Bonn’da klinik fellow olarak görev yaptı. 1996 yılında “profesör” unvanı alan Dr. Zileli, 1996 ve 1997 yıllarında ise Amerika Birleşik Devletleri’nde kısa süreli klinik fellow olarak çalışmalarını sürdürdü.

Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi Grubu’nun Kurucu Başkanlığı (1995-1999), Türk Nöroşirürji Derneği Başkanlığı (2006-2008), Dünya Omurga Derneği (World Spine Society) ikinci Başkanlığı (2007-2008), Ege Üniversitesi Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanlığı (2009-2011), World Spinal Column Society Başkanlığı (2011-2015), Orta Doğu Omurga Derneği Başkanlığı (2011-2015), Asia Pacific Cervical Spine Society Başkanlığı (2014-2015), Dünya Nöroşirürji Dernekleri Federasyonu Omurga Komitesi Başkanlığı (2017-2021) görevlerinde bulundu. Halen International Academy of Spine Başkanı ve Ortadoğu Omurga Cerrahisi Derneği Onursal Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Zileli, Ocak 2023 tarihinde Ege Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı’ndan emekli oldu.

Türkiye’de omurga cerrahisinin gelişmesine ve eğitimine yoğun katkılar sunan Prof. Dr. Zileli, 1997 yılından bu yana kendi adıyla düzenlenen İleri Omurga Kurslarının 21’incisini düzenlemiştir. Cleveland Klinik ile 2003, 2005, 2010 yıllarında Spinal Cerrahi Kadavra Kurslarını düzenlemiş, 2002, 2003, 2004 yıllarında Avrupa Omurga Derneğinin Seyahat Bursuna ev sahipliği yapmıştır. Bu yıl 7’ncisi düzenlenecek olan İstanbul Spine Masters Kursunun da Başkanıdır.

Prof. Dr. Zileli, Türkiye’de ilk kez “Spinal Cerrahi Uzmanlık Sonrası Eğitim” (spine fellowship) programlarını başlatmıştır. 3-6 ay süreli bu programlara çoğu yurt dışından olmak üzere 100’ün üzerinde doktor katılmıştır.

14 ulusal ve 20 uluslararası derneğin üyesi olan Prof. Dr. Zileli, bir tanesinin editörlüğü olmak üzere 35 bilimsel ve tıbbi derginin Danışma Kurulu üyeliğini ve hakemliğini yapmaktadır.

Uluslararası dergilerde yayınlanmış 146 bilimsel makalesi, ulusal dergilerde yayınlanmış 78 bilimsel makalesi, birisi uluslararası olmak üzere 11 kitabı, 35 uluslararası kitap bölümü, 82 yerli kitap bölümü vardır. Uluslararası toplantılarda ve ulusal toplantılarda 1500’ün üzerinde bildiri ve konferans sunmuştur. H indeksi (google scholar) 29, sitasyon sayısı 2854’tür.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nde hasta kabulüne başlayan Prof. Dr. Zileli, iyi derecede İngilizce ve Almanca bilmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Göktürk Maralcan, birçok kanser türünde bilinen en önemli tedavi başarı stratejisinin ‘erken tanı koyma stratejisi’ olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ PROF. DR. MARALCAN: “BİRÇOK KANSER TÜRÜNDE EN ÖNEMLİ TEDAVİ BAŞARI STRATEJİSİ ERKEN TANIDIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Göktürk Maralcan, birçok kanser türünde bilinen en önemli tedavi başarı stratejisinin ‘erken tanı koyma stratejisi’ olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Maralcan, 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, kanser hücrelerinin neden oluştuğunun bilinmediğini belirterek, “Yapılan araştırmalara göre kanserlerin oluşmasına zemin hazırlayan bazı risk faktörleri olduğu bir gerçektir” dedi.

Genetik ve çevresel faktörlerin yanı sıra yaşam biçiminin de kanseri tetiklediğini dile getiren Prof. Dr. Maralcan, kanser oluşumunda başlıca risk faktörlerini şöyle özetledi:

“Akciğer kanseri için sigara, bazı meme kanserleri için mutasyona uğramış genler, tiroit kanseri için radyasyon, karaciğer kanseri için bazı hepatit çeşitleri örnek verilebilecek risk faktörleridir.

Bu risk faktörleri göz önünde bulundurulursa bireylerin bilinçli olması ve oluşabilecek risklere karşı tedbirli olması gerekir. Böyle durumlarda yapılabilecek en doğru şey, olası kanserin erken teşhisi için doktora zamanında başvurmaktır.”

ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR

Kanserin; vücut hücrelerinin normalden farklılaşması, kontrolsüz, çoğu kez bağımsız olarak çoğalması ve zamanla vücudun değişik alanlarına yayılarak organların işlevini kaybetmesine neden olan ciddi bir hastalık olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Maralcan, erken evrede konulan tanı sayesinde başarılı sonuç alınabileceğini ifade etti.

Kanserle mücadelede erken tanı koymak için bazı kanser tarama testleri olduğunu belirten Prof. Dr. Maralcan, “Kansere karşı hepimiz ortak bir ifadeyle ‘erken tanı koymayı’ hedeflemeliyiz” diye konuştu.

“Kanser taraması herhangi bir belirti göstermeden önce doktora başvuran kişilerin, bazı kanser türleri için kontrol edildiği bir yöntemdir” diyen Prof. Dr. Maralcan, şunları kaydetti:

“Kanser türlerini taramak için farklı testler ve yöntemler kullanılır. Meme kanseri için kendi kendine muayene, hekimin muayenesi, tarama mamografisi, kalın bağırsak kanseri için hekimin uygun gördüğü yaşlardan itibaren kolonoskopik inceleme, prostat kanseri için hekimin muayenesi ve psa denen kan tetkikinin yaptırılması bu tarama testlerine örneklerdir. 

Hekimlerin önerdiği şekilde ve zamanında kanser hastalıkları için tarama testlerini yaptırmak ve bilinen risk faktörlerinden uzak durmak kanser hastalıklarına karşı en bilinçli mücadele yöntemleridir ve toplumda hızla bu mücadele yöntemlerinin benimsenmesi ve kullanılması yaygınlaşmalıdır.”

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

1-7 NİSAN KANSER HAFTASI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji / Hemotoloji Bölümü Fizyoterapisti Mürşide Mantar, kanserden korunmada ve kanser tedavisinde egzersiz ve fiziksel aktivitenin önemli olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ FİZYOTERAPİSTİ MÜRŞİDE MANTAR: “KANSERDEN KORUNMADA VE KANSER TEDAVİSİNDE EGZERSİZ VE FİZİKSEL AKTİVİTE ÖNEMLİ” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji / Hemotoloji Bölümü Fizyoterapisti Mürşide Mantar, kanserden korunmada ve kanser tedavisinde egzersiz ve fiziksel aktivitenin önemli olduğunu söyledi. 

1-7 Nisan Kanser Haftası nedeniyle açıklama yapan Fizyoterapist Mürşide Mantar, “Egzersiz, sağlığın devamlılığı için büyük bir rol oynarken, kanser gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için de temel bir bileşendir” dedi. 

Düzenli yapılan egzersizin başta kolorektal ile meme kanseri olmak üzere çok sayıda kanseri yüzde 40-50 oranında görülme sıklığını azalttığının bilimsel çalışmalarla kanıtlandığını anımsatan Mantar, ayrıca prostat, testis, over, endometrium, akciğer, vb. kanserlerde de görülme oranının düştüğünü ve birçok kanser türüne karşı koruma sağladığını belirtti. 

DÜZENLİ EGZERSİZ VE FİZİKSEL AKTİVİTE ÖNEMLİ

Kanser programına dahil edilen düzenli egzersizin ve fiziksel aktivitenin hastalık ve hastalığın tedavisine bağlı görülen yan etkilerle mücadelede olumlu etkilerini gözlemlediklerini kaydeden Mantar, şöyle devam etti:

“Bu sayede hastalarda ağrı, bulantı, kabızlık, uyuma güçlüğü, vb. şikayetlerde düşüş, hayat kalitesinde artış yanında güç, esneklik ve aerobik kapasitesinde gelişme, anksiyete, stres ve depresyonda azalma, kemik mineral yoğunluğunda artma, bağışıklık sisteminde güçlenme ve hastanede geçirilen zamanda kısalma şeklinde olumlu yansımalar gözlemlenmektedir. 

Egzersiz, düşük şiddette başlayıp, hastanın genel durumuna göre artırılmalı, şekli, şiddeti ve sıklığı hastanın hareket kabiliyetine, kanserin türü ve seviyesi göz önünde tutularak düzenlenmelidir. Sağlık için hiç aktivite yapmamaktansa, yapılacak her doğru aktivite tercihimizdir.”  

FİZYOTERAPİ YAKLAŞIMLARI

Mantar, günümüz onkolojisinde genel olarak kanser hastalarının onkolojik rehabilitasyon yanında halen devam eden klinik tedavilere de ihtiyaç duyguğunu kaydetti. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde dört evrede tanımlanan uzun bir tedavi sürecinin her evresinde fizyoterapi yaklaşımları ile sürecin daha fonksiyonel ve bağımsız geçirileceğini söyleyen Mantar, bu dört evreyi ise şöyle özetledi: 

“1. Koruyucu Evre: Tanı konulduktan sonra herhangi bir sorun ortaya çıkmadan önlem aldığımız evredir. Amaç, hastanın eğitimi ile oluşabilecek sorunların şiddetinin azaltılmasıdır. Örneğin; operasyondan önce hastaya solunum egzersizlerinin öğretilmesi, operasyon sonrasında da hastanın bu egzersizleri daha bilinçli uygulamasını, dolayısıyla solunum yollarını temizlemesini sağlayacaktır. 

2. Restoratif Evre: Tedaviler sırasında hastalanın fonksiyonları düzenlemeyi ve en üst seviyeye çıkarmayı, tedavisi tamamlanmış kişilerin ise bağımsızlığını kazanarak, normal yaşamına dönüşünü hedeflediğimiz evredir. 

Kas güçsüzlüğü, yürüme güçlüğü, eklem problemleri yaşayan bireylerin fonksiyonel durumunu iyileştirmek adına fizyoterapi programlarından uygun hastalar yarar görürken, solunum, kalp ve damar sistemi etkilenen hastalar solunum egzersizi programına ve kardiyak egzersiz programına alınabilir, lenfatik dolaşım bozukluğu gelişen hastaların ise lenfödem programına alınması gerekebilir. 

3. Destekleyici Evre: Hastalığın ve tedavi gereksiniminin devam etmesi ve fonksiyonel yetilerde değişiklik olması ile karakterize olan bu evrede rehabilitasyonun amacı, fonksiyonel değişiklikleri sınırlamak ve fonksiyon kaybının oluşturacağı problemleri azaltmaktır. 

Hastanın gereksinimleri bu evrede değişiklikler gösterebilmektedir. Mobilizasyon için yürüteç, tekerlekli sandalye gibi yardımcı cihazlardan destek alınabilir. Hasta eğitimi bu evrede, fonksiyon kaybına adaptasyon üzerine yoğunlaşmalıdır.

Yine bu evrede bağımsızlığı sağlamak amacıyla evde belirli düzenlemelerin ve değişikliklerin yapılması gerekebilir. Kendine bakım aktiviteleri yanı sıra bası yarası ve eklem katılıkları gibi problemlerin yaşanmasının önüne geçmek amaçlanır. 

4. Palyatif Evre: Hasta ve ailesi için olası en iyi yaşam kalitesinin sağlanmasını amaçladığımız evredir. Hastalığa ait komplikasyonların azaltılması, semptomlara özellikle ağrıya yönelik tedavi önemli yer tutmaktadır. Bağımlılığın bu dönemde artmasına karşın, belirli fonksiyonlarda bağımsızlık sağlanması ve evde bakım konusunda aile eğitimi verilmesi gerekmektedir.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE YETİŞKİN KEMİK İLİĞİ NAKİL ÜNİTESİ HİZMETE AÇILDI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE YETİŞKİN KEMİK İLİĞİ NAKİL ÜNİTESİ HİZMETE AÇILDI

SANKO ÜNVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR. YILMAZ: “KEMİK İLİĞİ NAKLİ, BİRÇOK KAN HASTALIĞININ ETKİLİ TEDAVİSİ İÇİN BAŞVURULAN VE HASTALAR İÇİN UMUT IŞIĞI OLAN BİR YÖNTEMDİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları / Hematoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Yılmaz ve Dr. Öğr. Üyesi Salih Sertaç Durusoy öncülüğünde, Yetişkin Kemik İliği Nakil Ünitesi hizmete açıldı.

Prof. Dr. Mehmet Yılmaz, kemik iliği naklinin, birçok kan hastalığının tedavisi için başvurulan etkili yöntem ve hastalar için umut ışığı olduğunu belirterek, “Kemik iliği nakli ile sağlıksız kan hücrelerinin yerini sağlıklı kan hücreleri alarak sağlıklı eritrosit, lökosit ve trombositleri üremesini sağlayabilmektedir” dedi.

Kemiklerin içinde saklı bulunan süngerimsi doku olan kemik iliğinin, kök hücre yönünden zengin olmasından dolayı önemli kaynak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, “Kemik iliği içindeki kök hücreler fazla sayıda kan yapıcı kök hücre oluşturabilmek için büyüyerek akyuvarlar (beyaz kan hücreleri), alyuvarlar (kırmızı kan hücreleri) ve trombositlere bölünürler ve bunların her biri insan vücudunda önemli rol oynayan özelliğe sahiptir” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Yılmaz, sağlıklı kemik iliği ve kan hücrelerinin varlığının yaşam için önemli olduğuna dikkat çekerek, “Bazı hastalıklar kemik iliğini etkileyerek yeterli fonksiyon görmemesine neden olabilmektedir. Bu durumlarda kemik iliği nakli tedavi seçeneği olabilmektedir” diye konuştu. 

KEMİK İLİĞİ NAKLİ NEDİR?

Kemik iliği naklinin sağlıklı vericiden kan yapıcı kök hücrelerin alınarak damar yolu ile hastaya verilmesi işlemi olduğunu açıklayan Prof. Dr. Yılmaz, şöyle devam etti:

“Günümüzde kemik iliği nakli özellikle akut lösemi, lenfoma, aplastik anemi, multiple myeloma, talassemi, orak hücreli anemi ve bazı kalıtsal kan hastalıklarının tedavisi için kullanılmaktadır. Kemik iliği nakli yapılan hastalıklardan değişik oranlarda tedavi yanıtları alınmaktadır.

Bir bağışçının, bir hasta için uygun olup olmadığının belirlenmesi, HLA doku tiplerinin eşleşmesi ile olur. Bağışçı ve hastanın HLA sonuçlarının yüksek oranda eşleşmesi, en iyi nakil sonucunun alınmasını da sağlar.”  

Son yıllarda tüm dünyada yapılan kemik iliği nakil sayılarında belirgin artış olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Genel eğilim ile uyumlu olarak Türkiye’de de kemik iliği nakillerinde özellikle son 15 yılda belirgin artış gözlenmektedir. SANKO Üniversitesi Hastanesi Yetişkin Kemik İliği Nakil Birimi olarak hedefimiz, bölgede nakil merkezi olabilmektir. Bölgemize ve bölgemize yakın ülkelere hizmet sunmayı amaçlamaktayız. Bunun için yeterli alt yapı, personel, teknik ve idari desteğimiz bulunmaktadır.”

14 MART TIP BAYRAMI MESAJI

14 MART TIP BAYRAMI MESAJI

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bir mesaj yayımladı.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ GENEL MÜDÜRÜ DR. KİLECİ: “SAĞLIK ÇALIŞANLARI DEPREMZEDELERİN YARALARINI SARMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ GÖREVLERİNİN BAŞINDAYDI” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bir mesaj yayımladı. 

Dr. Kileci, sağlık çalışanlarının depremzedelerin yaralarını sarmak için gece gündüz görevlerinin başında olduğuna dikkat çekti. 

Gaziantep’in de dahil olduğu 11 ili etkileyen, yaklaşık 13,5 milyon insanın etkilendiği deprem felaketinde sağlık çalışanlarının büyük bir rol üstlendiğini söyleyen Dr. Kileci, mesajını şöyle sürdürdü: 

“Ailelerimizi, yakınlarımızı, sevdiklerimizi kaybettik. Hastanemizde görev yapan sağlık çalışanlarımızdan da maalesef kaybettiklerimiz oldu. Deprem felaketinden bugüne kadar başta hekimlerimiz, hemşirelerimiz ve tüm sağlık çalışanlarımızın canhıraş çabalarıyla depremden etkilenen vatandaşlarımızın hayatlarına mucizevi dokunuşlara tanık olduk. 

Şehrimizde ve çevre illerde depremden etkilenen vatandaşlarımıza kapılarımızı depremin ilk anından itibaren açtık. Yüzlerce depremzedemizin tedavisi için var gücümüzle çalıştık. Yaraları birlikte sarmak için el ele verdik. 

Büyük bir sorumluluk üstelenerek, görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek için her zorlu şartta olduğu gibi deprem felaketinde de ailesini, yakınlarını bırakarak gece-gündüz demeden büyük gayret sarf eden tüm sağlık çalışanlarına 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle bir kez daha teşekkür ediyorum.” 

Dr. Kileci, “Deprem felaketinde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımız ile vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum” diyerek mesajını sonlandırdı. 

DEPREM SONRASI ÇOCUKLARIN OKULA UYUM SÜRECİ

DEPREM SONRASI ÇOCUKLARIN OKULA UYUM SÜRECİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK VE ERGEN PSİKOLOĞU TURAN: “BU DÖNEMDE ÖĞRENCİLERİN UYUM VE ODAKLANMA SÜRECİNE ÖNCELİK VE ÖZELLİKLE YOĞUNLAŞMAK GEREKİR”

Bölgede 6 Şubat’ta meydana gelen depremin ardından felaketin yaralarının sarılması amacıyla çalışmalar sürdürülürken, Gaziantep’in de aralarında bulunduğu illerin bir bölümünde 13 Mart Pazartesi günü ders zili yeniden çalacak.

 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikoloğu Gizem Başkılıç Turan, bu dönemde öğrencilerin uyum ve odaklanma sürecine öncelik ve özellikle yoğunlaşmak gerektiğini söyledi.

 

Bölgedeki her yaştan her kesimi çok derinden etkileyen depremin öncelikle hayatta kalma ve sağlıklı olmayı akla getirdiğini anımsatan Turan, bu nedenle müfredatıyetiştirmenin ikinci derecede önem taşıması gerektiğine dikkat çekti.

 

Turan, “Çocuklarımız en az yetişkinler kadar depremin yıkıcı psikolojik etkilerine maruz kaldı. Kitlesel afet dönemlerinde akut stres tepkisi gösteren çocuklar için ilk süreçte psikososyal ilk yardım, sonrasında ise normal hayata dönüş ve eski rutinleri yakalama ile ilgili planlamalar yapılmalı” dedi.

 

OKUL YÖNETİMİNİN ÇOCUĞA YAKLAŞIMI ÇOK ÖNEMLİ

Zamanın neredeyse tamamını okulda geçiren çocukların, okulun hem akademik hem de sosyal beceriler bütünlüğünden yararlanarak geliştirici bir rutin oluşturduklarını kaydeden Turan, şöyle konuştu:

 

“Deprem sonrasında okula dönen ya da deprem nedeni ile nakil olan öğrencilerin okuldaki rutin faaliyetleri için kurumun öğrenciyi nasıl karşılayacağı, çocuklar ile nasıl iletişim kuracağı ve okul yönetiminin ne tür bir yaklaşımda bulunacağı çok önem taşımaktadır.”

 

Öncelikle okulda ekip çalışmasının herkesi güvende ve güçlü hissettirecek şekilde aktif hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen Turan, şu önerilerde bulundu:

 

Öğrencilerin okuldaki ihtiyaç ve taleplerinden kimlerin sorumlu olacağı netleştirilmeli, gerektiğinde birbirleri ile iş birliği içerisinde olmalıdırlar. Misafir öğrencilerin okula uyum sürecinde onlara destek olacak kişi ile tanıştırılması önemlidir.

 

Okulda kim ne açıdan ne kadar etkilenmiş tespitlerinin yapılması takip edilecek öğrencinin gereksinimlerinin belirlenmesi noktasında destekleyici olacaktır. Okula yeni başlıyor gibi değil, mümkün olduğunca eski okulundan devamlılık sağlayacak şekilde hizmet verilmelidir.  

 

Okulun Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümlerinde görev yapan öğretmenlerin yapacağı bireysel görüşmelerde çocuğun okula başlamak için hazır oluşu, onun için bu durumun ne açıdan kolay ne açıdan zor olduğu, hayatını kolaylaştıracak ve onu güvende hissettirecek alanlar ile ilgili soru içerikleri üzerinden ilerlenebilir.

 

Çocukların depremle ilgili nelere şahit olduğunu bilmediğimizden sınıftaki ilk karşılaşmada ülkemizde bir deprem olduğunu ve çalışmaların devam ettiğini vurgulamak, öğrenciler ile bilgi alma ve bilgi verme üzerinden bir konuşma başlatmak iyi olabilir.

 

Burada üzgün değilmiş gibi davranmak, umut kırıcı ifadeler kullanmak yerine ‘yaşananlardan dolayı üzgünüm’ demeniz yeterli olacaktır. Velilerin sürece uyumunu kontrol etmek için iletişimde kalmak, dayanışma ve mevcut düzeni korumak ön planda tutulmalıdır.

 

MÜFREDATI YETİŞTİRMEK İKİNCİ DERECEDE ÖNEMLİ OLMALI

Bu dönemde öğrencilerin derslere odaklanma zor olabileceğinden müfredatı yetiştirmenin ikinci derecedeönemli olması gerektiği görüşünü yineleyen Turan, sözlerini şöyle tamamladı:

 

Mümkün olduğunca çocuğa seçenek sunulmalı ve kontrol duygusu güçlendirilmelidir. Öğrencileri dinlemeye hazır olunmalı fakat zorlayıcı olunmamalıdır. Toplu ortamlarda soru sorulmamalı, özel konuşmak isteyenler ile teneffüs zamanları tercih edilmelidir. Okullarda konaklama, gıda, tedavi vb. güçlükler ile karşılaşıldığında doğru yerlere yönlendirilmeli ve uzmandan destek istenmelidir.

 

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG KÜBRA DEMİRKESEN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG KÜBRA DEMİRKESEN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Uzm. Klinik Psikolog Kübra Demirkesen, SANKO Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde görev yapmaya başladı.

Uzm. Klinik Psikolog Kübra Demirkesen, 1997 yılında Gaziantep’te doğdu. Lise eğitimini Seçkin Koleji’nde tamamladı. 2015-2019 yılları arasında Acıbadem Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Lisans Eğitimi, 2019-2021 yıllarında Üsküdar Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Eğitimi aldı. 2021 yılında İstanbul’da özel bir hastanesinin Hasta İlişkileri Biriminde psikolog olarak görev yaptı.

2021- 2023 yılları arasında SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji ve Hematoloji Bölümünde danışanlarını kabul etti.

Demirkesen, 2023 Mart ayı itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde uzman klinik psikolog olarak danışanlarını kabul etmeye başladı.

Eğitimi süresince Acıbadem Hastanesi, Üsküdar NP Beyin Hastanesi, Erenköy Ruh ve Sinir Hastanesi, YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi), Darülaceze gibi birçok kurumda çeşitli görevlerde bulunan Demirkesen’in uyguladığı ekoller; Sanat Terapi, Şema Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi, Çocuk Testleri, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi ve Hipnozdur.

İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. ÖMER AYDIN YILDIRIM, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

İÇ HASTALIKLARI UZMANI DR. ÖMER AYDIN YILDIRIM, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Aydın Yıldırım, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

1981 yılında Gaziantep’te doğan Uzm. Dr. Yıldırım, 1998 yılında Gaziantep Anadolu Lisesi’nden, 2004 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Ocak 2005 ile Mart 2010 yılları arasında İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı.

Mecburi hizmet görevini Mayıs 2010 – Aralık 2011 arasında Pazarcık Devlet Hastanesi’nde yapan Uzm. Dr. Yıldırım, 2012 yılından bu yana Gaziantep’te iki farklı özel hastanede görev yaptı.

Uzm. Dr. Yıldırım’ın mesleki ilgi alanları; hipertansiyon, diyabet, kan hastalıkları, sindirim sistemi sorunları, karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, vitamin ve mineral eksikliğine bağlı hastalıklar, hormonal hastalıklar, solunum sistemi rahatsızlıkları, ateşli hastalıklar, bağışıklık sistemi sorunları ve kas ağrıları ile ilgili sistemik hastalıklardır.

Evli ve üç çocuk babası olan Uzm. Dr. Yıldırım, Şubat 2023 tarihi itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hizmet vermeye başladı.

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI DOÇ. DR. EBRU ERSOY SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI DOÇ. DR. EBRU ERSOY SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ebru Ersoy, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Doç. Dr. Ebru Ersoy, 1981 yılında Denizli'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Aydın Nazilli'de tamamladı. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde eğitime başladı. 2005-2010 tarihleri arasında Ankara Etlik Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlık eğitimini aldı. 2011-2012 yıllarında Ağrı'da mecburi hizmetini yerine getirdi.

Ardından bir yıl Bandırma'da özel hastanede, 2013-2016 yılları arasında ise Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çalışan Doç. Dr. Ersoy, 2016 yılında Gaziantep Cengiz Gökçek Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne atandı. Bu hastanede Tüp Bebek Merkezinin kuruluşunda ve işleyişinde görev aldı.

2020 yılında "Doçent" unvanı alarak, özel bir hastanede çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Ersoy, Şubat 2023 itibarıyla SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum Bölümü ve Tüp Bebek Merkezinde hasta kabulüne başladı.

İlgi alanları infertilite (gebe kalamama), tüp bebek, jinekoloji ve gebelik tanı ve tedavileri olan Doç. Dr. Ersoy, evli ve iki çocuk annesidir.

GAZİANTEP TOMURCUKLARI PROJESİ” İLE YARALARI BİRLİKTE SARACAĞIZ

GAZİANTEP TOMURCUKLARI PROJESİ” İLE YARALARI BİRLİKTE SARACAĞIZ

Gaziantep Valiliği, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, SANKO Üniversitesi, İl Sağlık Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü iş birliğiyle “Gaziantep Tomurcukları Projesi” hayata geçirildi.

GAZİANTEP VALİLİĞİ, GAZİANTEP BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, SANKO ÜNİVERSİTESİ, İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ İLE AİLE VE SOSYAL HİZMETLER İL MÜDÜRLÜĞÜ İŞ BİRLİĞİYLE “GAZİANTEP TOMURCUKLARI PROJESİ” HAYATA GEÇİRİLDİ 

Gaziantep Valiliği, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, SANKO Üniversitesi, İl Sağlık Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü iş birliğiyle “Gaziantep Tomurcukları Projesi” hayata geçirildi. 

Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Gaziantep’teki çocuklara yönelik geliştirilen projeyle, ebeveynlerini kaybetmiş çocuklar ile tedavi altında olan ebeveynlerinin yanında refakatçi olarak kalan çocukların tespit edilmesi ve bu çocukların sağlık, eğitim ve psikososyal açıdan değerlendirilerek desteklenmesi hedeflenmektedir. 

Proje kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Habitat İcra Direktörü Maimunah Mohd Sharif, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Gaziantep Valisi Davut Gül, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, SANKO Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Metin Bayram, Genel Sekreter Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ile Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşen Bayram, Gaziantep Nurdağı’nda  konteyner kentte kalan depremzedelerle bir araya geldi. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi ile Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Burcu Gökalp Özcan, bölgede depremden etkilenen çocuklara ve deprem bölgesinde hizmet veren psikolog ile sosyal çalışmacılara psikososyal açıdan destek sağlamak amacıyla eğitim verdi.

DEPREM SONRASINDA ÇOCUKLARLA SAĞLIKLI İLETİŞİM KURULMALI

DEPREM SONRASINDA ÇOCUKLARLA SAĞLIKLI İLETİŞİM KURULMALI

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI BÖLÜMÜNDEN DR. ÖZCAN: “ÇOCUKLARA DEPREMLE İLGİLİ ANLAYABİLECEKLERİ DÜZEYDE BİLGİLER VERİLMELİ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Burcu Gökalp Özcan, depremde yetişkinler gibi çocukların da çok zor günlerden geçtiğini belirterek, çocuklara doğal afetler ve depremle ilgili yaşlarına uygun, anlayabilecekleri düzeyde bilgiler verilmesi gerektiğini söyledi.

 

Depremden etkilenen çocuklar için animasyonların, kitapların, oyuncakların, kuklaların anlatımda faydalı olacağını ifade eden Dr. Özcan, şu noktalara dikkat çekti:

 

“Bu konuyu konuşurken üzgün değilmiş gibi davranmayın. Eğer konuşmaya hazır değillerse zorlamayın. Duygu yükü ağır cümleler yerine “yaşananlardan dolayı üzgünüm” demeniz yeterli olacaktır. Dinlemeye hazır olun ancak zorlayıcı olmayın. Çocuğunuz zor sorular sorarsa öğrenip/düşünüp daha sonra bilgi vereceğinizi söyleyebilirsiniz. Sosyal medya/haber içerikleri çocuklara uygun olmayabilir, izleyeceği içerikleri lütfen denetleyin.”

 

ÇOCUKLAR FARKLI RUHSAL VE DUYGUSAL TEPKİLER VERİLEBİLİR

Çocukların farklı yaş dönemlerinde farklı ruhsal ve duygusal tepkiler verebileceğinin unutulmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Özcan, çocuklarla konuşurken dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı:

 

“- Sakin olun, yumuşak ve kibar bir biçimde konuşun.

- Olay hakkındaki görüşlerini dinleyin.

- Göz seviyelerinde konuşmaya ve anlayabilecekleri kelimeler ve açıklamalar kullanmaya çalışın.

- Yaşlarına göre ilgileri hakkında sohbet etmeye ve oyun oynamaya çalışın.

- Onlara zaman tanıyın ve ilgi gösterin.

- Günlük rutinleri devam ettirmeleri için yardım edin.

- Ne olduğuna dair gerçek bilgileri paylaşın ve güncel durumu anlatın.

- Üzgün olmalarına izin verin. Güçlü olmalarını beklemeyin.

- Düşüncelerini ve korkularını yargılamadan dinleyin.

- Karşılaştıkları tehlikeleri sorun, onları destekleyin ve zarar görmekten en iyi nasıl kaçınacaklarını tartışın.

- Başkalarına yardım edecek fırsatlara izin verin ve teşvik edin.”

 

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARLA İLETİŞİM

Okul öncesi dönemdeki çocuklarla iletişim kurarken soru sormalarına izin verilmesinin önemine değinen Dr. Özcan, şöyle devam etti:

 

“Okul öncesi dönemdeki çocuklarla iletişim kurarken açık, net ve birbirine yakın cümlelerle çocuğun yaşına uygun cevaplar verin. Oyunlar oynayın, güvende hissetmesi için bol bol sarılın. Depremi sahneleyen oyunlar kuruyorsa izin verin, oyuna eşlik edin.”

İLKOKUL DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLARLA İLETİŞİM

Dr. Özcan, ilkokul dönemindeki çocuklarla iletişim konusunda dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili ise şu önerilerde bulundu:

 

“-Rutini korumaya özen gösterin.

-Okula gitmek, spor yapmak, uyku düzenini eskiye döndürmek çok önemli.

-Öğretmeniyle ve arkadaşlarıyla iletişim kurması ve iletişimi sürdürmesini sağlayın.

-Çocuğunuzun düşüncelerini ve duygularını iyi anlamaya çalışın.

-Bunun için önce kendi duygu ve düşüncelerinizi çocuğunuzla paylaşın.”

 

ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ ÇOCUKLARLA İLETİŞİM

Her yaş döneminde olduğu gibi ergenlik dönemindeki çocuklarla da iletişimin büyük önem taşıdığını vurgulayan Dr. Özcan, şu bilgileri paylaştı:

 

“- Yalnız kalma isteğine anlayış gösterilmelidir.

- Öğüt vermeden onlarla sohbet etmeye çalışın.

- En kısa sürede rutinlerine geri dönün.

- Arkadaşlarıyla paylaşmasına destek verin.

- Sevdiği projeler, yardım faaliyetleri ve sosyal etkinliklere katılımını sağlayın.

- Gündelik işlerinizde yardım fırsatı oluşturun.

- Kararda söz hakkı alması önemli ancak anne-baba rolü gibi ağır sorumluluklar değil. - Örneğin ne yemek istediği, bugün nereye gitmek istediği gibi konularda kararı ona bırakabiliriz.”

DEPREM VE RUH SAĞLIĞI

DEPREM VE RUH SAĞLIĞI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Halil İbrahim Öztürk, her yaştan insanı olumsuz etkileyen deprem ve diğer afetler karşısında çocukların, erişkinlere göre daha şiddetli ruhsal tepkiler verebileceğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ DR. ÖĞRETİM ÜYESİ HALİL İBRAHİM ÖZTÜRK:

“ÇOCUKLAR, DOĞAL AFETLER KARŞISINDA ERİŞKİNLERE GÖRE DAHA ŞİDDETLİ RUHSAL TEPKİLER VEREBİLİR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Halil İbrahim Öztürk, her yaştan insanı olumsuz etkileyen deprem ve diğer afetler karşısında çocukların, erişkinlere göre daha şiddetli ruhsal tepkiler verebileceğini söyledi.

Depremin ruh sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili açıklama yapan Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, “Yaşamın bir gerçeği olarak kabul ettiğimiz depremle bir kez daha yüzleştik. Güven duygumuzda ani zedelenmeye yol açan doğal afetlerde, korkmamız hatta dehşete düşmemiz son derece doğaldır. Bu tarz şiddetli travmatik olaylar, ruh sağlığımız üzerine derin bir etki oluşturma gücüne sahiptir” dedi.

Travmatik bir olayın ardından çeşitli duygusal, bedensel, davranışsal ve zihinsel (bilişsel) tepkilerin, travmaya maruz kalan hemen herkeste ortaya çıkmasının olağan olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, bu nedenle travmaya bağlı tepkilerin, “olağandışı durumlara verilen olağan tepkiler” olarak tanımlandığını kaydetti.

Neler Yaşayabiliriz?

Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, ruhsal travmalardan sonra erken dönemde birçok kişide “Akut Stres Tepkisi’’ adı verilen ve çoğunlukla bir ay içinde azalarak kaybolan duygusal, bilişsel, davranışsal ve bedensel bir dizi belirti ortaya çıkabildiğine dikkat çekti.

“Bununla birlikte bazı kişilerde çok daha şiddetli belirtilerle karakterize ‘Akut Stres Bozukluğu’ olarak adlandırılan tablolar görülebilir. Bu kişilerde belirtiler, uzayarak aylar hatta yıllarca devam eden, ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğuna’’ ilerleyebilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, yaşanabilecek duygusal, bilişsel, bedensel / fiziksel, davranışlar ve sosyal durumları şöyle özetledi:

“- Duygusal: Endişe, huzursuzluk, gerginlik, öfke, üzüntü, duygusal donukluk, suçluluk, umutsuzluk, yalnız hissetme gibi duygusal tepkiler.

Bilişsel: Sürekli travmatik olayı düşünme, odaklanmada güçlük, dalgınlık, unutkanlık, kafa karışıklığı, karar vermede güçlük gibi bilişsel belirtiler.

- Bedensel / Fizyolojik: İrkilme, çarpıntı, uykuya dalmada güçlük, rahatsız eden rüyalar, iştah değişiklikleri, hareketlilikte artış ya da tam tersi azalma gibi bedensel / fizyolojik tepkiler.

- Davranışsal ve Sosyal: Ağlama atakları, insanlardan uzaklaşma, sık sık tartışmaya girme, yaşananları sürekli anlatma isteği, anıları canlandıran yerlerden veya etkinliklerden kaçınma, alkol/sigara kullanımında artış gibi davranışsal ve sosyal tepkiler.”

Daha İyi Hissetmek İçin Neler Yapabiliriz?

Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, bu tür durumlarda daha iyi hissetmek için yapabilecekleri şöyle sıraladı:

“- Sosyal destek, ruhsal travma üzerine iyileştirici etkiye sahiptir. Bu nedenle duygularınızı, düşüncelerinizi yakınlarınızla paylaşmaktan kaçınmayın. Üzüntünüzü, duygularınızı bastırmaya çalışmayın. Arkadaşlar, aile, komşular ve depremden etkilenen diğer insanlarla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi, iletişiminizi sürdürün.

- Depremden etkilenen diğer insanlarla yardımlaşmak, imkanları paylaşmak yeterlilik düşüncelerinizi arttırarak daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

- Depreme ilişkin görsellere ve videolara aşırı maruz kalmak, tekrar tekrar, gün boyunca yıkım görüntülerini izlemek ruhsal etkilenmenizi artıracaktır. Bu dönemde güvenilir kaynaklardan yeterli düzeyde bilgi alınması ruh sağlığı için daha uygundur.

- Bu dönemde uykusuzluk ya da diğer stres semptomlarını bastırmak, gidermek amacıyla alkol ya da psikiyatri uzmanınca önerilmediği sürece psikiyatrik ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.

- Sağlığınıza özen gösterin. Alkol ve sigara kullanımı gibi olumsuz baş etme yöntemlerini kullanmayın. Sizi rahatlatan aktivitelere (yürümek, okumak, sohbet etmek, dertleşmek, ibadet, doğada bulunmak vb.) zaman ayırmaya çalışın. Endişe hissediyorsanız nefes ve gevşeme egzersizleri yararlı olacaktır.

- Doğal afet ve travmalardan sonra insanlar, suçlu arama eğiliminde olabilirler. Kişileri günah keçisi haline getirecek haberler ve dedikodulara karşı dikkatli olun. Bu tür basit dedikodulardan doğaüstü açıklamalara kadar geniş bir yelpazede olan bu söylentiler toplumsal bölünmelere neden olabilmektedir. Kaynağından emin olmadıkça bilgi paylaşımından kaçının.”

Çocuğunuza Yardımcı Olmak İçin Neler Yapabilirsiniz?

Çocukların, doğal afetler karşısında erişkinlere göre daha şiddetli ruhsal tepkiler verebildiğine ve çevresinde olup bitenleri tam olarak anlamlandırmayabildiğine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, bu tepkiler konusunda şu bilgileri paylaştı:

“Konuşmama ya da duygusal tepkilerinde azalma, donukluk, dalgınlık gözlenebilir. Bunun tam tersine olaya ilgisiz davranma, oyun oynama, şarkı söyleme gibi davranışlar görülebilir. Çocuklarda her iki tür tepki de olası ve doğaldır. Yalnız kalmaktan, kapalı yerlerden ve karanlıktan korkabilir. Uykusuzluk, kabuslar, ani seslerden irkilme olabilir. Anne- babadan ayrılamama, altını ıslatma, ısrarcılık, inatçılık vb. gibi yaşından daha küçük bir çocuk gibi davranabilir. Bulantı, karın ağrısı, baş ağrısı, sık tuvalete gitme, iştahsızlık gibi bedensel ortaya çıkabilir.”

Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, bu durumlarda çocuklara yardımcı olabilmek adına yapabilecekleri şöyle açıkladı:

“- Bu dönemde çocuklarınız, sizin yakınlığınıza her zamankinden daha çok ihtiyaç duymaktadır bu nedenle bedensel yakınlığı, elini tutmayı, sarılmayı ihmal etmeyin. İhtiyaçlarını doğrudan siz karşılayın.

- Çocuklarınızın en temel gereksinimi kendilerinin ve sizin tekrar güvende olduğunuzu hissetmektir. Çocuklarınıza yardımcı olabilmenizin ilk koşulu elinizden geldiği kadar sakin, güven verici ve tutarlı bir tutum içinde olmanızdır.

- Deprem sırasında ve sonrasında duyduklarını, gördüklerini ve yaşadıklarını, hissettiklerini anlatmasına izin verin, konuşmak istiyorsa konuyu kapatmayın. Ancak anlatmak istemezse de zorlamayın.

- Depremle ilgili travmatik görüntülerden uzak kalmasını sağlayın. Depreme ilişkin korkutucu ya da üzücü detayları yanında konuşmamaya özen gösterin.

- Yaşadıklarının son derece doğal olduğunu, bir hastalık olmadığını anlatın. Çocuklarınızı rahatlatmak, konuyu kapatmak için ‘Geçti, bitti artık’ ya da ‘Artık hiçbir şey olmaz’ demek yerine olası depremlerde yapması gerekenler konusunda bilgi verin.” 

Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi tarafından yapılan çalışmalardan yararlanarak paylaştığı bilgilerin yardımcı olacağına inandığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ancak deprem sonrası yaşadığınız ruhsal belirtiler, diğer insanlara göre daha şiddetliyse, günler geçtikçe azalmak yerine artma eğilimi gösteriyorsa, ailevi, sosyal, akademik ya da mesleki işlevselliğinizi bozacak düzeydeyse ruh sağlığı uzmanına başvurmayı ertelemeyin.”

YARALARIMIZI BİRLİKTE SARIYORUZ

YARALARIMIZI BİRLİKTE SARIYORUZ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE 474 DEPREMZEDE YATAKLI TEDAVİYE ALINDI, 97’Sİ AMELİYAT EDİLDİ GÖÇÜK ALTINDAN ÇIKARILARAK HASTANEYE GETİRİLEN DEPREMZEDELERDEN HİÇBİR ÜCRET ALINMADI HASTA YAKINLARI VE MİSAFİRLERE 40 BİN 100 ÖĞÜN SABAH, ÖĞLE VE AKŞAM YEMEĞİ VERİLDİ, LOBİ KATINDA BİNE YAKIN DEPREMZEDEYE BARINMA ORTAMI SUNULDU

Konukoğlu Ailesinin, Gaziantep başta olmak üzere bölgede sağlık hizmetlerinin standardını yükseltmek amacıyla Vakıf kültürü anlayışıyla kurduğu SANKO Üniversitesi Hastanesi, 6 Şubat’ta meydana gelen depremin ilk anından itibaren tüm branşlarda sunduğu sağlık hizmetlerinin yanı sıra, hasta yakınları ve depremzedelere barınma ve yemek olanağı da sağladı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi, Hastane Afet ve Acil Durum Planı Başkanı Dr. Suat Özerbaş, 474 depremzede hastanın acil ve yataklı tedaviye alındığını, bunlardan 97’sinin ameliyat edildiğini söyledi.

Göçük altından çıkarılıp SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne getirilen depremzede hastalardan hiçbir ücret alınmadığına dikkat çeken Dr. Özerbaş, ilk günden itibaren hasta, hasta yakınları ve depremden etkilenerek hastanenin barınma ve yemek olanaklarından yararlananlara 40 bin 100 öğün sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği verildiğinin altını çizdi.

Dr. Özerbaş, bine yakın depremzede için hastanenin uygun bölümlerinin barınmak isteyenlere açıldığını, koltuk, kanepe, çarşaf, pike, battaniye, yastık gibi her türlü olanağın sunulduğunu kaydetti.

Bu dönemde çalışan personel ve zor durumda olan yakınlarının da hastanede sunulan olanaklardan yararlandırıldığına işaret eden Dr. Özerbaş, Hastane Afet ve Acil Durum Planı kapsamında görevli personelin ilk andan itibaren hastaneden ayrılmadan görevlerini yürüttüklerini, çoğu personelin de yakınlarıyla beraber hastanede konaklayarak görevlerini aksatmadıklarına vurgu yaptı.

“Depremin ilk dakikalarından itibaren devreye alınan kriz yönetimi süreci kapsamında, acil servis koordinasyonunda ilgili tüm uzman hekim kadromuz görevi başında kalmış, hastaneden hiç ayrılmamışlardır” diyen Dr. Özerbaş, şu bilgileri paylaştı:

“Ayrıca asistan hekimlerimiz, Tıp Fakültesi 6. Sınıf öğrencisi intörn doktorlarımız Tıp Fakültesi 5’inci ve 4’üncü sınıf stajyer doktorlarımız, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu İlk ve Acil Yardım Programı öğrencilerimiz gönüllü olarak uzman hekimlerimizin kontrolünde canı gönülden görev yapmıştır. 

Hastanemizde yürüttüğümüz faaliyetlerin yanı sıra, deprem bölgelerinden tıbbi ve hijyen malzemeleri tile gıda ve diğer ihtiyaçlar için ulaşan kurum ve kuruluşlara da talep ettikleri konularda destek verilmiştir.

Bu zor günlerde birlik ve beraberlik içerisinde her türlü sorunun üstesinden birlikte geleceğiz, yaralarımızı birlikte saracağız. Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.”

KIŞ MEVSİMİNDE EL VE AYAK BİLEĞİ KIRIKLARI TEHLİKESİNE DİKKAT

KIŞ MEVSİMİNDE EL VE AYAK BİLEĞİ KIRIKLARI TEHLİKESİNE DİKKAT

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Cenk Cankuş, özellikle karlı ve buzlu zeminlerde yanlış hareket veya dalgınlık sonucu düşmeye bağlı el ve ayak bileği kırıklarının arttığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ CENK CANKUŞ:

“KIŞ MEVSİMİNDE DÜŞMEYE BAĞLI EL VE AYAK BİLEĞİ KIRIKLARI ARTIYOR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Cenk Cankuş, özellikle karlı ve buzlu zeminlerde yanlış hareket veya dalgınlık sonucu düşmeye bağlı el ve ayak bileği kırıklarının arttığını söyledi. 

El ve ayak bileğinin travmaya en fazla maruz kalan eklemler olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, “Ayak bileği kırığı, kış mevsiminin korkulu rüyalarındandır. Ayak bileği çevresi kırıklarında, özellikle hastanın yaşı ileriyse, travma her ne kadar küçük ya da orta şiddette de olsa gerek ileri yaşın verdiği kemik erimesine, gerekse bağların dejenerasyonuna bağlı olarak, daha çok parçalı kırıklarla karşılaşılır” dedi. 

Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, kırıklardaki bu ayrılmanın eklem çevresinde kapsülün yırtılması anlamına gelebileceği gibi, yine ayak bileği ekleminin yarı çıkık veya çıkık hale gelmesine kadar gidebilen sonuçların da görülebileceğini kaydetti. 

DOĞRU TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR

Kırıkların, kaygan zeminde el bileğinin üzerine düşülmesi sonucu oluştuğunu ve doğru tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini düşürdüğünü anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, genellikle cerrahi olarak tedavi edildiğine vurgu yaptı. 

Düşme sonucu hastaların genellikle acil servise başvurduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, “El ve ayak bileği kırıklarında şişle birlikte ödem de görülür. Röntgen filmiyle kırık kolayca belirlenebilir. Kırık eklem içine uzanıyorsa, gözden kaçırmamak ve tedaviyi doğru planlamak amacıyla bilgisayarlı tomografiden de yararlanılabilir” diye konuştu. 

NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Özellikle karlı ve buzlu havalarda yürürken yaşanacak denge sorunlarının yanı sıra, yaşla birlikte görülebilen rahatsızlıklar da dikkate alınarak desteksiz yola çıkılmaması gerektiğini bildiren Dr. Öğr. Üyesi Cankuş, uyarılarını şöyle özetledi: 

“Belirli bir yaş grubundaysanız öncelikle karlı ve buzlu havalarda zorunlu durumlar dışında mümkünse dışarıya çıkmayın. Dışarı çıkılacaksa, mutlaka tabanı kaymayan, mevsime ve hava koşullarına uygun bir ayakkabı giyilmelidir. Baston ya da benzeri bir destek yoksa şemsiye destek amaçlı kullanılabilir. 

Soğuktan korunmak için eller cepte yürümek yerine eldiven tercih edilebilir. Çünkü ellerin cepte olması, herhangi bir denge bozukluğu durumunda destek almayı engelleyecektir. Aynı anda iki elin de dolu olmamasına dikkat edilmelidir.

Küçük ve yavaş adımlarla acele etmeden buzlanma ya da karın daha az olduğu alanlar tercih edilerek yürünmelidir. Merdiven inerken ya da çıkarken mutlaka bir yerden tutunarak hareket edilmelidir. 

Binaların altından ya da yanından geçerken çatı veya tentelerden düşebilecek sarkıtlar ve kar kütlelerine dikkat edilmelidir.”

KANSER VE BESLENME İLİŞKİSİ

KANSER VE BESLENME İLİŞKİSİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji ve Hematoloji Bölümü Diyetisyeni Sena Erek, yapılan çalışmaların kanserin beslenme ile ilişkisinin yüzde 35 oranında olduğunu gösterdiğini söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ONKOLOJİ VE HEMATOLOJİ BÖLÜMÜ DİYETİSYENİ EREK: “ÇALIŞMALAR KANSERİN BESLENME İLE İLİŞKİSİNİN YÜZDE 35 ORANINDA OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR”

SANKO Üniversitesi Hastanesi Onkoloji ve Hematoloji Bölümü Diyetisyeni Sena Erek, yapılan çalışmaların kanserin beslenme ile ilişkisinin yüzde 35 oranında olduğunu gösterdiğini söyledi.

4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle kanserden korunmada beslenmenin önemine yönelik açıklama yapan Erek, kanser oluşumunun birçok nedene bağlı olduğunu belirtti.

Tüm kanser vakalarının sadece yüzde 5-10'unun genetik faktörlere bağlıyken, kalan yüzde 90-95'inin çevresel faktörler ve yaşam biçiminden kaynaklandığına dikkat çeken Erek, sigara ve aşırı alkol tüketmek, radyasyona maruz kalmak, aşırı kilolu olmak, hareketsiz bir yaşam tarzı ve beslenme şeklinin kanser oluşumunda önemli faktörlerden olduğunu kaydetti.

“Son yıllarda yapılan çalışmalar kanser ile beslenme arasındaki güçlü ilişkiyi ortaya koymakta, kanserin beslenme ile ilişkisinin yüzde 35 oranında olduğunu göstermektedir” diyen Erek şöyle devam etti:

“Bu göz ardı edilemeyecek kadar yüksek bir orandır. Bizler için kanserin bizi bulmasını beklemek yerine yaşam tarzımızı ve beslenme şeklimizi değiştirmek en doğru olan yöntemdir. Kanseri hayatımızdan uzak tutmak için atmamız gereken en önemli adım ise doğru ve sağlıklı bir beslenme düzeni oluşturmak, doğru önerilerle yaşam tarzımızı düzenlemektir.”

SAĞLIKLI VÜCUT AĞIRLIĞINDA OLDUĞUNUZDAN EMİN OLUN

Yapılan araştırmaların obez ya da kilolu olmanın bireylerde; pankreas, kolon, yemek borusu (özefagus), tiroit, böbrek kanseri vb. yakalanma riskini arttırdığını gösterdiğini anlatan Erek, şu önerilerde bulundu:

“Bir diyetisyen kontrolünde sağlıklı vücut ağırlığına ve en önemlisi sağlıklı yağ yüzdesine ulaşmanız, kanserden korunmada önemli bir adım olacaktır. Aldığınız enerji, harcadığınız enerjiden fazla ise vücut ağırlığınızın artması olası bir durumdur. Bu durumun önüne geçmek için daha küçük porsiyonlar tüketmeye çalışmalı, beyaz unlu, aşırı yağlı ve şekerli besinlerden uzak durmalısınız.”

FİZİKSEL AKTİVİTENİZİ ARTTIRIN

Fiziksel aktivitenin rolüne değinen Erek, bunu şu sözlerle özetledi:

“Fiziksel aktivitenin artması meme, kolon, prostat, rahim vb. kanserlerin riskini azalttır, vücut ağırlığı kontrolüne yardımcı olarak, sindirim sistemini düzenler, bireyin kendini daha iyi hissetmesini sağlar, depresyon riskini ve stresi azaltır. Bu sebeple haftada en az 3 gün toplam 150 dakika yürüyüş önerilmektedir.”

TABAKLARINIZI RENKLENDİRİP, MEYVE SEBZE TÜKETİMİNE ÖZEN GÖSTERİN

“Yapılan araştırmalarda sebze ve meyvelerin yeterli tüketiminin ağız, mide, yemek borusu, kolon gibi kanserleri önleme ile ilişkili olduğu saptanmıştır” diyen Erek, şu bilgileri paylaştı:

“Meyve ve sebzeler fitokimyasallar denilen likopen, lutein, antosiyanın, beta-karoten, C vitamini, E vitamini ve selenyum içerdiği için hücreleri hasardan korur ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Mevsimine uygun farklı renkte meyve sebzeler tercih edilmeli ve günde en az 3 porsiyon meyve, 2 porsiyon sebze tüketmek hedeflenmelidir. 

ÖĞÜNLERİNİZE KURU BAKLAGİLLERİ VE TAM TAHILLARI EKLEYİN

Posadan zengin bir beslenme düzeninin kolon ve rektum kanserine karşı koruyucu olduğunun altını çizen Erek, “Posa bileşikleri kanserojen moleküllerin emilimini azaltarak, kanser hücrelerinin gelişimini baskılar ve kansere karşı koruyucu rol oynar. Yeterli posa almak için tam tahıllı ekmekler ve kurubaklagiller ile hazırlanmış salataları tercih edebilirsiniz” dedi.

AŞIRI YAĞ TÜKETİMİNDEN KAÇININ

Aşırı yağlı bir beslenme düzeninin meme, kolon ve prostat kanserleri oluşumunda önemli bir risk faktörü olduğuna dikkat çeken Erek, şöyle konuştu:

“Özellikle hayvansal yağların yüksek olduğu bir beslenme, doymuş yağ ve kolesterol içeriği sebebiyle kalp hastalıkları için de risk etmenidir. Beslenme düzeni oluştururken yağsız etler tercih etmeye hayvansal kaynaklı yağlardan uzak durmaya çalışın.”

TUZ TÜKETİMİNİ SINIRLANDIRIN

Mide kanseri ile beslenme ilişkisinin araştırıldığı çalışmada, yiyeceklere fazla tuz eklenmesinin mide kanseri riskini 4.2 kat arttırdığını ifade eden Erek, bu nedenle yiyeceklere ekstra tuz ekleme alışkanlığın vazgeçilerek, tuz tüketiminin minimumda tutulması gerektiğini bildirdi.

YANLIŞ PİŞİRME YÖNTEMLERİNDEN UZAK DURUN!

Besinlerin pişirilme yöntemlerinin hangi besinlerin tüketildiği kadar önemli olduğuna işaret eden Erek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yanlış pişirme yöntemleri, besinlerin besleyici değerinin azalmasının yanı sıra kansere yol açan maddelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle besinleri kızartma, doğrudan ateşte ya da mangalda pişirme yöntemleri kullanarak hazırlamak yerine ızgara, buğulama, fırında pişirme ve haşlama yöntemlerini tercih etmeniz önerilmektedir.”

SANKO HASTANESİ’NDE ÇOCUK NÖROLOJİSİ BÖLÜMÜ HİZMETE AÇILDI

SANKO HASTANESİ’NDE ÇOCUK NÖROLOJİSİ BÖLÜMÜ HİZMETE AÇILDI

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Çocuk Nörolojisi Bölümü hizmete girdi. Çocuk Nörolojisi Uzmanı Dr. Gül Demet Kaya Özçora, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

ÇOCUK NÖROLOJİSİ UZMANI DR. ÖZÇORA, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE GÖREVE BAŞLADI

Uzm. Dr. Özçora, 1984 yılında doğdu. 2001-2007 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 2008-2013 yılları arasında İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi (şimdiki adıyla Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini, 2014-2017 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Çocuk Nöroloji Ana Bilim Dalı’nda Çocuk Nöroloji yandal uzmanlık eğitimini aldı.

2017-2019 yılları arasında Şanlıurfa Eğitim Araştırma Hastanesi’nde mecburi hizmet görevini tamamladı. 2018 yılında İtalya Venedik San Servolo Üniversitesinde epilepsi alanında eğitim aldı. 2020-2022 yılları arasında Gaziantep’te özel bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Dr. Öğr. Üyesi olarak görev yaptı. 2021 yılında İstanbul’da özel bir üniversitenin Tıp Fakültesinde misafir öğretim görevlisi olarak ders verdi.

Evli ve bir çocuk annesi olan Uzm. Dr. Özçora, 2023 yılı Ocak Ayı itibari ile SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hastalarını kabul etmeye başlamıştır.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK NÖROLOJİSİ BÖLÜMÜ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Çocuk Nörolojisi Bölümü’nde 0-18 yaş arasındaki çocuklarda görülen sinir, beyin, omurilik ya da kasa bağlı hastalıkların teşhis ve tedavisine yönelik hizmet verilmektedir.

Riskli ya da erken doğan bebeklerin nöroloji açısından takibini yaparken, bayılma gibi bilinçte değişikliğe neden olan hastalıklar, ateşli ya da ateşsiz havale, gelişim - yürüme ve davranış bozuklukları, sinir ve kas zedelenmelerine bağlı hastalıklar, ataksiler, serebral palsi (SP), gevşek bebek sendromu (Hipotonik Bebek - SMA), felçler, epilepsi (sara), baş ağrısı, otizm, uyku bozuklukları, mikrosefali, gebelikte ya da doğum sırasında meydana gelen beyin hasarları, istem dışı (tik, vb.) hareketler, beyin travması, vb. gibi çok sayıda hastalığın teşhis ve tedavisi ile ilgilenmektedir.

KIŞ MEVSİMİ VE CİLT SAĞLIĞI

KIŞ MEVSİMİ VE CİLT SAĞLIĞI

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, kuru ve soğuk hava, çevre kirliliği, yoğun çalışma temposu, gibi etkenlerin kış aylarında da cilt sağlığına gösterilen özeninin önemini artırdığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. YILDIRIM:

“KURU VE SOĞUK HAVA, ÇEVRE KİRLİLİĞİ, YOĞUN ÇALIŞMA TEMPOSU GİBİ ETKENLER, KIŞ AYLARINDA DA CİLT SAĞLIĞININ ÖNEMİNİ ARTIRIR”

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, kuru ve soğuk hava, çevre kirliliği, yoğun çalışma temposu, gibi etkenlerin kış aylarında da cilt sağlığına gösterilen özeninin önemini artırdığını söyledi.

Doç. Dr. Yıldırım, “Sıcak yaz günlerinde olduğu gibi alacağımız önlemlerle cilt üzerinde kış aylarının olumsuz etkilerinden korunmak mümkün. Mevsim değişimi en fazla cildi etkiler. Cilt soğuk ve birtakım çevresel faktörlerin de etkisiyle zarar görür” dedi.

Cildin kış mevsiminde nem dengesinin zarar gördüğünü belirten Doç. Dr. Yıldırım, “Açık alanlardaki soğuk, kapalı alanlardaki klima, kalorifer gibi ortamda nem azalmasına neden olan etmenler nem dengesi bozulan ciltte kuruluğun görülmesine yol açıyor” ifadelerini kullandı.

CİLTTE KURUMAYA DİKKAT

Özellikle yaşlılarda cilt kuruluğunun sıklıkla görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:

“Ciltte görülen kuruluk, rahatsız edecek ölçüde kaşıntıya neden olabiliyor. Öyle ki bu nedenle hastaneye başvuranlarla karşılaşabiliyoruz. Kimi zaman kaşıntılara bağlı yaralar oluşabiliyor.

Düzenli kullanılan nemlendiricilerle cildin kuruluk sorunu giderildiğinde bu şikayetler sona eriyor. Ayrıca cilt kuruluğu artışı nedeniyle egzamaların yanı sıra, kışın güneş ışığının azalması nedeniyle sedef hastalığında da alevlenmeler olabiliyor.”

SOĞUKTAN KORUNMAK ÖNEMLİ

Derinin üst tabakasında soğuk havanın çatlama, kalınlaşma gibi olumsuzluklara neden olduğunu anlatan Doç. Dr. Yıldırım, vücudun açıkta kalan kısımlarının bere, eldiven kıyafetlerle korunması gerektiğini bildirdi.

Kışın görülen sorunlardan birinin de kılcal damar çatlaması olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu soruna, soğuktan sıcak ya da sıcaktan soğuk ortamlara geçişlerde damarsal yapının ortamın sıcaklığına uyum sağlayamaması neden olmaktadır. Ciltte yanma ve kızarıklık şeklinde vücudun genellikle açıkta kalan kısımlarında özellikle yüzde karşılaşılmaktadır. Bu durumdan korunmanın en iyi yolu ortam ısısını iyi ayarlamak ve cilt tipine uygun olarak kullanılan nemlendiriciyi daha yoğun kullanmaktır. Klima ve ısıtıcı gibi işyeri tipi ısınma, cildi fazlasıyla kurutacağından nemlendirici daha sık kullanılmalıdır.”

BOL SU TÜKETİMİ HER MEVSİM ÖNEMLİ

Su tüketiminin cilt sağlığı için de önem taşıdığına vurgu yapan Doç. Dr. Yıldırım “Su içmek her mevsim gereklidir. Cildin nemini korumak için gerekli olan su, mevsim değişimiyle ortaya çıkan ciltteki kurulukla başa çıkmak için de yeterince tüketilmelidir” diye konuştu.

HİJYENE ÖZEN GÖSTERİLMELİ

Doğru malzemelerle bilinçli yapılan cilt temizliğinin önemine değinen Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Aşırı sıcak duş ve sauna gibi ortamlardan ciltte kuruluğa yol açtığı için uzak durulmalı. Duşta ve günlük el-yüz temizliğinde deriyi kurutmayan temizleyiciler kullanılmalı. Kuru bir cilt tipi içinse nemlendirici özelliği olan temizleyiciler önerilmektedir. Su kullanımda çok sıcak olmamasına dikkat edilmeli, duş süresi mümkünse 10 dakikayı geçmemelidir.”

NEMLENDİRİCİ SEÇİMİNDE BİLİNÇLİ OLUNMALI

Cildi nemlendirmenin önemli olduğunu ve özellikle kış mevsiminde güçlü nemlendiricilerin tercih edilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, şu uyarılarda bulundu:

“Gerginleşmeye başlayan ciltte kuruma başlıyor demektir. Parlaklığını yitiren ciltte seramitli nemlendiriciler parlaklığın kazanılmasına yardımcı olmaktadır. Duş sonrası yüz ve vücut için cilt tipine uygun nemlendirici losyonlar, kremler kullanılmalıdır. Özellikle günlük yaşamda sürekli yıkanan eller için her yıkama sonrasında nemlendirici kullanılmalı, ürünlerin içerisinde vitamin A, C, E gibi antioksidan içerenler seçilmelidir.”

CİLT BAKIMINDA PEELİNG ÖNEMLİ

Kış mevsiminde özellikle cildin üst tabakasının fazlasıyla kalınlaşma olasılığına karşı haftada 1-2 kez peeling yapılabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, bu amaçla; retinoik asit türevleri, kimyasal peeling ürünleri, mikrodermabrazyonla soyma işleminin kalınlaşmış ancak hassas olmayan ciltler için uygulanabileceğine vurgu yaptı.

KIŞIN DA GÜNEŞTEN KORUNULMALI

Güneşin yaz mevsiminde olduğu gibi kış aylarında da cilde zarar verebileceğini bildiren Doç. Dr. Yıldırım, uyarılarını şöyle özetledi:

“Güneş, ciltte yaşlanma, leke ve kırışıklıkların en büyük nedenidir. Bu nedenle kızarma ve hassasiyet sorunu olan ciltlere yönelik ürünler tercih edilmeli, güneş koruyucu seçerken ise cilt hastalıkları uzmanında görüş alınmalıdır.”

Doç. Dr. Yıldırım, “damar çatlaması” olarak tanımlanan ‘telenjiektaziler’e yönelik lazer tedavilerinin güvenle uygulandığını ve olumlu sonuçlar alındığını da sözlerine ekledi.

ALPORT SENDROMLU ÜÇ KARDEŞ SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BÖBREK NAKLİ AMELİYATI İLE YAŞAMA YENİDEN DÖNDÜ

ALPORT SENDROMLU ÜÇ KARDEŞ SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BÖBREK NAKLİ AMELİYATI İLE YAŞAMA YENİDEN DÖNDÜ

Alport Sendromu (İlerleyici böbrek yetmezliği, işitme kaybı ve gözlerde anormalliklerle seyreden genetik bir hastalık) olan üç kardeş, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezinde 10 yıl içinde aralıklarla yapılan böbrek nakli ameliyatı ile umut buldu.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ORGAN NAKİL MERKEZİ SORUMLU HEKİMİ DOÇ. DR. YÜKSEL: “ORGAN NAKİL MERKEZİ OLARAK, BÖLGE HALKININ SAĞLIĞI İÇİN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

NEFROLOJİ BÖLÜMÜNDEN DOÇ. DR. AKDOĞAN: “ÜÇ BAŞARILI BÖBREK NAKLİ İLE AİLEYE UMUT OLMAKTAN SON DERECE MUTLUYUZ”

ALPORT SENDROMU HASTASI ORÇAN: “BENİM VE İKİ AĞABEYİMİN SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE BÖBREK NAKLİ İLE HAYATI DEĞİŞTİ” 

Alport Sendromu (İlerleyici böbrek yetmezliği, işitme kaybı ve gözlerde anormalliklerle seyreden genetik bir hastalık) olan üç kardeş, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezinde 10 yıl içinde aralıklarla yapılan böbrek nakli ameliyatı ile umut buldu. 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi ve Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Ekibi olarak Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan’la Adana’dan bağışlanan kadavra böbreği Alport Sendromlu Onur Orçan’a (32) başarılı bir operasyonla naklini gerçekleştirdiklerini söyledi. 

Alport Sendromunun toplumda 5.000-10.000 kişide bir görülen hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Yüksel, “Çocukluk çağındaki böbrek yetmezliklerinin yüzde 2,5'nde, erişkinlerin ise yüzde 0,3'nde böbrek yetmezliğinin nedeni Alport Sendromudur” dedi. 

Hastanın ameliyat sonrası altıncı günde taburcu edildiğini kaydeden Doç. Dr. Yüksel,

“Şu ana kadar her şey güzel ilerledi. Onur Bey’in Alport Sendromlu iki ağabeyi de önceki yıllarda hastanemizde böbrek nakli olmuştu” diye konuştu. 

DOÇ. DR. MEHTAP AKDOĞAN

Alport Sendromunun ilerleyici böbrek yetmezliği, işitme kaybı ve gözlerde anormalliklerle seyreden genetik bir hastalık olduğunu anımsatan SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Öğr. Üyesi Nefroloji Bölümünden Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ise “Maalesef bu hastalığın kesin tedavisi yok. Hastalığın seyri erkek hastalarda daha hızlı olup, genellikle 16-35 yaş arasında hastada diyaliz ihtiyacı doğar” ifadelerini kullandı. 

Onur Orçan’ın aile hikayesi olması nedeniyle bu hastalık açısından takip ve tedavi edildiğini ancak 2005 yılından itibaren diyaliz tedavisi görmeye başladığını anlatan Doç. Dr. Akdoğan, hastayla ilgili şu bilgileri paylaştı: 

“Onur Beyin ağabeyleri daha önce hastanemizde böbrek nakli olmuş ve Nefroloji Bölümümüzde takibimdeydiler. Onur Bey diyaliz tedavisi görürken bir yandan da hastanemizde nakil için kadavra sırasına kayıtlı idi. 

Ağabeyleri gibi kendisine de hastanemizde kadavradan nakil sırası geldi ve başarılı bir şekilde böbrek naklini gerçekleştirdik. Şu an takiplerinde hastamızın böbrek fonksiyonları son derece sağlıklıdır. Üç başarılı böbrek nakli ile Orçan Ailesine umut olmaktan son derece mutluyuz.”  

ONUR ORÇAN

Alport Sendrom’lu dört kardeşten biri olan Kahramanmaraşlı 32 yaşındaki Onur Orçan, “10 yıl içinde ben ve iki ağabeyimin SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde böbrek nakli ile hayatı değişti” sözleriyle mutluluğunu dile getirdi. 

Kahramanmaraş Devlet Hastanesi’nde memur olarak çalışan Onur Orçan, 7 yaşlarında idrarından kan geldiğini ve ailesinin kendisini sürekli farklı illerdeki hastanelere tanı konması ve tedavi görmesi ümidiyle götürdüğüne dikkat çekti. 

“Yedi yaşımdan itibaren tedavi ve kontrollerle uğraştım. Ailemle birlikte hastanelerde çok zaman geçirmek zorunda kaldım” diyen Orçan, yaşadıklarını şöyle anlattı: 

“2005 yılına kadar sürekli hastanelerdeydim. 2005 yılında yapılan biyopsi sonrası üç ağabeyimde görülen kronik bir böbrek hastalığı olan Alport Sendromu tanısı kondu. Ağabeylerimle bu hastalık için sürekli çözüm aradık. Ancak maalesef zamanında doğru teşhis konulamadığı için bir ağabeyim ilk diyalizinde vefat etti. Diğer ikisi diyalize girmeye devam etti. 

Böbrek nakli için başvuru yaptık. 10 yıl önce SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden büyük ağabeyime böbrek nakli için sıra geldiğini öğrenince çok mutlu olduk. Ağabeyim başarılı bir nakil geçirdi ve şu anda gayet sağlıklı. 8 yıl önce diğer ağabeyim de SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde böbrek nakli ameliyatı oldu ve şu an son derece sağlıklı. 

2005 yılından bu yana Alport Sendromu’ndan dolayı diyalize bağlı yaşıyordum. Yakın zamanda SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden gelen bir telefonla kadavradan böbrek çıktığını ve nakil için sırasının bana geldiğini öğrendiğimde yeniden yaşadığımın farkına vardım.” 

Böbrek nakli ameliyatı sonrasında sağlığının çok iyi olduğunu vurgulayan Orçan, sözlerini şöyle tamamladı: 

“Alport Sendromu hastalığından beni ve ağabeylerim kurtarıp yeni bir yaşam sunan SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimleri ve personeline şükranlarımı sunuyorum. Bu ilgi ve konforu daha önce gittiğim yerlerde görmedim. İyi ki varsınız.”

GEBELİKTE ŞEKER TARAMA TESTİNİN ÖNEMİ

GEBELİKTE ŞEKER TARAMA TESTİNİN ÖNEMİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, sosyal medyadaki yanlış bilgilendirmelerden dolayı gebelerin faydalı olan şeker tarama testinden uzaklaştığını söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİNDEN PROF. DR. GÜZEL:

“SOSYAL MEDYADAKİ YANLIŞ BİLGİLENDİRME, GEBELERİ FAYDALI OLAN ŞEKER TARAMA TESTİNDEN UZAKLAŞTIRIYOR” 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümünden Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, sosyal medyadaki yanlış bilgilendirmelerden dolayı gebelerin faydalı olan şeker tarama testinden uzaklaştığını söyledi. 

Prof. Dr. Güzel, ülkemizde gebelikte yapılan şeker tarama testinin isminden dolayı gebelerin zihnini karıştırdığını ve “yükleme” tabirinin psikolojik olarak olumsuz etkilediğini belirterek, “Oral glucose tolarence test (OGTT) adı verilen testle hastanın ağız yoluyla aldığı glukozu (şekeri) tolere edip edemediği belirlenmektedir” dedi. 

Gebelikte şeker tarama testinde hastanın içtiği şeker miktarından, bir kâse sütlaç, bir adet simit, bir dilim yaş pasta ve iki dilim baklavadan daha az şeker içerdiğini kaydeden Prof. Dr. Güzel, “Bu testte üç farklı miktarda şeker içilebilir; 50 gr., 75 gr. ve 100 gr. 50 gr., test tarama amaçlı iken diğer ikisi tanı amaçlıdır” ifadelerini kullandı. 

TEST SONUCU ANNE ADAYININ SAĞLIĞI AÇISINDAN DA KIYMETLİDİR

Prof. Dr. Güzel, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlarının bu testi gebelikte yapmak isteme nedenlerini şu şekilde açıkladı: 

“Gebelik süreci hem gebeliğin devamı açısından hem de erken doğumu engellemek için rahmi yumuşatan hormonlar nedeni ile anne bünyesini değiştirir. Burada plasenta (bebeğin eşi) hormonlar sağlayarak en önemli görevi üstlenir. Bu hormonal değişiklik nedeni ile anne diabetojen yani şeker hastalığına yatkın hale gelir. Bu hormonlar gebeliğin 24 ile 28 haftaları arasında en üst seviyeye geldiği için, tarama bu haftalarda yapılmaktadır. Bu yatkınlık, annenin şeker düzeyini bozuyor mu diye yapılan bir testtir. 

Eğer annenin şeker düzeyi yüksek seyreder ise bu durum annede ani düşük, bebeğin sıvısını artırma, anne de hipertansiyon gibi sorunlara yol açmasının yanı sıra, anne karnındaki bebekte de kalp, sinir sistemi, sindirim sistemi, idrar yolu ve gelişme gibi birçok soruna neden olabilir. Bu test sadece gebelik ve bebek açısından değil, anne adayının gelecekteki hayatında şeker ve kalp hastalığı riskini ortaya koyabilmesi açısından da kıymetlidir.”         

ŞEKER TARAMA TESTİ HER GEBEYE YAPILMALI MIDIR?

Testle ilgili merak edilen ‘şeker yükleme’ testi her gebeye yapılmalı mıdır?” sorusuna da açıklık getiren Prof. Dr. Güzel, şu bilgileri paylaştı: 

“Aslında bu sorunun yanıtı evet. Ama bir yaklaşımda gebe ilk muayeneye geldiğinde risk durumunu belirleyip ona göre de karar verilebilir. Bu risk faktörleri, ‘ailede şeker hastalığı olması’, ‘obezite’, ‘önceki gebeliklerde gebelik şekeri görülmesi’, ‘önceki gebeliklerde doğumsal anomalisi olan bebek dünyaya getirmiş olması’, ‘bilinmeyen nedenle ölü bebek dünyaya getirmiş olması’ ve ‘hastanın insülin direnci olmasıdır’.”  

GEBELİK ŞEKERİNİN TEDAVİSİ

Gebelik şekerinin tedavisinin öncelikle diyet ve egzersiz olduğunun altını çizen Prof. Dr. Güzel, “İyi bir diyet ve egzersiz programı ile büyük ihtimalle şeker düzene girecektir. Ancak diyet ve egzersiz ile tedavi olmayan hastalarda insülin tedavisi verilmelidir. Bu tedavinin yine bebeğe ve anneye ciddi faydaları vardır ve hastaların bu tedaviden korkmaması gerekir” diye konuştu.

“BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ”

“BİLİNÇLİ ANNELER, SAĞLIKLI YARINLAR PROJESİ”

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 15-49 yaş grubu kadınlarda sağlık okuryazarlığının artırılmasına yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında, anne ve bebeklerinin iyi sağlık halinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için eğitimler düzenleniyor.

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ VE İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ PROJE KAPSAMINDA ANNE VE ANNE ADAYLARINI BİLGİLENDİRİYOR.

SANKO Üniversitesi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 15-49 yaş grubu kadınlarda sağlık okuryazarlığının artırılmasına yönelik “Bilinçli Anneler, Sağlıklı Yarınlar Projesi” kapsamında, anne ve bebeklerinin iyi sağlık halinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için eğitimler düzenleniyor. 

SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonu’nda bir yıl boyunca sürmesi planlanan eğitimlerin ilkinde uzmanlarla, Aile Sağlığı Merkezlerinden hizmet alan anne ve anne adayları bir araya geldi. 

İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı, Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı - Kanser Birim Sorumlusu Dr. Nilgün Keloğu, Eğitimciler Uzm. Dr. Mehmet Gökdeniz, Hemşire Kadriye Özdemir ve Hemşire Duygu Akşahin tarafından gebeliğe hazırlık, riskli gebelikler, dikkat edilmesi gereken konular, doğum öncesi izlemler ve bakım, doğum ve lohusalık süreci, bebek izlemleri ve dikkat edilecek konular, yenidoğan tarama programı, anne ve bebek hijyen kuralları, anne sütü ve önemi, üreme sağlığı ile akılcı ilaç kullanımı konularında bilgiler verildi.

Doğru bilginin doğru kaynaktan alınması gerekliliğinden hareketle başlatılan proje kapsamında anne ve bebek ölümlerini önleyebilmenin bir ülkenin sağlık alanındaki en büyük gelişmişlik düzeyi göstergelerinden olduğuna dikkat çekildi. 

Eğitimlere SANKO Üniversitesi Hastanesi adına proje yürütücüleri Başhemşire Ceylan Özyılmaz ile Kalite Yönetim Direktörü Zühal Ökmen ve sağlık personeli de katıldı.

DR. ÖĞR. ÜYESİ KURTGİL, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

DR. ÖĞR. ÜYESİ KURTGİL, SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi M. Emre Kurtgil, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi M. Emre Kurtgil, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.

Gaziantep’te 1991 yılında doğan Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, ilk ve orta öğrenimininin ardından 2015 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.

Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, 2015 yılında Nizip Devlet Hastanesi’nde çalıştı, 2016-2020 yılları arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon uzmanlık eğitimini tamamladı.

Uzmanlık eğitimi süresi ve sonrasında mesleki birçok kongre ve kursa katılan Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, 2020-2022 yılları arasında Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesi’nde Devlet Hizmet Yükümlülüğünü yerine getirdi.

TRASD (Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği), Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği, Türkiye FTR Uzman Hekimleri Derneği ve Gaziantep Tabip Odası üyesi olan Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, evli ve bir çocuk babasıdır. 

Ocak 2023 tarihinden itibaren SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı olarak hasta kabulüne başlayan Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak da görev almaktadır.

Dr. Öğr. Üyesi Kurtgil, ‘Kuru İğneleme, Kinezyolojik Bantlama, Nöral Terapi, Ağrı Mezoterapisi, Proliferatif Enjeksiyonlar ve PRP Uygulamaları’ gibi pek çok sertifikaya sahiptir.

ZATÜRRE AŞISI ÖNERİSİ

ZATÜRRE AŞISI ÖNERİSİ

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, zatürreden (pnömokok) korunmada en doğru seçeneğin aşı olduğunu söyledi.

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ANA BİLİM DALI’NDAN DR. ÖĞR. ÜYESİ TÜRKMEN:

“ZATÜRREDEN KORUNMADA EN DOĞRU SEÇENEK AŞIDIR” 

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Merve Türkmen, zatürreden (pnömokok) korunmada en doğru seçeneğin aşı olduğunu söyledi.

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “Özellikle çocukların ve 65 yaş üstü bireylerin aşılanması toplum sağlığı açısından büyük önem taşır” dedi. 

Zatürre hastalığının akciğerlerin enfeksiyonu sonucu ateş, öksürük, balgam, nefes almada güçlük gibi şikâyetlerin görüldüğü bir hastalık olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, “Bakteri, virüs ya da mantarlar zatürreye yol açabilir. Tedavi edilmezse özellikle 65 yaş üzeri yetişkinlerde ve bağışıklığı baskılanmış olan kişilerde ciddi sonuçlara yol açabilir, hatta ölümcül olabilir” uyarısını yaptı. 

KİMLER ZATÜRRE İÇİN RİSK ALTINDADIR?

En büyük risk grubunun 65 yaş üstü erişkinler olduğunu anımsatan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, şu bilgileri paylaştı: 

“Çeşitli nedenlerle bağışıklık sistemi zayıflayan ya da baskılanan kişiler, kemoterapi alan hastalar da zatürre açısından riskli grubu oluşturur. Kalp-damar hastalıkları, bazı kronik böbrek, karaciğer, akciğer rahatsızlıkları ve diyabeti olan kişilerde zatürre daha kolay gelişebilir.” 

KORUNMA YOLLARI NELERDİR?

Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, birçok bulaşıcı hastalıkta olduğu gibi el hijyenine dikkat edilmesinin zatürreden korunmada da önemli olduğunu anımsatarak şöyle konuştu: 

“Sigaradan uzak durmak, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için sağlıklı ve dengeli beslenmek, düzenli uyku, vitamin ve mineral eksikliklerinin doktor kontrolünde giderilmesi de zatürreye karşı alınabilecek önlemler arasındadır.” 

ZATÜRRE AŞISI

“Zatürre aşısı, pnömokok bakterisinin neden olduğu akciğer enfeksiyonlarına karşı koruma sağlar. Bu amaçla kullanılan polisakkarit ve konjuge olmak üzere iki çeşit zatürre aşısı bulunur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, şöyle devam etti: 

“Aşılamada temel amaç vücudun hastalığa karşı antikor üretmesidir. Aşı bir enfeksiyon durumunda bağışıklık sisteminin bu enfeksiyona yanıt vermesini sağlayarak mikrobun hastalığa neden olmasının önüne geçer.” 

Bu aşılar tek doz uygulanmakla birlikte, PPPA23 olarak adlandırılan polisakkarit zatürre aşısı pnömokok bakterisinin 23 farklı türüne karşı, KPA13 olarak adlandırılan konjuge zatürre aşısı ise pnömokok bakterisinin 13 farklı türüne karşı koruma sağlar.” 

ZATÜRRE AŞISI SONRASINDA HANGİ YAN ETKİLER OLABİLİR? 

65 yaş üstü bireylerle, şeker, kalp, akciğer ya da böbrek hastalığı gibi kronik hastalığa sahip olanlara zatürre aşısı uygulanması gerektiğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, en sık görülen yan etkinin, aşının yapıldığı bölgede ağrı hissedilmesi olduğunu bildirdi. 

Yan etkilerin genellikle birkaç gün içerisinde gerileme eğiliminde olacağını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Türkmen, belirtileri şöyle sıraladı: 

“Ateş, aşısın uygulandığı bölgede ağrı, sertlik ve hassasiyet oluşması, aşının yapıldığı bölgede iltihaplanmaya bağlı bölgesel sertlik oluşumu, ödem gelişmesi, baş ağrısı, aşının uygulandığı bölgenin cildinde kızarıklık, halsizlik, yorgunluk, iskelet sistemi ve ağrılar.”

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE ÇAPRAZ BÖBREK NAKLİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirilen başarılı operasyonla Şanlıurfalı Yılmazer ile Kahramanmaraşlı Göl ailesinin kızları Zeynep Yılmazer ve Neslihan Göl, çapraz nakille sağlığına kavuştu.

Böbrek rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören ve yaşamını diyalize bağlı olarak sürdüren Zeynep Yılmazer ve Neslihan Göl’ün imdadına anne ve babası yetişti. Aile içinde kan grubu uyumsuzluğu nedeniyle 26 yaşındaki Zeynep Yılmazer’e, Neslihan Göl’ün babası Hüseyin Göl (49), 24 yaşındaki Neslihan Göl’e ise Zeynep Yılmazer’in annesi Fidan Yılmazer (48), böbreğini bağışladı.

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Nefroloji Bölümünden Doç. Dr. Mehtap Akdoğan, Göl ve Yılmazer ailelerinin yolunun SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde kesiştiğini ve başarılı çapraz nakil sayesinde Şanlıurfa'dan gelen anne-kız ile Kahramanmaraş'tan gelen baba-kızın hayatının değiştiğini söyledi.

DİYALİZDEN KURTARDIK

Tıbbi nedenlerle aile içinden bağışla nakil olamayınca hastaları çapraz böbrek nakli ile diyalizden kurtardıklarını belirten Doç. Dr. Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Kahramanmaraş’tan hastanemize başvuran Neslihan Göl, Fokal Segmental Glomerüloskleroz (FSGS) hastalığı nedeniyle böbreklerini kaybetmişti. Babası, kızı için böbreklerinden birini bağışlamaya razıydı fakat FSGS’de aile içinden olan nakillerde, erken dönemde nakil böbreklerde aynı hastalığın tekrarlama ihtimali vardır. Neslihan Hanımın kan grubu A Rh (+), babasının kan grubu ise 0 (+) olduğu belirlendi.        

Şanlıurfa’dan merkezimize altı ay önce başvuran Zeynep Yılmazer’e ise annesi böbreğini bağışlamak istedi. Zeynep Hanımın kan grubu 0 Rh (+) fakat annesini kan grubu A (+) idi. Yılmazer ailesinin çapraz listemize alıp beklemelerini istedik.

Organ nakli ekibi olarak, Genel Cerrahi ve Nefroloji Bölümümüzün yaptığı değerlendirmeler sonucu iki aile arasında çapraz nakil yapmanın uygun olacağı kararına vardık. Her iki hastamız ve organ bağışçılarının durumu, verdiğimiz doğru kararın ve başarımızın da bir göstergesidir.”

DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi /Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel ise böbrek hastası iki gencin ailelerinin verdiği kararla hayatlarını daha sağlıklı bir şeklide sürdüreceklerini kaydetti.

“Yapılan immünolojik tetkiklerde nâkile engel bir durum saptanmayınca hastalarımızı SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan Hocamız ile ameliyata aldık” diyen Doç. Dr. Yüksel, çapraz nakil ilgili şu süreciyle ilgili bilgileri paylaştı: 

“ Saat 13.00’de başlayan ameliyatlar 16.00’da bitmişti. Verici ameliyatları laparoskopik olarak kapalı yöntemle yapılmış ve cerrahi ekibimiz üç saatte dört zor ameliyatı başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir.

Vericiler üçüncü günde, alıcılar ise beşinci günde sağlıklı bir şekilde taburcu edilmiştir. Gaziantep’te ve hastanemizde ikinci kez çapraz böbrek naklini ekip olarak başarıyla tamamladık. Emeği geçen herkesin eline sağlık.”

HASTA ZEYNEP YILMAZER

Şanlıurfa’da yaşayan ve bir kamu kurumunda memur olan Zeynep Yılmazer (26), “2010 yılında hipertansiyon rahatsızlığım vardı. Düzenli kontrolleri olmama rağmen bir süre sonra böbreğim zarar gördüğü için diyalize alındım ve doktorlarım beni SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne yönlendirdi” dedi.

Çapraz böbrek nakline başvurduğunu ama ailesinde kan uyuşmazlığından dolayı böbrek nakli olamadığını anlatan Yılmazer, şöyle devam etti:

“İlk başvuruda doku uyumu olmadığı için diğerinde ise karşı taraf vazgeçince ameliyat olamadım. Sonra tekrar hastanemize başvurduğumuzda, Göl ailesinin de aynı sorunu yaşadığını öğrendik. Nakilden önce haftada 3-4 gün 4-5 saat diyalize gidiyordum ve idrara çıkmakta zorlanıyordum. Ameliyattan 12 saat sonra bile kendimi çok rahat hissettim.”

HASTA NESLİHAN GÖL

Kahramanmaraş’ta yaşayan ev hanımı Neslihan Göl de (24), beş yıldır böbrek hastası olduğunu vurgulayarak, “Bir buçuk yıldır periton diyalizi yapıyorum. Nakil olmadan önce sosyal hayata uyum aşamasında zorluk hissediyordum” diye konuştu.

“İdrara düzenli çıkamıyordum ve periton yapabilmek için sürekli bir yerlere yetişmek zorunda hissediyordum” diyen Göl, duygularını şöyle dile getirdi:

“SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nden çapraz nakil için haber geldiğinde çok mutlu oldum. Çapraz nakille Hüseyin Göl Bey’in bana böbreğini bağışlamasıyla bir gün bile sürmeden normal yaşamıma döndüm. Tüm hekimlerimize ve organ nakli merkezi çalışanlarına minnettarım.” 

FİDAN YILMAZER

Zeynep Yılmazer’in annesi ve beş çocuk annesi Fidan Yılmazer (48), kızının beş senedir böbrek hastalığıyla mücadele ettiğine dikkat çekerek, “Buradan haber gelince dünyalar bizim oldu. Kızım yıllardır acısını çektiği rahatsızlığından SANKO Üniversitesi Hastanesi sayesinde 24 saatte kurtuldu. Böbreğimle bir başka hastanın hayat bulması ayrıca beni çok mutlu etti.  Emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.

HÜSEYİN GÖL

Kızını Neslihan Göl’ün beş yıl önce böbrek rahatsızı olduğunu öğrendiklerinde çok üzüldüklerini ve hastalığın çaresini ararken SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduklarının altını çizen baba Hüseyin Göl (49), şunları anlattı:

“Nakil olacağını öğrendiğimizde çok mutlu olduk. Kızım böbreği benden alacaktı ama kan uyuşmazlığı sorunundan dolayı, çapraz nakil yapılmasına karar verildi. Bu durumda Yılmazer ailesiyle tanıştık. Çapraz nakille her iki ailede de mutlu oldu. SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne, hekimlerine ve bize ilgilerini hiç esirgemeyen tüm personele teşekkür ederiz.”

 
 
 
 

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE İLK CANLI VERİCİLİ KARACİĞER NAKLİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ’NDE İLK CANLI VERİCİLİ KARACİĞER NAKLİ

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde ilk canlı vericili karaciğer nakli yapıldı. Gaziantep’te yaşayan Ramazan Karahan (42), babası Mahmut Karahan’a (72), SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi tarafından (transplANTEPSANKO) yapılan başarılı bir ameliyatla karaciğerin bir parçasını vererek umut oldu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirilen başarılı karaciğer nakliyle sağlığına kavuşan baba Mahmut Karahan ve oğlu Ramazan Karahan, doktorları ile düzenlenen basın toplantısında mutluluklarını dile getirdi.

Rektör Prof. Dr. Güner Dağlı, toplantıda yaptığı konuşmada, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin hem bölge hem de Gaziantep için önemli hizmetler sunduğunu belirterek, başarılı nakil sonrasında hastalarını sağlıklı bir şekilde taburcu etmenin mutluluğunu hep birlikte yaşadıklarını söyledi.

Yakın zamanda daha güzel müjdeler vereceklerini açıklayan Prof. Dr. Dağlı, “Kemik iliği nakliyle ilgili de hazırlıklarımızı tamamladık. Yakın zamanda onun müjdesini de vereceğimizi tahmin ediyorum ama kızılelmamız kalp ve akciğer naklidir. Bu daha uzun vadeli bununla ilgili çalışmalarımız var ama biraz daha zamana ihtiyacımız bulunuyor” dedi.

KARACİĞER ALICIMIZI VE VERİCİMİZİ SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE TABURCU ETTİK

Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel ise hasta Mahmut Karahan’ın son dönem karaciğer yetmezliğine bağlı gelişen bilinç bozukluğu tablosuyla SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğunu, genel durumu düzeldikten sonra karaciğer nakli hazırlıklarına başladıklarını aktardı.

Hastanın oğlu Ramazan Karahan’ın karaciğerini bağışlamaya gönüllü olduğunu belirten Doç. Dr. Yüksel, süreci şöyle özetledi:

“Nakil öncesi yaptığımız değerlendirmelerde nakle engel bir durum saptanmadı. Hem alıcımız hem de vericimiz aynı anda ameliyata alındı. Ramazan beyin karaciğerinin yaklaşık yüzde 60’ını alarak, babasına naklettik. Karaciğer kendisini yenileyen bir organdır. Operasyon yedi saat sürdü. İlk ameliyatımız olduğu için yavaş gittik.

Ameliyattan sonra Gastroenteroloji, Yoğun Bakım, Radyoloji, Nefroloji Uzmanlarından oluşan ekibinin yakın takip ve ilgisiyle ilk canlı karaciğer nakil alıcı ve verici hastamızı sağlıklı ve mutlu bir şekilde taburcu ettik.”

Gaziantep’e geldikten sonra Gaziantep’in Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sanayi kenti ve bölge ekonomisi için çok önemi olduğunu öğrendiğini anlatan Doç. Dr. Yüksel, şunları kaydetti: 

“Karaciğer nakli organ naklinin en zor ameliyatlarındandır. Karaciğer nakli yapınca kendimi dünya kupası almış Messi gibi hissettim. Organ nakli ameliyatlarında daha çok cerrahlar ön plandadır. Ama cerrahlar buzdağının sadece görünen kısmı. SANKO Üniversitesi, Hastanesi ve SANKO yönetimi bu başarının birer mimarıdır.

Karaciğer naklinin hastanemizde yapılması, Gaziantep ve bölge adına çok önemlidir. Karaciğer ve böbrek nakilleri uzun süreç ve meşakkatli süreçlerden geçiyor. Hastalar ilk bir yıl içerisinde yakın merkezlere başvurmak zorunda kalıyor. Yaşadıkları yere ne kadar yakın yapılırsa tedavileri ve takipleri daha düzenli olacaktır. İnşallah daha başarılı daha güzel çalışmalarımızla hastalarımıza ve topluma yardımcı olmak istiyoruz.”

KARACİĞER NAKLİ, KARACİĞER YETMEZLİĞİNİN TEK TEDAVİSİDİR

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bölümünden Doç. Dr. Nimet Yılmaz da karaciğer naklinin, karaciğer yetmezliğinin tek tedavisi olduğunu ve hasta karaciğerin sağlam bir karaciğer ile değiştirilmesi anlamına geldiğine dikkat çekti.

Bazı kalıtsal hastalıkların, viral hepatitler, safra yolu hastalıkları, aşırı alkol ve ilaç kullanımının karaciğerde geri dönüşü olmayan bir hasara neden olup akut veya kronik karaciğer yetmezliği ile sonuçlanabildiğine işaret eden Doç. Dr. Yılmaz, tüm dünyada en sık karaciğer nakli yapılan hastalığın siroz olduğuna vurgu yaptı.

Karaciğer yetmezliği durumunda hastaların iyileşme ya da nakil olma ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik metotlar olduğunu anlatan Doç. Dr. Yılmaz; “Hastanemizde bu metotları kullanarak hastalarımızın nakil olma zamanının gelip gelmediğini hesaplayarak, hastalarımızı bilgilendiriyoruz” şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Yılmaz, 1997 yılından bu yana tüm dünyada canlı vericili karaciğer naklinin hastalar için umut olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Canlı vericili karaciğer naklinin en önemli avantajı, alıcıya ihtiyacı olduğu zaman nakil yapılabilme imkanın sağlamasıdır. Hastalar, kadavradan nakil listesinde sırasını beklemeden nakil olabilmektedir.

Ülkemizde organ bağışı oranları son derece düşük olduğundan listede bekleyen çoğu hastanın genel durumu, sıra beklerken kötüleşmekte ve bu da ameliyat sonrası erken dönem komplikasyonlara neden olabilmekte, hatta bazı hastalar sıra beklerken hayatlarını kaybetmektedir.

Karaciğer nakli ameliyatının gecikmeden doğru zamanda yapılması ve nakil sırasında hastanın genel durumunun iyi olması, iyi sonuçlar elde etmek için çok önemlidir. Hastanın genel durumu kötüleşmeden zamanında yapılan karaciğer nakillerinde yüzde 90’ın üzerinde başarı oranı vardır. Hastamız, oğlunun bağışlamış olduğu karaciğerle, yeniden yaşama tutunmuştur.”

BAŞARILI KARACİĞER NAKLİNİN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUZ

İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Nefroloji Bölümünden Doç. Dr. Mehtap Akdoğan ise uzun süredir organ naklinde ortaya koydukları başarıyı karaciğer naklinde de göstermenin mutluluğunu yaşadıklarını bildirdi.

Doç. Dr. Akdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Organ naklinde yaşla ilgili bir herhangi bir sorun yok. Karaciğer nakli konusunda bize başvuran hastalara yardımcı olabiliriz. Hastanemiz bu altyapıya sahip. Hastaları değerlendirip nakil yapabiliriz. Bizlere bu fırsatı sunan saygıdeğer Konukoğlu Ailesi’ne, üniversite ve hastane yönetimine teşekkür ediyoruz.”

Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Organ Nakil Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan, Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Yunus Baydilek, Radyoloji Ana Bilim Dalından Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Şahyazıcı Sarı ve SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi Koordinatörü Ayşe Bozkurt da ekip olarak başarılı bir karaciğer nakli gerçekleştirmenin gururunu yaşadıklarını ifade ettiler.

BİR BUÇUK YILDIR TEK BAŞIMA YÜRÜMEKTE ZORLANIYORDUM

Emekli makine ustası, evli ve altı çocuk babası, 72 yaşındaki Mahmut Karahan ise iki yıl yıl önce rahatsızlanarak gittiği devlet hastanesinde siroz teşhisi konulduğunu söyledi. 

Karahan, “Siroz teşhisi konuldu ama ben çok da önemsemedim. Ancak fıstık toplarken ağaçtan düşerek talihsiz bir kaza yaşadım. Gittiğim devlet hastanesinde karaciğer yetmezliğim olduğu ve mutlaka nakil olmama gerektiği söylendi” ifadelerini kullandı.

Bir yılı aşkın bir süre tek başına yürümekte dahi zorluk çektiğini anlatan Karahan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Karaciğer rahatsızlığımı öğrendiğimde üzüldüm. Nakil durumu beni korkutuyordu. Ailem ise benim için nerelerde nakil yapılacağının araştırmaya başladı. SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde başarılı nakiller yapıldığını öğrenince, karaciğer nakli için başvurduk.

İlk başta ameliyat için çekincelerim vardı ama SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi hekimlerimizin bana verdiği güvenden cesaret bularak nakil olmaya karar verdim. Nakil olduğum için çok mutluyum. Beş ayda kalkamazsın diyorlardı ama doktorlarım beni 25 günde ayağa kaldırdı. En büyük kayıp geç kalmaktır. Doktorlarınız nakil olacaksın diyorlarsa olacaksınız ama emin ellerde olmalısınız.

Oğlum karaciğer bağışçım olmak istedi. Yapılan tetkikler sonucu bir sıkıntı olmadığını öğrenince nakil yapıldı. Başarılı bir ameliyat sonrası tek başıma yürümeye başladım. Bir buçuk yıldır çektiğim acılardan kurtuldum. Kendimi ameliyattan kısa bir süre sonra bile iyi hissediyorum. İnşallah zamanla hekimlerimin yardımıyla da daha iyi hissedeceğim. Oğluma çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizden ve tüm hastane personelinden Allah razı olsun.”

İLK CANLI VERİCİLİ KARACİĞER NAKLİNİ OLDUK

42 yaşında memur ve iki çocuk babası olan Ramazan Karahan, babasının iki yıldır yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle tek başına yürümekte dahi zorlandığını anımsattı.

Babamın sağlığına kavuşması için karaciğer nakli olması gerektiğinin söylendiğini belirten Ramazan Karahan, duygularını şöyle paylaştı:

“Karaciğer naklini nerede yaptıracağımızı araştırmaya başladık. Yakın illeri değerlendirmeyi düşünürken SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde karaciğer nakli yapılabileceği bilgisine ulaştık. İlk canlı karaciğer nakli adayı olduğumuz için çekincelerimiz vardı. Ancak hekimlerimizin yaklaşımı ve bizlere verdiği güvenle nakil kararı verdik. Yakınlarımızda kim olabilir diye düşünürken iş bana düştü. İnsan canının ne kadar kıymetli olduğunu ve organ naklinin ne kadar önemli olduğunu tecrübe ettim.

Bir evlat olarak babamın göz göre göre kaybolmasına asla müsaade edemezdim. Çok başarılı bir ameliyat oldu. Çok hızlı bir şekilde iyileşme sürecim oldu. Bütün hocalarımıza teşekkür ediyorum. Bu hizmetin Gaziantep’e gelmesi çok çok önemli bir hizmet. Bir insana hayat vermek çok önemli çok kıymetlidir.

Babam bir buçuk yıldır destek almadan yürüyemiyordu. Ameliyattan kısa bir süre sonra tek başına yürümeye başladı. SANKO Üniversitesi Hastanesi’ndeki ilgiye ve hekimler başta olmak üzere tüm personelin çabasına şahit olduk. Babamı iyileştirmek için büyük bir ekip organize oldu. Hocalarımıza tüm SANKO Ailesi’ne teşekkür ediyorum.”

SANKO Üniversitesi Anadolu Toplantı Salonunda düzenlenen basın toplantısına; SANKO Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Metin Bayram, Genel Sekreter Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü ve Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşen Bayram, SANKO Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Dr. Sermet Kileci, Genel Müdür Yardımcısı Rabia Ağar, Mesul Müdür Dr. Suat Özerbaş ve Başhemşire Ceylan Özyılmaz da katıldı.