Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Orhan Gürer, safra kesesi ve pankreas hastalıklarının toplumun genelini etkileyen hastalıklar olduğunu söyledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, halka açık konferanslar dizisi kapsamında, Opr. Dr. Ahmet Orhan Gürer tarafından ‘’Safra Kesesi Hastalıkları ve Pankreatit” konusunda sunum yapıldı.
Safra kesesi, safra yolları ve pankreasın anatomik olarak ilişkili olduğunu ve patolojilerinin birbirini etkilediğini belirten Dr. Gürer, “Safra taşları toplumun genelini etkilerken buna bağlı gelişen komplikasyonlar bakımından da önemli yer tutar. Erken tanı ve teşhis önemlidir” dedi.
Porselen ya da kalsisiye taş oluşan safra keselerinde yüzde 20–60 kanser olasılığı bulunduğunu ifade eden Opr. Dr. Gürer, bu hastalarda şikayet olmasa bile ameliyatın çok önemli olduğunu vurguladı.
Safra kesesi rahatsızlığıyla başvuranların yüzde 20’sinin ani gelişen ve taşın kanalı tıkaması sonucu oluşan kese iltihabı yani akut kolesistit olduğunu hatırlatan Opr. Dr. Gürer, “Bu hastaların yüzde 10’unda sarılık, kolonjit (dış safra yolları iltihabı) pankreatit (pankreasın iltihabı) gibi ağır komplikasyonlar görülür” diye konuştu.
Safra kesesi ve pankreas hastalıklarının genel belirtileri, tanı metodları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Opr. Dr. Gürer, katılımcıların sorularını da yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, 16. Ayakkabı, Terlik Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı’nda (GAPSHOES), sağlık hizmeti sunuyor.
Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde açılan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin standında ziyaretçi ve katılımcıların tansiyonları ve kan şekeri ölçümü yapılıyor.
Ayrıca stantta Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetleri hakkında bilgiler veriliyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Halka Açık Sağlık Konferansları kapsamında, "Diz Kıkırdak Hastalıkları (Kireçlenme) ve Güncel Tedavisi" konusu anlatıldı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Başhekimi Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, tüm konuşmacı ve katılımcıları hastanede görmekten duyduğu memnuniyeti dile getirirken, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nün bugüne gelmesinde katkıları olan herkese teşekkür etti.
Dr. Yıldırım, “Başarı bir ekip işidir ve biz Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak başarılı bir ekibiz” dedi.
Hacettepe Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Başkanı Prof. Dr. Mahmut Nedim Doral, “Kıkırdasız Da Yaşanabilir Mi” başlıklı sunumunda, günümüzde diz kıkırdak hastalıklarında güncel tedavi yöntemleri bulunduğunu söyledi.
Asıl meselenin insanın kendine iyi bakması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Doral, “Dizlerinize iyi davranın. Çünkü ömür boyu beraber yaşayacaksınız” şeklinde konuştu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. M. Cenk Cankuş da bu organizasyonun hastanelerinde gerçekleşmiş olmasından mutluluk duyduüuna vurgu yaptı.
Gelecekte de bu tür organizasyonlara ev sahipliği yapacaklarını anlatan Opr. Dr. Cankuş, daha sonra Unikondiler Diz Artroplastisi konusunda bilgiler verdi.
Konferansta, Başkent Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürkan Özkoç “Yüksek Tibial Osteotomi”, Gaziantep Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günhan Karakurum ise “Total Diz Protezi” hakkında sunum yaptı.
Konferans sunumların ardından katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla sona erdi.
Sanko Holding, Gaziantep Tuğcan Otel’de düzenlenen “8. Ulusal Sinir Sistemi Cerrahisi Kongresi”ne ana sponsor oldu.
Türkiye genelin den çok sayıda uzmanın katılımcı ve konuşmacı olarak katıldığı kongrenin Bayazhan’da düzenlenen Gala Yemeği’nde, SANKO Holding’e Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Savaş Ceylan ve Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği 8. Bilimsel Kongresi Başkanı Prof. Dr. Serdar Özgen tarafından teşekkür plaketi verildi.
SANKO Holding adına plaketi alan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, SANKO Holding’in sosyal sorumluluk projelerine destek vermesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Dr. Yıldırım, “Özellikle tıbbi kongrelerde Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak her türlü destek ve katkıyı sağlamaktan mutluluk duyuyoruz. Daha önceleri olduğu gibi bundan sonra da bu tür organizasyonların içerisinde olacağız” dedi.
Bu arada, 8. Sinir Sistemi Cerrahisi Kongresi’nin düzenlendiği Tuğcan Otel’de stand açan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, katılımcı ve ziyaretçilere hastane ile ilgili bilgi sundu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü hekim kadrosuna yeni hekimlerin katılımı devam ediyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Opr. Dr. Engin Palaz, Opr. Dr. Ali Tahtacı, Opr. Dr. Sevgi Kandemir, Opr. Dr. Esra Özkaplan ve Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak’ın görev yaptığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’nde, Opr. Dr. Abdullah Göymen de hasta kabul etmeye başladı.
1979 yılında Gaziantep’te doğan Opr. Dr. Göymen İlk, orta ve lise (okul birincisi olarak) eğitimini Gaziantep’te tamamladı. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında derece ile mezun oldu. TUS derecesiyle İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’ne başladı. 2008 Ekim ayında uzmanlığını alan Opr. Dr. Göymen İstanbul Haydarpaşa GATA’da askerlik görevini tamamladı. 2009 - 2012 yılları arasında Gaziantep 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde mecburi hizmetini yaptı.
Opr. Dr. Göymen, Kasım 2012 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak göreve başladı. Klasik jinekoloji ve obstetrik eğitimin yanında fetal girişimsel yöntemler (perinatoloji CVS/Amniosentez), yardımcı üreme teknikleri, ürojinekoloji, jinekolojik onkoloji, endoskopik tanı ve cerrahi yöntemleri (laporoskopi/histereskopi) konusunda eğitim aldı. İngilizce bilen Opr. Dr. Abdullah Göymen, evlidir.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi güçlü hekim kadrosuna yeni hekimlerin katılımıyla hizmet vermeye devam ediyor.
Halen Opr. Dr. Cahit Dinler, Opr. Dr. Hasan Bakır, Opr. Dr. Ahmet Orhan Gürer ve Opr. Dr. Erdal Uysal’ın hizmet verdiği Genel Cerrahi Polikliniği’nde Opr. Dr. Başar Aksoy da hasta kabul etmeye başladı.
1980 Gaziantep doğumlu olan Opr. Dr. Aksoy, ilk, orta ve lise eğitimini Gaziantep’te tamamladı. 1997 – 2000 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 2000 – 2003 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü.
2003 – 2005 yılları arasında Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Acil Servisi’nde görev yapan Opr. Dr. Aksoy 2005 – 2011 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ihtisasını tamamlayarak, Genel Cerrahi Uzmanı oldu.
Mecburi hizmetini 2011 – 2012 yıllarında Cizre’de yapan Opr. Dr. Aksoy, Kasım 2012 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Genel Cerrahi Uzmanı olarak hasta kabul etmeye başlamıştır.
Evli ve bir çocuk babası olan Opr. Dr. Aksoy, tümor cerrahisi (meme, gis, tiroid, paratiroid), laparoskopik cerrahi, hepatobilier sistem hastalıkları (pankreas, safra kesesi, koledok ), perianal bölge hastalıklarının ameliyatsız tedavisi (hemoroid, anal fissür, anal fistül, pilonidal sinüs-kıl dönmesi) konularıyla ilgilenmektedir.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin güçlü hekim kadrosuna yeni hekimlerin katılımı devam ediyor.
Halen Dr. Lütfi Baran’ın görev yaptığı İç Hastalıkları Polikliniği’nde Dr. Dilek Sarsu da hasta kabulüne başladı.
1969 Sinop doğumlu olan Dr. Sarsu ilk, orta ve lise öğrenimini Samsun’da tamamladı.
1991’de Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitiren Dr. Sarsu, Ankara Onkoloji Hastanesi Hematoloji Bölümü’nde 6 ay süreyle görev yaptı.
1996’da Ankara Numune Hastanesi Dahiliye Bölümü’nde ihtisasını tamamlayan Dr. Sarsu, daha sonra Gaziantep’te çeşitli devlet ve özel hastanelerde görev yaptı.
Dr. Sarsu, Kasım 2012 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı olarak görev aldı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Elif Yıldırım, cilt kanserlerinin en sık görülen kanserlerden olduğunu söyledi.
Dr. Yıldırım, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen Halka Açık Sağlık Konferansları kapsamında “Cilt Kanseri ve Benler” konusunu anlattı.
Cilt kanserinin, vücudu kaplayan deriyi oluşturan hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluştuğunu belirten Dr. Yıldırım, “İnsanda en sık görülen kanserlerden biridir. En önemli nedeni, güneş ışığında bulunan UVA ve UVB ışınlarıdır. Ozon tabakasının azalmasıyla birlikte, son 50 yılda oldukça artmıştır” dedi.
Bazal hücreli kanser, yassı (skuamöz) hücreli kanser ve malign melanom olmak üzere 3 tip deri kanseri olduğunu anımsatan Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:
“En az rastlanılmasına karşılık malign melanom, en kötü huylu cilt kanseridir. Kolay yayılan, çok erken teşhis edildiğinde tedavi şansı olabilen, teşhis geciktiğinde genellikle kısa yaşam şansı tanıyan bu kanser tipinden korunmak için vücuttaki benlerde herhangi bir değişiklik saptandığında ya da yeni gelişmiş kahverengi-siyah lekeler olduğunda hemen bir dermatoloji uzmanına muayene olunması gerekir.”
GÜNEŞ IŞINLARINA DİKKAT
Cilt kanserlerinin gelişiminde en önemli faktörün güneş ışınları etkisi olduğuna dikkati çeken Dr. Yıldırım, “Cilt kanserinde güneşten korunmak son derece önemlidir. Güneş ışınlarının dünyaya dik ulaştığı 10.00 - 16.00 saatleri arasında özellikle güneşten korunmak gerekmektedir” diye konuştu.
Sağlıklı bronzlaşmak diye bir şey olmadığını vurgulayan Dr. Yıldırım, “Bronzlaşmak cilt kanseri gelişimini göze almak demektir. Yaşam boyu güneşe maruz kalmanın yüzde 80'i 18 yaş altında olmaktadır. Bu nedenle özellikle çocuklarımızın güneşten korunmasına dikkat edilmelidir” diyerek, bronzlaşma konusunda uyarı yaptı.
BENLERDEKİ DEĞİŞİM CİDDİYE ALINMALI
“Benler derinin rengini veren melanositlerin ciltte çoğalmasıyla oluşan deri lezyonlarıdır” diyen Dr. Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Benler doğumsal olabileceği gibi, genetik yapı, ultraviyole ışınların etkisi ile sonradan da ortaya çıkabilir. Benler, açık kahveden siyaha kadar, kırmızı, mavi bazen de renksiz olabilir. Melanom dediğimiz en kötü huylu cilt kanserlerinin yüzde 40’ı benler üzerinden gelişir. Benler en çok ilk 20 yaşta ortaya çıkar 40-50’li yaşlarda maksimum sayıdadırlar. 50’li yaşlardan sonra kaybolmaya başlarlar. Benlerin yaşam döngüsü vardır. Benler doğar, büyür ve ölürler.
Benler üzerinde uzun vadede görülen değişimler genellikle korkulmaması gereken fizyolojik değişimlerdir. Benlerde uzun sürede olan değişimler değil, hızlı gözlenen değişimler önemlidir. Pigmentli lezyonlar ve benlerin tanısında ve takibinde cilt uzmanları tarafından ‘dermatoskop’ denilen alet kullanılır. Dermatoskop yardımıyla pigmentli lezyonlar 10 kat büyütülerek değerlendirilmekte ve ben haritalaması yapılmaktadır. Dermatoskopi biyopsi almadan tanı konulmasında hekime yardımcı olur. Dijital dermatoskop ise bilgisayar ortamında ben haritalamalarının saklanmasına yardım ederek yeni çıkan benler ve benlerdeki değişiklikler periyodik olarak izlenir.”
Dijital dermatoskopinin Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanları tarafından da kullanıldığını anımsatan Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı:
“Hastalarımızın ben haritalandırmaları yapılarak riskli değişiklikler erken dönemde tespit edilmektedir. Hekim tarafından riskli ben görüldüyse, periyodik takiplerde bir değişiklik varsa ve çıkarılma endikasyonu konulduysa, o ben çıkarılmalı. Bunun ne o bene ne de kişinin sistemik sağlığına herhangi bir olumsuz etkisi yoktur.”
Dr. Yıldırım, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde yangın tatbikatı düzenlendi.
Özel Sani Konukoğlu Hastane Koruma ve Güvenlik Amirliği tarafından organize edilen ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nca teorik ve pratik olarak uygulanan tatbikata hastanenin tüm birimleri yoğun ilgi gösterdi.
2012 yılı eğitim planı çerçevesinde düzenlenen Yangından Korunma ve Yangın Söndürme Teknikleri konulu eğitimin devamında gerçekleştirilen tatbikatta bilgilerin pekiştirilmesi, yangına zamanında ve doğru şekilde müdahale yöntemleri uygulamalı olarak gösterildi.
Tatbikatta hastane bahçesinde çıkan temsili bir yangına personel uygun yangın söndürücülerle zamanında müdahale etti ve başarılı bir şekilde yangın söndürüldü.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Cilt Hasatlıkları Uzmanı Dr. Fatma Elif Yıldırım, mevsim değişikliklerinin cildi etkilediğini belirterek, “Sonbahar ve kışla birlikte ciltte yoğun bir kuruma oluyor” dedi.
Dr. Yıldırım, yaz aylarının sona ermesiyle birlikte güneşin kazandırdığı canlı bronz tenlerin, yavaş yavaş rengini kaybetmeye, donuk bir hale gelmeye başladığını söyledi.
“Özellikle güneş yani ultraviyole radyasyonu cilt yaşlanmasının en önemli nedenleri arasındadır” diyen Dr. Yıldırım, şöyle devam etti:
“Güneş ışığıyla solaryum; ciltte kuruluk, derin kırışıklık, sarkma, esneklik kaybı, renk değişimleri ve deri yüzeyindeki damarlarda genişlemeye yol açıyor. Özellikle yaşlılarda cilt kuruluğu daha sık gözleniyor. Sonbahar ve kışla birlikte ciltte yoğun bir kuruma oluyor.
Bu kuruma hastayı doktora başvuracak kaşıntı şeklinde rahatsız eder. Düzenli nemlendirilmediği sürece geçmeyen bu kaşıntılar, ciltte kepeklenme hatta kaşınmaya bağlı yaralar tarzında da görülebilir. Hasta cildini nemlendirdiğinde, cilt kuruluğundan kurtulduğunda bu şikâyetleri de düzelmektedir.”
SAÇ DÖKÜLMESİ
Sonbaharda saç dökülmesinin de sık rastlanan bir durum olduğunu dile getiren Dr. Yıldırım, “Yaşam gibi saçların da bir ömrü var. Büyüme, bekleme, dingin dönem ve arkasından da dökülme. Saç dökülmesi diğer aylarda da oluyor ama sonbaharda artıyor” diye konuştu.
Günlük 100 tele kadar olan dökülmenin normal olduğuna dikkati çeken Dr. Yıldırım, “Kış geçtikten sonra saçlar tekrar baharla birlikte canlanmaya başlar. Ancak bu dönemde saçlar çok yoğun olarak döküldüğünde ve 100 teli geçtiğinde hastanın tedaviye ihtiyacı var demektir” dedi.
SİVİLCE UYARISI
Sivilcelerdeki artışın da sonbahar dönemine denk geldiğini anımsatan Dr. Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Buna, mevsimden çok okulların açılmasının getirdiği stres etki ediyor. Okulların açılması ile birlikte yoğun bir şekilde ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri akne problemleri ile geliyor. Bu dönemde stresin azaltılması ile ilgili aileler de uyarılabilir.”
Ayrıca sonbaharda enfeksiyon hastalıkları arttığı için bazı enfeksiyon hastalıklarına bağlı oluşabilecek cilt rahatsızlıklarında artış gözlenebileceğini belirten Dr. Yıldırım, özellikle sık geçirilen enfeksiyonlardan sonra vücutta madalyon tarzında kızarıklıklarla seyreden gül hastalığı ortaya çıkabileceğine değinerek şu bilgileri verdi: “Gül hastalığı sıklıkla kendiliğinden iyileşme özelliği gösteren bir tablo sergiler. Tekrar eden bir hastalık değildir. Enfeksiyon hastalıklarından sonra boğaz enfeksiyonlarında vücutta kızarıklık, kaşıntı özellikle gövde, sırt ve kollarda görülüyor. Bunlara viral bakteriyel enfeksiyonlardan sonra geliştiği için enfeksiyoz döküntüler diyoruz. Yine vücut direncinin düşmesine bağlı uçuklar, ağız içi yaralarda artış gözlenebilmektedir.”
ÖNERİLER
Cilt sağlığını korumak için, cilde sonbaharda her zamankinden daha fazla özen gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Yıldırım, soğuk ve neme, bir de hava kirliliğinin eklenmesinin ciltte kızarıklıklara, egzemaya, yağ üretiminde artışa ve uzun vadede yağlı bir cilt tipinin ortaya çıkmasına neden olduğunu ifade etti.
Bu olumsuzluklarla mücadelede, tıbbi desteğin yanında, kozmetikler, evde uygulanabilecek basit çözümler gibi çeşitli seçenekler de bulunduğunu anlatan Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin hangi mevsim olursa olsun su içmek çok önemlidir. Su cildin nemini korumak için gereklidir. Cildin mevsim değişiminin getirdiği kuruluğunu önlemek için bol su içmek iyi bir başlangıç olacaktır. Cilt temizliğinin doğru ürünlerle, bilinçli bir şekilde yapılması gerekir. Gereğinden fazla agresif davranıldığında, dış etkenlere karşı korumasız kalan cilt, koruyucu yağ tabakasını yitirir.
Temizliğin çok yüzeysel yapılması halinde ise ciltte irritasyonlara sebep olan çok sayıda bakteri için uygun bir ortam oluşabilir. Eğer cilt çok yağlı ve akneye yatkın değilse sabun tarzı temizleyiciler cildi kurutabileceğinden hassas ciltler için geliştirilmiş krem ve jel tarzı temizleyiciler tercih edilmeli. Haftada bir kez retinoik asit türevleri, kimyasal peeling ürünleri ve mikrodermabrazyon ile soyma işlemi hassas olmayan, kalınlaşmış ciltlerde tercih edilebilir.”
NEMLENDİRİCİLER
Sonbaharda cilt daha kuru olabileceğinden yazın kullanılan nemlendiriciden daha yoğun bir ürün tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Yıldırım, nemlendiricilerle ilgili şu bilgileri verdi
“Cilt gerginleşmeye başladıysa ciddi bir kuruma söz konusudur. Ayrıca cildiniz parlaklığını kaybettiyse seramitli nemlendiriciler cildin parlaklığını geri kazandırmaya yardımcı olmaktadır. Ancak nemlendiricilerin de cilt tipine uygun seçilmesi gerekir. Yağlı ve akneye eğilimli ciltlerde yağsız bir nemlendirici krem tercih edilmelidir.
Cilt yaşlanması, lekeler ve kırışıklıkların en önemli nedeni güneştir. Cildi sadece yazın değil sonbaharda da güneşten korumak gerekir. Yine güneş koruyucu seçiminde akneye eğilimli ciltler için yağlı olmayan ürünleri tercih etmek gerekmektedir. Kızarıklık ve hassasiyet problemi olan ciltler için geliştirilmiş ürünler bulunmaktadır. Güneş koruyucu seçiminde cilt hekiminin önerileri dikkate alınmalıdır.”
Dr. Yıldırım, halk arasında ‘damar çatlaması’ olarak bilinen telenjiektaziler için yapılan özel lazer tedavileri bulunduğunu, bu lekelerin lazerle giderilmesi mümkün olduğunu, son yıllarda geliştirilen lazer tedavilerinin güvenli ve yüz güldüren sonuçlar verdiğini de sözlerine ekledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde güçlü hekim kadrosuna yeni uzmanların katılımları devam ediyor.
Dr. Zeliha Birsev Küçükoğlu’nun görev yaptığı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde, Dr. Kudret Cem Karayol da hasta kabulüne başladı.
Afyonkarahisar 1973 doğumlu olan Dr. Kudret Cem Karayol ilk, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1997 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Karayol, 2005 yılında Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanlığı’nı aldı.
Şanlıurfa Devlet Hastanesi’nde mecburi Hizmetini tamamladıktan sonra çeşitli özel hastanelerde hizmet veren Dr. Karayol, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı görev yapmaya başlamıştır.
Evli ve bir çocuk babası olan Dr. Karayol, İngilizce bilmektedir.
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşe Ceren Ayalp, sağlıklı ve dengeli beslenen çocukların, yaşıtlarına göre daha zeki olduklarını söyledi.
Ayalp, önümüzdeki hafta eğitim döneminin başlayacağına dikkati çekerek, aileleri çocuklarının beslenmeleri konusunda uyardı.
Okul çağındaki çocukların beslenmelerinin üzerinde önemli durulması gereken bir konu olduğunu belirten Ayalp, “Beyin ne kadar iyi beslenirse o kadar yüksek performans gösteriyor. Bu nedenle annelerin çocuklarının beslenme çantalarını hazırlarken daha özenli davranmaları gerekiyor” dedi.
İDEAL BESLENME ÇANTASI
Beslenme çantalarına her gün mutlaka protein içeren besinlerin konulmasına özen gösterilmesini isteyen Ayalp, şöyle devam etti:
“Büyüme süreci önemli miktarda enerji ve yeni dokuların yapımı için daha fazla proteini, mineralleri ve vitaminleri gerektirir. Tüm enerji ve besin öğelerinin yeterli ve dengeli karşılanabilmesi için 6-11 yaş grubu çocukların tüketmeleri gereken besinlerin iyi, kaliteli ve yeterli miktarlarda olması önem taşır.
Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuk, hastalıklara karşı dirençsiz olur, hastalığı ağır seyreder, devamsızlık nedeniyle başarısı da buna bağlı olarak düşer. Yetersiz ve dengesiz beslenme çocuğun davranışlarını, okul başarısını ve bilişsel gelişiminin tamamını etkiler. Okulda başarı seviyesini artırmak, sınıf tekrarlarını azaltıp, eğitim ve öğretimin maliyetini düşürerek gelecek nesillerin daha güçlü ve sağlıklı olmasını sağlamak için temel hazırlamak gerekir.”
OBEZİTE UYARISI
“Obezite yani şişmanlık modern dünyanın ve ülkemizin çocuk, genç ve yetişkinleri de içine alan en önemli sağlık sorunudur. Bu nedenle yöneticilerin dikkatini ‘obezite tehlikesine’ çekmek istiyoruz” diyen Ayalp, şişmanlığı tetikleyen nedenlerin bir kısmını şu şekilde sıraladı:
* Hazır gıdaların tüketim sıklığı ve tüketim miktarı,
* Ailede “yeterli düzeyde” beslenme bilincinin olmaması,
* Bilgisayar, televizyon başında fazlaca zaman geçirilmesi,
* Hareketsiz yaşam şekli,
* Okullardaki beslenme hizmetlerinde, menü planında ve öğrencilerin eğitilmesinde beslenme uzmanlarının görev almamaları.”
HATALI BESLENME ALIŞKANLIĞI
Çocuğun okulda beslenme konusunda kontrolsüz olması ve anne-babanın çalışmasının çocuğun hatalı beslenme alışkanlığı edinmesini kolaylaştıracağını vurgulayan Ayalp, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Çocukların okuldan çıkarken çevrede bulunan satıcılardan yiyecek aldıkları ve en fazla satın alınan yiyeceklerin simit, sandviç, pamuk helva, tatlı, patlamış mısır olduğu belirlenmiştir. Okul çağındaki çocuğun doğru ve dengeli beslenmesinde aile-okul işbirliği şarttır. Okullarda sağlık ve beslenme eğitimine önem verilmeli.
Öğrenciler doğru ve dengeli beslenme konusunda beslenme rehberliği ve eğitimi ile bilgilendirilmeli. Ailenin, okul yönetimindeki kişilerin, öğretmenlerin ve kantin işletmecilerinin beslenme eğitimi yapılmalı. Yemekhanede çıkan yemeklerin besleyici değerleri kontrol edilmeli, okul kantinleri iyi denetlenmeli.
Eğitilmiş bir kantin işletmecisi çocuklar için gerekli besin maddelerini pazarlamaya çalışır. Okul dışında satıcıların açıkta yiyecek satmaları engellenmeli. Gençlere ara öğünlerde, taze sebze ve meyvenin eklenmesi, yağda kızartılmış besinlerden kaçınılması, kremalı ve sodalı içecekler yerine az yağlı süt ve ayranın tercih edilmesi gerekir.”
BESLENME İLKELERİ
Okul çağı çocukların ideal beslenmeleri konusuna değinen Ayalp besinlerin çeşitliliğinin sağlanması, sağlıklı vücut ağırlığının korunması, nişastalı karbonhidratlar ile liften zengin besinlerin dengeli tüketilmesi, yağ ve şeker tüketiminin sınırlandırılması, vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınmasını gerektiğini kaydetti.
Tüm gün öğretim yapan okullarda öğle yemeğinin genellikle tabldot olarak öğrencilere verildiğini anımsatan Ayalp, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu öğünde çocuğa günlük ihtiyacının üçte birini karşılayacak şekilde sunulan yemekler düzenlenmeli. Bazen de çocuk evden, öğle öğününde yiyeceklerini getirmektedir. Yatılı okullarda ise genellikle beslenmeye yeterince önem verilmemekte, besin artıkları olmakta, besinler tüketilmemektedir. Aç kalan çocuk ise okul çevresinden besleyici değeri düşük ve sağlıksız yiyecek ve içeceklerle karın doyurmakta, besinlerle geçen hastalık riski artmakta, beslenmenin maliyeti yükselmekte ve dengesiz beslenme ile sonuçlanmaktadır.”
BESLENME EĞİTİM
Okullarda beslenme eğitimi ve rehberliği verilmesini öneren Ayalp, şöyle konuştu:
“Okul yönetimleri konuya önem vermeli. Yemek verilen okullarda beslenme uzmanı veya diyetisyenler görevlendirilmeli. Okul yönetimi kantinlerde yeterli ve dengeli beslenmeye yönelik yiyecek ve içeceklerin satılmasını sağlamalı ve denetlemeli. Okullarda öğle yemeği, okul kahvaltısı, ücretsiz süt dağıtımı gibi uygulamalar öğrencilerin yeterli ve dengeli beslenmelerini sağladığı gibi, kendilerine ömür boyu devam edecek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırır.
Ülkemizde okul çağı çocuklarında günlük süt ve süt ürünlerinin tüketim çok yetersiz düzeyde. Halbuki kalsiyum, riboflamin ve proteinin iyi kaynağı süt ürünleridir. Çocukların beslenme alışkanlıkları ve problemleri genelde çocuklar evdeyken aile bireylerinin denetiminde bir beslenme sürdürürken, okulda ve okul dışında tek başına kalmakta ve yanlış beslenme alışkanlıkları kazanmaktadır. Sıkça rastlanan bu alışkanlıklar çocuğun, yetersiz ve dengesiz beslenmesine neden olur.”
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikoloğu Pelin Özufacık, okulların açılmasına az bir süre kala anne ve babaların heyecanlı, ilkokula başlayacak çocukların endişeli olabileceğini söyledi.
Özufacık, tatlı bir telaşla eksiklerin tamamlanmasına çalışıldığını, yeni kıyafetler alındığını ve beklentilerin büyüdüğünü belirterek, “Kimi çocuk ilk kez okula başlayacak, kimisi deneyimli öğrenciler olacak. Ancak, İlkokula başlayacak olanlar bazı endişelere sahip olabilirler” dedi.
İlkokula başlayacak çocuklara, “Okul dedikleri nasıl bir yerdir”, “Annem de okula gelecek mi”, “Oradaki çocuklar neler yapar”, “Neden okula gidiyorum”, “Okulda annem olmadan tuvaletimi nasıl yapacağım” ve benzeri soruların yanıtlarının okula başlamadan önce verilmesi ve gerekli açıklamaların yapılması gerektiğini kaydeden Özufacık, şöyle devam etti:
“Aksi halde çocuk neyle karşılaşacağını bilemeyecek, yaşadığı zorluklar karşısında çözümler geliştiremeyecektir. Bu travmatik bir sürecin ya da okul fobisinin başlangıcını oluşturabilir. Böyle bir süreçle karşılaşmamak için aileler her şeyin yoluna gireceğine dair telkinde bulunmalı ve mutlaka durumu öğretmeni ile paylaşmalıdır.”
Çocuğu teselli etmek yerine, duygu ve düşüncelerini dışa vurmasına çaba gösterilmesi ve çocuğun mutlaka anne ve babaları tarafından dinlenmesi gerektiğine dikkati çeken Özufacık, “çocuğun içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışın” önerisinde bulundu.
Okul öncesi eğitimin ardından birinci sınıfa başlasa da karşılaşacağı farklılığın, çocuk için oldukça büyük olduğunu anımsatan Özufacık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin, verilen ödevleri yapmaya çalışacak, yorulacak, yapamayacak, bir an önce uyumak isteyecek. Okulda yeni tanıştığı kurallara uymakta zorlanacak, sıkılacak, eski sınıfındaki oyun, neşe dolu ortama geri dönmek isteyecektir. Bir çocuğun kendisi ile ilgili algısının mimarları önce ailesi, sonra öğretmenleridir. Bu durumlar dikkate alınarak, aileler çocuklarını okula dikkatli bir şekilde hazırlamalıdır. Unutulmamalıdır ki ilk deneyimlerin başarılı geçmesi, gelecek yaşantımız açısından oldukça önemlidir.
Çocuğunuz yeni öğrenme dönemine girdiği için sabırlı olmalısınız ve onlara zaman tanımalısınız. Bir seferde her şeyi anlama yetisine sahip olmayabilirler. Derslerden sıkılmamaları için, ders aralarına oyun zamanları koymalı, aralıksız bir saat yerine yarım saat aralıklarla çalışılmalıdır. Çocukların çalışma mekanları çok önemlidir. Çocuğun kendine ait odası var ise odasında, yoksa ev içinde bir çalışma köşesi hazırlayıp her zaman aynı yerde ders çalışılmasına özen gösterilmesinin önemlidir.”
Özufacık ilk deneyimlerin başarılı geçmesinin, çocuğun psikolojisi ve gelişimi açısından büyük önem taşıdığını sözlerine ekledi.
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşe Ceren Ayalp, Ramazan ayındaki beslenme alışkanlıklarının bayramda aniden değişmesiyle birlikte sağlık sorunları yaşanabileceği uyarısında bulundu.
Ayalp, fazla yemek yeme ve aşırı tatlı tüketmenin sağlık sorunlarına neden olabileceğini belirterek, “Bu nedenle bayramda sağlıklı beslenme ilkelerine uyulmalı, az az ve sık beslenilmeli” dedi.
Ramazan boyunca oruç tutma nedeniyle günlük öğün sayısının azaltıldığını anımsatan ve beslenme alışkanlıklarında değişiklikler meydana geldiği için bayramda normal yeme düzenine geçişte psikolojik olarak daha fazla yemek yeme eğilimi ortaya çıktığına dikkati çeken Ayalp, şöyle konuştu:
“Bayramda birden bire yemek yeme, şeker, çikolata, ağır hamur işleri ve diğer tatlıların aşırı tüketimi, mide ve bağırsak sisteminde çeşitli rahatsızlıklara ve kilo alımına yol açar. Hazımsızlık, mide yanması, gaz şikâyetleri, kusma, ishal, kabızlık, mide - bağırsak hastalıkları ve reflü gibi şikâyetler ortaya çıkabilir.”
Kültürel yapı gereği misafir ağırlamanın, yiyip - içirmekle aynı anlama geldiğini ve bu nedenle de gidilen her yerde ısrarlarla karşılaşılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Ayalp ikram edilen her şeyi bitirmek yerine, tadına bakmanın çok daha doğru bir yaklaşım olacağını bildirdi.
Toplum olarak en kötü alışkanlıklardan biri olan ısrarcı tutumun bir kenara bırakılması gerektiğinin altını çizen Ayalp “Özenle hazırlanıp misafirlere ikram edilen yiyecekler yenilmediğinde ya da bitirilmediğinde, bitirilmesi yönünde ısrar edilmemeli, hatta sağlık sorunu olduğu bilinenlere meyve, bitki çayları gibi daha sağlıklı seçimler sunulmalı” önerisinde bulundu.
NE YAPILMALI
Ramazan boyunca bir ay dinlenen midenin birden yorulmaması için bayramda güne hafif bir kahvaltı ile başlanılması gerektiğini kaydeden Ayalp, şöyle devam etti:
“Bayram sabahı mutlaka güzel bir sabah kahvaltısı yapılmalı ve kahvaltıda kolesterol ve tuz oranı yüksek besinler yerine, daha sağlıklı olan yağsız peynir, zeytin, bal, yumurta, esmer ekmek, yarım yağlı süt, şekersiz yeşil çay ya da bitki çayları tercih edilmeli.
Öğle yemeğinde ızgara veya fırında et yemekleri, salata, çorba, esmer ekmek, yoğurt, ikindi vakti hafif bir ara öğün, ağır olmayan bir akşam yemeği, örneğin etli sebze yemekleri, salata, yoğurt yenilebilir. Meyveden oluşan bir öğünle bayramda da sağlıklı bir şekilde beslenilebilir. Ayrıca su içilmesi de ihmal edilmemeli. Su ihtiyacı çay ya da benzeri sıvılarla karşılanmamalı.”
TATİLCİLERE UYARI
Bayramı fırsatı olarak görüp tatilini farklı mekanlarda geçirecek olanların tükettikleri besinlerin çok ağır ve yağ oranı yüksek besinler olmamasına özen göstermesini isteyen Ayalp sözlerini şöyle tamamladı:
“Açık büfe tarzı tüketim yapılan bir yerde kalanlar, tabağını gördüğü her şeyle doldurup tüketmeye kalkışmamalı. Dikkat edildiğinde sağlıklı seçimler yapılabildiği görülecektir. Tatilin tadı sadece yemekle çıkmaz. Daha çok kültürel turları tercih edenler hem hareket etmiş olurlar hem de kültürel zenginliklerini artırırlar.
Bayramın vazgeçilmezlerinden olan tatlılar konusunda da duyarlı olunmalı. Hamur tatlılarının kalori düzeyi yüksek. O nedenle tüketimlerine dikkat edilmeli. Fazla yenildiğinde hem mide yorulur hem de yakılmayan enerji kilo alım riskini beraberinde getirir. Özellikle hamurlu ve şerbetli tatlılar yerine, sütlü veya meyveli tatlılar tercih edilmelidir.
Kalp ve yüksek tansiyon gibi kronik hastalığı olanlar, beslenme programlarına herkesten çok dikkat etmeli ve bayramı istediğini, istediği kadar yemek için 'kaçamak' fırsatı olarak görmemeli.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi hekim kadrosunu güçlendirmeye devam ediyor. Cilt Hastalıkları Uzmanları Dr. Sait Mavi ve Dr. Almıla Tuncel Cesur’un görev yaptığı Cilt Hastalıkları Polikliniği’nde, Dr. Fatma Elif Yıldırım da hasta kabul etmeye başladı.
Dr. Fatma Elif Yıldırım, 1979 Konya Ereğli’de doğdu. 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2002–2007 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı uzmanlık eğitimini tamamladı.
Dr. Yıldırım, 2002 – 2007 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD Araştırma Görevlisi, 2007 – 2009 yılları arasında Tunceli Devlet Hastanesi, 2009 – 2010 yıllarında Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde uzman doktor, 2010 – 2011 yıllarında İzmir Atatürk Eğitim ve araştırma Hastanesi’nde Başasistan, 2011 yılında Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde, 2011 – 2012 yıllarında Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman doktor olarak görev yaptı.
Temmuz 2012 itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Cilt Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapmaya başlayan Dr. Yıldırım, evli olup İngilizce bilmektedir.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde açılan 15. Ayakkabı, Terlik Saraciye ve Yan Sanayi Fuarı’nda (gapsoes), sağlık hizmeti sunuyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin standında ziyaretçi ve katılımcıların tansiyonları ve kan şekeri ölçümü yapılıyor. Stantta ayrıca, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde sunulan sağlık hizmetlerine ilişkin bilgiler veriliyor.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi yeni birimleriyle hizmet ağını genişletmeye devam ediyor. Hastanede, Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ömer Keven başkanlığında “Yara Bakım Merkezi” hizmete sunuldu.
Opr. Dr. Keven, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Yara Bakım Merkezi’nde diyabetik, nöropatik yaralar, arteriyel, venöz, lenfatik bacak yaraları, onkolojik yaralar, travma kaynaklı yaralar, cerrahi işlem sonucu oluşmuş yaralar ve bası yaralarının tedavisinin gerek poliklinik şartlarında, gerekse de klinik düzeyde gerçekleştirildiğini söyledi.
Gaziantep Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü’nce Gaziantep’teki aile hekimlerine yönelik “e-reçete” konulu eğitim verildi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi toplantı salonunda düzenlenen toplantının açılış konuşmasını yapan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, bu tür toplantılara ev sahipliği yapmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi.
Gaziantep SGK İl Müdürü Ahmet Yetim de yeni uygulamalarla ilgili bilgi vererek, aile hekimlerinin sorularını yanıtladı.
Gaziantep Sağlık ve Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürü Ecz. Ahmethan Akşahin, Müdür Yardımcısı Faruk Erdaloğlu, Gaziantep Aile Hekimliği Derneği Başkanı Dr. Serdar Tolay ve Gaziantep Eczacı Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ecz. Ragıp Oktay Kale ise e-reçetenin içeriği, yazımı, uygulamada dikkat edilmesi gereken konular, kullanımı ve yararlarını anlattılar.
Konuşmaların ardından soruların yanıtlanmasıyla toplantı son erdirildi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, Gaziantep Ortadoğu Fuar Merkezi’nde açılan 2. Triko, Triko İpliği, Konfeksiyon ve Teknolojileri Fuarı’nda, sağlık hizmeti sunuyor.
Fuar alanı girişinde kurulan stantta, katılımcı ve ziyaretçilere ücretsiz tansiyon ölçümü, şeker kontrolü ve benzeri sağlık hizmetlerinin yanı sıra, hastane tanıtımı yapılıyor.
Yaklaşık 200 trikocunun yer aldığı fuar, 24 Haziran 2012, Pazar güü akşamına kadar açık kalacak.
Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği (ASİD), Erguvan Bilişim ve Proline tarafından bölgedeki özel sağlık sunucularına yönelik Grand Otel’de “Hastane Bilgi Yönetimi Sistemleri ve Avuçiçi Damar Tanıma” konulu bir bilişim toplantısı düzenlendi.
Açılış konuşmasını yapan ASİD Genel Başkanı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, toplantının içeriği hakkında genel bir bilgi vererek, dernek olarak bu tür toplantıların devamını sağlayacaklarını söyledi.
Erguvan Bilişim adına konuşan Hasan Çetinkaya firmanın çalışmaları hakkında bilgi verirken, Yazılım Destek Uzmanları Ali Osman Sancar ve Fatma Çiçek ise Hastane Bilgi Yönetim Sistemleri ve Medin yazılım modüllerini anlattılar.
Satış Yöneticisi İbrahim Çalıova Proline Bilişim’in çalışmalarıyla ilgili bilgilendirmeler yaparken, eID ve Biyometrik Çözümler Yöneticisi Serdar Karakaş avuçiçi damar işlemleri ve uygulamalarıyla ilgili bir sunum yaptı.
Konuşmaların ardından soruların yanıtlanmasıyla toplantı sona erdi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı’nca sağlık hizmet sunucularına yönelik kurum sitelerinde faaliyete geçen “Özel Sağlık Hizmet Sunucularına ilişkin Bilgilendirilmiş Web Sitesi Projesi” kapsamında, Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü koordinatörlüğünde Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Konferans Salonu’nda eğitim verildi.
Bölgedeki tüm özel hastane temsilcilerinin katıldığı “Sağlık Hizmet Sunucuları Bilgilendirici Web Sitesi Projesi Eğitimi” konulu toplantının açılış konuşmasını yapan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği Genel Başkanı ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, bu tür organizasyonların devamlılığı ve gerekliğini üzerinde durdu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak sosyal sorumluluk projelerinde ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduklarını belirten Dr. Yıldırım, Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği ve hedefleri hakkında da bilgiler verdi.
SGK İl Müdürü Ahmet Yetim ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun faaliyetleri ve yeni uygulanmaya başlanan web tabanlı sistemle ilgili bilgileri anlattı.
Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü’nden Ecz. Hatice Ayser ve Uzm. Yrd. Duygu Taşdelen Doğan da Sağlık hizmet sunucuları Web Sitesinin tanıtımını yaparak genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin, sağlık hizmeti satın alabilecekleri özel sağlık hizmet sunucuları hakkında genel bilgi edinebilmeleri, özel sağlık hizmeti sunucularının sundukları hizmetlerin neler olduğu, çalışan doktorların mesleki bilgileri ve ödenecek maksimum ilave ücret oranı gibi konularda bilgilendirilmeleri amacıyla hazırlanan web sitesine girmeleri gereken bilgiler, sitenin kullanımı, devamlılığı konularında bilgiler verdiler.
Eğitimin sonunda katılımcıların soruları cevaplandırıldı.
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikoloğu Pelin Özufacık, öğrencilerin başarısında anne – baba tutumunun da etken olduğunun unutulmamasını istedi.
Özufacık, eğitim-öğretim yılının sona ermesi dolayısıyla yaptığı değerlendirmede, bir yıl boyunca verilen emekler, çalışmalar ve sınavlarda gösterilen çabaların, karneyle beraber son bulup, yeni bir tatil dönemine girileceğini söyledi.
“Karne günleri öğrencilik hayatının en önemli günlerinden biridir. Kimi çocuk için sevinç ve gurur duydukları gün olsa da, kimi öğrenci için ise kaygının arttığı bir dönem olabiliyor” diyen Özufacık, şöyle devam etti:
“Tabiî ki bu dönemde ailelerin çocuklara karşı yaklaşımları çok önemlidir. Bazı aileler karnelerin başarının tek göstergesi olarak görürler buda kaygı düzeyinin, çocuk ve aile üzerinde daha da artmasına neden olan sebeplerden biridir.
Bazı aileler karneyi, çocuğun başarısını gösteren tek değerlendirme aracı olarak görürler. Aslında karneler çocukların okuldaki başarı oranını gösterir. Ama çocuğumuz hayatın diğer farklı alanlarında da başarılı olabilir. Aileler olarak bunları hiçbir zaman görmezden gelmemeliyiz.”
ANNE BABA TUTUMLARI BAŞARIYI ETKİLİYOR
Anne babanın çocuğa yaklaşım tarzının çocuğun başarısını önemli ölçüde etkilediğine dikkati çeken Özufacık, “Ailenin çocuğa karşı gösterdikleri sağlıklı disiplin tutumu ve aile içindeki ilişkilerin dengeli ve düzeli olması çocuğun başarısını olumlu şekilde etkileyecektir” dedi.
Çocuklara karşı katı disiplin anlayışı içinde olan ailelerin çocuklarının kendine güvensiz, cesaretsiz olabileceği gibi, her istediği yapılan, şımarık olarak yetiştirilen çocuklarda ise sosyal ortama karşı uyum problemleri, kurallara uymakta yaşanan sorunlar gözlemlendiğinin altını çizen Özufacık, şöyle konuştu:
“Her istediği yapılan bir çocuk için başarının pek önemi yoktur. Sorumluluk bilinci gelişmemiştir. Çocuklara ders disiplini öğretmek ailenin tutumlarına bağlıdır. Aileler genel olarak ödüllendirmeler yaparak çocukların başarılarını olumlu yönde pekiştirerek ders çalışma bilincini daha çabuk kazandırabilirler.
Katı bir disiplin anlayışı içinde olan ailelerin çocukları ise yaşadığı yoğun kaygıdan dolayı, yine başarısını derslerine yansıtamayacaktır. Katı bir disiplinden ziyade, aileler küçük cezalandırmalar yaparak ders bilincini çocuklarda daha rahat oluşturabilirler.
KARNESİ ZAYIF OLANA NASIL DAVRANILMALI
Çocuğun karnesinde zayıf olmasının doğal olduğunu vurgulayan Özufacık, şunları kaydetti:
“Çünkü her öğrenci her zaman aynı başarıyı gösteremez. Aile içinde bu durumun bir değerlendirilmesi yapılabilir. Ve telafi için nelerin yapılabileceği tartışılabilir. Çok fazla tepki göstermek kadar, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak da doğru değildir. Fazla tepki gösterildiğinde çocuklar, sevilmediklerini ve aileleri tarafından başarılı olmaları koşulu ile sevilebileceklerini düşünürler. Hiç tepki göstermeme ise çocuk tarafından ilgisizlik ve umursamazlık biçiminde yorumlanabilir.
Başarısızlık cezalandırılmalı mı, başarılıya ödül verilmeli mi? Başarıya ödül verilebilir. Bu ödül çok sembolik ya da duygusal temelli olursa daha iyi olacaktır. Maddi ödülleri kullanmak ve pahalı ödüller almak yerine ‘aferin’, ’seninle gurur duyuyorum’, ‘tebrik ederim’ gibi sözler faydalıdır. Ödüllendirmede aşırıya kaçılması ödülün değerini azaltacaktır. Bir süre sonra öğrenci ödüle ulaşmak için başlangıçtaki heyecanı duymayacaktır. Cezalandırma da önermiyoruz. Sevdiği aktivitelere küçük sınırlılık getirme işe yarayabilir. Ancak sert cezalandırmalar çocuk ile ailenin arasının açılmasına neden olabilir. Dengeli bir ödül-ceza sistemi ideal olacaktır.”
TATİLDE NELER YAPILMALI
Özufacık, iyi değerlendirilen bir tatilin ardından öğrencilerin derslerinde daha başarılı olabileceklerini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Aynı zamanda bu tatilde kendimizi yenileyip derslerimize karşı motivasyonumuzu daha da yüksek tutabilmemiz için sunulan bu tatil imkanını iyi değerlendirmeliyiz. Bu kapsamda ailemiz ve arkadaşlarımızla sinema, kafe, tiyatro gibi etkinliklere katılmanın birçok faydası olacaktır. Böylece evde oturduğumuzda bilgisayar ve televizyondan da uzak durmuş olacağız.
Spor, hem fizyolojik hem de ruhsal açıdan birçok yarar sağlamaktadır. Aile ve veli ortak bir karar vererek herhangi bir spor dalını tercih etmesi ruhsal açıdan zenginlik kazanmanıza yol açacaktır. Başarısız olunan derslerde yoğun olamayan bir ders programı yapılabilir.
Günde 1-2 saati geçmemek şartıyla bilgisayar oyunları oynanabilir. Öğrenci sevdiği ve ilgi duyduğu kitapları okuyabilir. Ayrıca, sabah erken kalkmamanın ve evde özgürce gezmenin keyfine doyulabilir.”
SANKO Holding, Gaziantep Dedeman Otel’de düzenlenen “13. Ulusal El Cerrahisi ve Üst Ekstremite Cerrahisi Kongresi” ne ana sponsor oldu.
Konusunda uzman çok sayıda katılımcının ve konuşmacının katıldığı kongrenin açılışında, ana sponsor olan SANKO Holding’e bir plaket takdim edildi. SANKO Holding adına plaketi alan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, “Böylesine ulusal katılımlı bir kongrenin Gaziantep’te gerçekleştirilmesinden mutluluk ve gurur duyuyoruz” dedi.
SANKO Holding’in sosyal sorumluluk projeleri içinde daima yer aldığını ve almaya devam edeceğini belirten Dr. Yıldırım, sağlık sektöründe başarılı çalışmaların desteklenmesi gerektiğine dikkati çekti.
Tören sonrasında kongreye katılanlar toplu fotoğraf çektirdiler ve düzenlenen kokteylde sohbet etme fırsatı buldular.
Kongrenin düzenlendiği Dedeman Otel’de bir stand açan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, katılımcı ve ziyaretçilere hastane ile ilgili bilgi sunuyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Gaziantep İl Müdürlüğü, 2011 yılında “en çok işçi çalıştıran ve eksiksiz prim ödeyen” SANKO Holding şirketlerini ödüllendirdi.
Gaziantep Grand Otel’de düzenlenen törende, Vali Erdal Ata, “en çok ve eksiksiz prim ödeyen” 10 şirket arasında birinci olan Sanko Tekstil İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ödülünü, Genel Müdür Ökkeş Cansız’a verdi.
Listede 6’ncı sırayı alan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin ödülünü Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Şahinbey Kaymakamı Uğur Turan’dan, 8’inci olan Süper Film Ambalaj Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ödülünü ise Genel Müdür Vekili Gültekin Savaşkan, İl Emniyet Müdür Vekili Mehmet Ali Özçelik’ten aldı.
Törene, Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Esat Semerci, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Şefik Arslan, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Şehitkamil Kaymakamı Mehmet Aydın, Oğuzeli Belediye Başkanı Bekir Özdemir, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Cafer Yılmaz ve Vergi Dairesi Başkanı Erol Çember de katıldı.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Gaziantep İl Müdürü Ahmet Yetim, Sosyal Güvenlik Haftası etkinlikleri kapsamında Merkezi Gaziantep’te bulunan Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği’ni (ASİD) ziyaret etti.
SGK İl Müdürü Ahmet Yetim, ziyaret sırasında çiçek takdim ederek, etkinlikler hakkında bilgiler verdi, Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği’nden özel sağlık kuruluşlarının faaliyetleri ve yaşadığı sıkıntılarla ilgili bilgiler aldı.
Ziyarette, Başmüfettiş Harun Sertbaş, Müfettiş Yardımcısı Hüseyin Saral, Gaziantep Sosyal Güvenlik Sağlık Merkez Müdürü Ecz. Ahmethan Akşahin Müdür Yardımcısı Dr. Serkan Karakılıç, Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği’nden Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Dr. Metin Yıldız, Dr. Ahmet Neccar, Dt. Reşat Kılboz, Dr. Mesut Kılyar, Yaşar Değirmenci ve Hüseyin Söylemez de hazır bulundu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde 12 – 18 Mayıs Hemşirelik Haftası kutlanıyor.
Genel Müdür Dr. Yusuf Ziya Yıldırım ve Başhemşire Güldemay Gürsel, Hemşirelik Haftası dolayısıyla hemşirelere Sanko Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Hastane Kurucu Temsilcisi Adil Sani Konukoğlu’nun kutlama mesajı iliştirilmiş gül dağıttılar.
Dr. Yıldırım, hemşirelere çalışmalarından duyduğu memnuniyeti belirterek, başarılarının devamını diledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Gaziantep İl Müdürü Ahmet Yetim, Sosyal Güvenlik Haftası dolayısıyla Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve TOBB Sağlık Meclis Üyesi olan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım’ı ziyaret etti.
SGK İl Müdürü Ahmet Yetim, Sosyal Güvenlik Haftası’nı kutladığı Dr. Yusuf Ziya Yıldırım’a çiçek sunarak, etkinlikler hakkında bilgi verdi.
Dr. Yıldırım, özel hastaneler ve sağlık sunucularının yaşadığı sıkıntılar hakkında bilgi vererek, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Ziyarette, Gaziantep Sosyal Güvenlik Sağlık Merkez Müdürü Ecz. Ahmethan Akşahin de hazır bulundu.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Orhan Gürer, bağırsak ve rektum kanserinin, sindirim sisteminin en çok rastlanan tümörleri olduğunu söyledi.
Halka açık sağlık konferansları kapsamında “Kalın Bağırsak ve Rektum Kanseri” konusunu anlatan Opr. Dr. Gürer, kalın bağırsak ve rektum kanserinin görülme sıklığı bakımından da tüm kanserler arasında meme, prostat ve akciğer kanserlerinden sonra 4. sırada yer aldığını kaydetti.
Dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon vakanın teşhis edildiğini ve bu kansere bağlı 500 bin ölüm bildirildiğini belirten Opr. Dr. Gürer, “Daha çok ileri yaş grubu hastalığı olarak bilinen kolon - rektum kanser görülme sıklığı 50 yaşından sonra giderek artar ve 80 yaşında maksimale ulaşır” dedi.
NEDENLERİ:
Opr. Dr. Gürer, kesin nedenleri net olarak bilinmemesine rağmen bağırsak kanserlerinin gelişiminde genetik (ailesel geçiş) ve diyet (hayvansal yağlı gıdalardan aşırı beslenme), inflamatuar bağırsak hastalıklarının önemli rol oynadığının altını çizdi.
Son yıllarda teşhis yöntemlerinin gelişmesi, tarama programlarının uygulanmaya başlanması, yeni cerrahi tekniklerin keşfi, radyoterapi ve ımmunoterapide kullanılan yeni yöntemlerin kullanıma girmesinin kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin daha erken dönemde teşhis edilmesine ve bu kanserlere bağlı ölümlerin azalmasına yol açtığını anımsatan Opr. Dr. Gürer, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde “Meme ve Yumurtalık Kanserleri” konulu halka açık konferans düzenlendi.
Meme ve yumurtalık kanserleri hakkında kadınları bilgilendirmek amacıyla Meme Sağlığı Derneği (MEMEDER), Pembe Hanım Kanserli Hasta ve Yakınlarıyla Dayanışma Derneği ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi işbirliği ile düzenlenen konferansta, konunun uzmanı hekimler tarafından sunumlar yapıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak bu tür konferanslara ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Dr. Yıldırım, önümüzdeki süreçte kamuoyunda bilinç oluşturmak ve farklılık yaratmak amacıyla sosyal sorumluluk programları kapsamında bu tür etkinlikleri artırarak sürdüreceklerini söyledi..
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ahmet Orhan Gürer ise bu tür organizasyonların halkın bilinçlendirilmesi açısından çok yararlı olduğunu ifade etti.
MEMEDER Başkanı Sema Gülez’in dernek çalışmalarını anlatmasının ardından, Pembe Hanım Derneği Kurucu Üyesi Cevahir Asuman Yazman, derneğin kuruluşu, çalışmaları ve amaçları hakkında bilgiler verdi.
Etkinlikte, Doç. Dr. Neslihan Cabioğlu “kanser nedir”, “meme kanserlerinin belirtileri”, “gelişimi”, “erken tanı yöntemleri”, “teşhisi”, “meme kanserinde tedavi”, “kendi kendini muayene” ve “mamografi” konularında bilgiler verirken, Prof. Dr. Alper Sevinç “yumurtalık kanserleri”, “teşhisi”, “tedavi seçenekleri” konularında bilgiler sundu.
Sunumların ardından Oya Kösemen ve Emine Lebe, yumurtalık ve meme kanseri konularındaki deneyimlerini paylaştı.
Konferans katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla sona erdi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. M. Alper Evişen, halk arasında göz tansiyonu olarak tanımlanan glokomun, 40-80 yaş grubu içinde yüzde 1.2 oranında görülen ve çoğu zaman hiçbir belirti vermeden sinsi şekilde ilerleyen, tedavi edilmediğinde körlüğe yol açabilen bir hastalık grubu olduğunu söyledi.
Opr. Dr. Evişen, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferanslar kapsamında, glokom hastalığını anlattı.
Glokomda, görmenin hastalığın son evrelerine kadar bozulmamasının hastaların birçoğunun rahatsızlığın farkında olmamasına neden olduğunu belirten Opr. Dr. Evişen, “Özellikle ailesinde glokom hastalığı bulunanlar, yüksek miyop ya da hipermetrop olanlar, şeker hastaları, daha önce göze darbe alanlar risk altındadır” dedi.
“Hastalığın ortaya çıkışında yaş önemli bir etken olduğu için bilhassa 40 yaş üzerindekilerin düzenli olarak muayeneleri ve göz tansiyon ölçümleri çok önemlidir” diyen Opr. Dr. Evişen, şöyle devam etti:
“Glokomun neden oluştuğu hala kesin olarak bilinmese de gözün yapısına ve birtakım göz hastalıkları ya da göze alınan darbelere bağlı olabilir. Teşhis konulduktan sonra birtakım tedavi yöntemleriyle görmeyi korumak ve hastanın ömrünün sonuna kadar ‘görüyor’ olmasını sağlamak mümkündü.
Tedavi edilmeyen hastalarda kalıcı körlük olur. Tedavi seçenekleri ilaç, laser ve cerrahi olarak sayılabilir. Bu denli sinsi olabilen bir hastalığın erken teşhis ve tedavisi için özellikle 40 yaş sonrası rutin göz muayenesi olmakta ciddi fayda bulunmaktadır.”
Opr. Dr. Evişen, konferansının sonunda, katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Rezan Harman, dünyada 400 milyon kişide kronik Hepatit B olduğunu, her yıl bir milyon kişinin Hepatit B enfeksiyonundan hayatını kaybettiğinin tahmin edildiğini söyledi.
Dr. Harman, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferansta, “Kronik Hepatit B ve Kronik Hepatit C (Sarılık)” konusunu anlattı.
Hepatit B’nin aşısı olan önlenebilen sinsi bir hastalık olduğunu belirten Dr. Harman, “Siz de bu mikrobu hiç farkında olmadan taşıyor olabilirsiniz. Bu nedenle çok geç kalmadan mutlaka gereken testleri yaptırmalı aşı veya takip/ tedavi için bir sağlık merkezlerine başvurmalısınız” dedi.
Türkiye'de Hepatit B taşıyıcılığı oranının yüzde 1,7 - 21 arasında değiştiğini ifade eden Dr. Harman, karaciğer kanseri çeşitlerinde biri olan Hepatosellüler Kanser'in yüzde 60-80 sebebinin Hepatit B virüsü olarak bilindiğini anımsattı.
Hastalığın Türkiye’de en fazla Eskişehir, Diyarbakır, Antalya, Adana, Erzurum ve Sivas'ta görüldüğüne dikkati çeken Dr. Harman, “Hepatit B virüsü kan ve cinsel yolla bulaşan hastalık grubunda olduğundan aynı tabakta yemek yemek, sarılmak, tokalaşmak, hapşırmak, el sıkışmak, aynı giysileri kullanmakla geçmez” diye konuştu.
“Önlem alabilmek için bulaş yolarının neler olabileceğini doğru bilmek gerekir” diyen Dr. Harman, şöyle devam etti:
“Ancak diş fırçası, jilet, tırnak makası, iğne veya enjektör, manikür seti gibi kan bulaşının olabileceği malzemelerin ortak kullanılmaması gereklidir. Su ile bulaş yoktur. Tüm bu bulaş yollarının bilinmesine rağmen erişkin hastaların yaklaşık yüzde 30’u Hepatit B virüsünü nasıl aldığını bilmemektedir. Virüs sperm sıvısında, vajina salgısında, tükürük, ter ve gözyaşında bulunabilir, ancak buradaki virüs miktarı kandan çok daha az olduğu için tükürük, ter ve gözyaşı bulaş için önemli bir risk olarak kabul edilmemeli.”
HAMİLE KRONİK HEPATİT B HASTALARI NE YAPMALI
Dr. Harman, hamile Kronik Hepatit B hastaları konusunda da şu uyarıları yaptı:
“Hamile Kronik Hepatit B hastalarında gerek normal gerekse sezaryen doğumda bebeğe bulaşı azaltmak için Hepatit B aşısının ilk dozu ve Hepatit B immun globülin 0.5 mL (tek doz) doğumdan sonra ilk 12 saat içinde bebeğe yapılmalıdır.
Bu şekildeki doğru aşılama ile bebek yüzde 95 - 100 korunur. Ancak tam koruma sağlamak için bebeğin 1. ayda ve 6. ayda hepatit B aşıları tamamlanmalı. Yine de bebeğe 9. ve 15. Aylarda HBS AG ve ANTİ HBS baktırarak bebeğe virüs bulaştı mı ya da bebek korundu mu mutlaka bakmak gerekir.”
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla, hastanın burun deliğinden girilerek beynindeki tümör alındı.
Gaziantep’te yaşayan ve 4 yıldan beri baş ağrısı ve görme bozukluğu şikayetleri ile birçok sağlık kuruluşuna başvuran 3 çocuk annesi Nazmiye Kaya (43), uygulanan tedavilere rağmen iyileşemedi.
Görememe sorunu nedeniyle gittiği göz hekiminin, beyin, omurilik ve sinir cerrahisi uzmanına yönlendirdiği Nazmiye Kaya, bunun üzerine bölgede pek çok başarılı tedaviye imza atılan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’ni tercih ederek Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. A. Murat Geyik’e başvurdu.
Opr. Dr. A. Murat Geyik tarafından muayene sonrası çekilen beyin MR’ında, görme sinirlerine baskı yapan tümöral bir yapı saptandı. Hastanın daha kısa zamanda ve daha kolay şekilde tümöral yapıdan kurtulması için burundan girilerek, kafada hiç kesi yapılmadan (transseptal transfenoidal yaklaşımla) beyindeki tümör dokusu çıkartıldı.
Ameliyat sonrası hastanın görme fonksiyonlarında hızlı bir düzelme görüldüğünü belirten Opr. Dr. A. Murat Geyik, “Hastamız üç gün içinde taburcu olmuştur ve operasyonda herhangi bir kesi olmadığı için normal hayata dönüşü daha kısa sürede olacaktır. Hasta günlük normal aktivitelerini yapabilecek durumdadır” dedi.
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde görevli Psikolojik Danışman Pelin Özufacık, sınav kaygısını, “sınavda gösterilecek performansı etkileyecek en önemli sorun” olarak tanımladı.
Özufacık, YGS öncesi sınav kaygısına ilişkin yaptığı değerlendirmede, öğrencilere şu uyarılarda bulundu:
“Çalıştınız, dershaneye gittiniz, özel dersler aldınız, yeri geldi arkadaşlarınızla gezmeyi erteleyip dersinizi çalıştınız, akraba ziyaretlerini ertelediniz. Tabi ailelerde sizinle beraber bu zorlu maratonda size destek olabilmek için birçok işlerini ertelediler. Peki bu emeklerin “sınav kaygınıza” yenik düşmemesi için neler yapmalıyız? Verilen emekler sadece son bir yılın emekleri değil aslında. Birinci sınıftan buyana verilen emeklerdir.
Son bir yıl daha fazla çalışıyor olsak da bizler YGS’de son bir yılın karşılığını değil, bütün eğitim hayatımızın emeğinin karşılığını almak için sınava giriyoruz. Yapılan ödevlerin 12 yıl boyunca emek verip girdiğimiz derslerin çalışmalarımızın karşılığını bize verilen 3 saatlik zaman diliminde de sınav kaygısı denilen bu bulaşıcı virüse kaptırmamak için derslerinize ayırdığınız o zamanın 5 dakikasını bu yazıya ayırarak kendinizi bu yenilgiden koruyun.”
SINAV KAYGISI NEDİR
Sınav kaygısının temel kaynağının, endişe ve sınavı yanlış düşünmek olduğunu belirten Özufacık, “Öğrenciler sınavı gereğinden fazla abartıp, zihninde büyüterek, yani yanlış düşünerek sınavda kontrolü kendi ellerinden sınav kaygısına veririler” dedi.
Sınav kaygısını yenmenin en önemli yolunun kontrolü kendi elinde tutmak ve doğru düşünmek olduğunu kaydeden Özufacık, “Eğer ki bizler performansımızı, yıllardır çalıştığımız emeklerin kaygının ellerine verirsek sınavın üstesinden gelmemiz yüzde 50 düşecektir. Çünkü sınav kaygısı bizim başarımızın yüzde 50 sini yok etmektedir” diye konuştu.
“Bir futbol maçını düşünün, durum 2-2 ve golcü oyuncu son saniyede topu ayağına alıyor. Eğer, ‘acaba atabilir miyim, takımım benden bir gol bekliyor’ diye düşünürse büyük olasılıkla atamaz, çünkü kontrolü deneyimlerine değil kaygılarına vermiş olur” diyen Özufacık, , şöyle devam etti:
“Bundan dolayı deneyimlerinize güvenin ve kontrolü kaygıya teslim etmeyin. Hedefiniz daima zihninizde olsun. Gözleriniz hedefinizde değilse engellere takılmaya başlarsınız. Kendinize daima küçük hatalar yapma payı bırakın. Çünkü herkes hata yapabilir. Önemli olan yapılan hatayı gözümüzde büyütmemek ve abartmamaktır.”
KAYGIYI YENMEK İÇİN PRATİK ÖNERİLER
Özufacık, kaygıyı yenmek için pratik önlemler alınabileceğini, bu kapsamda nefes egzersizinin önem taşıdığını bildirdi.
“Burundan nefes alımak:. Bu nefesi diyaframdan yani karından almanız gerekir. Bunu da nefesi alırken karnınızın şişmesine dikkat ederek anlayabiliriz” diyen Özufacık,, önerilerini şöyle sıraladı:
“Karnınız nefesle dolduktan sonra nefesi içinizde biraz tutun. Bu süre nefes alma sürenizin iki katı olmalıdır. Yani 2 saniyede aldıysanız, 4 saniye içinizde bekletin. Çünkü hemen alıp verdiğinizde aldığınız oksijeni içerde kullanma imkanı bulamadan dışarı veriyorsunuz demektir. Yani yetersiz oksijen alıyorsunuz. Bu nedenle beyninizi etkin kullanamazsınız. Bu egzersizi gün içerisinde sabah ve akşam 5-10 dakika yapın.
Kasları gevşetmek: Kasları gevşetmenin en iyi yolu bölgesel olarak kasları gerip yavaşça serbest bırakmak ve bunu vücudun bütün kaslarına sırayla uygulamaktır. Germe ve serbest bırakma işlemini en az iki defa yapmanız uygulamayı daha etkili yapacaktır. Nasıl mı? Örneğin el kaslarınızdan başlayabilirsiniz. Ellerinizin kaslarını önce gerin sonra yavaşça serbest bırakın. Ardından kol kaslarınızı gerin ve serbest bırakın. Sonra omuz kaslarınızı. Daha sonra boyun kaslarınızı. Bunu bütün vücudunuza sırayla uyguladıktan sonra bütün vücut kaslarınızı hep birlikte kasıp yavaşça gevşetin. Bunu birkaç kez yapın. Burada özellikle alın, göz, yüz, çene ve omuz kaslarınızın gevşemesine özel önem verin. Bu kaslar gevşediğinde diğer kaslara aynı gevşekliğin yayılması daha kolaydır.
Hiçbir şey hatırlamıyorum sendromu: Sınava çok yakın zamanda en çok duyduğum sorun: Hiçbir şey hatırlamıyorum, sanki zihnimdeki bütün bilgiler silindi. Bu, aslında sınava girecek herkesin yaşadığı çok doğal bir sorundur. Gerçekte hiçbir şeyin silindiği yoktur. Onun için gönlünüz ve zihniniz bu konuda rahat olsun. Her şey zihninizde kayıtlıdır sadece hatırlayamadığınızı hissedersiniz. Çünkü bu dönemin yoğunluğu, yorgunluğu, uykusuzluğu ve stresi buna neden olur. Çünkü bu sorun doğaldır ve geçicidir. Aslında bir sorun değildir, sadece öyle hissetmekteyizdir. Yani aslında her şey zihnimizdedir. Ve zihnimizde olanlar sınav günü ne eksik ne de fazla bir şekilde kalemlerimizden kağıda dökülecektir. Rahat olun ve sadece zihninizdekileri kağıda dökmeye başlayın.”
Gaziantep Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla hekimlere gül verildi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, birimleri dolaşarak hekimlere, Hastane Kurucu Temsilcisi Adil Sani Konukoğlu adına gül sundu.
Dr. Yıldırım, sağlık çalışanlarının çok önemli hizmet sunduklarını belirterek, “Dünyanın en zor ama en onurlu işlerinden birini yapan hekimlerimiz başta olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlarım” dedi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Nacak, sigara tüketimindeki artışa bağlı olarak akciğer kanserinin en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen halka açık konferanslar kapsamında Göğüs Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. İbrahim Nacak tarafından “Sigara ve Akciğer Kanseri” konulu bir konferans verildi.
Sigaranın içinde bilinen yaklaşık 1400 adet katkı maddesi olduğuna dikkati çeken Opr. Dr. Nacak “Sigarada nikotin esas bağımlılık yapan maddedir. Katkı maddelerinin bir kısmı sigara üreticileri tarafından meslek sırrı denilerek gizlenmektedir” dedi.
Bunların genel olarak nikotin bağımlılığını ve biyoyararlanımını artırıcı, nefes açıcı etkiler meydana getirdiğini kaydeden Opr. Dr. Nacak, “Ayrıca bağımlılık yapıcı aroma ve koku vericilerdir de sigaranın içinde mevcuttur” diye konuştu.
Sigara içmenin zaman içinde kişide “kuvvetli psikolojik, zayıf fiziksel bağımlılık oluşturduğunu” anlatan Opr. Dr. Nacak, sigara miktarı arttıkça fiziksel bağımlılığın ön plana geçtiğini anımsattı.
“Neden sigara içiliyor sorusuna gelince bunun kısaca cevabı; alışkanlık ya da öğrenilmiş davranış, bilinçaltında yatan ve rasyonalize edilemeyen isteklerin dışa vurumu, düşük benlik kontrollü kişilik yapısına sahip bireylerin heyecan ve yenilik arayışıdır” diyen Opr. Dr. Nacak, şöyle devam etti:
“Türkiye, dünyada sigara içiminin Endonezya’dan sonra en fazla arttığı ikinci ülke. Yetişkin nüfusunun yüzde 51’nin sigara içtiği tahmin edilmektedir. Önümüzdeki yıllarda 35-69 yaş arasında bulunan insanların ölümlerinin yüzde 30’nun sigaraya bağlı olacağı hesaplanmıştır. Günümüzde sigaradan her 10 saniyede bir kişinin öldüğü saptanmıştır. Gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde sigara tüketimi sürekli artarken, ABD gibi gelişmiş ülkelerde dikkat çekici bir şekilde gerilemektedir.”
SİGARA VAZGEÇİLEBİLİR BİR ALIŞKANLIKTIR
Sigaranın vazgeçilebilir bir alışkanlık olduğunu, alınan önlemler ve eğitim programları sonucu, Amerika’da 36, Fransa’da 8 milyon ve İsviçre’de 1 milyon kişinin sigarayı bıraktığını vurgulayan Opr. Dr. Nacak, tam anlamı ile korunulabilir olan bu salgını tersine çevirmenin bütün ülkelerde halk sağlığı ve politika liderlerinin birinci önceliği olması gerektiğini belirtti.
SİGARA VE AKCİĞER KANSERİ
Sigara içiminin artmasıyla birlikte akciğer kanserinin tüm dünyadaki kanser olgularının yüzde 12,8’inden sorumlu olduğunu kaydeden Opr. Dr. Nacak, şu saptamaları dile getirdi:
“Akciğer kanseri gelişiminden yüzde 94 sigara sorumludur, sigara içenlerde risk içmeyenlerden 24-36 kat daha fazladır. Pasif sigara içiminde risk yüzde 3,5’tur. Sigara içen kadınlarda akciğer kanseri gelişme riskinin erkeklere göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Kadınlarda sigara içmenin yaygınlaşmasıyla akciğer kanseri görülme sıklığı giderek artmaktadır.
Akciğer kanseri 2001 yılında bir milyondan fazla kişinin ölümüne neden olmuştur. Toplumumuzun büyük kısmını kapsayan yüksek sigara tüketimi göz önüne alındığında, günümüzde ve gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte bir akciğer kanseri salgını ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmaz.”
AKCİĞER KANSERİ ÖNLENEBİLİR
Akciğer kanserinin önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizen Opr. Dr. Nacak, “Bilinen risk faktörleri elimine edildiğinde yüzde 85-100 oranında gelişiminin engellenebileceği tahmin edilmektedir. Bu konuda en önemli basamak, sigara kullanımını en aza indirecek hatta tümüyle ortadan kaldırabilecek önlemlerin öncelikle alınmasıdır” uyarısını yaptı.
Opr. Dr. İbrahim Nacak, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi hekim kadrosunu güçlendiriyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’nde halen görev yapan Opr. Dr. Engin Palaz, Opr. Dr. Ali Tahtacı, Opr. Dr. Sevgi Kandemir, Opr. Dr. Esra Özkaplan ve Opr. Dr. Gülnur Çiftçi’nin yanı sıra, Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak da hasta kabulüne başladı.
Gaziantep 1980 doğumlu olan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak, Mehmetçik İlkokulu’ndan sonra Fitnat Nuri Tekerekoğlu Anadolu Lisesi’nde öğrenim gördü. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 2004 yılında fakülte üçüncüsü olarak mezun oldu.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde aynı yıl başladığı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlık Eğitimi’ni 2009 yılında tamamlayan ve mecburi hizmetini Niğde’de yapan Opr. Dr. İbrahim Halil Özdurak 2012 Şubat ayı itibariyle Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak görev yapmaya başlamıştır.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İrfan Karabulut tarafından “Prostat Hastalıkları ve Tedavisi” konusunu anlattı.
Opr. Dr. Karabulut, leğen kemiği içerisinde yer alan prostatın, selim veya habis tümörleri ile en çok hastalanan erkek organı olduğuna dikkati çekti.
“Beningn prostat hiperplazi (BPH) dediğimiz iyi huylu prostat büyümesi erkeklerde görülen en sık iyi huylu tümördür” diyen Opr. Dr. Karabulut, rahatsızlığın 51 – 60 yaş arası erkeklerde yüzde 50 oranında görüldüğünü söyledi.
Prostatta genetik eğilim olabileceğinin altını çizen Opr. Dr. Karabulut, “Bu rahatsızlığı bulunan birinci dereceden erkek akrabası olanlarda 4 kat fazla risk vardır” dedi.
HASTALIK BELİRTİLERİ
Prostatın idrar akımında azalma, idrar yaptıktan sonra tam boşalma hissinin olmaması, sık idrar yapma isteği, idrar yapmada zorlanma, işeme sonrası damlama, acil işeme isteği, sık idrara çıkma, gece idrara kalkma gibi belirtileri olduğunu kaydeden Opr. Dr. Karabulut, şöyle devam etti:
“Hastaların tümüne fizik muayene, parmakla rektal muayene, transrektal USG, PSA, böbrek fonksiyon testleri, sistoskopi, üroflowmetri, ürodinamik inceleme yapılır. Hafif semptomlu olanlara dikkatli gözlem ve kontrol, orta semptomlu olanlara medikal (ilaç) tedavisi, ağır semptomlu olanlara cerrahi tedavi yöntemi düşünülür.”
Opr. Dr. İrfan Karabulut, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde, Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ömer Keven başkanlığında Saç Ekim Merkezi hizmete sunuldu.
Opr. Dr. Keven, saç dökülmelerinin önemli bir sorun olmasının yanı sıra, insanları psikolojik olarak olumsuz etkilediğini söyledi.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Saç Ekim Merkezi’nde saç dökülmesi sonucu oluşan kellik problemine çözüm bulmak amacıyla FUE Saç Ekim Yöntemi uygulandığını belirten Opr. Dr. Keven, FUE Yöntemini şöyle açıkladı:
“Kafanın ense ve kulak üzerinde bulunan ve ömür boyu dökülmeme özelliğine sahip olan saçlı bölgeden, deriyi kesmeden, sadece lokal anestezi altında, 1 mm’den küçük çok ince özel iğne uçları (punch-panç uçları) ile saç köklerinin tek tek alınarak, mikroskopik gözlüklerle, tamamen saçsız ya da sıklaştırma yapılacak alana uygulanan nakil işlemidir.
Kesme, dikiş, kanama ve fire olmaması, iz bırakmaması, daha sık ekim imkanı, daha fazla doku transferi, kısa sürede iyileşme, doğal görünüm ve seanslar arasında beklemeye gereksinim duyulmaması, FUE Yöntemi’nin avantajlarını oluşturuyor.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikologu Pelin Özufacık, okulların yarıyıl tatiline girmesinin, bir dönem boyunca yeni bilgi ve beceriler kazanmış ve birçok alanda belirli bir performans sergilemiş olan öğrenciler için soluk alma ve dinlenme fırsatı olduğunu söyledi.
Özufacık, “Ancak tatil, öğrencilerin süreçlerinin ve performanslarının değerlendirildiği karne alma ile birlikte başlamaktadır. Karne notu ne olursa olsun bir dönemin bitmesi her çocuk için tatilin başlaması anlamına gelir” dedi.
Yarıyıl tatilinin gerçekten bir tatil olarak geçirilip geçirilmeyeceğini birçok faktörün belirleyeceğine dikkati çeken Özufacık, şöyle devam etti:
“Bunlar nasıl bir karne ile tatile girildiği, anne babanın karne notuyla ilgili beklentisinin karşılanıp karşılanmadığı ve anne babanın tatil ile ilgili planları (bir telafi ya da daha iyisini yapma çabası) şeklinde sıralanabilir.
Örneğin, beklentileri karşılamayan bir karne ile gelen çocuk için yarıyıl tatili, anne baba tarafından sadece bir telafi fırsatı olarak planlanabilmektedir. Oysa karnesinde kötü notlar bulunan bir çocuğun tatil ihtiyacı, iyi bir karneye sahip çocuğun tatil ihtiyacı ile aynıdır.”
YARIYIL TATİLİNİN HEDEFİ
Yarıyıl tatilinde asıl hedefin çocuğun kendisini değerlendirmesini sağlamak olduğunu vurgulayan Özufacık, şöyle konuştu:
“Hedef, bir başarısızlık söz konusuysa çözüm yolları aramak, bir dönem boyunca yaşanan yoğunluktan kaynaklanan yorgunluğun ve stresin atılmasına ortam oluşturmak, dinlenmek, deşarj olmak ve yeni bir dönemi karşılamaya hazır hale gelmek olmalı.
Çocuklar tek başlarına kendilerini değerlendiremezler. Anne babaların bir başarısızlık varsa bunun nedenlerini çocuğa uygun sorular sorarak bulmasına yardım etmeleri gerekir. Soruların içeriği çocuğun nedenler üzerinde düşünmesini sağlamalıdır. Yargılamadan ve alaydan uzak olmalıdır.”
NE YAPILMALI
Havaların soğuk olmasının çocukların sürekli evde kapalı ortamlarda kalmasını gerektirmediğini anlatan Özufacık, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Soğuk havalarda dışarıda dolaşmak uygun değil. Ancak ev ortamından çıkmakta yarar var. Çocuğun ailesi ve arkadaşlarıyla sinema, cafe, alışveriş merkezi gibi yerlere gitmesinin birçok faydası bulunuyor. Soğuk havayı bahane edip sürekli evde oturmak çocuğun televizyon veya bilgisayar karşısında çok fazla vakit geçirmesine neden olur. Böylece çocuk hareketsiz kalır, avare olur ve verimsiz bir gün geçirir.
Günün belli saatlerinde bilgisayar ile oynamanın veya televizyonda ilgi çeken bir programı izlemenin bir sakıncası yoktur. Ancak bütün bir gün evde kalmış çocuğun biraz da sıkıntıdan bilgisayar veya televizyon karşısında oyalanmak zorunda kaldığını unutmamak gerekir. Bu durumda çocuğun psikolojik ve fizyolojik sağlığı açısından mümkün olduğunca dışarıdaki çeşitli aktivitelere katılmasına izin vermek doğru bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor.”
NASIL DAVRANILMALI
“Çocuğun karnesinde zayıf olması doğaldır. Çünkü her öğrenci her zaman aynı başarıyı gösteremez” diyen Özufacuk, şunları kaydetti:
“Aile içinde bu durumun bir değerlendirilmesi yapılabilir. Çok fazla tepki göstermek kadar, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak da doğru değildir. Fazla tepki gösterildiğinde çocuklar, sevilmediklerini ve aileleri tarafından başarılı olmaları koşulu ile sevilebileceklerini düşünürler. Hiç tepki göstermeme ise çocuk tarafından ilgisizlik ve umursamazlık biçiminde yorumlanabilir.
Başarısızlık cezalandırılmalı mı, başarılıya ödül verilmeli mi? Başarıya ödül verilebilir. Bu ödül çok sembolik ya da duygusal temelli olursa daha iyi olacaktır. Maddi ödülleri kullanmak ve pahalı ödüller almak yerine ‘aferin’, ’seninle gurur duyuyorum’, ‘tebrik ederim’ gibi sözler faydalıdır. Ödüllendirmede aşırıya kaçılması ödülün değerini azaltacaktır.
Bir süre sonra öğrenci ödüle ulaşmak için başlangıçtaki heyecanı duymayacaktır. Cezalandırma da önermiyoruz. Sevdiği aktivitelere küçük sınırlılık getirme işe yarayabilir. Ancak sert cezalandırmalar çocuk ile ailenin arasının açılmasına neden olabilir. Dengeli bir ödül-ceza sistemi ideal olacaktır.”
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi İlkyardım Eğitim Merkezi Sorumlusu Dr. Bülent Sönmez, ilkyardımın doğru ve bilinçli yapıldığında hayat kurtardığını söyledi.
Dr. Sönmez, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında “İlkyardım ve Temel Yaşam Desteği” konusunu anlattı.
İnsanların basit uygulamalarla hayat kurtarabileceklerini fark etmelerinin ve bu konuda sorumluluk bilincine sahip olmalarının son derede önemli olduğuna dikkati çeken Dr. Sönmez, “Kalp krizi, trafik kazası, boğulma, düşme, zehirlenme gibi durumlarda yaralı ya da hastaya nasıl müdahale edeceğini bilmek ve hızlı hareket edebilmek hayati önem taşımaktadır” dedi.
“Temel kurallar ışığında mevcut imkanlar ve ilaçsız olarak yapılan uygulamalarla belki içimizden birileri hayat kurtarılacaktır” diyen Dr. Sönmez, şöyle devam etti:
“Günlük hayatta insanların her an karşılaşabileceği acil durumlarda ilkyardımı sağlayacak kişi müdahale sırasında sakin ve pratik olmalı. Bu kişinin, çevredeki kişileri organize edebilmesi ve sağlık ekibine zamanında haber vermesi, temel kuraldır. Hasta ya da yaralıya ilkyardım ve temel yaşam desteğinin kuralları sırasıyla hızlı ve etkili bir şekilde uygulanmalı.
İlkyardımı yapacak kişinin çocuk ve yetişkinlere müdahalede yeterli bilgiye sahip olmanın gerekir. Sonuç olarak yaralı ya da hasta ile karşılaşan ilk yardımcının doğru, hızlı ve etkili bir şeklide nerede ve ne yapacağını bilerek müdahale etmesi, ölmek üzere olan bir hastayı hayatta tutabilir.”
Konferansta temel yaşam desteği ve ilkyardımla ilgili pratik uygulamalar konusunda da bilgiler veren Dr. Bülent Sönmez, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, kadrosunu genişleterek Gaziantep ve bölge halkına hizmetini sürdürüyor.
Halen Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın’ın hizmet verdiği Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Beslenme ve Diyet Polikliniği’nde, Ayşe Ceren Akmurat da Beslenme ve Diyet Uzmanı olarak göreve başladı.
Ayşe Ceren Akmurat 1989 yılında Gaziantep’te doğdu. Ayten Kemal Akınal Anadolu Lisesi’nde eğitim gördü. İstanbul Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde öğrenimini tamamlayan Akmurat, aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği Bölümü’nden mezun oldu.
Öğrenimi sırasında çeşitli hastanelerde uzun dönemli stajlar yapan ve bitirme tezini “Kanser ve Beslenme” konusunda kemoterapi gören hastalar üzerinde tamamlayan Akmurfat, Onkolog Erkan Topuz’dan “Kanser ve Beslenme” konusunda staj eğitimi aldı.
“Obezitede Beslenme” ile ilgili konularda ulusal kongrelere katılan Akmurat, obezitede ve yaşlılıkta beslenme, ana ve çocuk sağlığı beslenmesi, sporcu beslenmesi, hamilelik ve emziklilikte beslenme, enteral ve parenteral nütrisyonun “ilgi alanları” olduğuna dikkati çekiyor.
Akmurat’ın, özellikle kalp hastalıkları ve endokrin rahatsızlıklarında beslenme konusunda ayrıntılı çalışmaları bulunuyor.